TAKVİMDEN
BİR YAPRAK
şŞULU KÜLE
G
AZETELERDE Belediyenu^uıM bîr kararla meşhur Su- lukuleyi boşaltmakta olduğunu okudum, bu karara bir kaç noktadan itiraz edeceğim. Evvelâ bu kışta kıyamette koca bir mahalle halkı sokağa atılmaz. Sonra Sulukule gibi gülmek, güldürmek, eğlenmek ve eğlendirmekle me’lûf bir kavim, yer gösterilmeden kapı dışarı edilmez. Ben çingeneleri severim.Sal Keşti-i-umûruna bahr-î-tevekküle
Aç badbân-ı-himmeti yan gel de zevke bak (İşlerinin gemisini tevekkül denizine koyuver, himmet yel kenini de açınca, yan gel de zevke bak)
Beytini kendilerine «hayat rotası» yapan bu çalışkan ve ze kî millet böyle bir muameleyi hiç bir zaman hak etmemişler dir.
Çingeneler, bu memleketin zevk erbabına hizmet ederler. İlkbahar geldi mî? hepsi allı güllü'entarilerini savurtarak, baş örtülerini yelpirdeterck kır çiçekleri gibi yeşil çayırların üze rine yayılırlar:
Çiçeği takm ış yandan, . Severim seni candan, Boşan dâ gel alayım, Seni m iskin kocandan.
türküsüyle kerize başladılar mı, insanda ne gam kalır, ne ka savet!
Çingeneler, Cengiz istilâsı üzerine Hindistandan hicret. et mişler ve o gündenberi bir yerde yerleşmemiş, göçebeliği ter cih etmişlerdir. Bizdekiler yerlidir. Asıl TZİGAN denilenleri Romanyada Bohemyada yaşarlar. Kendilerine mahsus kanun ları ve kralları vardır ki otorite nişanesi mahmuzdur. Ancak reisleri altın mahmuz takar, diğerleri mertebelerine göre gü müş, vakfon, çelik ve demir mahmuz kullanırlar.
Çingenelerin musikiye büyük istidatları vardır.
Ben meşhur zurnacı Yakomi’ye yetiştim. Masraf Nâzın Mustafa Paşa Yakomi’ye bir gümüş zurna hediye etmişti. Ya- komi de zurna ile fasla iştirâk ederdi.
Biz Sulukuleye, Asmaaltından masraf görerek rahmetli Ah- C met Rasim, Zeki Arifin babası Kanuni Hacı Arif bey ve arka
daşlarla beraber gider, günlerce kalır, zevke doyardık. O za manlar Gülistan vardı, Ebru vardı. Hele Zihniyar adlı bir kol başılan vardı ki bugün ne o köçekçeleri söyleyecek, ne de ona ayak uyduracak çengi kalmıştır. Allah rahmet etsin Kanuni Hacı Arif bey: «Aynalı Penbe derler bana» türküsünü kanu nunda öyle kıvrak çalardı ki zevkine doyum olmazdı. Demek oluyor ki tarihin bu güzel sahifesi de kapanıyor.
B ir mevsim-i-behârma geldik ki âlemin Bülbül ham ûş, havz tehî, gülsitan harâb!