KÜLTÜR-YAŞAM
Salâh BirseVin sergilenen “yü zler”i albüm olarak da yayım landı
Kendi macerasını yazıya döken şair
Salâh Birsel son bir deneme
kitabı hazırlamak istediğini
söylüyor: “Son diyorum,
çünkü artık o kitaptan sonra
kendimi tamamen günlüğe
vermek istiyorum. Bu son
deneme kitabımın adını da,
eğer değiştirmezsem,
şimdiden koydum:DiscoDans”
Ufo'
»
Bulut Geçti
Sen şimdi kocanın evinde oturursun Ve saçların artık eskisi gibi değil Geceleri yemekten sonra Çorap söküğü dikersin
Ve ihtimal ellerin de soğan kokar Senin kocan bir suratı çirkin adam Ağzı açık uyur
Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça
SALÂH BİRSEL
ATİLLA ÖZKIRIMLI
“İnkılapçı Gençlik gazetesin de çıkan Bulut Geçti isimli bir şi irden dolayı açdan muhakemeye, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahke- mesi’nde dün akşam başlanmış tır. İstanbul Cumhuriyet Mtidde- imumiliği, bu şiiri, aile mevcudi yetini, yuva kurmak esasını sar sacak, aynı zamanda kadınlığın ana olmak hususundaki fıtrî ve fikrî temayülünü sarsacak mahi yette görmüştür. Açılan dava, matbuat kanununun 27. madde si delaletiyle 41. maddesine gö redir.” (Cumhuriyet, 11 Nisan 1942)
Bu haberde adı geçen şiir Sa
lâh Birsel’indir. İnkılapçı Genç lik adlı haftahk gazetenin birin
ci sayfasında, göbekte çerçeve içinde yayımlanmıştır. Gazeteye dönem in Milli Eğitim Bakanlığı da abonedir. Bu nedenle gazete
bütün okullara gitmektedir.
“Bulut Geçti”nin muzırlığının
öyküsü de böyle başlar. Bakanlık abone ya, İnkılapçı Gençlik Edremit O rtaokulu’na da gitmiş. Okul m üdürü aşırı bir Divan Edebiyatı tutkunuym uş.
Salâh Birsel’in şiirini okuyunca
adam ın tepesi atmış. Şiirde m u zır sayılacak bir şey yokmuş as lında. Yalnız son dizesi “ Ve se
nin vücudun bozulur çocuk doğurdukça” biçimindeymiş. Te
pesi atan okul müdürü oturup Milli Eğitim Bakanlığı’na ya da bakana bir m ektup döşenmiş. Bakanlık da konuyu doğrudan Adalet Bakanlığı’na havale et miş. Böylece yukardan gelen bir emirle söz konusu dava açılmış.
Neyse uzatmayalım, davaya bakan yargıç, Pierre Louys’den çevrilen “Afrodit” adlı romanın müstehcen olmadığına karar ve ren yargıçtır. D aha ikinci duruş
m ada Salâh Birsel’in şiirini ak lar. A m a sava Yargıtay’a başvu rur. Yargıtay da bilirkişiye başvu rulmadığı için aklam a kararını usul yönünden bozar.
“ Ben o zaman biraz
işkillendim” diyerek konuşması
nı sürdürdü Salâh Birsel. “Çün
kü bir aklaırtna kararı bozulmuş oluyordu. Sonra iki yd sürdü mahkeme. Bilirkişi ortalığı bu landıran bir rapor verdi. Diyor lardı ki, bu şiirde her ne kadar muzır şeyler varsa da dışarda bundan daha muzırlan yayımla nıyor. Yargıç kişilikli bir adam dı. Böylesi bir raporu görünce bi lirkişileri tek tek çağırıp dinledi. Bilirkişilerden Halit Fahri Ozan- soy çok güzel bir konuşma yap tı. Emile Zola’dan, Natüralizm- den, Gerçekçilikten söz etti ve suçlanan dizenin gerçeğin anla tımından başka bir şey olmadı ğını söyledi. Sonunda ikinci kez aklandık.”
Salâh Birsel bunları anlatır ken, ben de günümüzdeki uygu lamaları anımsayarak gerçekten çağ atladığımızı, am a ileriye doğ ru değil de büyük bir ustalıkla geriye doğru, yani çağın gerisine doğru atladığımızı düşünüyo rum. Ya da daha doğrusu atla tıldığımızı. özellikle de muzırlık konusunda, içim kararıyor bir den.
Am a hemen ardından 40 Am
bar Sahaf Galeri’nin 69 yaşının
ilk günlerini süren Salâh Birsel için düzenlediği sergiyi düşünün ce biraz ferahlıyorum. Sonra yi ne 40 A m bar’ın yayımladığı “Sa
lâh Bey’in Yüzleri” adlı albü
mü... Refik Durbaş’ın bu albü me yazdığı önsözdeki şu cümle leri: “tik günlüğü o yazmıştır, şi
irin ilkelerini de. tik düşünce ro manı da onundur. Bir deneme ustası olarak ünlenmiştir. Oysa kendi macerasını yazıya döken şair olmak daha yakışır şanına.”
Acaba 40 Ambar’da sergilenen portreleri konusunda ne düşünü yordu Salâh Birsel?
ön ce çok duygulanmıştı. Şim diye kadar çok fotoğrafını gör müştü, am a bu, fotoğraftan da öte bir şeydi. Sanki kendisinin bir yorumu yapılmış, gizli bir fo toğrafı çekilmişti. Hem kendisi vardı o çizgilerde hem de çizgi lerin sahipleri. Hepsi başarılıydı.
Ferruh Doğan’ın karikatürü, ona
daha bir karikatür gibi gelmişti.
Yani hem karikatürdü hem de Salâh Birsel’in kendisiydi. Onun çizgisini, ifadesini verebilmişti Ferruh Doğan. Ayrıca bütün çi zerler değişik bir yönünü yaka lamışlardı. Gerçi biraz çirkinleş mişti, am a önemli değildi. İnsan yaşlanınca çirkinleşiyordu zaten. Bir de nerdeyse çizerlerin hemen hepsi burnunu öne çıkarm ışlar dı. Portrelerde ortak nokta bur nuydu. Üstelik Semih Poroy, burnunun yerine şu musluk aça caklarından, pom palarından ya pıştırmıştı. Kısacası, ilginçti hep si. Duygulandırıcıydı.
Söyleşiyi sürekli konu değişti rerek sürdürüyoruz, İlk şiirinin 1940’da yayınlandığım, “Şiirin ll- keleri”ni 1947’de yazmaya başla dığım, 1949’da da günlüklerinin çıktığını anlatıyor Salâh Birsel. Şimdilerde ise günlük ve deneme yazdığını, kendini fazla yorma- maya çalıştığını ekliyor. G ünü
müz şiirini, genç şairleri nasıl bulduğunu soruyorum hemen. A rdından da yeni bir kitap ha zırlığı olup olmadığını...
“Günümüzde çok iyi genç şa irler var” diyor Salâh Birsel. “Bi zim yazdığımız şiirden daha ile ride sayılırlar. Çünkü dizeleri kı rıyorlar. Bizim kuşakta yoktu bu. Hatta gençler bizim kuşak tan kimi şairleri bile etkilemiş dürümdalar. Bu, biçimi ilgilen diren bir konu, içerik olarak da bugünkü şiirimizi çok verimli buluyorum. Gençler iyi bir yol da yürüyorlar.”
Ya yeni .bir kitap?.
Son bir deneme kitabı hazır lam ak istediğini söylüyor Salâh Birsel: “Son diyorum, çünkü ar
tık o kitaptan sonra kendimi ta mamen günlüğe vermek istiyo rum. Bu son deneme kitabımın adını da eğer değiştirmezsem, şimdiden koydum: Disco Dans.”