• Sonuç bulunamadı

İbrahim Hakkı Paşa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbrahim Hakkı Paşa"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

892 İBRÂHİM BEY - İBRÂHİM HAKKI PAŞA. Egypt Révolution from the Period o f the

Mamelukes to the death o f Mohammed A li (London, 1863, 1870), 2 cild ; P. Ravaisse, İbrahim Bey ( La Grande Encyclopédie, XX,

s. 519.) ( P. Ka h l e.) İBRAHİM HAKKI P A ŞA . İBRAHİM HAK­ Kİ PA ŞA ( 1863—1918 ), O s m a n l ı T ü r k i - y e s i i k i n c i m e ş r û t i y e t d e v r i n i n s ı r a i t i b â r ı i l e y e d i n c i , ş a h ı s i t i ­ b â r ı i l e b e ş i n c i s a d r â z a m ı d ı r . Hicrî 1279 senesinde Beşiktaş'ta, aslen Kafkasya'dan hicret etmiş giircü bir ailenin çocuğu olan şeh- ramâneti meclis reisi Remzi Efendi 'nin oğlu olarak doğan bu zât, mahallesinin rüşdiye mek­ tebini ve sonradan Mekteb-i mülkiye’nin idâdî ve âlî kısımlarını ikmâl ederek, 1298 ( 1 8 8 2 ) senesinde me'zûn olmuş ve tahrirât-i hâriciye kalemine maaşsız ( mülâzemetie ) tâyin edil­ miştir. Daha Rüşdiye mektebinde iken, husûsî hocalardan İngilizce ve fransızcayı öğrenmeğe başlamıştı. Hemen bir sene sonra pâdişâhın hu­ sûsî hazînesinden verilen maaş ile mabeyin müter­ cimliğine naklolunmuştur (1883). İlk zamanlar başlıca işi polis romanlarından hoşlanan Abdül- hamid II. 'e bu romanları tercümeden ibaret olan ( bu tercümelerden dört roman Paşa 'nın el yazısı ile Üniversite kütüp., Yıldız kısmın­ da mevcuttur : nr. 7450, 7624, 7558, 922 ) bu va­ zifeye devam ederken, diğer taraftan da İlmî şah­ siyetini inkişâf ettirecek olan tedris vazifele­ rine başlamış ve 1302 ( 1 8 8 6) tarihinde Mek­ te b i hukuk tarih muallimliğine ve iki sene sonra bu derse ilâveten hukuk-i siyâsiye ve Ticâret mektebi’nde ,,ilm-i servet“ ve ,,bukuk-i ticâret“ muallimliğine tâyin edilmiştir. Fakat belki Paşa 'nın serbest tedrisâtı ve o dev­ rin icâbâtı neticesi olarak, bir kaç sene son­ ra (1 307 = 1889), Mekteb-i Hukuk’taki ta­ rih dersi lağv olunarak, bir sene sonra, hu­ kuk-! idâre ve yine bir sene sonra hukuk-i düvel derslerine muallim tâyin edilmişti. Mâ- beyin mütercimliği ve muallimlikler hep uhde­ sinde kalmak üzere, Meclis-i sıhhiye ( yâni Karantina meclisi ) âzâlığına, o vakit için dol­ gun bir maaş ile, getirilmiştir. Aynı sene içinde ( 3 1 temmuz 1 3 1 0 = 1 8 9 4 ) doğrudan-doğruya sâdır olan bir irâde ile, Bâbıâlî hukuk müşa­ virliğine tâyin edilmiştir. Bu tâyin o vakit için sâ!ıib-i tercümenin gençliği hasebi ile, mâbeyin erkânı tarafından hayretle telâkki olunmuş idi. Hakkı Paşa, uhdesindeki bütün hocalıklar ile berâber, Bâbıâlî hukuk müşavirliği vazifesini de büyük bir kiyâset ve fetânet ile ifâ ettikçe, rütbe, nişan ve maaş taltiflerine bir biri arkasına nâil olmuştur.

Paşa 'nın ifâ ettiği muvakkat me’mûriyetler ara3inda hayli mühimleri vardır. Bosnalılara

âit işlerin tesviyesi için bir komisyon riyâse- tine, Rumeli şimendifer tahvilâtı ve Beyrut rıhtımı için teşkil olunan komisyona da tâyin olunmuş ve Makedonya, Arnavutluk mâliye ve adliye işlerini teftiş hey'etine ve Cebel-i Durûz ; tahkikatına iştirak etmiştir. 1896 senesinde Girit adası idaresini islâh için Hanya’ya azi­ met etmiş ve aynı sene ( 1 32 = 1896) için­ de, Abdülhamid II. 'in bâzı gizli tebligatını şi- fâhen Bulgaristan prensi Ferdinand 'a bildir­ mek için, Sofya'ya izam edilmiştir. Velhâsıl ne kadar miinâzaalı devletler-arası hukukî ve si­ yâsî meseleler var ise, hemen hepsinde Paşa 'nın re’yinden istifâde edilmiş, o her türlü mu­ kavele ve muâhedelerin müzâkeresine dâimâ iştirâk etmiştir. Hakkı Paşa şöylece 30 kadar diplomatik komisyonda reis veya âzâ sıfatı ile hazır bulunmuştur. Paşa 1893 senesinde, Os­ manlI devletinin de iştirâk ettiği Chicago ser­ gisine, Osmanlı komiseri olarak, gönderilmiştir. Nihâyet ikinci meşrûtiyetin ilânını mü­ teakip ( 1908 ), maarif nezâretine ve, bir ay geç­ tikten sonra, ilâveten dâhiliye nezâreti vekâ­ letine getirilmiştir. Mâbeyin mütercimliği, mâ- beyince icrâ olunan tensikata kadar ( 1 teşrin 11. 1908), uhdesinde kalmış ise de, o tarihten itibaren bu me’mûriyetinden çekilmiştir. Yalnız Mekteb-i hukuk muallimliklerine yine devam etmekte idi. 3 eylül 1908 tarihinde tekrar asâ- i leten Dâhiliye nezâretine ve maarif nezâreti vekâletine getirilmiş ise de, 23 teşrin II. 1908 de tekrar asâleten maarif nezâretine ve aynı sene içinde Roma büyük elçiliğine tâyin olunmuş vs İstanbul 'dan ve derslerinden infikâk etmiştir.

Roma 'da sefir iken, sadrâzam Hüseyin Hilmi Paşa'nın istifası üzerine, 30 kânûn I. 1909 tarihinde kendisine teklif olunan sadâreti kabûl etmesi üzerine, 30 zilhicce 1327 ( 12 kânûn II. 19 10 ) tarihli hatt-i hümâyûn ile kabineyi teş­ kile me’mûr edilmiştir. Sadrâzamlığı sırasında, j bir aralık Nâfia nezâretine vekâlet ettiği gibi, l 1327 ağustosunda Hâriciye nezâreti de uhde- { sine verilmiştir.

Sadârete tâyini ile berâber, vezâret payesini de ihrâz etmişti. Kendisine Dârülfünûn-i Os- mânî fahrî muallimliği pâyesi de tevcih olun­ muştur.

Hakkı Paşa, 29 eylül 1 9 1 1 'de, Trablusgarb'a İtalyanların hücûmları ile tahaddüs eden vazi­ yet üzerine, istifa ederek, onun yerine sadârete | Saîd Paşa getirilmiş ve bir gün sonra kendisine 5000 kuruş mâzûliyet maaşı tahsis edilmiştir. Hakkı Paşa bir müddet mâzûliyet ve Trab­ lusgarb 'in işgâlinin kendisinin muvaffakiyetsiz- | liğine affolunmasından mütevellid siyâsî bir men- 1 kûbiyet hâlinde kaldıktan sonra, Balkan harbini müteâk'ıp tekrar iş başına gelen ittihad

(2)

vete-İBRÂHİM HAKKI PAŞA. 893 rakkî kabinesi tarafından İngiltere ile aramızda

muallak olan muhtelif meselelerin, bilhassa In­ giltere ile Osmanlı imparatorluğu arasında ihti­ lâfı mucip olan Bagdad hattı meselesinin, halli zımnında, murahhas olarak, Londra’ya izâm edilmiş ve bu me’muriyette muvaffakiyet istihsâl etmekte olduğu bir sırada, birinci dünya har­ binin ilânı üzerine, Türkiye’ye avdet etmiş ve nihayet 1916 tarihinde Berlin büyük elçili ğine tâyin olunmuş ve o sırada A.lmanya ve ve müttefikleri ile Rusya arasında sulhün akdi için toplanan Brestlitovsk konferansında sadr­ âzam Talât Paşa'nın riyasetindeki hey'etin mu­ rahhas âzâlığında, pek faal hizmetlerde bulun­ muş idi. Nihayet Berlin'de 1918 tarihinde vefatı vuku bulmuş, naaşı İstanbul ’a naklolunarak, Be­ şiktaş’ta YahyâEfendi dergâhı bazîre3İnde defn- edilmiştir. Berlin sefaretinde bulunduğu sırada âyân azalığına da tâyin edilmişti ( 3 Şubat 1332).

Hakkı Paşa, XIX. asır sonu ile XX. asır baş­ larında, Ormanlı Türkiyesi ’nde yetişmiş si­ yâset adamları içinde ilim ile tecrübeyi nef­ sinde birleştirmiş bir zât idi. Garpta tahsil etmemiş ve garp ile, Roma sefaretine gidinceye kadar, bir iki muvakkat me’mûriyetten başka bir suretle temâs eylememiş, ecnebi mektepler­ de, hattâ Galatasaray lisesinde bile okumamış olmasına rağmen, aldığı husûsî dersler ve kendi çalışması ve zekâsı sayesinde fransızca, İngilizce ve son zamanlarda biraz almanca öğrenerek, tam modern ve avrupâî bir siyâset adamı mevkiine yükselmiştir. Hakkı Paşa ’nın son Osmanlı tari­ hi devrinde, birinci defa olarak, bütün İstanbul ’da yaşayan seleflerini, yâni eski sadrâzamları, bi- rer-birer ziyâret etmesi de kendisinin avrupâî bir terbiye icâbâtıııı icrâda dikkatli olduğunu gös­ termektedir. Bir taraftan mekteplerde ders ve­ rip, kitaplar yazarken, diğer taraftan da resmî va­ zifelerine yetişmekten ve boş vakitlerinde de zi­ hin ve fikrini dinlendirmek için, serbestçe gez­ mekten geri kalmamış çok sevimli bir zât idi. öyle zannedilir ki, Paşa Tepebaşı veya Taksim bahçesinde nargilesini içen ilk modern Osmanlı sadrâzamı idi. Paşa ’nın İlmî hayatı Mekteb-i bııkuk'tâki dersleri sırasında inkişâf etmiş ve selis ifâdesi ve derslerindeki vuzuh ile bütün talebesinin hayranlığını kazanmıştır. Hattâ sa­ dârete tâyini üzerine, Roma 'dan İstanbul ’a avdetinde (9 kânun II. 1 91 1 ) , Sirkeci istasyo­ nunda, hukuk talebesi tarafından, büyük bir heyecan ile karşılanmış ve talebeden bir zât tarafından söylenen nutukta, Paşa'nın bilhassa memleketin irfanına olan hizmetinden ve tale­ besinin kendisine karşı hissettiği hürmet ve merbûtiyetten bahsedilmişti. Bu nutka karşı P a şa ’nın verdiği kısa cevap, tâkip edeceği poli­ tikanın „adi ve ihsan“ yâni adalet ve iyilik,

olduğunu belirtmesi, kendisinden evvel memle­ kette bir hayli sarsıntıyı mucip olan tensikat ve türlü türlü siyâsî şiddetlere karşı alacağı vaziyeti göstermek maksadı ile olsa gerektir. Bu cevabî nutku müteakip adi ve ihsan (bu­ rada İhsan kelimesi yanlış mânada alınmakla beraber ) ifrattan kaçan yumuşak bir politikaya âdeta alem bir tâbir olmuş idi. P a şa ’nm ittlhad ve terakki fırkası tarafından sadâıete getiril­ mesi kendisinden evvel hep Abdülhamid dev­ rinde ya sadâret, yahut nezâret mevkilerini işgâl etmiş eski Bâbıâlî mektebi mensupların­ dan idâreyi kurtarmak, gençleştirmek maksadı ile idi. Hattâ terakki ve teceddüt tarafdarı olan ittihad ve terakki rüesâsı arasında kendi­ sinin vezâret, yâni paşalık unvanını almadan sadârete gelmesini isleyenler bile olmuş idi. Paşa birden-bire bu kadar cezıî gidişe tarafdar olma­ mış ve kendisinin ( itidalin adilden müştak ol­ duğunu unutmayalım ) tam bir itidal tarafdarı olduğu anlaşılmıştır. Sadâreti zamanında, meclis müzâkerelerinden hitabet kuvveti ve maluma­ tının vüs’ati sayesinde, hemen-hemen İler vakit muvaffak çıkmıştır. Esâs umdesi şiddet ve merhametin mezci olarak tasvir edilebilecek olan program nutkunda ittibad-i anâsıra ve asayişin istikrarına ehemmiyet verileceği zikr­ edilmişti. Bu nutuk üzerine cereyan eden müzâkereler neticesinde Meb’ûsân meclisi ken­ disine 34 muhâüf reye karşı 187 rey ile itimat etmişti.

Paşa 'nın sadâreti esnâsıııaa, ihrâz ettiği dâ­ hili siyâset muvaffakiyeti olarak, Yemen gâile- sinin Ahmed izzet Paşa’nın kumandasında oraya sevkedilen hey’et-i seferiye tarafından sulhen ve mükemmel bir suıette tesviye edilmiş olmasını zikretmek lâzımdır. Bundan başka Hakkı Paşa kabinesine aldığı genç unsurlar sayesinde idare şubelerinde yeniliklerde mu­ vaffak olmuş ve modern bir idare te’sisine doğru yürümeğe başlamış iken, sadâretinin 20. ayında (eylül 1 911 ) Trablusgarb meselesi ya­ vaş-yavaş türk matbuatında da bahis mevzuu olmağa başlamış ( bk. İkdam gazetesi, 10 ey­ lül 1 91 1 , nr. 542 ) ve İtalyan gazeteleri her gün daha şiddetle Trablusgarb 'daki İtalyanla­ rın boykotaj ve hakarete ve tehlikeye mâruz oldukları bahanesi ile, o kıt’anın işgalini tav­ siyeye başlamışlardır. Nihâyet İtalya sefiri Bâbıâlî ’ye, 24 saatlik ültimatomu müteakip. 29 eylül 1 911 'de ilân-i harp notasını tevdî etmiş­ tir. Bu nota üzerine, Hakkı Paşa istifâsını pa­ dişaha takdim etmiş ve P; şa bu istifa ile bir müddet siyâsî hayattan çekilmeğe mecbur ol­ muş idi. Kendisine a vakit isnat olunan bece­ riksizlik, bir müddet Roma 'da bulunmuş olduğu ve Hâriciye nezâretini de son zamanlarda

(3)

bil-İBRÂHİM HAKKI PAŞA - İBRAHİM HAN. fiil idâre etliği hâlde, ufukta görünen bu lıarp

ihtimâline karşı alâkasızlık göstermesine atf- olunmuş ve halk arasında oldukça şiddetli bir infial uyandırmış idi. Mamafih Paşa 'nın sonra­ dan gerek Londra 'daki müzâkerelere muvaffa­ kiyetle devamı ve gerek Berlin sefâreti esnâ- sında müttefik Almanya 'ya karşı siyâsetimizi hüsn-i idâre edişi ve Brestlitovsk muâhedesi- nin akdinde gösterdiği kiyaset bu infiali vefa­ tının her keşte teessür uyandıracağı bir dere­ cede izâle etmiştir. Hakkı Paşa'nın doğrudan- doğruya bir ittihad ve terakki sadrâzamı ol­ duğunu kabul ettirecek fırkacı bir karakteri vardır denilemez. Hattâ son zamanlarda kendisi ile parti arasında ihtilâf çıktığına dâir bir rivâyet de var idi. Ne olursa-olsun Hakkı Paşa 'nın meşrûtiyeti muhâfaza edebilecek yegâne fırkanın ittihad ve terakki olabileceğine inan­ mış bir zât olduğu iddia olunabilir. Mamafih Hakkı Paşa fırkaya girmemiş olduğu gibi, fır­ kacılık zihniyetinden de pek uzak kalmıştır.

Hakkı Paşa ’nın ilmi hayatında yukarıdaki tedrisâtı esnasında yazdığımız bir kaç eseri var ise de, bunların orijinal olarak zikre değecek olanları nâdirdir. Medhal-i hukuk-i düvel, Tarih-i hukuk-i beynelmilel (İstanbul, 1303) Mekteb-i hukuk talebeleri için pek açık bir hulâsadan ibârettir. Tarih sâhasmdaki eserleri ise, bir Muhtasar İslâm tarihi ( Azmi Bey ile müştereken; İstanbul, 1301, 6. tab.), birde yine müştereken bir muhtasar Osmanlı tarihi intişar etmiştir. Bu tarihî eserlerin en mühimi üç cildde yazdığı Tarih-i umûmî (XVI. asra kadar; İstanbul, 1305— l3 o 6 ) ’dir. Fakat, talebesinin ifâdesine göre, kendisinin Hukuk-ı idâre adlı eseri o vakitler neşrolunan ders kitaplarının cümlesine faik idi.

Hakkı Paşa ’nın sevimli şahsiyeti ve hürriyet ve meşrûtiyeti pek iyi anlamış, eslâfı gibi evvelden edinilmiş efkâra ve evvelden veril­ miş hükümlere aslâ tâbi olmamış bir zât ol­ ması itibârı ile denilebilir ki, tanzimat rica­ linden sonra teceddüt ve terakki tarafdarı ser­ best düşünceli olarak makam i sadâreti işgâl eden ilk bu zât idi. Kendisinin ilim ve san’ata olan hürmeti sadâreti zamanında matbuât hür­ riyetini son derecede muhafazaya itinâ etmesi ile, hattâ en genç kabine arkadaşlarının bile bir aralık tahammül edemedikleri karikatürlere k a r ş ı ; — „Benim karikatürüm hakikaten güzel oluyor, bu güzel şeyleri men’edemem." — de­ mesi ile sabittir.

B i b l i y o g r a f y a : Baş-vekâlet arşivi, Müh. defti., zamanının gazeteleri ve mecmua­ ları ve Sadrâzam Said ve Kâmil Paşa 'ların hâtırâtı ve ailesinden alınan bâzı notlar.

( A . A. A.)

İBRÂHİM HAN. İBRAHİM HAN ( = Ağa, Bey, Paşa ; 1565—1622 ? ), S e 1 i m 11. 'i n k ı z ı E s m â h a n S u l t a n ( ö l m . 1585) i l e ve- z îr - i â z â m S o k u l l u M e h m e d P a ş a [b. b k . J ’n ı n o ğ l u v e İ b r â h i m Ha n - z â d e â i l e s i n i n c e d d i d i r . Rivâyete gö­ re, doğduğu sırada, ebeveyni tarafından giz­ lenmiş, bilâhare Selim II. ’in saltanatı sırasında meydana çıkarılmış ve dedesi tarafından İbrâ­ him Han tesmiye edilmiştir ( krş. Hadikat al- cavâm i, II, 38 ). Daha Murad III. saltanatında saray hizmetlerine alındığı ve eylül 1594 ( evâil-i muharrem 1003 ) ’te, Yemişçi Haşan Ağa ’nın yeniçeri ağası olduğu sırada, kapıcı-başılık va­ zifesinin, seferde bulunan sadrâzam Koca S i­ nan Paşa 'nın arzı ile „merhûm Mehmed Paşa oğlu İbrâhim Bey" e tevcih olunduğu görül­ mektedir ( krş. Selânikî Mustafa, Tarih, yazma kısım, Üniversite kütüp., TY. nr. 2608, var. 196). Ertesi sene ( 21 şevvâl 1004 = 18 haziran 1596) mükemmel kapısı ile sefere hazırlanan „K a­ pıcı başı merhûm Mehmed Paşa-zâde Sultan oğlu İbrâhim Ağa birden-bire bu vazifeden azledildi.“ (Selânikî, ayn. esr., var. 3 1 0 ) ; fa­ kat çok geçmeden kapıcılar kâtibi, aynı za­ manda, matbah-i âmire mühimmâtını görmek üzere, şehremini oldu. Hattâ 13 rebiülevvel 1005 (4 teşrin II. 15 9 6 )'te Şâh 'Abbâs'in elçisi Zu ’İ Fikâr Han İstanbul 'a geldiği ve „Emin iskelesine“ çıktığı vakit, kapıcılar kâ­ tibi sıfatı ile, elçinin koltuğuna girip, onu istikbâl etti. Bu senenin sonlarına doğru yine kapıcı-başı olarak vazifede bulunduğu, daha fazla nufûz kazandığı ve serdar Satırcı Meh­ med Paşa'nın sefere çıktığı sırada (evâsit-i zilkâde 1005 = 30 hazîran 1597), pâdişâhın ve sadrâzam İbrahim Paşa [b .b k .J’nın hiç kimse­ nin himâye edilmemesi yolundaki emirlerine uyarak, beylerbeyden, ümerâ, sipah ve züamâya te’kiden ahkâm salıp sefere me’mûr olanları tâkip ettiği görülmektedir (krş. Selânikî, ayn. esr., Üniversite kütüp., T.Y., nr. 2608, var. 315, 324; T.Y. nr. 6027, var. 253, 277 ve tür. yer). Bir aralık, tersâne eminliğine tâyin edildiği gibi (safer ıoo6=teşrin I. 1597), 1010 (1601/ 1602 ) 'da da Tokat ’ta, Kara-Yazıcı 'nın kardeşi Deli Haşan isyânını bastırmak üzere bulunan ve azli haberini getiren kapıcı-başıyı kati ile tehdit eden, ağabeyisi Sokullu-zâde Haşan Paşa 'nın nezdine, yine kapıcı-başı olarak, gön­ derildi (krş. Naimâ, I, 284). 101 3 senesi son­ larında (şubat, mart, nisan 1605) vâki Ma­ caristan seferleri sırasında baş-kapıcı başı oldu (krş. Topçular kâtibi Abdülkadir Efendi, Tarih, Süleymâniye kütüp. içinde E s’ad Efendi kütüp., nr. 2151, vr. 108 v.d.). Onun, ertesi sene bu vazifede kaldığı, orduya arz-i hâl

Referanslar

Benzer Belgeler

Milletimin münevverlerine, mensup oldukları Türk kütlesinin, zaten asırlar- danberi var olan şahsiyetini bugünün ilim, teknik ve felsefe sahasında

Sonra yıkılan yalnız bir minare ve camii değildir. Türk mimarisinin muvaffak olmuş bir eseridir. Eşi İs­ tanbul’da yok gibidir. Kapı üzerinde zelzeleden bile

[r]

Bunun sonucunda, etrafında daha fazla sayıda negatif yüklü parçacık bulunduran oksijen kıs- mi negatif yüklü iken hidrojenlerin bulunduğu bölümler ise kısmi pozitif

Geçici isimde gökcisminin keşfedildiği tarihin yanı sıra gökcisminin türünü gösteren bir harf (örneğin uydular için S, kuyrukluyıldızlar için D, C, X ya da P,

Ferit ağabey peşin alıp peşin satmayı ilke edindiği için, elinden âletini çıkarmak isteyenler ilk onun dükkânına uğruyorlarmış.. Bu nedenle de çeşidinin

' Fuat Güner: 1948 doğumlu olan Fuat, ekibin bir başka söz yazarı, besteci­. si, so listi

•Uluslararası Türk Folklor Kongresi başkanlığına bazı de­ ğerli bilim adamlarının vasal ne denlerle kongre dışında bırakıl ması bilim özgürlüğüne