• Sonuç bulunamadı

Bir kabus olarak kalmak istiyorum:Türkiye'nin en çok üreten yazarı Enis Batur'un düşü uzun yaşamak ve...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir kabus olarak kalmak istiyorum:Türkiye'nin en çok üreten yazarı Enis Batur'un düşü uzun yaşamak ve..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

röportaj

AV

Hurrıye

PAZAR, 18 Kasım 20 0 1

mmmjp

Türkiye'nin en çok üreten yazarı Enis Batur'un düşü uzun yaşamak ve...

Bir kâbus olarak kalmak

istiyor«

ELEŞTİRMENLER YENİ

ROMANI TANIMIYOR

■ Kitaplarınızın çetelesini tutmak çok zor. Okur, bir kitabınızı bitirmeden diğerinin çıktığı haberini alıyor. Türk edebiyatının en hızlı yazarı ünvanını elinizde tutuyorsunuz. Nasıl bu kadar çabuk

yazabiliyorsunuz?

-Hızlı, yazmam Allah vergisi. Ama bir insan çok kitap yazıyor diye önemli biri olmaz. Bu işin nicelikten geçmediğini bilecek kadar da akıllı biriyim. Ben yazdığım şeylere özen gösterdiğimi düşünüyorum. Belli bir nitelik düzeyini taşımadığı sürece onları gün ışığına çıkarmıyorum. Ama tabü benim kendimi görüş biçimim başka, görülme biçimim ayrıdır. Ben nasıl görüldüğümden çok kendimi nasıl gördüğüme dikkat etmeye özen gösteriyorum. Ben rahat üreten biriyim. Masa başı sıkıntıları çeken, bir cümle kurabilmek için

dakikalarca odasını arşınlayan yazarlardan biri değilim.

■ Yayma hazır kaç kitabınız var?

-Şu anda üzerinde çalıştığım yaklaşık 35 kitabım var. Sekizi bitmiş, onu bitmeye yakın durumda. 10-12 yıldır hemen hemen bu kadar yedeklerle ilerliyorum. Ve kendimi tutmaya çalışıyorum, çünkü zihnim sürekli proje üretiyor. Ama bunların hepsini nasıl olsa yazamayacağımı da biliyorum.

■ Zaman kullanımı formülünüz nedir?

-Sabahlan erkence kalkıp masa başma oturan, öğlene kadar kendisini, kendi işine veren bir insanım. Öğlen vakti de çıkıp işime

gidiyorum. Hayatımı kazandığım işime. Yedi, yedi buçuğa kadar burada çalışıp sonra fermuarımı çekiyorum. Bu da aslında üçüncü bir beceri. İşleri birbirine

karıştırmayan bir yapım var. Öyle renkli delişmen hayatı olan biri değilim. Gece hayatına düşkün değilim. Kendime göre küçük bir çevrem ve mazbut bir hayatım var. Bütün bunlar yan yana dizildiğinde de bu kadar üretmek anormal kaçmıyor.

■ Kaç kitap oldu şimdiye kadar? -Yabana dilde çıkanlar falan da hesaba katılırsa, editörüm 100'e gelmek üzere olduğunu söyledi. Bu sırada Fransa'da üç kitabım çıkıyor. Biri direk Fransızca yazıldı, diğer ikisi çevrildi.

■ Aziz Nesin'in rekoru, boyunca kitabı var şeklindeydi. Siz daha uzun boylusunuz, bu durumda onu geçiyorsunuz...

-Daha gayretli olmak gerekiyor tabii...

■ Yazmaktan okumaya nasıl fırsat buluyorsunuz?

- Benim yazdıklarımda zaten okuduklarımın payı o kadar bire bir ki, ilişki birbirinden koparılmaz bir hale gelmiş. Yarım yüzyıldır genelleşmiş bir eğilimdir bu.

Yazarlar artık okuduklarıyla birlikte dünyaya bakıyorlar.

■ Gelmeden gazetedeki arkadaşlara, Enis Batur'a ne sormak isterdiniz diye sordum, aldığım cevap şöyleydi: Bu çok zor bir soru! Nedir sîzdeki insanların gözünü korkutan şey?

-Zaman zaman yanlış anlaşılıyor olmaktan da üzülüyor insan. Örneğin pek çok insan beni tammadan önce yazdıklarımdan hareketle beni aşırı ciddi,

humor'dan hiç hoşlanmayan, son derece sert biri olarak görüyormuş.

H

ükmedici, ürküten ve ezen biri. Bunlara sert, ulaşılmaz gibi sıfatları eklemek ae mümkün. İnsanlarda böyle bir imaj bırakmayı istemediğini söylüyor ama pek umursadığı da yok. Nitekim "En büyük düşüm uzun yaşamak ve bir kabus olarak kalmak" diyor! Çok satmak gibi bir kaygısı da yok. Okurunun kendine denk olmasını isteyecek kadar da seçici. Bütün bu özellikleri sıralayınca bir Enis Batur portresi çıkarmanın zorluğu da ortaya çıkıyor. Soracağınız soruyu dile getirmeden iyice bir tartma gereği duymamak mümkün değil. Hele kişisel sorular sormakta zorlanmadan edemiyor insan. Ama bu kez öyle olmadı. Bütün sorularıma içtenlikle cevap verdi. Yapı Kredi Yayınları'nı yöneten Enis Batur tam bir yazı profesyoneli. Sabah erken kalkıp öğlene kadar kendi yazılarını kaleme alıyor. Yönetmekle ve yaratmak eyleminin arasına kalın bir duvar çekmiş. Türk edebiyatının en üretken yazarı ünvanının verilmesi boşuna değ'ı\. Çünkü şu

ana kadar yayınlanmış 10 0 'e yakın kitabı var. On yıldan fazla bir süredir de 30-35 yedekle çalışıyor. Enis Batur'la konuş­

mamıza vesile ola­ rak son roman 'denemesi' Elma'yı seçmiştim ama okurlar bu söyleşiyi okuyana kadar belki yeni bir Enis Batur kitabı vitrine çıkmış olabilir.

Avrupa'daki

yaşıHarıma

bakıyorum, benim

kad ar yazmışlar. Ben

onlardan daha fazla

yazmış değilim. Ama

Türkiye'deki

yaşıtlarıma

bakıyorum, her zaman

anlayam adığım

nedenlerle, oldukça az

üretken olduklarını

görüyorum

i m

w

4* ñ H h l • < ,ı Av,' ¡

m

" A

r & .

i1« « !

Evet, ben sert bir insanım ama silme, külliyen sert biri değilim. Sertleştiğim durumlar var. Evet ciddi bir insanım ama, dünyada en korktuğum şeylerden biri, ciddiyetten muzdarip insanlar. Yani ben kendi özel hayatımın içinde ciddiyeti oldukça hafife alan bir

insanım. Ama tabü ---sonuçta bütün bunlar ortaya böyle bir imge çıkartıyorsa, bunu değiştirmek için de çok fazla yapabüeceğim bir şey yok.

YAZAR KENDİSİNİN

MENAJERİ OLAMAZ

Bir yazarın kendi yapıtını tanıtma görevini, onu kurma görevinin üstüne geçirecek hale

gelmesini kabul edemiyorum. Bazı yazarların kendilerinin menajerleri haline gelmeleri, ne

pahasına olursa olsun büyük b ir tanıtım aracı g ib i

davranm ayı göze alabilm elerini kabul edemiyorum. Yani bu edebiyatla çelişen b ir durum.

K

OZMOPOUTIZM

■ Ürküten, erişilmeyen ve ezen biri. Sizi tanımlamalarım

istediğimde bu üç imaj çıktı... - Bu üç sıfat da beni üzüyor açıkçası. Ama tersi durumda olmayı ister miydim? Hayır. Her şeye rağmen bunu yeğlerim tabü. Mesafesizlikten hiç hoşlanmam.

Mesafelerin doğru adımlarla, doğru biçimde ve doğru zamanda katedilmesinden yanayım. Öbür türlü yanlış ilişkiler doğuyor. Belki de korunmak için büerek ya da bilmeyerek taktığım bazı maskelerin sonucu olarak da böyle bir imge yerleşiklik kazanmış olabilir. ■ Anlaşılmadığınızı

düşündüğünüz oldu mu hiç? -Hayır. En başlarda yaptıklarımın anlaşılmayacağı kanısı ağır

basıyordu bende. Ama zamanla olup bitenler böyle bir duygu bırakmadı.

■ Kitaplarınızda gönderme yaptığınız isimler uçlarda olan, tabu kinci isimler. Siz de öyle misiniz?

-Bunun en belirgin yanım olduğunu düşünmüyorum. Benim ortaya koyduklarımda daha çok uzlaşma olduğu kanaatindeyim.

Çünkü ben klasik dünya ile de ilgili bir yazarım. Klasik değerleri de olan bir insanım. Hatta geçtiğimiz yüzyılda, yarü 20. yüzyılda kendimi yarı yanya 19. yüzyılın bir temsilcisi olarak görüyordum. Dolayısıyla daha öncü ve atak bir özellikle, daha klasik ve tutucu özellik belü bir denge yaratıyor gibi geliyor. Bu nedenle tipik bir

tabu kinci kategorisine gireceğimi sanmıyorum.

■ Sıradan okura yazmadığınızı söylüyorsunuz. Kim okur sizi?

- Sadece okuduğu üe yetinmeyip zaman zaman başka kaynaklara başvurmayı göz alabilecek, bunu yaparken de zevk alacak biri. Bir çeşit üretici okur. Meraklı, metinler arasındaki Uişkileri gözlemlemekten hoşlanan, kurulan oyunun

kurallarını zevkle oynamayı kabullenen bir okur tarumı benim kafamdaki. Benden daha aşağıda olan bir takım insanlara vaaz verme

TANIDIKLARINDAN

BİLE ŞÜPHELİYİM

Eleştirmenlerin farklı roman türlerini tanıtmak bir yana tanıdıklarından

şüpheliyim. Laurence Sterne'in Tristram Shandy'sinden bu yana dünyada egemen roman kalıplarını

çiğneyen pek çok örnek var elimizin altında. Bunların pek azı

Türkiye'deki okur tarafından tanınıyor. Dolayısıyla benim yaptığım iş çok çizgi dışıymış gibi

gözüküyor, halbuki değil. Tıpkı üretkenliğim gibi.

isteğiyle ortaya çıkmış biri değilim. Kendi dengim olan soyut bir okur kitlesine, soyut şu anlamda, bugün yaşıyor olmaları şart değü. Çünkü bugünün okuru ölecektir. Ama benim kitabım kalırsa, yarının okurları tarafından okunabilir. İkincisi coğrafya sının da tanımıyorum. Yazdıklarım başka dillere çevrildiğinde başka okurlar tarafmdan da okunabilir.

■ Global bir yazar mı demeliyiz size?

-Daha eski bir terime başvurmamız gerekiyor bence, globalizm ortalığı kasıp kavurmadan var olan

kozmopilitizm kavramına. Yani Türkiye'de zaman zaman küfür gibi algılandığım biliyorum ama hayır ben baştan beri kendimi kozmopolit bir yazı adamı olarak koydum.

Elma, arkamızda duran 2 bin yıllık insanlık tarihinde vajinanın yerini aldığım düşündüğüm bir simge. Bu tabii çok öznel bir yorum.

Bütün bütüne dayanaksız da değil. Bu kitap da işte kendince o

dayanaklardan söz etmeye çalışıyor.

Ben roman denemesi dizisine başladığımda kafamda dört proje vardı. Aslında birincisini, ilk olanı yarıladıktan sonra durdum. O hâlâ yarım. İkincisi Acı Bilgi, üçüncüsü de Elma'ydı. Dördüncüsü de Kırmızı Eşeğin Öyküsü adını taşıyor. En azından şimdilik bu dört kitabın alt başlıklarında roman denemesi tamlamasıyla karşılaşacak okur.

Tabii bu roman denemesi tamlaması tahmin ettiğim gibi başımı ağrıtıyor. Bu işin oyun tarafı ve ben onu bir parça

seviyorum. İnsanların benim farklı yazı türleri arasında gidip gelen metinler kurmam karşısmda ne tür davranışlarda bulunacaklarım da merak ediyorum. Birbirine hiç benzemeyen tepkiler almam da hoşuma gidiyor. Örneğin Leyla Er- bil bana, biriİerinin roman tanımım değiştirmesi gerekir zaten, dedi. Roman tanımı hep romancılar tara­ fmdan değiştirilmiştir, dolayısıyla ben romanı böyle yazıyorum diye biri çıkınca roman o şekilde yazılmış olur dedi. Hiç

yadırgamadığım söyledi ama buna karşılık Elma için bu düpedüz iyi bir inceleme kitabı diyenler, güzel bir deneme kitabı, hikaye tadları taşıyan bir deneme kitabı diyen oldu. Bu da benim hoşuma

gidiyor. Acı Bilgi mesela Fransa'da yayınlanıyor. Oradaki yayıncım bana bunun neresi roman diye sormadı. Onlar için herhangi bir yadırgatıcıhğı yok. Ama

Türkiye'deki roman okurunun alışkanlıkları da daha geleneksel roman anlayışına yatkın.

Bu dizi sürer mi, kitap sayısı bu çerçevede artar mı, şimdiden bir şey söyleyemiyorum.

Okur olarak öyleyim, niye yazar olarak olmayayım...

■ Ertuğrul Özkök'ün anlattığı bir anekdot var. İlk kez Yazı dergisini çıkardığınızda

beklemediğiniz bir ilgi görmüş ve bu sizi ürkütmüş, acaba kötü bir dergi mi yaptık diye. Sanırım hala aynı şekilde düşünüyorsunuz. İyi olan az mı satmalı?

-Zaman zaman bu tür endişeleri kendi kitaplarımla ügi olarak taşıdığım oldu. Örneğin, Acı Bilgi ya da Elma'nın gerektiğinden çok satarsa endişesini taşıyorum. Çünkü iyi kötü az önce tarif ettiğim okur kitlesinin Türkiye'deki nüfusunu biliyorum.

■ Böyle bir okur oram artmaz mı peki?

-Ama onun bir oram var. Bu rakamı ben 2 bin 500 olarak düşünürken 4 bine çıkarsa paniğe kapılmam. Ama 40 bm olursa o zaman bir terslik oldu demektir. Bu tersliğe yol açmamak da isterim. Ne pahasına olursa olsun çok sayıda okura ulaşmak değü benim sorunum. Kendi saptadığun niteliklere sahip olduğunu düşündüğüm okur nüfusu tarafından izlenmek isterim.

Bunu siz istediniz!

Jumbo l'e 5 vermeye devam ediyor. 176 milyon değerinde hediyeler verdiğimiz kampanyamızı

30 Kasım 2001 tarihine kadar uzattık. Yine peşin fiyatına 5 taksitle, vade farkı olmaksızın.

İşte hediyeleriniz: I adet Deri C offret *1 adet Jumbo 6000 çay tepsisi • 6 adet Jumbo 6000 çay bardağı • 6 adet Jumbo 6000 çay kaşığı • 6 adet Jumbo 6000 çay tabağı

DÜNYANIN EN İYİLERİNDEN

Bilgi: www.jumbo.com.tr Tel: (0212) 424 13 23 (PBX)

+

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Whatever their social origins, the fact that women and men are married through marriage means that they are partners, an essential social role in their own lives and that they

Ancak bu dizgelerin çeşitlenişi aynı yapının düzenleniş olanakları doğrultusunda gerçekleşir (Rifat, 2018, s. Farklı dizgeler arasında gerçekleşen göstergelerarası

Kaburgalarımı keser deri(m) Başı kes, önüne koy, hâli fikret Ve hu’lar içine saklan…. İçinin eriyen lavlarıyla buz

Yapılan çok merkezli bir çalışmada hastaların HCV infeksiyonu için en önemli risk faktörleri kan transfüzyonu sayısıyla diyalize girme süresi olarak belirlenmiştir

Bu tartışma günümüzde de yer yer sürmek­ le birlikte, güçlü bir devlet İçin güçlü bürokrasi anla­ yışı içinde bir tür bürokratik dokunulmazlığı

Thus, the model explains the job satisfaction of security staff with 1-5 year of work experience at their perception levels of passenger mobbing, while it does not explain

KED, işte bu vakumun boşluktan ibaret olmadığını, sürekli var olup yok olan parçacıkların doldurduğu çok dina- mik bir şey olduğunu söyler.. Daha açık bir ifadey- le, KED

Bunun için elektrik alan altın- da hızlanan yüklü iyonlar veya elektron, proton gibi yüklü par- çacıklar kullanabilirlerdi.. 1932’de John Cockcroft ve Ernest Walton,