/
b Y L U '
IM Ö Z
★ ★ [ S a y f a ____ 7J
f i& p é f é n j ( 2 a z z^ A c a
32 K IS IM T E K M İL İ B İR D E N
-B
mY
ûM
uL ¿EVRELERDE YALAYAN
iNSANLAM N,
PARM ULIKTAN AKŞAM LARI CrEZECEK T A K A TLA R l
Y O K T U R . E Ğ İT İM S E M yöKSMKİ BlRAK»iJ>IKLA^./İL İN , K
i'T A ? V E K
a? £ T E O k M M A Z E V K L E R İ D r
¿ ^ L lŞ M E M Â T İR ,
çùCa
SEMTTE L r A Z LÂMBALI
Y A K i l i R , H t-E K T A
i'K OÜA
fc/LE , MAS PATTI R î> iV t
K A f A T lllf t . ONDAW,EP-Tt>J
Y A T I1 IP , T E K £ £ L £ N C £L£-
Ri B E U iD lR ,,. N E K ^ lN K
İ A R I , N £ E R K E K L E R İ
KORUNM AYI D İLM E Z L E R
KuPTAJ ÎS E ^Y A S A K
oL -
T>
u5
mN P A N (4 0 K PAHALI
VE $A K |N C A U Ï>lR ,
O N D AN , £O C
mK L A K \
B
o l o l u r<
13
u LQLUJCLARlN PAHANI K l I OL
àNL
aR
iYAŞAR ;
ZAYIFLARI Ö L tiîK , KALAN VERİ SEKİZ Ç
o c u k¿
tÜ
nPÜZ YALINAYAK BAŞlKABAK $
0KÂKLAR-
P A , A £c£ T E K OPA’PA
8 - 1ö KİŞt B İR ARACA
ĞtİYA U Y U K LA R , ON
0AN ÇOK Cİ&ÜR t#i BİLİRLER.
DIŞLANMIŞ ( YALNIZ BlKAKILMB N ÎNWW-
L Â K IN
y a ş a mSAVAŞLARI İLLER ACRiD/R,
ONLARI İZ L E D İK Ç E , K E N D İM E A
c iMA
D U Y (rU L A K |M I Y İ T İ R D İ M , AKTIK ÖNÜ
M E KONAN ARTIKLAR İTİRAZSIZ YİYORUM,
A F E R İN P R E N S İ
S
o n u nD
a a d a m Ö L M A L rABAS L A D İN .
Yazı d iz im iz in b u g ü n k ü k o n u s u V eh b i K o ç ... B u yaz 81 y a ş ın a u la şan K o ç , Turizm B a k a n ı g ib i ta tilin “ş a r t " o ld u ğ u n a in a n a n la rd a n ... A m a b u n a s a d e c e in a n m a k la k a lm ıy o r ... B u n u h e r y ıl d ü z e n li o la ra k u y g u lu y o r d a ... T a til y e ri s e ç im in d e is e o ld u k ç a “ m u h a fa z a k â r” . 10 y ıld ır a y m o te lin m ü ş te r is i... K o ç 'la “ta til rö p o r ta jı”/?/ a rk a d a ş ım ız A lta n Ö y m e n y a p tı. Ö y m e n , o n d a n İlk d e fa 3 2 y ıl ö n c e , d a h a A n k a ra ’ da U lu s M e y d a n ı'n d a k i " K o ç " y a z ıh a n e s in d e o tu ru rk e n b ir d e m e ç a lm ış tı. Ş im d ik i g ö rü ş m e d e n s o n ra V e h b i K o ç ’la ilg ili iz le n im le rin i s o ra n la ra " F a z la b ir d e ğ iş ik lik g ö rm e d im ” d iy o r.
A LTAN Ö Y M E N :
“ V is k iy i 1 9 3 8 ’- de b a n a S a f f e t A r ı k a n ö ğ re tti. O va k it t e n b e r i h e r a k ş a m b ir k a d e h iç e rim . V is k i b u l a m a z s a m v ot k a iç e rim .V
E H B Î Koç’la Büyükde- re’deki yazlık evinde ko nuştuk. Bana sorarsanız, bu ev ve bahçesi ideal bir tatil yeri. Gerçi üç katlı, eski tip binanın önünden, Sarıyer’e giden gürültülü cadde geçiyor. Denize o caddenin üzerinden bakılıyor. Ama arkada gürültünün ulaşma dığı, sırtlara doğru set set /ükselen çok sakin bir bahçe var. kik büyük değü ama, insan rada güneş banyosu da yapabi- r , gene küçük de olsa beş-altı ulaç atmaya elverişli havuzun- a yüzebilir de... Sonra havu- m beş-on adım ötesindeki bun- üovvun, çiçekler arasındaki ılntili terasmda, akşam çayım ebilir...Ama Koç, “tatil”i “evinde çirmek” fikrine şiddetle karşı:
—Ne olursa olsun, öyle tatil naz diyor. İnsanın günlük üresinden tamamen uzaklaş- ısı lâzım. Yoksa her günkü yatının, işinin dışına çıkamaz,
fasını onlardan kurtaramaz. — Peki nasıl bir yere git-11?
— Başkalarım bilmem. Ben on önce mütevazi bir otel keşfet -
. Hep oraya gidiyorum. -Nerede?
■ ■ ■ t-E rd ek ’te.. Ama şehrin için- değil. Şehre 7 kilometre sta... Sakin bir koyda... -A dı?
—Pınar Oteli... Ben denize neyi de severim oma, asıl ümeyi severim. Etrafında yü- ecek yeri var. Pek konforlu U. Ama ben zaten konfo- lüksü sevmem.
im aslı b a rd a k
lüyükdere’deki evi Koç, 1939 ında 24 bin liraya almış... Aile zaman Ankara’da oturuyor, :anbul’a yazlığa geliyormuş, ıvuz ve havuzun başındaki çük bungalow daha sonra pilmiş. Koç'un evdeyken oku- ı-yazmayla uğraştığı yer de ası. Biz de bu konuşmayı mgalowun terasmda yapıyo- z. Vakit akşam vakti. Vehbi ıç ’un günlük değişmez prog- mına göre, saat 17’ye yakla- rken çay geldi... Yanında da ıbak içinde biraz beyaz peynir
î birer “krik-krak” dedikleri
ıbuklardan... Bardaklar bildi - imiz çay bardağı... Yalnız be- imki ve foto muhabiri arkada- ım Bahattin Şenol’unki normal, latta oldukça küçük birer çay iardağı... Koç’unki ise geniş... Bizimkinin iki misline yakın... Tabiî bizim çaylar biraz daha ;abuk bitti.
— Sizinki iltimaslı bir bardak galiba, dedim.
— Evet, dedi, ölçü içm. Bun dan bir buçuk bardak içerim. Ama siz isterseniz üç bardak da içebilirsiniz.
Çayı getiren gence işaret etti: — Doldur bardağı.
Sonra
ken disi çok içiyor, bize az veriyor. diyecekler.Adının biraz “IıesaplT’ya çık tığını kendisi do biliyor. H at ta bunu dolaylı bir espri konu su olarak kullanıyor. Rivayete göre, kendi mab olan Divan Oteli’nde bile yemek yerse hesap pusulasını bütün ayrıntılarıyla kontrol edip, eğer fazladan bir şey yazılmışsa, itiraz eder, he sabı düzelttirdikten sonra öder m iş... Bu ve benzeri hikâyelerin doğru olup olmadığı sorulunca sadece gülüyor...
ÜNLÜLER
«neve
TATİL
KOÇA GORE
« İŞTİRA HATSIZ
İNSANLARn
ÇALIŞTIKLARI İŞE BÜYİİK ZARAR VERİR
V eh b i K o ç 'u n ç a y b a rd a ğ ı b iz im k in in ik i m is li | a n la m a y ı ö n le m e k iç in g a rs o n u ik a z e tti: "O n la - ç a y a lıy o rd u . Ö lç ü s ü ö y le im iş . A m a y a n lış
j
ra b ir d a h a d o ld u r."İnsan yalnız başına olursa, aklı işe takılır. Dinlenme olmaz... O bilileri de havadan sudan konuş maktan hoşlanan bilileri olmalı. Öylelerini arar bulurum. Ya da öyleleri beni bulur.
—Orada... Otel civarında... — Evet. Zaten gide gele tanı dıklarım onlu. Artık yaşını yü zümden mi, neyse, bana taham mül ederler... Öj
şa yürürüz.
mül ederler... Öyle konuşa
konu-Y ü rü y ü ş
a r k a d a ş la r ı
—Bu yıl da Pınar Oteli’n- deydiniz?
— Evet 15 gün kaldım. — Nasıl geçirirsiniz tatili? — Sabahleyin 7’de kalkarım. Her zamanki gibi... Kahvaltı etmem. Bir bardak su içerim. Bir de mevsim meyvesi neyse ondan bir parça yerim. 7.30’da mutlaka fauımlıen uıtııcımı. nene her zamanki gibi__Sonra, hazırlan dıktan sonra gazeteleri okurum. Günde beş gazete okurum.
— Hangilerini?
— Söylemem. Alman oiur. Sonra yürüyüş... Saat 9’da yü rüyüşe çıkarım. Tatil dışında haftada iki defa yürüyüş yapa biliyorum. Tatilde her gün yapa rım. En az bir saat yürürüm. Bazen bir buçuk saat...
—Yalnız mı?
—Hayır. Yanıma mutlaka birini ya da birkaç kişiyi alırım.
— Yaşınız bu yıl mı 81 oldu? —Evet bu yaz... Doğum gü nümün kaydı yok tabiî benim de... Ama şöyle bir şey oldu. Avrupa’ya gittiğimde hep kaldı ğım bir otel var. Otel kâğıdı na doğum günü yazılıyor ya, ben de her seferinde ayn bir gün yazardım. Yıl 1901’de, gününü ben o sırada aklıma geldiği gibi yazıyorum. B ir seferinde dedüer
m senin doğum günlerin bir birini tutmuyor. Bir seferinde başka tarih yazmışsın. Öteki seferinde başka... Ben de bunun üzerine kendime bir doğum günü tayin ettim. Annem “Üzüm lere alaca düştüğü gün doğdun derdi. Ben de o hesapla 20 Temmuz dedim. Şimdi benim doğum günüm 20 Temmuz.
— Sabah 9 ’dan itibaren yürü yorsunuz. Tatildeyken her gün... Bir saat, birbuçuk saat yürü yorsunuz. Sonra?
— Sonra saat 10.30 olunca, işte bu gördüğünüz çay, peynir gelir...
— Ve krik-krak...
— Evet, peynirle onu, sabah on buçukta da yerim... Akşam çayıyla da yerim. Yağsızdır. En iyisini bu civarda bir fırın var orada yaparlar... Tatildeyken benim bu sabah çayımdan sonra yüzme zamanım başlar. Öğleye kadar yüzerim.Sonra gelir yeme ğimi yerim. Tabii saat mide gene radyodan haberleri dinleyerek... Yemekten sonra da günün ilk sigarası...
— Kaç sigara içiyorsunuz? — Günde b e ş ... Perşem be günleri hiç içmiyorum. Haftada bir ara vermenin faydası var. Tabii Ramazan’da hiç içmiyorum Sonra öğlen istirahati... Her gün yemekten sonra istirahat ederim. Sadece tatilde değil. Her za man... Şuna inanırım ki, yemek ten sonra yarım saatle bir saat
arasında istirahat etmek, insana yarım gün kazandırır. İsmet Paşa’yı hatırlarım. Her gün öğleden sonra muntazaman ya tardı. Îstirahate verdiği önemi belirtmek için şunu da söyle yeyim. Hele devletin en güç kararlarını alma durumunda ol duğu zamanlarda istirahatini hiç ihmal etmezdi. Aydemir hadise sinin en kritik saatlerinde bile, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’- nm bir odasına portatif bir yatak getirtmiş, yarım saat uyumuş, buhranı önleme çalışmasına on dan sonra devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra’ nın bombalandığı sıralarda da Churchili’in sığınağına çekilip, istirahatini tamamlaması meş hurdur.
Bir a t ve v isk i
h ik â y e s i
— Normal zamanda, öğle is- tirahatinden sonra büronuza gi dip çalışıyorsunuz. Tatilde nasıl geçiyor öğleden sonraları...
— İşte, saat dörtbuçukla beş arasında gene böyle çay içerim. Peynir. Krik-krak... Sonra günün ikinci sigarası... (Çayım bitirmesi de bu sıraya rastladı. Ve ikinci sigarayı bizimle birlikte yaktı. Samsun içiyor...) Sonra işte vakit geçiyor... Bazen sohbet ederek. Bazen bir şeyler okuyarak... Saat 19 olunca gene haberler. Ve saat 19.30’da bir bardak viski... Onu da, tatilde de, normal zamanda da hep içerim.
— Ne zamandan beri?
— 1938’den beri. Bana bunu Saffet Ankan Öğretti. Atatürk dönemi politikacılarından. Eski bakan. Berlin sefiri. O zaman bizim oturduğumuz apartmanın üçüncü katında o otururdu. Biz dördüncü katında otururduk. Ama o viski hikayesinin daha öncesi var. 10 yıl kadar öncesi... Babam öldükten sonra bana bir melankoli gelmişti. 26 yaşımdan itibaren... Hiçbir şey yapmak is temiyorum... Kendimi hasta sayı yorum. Doktorlara gidiyorum. Bir şey çıkaramıyorlar. Sonra ni hayet 1931 yılında Avusturya’ya ırittim. Orada meşhur Doktor
Epingen vardı. Sonradan Ata türk’ün rahatsızlığında da •Türkiye’ye geldi. Onu muayene
etti. Neyse 1931’de Avusturya’ da ona gittim. Baktı. Dinledi. Dedi ki: “Sana ilaç vermiyorum. . Ama iki şeyden birini yapacak
sın. Ya ava gideceksin. Ya ata b in e c e k s in ” . Döndüm Türkiye’ye... Avdan hoşlanmam. Ata binmesini seviyorum. Bir at aldım. Sık sık binmeye başladım. Kısa bir süre sonra bir şeyim kalmadı. Alıştım da... Artık ata binmeye devam ettim... Zaten 1967’de düşüp de kolum üç yerin den kınbncaya kadar hep bindim ya... Neyse yıl 1938’di. B ir gün at tan döndüm. O kıyafetle eve çıkı yorum. Üçüncü katta, Saffet An kan, geldiğimi duyup kapışım açtı. İçeriye buyur etti. Viski içi yordu. Beni de zorladı Allan sonra bu iyi gelir” dedi. Önce bir bardak verdi. Ben tabu ne biçim şeydir bilmiyorum. İlk defa on dan öğrendim. Galiba çabuk da içtim ki, neşelendim, hoşuma gitti. İlk viskinin hatırasına Saf fet Ankan bana bir de kravat hediye etti. Eve çıkınca hanıma dedim ki: “Ben de artık viski iç e c e ğ im .” O gün-bugün akşamlan bir kadeh içerim. İnsanın yorgunluğunu mu alıyor, nedir. Bir günün sonunda iyi olu yor. Tabii her zaman viski bulun maz. Onu bulamazsam votka içerim. O da olmazsa meyve suyu falan.
— Viskide belirli bir markanız var mı?
—- Yok canım, markadan falan anlamam, öyle normallerinden içerim. B ir de pahalılan var. ötekilerin Uç misli fiyata... On- lan almam. Zaten seçemiyorum ki farkını. Bazılan çok iyi seçer ama, ben geçemem.
— Viskiyle herhalde üçüncü si gara?
— Evet sonra zaten televizyon haberleri geliyor. Yemek zamanı
geliyor. .
— Televizyonda haberleri izlersiniz. Başka neyi izlersiniz?..
— Bir açık oturum falan olur sa onu da izlerim. Filmdi, şarkıy dı, pek az bakanm...
"Y A R IN
:---Danışma Meclisi'nden
ta til düşenceleri
- V e t eTESADÜFEN...
Î
Ü R K İY E ’d e in s a n ların b a ş ın a o lm a d ık yerde b e k le n m e d ik ş e y le r g e lir. Bu yü zd en çöğu kez şö yle s ö y le n i riz:— T e s a d ü fe n y a ş ıy o
ruz g a lib a ...
Y o lla rd a ç u k u rla r a ç ı lır. İşaret k o n m a z ... S ü rü c ü le r o lu r o lm a z yerded ik k a ts iz s o lla r, koca bir T IR k a m y o n u y la burun b u ru n a g e lir. T ra fiğ e ç ık tın ız m ı y ü re ğ in iz a ğ z ın ız d a , A lla h ’a e m a n e t g id e rs in iz . T ra fik d e y in c e b ir de hava tra fiğ i vardır.
En kü ç ü k y a n lış lığ ı a f fe tm e z.
B ir d e “ IL S ” d iy e bir arşç vardır. E le k tro n ik bir
Moratoryum nedir?
B
İR moratoryum sözü dür gidiyor. Toronto’- ’daki IM F toplantı sında -Meksika dahil bir-iki Lâtin Amerika ülkesi mora toryum isteyince gene 'gün deme geldi bu söz. Okuyucularımıza bildire lim: Moratoryum “erteleme” anlamına geliyor. Kökü Lâtince. Morari’den geliyor.Moratoryum’un geçerli iki anlamı var:
1— B ir bölgenin ya da bir Ülkenin borçlarının tamamen ya da kısmen ertelenmesi. Bu istek alacaklılard an da, borçlulardan da gelebilir. Uygulanırsa moratoryum ilân edilmiş olur.
2— Herhangi bir faaliyetin ertelenmesi.
“Y ıllık
tatili
yaptıktan
başka, ayrıca g ün lük is ti
rahatı de ihm al e tm em e
lid ir. İnsanlara çalışm ak
kadar uyum ak, istirah at
etm e k, d in len m ek, eğ
lenm ek de lâzım d ır. Fa
kat hiçbirinin ölçüsünü
kaçırm am ak icap eder”
Q
yaşınd aki işad am ı,
10 y ıld ır tatil için Erdek’
teki bir o tele g id iyo r. İs
ta n b u l’daki yazlık evi de
d inlenilecek bir yer am a,
Koç, “ İnsan evinde tatil
yapam az. Aklı işe ta kılır”
diyor. G ünlük tatil prog
ramı: 7 ’de k a lk ış ... 1-1.5
saat y ü rü yü ş ... Krik-krak
-p e y n ir-ç a y ... y ü z m e k ...
y e m e k ... ilk s ig a ra ...
— Tatilde de aynı şey?.. — Tabu... Aslında tatile bu programa daha iyi uyuluyor. Bu rada çalışma zamanında, akşam lan davet oluyor, bir görüşme oluyor. Programın aksadığı olu yor. Tatilde pek aksama olmaz.
— Bu yılki tatilinizden de memnunsunuz?..
— Evet... Ben çalışan insanla- nn senede muayyen zamanda tatil yapmalarının hem sıhhat leri, hem de gördükleri iş bakı mından çok faydalı olduğuna ina nıyorum. Bilhassa karar mev kiinde olan, gerek devlet sektö ründe, gerekse özel sektörde iş başında olan insanlann dinlen meleri her bakımdan mühimdir. Bazıları, günde 18 saat çalışıp hiç tatil yapmadıklarım övüne rek söylerler. O yanlış bir düşün cedir. Çok çalışan, dinlenmeyen, karar mevkiindeki insanlann si nirli olarak verdikleri kararlar, çahştıklan işe büyük zarar vere bilir. Yılhk tatili yaptıktan başka aynca günlük istirahati de ihmal etmemelidir. Şuna inanı yorum. İnsanlara çalışmak kadar, uyumak, istirahat etmek, d in le n m e k , eğ len m ek de lâzımdır. Fakat hiçbirinin ölçüsü nü kaçırmamak icabeder.
Vehbi Koç’un verdiği mesaj böyle... Büyükdere’deki evde ta til konusu bittikten sonra, bir süre de, tatilde birlikte yürüdüğü kimselerle yaptığı gibi “ havadan- sudan” bu arada geçmişten, ge lecekten konuştuk. Sonra onun viski zamam geldi. Benimle, Ba hattin Şenol’a da ikram etti. Ser visi yapan gence;
— Bol koy. Sonra laf ederler... dedi.
Masaya kabak çekirdeği, leb lebi ve fıstık da geldi Konuş ma mızın “ havadan-sudan” bölü münü o şekilde tamamladık.
Amerikan Haberler
Merkezi eski
adma döndü
A
MERİKAN Haberler Merkezinin en eski adı U SIS idi. Yani United States Information Service sözünün kı saltılmışı. O zamanlar Amerikan Basın ve Kültür Merkezi diye andırdı.Amerika dışındaki kuruluşlara verilen ad buydu. Kuruluş ların bağlı olduğu örgüt ise ÙSIA idi. United States Informati on Agency. Amerikan Haber Kurumu.
1978’de bu ad değişti. US1CA oldu. United States Interna tional Communication Agency. Uluslararası İletişim Kuru mu.
Şimdi Reagan’m 24 Ağustos ’ta imzaladığı bir emirle bu ku rum eski adma dönüyor. Yani U SIS ya da US1A denilecek.
Amerika’nın Sesi ile Fülbright bursları programı bu kurulu şa bağlı. Aynca 124 ülkede 202 temsilciliği var.
a ra ç. U ç a k la rın in iş in d e , s is li puslu h a v a la rd a ya rarlıd ır. B ö y le b ir araç E s en- bo ğ a H a v a a la n ı’n d a da b u lu n u r.
İn iş le rd e p ilo tla ra yar d ım c ı o la n bu ara cın uzun bir s ü re d ir bozuk o ld u ğ u n u , y a n lış bilgi ve rd iğ in i d u y u y o ru z . A d ın ı v e rm e y e lim . İs ta n b u l - A n kara s e fe rin i yapan b ir uçağ ın k a p ta n ı, E s e n b o ğ a ’y a in d ik te n so n ra ş ö y le k o n u ş u y o r du s in irli s in irli:
— Olacak şey d e ğ il...
ILS 25-30 derece s ap tırı
yor. G örerek iniş yapm ak
durum undayız. ILS’e kal
sa tarlaya in ecektim . Ne
biçim şey bu?
D u y d u k la rım ız a in a n m ak is te m iy o ru z . D oğ ruysa y e tk ilile ri u y a rıy o ruz. G en e d e p ilo tla rım ı zın u s ta lığ ın a g ü v e n iy o ruz.
YJDI...VIDI... VIDI...
• İplik deposu yangım pi- fl yasayı etkilemeyecekmiş. Doğru, etkilemez. İpliği miz pazara çok önceden çıkmıştı.
• Asgari ücret bölgelere gö re saplanacak, iyi, güzel de, çalışanların tümü üc retlerin yüksek olduğu bölgeye giderse... • Pazar günü seçmen kü
tükleri için yazılı olduk. Şimdi sıra sözlüde. Onu da verirsek dem okrasi diplomasını alacağız in şallah...
• IM F'ye göre Türkiye “ör nek ülke” olmuş... Her halde diğer ülkeler ders alsın diye böyle söylü yorlar...
MALKOÇOGLU
I
A Y H A N B A Ş O Ğ L U t
Ö Z E T : P rens A ls ta n , k o m ş u p re n s ih tiy a r G u y 'd a n ’ın k ız ı M a y a 'y ı k a ç ırm ış , o n u n la h a lk ın h u z u ru n d a e v le n m e k iç in dü ğ ü n tö re n i d ü z e n le m iş tir. M a ik o ç o ğ iu , b u n u A ls ta n ’ın b ir o y u n u k a b u l e d e re k g e lin i k a ç ırm ış , b a b a s ın a g e ri g e tirm iş tir. F a k a t g e lin M a y a d e ğ il, b ir fırın c ın ın k ız ıd ır. M a y a o rta d a yo ktu r.
& R 0 R Z T f e â M KJ O 0 ^ T E 5 T L-FÇS F g N g U F 4 P I K 4 â ^ L P ( ^ r H ( ^ T ( 'L 7 N T ? 4 H PVI ÍA /4M .LL 4- TyN V A <PNpAN. N e p S M ? PSdl4İ£İN MAtîT NiK O M A ^ A v/ e-^ 4T C & A A '- NlN Û U 4 N p 4 g U L 0 N M 4 £ t S f é - T & A -
p u p
v^ s\l-]p\.m a y a'^iN
aaq vzau m á- e A H ö s w N i Av/te.
S 4 K ıN g & y . R 4U L 2FK 4'N R İ KO N uÇTü- Ö U A v A f A Pnp tetÆ (2(N W ¡4 ? ( y4N Í F Ó K B S t ¿?L pU & -A 4 e K K í-?i
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi