rööüöüööf
RAMAZAN
TAKVİMİ
31
T "'-IbC*
HALDUN
TANER
TAKVİMİN SON YAPRAĞI
Şuradan buradan derken, DÎREKLER- ARASI Takvimi’nin son yaprağına gel miş bulunuyoruz. Koca Ramazan da işte geldi geçti.
Otuz günlük bir takvim içinde elbet o âlemin her kişisini, her ayrıntısını eksiksiz hatırlamaya, onları yansıtmaya imkân olamazdı. Hatırlayabildiklerimizi, hafıza mızın ve dilimizin ucuna gelenleri bir-iki çizgi ile biriki anekodotla vermekle yetin dik. Zaten başka türlüsüne ne yerimiz, ne zamanımız elverirdi.
Böyle bir D İREKLERARASI A N ILA RI Takvimi, elbet metodik, mükemmel ve objektif olmak iddiaları da taşıyamaz, taşısa zaten tadı tuzu kalmazdı.
Bu arada, eskiyi eksik de olsa yansıtma çabama yardım eden, beni zengin arşiv lerinden yararlandıran dostlanma^ ğggllik-^ lfojy y m Taba Toros’a, Saym Agop ~Ky~
TEŞEKKÜR
~vazTa Tsağladıkları ve çoğu başka hiçbir
yerde çıkmamış resim dokümanlarından ötürü candan teşekkürü borç bilirim.
Eskiye el atan her araştırmacının düş tüğü zorlukların başında, arşivcilikteki içler acısı durumumuz gelir. Ne zamandır kurulması için didindiğimiz tiyatro müze si projesi, hâlâ gerçekleşemedi. Böyle bir müze ve arşiv kurulsa, belki onun adından utanıp kaybolup giden, küçümse nip unutulan tarihi dokümanları ve kalın tıları saygı ile toplamanın, toplananı titiz likle muhafaza etmenin başlıca uygarlık ödevlerinden biri olduğunu daha iyi hatır larız.
Neyse, tatlı başlayıp tatlı süren bir takvim dizisini son günlerinde acımtrak takazalarla bozmayalım.
Çocukluğu Şehzadebaşı'nda geçmiş, tiyatrosever bir teyzenin dizi dibinde, o zamanın Direklerarası'nın çoğu temaşası- ■ na küçük yaştan tanık olmuş, daha sonra tiyatrocularla seyirci ilişkisinden de öte dostluklar kurmuş bir insan olarak, bütün
anılarımı, gördüklerimi, duyduklarımı,
bildiklerimi, işten güçten, günlük gaileler den boşalabildiğim günlerde, — eğer o günler gelirse— daha ayrıntılı bir şekilde yansıtmayı bir gün deneyebilirim.
Ne demişler: İşte geldik gidiyoruz Çen olasın Halep şehri
Ahır yine hâkolur(yokolur)bu tenler Bilmem niye kibreder edenler.
Ramazan’ın otuz günü, değerli ilgli ve dikkatlerini şu tavkimin naçiz yaprakla rından da esirgememiş olan sevgili oku yucularıma teşekkürü borç bilirim.
Bazı hususlarda sürç-i lisan eyledikse affetmelerini, hoş görmelerin dilerim. Sırf benim dikkatsizliğimden, bazı resim altları yanlış çıkmışsa, bağışlayacaklarını umarım. Bir büyük teşekkürü de böyle ivicaclı bir diziyi sahifeye geçirirken, tüm zevkini ve sabrını gösteren, mi
zanpajını çekici hale getiren Tümer Argın ve Funda Eren’e, dizgisini üstlenen dizgici arkadaşlara ve özellikle dikkatli müsahhih arkadaşlara borçluyum.
Bu candan şükran borcumu da yerine getirdikten sonra, şimdi galiba son sözü çoğu zaman yaptığımız gibi yine (Sersem Kocanın Kurnaz Karısının, yazandan çok okuyandan dolayı büyük sevgi toplamış finaline bırakabilirim.
im
■ Zat«n aktör dediğin nedir kİ? Oynar ken varildir. Yok olunca da » «»im iz bu boş kubbede bir boy aeda olarak kalır. Bir raman aonra da unutulur gider. Olaa olaa etki program dergi lerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmağa hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bom boş kalacak. Ama teatro işte o za man yaşamağa başlar. Çünkü Sate- nik'ln bir şarkısı şo perdelerden biri ne takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş'la Vir- jinya'nın bir dlyaloğu eski kostümle rin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandık ları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler... Ama artık yoğuz. Seyirciler de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar saba ha kadar... Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Per de...»
HALD UN TANER'in (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı) oyu nundan. 3. Perde. Fasulyeci- yan'ın tiradı.
— Artık ne o sevroş suflör var, ne zeki ve uy emik Ahmed Fehim ne de hazırcevap Küçük İsmail. Hepsine Tanrı rahmet ey leye. Dalgacı Holas, şık ve zarif Hıranuş Virjinya, Za- gakyan, Satenik ve kulunuz Tomas Fasulyeciyem da dünya deniştirdik. Bizim de toprağımız bol olsun.
Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken vanzdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olareık kahr. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmayahazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak.
j\pıa teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Ahmed FehimTe Virjinya’nm bir diyalogu, eski kos tümlerden birinin yırtığına sığın mıştır.
İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülür ler. Artık kendimiz yoğuz. Seyirci lerimiz de kalmadı. Ama, replikle rimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar.
Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. PERDE.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi