KISA SÜTUN: n ?_ Ç: % *3^,5
im z a s ız a
Mektubunuzu okudum ve çok tik sinti duydum. Size böyle herkesin önünde cevab verdiğim için beni ma* zur görün. Ancak bunun sebebi sîzsi niz. Hiç tanımadığınız bir adama gü lünç bir çok iftira atmağa cüretiniz var da yazdığınız kâğıda imzanızı ko yacak kadar cesaretiniz yok.Gerçekten açınılacak şey!
Genç olduğunuzdan bahsediyorsu nuz. Galiba bu da doğru değil. Zira üslûbunuz o kadar buruşuk ve düşün ceniz o derece bulanık ki bunun taze ve duru bir genç ruhundan çıkacağı na ihtimal veremiyorum.
Bir kere şahsım hakkında söyledi ğiniz şeylerin hepsi yalan. Ben ki bin türlü kusuru olan bir insanım; tesa düfen olsun sözleriniz arasmda doğru bir lâkırdı görememeli mi idim? Bana o kadar saldırışınıza değil, sözlerinizin içinde istifade edüecek bir satır bula mayışıma canım yandı! Ne yapalım? Bu da talihsizlik demek!
Neşrettiğim bazı yazılara gelince, bu mevzu üzerinde biraz durmak iste rim.
Benim dünle bugüne dair şimdiye kadar bastırdığım makalelerde daima temelli olarak görülen fikirler şunlar dır:
Bir taraftan demişimdir ki geçmişe nankörlük eden bir gencin gelecekten vefa ummasına şaşarım. Ve bu hali bir nevi anlayış sakatlığı ile duygu şaşılığı diye görürüm. Niçin ve nasıl istiyebiliriz ki biz bugün dün karşısın da sert fakat âdil bir hâkim olmazsak yarın denilen kuvvet bizi haklı olarak mahkûm etmesin!
Diğer taraftan hep şunu söylemeğe devam ettim:
Geçmiş hakkındaki bügi ve hattâ sevgi, hiç bir zaman geleceğin önünde ayağımıza takılı bir köstek olmamalı! Gerçek istiklâl ve gerçek kafa hürri yeti yalnız buradadır. Zaten bümeli- yiz ki geçmiş için duyacağımız ügi ge leceğe hıyanet etmemizi istemez. Çün kü böyle bir şeye lüzum yoktur. Bir dakika düşünüverin; gelecek nedir? yarın ve nihayet öbür gün (mazi) adı nı alacak bir zaman yongası değil mi* Ve mademki bugün dediğimiz şey, yarmm dünüdür; niçin anlamak iste miyorsunuz ki bir çok dünler de bir zamanlar yarın diye beklenilen vakit lerdi?
Şimdiki nesil içinde geçmişin usta larına tos vurmak istiyenler elbette olacaktır. Ve hattâ olmalıdır. Bunda yenüik değil, dünyanın en uzak asır- larındanberi sürüp gelen köhne bir eskiliğinden başka hiç bir şey görmü yorum. Bugünkülerin dünkülere çat ması değil, çatmaması belki bir yeni lik sayılabilirdi. Zira öteki vaziyet öte- denberi bilinen en klâsik kaide olmuş tur!
Yalnız her devrin gencine şunu sor mak isterim:
Eğer kendisi bugün bütün ülkücü lüğüne, bütün uğraşmalarına muka bil gelecekten acaba yalnız soysuz ve cimri bir nankörlük mü bekliyor? Hiç zannetmem. Zira öyle olsa idi bugün çalışmasında bir mâna kalmazdı. Şa- yed öyle değilse neden geleceğe en fena örneği bizzat kendisi vermek is ter?
(Devamı 4 üncü s ah îf ede) Fazıl Ahmed Aykaç