• Sonuç bulunamadı

Aile içi şiddet nedeniyle kadın konukevinden hizmet alan şiddet mağduru kadınlar ile kuruluşta görev yapan meslek elemanlarının kadın konukevi hizmetlerine ilişkin değerlendirilmeleri: Ankara örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aile içi şiddet nedeniyle kadın konukevinden hizmet alan şiddet mağduru kadınlar ile kuruluşta görev yapan meslek elemanlarının kadın konukevi hizmetlerine ilişkin değerlendirilmeleri: Ankara örneği"

Copied!
208
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL HİZMET ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

AİLE İÇİ ŞİDDET NEDENİYLE KADIN KONUKEVİNDEN HİZMET

ALAN ŞİDDET MAĞDURU KADINLAR İLE KURULUŞTA GÖREV

YAPAN MESLEK ELEMANLARININ KADIN KONUKEVİ

HİZMETLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERİ: ANKARA

ÖRNEĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HAZIRLAYAN

Melike YALÇIN

TEZ DANIŞMANI

Doç. Dr. Arzu İÇAĞASIOĞLU ÇOBAN

(2)

T.C.

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL HİZMET ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

AİLE İÇİ ŞİDDET NEDENİYLE KADIN KONUKEVİNDEN HİZMET

ALAN ŞİDDET MAĞDURU KADINLAR İLE KURULUŞTA GÖREV

YAPAN MESLEK ELEMANLARININ KADIN KONUKEVİ

HİZMETLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERİ: ANKARA

ÖRNEĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HAZIRLAYAN

Melike YALÇIN

TEZ DANIŞMANI

Doç. Dr. Arzu İÇAĞASIOĞLU ÇOBAN

(3)

KABUL VE ONAY

Melike YALÇIN tarafından hazırlanan “Aile İçi Şiddet Nedeniyle Kadin Konukevinden Hizmet Alan Şiddet Mağduru Kadinlar İle Kuruluşta Görev Yapan Meslek Elemanlarinin Kadin Konukevi Hizmetlerine İlişkin Değerlendirmeleri: Ankara Örneği“ adlı bu çalışma jürimizce yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Kabul (sınav) Tarihi:.../.../...

(Jüri Üyesinin Unvanı, Adı-Soyadı ve Kurumu): İmzası Jüri Üyesi :...

Jüri Üyesi :... Jüri Üyesi :...

Onay

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. …../…../20

Prof. Dr. Doğan TUNCER Enstitü Müdürü

(4)

i TEŞEKKÜR

Tezimin oluşmasında önerileri, yönlendirmeleri, ve desteği ile katkıda bulunan tez danışmanım hocam, Doç. Dr. Arzu İÇAĞASIOĞLU ÇOBAN’a,

Sosyal hizmet yüksek lisans programındaki eğitimim boyunca emeği geçen tüm hocalarıma,

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğündeki çalışma arkadaşlarım ve idarecilerime,

Tez süreci boyunca her zaman yanımda olan ve her türlü desteği sağlayan sevgili anneme, babama ve kardeşlerime,

(5)

ii ÖZET

Kadına yönelik aile içi şiddet olgusu günümüzde toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmakta, bu bağlamda mevcut sorunun çözümüne yönelik devlet politikaları ve sunulan hizmetlerde değişim ve dönüşümlere gidilmektedir. Ancak, uzun vadede verilen hizmetlerin ne ölçüde yarar sağladığına ilişkin gerçekleştirilen çalışmalar yok denecek kadar azdır. Türkiye’de şiddete uğrayan kadınlara yönelik verilen hizmetlerin en önemlisi kadın konukevi hizmetidir. 1990’lı yıllardan itibaren ülkemizde kadın konukevleri hizmet vermeye başlamış olup günümüze kadar sayıları giderek artmıştır. Ancak söz konusu kuruluşların ihtiyaca cevap verecek yeterlilikte sayıya ulaşması hedeflenirken, mevcut hizmetlerin neler olduğu ve verilen hizmetlerin yeterliliğinin hem hizmet alanlar hem de hizmeti sunanlar açısından ele alınıp değerlendirilmesi önem taşımaktadır.

Bu çalışma ile Ankarada Bakanlık ve yerel yönetimlere bağlı toplam altı kadın konukevlerinden hizmet alan 107 şiddet mağduru kadın ile konukevlerinde görev yapan 10 meslek elemanının kuruluşta verilen hizmetlere ilişkin değerlendirmelerinin neler olduğu saptanmaya çalışılmıştır.

Araştırma bir değerlendirme araştırması olup veriler nitel ve nicel yöntemler kullanılarak elde edilmiştir.

Konukevinden hizmet alan kadınlar, düşük sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyine sahip, genellikle eşlerinden şiddet görmeleri nedeniyle konukevi hizmetine ihtiyaç duyan kadınlardır. Söz konusu kadınlar %46,7 oranı ile en çok 0-3 ay arası kuruluşta kalmaktadırlar. Kadınlar kuruluşta bulunan meslek elemanları ile ilişkilerini oldukça iyi olarak değerlendirmişlerdir. Araştırmaya katılan kadınların %74,8’si kuruluşun fiziksel özelliklerinden memnun olduğunu ifade etmiştir. Kadınlar kuruluşta verilen hizmetlerden en çok %86,9 ile güvenlik hizmetini, %72,9 ile barınma hizmetini ve %63,6 ile hukuki destek hizmetini yeterli bulduklarını belirtmişlerdir. Bahse konu kadınlar en çok %36,4 oranı ile mesleki eğitime destek hizmetinden yararlanmadıklarından bahsetmişlerdir.

(6)

iii

Kuruluşta görev yapan meslek elemanlarının beşi kadrolu, ikisi özel hizmet alımı ve üçü ek ders ücreti karşılığı çalışmaktadır. Meslek elemanlarının tümü aldıkları maaşı yetersiz bulmaktadırlar. Genel olarak yaptıkları işi sevmekte ancak mesleki doyum sağlayamadıklarını düşünmektedirler. Söz konusu kişiler görev yaptıkları kuruluşlarda yeterli sayıda meslek elemanı bulunmadığını, fazla iş yükleri olması nedeniyle mesleki çalışmalarını yerine getiremediklerini, hizmet içi eğitim ve süpervizyon desteğine ihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdir. Kadına yönelik şiddet alanındaki mevzuatın uygulanmasında sorunlar yaşadıklarını, özellikle kadınların beraberinde bulunan çocuklarının gizliliğinin sağlanmasında sıkıntılar yaşadıklarından bahsetmişlerdir. Çalıştıkları konukevlerinin salt barınma hizmeti sunduğunu, ancak kadınların güçlenmeleri için gereken psikolojik destek, geçici maddi yardım, mesleki eğitime destek, sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin hizmetlerin sağlanması konusunda yetersiz kaldıklarını belirtmişlerdir. Bakanlığa ve yerel yönetimlere bağlı konukevleri arasında işleyiş yönünden farklılıklar bulunduğunu da ifade etmişlerdir.

Anahtar Kelimeler: Kadına karşı aile içi şiddet, kadın konukevleri, kadın konukevlerinde verilen hizmetler.

(7)

iv ABSTRACT

Today, we facing through the incidence of domestic violence against women as a social problem and in this context, for the solution of this problem, government policies and changes in services are being made. However, almost no conducted studies that regarding to provide long-term benefits for measure the extend of this kind of services. The women shelters service is the most important service that provided to women in Turkey. Since the 1990's, in our country, the women shelters services has begun and had increasing number till today. However, while aiming to make number adequacy of these services, it is important to evaluate and discuss in terms of both service suppliers and people that use services.

In this study, it has tried to determine that the evaluation of the services based on the views of 107 women who were victim of domestic violance and 10 staff of the shelters that bounded to Ministry and the local government in Ankara.

This study is an evaluation research, the data was obtained using the qualitative and quantitative methods.

The women that need service from shelters are often with low socio-economic and educational levels and they also need the service due to violence from their husbands. Said women in the organization with the highest rate that %46,7 remain with 0-3 months. Women have evaluated their relations with professional staff as pretty good. %74,8 of the women participating in the study stated that the organization is satisfying with the physical properties. Women stated also the most adequate service is the security service with %86,9 rate, after that the second adequate service stated by women participating with %72,9 rate that shelter services and the third most adequate service for women in organization is stated that legal support services with %63,6 rate. These services stated by the women are the most adequate services. On the other hand, the women stated that the least beneficial service is vocational education support service with %36,4.

(8)

v

In the organization, there are five permanent professional staff, two of them are from special service procurement and the three of them are working for additional courses pay. The all staff finds their salary are inadequate. Overall, they love the work they do in, but they think they can not to provide professional satisfaction. The people in staff have stated that they need to support in-service training and supervision because of the inadequacy of number in professional staff with also they stated they can not fulfill their professional work due to the higher workload. They also stated the issues they live that implemention of legislation in the field of violence against women especially in the provision of children of women's privacy. The professional staff in organization stated the shelter is only providing the shelter services to women that are victims of domestic violence, but psychological support for women's empowerment, temporary financial assistance, support on vocational training, social, artistic and sporting activities are stated by staff as inedaquate. They have also expressed that the differences in terms of operations in guesthouses between bounded with Ministry and local government.

Keywords: domestic violence against women, women shelters, services provided in women shelters

(9)

vi İÇİNDEKİLER Sayfa No. TEŞEKKÜR ... i ÖZET ... ii ABSTRACT………..iv İÇİNDEKİLER ... vi TABLOLAR LİSTESİ ... x

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xiii

KISALTMALAR ... xiv

GİRİŞ ... 1

BÖLÜM I ... 5

1.1. Aile İçi Şiddet Tanımı ve Kapsamı ... 5

1.1.1. Şiddetin Tanımı ve Kapsamı ... 8

1.1.2. Fiziksel Şiddet ... 13

1.1.3. Duygusal/Sözel Şiddet ... 14

1.1.4. Ekonomik Şiddet……… 14

1.1.5. Cinsel Şiddet………14

1.2. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ... 16

1.2.1. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Dünyadaki ve Türkiye’deki Durum ... 21

1.2.2. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Nedenleri... 23

1.2.3. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Üzerindeki Psiko-Sosyal Etkisi... 29

1.2.4. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Çocuk Üzerindeki Etkisi ... 33

1.2.5. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Evlilik Üzerindeki Etkisi ... 36

1.3. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Yasal Düzenlemeler ... 37

1.3.1.Ulusalararası Hukukta Kadına Yönelik Şiddet ... 37

1.3.1.1.Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ... 38

1.3.1.2.Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Birleşmiş Milletler Bildirisi: ... 39

1.3.1.3.Pekin Eylem Platformu ... 41

1.3.1.4.Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 11 Aralık 2003 Tarihli Toplantısında Aldığı 58/147 Sayılı, Kadınlara Karşı Aile İçi Şiddetin Ortadan Kaldırılması Konulu Kararı: ... 42

(10)

vii

1.3.2.İç Hukukta Kadına Yönelik Şiddet ... 42

1.3.2.1.Anayasa ... 42

1.3.2.2.Türk Medeni Kanunu... 43

1.3.2.3.Türk Ceza Kanunu ... 45

1.3.2.4.6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ... 47

1.4.Aile İçi Şiddete Maruz Kalan Kadınlara Sunulan. Hizmetler ... 53

1.4.1 Kurum Bakımı Hizmeti ... 53

1.4.1.1. İlk Kabul Birimleri ... 53

1.4.1.2.Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ... 55

1.4.1.3 Kadın konukevleri ... 56

1.4.1.3.1.Kadın Konukevlerinin Tarihçesi ... 58

1.4.1 3.2 Kadın Konukevlerinin Çalışma Esasları………58

1.4.1.3 3.Kuruluş Standartları ... 59

1.4.1.3.4 Başvuru, Kabul ve Hizmetten Yararlananlar ... 58

1.4.1.3.5.Kalış Süresi ... 63

1.4.1.3.6.Konukevinde Sunulacak Hizmetler ... 63

1.4.1.3.7.Kadın Konukevinden Ayrılma Süresi ve Sonrası………...63

……...1.4.1.3.8.Kadın Konukevinde Çalışanların Niteliği………..63

1.5. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadelede Sosyal Hizmet... 65

1.5.1. Sosyal Hizmetin Amacı ve Kapsamı ... 67

1.5.1.2.Şiddet Mağduru Kadınlara Yönelik Sosyal Hizmet Uygulamaları ... 67

1.5.1.2.1. Mikro Sosyal Hizmet Uygulamaları ... 67

1.5.1.2.2 Mezzo Sosyal Hizmet Uygulamaları ... 75

…… 1.5.1.2.3. Makro Sosyal Hizmet Uygulamaları……….74

1.6. Problem ... 76 1.7. Araştırmanın Amacı ... 77 1.8 Araştırmanın Önemi ... 78 1.9. Tanımlar ... 79 BÖLÜM II ... 80 YÖNTEM ... 80 2.1. Araştırmanın Modeli ... 80 2.2. Evren Ve Örneklem ... 81

2.3. Veri Toplama Aracı ... 84

2.4. Veri Toplama Süreci ... 85

(11)

viii

BÖLÜM III ... 86

BULGULAR VE YORUM ... 86

3.1. Kadın Konukevinde Kalan Şiddet Mağduru Kadınların Kuruluşta Verilen Hizmetlere İlişkin Değerlendirmelerine Yönelik Bulgular ... 86

3.1.1. Sosyo Demografik Bulgular ... 86

3.1.2. Kadın Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluş Hakkındaki Görüşlerine İlişkin Bulgular ... 98

3.1.3. Bazı Değişkenler Açısından Kadın Konukevinden Hizmet Alan Kadınların Kuruluşa İlişkin Değerlenlendirmeleri ... 120

3.2. Kadın Konukevinde Çalışan Meslek Elemanlarının Kuruluşta Verilen Hizmetlere İlişkin Değerlendirmelerine Yönelik Bulgular ... 126

3.2.1. Tanıtıcı Bulgular ... 126

3.2.2 Kadın Konukevlerinde Görev Yapan Meslek Elemanlarının Sundukları Hizmete İlişkin Değerlendirmeleri ... 127

3.2.2.1. Maaş Yeterliliği ... 127

3.2.2.2. Çalışmayı Sevmesi ... 128

3.2.2.3. Mesleki Doyum ... 129

3.2.3. Meslek Elemanlarının Kadın Konukevinde Verilen Hizmetlere Ve Örgütsel Yapıya İlişkin Değerlendirmeleri ... 131

3.2.3.1. Çalışma Şekli ve Hizmet Politikası ... 131

3.2.3.2. Mevzuat Yeterliliği ... 135

3.2.3.3. Sunulan Hizmetlerin Kadınlar Açısından Uygunluğu ... 137

3.2.3.4. Hizmetlerin İşlevselliği ... 146

3.2.3.5.Aile İçi Şiddeti Önleme Konusunda Kuruluşun Verdiği Hizmetler ... 148

3.2.3.6. Meslek Elemanı Sayısının Yeterliliği ... 150

3.2.3.7. Meslek Elemanının Vermesi Gereken Hizmetler ... 151

3.2.3.8. Ekip Çalışması ile ilgili Görüşler ... 152

3.2.3.9. Yeterli Hizmet Verme Konusunda Bireysel ve Kurumsal Engeller ve Çözümleri ... 153

3.2.3.10. Yeterli Hizmet Verme Konusunda Toplumsal Engeller ve Çözüm Önerileri ... 158

BÖLÜM IV ... 160

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 160

4.1. Kadın Konukevinden Hizmet Alan Kadınların Sosyo-Demografik Özellikleri ... 160

4.2. Kadın Konukevinden Hizmet Alan Kadınların Konukevi ve Konukevinde Verilen Hizmetlere İlişkin Değerlendirmeleri ... 162

4.3. Kadın Konukevinde Görev Yapan Meslek Elemanlarının Kadın Konukevlerinde Verilen Hizmetlere İlişkin Değerlendirmeleri: ... 166

(12)

ix

KAYNAKÇA ... 171 EKLER ... 183 Ek- 1 Ankara’daki Kadın Konukevlerinde Kalan Kadınlara İlişkin Görüşme Formu ... 183 EK-2 Ankara’daki Kadın Konukevlerinde Çalışan Meslek Elemanları İle Yapılacak Derinlemesine Görüşmeye İlişkin Yarı Yapılandırmiş Görüşme Formu ... 188 EK-3 Bilgilendirilmiş Onam Formu ... 190

(13)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No.

Tablo 1. Konukevinde Kalan Kadınların Yaşa Göre Dağılımları... 86

Tablo 2. Konukevinde Kalan Kadınların Doğum Yerlerine Göre Dağılımları ... 87

Tablo 3. Konukevinde Kalan Kadınların Eğitim Durumlarına Göre Dağılımları ... 87

Tablo 4. Konukevinde Kalan Kadınların Medeni Durumlarına Göre Dağılımları ... 89

Tablo 5. Konukevinde Kalan Kadınların Evlilik Şekillerine Göre Dağılımları ... 90

Tablo 6. Konukevinde Kalan Kadınların İlk Evlilik Yaşlarına Göre Dağılımlar ... 90

Tablo 7. Konukevinde Kalan Kadınların Toplam Evlilik Sürelerine Göre Dağılımları ... 91

Tablo 8. Konukevinde Kalan Kadınların Çalışma Durumlarına Göre Dağılımları ... 92

Tablo 9. Konukevinde Kalan Kadınların Daha Önce Çalışma Durumlarına Göre Dağılımları ... 94

Tablo 10. Konukevinde Kalan Kadınların Sosyal Güvence Durumlarına Göre Dağılımları ... 94

Tablo 11. Konukevinde Kalan Kadınların Gelir Durumlarına Göre Dağılımları ... 95

Tablo 12. Konukevinde Kalan Kadınların Engel Durumlarına Göre Dağılımları ... 96

Tablo 13. Konukevinde Kalan Kadınların Evlilik Sayılarına Göre Dağılımları ... 96

Tablo 14. Konukevinde Kalan Kadınların Çocuk Sahibi Olma Durumlarına Göre Dağılımları ... 97

Tablo 15. Konukevinde Kalan Kadınların Sahip Oldukları Toplam Çocuk Sayısına Göre Dağılımları ... 97

Tablo 16. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşta Birlikte Kalan Çocuk Durumuna Göre Dağılımları ... 98 Tablo 17. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşta Kalma Süresine Göre Dağılımları 100

(14)

xi

Tablo 18. Konukevinde Kalan Kadınların Daha Önce Başka Bir Konukevinde Kalma Durumlarına Göre Dağılımları ... 101 Tablo 19. Daha Önce Başka Bir Konukevinde Kalan Kadınların Kalma Sürelerine Göre Dağılımları ... 102 Tablo 20. Konukevinde Kalan Kadınların Meslek Elemanları İle İlişkilerine Göre

Dağılımları ... 103 Tablo 21. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Fiziksel Özelliklerini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 104 Tablo 22. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Barınma Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 105 Tablo 23. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Güvenlik Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 106 Tablo 24. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Psikolojik Destek Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 108 Tablo 25. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Hukuki Destek Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 109 Tablo 26. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Tıbbi Destek Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 110 Tablo 27. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Geçici Maddi Yardım Hizmetini Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 111 Tablo 28. Konukevinde Kalan Kadınların İş Bulmaya Destek Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 113 Tablo 29. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Kreş Destek Hizmetini

Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 115 Tablo 30. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Mesleki Eğitime Destek Hizmetini Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 115 Tablo 31. Konukevinde Kalan Kadınların Kuruluşun Grup Çalışması Hizmetini

(15)

xii

Tablo 32. Konukevinde Kalan Kadınların Çocukları İçin Verilen Burs Destek Hizmetini Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 118 Tablo 33. Konukevinde Kalan Kadınların Sosyal, Sanatsal ve Sportif Faaliyetler

Hizmetini Değerlendirmelerine Göre Dağılımları ... 119 Tablo 34. Kuruluşta Kalma Süresi ile Kuruluşun Fiziksel Özelliklerine İlişkin Görüşleri ... 120 Tablo 35. Kuruluşta Kalma Süresi İle Verilen Hizmetlere İlişkin Görüşleri ... 121 Tablo 36. Kuruluşta Kalma Süresi ile Meslek Elemanı İle İlişkileri ... 122 Tablo 37. Başka Kadın Konukevinde Kalma ile Kuruluşun Fiziksel Özelliklerine İlişkin Görüşleri ... 123 Tablo 38. Daha Önce Başka Bir Kuruluşta Kalma İle Verilen Hizmetlere İlişkin Görüşleri ... 124 Tablo 39. Daha Önce Başka Kuruluşta Kalma Durumu ile Meslek Elemanı İle İlişkileri125 Tablo 40. Meslek Elemanlarının Tanımlayıcı Özellikleri ... 126

(16)

xiii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Sayfa No.

Şekil 1. Türkiye’deki Kadın Konukevlerinin Sayı ve Kapasiteye Göre Dağılımları ... 81 Şekil 2. Ankarada Bulunan Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İle Yerel Yönetimlere Bağlı Kadın Konukevlerinin Kapasite Bilgileri ve Meslek Elemanı Sayıları ... 82 Şekil 3. Hizmetlerin İşlevselliği ... 147

(17)

xiv

KISALTMALAR

ASPB/BAKANLIK: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İL MÜDÜRLÜĞÜ: Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü

KANUN: 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

KONUKEVİ: Kadın Konukevi/Sığınmaevi/Sığınak STK: Sivil Toplum Kuruluşu

ŞÖNİM: Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi

(18)

1 GİRİŞ

Kadına yönelik aile içi şiddet olgusu günümüzde toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmakta bu bağlamda mevcut sorunun çözümüne yönelik devlet politikalarında ve sunulan hizmetlerde değişim ve dönüşümlere gidilmektedir. Ancak, uzun vadede verilen hizmetlerin ne ölçüde yarar sağladığına ilişkin gerçekleştirilen çalışmalar yok denecek azdır.

Türkiye’de şiddete uğrayan kadınlara verilen hizmetlerin en önemlisi kadın konukevi hizmetidir. 1990’lı yıllardan itibaren ülkemizde kadın konukevleri hizmete açılmış olup günümüze kadar sayıları giderek artmıştır.

Kadın konukevlerinin temel amacı, şiddet mağduru kadına ve varsa çocuklarına barınma hizmeti sunmak, ancak barınma olanağı sağlarken bir yandan da kadının/çocuğun şiddet nedeni ile yaşadığı fiziksel-psikolojik travmanın etkilerini azaltmaya çalışmaktır. Bunun yanı sıra, kadın konukevleri, şiddet mağduru kadına ve çocuğuna gelecek planlaması yapmak, kadını güçlendirmek ve konukevi yaşantısı sonrasında tek başına ayakta durabilecek ekonomik, sosyal, çevresel, yasal ve psikolojik olanakları sağlayacak çalışmalar yapmaktır.

Bu açıdan bakıldığında kadın konukevlerinin sosyal hizmetin çalışma alanlarından biri olan aile, kadın ve çocuk alanlarınının kesiştiği bir sosyal hizmet kuruluşu olduğunu söylemek mümkündür.

Sosyal hizmet birey, aile ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak ve sorunlarını çözmek amacıyla önleme, eğitim, müdahale, vaka yönetimi, destekleyici terapi, medikal tedavi ve araştırma hizmetlerini müracaatçının ihtiyaçları çerçevesinde bütünleştiren ve ihtiyaç sahiplerine sunan (Epple, 2007; akt.: Bulut, 2011:101-102), kendisine ait misyonu, bilgi temeli, değerler sistemi, etik kuralları ve beceri repertuarı olan bir meslektir. Amerika Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği- National Association of Social Workers’a (1996) göre sosyal hizmetin birinci misyonu tüm insanların iyilik içinde olması, korunmasız, baskı

(19)

2

altına alınmış ve zayıf insanlara ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için yardım edilmesidir (akt.: Bulut, 2011:102). Bir meslek ve disiplin olarak sosyal hizmet, bireylerin sosyal işlevselliğini artırmak, çevreleriyle uyumlu bir yaşam sürdürmelerine yardımcı olmak, toplum kaynaklarının geliştirilmesini ve bu kaynakların birey, aile, grup, topluluk ve toplumun gereksinimleri yönünde kullanılmasını sağlamak amacıyla yürütülen örgütlü hizmetler ve programlar bütünüdür (Daşbaş, 2013:102). Hopps ve Lowe (2008) sosyal hizmetin yaygın uygulama alanlarını; çocuklar, aileler, yaşlılar, mahkumlar, aile içi şiddet mağdurları, gey ve lezbiyenler, evsizler, göçmenler, kadınlar, engelliler, siyasal ve ekonomik savunuculuğa ihtiyaç duyanlar olarak sıralamıştır (akt.: Duyan, 2010:52).

Sosyal hizmet mikro, kişiler arası ilişkiler; mezzo, büyük gruplar ve yerel kuruluşlar; makro, yasalar ve politikalar düzeyinde uygulamalarını yürütür. Bireyler, küçük gruplar ve aileleri ön plana alan uygulamalarını yerine getirir. Bireyler, küçük gruplar ve aileleri ön plana alan mikro düzey uygulamalar tüm dünyada daha çok gündemdedir (Dominelli, 2004; akt.: Bulut, 2011:102).

Bu bağlamda yaşamış olduğu şiddet nedeniyle travma mağduru kadınlarla çalışırken klinik sosyal hizmet uygulamaları temelinde müdahalelerde bulunmak önemlidir.

1970’li yıllarda ortaya çıkan klinik sosyal hizmet çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Virginia Commonwealth Universitesi sosyal hizmet okulunca yapılan tanımda klinik sosyal hizmet; bireyler, aileler ve grupların psiko-sosyal sorunlarını önlemek ve çözmek için sosyal hizmet teori ve metodlarını kullanan bir uygulamadır. Bu sorunlar, davranışsal, duygusal, ruhsal yetersizlik ve zorluklarla ilgili olabilir. Klinik uygulama, psiko-sosyal bağlamdaki insan gelişimi teorilerinin uygulanmasını temel alır ve çokkültürlülük ve insan farklılıkları konularına odaklanır. Müdahaleler terapötik, destekleyici, eğitici ve savunucu aktivitelerden oluşur. Klinik sosyal hizmet çevre bağlamındaki ihtiyaçlar ve insan davranışları bilgisini, belirli sosyal hizmet kavramlarıyla bütünleştirir. Birey, aile ve grupların biyopsikososyal işlevsellikleri ile ilgili problemleri üzerinde durur. Klinik sosyal hizmet uzmanının amaçları, önleyici ve çözüm odakladır. Kullanılan medtodlar çeşitlidir. Klinik psikoterapi, grup psikoterapisi ve aile terapisi kullanılır (Brandell,1997).

(20)

3

Klinik sosyal hizmette problem çözme ve değerlendirmeyi kullanmak için biyolojik, psikolojik ve sosyal bilimlerin bilgilerinden türeyen geniş kapsamda bilgi kullanılır. Klinik sosyal hizmet uygulayıcıları çeşitli görüşler üzerinde dursalar ve farklı terminolojileri kullansalar da ego-psikolojisi temelindeki bilişsel, kültürel ve sistem teorilerini daha fazla kullanmaktadırlar. Hangi görüşü seçerlerse seçsinler genellikle “durum içinde birey” ve “çevre içinde birey” yaklaşımını kullanırlar (Northen, 1994).

Ayrıca klinik sosyal hizmet uzmanları duygusal, ruhsal ve davranışsal yönden bireyler, çiftler ve grupların iyileştirilmesi için bütüncül psikoterapötik yöntemleri kullanır ve uygulamaların içeriğinde çevre içinde birey yaklaşımını ele alır. Müracaatçının sorununa göre, hangi teori ya da yaklaşımların kullanılacağına karar verir. Klinik sosyal hizmetin hedefi birey, aile ve grupların ihtiyaçlarına yönelik, kişi ve kişilerarası kaynakları müracaatçı yararına sunmak, psiko-sosyal işlevselliklerini artırmaktır. Klinik sosyal hizmetin konularını psiko-sosyal gelişim teorisi, psikopatoloji, kişiler arası ilişkiler, sosyal sistemler, çevre içinde birey ve strese önem veren kültürel faktörler oluşturur (http://socialworkpodcast.blogspot.com/2009/08/theories-for-clinical-social work.html).

Yukarıda da bahsedildiği üzere kadın konukevlerinde şiddet mağduru ve varsa beraberindeki çocuklarla çalışan sosyal hizmet uzmanları, klinik sosyal hizmet temelinde öncelikle ekosistem ve sistem yaklaşımı içerisinde şiddet mağdurunu bir bütün içerisinde ele almalı ve değerlendirmelidir. Kadının şiddete uğramasında alt sistemler arasında nasıl bir ilişki olduğu, bu alt sistemlerin tüm sistemi nasıl etkilediği üzerinde durulur. Şiddet mağduru kadın ile mikro düzeyde çalışırken de psiko-dinamik teoriler, bilişsel-davranışçı teoriler, hümanist teoriler ve post modern teoriler temelinde klinik sosyal hizmet bilgi ve becerisini kullanır.

Şiddet mağduru kadınlar ile çalışırken sosyal hizmet uygulamaları temelinde “vaka yönetimi” anlayışı önemli bir yer tutmaktadır. Vaka yönetimi, müracaatçının ihtiyaçları temelinde sosyal destek sistemlerini belirlemek ve değerlendirmek, toplum kaynakları ile müracaatçının ihtiyaçları arasında bağlantı kurmaktır. Bununla birlikte vaka yönetimi, müracaatçının ihtiyaçlarını karşılamada kaynaklar ve hizmetler arasında koordinasyon sağlama, planlama ve yönetim anlayışını içerir. Vaka yönetiminde hizmetler arasında idare, koordinasyon ve bütünleştirme müracaatçının bulunduğu yerden başlar. Vaka

(21)

4

yönetimi beş temel işlev üzerine kuruludur. Bunlardan ilki, değerlendirmedir. Problem ya da ihtiyaçlara karar verme sürecidir. İkincisi, planlamadır. İhtiyaçlara uygun hizmet temininde özel hedefler ve seçilmiş aktivitelerden oluşur. Üçüncüsü bağlantıdır. Müracaatçıyı, uygun hizmetlere havale etme ve bağlantı kurmadır. Dördüncüsü izlemedir. Müracaatçının ihtiyaçlarının karşılanmasında ki gelişimin değerlendirilmesidir. Beşincisi ise savunuculuktur. Müracaatçı adına hizmet vermek içn müdahalede bulunmaktır (Compton ve diğerleri, 2005:260-261).

Bununla birlikte grup çalışmaları da klinik sosyal hizmet uygulamaları temelinde oldukça önemli bir yerdedir. Klinik grup çalışması; bireysel olarak üyelerin ve bütün olarak grubun sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamada amaç yönelimli bir aktivitedir (www.oup.com/us/ppt/.../Plionis_PP16.ppt). Grup çalışması grup üyelerinin sosyal ve psikolojik gereksinimlerini karşılayarak, kendi kişisel, grup, aile ve toplum sorunlarıyla daha etkili bir biçimde baş edebilmelerini sağlayan; amaca yönelik faaliyetlerin küçük gruplar aracılığıyla gerçekleştirdiği bir sosyal hizmet yöntemidir (Bulut, 1999).

Sosyal hizmet kuruluşlarından biri olan kadın konukevlerini şiddet mağduru kadınların güçlenme süreçlerinde geçici olarak barındıkları, yaşamış oldukları şiddet sonrasındaki hayatlarına yönelik karar verme sürecinde bulundukları kuruluşlar olarak tanımlayabiliriz. Ülkemizde devlet politikası olarak kadın konukevlerinin sayısının arttırılması hedeflenmiştir. Ancak söz konusu kuruluşların mevcut hizmetlerinin neler olduğu ve verilen hizmetlerin yeterliliğinin hem hizmet alanlar hem de hizmeti sunanlar açısından ele alınıp değerlendirilmesi önem taşımaktadır.

Bu bağlamda bu çalışmada Türkiye’de aile içi şiddete maruz kalan kadınlara konukevinde sunulan hizmetlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda konukevinin örgütsel yapı, hizmetler ve mesleki uygulamalar çerçevesinde ele alınması ve hizmet sunanlar ile hizmetten yararlananlar tarafından değerlendirilmeleri amaçlanmaktadır.

(22)

5

BÖLÜM I

1.1 Aile İçi Şiddetin Tanımı ve Kapsamı

Tarih boyunca gözlem, deneyim ve bulgular gösteriyor ki aile kurumunun tüm dayanıklılık ve sürekliliğine rağmen aile içi ilişkilerde cins, yaş, iş üstünlüğüne dayanan sorunlar ve farklılaşmalar yaşanmaktadır (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995; akt.: Savaş 2003:3). Ortaçağ Avrupası’nda erkeklerin eşlerini, köleleri ve çırakları dayakla cezalandırma hakkı vardı. 1582’de basılan 13 yy. Salernitan Regimen of Health’de aile içi tecavüzün ortaçağ ve erken modern Avrupası’nda sık görüldüğü ve bu durumun açlık ve yoksulluğun kontrol ettiği erkeğin bireysel ve mahrem sorunu olduğu kabul ediliyordu (Fee ve diğerleri, 2002; akt.: Savaş, 2003:3).

Günümüzde şiddet her alanda olduğu gibi aile içerisinde de artış göstermekte ya da var olan şiddet toplumsal duyarlılık seviyesinin artmasıyla daha fazla gözler önüne serilmektedir. Genel olarak Türk aile yapısında meydana gelen şiddet, aile bireylerinin birbirine ya da bireylerden birinin diğerleri tarafından fiziksel veya duygusal yönden saldırıya uğraması olarak ifade edilmektedir (Kılıç ve Kocadaş, 2012:349).

1970’li yıllardan önce aile içi şiddet sosyal bir sorun olarak görülmemekte, özel alan içinde yaşanmaktaydı. Sonraları kadınlar yaşamış oldukları şiddet hakkında özel alan dışında da bahsetmeye başladılar. Böylece ilerleyen zaman içerisinde şiddet mağduru kadınlara ilişkin hareketin temelleri atılmaya başlandı (B Murray, 1988:76).

Aile ortamı bireyin dünyaya geldiği andan itibaren içerisinde yer aldığı, yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli bakım ve desteğin ona sunulduğu sosyal bir ortamdır. Aile kavramı ve psikolojik düzeyde aile; aile yapıları, ailedeki iletişim ve ailedeki yaşam döngüsü açılarından incelenebilir. Aile kimi zaman en büyük duygusal rahatsızlıkların, gerilim ve çatışmaların kaynağı da olabilir. Bireylerin olumlu davranış özelliklerini kazandığı ve geliştirdiği bir ortam olarak değerlendirilen aile ortamı, zaman zaman

(23)

6

olumsuz bazı yaşantıların örseleyici sonuçlarının da ortaya çıktığı bir ortama dönüşebilir (Kaymak Özmen, 2004:28).

Aile içi şiddet bir insan hakları ihlali olmasının yanı sıra bilinirliğinin az olması nedeniyle toplumsal bir sorun olarak ele alınmalıdır. Aile içi şiddet yalnızca kadın bağlamında bir sorun olarak ele alınmamakla birlikte çocuk, erkek, yaşlı, özürlüleri de etkileyen ve herkese karşı yapılan bir haksızlık olarak gün yüzüne çıkmaktadır (Songur, 2011).

Aile içi şiddet her zaman sosyal ve kültürel yapıyla alakalı olarak içinde bulunduğumuz toplumun sosyal ve kültürel normlarını yansıtır (Gracia ve Herrero, 2006; akt.: Aksakal ve Atasayar, 2011:3). Aile içi şiddet eylemleri cinsiyetler arasındaki güç ilişkilerinin eşitlik temeline dayanmadığı toplumlarda, sosyalleşme süreci ile öğrenilen davranış biçimleridir (Mor Çatı, 1996; akt.: Bozkurt Şenel, 2011:15) Aile içi şiddet pek çok durumda şiddete maruz kalma riskinin fazla olduğu toplumlarda sosyal açıdan normal kabul edilmektedir (İbiloğlu, 2012:205).

Aile içi şiddet genelde aile içinde en güçlü olanın en zayıf olana karşı işlediği suçtur (WHO Consultation, 1996; akt.: Mor Çatı Kolektifi, 1998; akt.: Yardım, 2001; akt.: Beşer ve Köse 2007:115). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) aile içi şiddeti; kendini aile olarak tanımlamış bir grup içerisinde zorlamak, aşağılamak, cezalandırmak, güç göstermek, öfke, gerginlik boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yöneltilen şiddet davranışı olarak tanımlamaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere şiddet sadece fiziksel değil, aynı zamanda cinsel, duygusal, ekonomik gibi şiddet türlerini de kapsamaktadır (Aksoy, 1993; akt.: Gökkaya, 1993; akt.: Şanlı, 2012:361).

“Şiddet ve Sağlık” konulu Dünya Raporu’nda şiddet, eylemin gerçekleştirildiği kişiler açısından üç yeni kategoride sınıflandırılmıştır. Buna göre; kişinin kendisine yönelik şiddet, kişiler arası şiddet ve kolektif şiddet olmak üzere üç tip şiddet vardır. En yaygın olan şiddet biçimlerinden olan ancak özel ilişkiler çerçevesinde gerçekleştiğinden çoğunlukla kapalı kapılar ardında kalan aile içi şiddet kişiler arası şiddet sınıflandırmasına girmektedir. Bu bağlamda aile içi şiddet eşler ve aile bireyleri arasında çoğunlukla ev

(24)

7

içerisinde yaşanan şiddet olarak tanımlanabilir (Arın, 1996; akt.:Dünya Sağlık Örgütü, 2002; akt.: İnce ve Page, 2008:82).

Aile içi şiddet dezavantajlı olan tüm aile üyelerini kapsamaktadır ve bu bağlamda, çoğunlukla kadın olmak üzere eşleri, çocukları, kardeşleri, yaşlıları, bakıma gereksinimi olan özürlüleri hedef alabilmektedir (Vahap, 2002; akt.:Kaygusuz ve Kalkan, 2012: 384).

Aile içerisinde yaşanan en yaygın şiddet erkeğin eşini ya da birlikte yaşadığı dövmesidir. Çünkü şiddet uygulayan kişi kendi özel mekanında toplumsal baskıdan uzakta ve istediği biçimde otoritesini kullanabilmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün yayınladığı rapora göre ise şiddet en fazla aile ortamında ve kadına yönelik olarak gerçekleşmektedir (Güler ve diğerleri 2005; akt.: Bilican ve Gökkaya, 2009:169).

Bireyler fiziksel saldırganlığın kabul gören bir davranış biçimi olabileceğini öncelikle aile üyeleriyle yaşadıkları deneyimler aracılığıyla öğrenirler. Daha sonraki yaşamlarında öğrendikleri bu saldırgan davranış ve tutumları kendi özel ilişkilerinde de sürdürme eğiliminde olabilirler. Bunun sonucunda aile içi şiddet olgusu ortaya çıkmaktadır (Bilici ve Yıldız, 2012:293). Eşler arasında özellikle kadını güçlü kılacak şekilde eğitim, kariyer, gelir gibi konularda bir güç dengesizliği yaşanıyorsa aile içi şiddetin yaşanma olasılığı artmaktadır (Altınay ve Arat, 2007; akt.: İnce ve Page, 2008:85).

Dünya çapında yapılmakta olan çalışma ve araştırmaların sonuçları, pek çok kadının sürekli olarak birlikte yaşadıkları erkekler veya kocaları tarafından şiddete maruz bırakıldıklarını ve bu şiddetin sınıf, etnik köken veya sosyo-ekonomik düzey gözetmeksizin uygulandığını ortaya çıkarmaktadır. Aile içinde uygulanan şiddette, kadın olmak, şiddete maruz kalma riskini artıran başlıca öğedir Eşler arasında yer alan aile içi şiddet herhangi bir eşin diğerine uygulaması şeklinde görülse de, yapılan araştırmalar eşler arasında şiddet vakalarının %90’ından fazlasında kadınların şiddete maruz kaldığını göstermektedir (İlkkaracan, 1996; akt.: Bilici ve Yıldız, 2012:294). Toplumun kendi yapısal temeli içinde yer alan erkek otoritesi hem aile içinde hem de aile dışında üretilerek kadını erkeğe kıyasla ikincil konuma yerleştirmektedir. Kısacası şiddete maruz kalmanın tek sebebi kadın olmaktır (Bilici ve Yıldız, 2012:294).

(25)

8

Aile içi şiddet üzerine yapılan çalışmaların ortak görüşü aile içi şiddetin nedenini bireysel düzlemden çok toplumsal düzlemde ele almaktadır. Bu araştırmalara göre şiddet, ailenin yapısı ve işlevlerinden, aynı zamanda bu aileyi içerisinde barındıran toplumsal yapıdan kaynaklanmaktadır. Özel alanda ortaya çıkan şiddet, erkek egemenliğinin meşrulaştırılmasından, erkeğin daha değerli görünmesinden ve kamusal alandaki ataerkil siyasi ve ekonomik kurumların egemenliğinden bağımsız düşünülemez (Demir Akçer, 2006).

Özet olarak aile içi şiddet geçmişten günümüze kadar var olan ve genellikle erkekler tarafından kadınlara ve çocuklara yönlendirilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile içi şiddetin bir sorun olarak algılanması ise ancak yakın zamanda olmuştur. Günümüzde aile içi şiddetin pek çok nedeni olmasına karşın, erkek egemen sosyal ve kültürel yapıyla ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet rolleri temelinde şekillenen aile içi şiddeti en çok kadınlar yaşamakta, bu da kadına yönelik aile içi şiddet olgusunu karşımıza çıkarmaktadır.

Aile içi şiddet olgusu günümüzde sıkça karşılaşılan bir sorundur. Özellikle kadına yönelik aile içi şiddet vakaları giderek artmakta olup, söz konusu soruna yönelik çözüm arayışları halen devam etmektedir. Bu bölümde şiddet olgusu kapsamında aile içi şiddet ve kadına yönelik aile içi şiddet tartışılacak olup, şiddet türlerine yer verilecektir.

1.1.1. Şiddetin Tanımı ve Kapsamı

Şiddet olgusu çok farklı uygulama şekilleri ve boyutları ile tüm dünyada genel bir sorun alanını oluşturmaktadır. Günümüzde yaygın şekilde varlığını sürdüren şiddet , pratiklerini, ev içinde, okullarda, kitle iletişim araçlarında, işyerlerinde, sokaklarda kısaca özel ve kamusal yaşamın her aşamasında farklı şekilleriyle gözlemlemek mümkündür. Bu bağlamda, gündelik yaşamın bir parçası olarak şiddet, insanların iletişim ve etkileşim içinde bulunduğu tüm alanlarda karşımıza çıkmaktadır (Kızmaz, 2006; akt. Bozkurt Şener, 2001:9).

(26)

9

Coğrafi anlamda sınır tanımayan, ekonomik anlamda gelişmişlik düzeyine ve eğitim düzeyine bakılmaksızın tüm dünya ülkelerinde ve kültürlerinde görülen şiddet, ülkemizde de önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmakla birlikte sıklık ve yaygınlığı her geçen gün daha da artmaktadır. Bunun yanı sıra şiddete ilişkin devlet politikaları yeniden yapılandırılmaya başlamakta ve konuya ilişkin verilen hizmetlerle ilgili iyileştirme çalışmaları ise devam etmektedir (Bilican ve Gökkaya, 2009).

Şiddet varlığının insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen toplumsal bir sorun olarak ele alınması oldukça yenidir. 19. yüzyıla kadar şiddet olgusu tek başına bir inceleme konusu olmamıştır. İlk olarak çocuklara yönelik şiddet üzerinde durulurken, 1970’li yıllardan itibaren kadınlara ve yaşlılara yönelik şiddetin de varlığı gündeme gelmiş ve bunların çeşitli şekillerde tanımları yapılmıştır (Arslan, 1998; akt.:Akpınar, 2010:22). İnsanın doğuşu ile ortaya çıkan şiddet kavramı kendisini çok farklı biçimlerde göstermekle birlikte hem bireysel hem de toplumsal düzlemde karşımıza çıkmaktadır (Kocacık, 2001; akt.: Ünal ve diğerleri, 2011:186).

Şiddet çok çeşitli ve boyutludur. Şiddet kavramı, saldırganlığı da kapsar. Saldırganlık zorlayıcı davranışların bir bütünüdür. Bir davranışın şiddet özelliği gösterip göstermediğine karar verirken, o davranışın kasıtlı olması, kötü niyetle yapılmış olması, karşıdaki bireye zarar vermesi, bireyin davranışın kötü niyetle yapıldığını düşünmesi ve sosyo-kültürel ortamın eylemi şiddet olarak kabul etmesi koşulları aranır. İçsel süreçlerle yakın bağlantısı da göz önünde bulundurulduğunda şiddetin kültürden kültüre bazı farklı özellikler gösterebildiğini ve sonuçta en ilkel davranış modellerinden birisi olarak “iktidar” kavramı çerçevesinde anlaşılabileceği görülmektedir (Gülçür ve İlkkaracan, 1996; akt.: Çetiner, 2006:3).

Günümüzde şiddetin pek çok tanımı yapılmış olmakla birlikte genel anlamda; sahip olunan gücü kullanarak karşıdakinin veya kendisinin beden ve ruh bütünlüğünü zarara uğratacak her tür davranış olarak kabul edilebilir (WHO Consultation, 1996; akt.: Beşer ve Köse, 2007:115).

Köknel şiddeti; “kızgınlık, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi duygu durumlarının etkinlik kazandığı saldırganlık” biçiminde tanımlamaktadır (1996).

(27)

10

Demiröz ise “başkalarına karşı zarar verici, aşağılayıcı, kötü davranışlarda bulunma, iyi niyeti kötüye kullanma, dayak, tokat gibi saldırgan davranışlar” olarak tanımlamaktadır (2001).

Şiddeti yalnızca başkasının bedenine yönelik ve fiziksel şiddet temelinde tanımlayan yazarlarda vardır. Örneğin Karabağ’a göre şiddet; isteyerek ve bilerek bir başkasının bedenini yaralamaya, ona zarar vermeye yönelik güç kullanımına dayalı bir eylemdir. Yani şiddet isteyerek ve bilerek bir başkasının bedenini yaralamaya, ona zarar vermeye yönelik güç kullanımına dayalı bir eylemdir. Şiddet bir insanı bedensel olarak yaralamaktan veya ona dayak atmaktan başlayan, silahla yaralamaya, işkenceye, sakat bırakmaya ve nihayet öldürmeye kadar varan geniş bir eylem alanını kapsar. Şiddetin gelip dayandığı en son nokta öldürmektir. Belirli bir şiddet eylemi olarak öldürme fiili mutlak şiddet diye tanımlanır (Karabağ, 2010).

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak tanımlamaktadır (Arın, 1996).

Şiddetin tanımı yapılırken dar anlamda ve geniş anlamdaki tanımına bakacak olursak; Ünsal, dar anlamıyla şiddeti; fiziksel şiddetin insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen, sert ve acı verici bir edim olarak tanımlamıştır. Bu kapsamda mala, cana, bedensel bütünlüğe, birey özgürlüğüne karşı bir tehdit oluşturmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Burada da mevcut şiddetin başkasına yöneltileceği gibi, intihar girişimleri biçiminde bireyin kendisine yönelik olarakta ele alınabileceği vurgulanmıştır (Ünsal, 1996; akt.: Kocacık, 2001:3).

Geniş anlamıyla ise şiddet; insan üzerindeki fiziksel ve ruhsal etkileri açıkça ölçülmeyen, dolaylı ve somut bir biçimde hissedilen çeşitli baskılardır. Örneğin ekonomik şiddet, medya terörü, enflasyon, işsizlik, trafik korsanlığı, doğanın ve tarihsel çevrenin tahribi, sağlıksız kentleşme gibi (Ünsal, 1996; akt.: Erten Ardalı, 1996; akt.: Kocacık, 2001:4).

(28)

11

Şiddet denilince akla ilk olarak fiziksel şiddet gelir, fiziksel olmayan ancak fiziksel şiddetin ruhsal ve bedensel anlamda oluşturduğu tahribat kadar etkili olan diğer şiddet biçimleri de oldukça yaygındır. (Uçar, 2003; akt.: Şahin, 2010:29). Altun ve Bek’ in 2007 yılında gerçekleştirdikleri bir çalışmaya göre, aile içi şiddet haberleri ile ilgili medyada en çok fiziksel şiddete yer verilmekte, bunun ardından cinsel şiddet haberleri gelmektedir (akt.: Owen ve Owen, 2008). Şiddet türlerini sınıflandırırken birbirinden kesin çizgilerle ayırmak kimi zaman mümkün olmamaktadır. Örneğin fiziksel şiddete maruz kalan bir şiddet mağduru bu nedenle psikolojik olarakta zedelenmektedir. Her bir şiddet türü mağduru duygusal, psikolojik ve sosyal bağlamda etkilemektedir (Fazlıoğlu, 2013).

Kötü bir söz, aşağılama, hakaret, tokatla başlayan şiddetin derecelendirilmesi son derece sakıncalıdır. Yaşanan şiddetin “sadece birkaç tokat” şeklinde algılanması, şiddetin önemsizleştirilmesi ve sonucunda şiddeti uygulayanın mazur görülmesini yaratmaktadır. Bütün bunlar şiddettir ve daha birçok biçimde kadınlar şiddeti deneyimler. Örneğin bir eve kapatılmak, evde parasız bırakılmak, bir birey olarak kadınların sahip oldukları hakları kısıtlamak gibi (İnceoğlu ve Kar, 2010).

Literatürde, şiddet davranışının farklı türleri olduğu ifade edilmektedir;

1.1.2.Fiziksel Şiddet

Fiziksel şiddet türü, hafif yaralanmalara neden olan eylemlerden cinayete kadar geniş bir yelpazede görülebilmektedir. Tanım bağlamında ise; cezalandırmak amacıyla fiziksel olarak karşısındakine karşı her türlü zararı verecek yöntemlerin kullanılmasıdır. (Bozkurt Şener, 2011). Aynı zamanda başkasının vücut bütünlüğüne zarar veren, ona acı çektiren her türlü saldırı fiziksel şiddet olarak nitelendirilebilir (Özgentürk ve diğerleri, 2012). Tokat atmak, dövmek, vurmak, itmek, ısırmak, duvara vurmak, yaralamak, yakmak, boğazlamak, silahla yaralamak, sarsmak, öldürmeye çalışmak fiziksel şiddet içeren eylemlerdir (Owen ve Owen, 2008). Şiddet sorunsalının temelinde fiziksel şiddet bulunmaktadır. Karabağ, şiddetin asıl konusunun bir kişi ya da gruba yönelik olarak uygulanan kaba güç olduğunu ifade etmektedir (2010). Şiddetle ilgili yapılan araştırmalar, kadınların çoğunun yaşamları boyunca bir yakını tarafından fiziksel şiddete ve istismara

(29)

12

uğradığını göstermektedir (Bilican ve Gökkaya, 2009:171). Bunun yanı sıra Samsun’da kadının durumuna ilişkin gerçekleştirilen bir araştırma kapsamında fiziksel şiddete maruz kalan kadınların cinsel şiddete de maruz kaldıkları tespit edilmiştir. “Aşağılamak ve küfür etmek” kullanılan en yaygın şiddet biçimidir (Şener ve diğerleri, 2013:56).

Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet araştırmasının bulgularına göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranı %39 olarak saptanmıştır. Başka bir ifadeyle her 10 kadından dördü eşi veya birlikte olduğu kişiler tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Yine aynı araştırmaya göre, fiziksel şiddet içeren davranışlar arasında en fazla belirtilen şiddet biçimi “tokat atma ya da bir şey fırlatma” dır. Evlenmiş her 100 kadından 37’si bu davranışa yaşamının herhangi bir döneminde maruz kalmıştır (2009:46-48).

Kadın Dayanışma Vakfı’nın 2001 yılında gerçekleştirdiği araştırma verilerine göre ise her 100 kadından 97’si en az bir kez eşinden, babasından ya da yakınlarından şiddet görmektedir. Kadınların %20’si ise tehlikeli aletlerle tehdit içinde yaşamaktadır (Senotier ve diğerleri, 2004:30).

Gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalardaki aile içinde yaşanan şiddet oranlarına bakıldığında ise; Japonya’da kadınların %67’sinin, Washington’da yapılan bir araştırmaya göre ise %27’inin fiziksel şiddete maruz kaldıkları saptanmıştır (Weingourt, 2001; akt.:Abbott, 1995; akt.:Beşer ve Köse, 2007:115).

Kadına yönelik fiziksel şiddetin en ağır biçimlerinden biri töre/namus adına uygulanan şiddettir. Namus cinayetleri; kültürel olarak onay gören, geleneği bozan aile bireylerine ve özellikle kadınlara yönelik bir şiddet eylemi olarak tanımlanabilir. Ailede uysal ve namuslu rolünü zorlayan kızlara ve kadınlara karşı gerçekleştirilen bir şiddet türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadının gittiği yer, yabancı kişilerle konuşması, evlilik dışı ilişkisinin olması, evlilik dışı hamile kalması, bakire olmaması, ailenin ya da akrabalarının uygun gördüğü kişi ile evlenmek istememesi, boşanması gibi sebeplerle kadına eşi ya da akrabaları tarafından şiddet uygulanması ya da öldürülmesi töre/namus cinayetleri kapsamında ele alınmaktadır (Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı, 2012:7, Kocacık, 2001:5). Araştırmalara göre cinayet suçundan hüküm giyenlerin %10’unun ailelerinin namusunu, onurunu kurtarmak amacıyla cinayet işlediklerini ortaya koymaktadır. Hüküm

(30)

13

giyenlerin büyük bir çoğunluğu işledikleri suçun cinayet olmadığını, namus, onur savaşı olduğunu, bu savaşı kazandıklarını, böylece toplumda onurlu, saygın bir insan olarak yaşayacaklarını söylemişlerdir (Köknel, 1996).

1.1.3.Duygusal/Sözel Şiddet

Somut fiziksel bulguların bulunmamasına rağmen, sağlık konusunda tedavisi zor olan rahatsızlıkların başında duygusal şiddet gelmektedir (Bilican ve Gökkaya, 2009:173). Aşağılayıcı sözler söylemek, zaafları ile alay etmek, aşırı genellemeler yapmak (“sen hep böylesin”, “bunu her zaman yaparsın” gibi), suçlamak, küfür etmek, küçük düşürmek, hakaret etmek, yüksek sesle bağırmak, çelişki içinde bırakmak, korkutmak, sakatlamak, sosyal ve meslek yaşamını bozmakla tehdit etmek, doğrudan iletişimi kesmek, surat asmak, konuşmamak, kendisini ve düşüncelerini ifade etmesini engellemek, sosyal hayatını katı kurallarla sınırlamak, çevresiyle bağlantısını koparmak duygusal/sözel şiddet kapsamı içinde yer alır (Owen ve Owen, 2008; akt.: Otaran ve diğerleri, 2008).

Duygusal şiddet kapsamında erken yaşta evlilikler sorunsalı da büyük önem taşımaktadır. Kız çocuklarının rızası alınmadan gerçekleştirilen bu evlilikler, söz konusu kişilerde bireysel travmalar yaşatmakla birlikte, duygusal şiddet yaşamalarına neden olmaktadır. Çoğu kez başlık parası için gerçekleştirilen bu evliliklerde kızlar kendilerinden yaşça büyük erkeklerle evlendirilmektedir. Bu nedenle erken yaşta evliliklerde kadınlara yapılan şiddet kapsamında ele alınabilir (Bilican ve Gökkaya, 2009). Duygusal/psikolojik şiddetin süreklileşmesi toplumda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaygınlaşmasına ve sağlıklı iletişim süreçlerinin zayıflamasına yol açarken, gelecek kuşakların şiddet yaşama riskini de artırır. Ve netice olarak daha sağlıksız bir toplum yapısına yol açılmasına neden olur (Sallan Gül, 2011).

Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet araştırmasına göre ülke genelinde evlenmiş her 100 kadından 44’ü duygusal istismar biçimlerinden en az birine hayatlarının herhangi bir döneminde maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir (Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2009:52). Bu da fiziksel şiddet kadar duygusal/sözel şiddetin de yaygın olduğunu göstermektedir.

(31)

14 1.1.4.Ekonomik Şiddet

Birini kontrol etmek ya da cezalandırmak amacıyla ekonomik olarak sınırlamak, onu temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak hale getirmek için yapılan her türlü hareket ekonomik şiddet olarak kabul edilmektedir (Özgentürk ve diğerleri, 2012:59). Evin masraflarını karşılamamak, aile bireylerine gerekli harçlığı vermemek, çalışma yaşamını kısıtlamak, parasını elinden almak, malı/mülkünü kontrol etmek, nereye para harcadığını kontrol etmek, para yönetimi konusunda eleştirmek ve etiketlemek ekonomik şiddet kapsamında ele alınmaktadır (Owen ve Owen, 2008). Toplum tarafından kadınlara ve erkeklere atfedilmiş olan roller ve sorumluluklar, diğer bir ifadeyle toplumsal cinsiyet rolleri, gereği evi geçindirme, para kazanma yükümlülüğünün asıl olarak erkeğe verilmiş olması, kadına ekonomik şiddet uygulanmasına zemin oluşturmakta, ayrıca çoğu kez ekonomik şiddetin göz ardı edilmesine, çoğu durumda da ekonomik şiddetin varlığına dair bir algı, farkındalık oluşamamasına yol açabilmektedir (Bozkurt Şener, 2011).

Ekonomik şiddet kadının ekonomiden uzaklaşmasına, üretimden çekilmesine, iş saati ve ücret kaybına neden olurken, sağlık harcamalarının artmasına, şiddet önleyici sistemler kurulmasına, şiddetle mücadeleye yönelik eğitim programlarının artmasına yol açar. Ayrıca gerektireceği sosyal, yargısal, tıbbi hizmetler ve diğer kamu hizmetleri nedeniyle ekonomiye zararı da olabilmektedir (Sallan Gül, 2011).

1.1.5 Cinsel Şiddet

Cinsel şiddet her çeşit cinsel saldırı, her türlü fiziksel ve sözlü taciz şeklinde olabilir (Özgentürk ve diğerleri, 2012). Evli bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimde cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel içerikli imalarda bulunmak, cinsel içerikli sözcükler söylemek, fuhuşa zorlamak, cinsel yaşamlarında kadını aşağılayıcı davranışlarda bulunmak, kız çocuklarının sünnet edilmesi, ensest gibi davranışlar cinsel şiddet davranışı olarak sıralanabilir. Aynı zamanda kız çocukların doğmadan ya da doğduktan sonra öldürülmeleri, erken yaşta evlendirilmeleri, kadının sünnet edilmesi, erken gebeliklerin yaşanması ve korunmanın engellenmesi ile namus bahanesiyle kadına

(32)

15

yönelik suç işlenmesi de cinsel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir (Owen ve Owen, 2008; akt.: Bilican ve Gökkaya, 2009:172). Toplumda mahrem bir alan bir tabu olarak görülen cinsel şiddet çoğu zaman gizlenen, bu nedenle tespiti oldukça güç bir olgudur. Cinsel şiddetin buna maruz kalan bir kadının üzerinde konuşmakta en çok zorlandığı şiddet türü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (UAÖ, 2009; akt:Bozkurt Şener, 2011:13).

Cinsel şiddet kadının vücudunda fiziksel zarar, ruhsal-duygusal olumsuzluklar, cinsel bozukluklar ve sapmalar, çok eşlilik, fuhuş, riskli cinsel ilişkilerin erken yaşanması gibi durumların ortaya çıkmasına yol açabilir. Ayrıca kadın intiharları ve intihar girişimlerinin yanında, ensest ve çocuk istismarının yaşanma riskini de artırır ( Sallan Gül, 2011). Cinsel şiddet türü içinde yer alan fuhuşa/fahişeliğe zorlama ise dünyada büyük bir sektörü oluşturmakla birlikte, buna zorlanan kadınlara yönelik insan hakları ihlali gerçekleşmekte ve aile desteğinden uzakta cinsel yolla bulaşan pek çok hastalık ihtimali ile birlikte yaşamak durumunda kalmaktadırlar (Bilican ve Gökkaya, 2009:172).

Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet araştırmasının verilerine göre ülke genelindeki evlenmiş her 100 kadından 11’i hayatının herhangi bir döneminde çeşitli nedenlerle korktuğu halde cinsel ilişki yaşadığını ifade etmiş ve her 100 kadından dokuzu zorla cinsel ilişkiye girdiğini söylemiştir (2009:50).

Ülkemizde 162 evli kadın ile yapılan bir araştırmaya göre ise, kadınlar %91 oranında eşlerinden şiddet gördüklerini ve %59.7 oranı ile maruz kaldıkları şiddeti fiziksel şiddet olarak tanımlamışlardır. Söz konusu kadınların hiç biri cinsel ve ekonomik şiddeti ifade etmemişlerdir. Bu kapsamda; kadınların yaşamış oldukları şiddeti fiziksel şiddet olarak algıladıkları, diğer şiddet türlerine ilişkin ise farkındalıklarının oluşmamış olabileceği düşünülmektedir (Güler ve diğerleri, 2005:52-53).

Temel olarak dört ana başlıkta toplanan şiddet türleri, asıl olarak aile içinde ve ağırlıklı olarak da eşler tarafından uygulanmaktadır. Bu kapsamda, eş şiddeti kadınların yaşamlarının “belirleyici bir boyutunu” oluşturmaktadır (Altınay ve Arat, 2007; akt: Bozkurt Şener, 2011:15). Bu noktada kadına yönelik şiddetin bir alt türü olarak aile içindeki şiddeti; fiziksel, duygusal/sözel, cinsel ve ekonomik şiddeti içeren bir örüntü olarak tanımlamak doğru olacaktır (Bozkurt Şener, 2011).

(33)

16 1.2. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet

Kadına yönelik şiddet yüzyıllardır ataerkil toplumlarda kabul edilen bir davranış olarak süregelmiştir (B. Cannon ve S. Sparks, 1989:203). Tarihteki bulgular kadınlara yönelik şiddet içerikli davranışların her bir ırk, kültür, din, ulus ve ideolojilerdeki erkekler tarafından yapıldığını ve kadınların insan olarak değil sadece bir nesne, bir ödül ve savaşın bir hatırası olarak her türlü şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir (İnce ve Page, 2008:81). Şiddet her toplumda ve her dönemde var olmuş ve var olacak bir sosyal olgudur. Kadınların fiziksel istismarı ise binlerce yıl öncesine dek uzanmaktadır. Arkeologlar erkek mumyaların kemiklerinde %9-20 kırığa rastlarken, kadın mumyalarda bu oranın %30-50 olduğunu bildirmişlerdir. Bu kırıklar savaştan çok bireysel şiddete bağlı olduğu düşünülen kafa kırıklarıdır (Erbek, 2004; akt.: Şahin ve Yetim, 2008:48). Kadına yönelik şiddet, yapılan antropolojik çalışmalara göre Papua Yeni Gine’de bazı yerli toplulukları dışında dünyada neredeyse her toplumda görülmektedir (Şahin ve Yetim, 2008:48). Eski Roma’da erkekler eşlerini dövebilir, hatta boşayabilirdi. Ayrıca erkekler eşini zina, toplum içinde sarhoşluk ya da halka açık oyunlara gitme gibi durumlarda öldürme hakkına da sahipti. İngilitere’de on yedinci yüzyılda yasalar erkeklere, doğru yoldan ayrılan karısını fiziksel olarak cezalandırma hakkını vermekteydi ( Lowdermilk ve diğerleri ,2011; akt.:Güleç ve diğerleri, 2012:122). Kadına yönelik şiddete ilişkin yasal ve tıbbi çalışmalar ise 1800’lü yıllara dayanmaktadır. Kadına yönelik şiddeti suç sayan ilk yasa Maryland’de 1883’te yapılmıştır (Kandemir, 2007:14).

Türk kültür tarihinde ise avcı, toplayıcı ve göçebe Türklerde soydanlık zincirinin kökeninde ana soyu esası bulunmakla birlikte kadın ve kutsallık özdeşleştirilmekteydi. Zamanla göçebe Türklerde sahibi bulunduğu sürü aracılığıyla ailesini besleyen kişinin erkek olduğu, kadının sadece erkeğinin, kendisinin ve çocuklarının bakımını üstlendiği kamusal fonksiyonunun olmadığı kabul görmüş ve dolayısıyla da kadının toplumsal itibarında azalma olmuştu. Kadının toplumsal açıdan tek işlevselliği cinsellik, tek saygınlığı ise analık kavramına indirgenmişti (Turan, 1998; akt.: Savaş, 2003:3).

(34)

17

Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinde şekillenmektedir. Bu nedenle şiddetin kullanımı, toplumun benimsediği ve meşru gördüğü bir amaç için gündeme geldiğinde o davranışın şiddet olarak algılanıp algılanmaması da oldukça güç olmaktadır. Birçok toplumda kadına şiddet uygulaması kabul edilebilir bir davranış olarak algılanmakta ve evliliğin sıradan bir özelliği olarak görülmektedir (Güler ve diğerleri, 2005; akt.: Kılıç ve Kocadaş, 2012:350). Erkeklerin disiplin ve kurallarına uymaları için kadınlara karşı yaptıkları davranışlar, günümüzde şiddet olarak algılanmaktadır (Hanson, 2002; akt.:Miller ve diğerleri, 2009:361).

Bütün toplumlarda aile içi şiddetin var olduğu iddia edilmesine rağmen 1970’lerin ortalarına kadar kadına yönelik şiddetin çok küçük bir kadın grubunu etkilediği, bu kadınların da olayların gelişmesini sağlayan saldırgan ve mazoşist kişiliğe sahip kişiler olduğu, bu sebeple de üzerinde durulmasının çok da gerekli olmadığı yönünde bir inanç olduğu hakim idi (İçli, 1995; akt.:Bilici ve Yıldız, 2012:293). Ancak günümüzde yapılan çalışmalar bu görüşün doğruluğunu desteklemediği gibi çok ciddi boyutlarda aile içi şiddetin yaşandığı özellikle de kadına karşı şiddet uygulandığını göstermektedir (Bilici ve Yıldız, 2012:293).

Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun 1993 yılında kabul ettiği Kadına Karşı Şiddet Bildirgesinde kadına yönelik şiddet, “cinsiyete dayalı ve kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran ve her türlü davranış, tehdit, baskı ve kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesi” şeklinde tanımlanmıştır (Arın, 1996; akt.:Tufan Yeniçıktı, 2012:245).

Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetin yaygın bir biçimde gündeme gelmesi 1980’lerde kadın hareketinin canlanması ile mümkün olmuştur. 1988 ve sonrasında açık oturumlar, konferanslar ve benzer çalışmalarla toplumun şiddete olan ilgisi ve duyarlılığı giderek artmıştır (Eşkinat, 2012:331).

Kadına yönelik şiddet her ülkede, toplumda ve ailede karşılaşılan “cinsiyete dayalı şiddet” olarak değerlendirilen bir olgudur. Ciddi bir toplumsal sorun haline gelen bu durum

(35)

18

sadece fiziksel boyutta kalmamakta, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet şeklinde de kendisini göstermektedir. Söz konusu şiddet durumları son yıllarda sıklık ve yaygınlığını artırarak devam etmekte ve kadınlar üzerinde önemli ve iyileştirilmesi zaman alan fiziksel ve ruhsal sorunlara yol açmaktadır. Kadına yönelen bu şiddet sorunsalından salt kadın etkilenmemekte aynı zamanda yetiştirilen nesil de etkilenmektedir (Geçikli ve Geçikli, 2012:55).

Şiddetin cinsiyeti olmadığı ön kabulüyle birlikte, kadının toplum içerisindeki konumu değerlendirildiğinde bir ayrımın yapılması gereklidir. Bu kapsamda kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir. Bu temelde ise kadına karşı ayrımcılık yatmaktadır. Kadına karşı şiddet tür bakımından değişse de küresel bir sorun olarak büyük bir hızla devam etmektedir (Ünaldı, 2012:236).

Dünyanın değişik ülkelerinden ve bölgelerinden elde edilen çok sayıda veri, kadınlara yönelik şiddetin bir kültür ya da din sorunu değil, bütün toplumlarda var olan kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsiz iktidar ve güç ilişkisinde kaynaklanan bir problem olduğuna işaret etmektedir. BM Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi’nde ekonomik koşullardan, toplumlar arası dinsel ve kültürel farklılıklardan ya da sınıf farklılıklarından bağımsız olarak evrensel bir olgu olmaya devam eden şiddetin, hem genel bir insan hakları sorunu hem de bir cinsel ayrımcılık sorunu olduğu belirtilmektedir (Eşkinat, 2012:330-331).

Kadına yönelik aile içi şiddet erkek ve kadın arasındaki tarihsel olarak eşitliğe dayanmayan güç ilişkilerinin bir göstergesidir. Erkekler iki cinsiyet arasındaki bu eşitsizlikten cesaret alarak kadınlar üzerinde hakimiyet kurmuşlar, onlara karşı ayrımcılık uygulamışlar ve onların gerçek anlamda ilerlemesini önlemeye çalışmışlardır. Kadınlara yönelik aile içi şiddet kadınları erkeklere göre daha aşağı bir statüde var olmaya zorlayan en önemli sosyal mekanizmalardan bir tanesini oluşturmaktadır (Mojab,2006; akt.: Çetin, 2012:7). Kadına karşı şiddet ise önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla birlikte, aynı zamanda bir insan hakları ihlali olarak değerlendirilmektedir (Shea ve diğerleri, 1997; akt.: Dişsiz ve Şahin, 2008:51).

(36)

19

Yıkılması güç bir tabu olarak varlığını sürdürmekte olan kadına yönelik aile içi şiddet; toplumun ataerkil yapısıyla birlikte kendini göstermekte ve toplumsal cinsiyet rolleriyle şekillenmektedir (Bozkurt Şenel, 2011). Ataerkillik ve toplumsal cinsiyet rol dağılımının oluşturduğu hakim söylem, gündelik hayatta şiddetin çözüm yolu olarak sunulmasına olanak sağlamaktadır. (Şimşek, 2012:258).

Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, ona her şekilde zarar veren fiziksel, cinsel ve ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, aile içerisinde, işyerlerinde ve toplumda baskı oluşturarak özgürlüklerinin ve yaşam alanlarının keyfi olarak kısıtlanmasına yönelik gerçekleştirilen her türlü davranıştır (Geçikli ve Geçikli, 2012:54).

Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesine göre ise kadına yönelik şiddet; “ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelen, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak tanımlanmaktadır (UN, 1993; akt.: Sallan Gül, 2011:32).

Cinsiyet ayrımcılığı ile yakından ilişkili olan aile içi şiddet kadının yuva olarak nitelendirdiği ve toplumdaki en güvenilir yapı olarak kabul edilen “aile” içinde gerçekleşen, kadın üzerinde hakimiyet ve baskı kurmayı amaçlayan, fiziksel-psikolojik-cinsel-ekonomik zararla sonuçlanan ya da sonuçlanması mümkün olan her tür eylemi ve tehdidi kapsamaktadır (Hagemann-White ve Bohn, 2007; akt.: Bozkurt Şenel, 2011:15). Kadına yönelik aile içi şiddet genellikle aile içerisinde bulunan eş, baba ya da ağabey gibi kendisinden güç ve hiyerarşi olarak üstün bildiği kişilerce uygulanmaktadır. Bu sebeple kadın yaşadığı şiddetin son safhasına kadar kabullenmekte ve sessiz kalmaktadır. Ancak şiddetin son safhası bazı durumlarda cinayet ile sonuçlanmaktadır (Bilici ve Yıldız, 2012:294). Araştırma sonuçlarına göre sosyo-ekonomik yoksunluk içerisinde olan, işsiz, sosyal destek sistemlerinden yoksun, çok sayıda çocuğa sahip kadınlar daha fazla şiddete maruz kalmaktadırlar (Strube, 1988; akt.: Gordon ve diğerleri, 2004:331). Aynı zamanda genç kadınlar şiddete uğradıkları için kendilerini daha fazla suçlu hissetmekte ve kendisine şiddet uygulayan kişiye geri dönebilmektedirler (Katz ve diğerleri, 1997; akt.: Gordon ve diğerleri, 2004:332).

(37)

20

Kadına yönelik aile içi şiddetin nedenlerine baktığımızda, söz konusu şiddet olgusunun bir döngü çerçevesinde şekillendiği görülmektedir.

Leonere Walker tarafından geliştirilen şiddet döngüsü modeline göre, şiddet olayından sonra şiddet uygulayan kişi şiddet mağdurundan defalarca özür diler ve mağdur yaşamış olduğu şiddet olayına karşı davranışlarını değiştirmeye başlar. Bu döneme şiddet döngüsünde “balayı dönemi” denilmektedir. Sonraları kadın-erkek arasındaki gerilim yükseldikçe yeni bir şiddet olayıyla sonuçlanmaktadır. Şiddet daha ağır yaşanmakta ve kadının öldürülmesine kadar varabilmektedir. Walker’ a göre kendi yeterliliği ve özgüvenini kazanmaya çalışan bir kadın yukarıda bahsedilen döngü içerisinde kendi durumunu bilmelidir. Özellikle kadın konukevlerinde kalmakta olan şiddet mağdurları kuruluşta bulundukları zaman içerisinde şiddet uygulayan kişi ile irtibat kurmamalıdır (B. Murray, 1989:80). Şiddet döngüsü üç aşamada gerçekleşmektedir (Davis,1995; akt.: Lott,1994; akt.: Walker, 1979; akt.: Kirst-Ashman ve Hull, 1999: 517).

İlk aşama stres ve gerginliğin yüksek olduğu aşamadır. Kadın, her şeyin yolunda gitmesi için çatışmalardan kaçınır. Az da olsa şiddet sayılabilecek davranışlara maruz kalabilir. Bu aşama, daha sonra yaşanacak yoğun şiddetin başlangıcıdır. İkinci aşama, yoğun şiddetin yaşandığı aşamadır. Şiddet uygulayan kontrolünü kaybetmiş ve şiddet olayı meydana gelmiştir. Bu aşama diğer iki aşamaya göre daha kısa sürmektedir. Bir aydan bir saate kadar devam edebilmektedir. Üçüncü aşama, pişmanlık aşamasıdır. Şiddet uygulayanın gerginliği azalmış, yaptıklarına pişman olmuş ve bir daha asla yapmayacağına dair sözler verir olmuştur. Şiddet mağduru kadın bu aşamada eşine inanır. Şiddet uygulayan affedilmiştir ve yeni bir şiddet olayı yaşanana kadar her şey yolunda görünmektedir (Kirst-Ashman ve Hull,1999:517).

Şiddet mağduru kadınların kendisine şiddet uygulayan kişinin yanında kalmasının pek çok sebebi vardır. Bunlar; ekonomik bağımlılık, düşük özgüven, şiddet uygulayandan korkma, geleneksel inançlara bağımlılık, suçluluk hissi, yalnızlıktan korkma, çocuklarının geleceği için endişe ve şiddet uygulayan kişiye karşı duyduğu sevgi ve aşk olarak sıralanmaktadır (Kirst-Ashman ve Hull, 1999:517,518,519).

Şekil

Şekil 1. Türkiye’deki Kadın Konukevlerinin Sayı ve Kapasiteye Göre Dağılımları
Şekil 2. Ankarada Bulunan Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İle Yerel Yönetimlere  Bağlı Kadın Konukevlerinin Kapasite Bilgileri ve Meslek Elemanı Sayıları
Tablo 2. Konukevinde Kalan Kadınların Doğum Yerlerine Göre Dağılımları
Tablo 4. Konukevinde Kalan Kadınların Medeni Durumlarına Göre Dağılımları  Medeni  Durumları  Sayı  %  Bekar  26  24,3  Evli  51  47,7  Boşanmış  30  28,0  Toplam  107  100,0
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizde de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda şiddet, “kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik

• Birleri hakkında çirkin veya müstehcen şeyler yazmak veya çizmek ve elektronik zorbalık..

Bu gelişmelerle birlikte, ülkemizde de özellikle Anayasa’da ve Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi temel kanunlarda çeşitli değişiklikler yapılmış; aile içi şiddete

Majör Depresyonun; düşük sosyal ekonomik düzeyde ve adölesan dönemde daha sıklıkla rastlandığı, vakaların %80’inin bir yıl içinde yeni bir döneme girerek

Araştırmaya katılan kadın çalışanların farklı sektörlerden olduğu tablo 3’ten görünmekle birlikte, çalışan her bin kadından ancak 9’unun işveren

Bu çalışmanın araştırma problemi, Düzce ilindeki kadına yönelik aile içi şiddet olgusunun ölçülmesi, aile içi şiddetin nedenlerinin tespiti, kadınların

Majör Depresyonun; düşük sosyal ekonomik düzeyde ve adölesan dönemde daha sıklıkla rastlandığı, vakaların %80’inin bir yıl içinde yeni bir döneme girerek

Kadınlara yönelik şiddet, kadınların ve kız çocuklarının, maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, ifade özgürlüğü