MÜFETTİŞ VE
Beni tiyatro meraklısı bir meslektaş olarak bilirdi. Meslekî münasebetimiz kadar tiyatro sevgisi de birbirimize bağlamıştı bizi. Müfet tişken, turneden her dönüşte, Maarif Müdür lüğündeki odama gelir, kahvesini soylar, du daklarından hiç eksik olmıyan sigarasını bi tirmeden, hemen sözü tiyatroya getirirdi.
Gel zaman, git zaman ben idarecilikten ayrıldım, esas mesleğim olan öğretmenliğe döndüm. Bir sene, bir üst dereceye terfi et mem gerektiği bir sene, beni teftişe gelmişti, öğretmen odasına haber yollamıştı, gelsin konuşalım diye... Yanına girdiğim zaman o ezelî gülüşü ile karşılamış, sanki bir suç işli- yecekmiş gibi ezilip büzülerek, bu teftişin “ vazife icab’ı” olduğunu söylemişti. Her ne kadar, eski ahbap isek de, arada öğretmen - müfettiş münasebeti vardı. Kendime çeki düzen verdiğimin, belki de heyecanımın farkı na varmıştı, “ vazife icabı, vazife icabı’v diye tekrarlayıp duruyordu. Ondaki bu tevazu ile ürkütmekten daha çok, irşadedici bir müfet tiş ruhunun samimiyetine bir kere daha inan dırmıştı beni.
Zil çaldı. Müdürün odasından koridora çık tık. Eski terbiye icabı, sol tarafında, 'bir gö ğüs geride yürüyordum.
— Bu ne resmiyet, dedi ve gülerek koluma girdi. Koridorlardan kitaplığa doğru yürüme ğe başladık. Reşat Nuri’ydi: geldiği, kulak tan kulağa yayılmış, koridorları, merdiven başlarını öğrenciler doldurmuştu. Çift sıra ol muşlar, bize yol açıyorlardı. Biz, böylece, âlây-ı vâlâ ile merdivenlerden indik, okulun yanında, ayrı bir pavyonda bulunan kitaplığa doğru yol aldık. Dersim olan sınıfın öğrenci leri bizi, benden daha çok heyecanla, bekliyor lardı.
Sınıfa girdik. O, hemen, masalardan birine, bir öğrenci grupunun arasına oturuverdi. Sı nıfa dersim iki saat üst üsteydi. Kompozisyon yapacaktık. Konu: Karşılıklı konuşma... Mer hum Kemal Küçük’ün, kendi gibi küçük, ken di kadar kıymetli “Tiyatro” isimli kitabından, çeşitli tiyatro telâkkilerinin bulunduğunu bir hafta önce, edebiyat dersinde incelemiştik. Bu görüşlerin birini seçip savunacaktı çocuklar... Baktım Reşat Nuri’nin gözleri parladı; ben de. konuşmayı idare edecek başkam seçtim, gittim onun yanma oturdum.
Orada, tam iki saat, kendimizden geçerek, delikanlılarımın çeşitli edâ, jest ve mimikler le savundukları fikirlerini, birbirleriyle müna kaşalarım dinledik. Ders arası zili çaldığı halde, o sigara içmek lüzumunu duymamış, ben de ona bunu hatrılatamamıştım.
Son dersten çıkma zili çaldı, öğrencilere hazırlanmalarım söyledim. Bu aralık öğrenci lerden biri kalktı:
—• Biz, dedi, belki yalan yanlış, kendi fikir lerimizi söyledik, öğrenmek istiyoruz, acaba, tiyatromuzun üstadı, hangi fikri kabul ediyor lar.
Dondum kaldım. Kızmak mı, ayıplamak mı lâzımdı ? Nasıl hareket edeceğimi bilemiyor dum. Okul boşalmıştı, fakat olsun, ne ehem miyeti vardı. Madem ki tiyatro hakkında genç lik ondan bir şey istemişti.
Bana: “ Ders bitti, artık yakabilirim değil m i?” diye dudaklarının arasına sigarasını sı kıştırdı. Anlatmağa başladı. Bu belki bir saat sürdü. Kimse nefes almadan bu ders devam etti. Sonra: “ Yazarlar, dedi, demin münaka şasını yaptığınız hangi “ şıkkı” kabul ederler se etsinler, bir iş yapmış olabilmek ve başarı
¿ i4 - ' \<s
TİYATRO YAZARI REŞAT NURİ
Baha DÜRDER
kazanmak için, muhakkak seyirciyi meşgul etmek ve eğlendirmek mecburiyetindedirler. Onun için de tiyatro: her şeyden önce, bir eğlencedir,’' diye işi tatlıya bağladı. Bu, haki katen onun tiyatro telâkkisidir.
Kitaplıktan ayrıldık. Hangisinin aklına es ti bilmem. Biri defterini çıkardı, ondan bir imza rica etti. Ama bu fazlaydı, fakat olan olmuştu. Kaş-göz işaretlerim para etmedi. Ustad o malûm tevazuu ile önüne sürülen her deftere bastı imzayı. Bilmem ama, o gün kırk küsur imza atmış oldu. Ben: “ Benim delikan lılar burasını Hollywood’a çevirdiler. Siz bir film yıldızı, onlar da hayranlarınız.” dedim.
“Evet, diye cevap verdi. Ben film yıldızı değilim ama, senin hocası olduğun talebeler muhakkak benim hayranlarım!”
Reşat Nuri Varlık Yayınevi taraçasında Aynı yollardan yürüdük. Müdürün odasına geldik. Karşılıklı birer kahve haketmiştik. Ni tekim, müdür de hazırhklıymış, biraz sonra kahveler geldi. Yarım saat daha konuştuk. Yeni yazdığı bir piyesi arılattı. Ben bir aralık öğretmen odamdaki dclambıma koştum. Yeni neşrettiğim “Türkçe öğretimi” isimli eserimi imzalayıp verdim. Kapağa baktı, baktı:
— Ne o, dedi,işi pedagokluğa mı döktün. Gel vazgeç bu sevdadan, tiyatroyu bırakma!
Bilmiyorum, şimdi kimi avukatlık, kimi mü hendislik, kimi doktorluk mesleğini seçmiş o- lan o sınıftaki delikanlılarım, onun imzası bu lunan defterlerini saklıyorlar m ı? Herhalde, içlerinden çoğu bu hâdiseyi hatırlar, tşte ben de. bu yazının altına, onun tiyatro eserlerinin oldukça eksiksiz .bir bibliyografyasını ekle mekle o sözünü unutmadığımı, tiyatro ile meş gul olduğumu ispat edebilir miyim?
REŞAT NURİ’NİN TİYATRO ESERLERİ I — Çeşitli kuramlarda oynanmış, önce veya sonra kitap haline getirilmiş eserleri:
A) Telifler:
I) Eski Rüya, 1020. 2) Gazeteci Düşmanı, 1925. 3) Şemsiye Hırsızı, 1925. 4) Ümidin Gü neşi, 1925. 5) Taş, Parçası, 1926. 6) Hançer, 1927. 7) Ümit Mektebinde, 1931. 8) Bir Köy
Hocası, 1928 - 1931. 9) Bir Kır Eğlencesi, 1931. 10) Babür Şah’m Seccadesi, 1931. 11) Felâket Karşısında, 1931. 12) Gözdağı, 1931. 13) Eski Borç, 1928 - 1931. 14) İstiklâl, 1932. 15) Vergi Hırsızı (Borcu), 1932. 16) Hülleci, 1935.
B) Tercüme veya adapteler:
I) Hakiki Kahramanlık, 1919; Tristan Ber nardin “Le Vrai Courage” isimli eserinden adapte; 2) Bir Gece Faciası, 1925, François Curel’in “ Terre inhumaine” isimli eserinden adapte; 3) Arapça değil mi uydur uydur söy le, 1925; Tristan Bernardin “ L’ Anglais tel qu’on le parle” isimli eserinden adapte; 4) İh tiyar Serseri, 1925, Octave Mirbeau’nun “ Le Portefeuille” isimli eserinden adapte; 5) Çif te Keramet, 1927, Tristan Bernardin “ Les Jumeaux de Brigthon” isimli eserinden adap te; 6) İş Adamı, 1932, Octave Mirbeau'nun “ Les affaires sont les affaires” isimli eserin den tercüme.
II — Çeşitli kuramlarda oynanmış, fakat kitap haline gelmemiş telif, adapte ve tercüme piyesleriı
A ) Telifler:
I) Gönül (veya inhidam), 1916, telif; 2)
Yaprak Dökümü, 1943 (Aynı isimli romanın dan kendi kalemiyle), 3) Ağlayan Kız, 1947; 4) Eski Şarkı, 1951 (Eski Hastalık isimli ro manından kendi kalemiyle), 5) Balıkesir Mu hasebecisi, 1953 (Bu eser kendi kalemiyle radyofonik oyun haline getirilmiş ve temsil edilmiştir); 6) Tanrı Dağı Ziyafeti, 1955; 7) Bu Gece Başka Gece, 1956; (Bunlardan baş ka, Daktilo Makinesi isimli bir radyofonik temsili ile, 16 Ocak 1949 tarih ve 222 sayılı Türk Tiyatrosu mecmuasında ilân edilip oy nanmış, Yol Geçen Hanı isimli bir piyesi daha vardır. )
B) Yalnız oynanmış adapte ve tercüme pi yesleri:
I) Sevmek Hakkı. 1927. Pier-e W oiff ve Gaston Leroux’nun “ Les Lys” isimli eserin den; 2) Karanlık Kuyu. 1927, Paul Laindan’m “ Grosse et Louis Forast” isimli eserinden a- dante. i Bu eser Bnrhanettîn Tensi tarafından "Sav-filmenâm” ismiyle bir defa daha çev rilmiştir); 3) Bahar Hastal'ğı, 1927, Georges Feydeau’nún “ Le Bourgeon1 ’isimli ederinden adapte: 4) Karaman Kahvesi. 1927, Tristan Bernard’m "Le Petit Café” isimli eserinden a- daDte; 5) Kalbin Gençliği (ikinci Gençlik) Robert de Fiers ve G. A. Caillavet’nin “ Pana” isimli eserinden; (aynı eser. A. Muhtar tara fından da çevrilmiştir.) 6) Sevda Politikası, (aynı yazarlar) adapte. 7) Kader - Kısmet, Tristan Bemard’m "Le Deux” isimli eserinden adapte; 8) Dolapdereli (aynı yazarın “ Costa ux des Epinettas1 isimli eserinden), 9) Turna Katan, (Aynı yazarın “Une Aimable Lin gerie” isimli eserinden adapte); 10) Nesrin
(Aynı yazann “ Georges Thurner” isimli ese rinden adapte); 11) Yaşayan Kadavra 1931, Tolstoy’dan tercüme. (Aynı eser, Maarif Ve kâleti Konservatuar neşriyatında, başka mü tercim tarafından da neşredilmiştir.); 12) Cü rüm ve Ceza, 1934 Dostoyevski’nin romanın dan Gaston Baty’nin tiyatro haline getirdiği eserden tercüme.); 13) Karamazof Kardeşler, 1935, (Aynı yazarın piyes haline sokulmuş ro manından tercürtıe.); 14) Bir Donanma Gece si, 1927 (Notlarımda kimden çevirme olduğu na dair kayıt yok.)
11
Taha Toros Arşivi