• Sonuç bulunamadı

Kırgın bir sanatçı:Alnar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kırgın bir sanatçı:Alnar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

16 ARALIK 1998 ÇARŞAMBA CUMHURİYET

____________________________________ KÜLTÜR____________________

ALLEGRO

________________________________________________ _____________________________EVİN İLYASOĞLU

K ırgın b ir sanatçı:

A lnar

Devlet sanatçılığı unvanının tartışıl­ dığı şu günlerde uzak yılların bir kır­ gın sanatçısından söz edeceğim bu ya­ zımda. 1971 ’de, ilk devlet sanatçılığı unvanı dağıtıldığında ve klasik Batı müziği gibi ciddi bir dala ait sanatçı­ ların konu olduğu günlerde, bu unvan Türk Beşleri’nden üçüne verilip ikisi dışlanmıştı. Bunlardan birisi Cemal

Reşit Rey’di. Ona, tam on yıl sonra,

1981’de, ikinci grupla verildi. Cemal Bey, bu konuda hiçbir zaman alıngan­ lığını dile getirmedi. Diğeri ise Hasan

Ferid Alnar idi. 1978’de son derece

kırgınlık içinde, kendisini bu dünyadan yavaş yavaş çekerek öldü. Unvanın ikinci grubuna yetişemeden! Yakınla­ rı, bu ayrımı hiçbir zaman kendine ye­ diremediğini söylerler. Oysa diğerleri kadar Türk müziğinin çokseslendiril- mesine emeği geçmiş, kuramlardaki öğreticilik ve yöneticilik çabaları diğer dördünden aşağı kalmamıştı. Ferid Al­ nar, Türk geleneksel müziğine bağlı bir eğitimden geliyordu. Kendisi de usta bir kanun çalıcısı olduğundan bu çalgı için yaptığı besteler ayrıcalık ta­ şıyordu. özellikle Kanun Konçertosu ile ilgi uyandırmıştı, tik film müziği­ ni (Halıcı Kız) Ferid Alnar bestelemiş­ ti.

tik bestesini de tek sesli bir operet olarak yazan sanatçı, Saadettin Arel’den armoni, Edgar Manas’tan kontrpuan ve füg dersleri almış, 1927’de Viyana Dev­ let Müzik ve Temsil Akademisi’ne gir­ miş, Joseph Marx ve Oswald Kabas- ta ’nın öğrencileri olmuştu. 1932’de mezun olup yurda döndüğünde sade­ ce İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun orkest­ ra yöneticiliğine ve Belediye Konser- vatuvan’nm müzik tarihi öğretmenli­ ğine atanmış. (Oysa bunca eğitimden sonra bir senfoni orkestrasına şef ola­ bilmek ya da en azından armoni, kom­ pozisyon öğretmenliğine atanmak var­ dı.) 1936’da Ankara’ya yerleşmiş, bu kez Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest­ rası’nda şef yardımcısı ve Ankara Dev­ let Konservatuvan’nda piyano işlikçi- si görevlerini üstlenmiş. Uzun yıllar hep ikinci adam olarak çalışmış dur­ muş.

Alnar’m müzik yaşantımızdaki en önemli tarihi işlevi, Cari Ebert ile An­ kara’daki ilk opera temsillerinin dü­ zenlenmesi olmuştur. En sonunda,

1946’da CBSO’nun asıl yöneticisi

ol-H

.asan Ferid Alnar

1978’de son derece kırgınlık

içinde, kendisini bu

dünyadan yavaş yavaş

çekerek öldü.

Sevda Cenap And Vakfı, bu

yıl Onur Ödülü Altın

Madalyası ’m bu unutulmuş

bestecimize ‘post mortem’

olarak verdi.

J 2 fe h ra Yıldız’ı anarken

çok nitelikli bir şef olan

Thomas Kalb, bizim opera

ve bale orkestra ve korosunu

yönetti. Onunla aynı sahneyi

paylaşan soprano E.Filipova

da Zehra’nın söylediği

Aida’daki ünlü ‘Ritoma

Vincitor’ aryasını

seslendirdi.

Geçen yıl bugünlerde yitirdiğimiz Zehra Yıldız’ı andık cumartesi gecesi. (Fotoğraflar: KADER TUĞLA)

muş, 1952’de rahatsızlığı nedeniyle bu görevden ayrılmıştır. Avrupa’da Mü­ nih Filarmoni, Viyana Senfoni ve Stutt- gart Radyo Orkestralarını konuk şef olarak yönetmiş; 1964’ten 1978’deki ölümüne dek Ankara Devlet Konser- vatuvarı’nda armoni, biçim bilgisi ve orkestralama dersleri vermiştir.

Sevda Cenap And Müzik Vakfı, An­ kara’nın sanat başkenti olmasına çaba harcayan; ödülleri, konserleri, festival­ leriyle bu kentin olduğu kadar Türki­ ye’nin de müzik yaşamına renk katan bir kuruluş. Bu yıl Onur Ödülü Altın Madalyası ’nı, 1978 ’de yitirdiğimiz bu

unutulmuş bestecimize ‘post mortem’ olarak verdi. Birkaç kez daha söyledi­ ğim gibi, ölen sanatçılarımızın adına bir onur belgesinin yanı sıra keşke gençlere bir burs verilse önerimi bu­ rada yineliyorum.

Ankara Hilton’da yapılan törende Alnar’ın Kanun Konçertosu’nu, bugü­ ne dek duyduğum en güzel yorumun­ dan dinledik. Kanun sanatçısı Tahir

Aydoğdu’nun solistliğinde, bestecinin

yazdığı özgün şekli ile sextet olarak ses­ lendirildi. Anadolu Yaylı Çalgılar Dört- lüsü’nün solistleri Ersun Kocaoğlu,

Bilgehan Erten, Feza Gökmen ve

Gül-gün Sansözen’e kontrbası ile Tayfun Tü-mer ve kanunu ile T. Aydoğdu katıl­

mıştı. Son derece gizemsel, dozunda bir geleneksellik anlayışı ve tertemiz bir tonlama ile seslendirdiler yapıtı. Den­ geli bir bütünlüğün yanı sıra kanunun çalgı olarak seçkinleşmesi ayrıcalık kazanıyordu.

Zehra Yıldız’ı andık

İçimizde kapkara bir hüzünle geçen yıl bugünlerde yitirdiğimiz Zehra Yıl-

dız’ı andık cumartesi gecesi. İstan­

bul’daki operanın sahnesi artık Zeh­ ra’sız çok yalnız. Onun Almanya’daki

dostlan da gelmişti törene. Çok nite­ likli bir şef olan Thomas Kalb, bizim opera ve bale orkestra ve korosunu yö­ netti. Onunla aynı sahneyi paylaşan soprano E. Filipova da Zehra’nın da söylediği Aida’daki ünlü ‘Ritoma Vrn-

citor’ başlıklı aryayı seslendirdi. Ama

Zehra kadar güzel söyleyebildi mi, san­ mıyorum! Gözyaşlanyla onun görün­

tülerini izledik m ültivizyonda.

AKM ’nin tıka basa dolu salonunda bir kez daha dinleyicilerinin karşısınday­ dı Zehra, ayakta alkışlanarak. Onun sesini ve yaşamöyküsünü güzel fotoğ­ raflarıyla bir kitabın cildine yerleştire- bildiğimiz için mutluyuz. Prima tele­ vizyonunun canlı olarak verdiği bu tö- ren-konser umarız birkaç kez daha ya­ yımlanır. Çünkü o gece teknik aksilik­ lerle yarım kalan mültivizyondaki ka­ yıt ancak böyle izlenebilecek.

Cengiz Tanç’sız bir vıl_______

Bugün, geçen yıl yitirdiğimiz beste­ cimiz Cengiz Tanç’m da ilk ölüm yıl­ dönümü. ‘Çağdaş Türk Bestecileri’ ki­ tabımı onun adına adarken içimde bu k ta b ı göremeyişinin üzüntüsü vardı. Ancak daha da acıklısı, Lirik Konçer­

to başlıklı Koch-Schwann tarafından ya­

yımlanan kompakt diski göremeyişi idi. Yıllardır bekliyordu ilk kez bir CD üstünde çıkacak yapıtını. Cengiz Tanç’ın yaşamöyküsü Türk bestecisi­ nin yazgısına tipik bir örnektir. Yıllar­ ca kendini odalara kapatıp yazdığı mü­ zik bir türlü seslendirilmez, seslendi- rilse bile doğra dürüst kaydı yapılmaz, yapılsa bile piyasaya çıkması uzun za­ man alır.

Mansur ve Gökçen

Akbank Oda Orkestrasıyla

Bu kötümser yazıyı neşeli bir haber­ le noktalamalıyım: Bugün Akbank Oda Orkestrası ’nm Cem Mansur yönetimin­ de sunacağı konsere güzel bir program seçilmiş. Schnittke’nin Moz-Art a la Haydn başlıklı yapıtı ardından Haydn’ın güzelim Do Majör Viyolonsel Konçer­ tosu çalınacak. Solist, ünlü çellistimiz

Selma Gökçen. Grieg’in tki Melodi’sin­

den sonra Mozart’ın 33 numaralı sen­ fonisi yer alıyor. Klasik dönemin dan­ tel işlemeciliğini romantikten günümü­ ze taşıyan bir düzenleme. 4. Levent, Ak­ bank Sabancı Center’da saat 19. 30’da bu konseri izleyebilirsiniz.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

• A glucose molecule (or a glucose moiety from glycogen) containing six carbon atoms is broken down into two pyruvate molecules each containing three carbon atoms.. •

• The process of rigor mortis is one of the recognizable signs of death as a result of the chemical changes in the muscles, causing the musculature to

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Y eşilâycılığı ile mâruf olan ve va­ liliğe tayinine kadar bu cemiyetin başkanı bulunan Gökay, günde iki defa çay, iki defa da kahveden başka bir şey

Kendi başkanlığı altındaki bu der­ neğin amacı, Atatürk ilkelerini, özellikle laiklik ilkesini bütün ülkede tam olarak yerleştirmek, hükümet içindeki

Cemiyet hâdiselerinin ilini demek olan sosyoloji, y aziliz bizim için değil, bütün i|im dünyâsı için hayli yeni bir şey­ dir.. Bununla beraber cemiyet

Bir habere ulaşmak için herhangi bir araştırma yapılmasına gerek olmadığını, bilakis o haberin kişiye, eninde sonunda ulaşacağını ifade etmektedir (el-Meydânî,

Daha sonra D üzerinde bir başka (G,S) bulanık esnek kümesini oluştururuz. Bu bulanık esnek küme belirti– hastalık matrisi olarak adlandırılan R ilişki