s r\ »V; . f i- W|
İSTANBUL
İSTANBUL
VE İSTANBUL’UN
SEHR-ÜL
MUHARRİRİ
FELEK
İSTANBUL
ı Mete BİLGİNEFİ T “
---İ
stanbul bir büyült gemidir. Kaptanın dan en küçük tayfa- | sına kadar idarecileri ve çok | kalabalık yoicuiarı değişir, f Ama devir devir içi değişse i de dışı değişmeyen bu koca gemi, edebiyete olan sefe rini sürdürür gider.İstanbul’u, İstanbul’un
“ Şehr-ül Muharriri” Burhan Felek işte böyle anlatmaya
başladı. Dragos'taki sayfiye köşkünde, karşımızda ge miler, yaklaşan akşamın uf kunda birer birer
kaybolur-/
Fotoğraflar: Hızır TÜZEL
ken, biz 93 yıllık İstanbullu
Felek üstadımıza, yaşadığı
İstanbulları ve insanlarını anlatmasını istedik.
“ Ben Allah’ın müsaade siyle, ‘4’ padişah, ‘7’
reisicumhur gördüm. Kaç hükümet gördüm, kaç nazır veya bakanla tanıştım, şim di sayamam.” diye sözüne
devam etti. En eski olaylar, hiçbir karışıklığa meydan vermeyecek kadar net can-, tanıyordu Burhan Felek’in anlattıklarında. Biz de 'bu güzel sohbeti yaralamamak için, mümkün olduğu kadar az sorularla bölerek, “ yaşa
yan bir tarih” i dinlemeyi
tercih ettik.
EN PİS MESLEK POLİTİKADIR
— İstibdat devrinin ka ranlık günlerinin en güzel tarafı, İstanbulluların bir birlerine yakınlığıdır. Hafi- yeler ve jurnalcilerden do layı dostlar birbirlerine da ha yaklaşmıştı. O günlerde bilhassa mahalle halkının yakınlığı akrabalıktan ile riydi. İyice tanımadığın hiçbir insana bir şey söylen mezdi. Jurnal ederlerdi. Milletimizin birçok mezi yetleri vardır. Bir kere Türk- ler çok zekidir, çokmüteel- lim, yani acıma duygusuna sahiptir. Fakat bir kötü hali vardı, bilmiyorum hâlâ de vam ediyor mu, birbirini jurnal eder. Bugün de siya set aleminde birbirinin aleyhine hareket, edip dü şürmeye uğraşanlar, açıkça meslek olarak bunu yapı yorlar. Ayıplamak mümkün değil. Çünkü politika denen şey, insanların meşgul ol duğu en pis -tabii ki manevi manada söylüyorum- en pis işlerden birisidir. Ne var ki yaşamak için bu pislikle meşgul olmak zarureti de vardır. Nitekim laboratuvar sahipleri de temiz olmayan birçok şeyi tahlil ediyor lar. Onların da vazifeleri budur.
İSTANBUL BİR BÜYÜK HAPİSHANEYDİ
— istibdat İstanbul’unda ne ifade, ne hareket, ne
seyahat, hiçbir hürriyet ol madığından, bir büyük ha pishaneydi. Meşrutiyetten önceki İstanbul’un en kötü tarafı buydu. Amcam o zaman Mısır’daydı. Babam kardeşinin yanına gitmek istediği için tam dokuz ay peşinde hafiyeyle gezdi.
Mısır’a gitmek istemek bile
kabahatti. Tabii her zaman olduğu gibi geçim de önemiiydi. Aylığını munta zam veren dairelerde çalı şanlar rahattı. Yalnız zan nedilmesin ki, o zaman hayat ucuzdu. Şimdi size söyleyeyim. Ekmeğin kilo su 1 kuruştu. Yani bir altın liranın yüzde biri. Bugün sanıyorum Osmanlı lirası, Atatürk altını olarak aynı ayar ve gramı koruyor. 12 bin lira olduğunu düşünür sek, yüzde biri, yüz yirmi liradır. Demek ekmek bu gün daha ucuz.
ŞİMDİ O ZAMANKİ KAZANCIMIN YARISINI
ALAMIYORUM
Söz bu oranlamaya da yanınca, yeri gelmişken kazanç durumunu da öğ renmek istedik. “ Karşılaş
tırmayı altınla yaptınız bir de kazançları karşılaştırır mısınız?” diye sorduk.
— Ben 1913’de kendi kazancımı hatırlıyorum. O tarihte Vakıflar Bakanlığı’ nda Mimar Kemalettin Bey’ in başkatibiydim. 13 altın aylık alırdım. Bugünkü pa rayla hesap edersek galiba 150.000 lirayı geçiyor. Ben bugün hâlâ bu 150.000 liranın yarısını alamıyorum. Yalnız bu söylediğim, itti hatçılar devrinin hürriyet zamanıdır. Daha önceki yıl lar, ücretler daha azdı. An cak gümrük, evkaf, posta,, telgraf gibi geliri olan daire ler memurlarına aylıklarını zamanında verirdi. Ne var ki, o yıllarda gene de en İyi meslek, memurluktu. İs tanbullu çocuğa, “ Asker mi
olacaksın, katip mi?..” diye
sorulurdu. Dikkat ederseniz tüccar mı mühendis mi falan değil. Çünkü bütün ticaret ve sanayi gayrimüs limlerin elindeydi. Saltanat
devri, Türklerin güdük Çal maya mahkûm oldukları bir devirdi. Böyieydi o devir
İstanbul’u. Yabancıların, gayrimüslimlerin cenne tiydi. Nitekim bir yabancı nın evine polis giremezdi.
İTTİHATÇILAR GAZETECİLERİ ÖLDÜRDÜ
— Meşrutiyet yıllarında ittihatçıların yaptıkları en büyük iyilik, -çünkü çok iyilik yapmadılar- 1914’te, 1. Cihan Savaşı’na girer girmez, kapitülasyonları yırtmalarıdır. Bir de İstan
bul’a yaptıkları bir iyilik
daha var. Eski ismi Ayas-
tefanos olan Yeşilköy’de
Rusların 1877’de buraya kadar gelip diktikleri bir abide vardı. Türk Devleti’ nin haysiyetini rencide eden bu çirkin anıtı havaya uçurdular. Bu ayıptan İs
tanbul, ittihatçılar sayesin
de kurtulmuştur. Bu arada
İttihat ve Terakki’nin hiç
bir zaman parti olamadığını söyleyeyim. Muhaliflerini münakaşa ile susturacakla rı yerde öldürdüler. İttihat
ve Terakki zamanında İs tanbul’da “ 4” gazeteci öl
dürüldü. Biri Serbesti ga
zetesi başyazarı Haşan Fehmi, İkincisi Sada-i Mil let başyazarı Ahmet Sa- mim, üçüncüsü Mizan ga zetesi yazarlarından Mizan cı Zeki ve dördüncüsü sanıyorum Mevlanzade Rı
fat Bey, köprü üstünde
öldürüldü. Bunların hepsi de muhalifti. Yalnız Mizan
cı Zeki’nin katili yakalan
dı. İşte İttihatçıların İs
tanbul’u böyle karışıktı. İtti
hatçılar bu huylarından kur tulamadılar ve Atatürk’ü İz
mir’de öldürmeye dahi te
şebbüs ettiler. İzmir sui- kastinin başında, İttihat Terakki’nin Milli Eğitim Ba kam Şürkü Bey vardı...
CELAL BAYAR’A İTTİHATÇILIĞIN MAKBUL
OLMADIĞINI YAZDIM
— Allah çok zaman cmür versin, Celal Bayari la geçende mülakat yapmış lar, soruyorlar, “ Dünyaya
İSTANBUL
bir daha gelseniz aynı hayatı »temenni eder misi niz?” Bayarda “ Ederim, ben İttihat ve Terakki Üni- versitesi’nden mezunum”
diyor. Ben de cevap yaz dım. Diploması pek makbul bir üniversite değil İttihat ve Terakki dedim. Sonra da
latife olsun diye ekledim. Ben tekrar dünyaya gelsem gazeteci olmam, çünkü her- şeyden önce tehlikeli mes lek, koskoca OsmanlI tari hinde 3-4 padişah öldürül düğü halde gene OsmanlI tarihinin 70 yıllık parçasın da ittihatçılar 4 gazeteciyi öldürdüler.
İŞGAL İSTANBUL’U BİR CEHENNEMDİ
— İşgal esnasında, İşgal İstanbul’u bir cehennemdi. Maalesef ben o acı günleri yaşadım. Gayrimüslimler arasında, şüphesiz evvela din beraberliği, saniyen ta Fatih’ten kalma İstanbul’u kaybetmiş olmanın bence acısını çıkarmak hülyası, bunları tatmin edilmez hale getirdi. Ermeniler polis şefi oldular. Şehirde Ermeni, Rum çeteleri türedi. Moda’ da oturan ingilizler’e Kolo- nel rütbeler verip giydirdi ler. Onlar da gıcı gıcır giyinip Türklere cart curt ötmeye başladılar. Bugün lerin hiçbir tatlı tarafı yok tu. Şeker yoktu. Ekmek süpürge çöpünden yapılır dı, işte bu karışık günlerde ben bir büyük memuriyet aldım. “ İstanbul iaşe Mü
dürü” oldum. Ben de yene
cek bir madde olmayan vesika ekmeğini zorla kes tim yerine piyasaya kilosu 19 kuruştan ekmek çıkar dım.
ATATÜRK’E İNANIYORDUK AMA
ÜMİTSİZDİK
_ Atatürk’ün Anadolu’
ya gidişi İstanbullulara bir kuvvet oldu ama hepimiz ümitsizdik. İstanbul’da, İs tanbul halkının belki de en
ümitsizi Sultan Vahdettin’ di. 5-Mehmet’in vefatı üze
rine 6.Mehmet olarak, mağ
lup, perişan ve yıkılmış OsmanlI Saltanatı’nın tah tına çıkmıştı. Maalesef O da her hanedanın yaptığı gibi tahtını ve tacını mu hafaza için Anadolu harekâ tına karşı çıktı. Halbuki Atatürk’le dost idiler. Bir likte Viyana’ya gitmişlerdi. Türkler’de acaip bir anane var. “ Ya devlet başa, ya
kuzgun leşe” deniyor. İz mir’in işgali İstanbulluları
büsbütün perişan etti. İs tanbul’un rahat nefes al ması ne zamandır biliyor musunuz? Harekâtı Milliye
İzmit’e geldi, işte o zaman
bazılarında şafak attı ve kaçtılar.
MİLLİ ŞUUR CUMHURİYETLE BAŞLADI
— Bunu her zaman söylerim tebaalıktan millet olmak şuuruna ancak Cum huriyet devrinde ve Atatürk’ ün sayesinde eriştik. Salta nat devrinde belki Çelebi
Mehmet devrinden itibaren
başlamış olan padişah te baası olmaktan kurtulama mıştık. Okullarda bile “ pa
dişahım çok yaşa” diye
bağırılırdı. Millet yaşasın falan yoktu. Padişahın sa dık tebaası idik. Bugün en cahilimizde dahi milli şuu run ne kadar kuvvetli ol duğunu görüyoruz.
BELEDİYE MECLİSİ AZASININ 5’İ İSTANBULLUYDU
— Size İstanbul’un, ,en hareketli günlerini anlat tım. Ben İstanbul Belediye Meclisi’nde iki dönem aza- jık yaptım. Son defa Haşim
îşcan devrine rastlar. Mec-
lis’te 93 aza vardı. Bunun kaçı İstanbulluydu biliyor musunuz?... 5 kişi.. Yalnız 30 kişi Karadenizliydi. Şimdi İstanbul’un içi ta mamen değişmiştir. Bugün
İstanbul’da kaç kişi İstan
bulludur bilmem, tayin de edemem ama azınlıkta ol duğuna hiç şüphem yok. Bu işte, tabii şehre göç lerin büyük tesiri oldu. Gelenler İstanbul’un karak terini değiştirdiler. Bakın
etrafınıza sorun, doğma büyüme İstanbullu bugün kaç kişi var?...
Bu araştırmayı sonraya bırakıp biz Burhan Felek’e soruyoruz. “ Siz İstanbul’un neresinde doğdunuz ve ya şadınız?..”
İSTANBUL’UN 5 SEMTİNDE OTURDUM
_ Üsküdar’da ihsaniye Mahallesi’nde, büyükbaba
mın, evinde doğdum. Ev- leninceye kadar burada oturdum. Sonra kızkarde- şimi evlendirmek için para lazım olunca ihsaniye’deki evimizi sattık. Bu sırada
Mısır’da servet sahibi olan
amcam, İstanbul’a geliyor du. Çocuğu da olmadığın
dan babama Bağlarbaşı’nda
bir köşk satın aldı.
O evde dişçi olan kar deşim veremden vefat etti ğinden, bir hayrı olsun diye
İSTANBUL
1950’de 90 bin liraya polis prevantoryomu olması için sattık. Erenköy’deki kızkar- deşimin evine geçtik.- Şimdi kışları Nişantaşı’nda yaz ları Dragos’ta oturuyoruz. Yani böylece İstanbul’un 5 ayrı semtinde oturdum.
ÜSKÜDAR’ DA YAŞAMAK İSTERDİM
Belli ki bu semtlerde ve bu evlerde geçen 100 yı la yakın bir İstanbul hayatı şu anda Burhan Felek’in gözlerinin önünden akıp geçiyor. Soruyoruz, “ Bu
evlerin hepsine birden şu anda sahip olsaydınız, han
gisinde yaşamak isterdi niz?..”
_ Üsküdar’da İhsaniye
Mahallesi’nde Sultaniye Sokağı’nda. Havası gene iyidir. Çevresinde fabrika yok. Lodosa bakar. Apart manlar biraz sıkıştırmış ama ben gene de Üsküdar’ da yaşamayı tercih ederim.
Üsküdar’da hâlâ Üsküdar
lıların çoğunlukla yaşadığı yerler var. Burhan Felek’in doğup büyüdüğü Üsküdar’ı belli ki geçen bunca yıl unutturamamış. Belki Fe
lek, yalnız doğup büyüdüğü
evi değil, orada geçen yıllarını da, çocukluk ve gençliğini de arıyor. Ama
Yakup Kadri’nin dediği gibi
“ Yıilar yarlardan, yarlar yıl lardan vefasız.”
ÇALIŞAN BEYİN GENÇLİK VERİYOR
Yüz yıla yaklaşan pırıl pırıl dimağın ürünleri elbet te bitecek gibi değil. Bu arada bir de sır öğreniyoruz
Felek üstadımızdan. Ona
da annesinden miras kal mış. Annesi demiş ki “ Oğ
lum aklınla yaşamak ister sen sürekli düşünecek ve yazacaksın. Çalışan beyin durmaz ve gençlik verir” Felek’in annesinin sözünü
tuttuğu muhakkak. Yormak endişemizi bu anne nasiha ti biraz hafifletiyor ve “ İs
tanbul’a hizmet verenlerden hatırladıklarını” soruyoruz.
İKİ HATAMIN AYIBINI HÂLÂ ÇEKİYORUM _ Şehremini Cemil Pa şa, Belediye Başkanı Emin Bey, sanıyorum Vali Hay dar Bey, Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar. Ben
hâlâ bu tezi güdüyorum. İstanbul’da Valilik, Beledi ye Başkanlığı ile birleşmeli dir. Bugün bütün dünyada büyük şehir belediyeleri iflas halindedir. Tabii ki devlet yardım ediyor o zaman devletin de bu işe karışması lâzım. Bu arada
Osman Nuri Bey adında şehremanetçisi yani mek-
tupçu olan bir zat, İstan
bul’un haritalı, listeli fih
risti i bir rehberini yapmıştı. Çok önemlidir. Belediye Kütüphanesinden arayıp, çıkarmalı. İstanbul’un pek muhtaç olduğu bir eserdir.
Menderes’e gelince, ni
yeti iyi, tatbik şekli fena bir hizmet verdi. Süleyman De
mire! ise şahsi dostumdur.
Belki siyasi hataları olmuş tur ama şu Boğaz Köprüsü’ nün inşaatı kadar büyük bir hizmet de İstanbul’a olma mıştır. Ben bunu duyardım ama hep hayal diye bakar dım. Fahrettin Kerim Gö-
kay bahsettiğinde latife sanmıştım. Gazetecilik ha yatımda iki hatamın ayıbını hâlâ çekerim. Bir Boğaz Köprüsü’nü hayal sandım. İki, Karadeniz’de çay yetiş mez, dedim. Hem de ne yetişirmiş, misk gibi !..
Burhan Felek böyle di
yerek kız kardeşine sesle niyor. “ Bize çay getirir
misin? Hem de Rize Çayı olsun.” Sonra da neşeli bir
şekilde gülmekten kendini alamıyor. Marmara’dan yaklaşan akşamın kızıllığı çaylarımızın rengine renk katarken, uzaklarda bir yer de, Yahya Kemal’in şiiri,
Münir Nurettin’in bestesin
den İstanbullulara sesleni yor. .
“ Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada.
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.” •
O
Taha Toros Arşivi