• Sonuç bulunamadı

Ataç dipdiri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ataç dipdiri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

4 EYLÜL 1998 CUMA

YAZI O D A S I

sel

I

m

İ

leri

Ataç Dipdiri

Geçenlerde A ta ç ’ın bir yazısından söz açmıştım: Usta Ataç roman okumayan kişileri hiç mi hiç sev­ mediğini belirtiyordu.

Birkaç gün sonra Ataç’ın eserlerinin yeni basım­ larına kavuştum. Yapı Kredi Yayınları Günlerin Ge­

tirdiği ’yle Sözden Söze’yi bir ciltte, Karalama Def­ terime Ararken ’i bir başka ciltte okura sunmuş.

Bir kez daha Ataç okumaya koyuldum.

Ataç’la ilgili iki yazı yazmıştım yıllar önce. Ataç’ın öykü anlayışını, roman anlayışını saptamaya çalış­ mıştım. O yazılar sırasında bütün yazılarını okumuş, Ataç’ı artık ‘tükettiğim ’ kanısına varmıştım. Üstelik roman üzerine kimi düşüncelerini de pek benimse­ yememiştim.

Oysa Ataç’ı özlemişim. Çok özlemişim. Soluk so­ luğa okuyorum.

Günlerin Getirdiği’nde yer alan “Haşim’i Yermi­

şim ” yazısına bayıldım. Bu yazıyı sanki hiç okuma­

mış gibiyim. O cenaze töreni, o anma toplantıları Ataç’ın kaleminde eşsiz birer roman sahnesi olup çıkmış. Ölünün ardından iyi söz etme merakımızın nasıl gülünç düşebileceği acımasızca dile getiriliyor.

Haldun Taner şöyle tanımlıyor:

“Hani aile içinde, yaşlı bekâr amcalar vardır. Bir günleri b ir günlerine pek uymaz. Neden hoşlanır, ki­ mi sevmezler, kimi sever, neden hoşlanmazlar, bel­ li olmaz. Ama yine de patavatsızlıklarına rağmen dü­ rüsttürler, hırçınlıklarına rağmen candan. Hatta yol­ ları beklenir. Yine çıkagelse de didişse, kavga etse, veristirse diye varlıkları aranır.

“İşte Ataç usta da edebiyatımızın böyle eserekli b ir amcası idi.”

Bugün böyle eserekli bir amcası yok edebiyatı­ mızın. Haldun Taner gibi sevgisini böylesine içten söyleyen yazarlarımız da gitgide azaldı. Haldun Ta­ ner’i gönül dolusu özlemiyor muyuz?

Eserekli amca, bir sözünün bir sözüne uymazlı­ ğını kimi yazılannda özellikle açıklıyor, hırçınlığını, huy­ suzluğunu açıklıyor. Onun bu davranışlarına hayran­ lık duyuyorsunuz zaten. Geçimsizliğinin ‘düzey’ine. Edebiyata kıyısından bucağından adım atmaya ça­ baladığımız yıllarda Ataç bir söylence kişisiydi. Öl­ müştü ama ünü sürüp gidiyordu. Sıkıdüzeni, yazı­ sını sözcük sözcük denetleyişi biz yeniyetmelere söylence gibi anlatılırdı.

Duygu adamı olmadığını ısrarla vurgulayan Ataç, bu kez, bu okumalarımda bana bir duygu adamı gi­ bi göründü. Ölüm ve anı konusunda yazdıklannı handiyse kederlenerek okudum.

Sonra dönem şaşırttı, büyüledi beni. Edebiyatın bugünkü gibi itilip kakılmadığı bir dönem. Edebiyat­ tan, okumaktan henüz bir şeyler umuluyor. Türkiye yarınının aydınlığında edebiyat eserine de bel bağ­ lamış. O kadar ki, Nurullah Ataç “Okumak” yazısın­ da (Ararken) veryansın ediyor:

“(...) Yüksekokullardan önce de düşünülecek bir şey vardır: Ülkede aydınlar, seçkinler, kitap yazacak kimseler bulunmasını sağlamak. Toplumun, ulusun b ir edebiyatı olur, o kitapları okumanın kişiyi yük­ selttiği, birtakım faydaları olduğu anlaşılır, kişiler onları okumaya özenir, bunun için de okul isterler. ”

Eğitim sistemimizdeki hazin çarpıklığı daha o za­ mandan gözler önüne sermiş Ataç, bugünün okul­ larında edebiyatın nasıl değerlendirildiğini görsey­ di bilmem ne, neler yazardı...

Demin Ahmet Haşim’den söz açan yazısını an­ dım Ataç’ın; gülünç tören gösterilerinin bile bugü­ nümüz için bir özlem olup çıktığını duyumsadım bir yandan da. Hiç olmazsa Haşim’in ölümü başlı ba­ şına bir olay sayılmış. Henüz Sibel Can ve Hülya

Avşar yokmuş.

Ahmet Haşim’ine, Ataç’ına karşın o günkü Türki­ ye neden yol alamamış? Nerede tökezlemişiz? Na­ sıl bunca bayağılığa paldır küldür düşüvermişiz?

Ataç’ı okudukça sorular yanıtlanabiliyor. Tehlike toprak altında filizleneceği günü bekliyormuş bes­ belli. Ataç'la birlikte birçok yazarımız söyleyip dur­ muşlar; söyledikleri şimdi yankıyor. Gelgelelim ye­ tişen kuşaklara onları ulaştıracak bir eğitim politika­ mız olmamış, hiçbir zaman olmamış. Yazılıp çizilen- ler ancak ‘meraklısına’ ses yöneltmiş.

Ataç’ın aydıncılığına, seçkinciliğine bütün bütü­ ne katılıyor muyum? Ne önemi var! Yazılarına bun­ ca yıl sonra da çarpılıp kalıyorum ya, yeter...

Takvimde İz Bırakan:

“Gözlerimi açar açmaz, eski alışkanlık, düşün­ meye başladım: Bugünlük b ir üm it var mı, diye. ”

Knut Hamsun, Açlık (Behçet Necatigil çevirisi),

Varlık Yayınları, 1956.

Taha T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Gökalp, uluslararası banş balonundan çok önemli olan milletlerarası kuruluşlara gerekli­ liğine inanır.. Bunun için dünya kamuoyunun milli kamuoyundan jayıf

Nüfusu milyondan pek de u- zak olmayan Istanbulda, sade kış mevsiminde oynayan bir dram ve bir komedi tiyatrosu mevcuttur; Ankarada devlet tiyatrosunun çe­ kirdek

Günefl, öteki y›ld›zlara göre bize çok yak›n oldu¤u için, Günefl gözlemleri bize öteki y›ld›zlarla ilgili bilgi..

«Suriye ve Kilikya’da Fransa Yüksek Komiseri» General Gtıro’- nun emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kuvvetleri­ nin kumandanlığına

Fakat Curiosity’nin sönmüş bir volkanın etrafında yaptığı ölçümlerde yüksek miktarda feldspata (granit türü kayaların içinde bulunan bir mineral türü)

fiimdiyse, bir grup araflt›rmac›n›n sürekli donmufl durumdaki tortul toprak tabakalar›ndan elde etti¤i bitki ve hayvan DNA’lar›, Sibirya’y› ye- niden verimli bir

Patoloji sonucu polip olan hastalarda olduğu gibi reinke olan hastalarda da tedavi öncesi ve sonrası Jitt, Shim ve NHR ölçümleri arasında istatistiksel olarak

Yasası ile görevlerine son veri­ lenlerden sakıncaları kaldırılan­ ların görevlerine dönmelerinin, ancak ilgili kamu kurumu ve ku­ ruluşlarının kadro durumuna