• Sonuç bulunamadı

Bubi'nin 'görsel nesneler' sergisi 12 Ocak tarihine dek Galeri Baldem'de:bütün kafesler 'bubi' olana dek!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bubi'nin 'görsel nesneler' sergisi 12 Ocak tarihine dek Galeri Baldem'de:bütün kafesler 'bubi' olana dek!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

CUMHURİYET 2

2

KÜLTÜR

Bubi’nin ‘Görsel Nesneler’ sergisi 12 ocak tarihine dek Galeri Baldem’de

A H U A N T M E N

İ

ki yıllık bir aradan sonra Bubi’nin Galeri Baldem’de açtığı sergisinde, sanatçının yine çağrışıma son derece açık, ancak her türlü çağrışımdan bir o kadar da uzak tasarlanmış yapıtlarıyla karşı karşıyayız. “Bubi’nin kafesle­

ri” deniliyor; oysa sanatçının adlandırmasıyla yalnızca “gör­ sel nesneler” bunlar. Bubi’nin yapıtlarında çeşitli renklere

boyanmış kalın bezlerden oluşan kafes örgüsü, aslında salt yüzeydeki boşluğu aşmak için kullanılan bir teknik, “oluştur­

mak istediği biçimin bir tuğlası”... Kapatılmışlık, özgürlük,

yasaklar, gizlilik gibi kavramlar, genelde izleyicinin Bubi'nin yapıtlarına kattığı anlamlar. Bubi, bu “anlamlandırma”dan, bu çağrışımlardan “evet” demeyerek kaçabiliyor ancak... Ama bu “kafes” benzetmesinden yılmış görünüyor sanatçı; söyleşinin bir yerinde bir espri yapıyor: “Kafes sözcüğü ‘bubi’

olarak değişene dek kafes olmayan bu kafes benzeri işleri üret­ meyi sürdüreceğim...”

- Modernist kültürden kopuş sürecinde geride olağanüstü bir başarı dönemi mi, yoksa bir çöküntü mü bırakıyoruz? Postmodernizm, özgürlük mü vaat ediyor, yoksa gerçekte salt bir karmaşa mı sizce?

Modemizmi hiçbir zaman bir çöküş dönemi olarak nitele­ medim. Tam tersi, modemizmi insan üretimlerinin en üst düzeyi olarak görüyorum. Aynca modemizm, insanlık ül­ küsünün, yani gelişme ve ilerleme bilincinin de nirvanasıdır. Buna karşın birtakım müelliflerin postmodernizm diye tanımlamak istedikleri modemizm karşıtı düşünceleri bir nevi barbar istilası gibi hem anlamsız hem de hafızasız bulu­

yorum. Postmodernizmi modern sonrası diye tanımlamak için öne sürülen savlar, aslında modern sonrası değil modem karşıtıdır. Burada çok önemli bir çarpıtma yapılıyor; çünkü modemizme tepki gibi sunulmaya çalışılan bu şeyler, aslında yeni veriler değil.

kafesler ‘bubi’ olana dek!..

co

k J anatçı ve

yapıtı, sanata

yüklenen

değerlerle öyle bir

noktadaki

biz hiçbir

zaman için

artık ona

bakamıyoruz,

onu göremiyoruz...

Birdıyalog ortamı

oluşmuyor,

inanç

sistemimizdeki

şamanist

yaklaşımdan

kaynaklanıyor bu...’

Ve işin garip tarafı, modemizm, işte bu verilere tepki olarak, yani genelin rafine edilmemiş beğeni ve istencine karşı bir tepki olarak tarihte ortaya çıkmıştır.

- Yaşadığımız süreçte, sanatçı nasıl bir konumda?

Öncelikle sanatı nasıl kavrıyoruz, sorun burada. Tarihsel süreç içinde, ilk başta işlevsel bir boyutu olan bir üretim var. Zam an içinde bu üretim tarzı ayrıcalıklı bir misyon istemeye başladı ve işin ko­ mik tarafı halk da ayrıcalıklı bir misyonu ona öne­ riyordu. Sanatçı, diğer mesleklerden daha önde bir konumdaydı. Burada vurgulamak istediğim nokta çok önemli: Halkın sanata bakış açısı, sanatı hiçbir zaman için yeterince sevip benimsemediğinin bir göstergesi. Çünkü sanat ya da sanatçı sisler arkası­ nda. Yani bir türlü sanatçının kendi yüzünü göre­ miyor izleyici. Biz. izleyen olarak bir sanat yapıtı­ na baktığımızda o yapıtta varolana değil de kendi kafamızda ya da sanatla ilgili olması gerektiği gibi bazı düşüncelere bakıyoruz. Yanlışların temeli bu­ radan başlıyor.Hermes’in yüzündeki örtüyü kimse kaldıramaz... Ben bunu sanata uyguladığım za­ man şöyle söylüyorum: Biraz cesaret... Kaldırın o perdeyi, göreceksiniz, onun arkasında hiçbir şey yok, sen ve ben gibi sıradan insanlar. Ama dikkat edersen sana sunuş biçiminde bile bir gizem var. Sanatçı ve yapıtı, sanata yüklenen değerlerle öyle bir noktada ki biz hiçbir zaman için artık ona ba­ kamıyoruz, onu göremiyoruz. Beğenmediğin bir tavrı bile şöyle açıklıyorsun: Ben anlamıyorum.. Veya zaman ¡inde anlaşılacak. Bir diyalog ortamı hiçbir zaman için oluşmuyor.

- Bu kopukluğun kaynağı nerede sizce?

Bizim inanç sistemimizdeki şamanist yaklaşı­ mdan kaynaklanıyor bu. Şamanlar aynı numara­ ları binlerce sene yapmışlar .toplundan yönlendir­ mişler. Onlar da bir nevi sanat yapıyorlardı, tiyatro yapıyorlardı, kavramsal sanata benzer işler yapı­ yorlardı. İnsanlar da bunun bir büyü olduğuna inanıyordu, inandığı anda da büyü tutuyordu.

- Peki bugün?

20. yüzyıldan itibaren, yani sanata daha rasyo­ nel bir yaklaşımla bakmaya başladığımız andan iti­ baren sanatçının bu tip bir tavrına gerek olmadığı ve işine güvenmeye başlaması gerektiği artık orta­ dadır.

- Aslında sanatçı bugün her zaman olduğundan daha yalnız bırakılmış bir konumda değil mi? Hala toplumun beklentisinden söz edilebilir mi?

Sanatçıdan beklenen hep o Şamanist yaklaşım. Çünkü ancak bir Şamandır mucizeyi yaratacak olan. Onun dışındakiler düzenlemedir, yani doğa­ da varolan olanaklarla yaratılabilecek şeylerdir.

Günümüzün iktidarında, yani halkın diktatorya- smda, bu Şamanist konum sanıyorum ki daha bir önem kazanacak; çünkü halk, kafasındaki sa­ natçıyı ancak bu rol içinde benimseyebilir. Bunun dışında sanatın zaten toplum için hiçbir yararı ol­ mamıştır. Gereksiz bir külfettir toplum için ve gü­ nümüzde de halk çok pragmatist bir yaklaşım için­ de ancak onun, böyle olmadığı değerler içinde varlığını kabul edebilir, izin verebilir yaşamasına.

- Sanatın gereksiz olduğunu söylüyorsunuz... Oysa ‘kültürel seleksiyon’ diye adlandırdığınız bir görüşü savunuyorsunuz ve bu, sanattan ayrı düşünü­ lemez...

Sanat aslında gereksiz, benden yapıt satın alan kişiler de sanatın bu geleneksel terminolojisine inandığı için, gerekliymiş gibi gördüğü için ve iş­ levinin dışında benden satın alıyor. Beni göklere çı­ kartıyor. Beni göklere çıkartmasındaki neden ne­ dir? Zannediyor ki ben de öyle bir büyücüyüm ve Tanrısal esinle doluyum. Onu alıyor. Benim yapıtımı değil. Kafasındaki o imgeyi. O imgeden bir pay alıyor, bir Bubi alıyor, bir Picasso alıyor, bir

Mondrian alıyor... Onun sayesinde Tanrısal esini

topladığını sanıyor. Benim resmimi, benim yaptığım düzenlemeyi görmek istemiyor. Benim feryat edişimin nedeni bu. Bırakın bu palavraları.

Ben sıradan bir insanım, senin gibi bir insanım, şenle eşitim... Şimdi söyle bana, beni seviyor mu­ sun?

- Söylediklerinizin kendinize, sanatçıya haksızlık olduğunu düşünmüyor musunuz? Bugüne dek hiç kimsenin sizin bir yapıtınıza yalnızca o yapıtla tema­ sa geçerek almadığını mı söylüyorsunuz? Bövlesi bir genelleme yapmak doğru mu?

Hayır., .yapıtıma haksızlık değil. Sanatçı, birau- ranın içinde gizlenmiş, bu auradır toplumdaki ileti­ şim, bu auradır senin benle yaptığın röportaj... Yoksa bir bakalım tarih içinde hangi sanatçının toplum içinde eğlencenin veya genellemenin öte­ sinde bir işlevi olmuş. Ama ben çok açık bir biçim­ de şunu biliyorum, benim yapıtım bir mimari ele­ mandır, yani dekorasyon için kullanılan mimari bir elemandır ama, aynı şekilde Leonardo da öyle­ dir. Rafael de aynıdır Picasso da aynıdır. Bunun ötesindeki kısımlar auradır, aldatmacadır, üçkâğıttır. Çok içerikli bir yapıtı düşün, içinde çok önemli mesajlar veriyor... Zaman içinde o mesajla­ rın değeri bittikten sonra, o yapıtın söyleyecek hiç­ bir sözü zaten kalmaz. “Son Akşam Yemeği”ue baktığımız zaman, biz İsa’nın-son akşam yemeğini nasıl yediğine mi bakıyoruz?

- Peki bir sanat yapıtına tarihsel birikiminden so­ yutlayarak bakmak ne kadar olası? Sonra, bir söyle­ şinizde benim yapıtıma bir ağaca bakar gibi bakın diyorsunuz. Bir sanat yapıtına kendisinden önce ger­ çekleştirilmişleri gözardı ederek bakılabileceğine inanıyor musunuz gerçekten?

Bu olanaksız... Bireyde varolan her şey toplum­ sal birikimin sonucu. 0 noktasından başlamak ola­ naksız. Ben sanat yapıtını, benim yaptığım işi hiç­ bir şeyi çağrıştırmadığı, hiçbir şeyi açıklamadığı, hiçbir şeyi göstermediğini açıklayabilmek için, işte sanatımı yorumlara kapatmak için diyorum ki ge­ reğinde benim sanatıma bir ağaca, bir kuşa bakar gibi bakın. Tabii çağrışımı olmayan hiçbir nesne, hiçbir üretim yok.

- Sizin yapıtlarınızın özellikle çağrışımlı olması bir baskı yaratmıyor mu?

Benim sanatım daima kafese, örtünmeye, özgür­ lüğe, şuna buna benzetmeye çalışırlar ve ben aynı

Faust gibi bir kere evet desem, inanılmaz büyük bir

sansasyon olabileceğini görüyorum. Birçok çıkar grupları beni kendilerine alet etmek isteyeceklerdir; bunun yanında popülarize olmayı getirecektir. Fa­ kat ben hiçbir zaman için buna evet demedim, o di­ renci sürekli gösteriyorum. Bir kere direncimi bo­ zarsam daha sonra o direnci göstermek çok zor. Alıcılar, izleyiciler sana nasıl resim yapman gerek­ tiğini bile öğretmeye çalışıyorlar.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Elinde altın küre (Kızılelma) tutan Osmanlı sultan portreleri bize gösteriyor ki Kızılelma, hükümdarlık alâmetidir.. Elinde Kızılelma

Das Verhältnis zueinander ist liebevoll und duldsam, da die Enkelin sich nicht so benimmt, wie die Großmutter das gerne hätte. Entscheidend ist, dass Anna

Bu inanıú sağlık davranışlarına da yansımış ve sağlık sorunları ile karşılaşan bireyler çareyi kültürel yaúamlarında aramıúlardır.. Böylece her taş parçası bir

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere silah arkadaşlarını ve aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor;

Öne sürülen en temel gerekçeyse, birbirine yap›flm›fl durumdaki beyinlerinde, çok büyük ve önemli bir toplardamar›n (üst sagittal sinüs) ortaklafla kullan›l›- yor

Porsolt yüzme testinde, belirtilen her deney grubunun PYT I ve PYT II'den elde edilen toplam çabalama sürelerinin gruplar içindeki deðiþiminin istatistiksel olarak incelenmesi..

Araç sigortalarına ilişkin hileleri gerçekleştiren hilekar kişi genel olarak, sigorta sürecini iyi bilen, tazminatı alabilme konusunda aceleci davranan, finansal açıdan

Kimi zaman çok renkli, kimi zaman da tek renkli bir anlayışla dokunan bu işler, dokuma tatlarıyla birlikte, malzemenin dokumayı aşan ya da malzemenin dokuma öncesi tatlarını