Doğaziçmde piyad^ler^
Yazan:. Halûk Y. ŞehsüvaroğSa
Boğaziçi ve Haliç sularının üstün1 le narin bir endazemle dolaşan kayıkları mız gördükleri hizmetlere göre muhte lif isimler alırlardı. Halkın hususî va sıtası olan kayıklar piyadelerdi. Bun ların iki küreklisine iki çifte, üç kü reklisine üç çifte denir, dört ve beş çif te olanları da bulunurdu.
Kayıkların kürek adedi ilmiye ve mülkiye ricalinin mertebelerine işaret ti. Vezirler beşer, bâlâ ashabı dörder, ülâ evveli üçer, ûlâ sanisi ve mütema yizler ikişer çiftelere binerlerdi.
Abdülmecid zamanındaki malî buk ran esnasında bir ara rütbei bâlâdan
aşağı raddede olanların üçer çifte ka yıklara ve çift atlı arabalara binme meleri için irade çıkmıştı. Vezirlerin de beş çifteleri terketmeleri düşünülüyor du. Fakat Babı âliyi, gelen Abdülmecid
(beş çifteler bir müddettenberi deebi saltanat ve devlet hükmüne girmiş, hem siz de zahmet çekersiniz, beş çifteler terkdunmasın, hem bizi bu hale koyan keş çifteler değildir, başka şeylere bak mak, beyhude yere maaş verip adam kullanmamalı ve meclisleri tensik etmek gibi şeylere bakmak) demişti (1).
Beş çifte kayıkların birinci kürekleri ne hamla, İkincilerine sigorya, üçüncü- lerine başmanga, dördüncülerine ve be şincilerine ikinci üç manga denilirdi.
Hamlacılar hilâli, pembezar gömlek ler, ateş, al, vişneçürüğü, kahverengi saltalar, şalvarlar beyaz çorablar, güllü yarım potinler giyerlerdi.
Dururken, çekerken, hisa ederken, kanca atarken kendilerine mahsus vazi yetleri, açık gel, sağma al, yanaşma gibi nâra kaideleri vardı.
İstanbuldaki yabancı elçilerin bindik leri kayık kürekleri de devlet tarafın dan tayin edilirdi. İngiliz sefirleri ebu- kır zaferine kadar Boğaziçinde beş çifte kayıklarla gezerlerdi. Bu zaferden sonra (dümenli yedi çifteye suvar olmalarına müsaade ile paye verildi) (2).
19 uncu asırda İstanbulda bulunan bir Amerika sefiri, hatıralarında güzel sa natlarımızdan birini teşkil eden kayık larımıza geniş bir yer vermektedir: (Yolcular, kayıkta yere serilmiş bir Türk halısı yahud kırmızı bir minder üzerinde otururlar, kayıklar uzun ve gayet dardırlar, yolcunun her hareke tinden müteessir olurlar, sinirli kimse ler bunlara hiç binmemeli. fakat Türk kadınının tabiatine uyan ihtiyatkâr bir yürüyüşü ve oturduğu yerden hiç kı- mıldamıyan bir hali vardır.
Bu hafif kayıklar, ekseriya insana bir c:sim değil, bir hayal hissini verir, ke narına örtülmüş olan ve hemen suya dökülecekmiş gibi duran sırma saçaklı al çuha, Boğazın zengin ve çeşidli renk- Jeıile ışıldar .kayık bu örtüsile ve ken disine vakarlı tavırlarile azamet veren yolcularile muhteşem bir manzara gös terir.) (3).
Yazları Boğazda oturan devlet ricali. Vükelâ vapurunun tahsisinden evvel İstanbula kayıklarla gelip giderlerdi- Teşrifat mucibince paşaların yanında birer yaverle birer çavuş bulunurdu. Akşamları Sirkeciden Boğaza doğru ta kım takım kayıklar yol alırlardı. Tü fekli, palaskah çavuşlar, kayığın kıçüs- tünde, yaverler de paşa ile beraber am barda otururlardı. Bundan başka kayık ta iki de ağa bulunurdu. Bunlardan biri paşanın çubuğunu doldurup verir, di ğeri şemsiyesini tutardı. Kırmızı şem siye açmak padişahlara mahsus olduğu için tutulan şemsiyelerin renği kırmızı dan maada bir renkte olurdu.
Kayık sarayın, yahud vükelâdan bi rinin yalısı önünden' geçerken hürmet eseri olarak şemsiye kapanırdı.
Ramazan akşamları ekseriya yolculuk esnasında top atılırdı. Bunun için de kayıkta (iftariye) bulunur ve iftar e- dildikten sonra terkeş tâbir edilen kısa çubuklar yakılarak içilirdi. Yalıya çı kılınca da akşam namazları kılınırdı.
Kayıkların yapısı. Boğaziçinin bütün güzelliklerini seyredebilecek bir
üslûb-cUydı. (Herkesin çömelerek alçakta otur maya alışık olduğu bir zamanın mah sulü olan, inşam derinlikte ta suların hizasında ve biraz yaslanarak oturmaya mecbur eden bu kayıklar kadar suları, gökyüzünü, sahilleri, mehtabı seyret meye gözleri, gönülleri avlamaya müsa- id ve münasib bir vasıta olamaz, hele dört kişiyi karşı karşıya ve dördünün de yanlarından suyu iyice görecekleri vaziyette oturuşile kayık elbette etrafı seyretmek için hem daha rahat, hem daha muvafıktı.) C4).
Eski asu-larda vezirlerin kayıkları da kendi aralarında bir takım alâmetlerle ayrılırdı. Paşalar trabzanlı kayıklara binerlerdi. Kaptan paşa kayığı kadırga burunlu olur ve baştarafınm rengine göre karakancabaş, yeşilkancabaş gibi isimler alırdı.
Sadrazam paşanın kayığının kıç tara fı ekseriya yeşil çuha ile örtülü bulu nurdu. Tezyinat itibarile de diğerlerin den daha süslüydü. Şeyhülislâmlar da sadrazamlar gibi mükellef kayıklara bi nerlerdi. (Şeyhülislâma mahsus yedi çiftenin döşemesi sadaret kayığı gibi le- kâri som saçaklı âlâ dibadan minderler ve yastıklarla) döşeliydi. (5).
18 inci asırda paşaların kayıkları Ter sanedeki kayıkhanelerde durur ve is tendikçe, tatil günlerinde buradan çıka rılıp paşanın emrine giderdi.
Osmanlı Padişahları da üç çifteden başlamak üzere yirmi dört çifteye kadar muhtelif büyüklükte kayıklara biner lerdi. 19 uncu asırda padişahların en fazla on üç çifte kürekli saltanat kayık ları vardı. Padişahların Boğaziçinde sal tanat kayığile bahrî tenezzühlere çıkış larında merasim olur ve merasime da hil olan saray erkânı muhtelif çifte ka- yıklarile bu kafileye iştirak ederlerdi.
Ayrıca padişahlar bir saraydan diğer bir saraya bahren göç ettikleri vakit de büyük bir kayık kafilesile hareket e- derlerdi. Bu kafile arkasından saray mensublarmın kayıklarından maada padişahın tayın, tebdil, esvab kayıkları giderdi.
Padişahların muhtelif çifte kayıklar dan olmak üzere on altı kayıkları bu lunur, en büyük olanlarına 13 çifte ya hud ^köşklü saltanat kayığı denilirdi.
Şehzadelerin de yedi çifteye kadar kayıkları olurdu. Gerek padişahların ve gerekse vezirlerin ayrıca filikaları da ■bulunurdu. 19. asırda şehzadeler İçin kiklerin de inşa edildiğini bazı kayıd- lardan öğreniyoruz.
Eskiden bahriyemizde am'iralların her birinin birer kiki olurdu. Bunlar sabah, akşam gayet narin yapılarile Haliç su larında birbiri ardından görünürlerdi.
Kiklerin baş omuzluklarındaki yıldız lar sahibinin rütbesine alâmetti. Birer yıldız liva, ikişer yıldız ferik ve üçer yıldız müşir işaretiydi. Büyük amiral kikinin ayrıca baştan kıça kadar bir pus genişliğinde lâle rengi bir tiriz bulu nurdu. *
Kikler akşamlan Kasımpaşada Di vanhane önünde toplanır ve paşalar bi rer birer kendi vasıtalarına binip ha reket ederlerdi. Kiklerde yat küreği çekilirdi. Tekmil kürekçiler yatınca dı şarıdan kimse görünmezdi. Süratle ha reket eden kikler kısa bir zamanda köprüye vasıl olurlardı.
Miralay Faik Bey kikini hep siyahi askerlerden donatmıştı. Sonradan ya sak edildi. Ağalıktan yetişmiş olan Sü leyman Paşanm kiki yoktu. Kendisi terbiyesi iktizasından diğer paşalara hürmeten kik yaptırmaz, karadan gelir giderdi.
(1) Cevdet Paşa, Maruzat
(2) Süleyman Nutki Bey, Muhareba- tı Bahrlyei Osmaniye.
(3) Amerika sefiri Cox’un hatıraları,
j
(4) Abdülhak Şinasi Hisar, Boğaziçi mehtabları.(5) Başbakanlık Arşivi Cevdet tasni fi, sene 1187.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi