• Sonuç bulunamadı

Eğitim Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi: Türkiye’de Yükseköğretimin Gelir Eşitsizliğini Giderici İşlevi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eğitim Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi: Türkiye’de Yükseköğretimin Gelir Eşitsizliğini Giderici İşlevi"

Copied!
31
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

45 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2

Eğitim Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi: Türkiye’de

Yükseköğretimin Gelir Eşitsizliğini Giderici İşlevi

1

Prof. Dr. Ahmet ULUSOY Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Maliye Bölümü aulusoy@ktu.edu.tr Doç. Dr. Birol KARAKURT Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Maliye Bölümü birolkarakurt@ktu.edu.tr Arş. Gör. Eyüp AKBULUT Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Maliye Bölümü eyupakbulut@ibu.edu.tr

Özet

Bu çalışmada tüm dünyanın temel sorunlarından biri olan gelir eşitsizliğinin daha adil bir duruma getirilmesinde eğitim harcamalarının etkisi incelenmektedir. Çalışmada örnek ülke olarak Türkiye ele alınmıştır. Buna göre, eğitim durumu arttıkça elde edilen gelirin arttığı ve yoksul kesimde yer alan bireylerin ya da hane halkının eğitim seviyesi ile doğru orantılı olarak bir üst gelir dilimine çıkılabileceği savunulmaktadır. Yapılan ampirik analizde yükseköğretime yapılan harcamaların gelir dağılımını bozucu etkisi olduğu bulunmuştur. Bunun başlıca nedeni olarak yükseköğretim kurumlarından faydalanan kesimin eğitime daha fazla bütçe ayırabilen yüksek gelirli kesimin olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Gelir Dağılımı, Gini Katsayısı, Eğitim Harcamaları, Türkiye

The Impact of Education Expenditure on Income Distribution:

The Function of Higher Education to Reduce Income Inequality

in Turkey

Abstract

In this study, the impact of education expenditures to bring the income inequality which is one of the main problems of the whole world to a more equitable way has been analyzed. Turkey is considered as a model country in this study. Accordingly, the higher education level is, the more obtained income is and the individuals or households who take part in poor community can rise up a higher bracket in direct

1 Bu çalışma, Prof. Dr. Ahmet Ulusoy’un danışmanlığında Arş.Gör. Eyüp Akbulut tarafından hazırlanan “Eğitim ve Sağlık Harcamalarının Gelir Dağılımı Üzerine Etkisi” isimli yüksek lisans tezi esas alınarak oluşturulmuştur. Doç. Dr. Birol Karakurt, çalışmanın geliştirilmesine, makale başlığının belirlenmesine, eğitimin gelir dağılımına etkisi ve eğitim harcamalarının gelir dağılımına etkisi konusundaki literatür başlıklarının geliştirilmesine, giriş ve sonuç kısmının makalenin formatına uygun olarak revize edilmesine ve çalışmanın bütününe ilişkin bazı düzeltmeler ve ilaveler yapılmasına katkı sağlamıştır.

(2)

proportion to education level. In empirical analysis during this study, it has been explored that the costs carried out in higher education has a destructive effect on income distribution. The main reason of this result is that the segment benefited from higher education institutions is in the high-income category who can allocate more budget to these institutions.

Key words: Distribution of Income, GINI, Education Expenditures, Turkey GİRİŞ

Günümüzde devletlerin önemle üzerinde durduğu konulardan biri toplumsal huzursuzluğa ve ekonomik çöküntülere neden olabilen gelirin eşitsiz dağılımı sorunudur. Bir ekonomide belli bir dönemde oluşturulan ulusal gelirin üretim faktörleri arasındaki dağılımı, maliye politikasının iki önemli aracı olan vergiler ve harcamalar yoluyla yeniden dağıtılmaktadır. Lüks mallar üzerindeki vergilerinden elde edilen gelir; eğitim, ulaşım, sosyal güvenlik ve sübvansiyonlar gibi alanlara harcanarak yoksul kesimin satın alma gücü artırılabilir. Bu amaçla, düşük gelir gruplarının üzerindeki vergi yüklerini kaldıracak vergi reformları ve doğrudan yoksul kesime yönelik yardımlar gibi birçok ülkede uygulanan geniş devlet (kamu) harcama programları ile gelirin yeniden dağılım hedefine ulaşılabilinir. Bu çerçevede, eğitim ve sağlık hizmetlerine yönelik kamu harcamaları fakirlikten kaçmanın en etkili aracı olarak görülmektedir. Fakat, kamu harcamalarının faydasından hangi gelir grubunun yararlandığı önemli bir konudur.

Kamu harcamalarının faydasından, alt gelir grubunda yer alan (düşük gelirlilerin-fakirlerin-yoksulların) üst gelir grubunda yer alanlara göre daha çok yararlanması durumunda kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki iyileştirici etkisinden söz edilebilir. Tersi durumda harcamaların gelir dağılımı üzerindeki kötüleştirici (negatif) etkisinden bahsedilebilir. Ayrıca, eğitim harcamaları ile hedeflenen sonuca ulaşılabilmede, bu harcamaların finansmanında hangi gelir grubunun yer aldığı önem taşımaktadır. Örneğin, yapılan bu harcamaların dolaylı vergiler yoluyla finanse edilmesi, marjinal tüketim eğilimi yüksek olan yoksul kesim üzerinde bir yük doğurması gelir dağılımını bozabilecektir. Bunun yanında, kamu harcamalarının iç borçlanma ile finanse edilmesi durumunda, devlete verilen borç karşılığı faiz geliri elde eden sermaye sahiplerinin daha çok yüksek gelirli kesim olması sebebiyle düşük gelirli gruplardan yüksek gelirli gruplara doğru bir kaynak transferi gerçekleşeceğinden gelir dağılımındaki eşitsizlik artabilecektir.

Çalışmanın hipotezi, eğitim harcamalarındaki artışın gelir dağılımı çarpıklıklarını azaltacağı dolayısıyla daha adil bir gelir dağılımını ortaya çıkaracağıdır. Bu hipotez çerçevesinde, çalışmanın amacı, kamu harcamalarının özellikle de eğitim harcamalarının artmasının gelir dağılımını iyileştirip iyileştirmediğini ortaya koymaktır. Çalışmanın hipotezini doğrulamak ve amacına ulaşmak için, çalışmada öncelikle teorik bilgiler verilmiştir. Sonrasında Türkiye’de gelir dağılımı gelişimi incelenmiş ve OECD ülkeleri karşılaştırması yapılmıştır. Türkiye’de kamu tarafından yapılan eğitim harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkisini veriler ışığında irdelenmiştir. Bu değerlendirmelerden sonra çalışmanın hipotezini test etmek için eğitim harcamaları gelir dağılımı ilişkisi literatürü hakkında özet bilgi verilmiş ve Türkiye’deki eğitim harcamaları gelir dağılımı ilişkisi ampirik olarak analiz edilmiştir. Çalışma eğitim ve gelir dağılımı ile ilgili başlıca tespitlerin ve politika önerilerinin yer aldığı sonuç bölümüyle tamamlanmıştır.

(3)

47 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 1. Gelir ve Gelir Dağılımı Kavramı

Gelir, bir ülkenin sınırları içerisinde bir yılda gerçekleştirilen nihai mal üretimi karşılığında üretim faktörlerine yapılan ödemeler toplamına denir (Ünsal, 2011:57). Bir ülkede, belirli bir sürede üretilen mal ve hizmetlerin değerlerinin toplamının para ile ifadesi olan gayri safi milli hasıla veya bir başka görüş ile milli gelir ne kadar büyük ise, o ülkede yaşayanların tüketim imkanları (veya başka bir ifadeyle kamu hizmetlerinden yararlanma imkanları) o ölçüde büyüktür denilebilir (TUİK, 2008:55).

Gelir dağılımı ise, bir ülkede belirli bir süre içinde oluşturulan ulusal gelirin, bireyler, gruplar ya da üretim faktörleri arasında bölünmesi olarak tanımlanmaktadır. Bir ülkede gelir dağılımı denildiğinde anlaşılması gereken, ekonomide belirli bir sürede oluşturulan gelirin, ekonomideki karar birimleri tarafından ne ölçüde dağıtıldığıdır. Ülkeler arasındaki gelir dağılımları farklılık gösterse bile eşit ve adaletli bir dağılım çizelgesi bulmak imkânsızdır denebilir (Eğilmez ve Kumcu, 2004: 126). İlave olarak, milli gelirin büyük olması, gelir dağılımının eşitlikçi olduğunu göstermez dolayısıyla eğer gelir dağılımında eşitsizlikler (adaletsizlikler) mevcut ise, bu durum toplumun tüketim seviyesinin bütüncül olarak yüksek olduğu veya herkesin (alt ve üst gelir dilimlerindeki bireylerin) kamu hizmetlerinden yüksek seviyede yararlandığı anlamına gelmez.

İktisat teorisi milli gelirin elde edilmesinden çok, onun kimlere, nasıl ve ne şekilde dağıtılacağı sorunu ile ilgilenmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelir dağılımı gelir eşitsizliği ile sosyal ve ekonomik kurumlar arasındaki ilişkinin belirlenmesini sağlar (TÜİK, 2008:55). Gelir dağılımının, özelliklede az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde devlet müdahalesinin olmadığı kendi kendine işleyen piyasa ekonomisinin sonucunda adil olmayacağı günümüzde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Piyasa koşullarının kendi haline bırakıldığı, başka bir deyişle üretim, tüketim ve bölüşüm dengelerinin fiyat mekanizmasına ve piyasa koşullarına göre belirlendiği ülke ekonomilerinde mülkiyet dağılımı yani üretim faktörlerine sahiplik derecesi ve üretim faktörlerine olan talep farklı olduğu sürece gelir dağılımının adil olması beklenmemektedir. Devlet, maliye politikası araçları yoluyla, kamu harcamalarının faydalarının ve vergi yükünün dağılımını etkileyerek, gelirin yeniden dağılımını gerçekleştirebilir (Aksoy, 2011:450–51).

1.1. Birincil ve İkincil Gelir Dağılımı

Gelir dağılımı konusunda bir başka ayrım ise birincil ve ikincil gelir dağılımlarıdır. Birincil gelir dağılımı aynı zamanda literatürde fonksiyonel gelir dağılımı olarak da adlandırılmaktadır (Boratav, 1991:26). Birincil gelir dağılımı, devletin vergi ve harcama politikalarının etkisinin izole edildiği bir durumda üretim faktörlerin milli gelirden aldıkları payı ifade eder.

Piyasa, devletin hiçbir müdahalesi olmadığı durumda belirli bir gelir dağılımı vermektedir. Bu birincil gelir dağılımı olarak adlandırılmaktadır. Fakat bu mutlak adil bir gelir dağılımı değildir. Devlet, birincil gelir dağılımına bazı araçlarla müdahale edebilir bu ise daha çok yasal düzenlemeler şeklindeki müdahalelerdir. Üretim sürecine katılan üretim faktörleri, üretim sonucunda kendi faktör paylarını aldıktan sonra, başka bir deyişle piyasa gelir dağılımı oluştuktan sonra devletler, bazı araçlarla bu dağılıma müdahale edebilir. Yani, devletin gelir dağılımı fonksiyonu, asıl olarak ikincil düzeyde, yani piyasa

(4)

gelir dağılımı oluştuktan sonraki aşamada ortaya çıkar. Devlet vergi ve sübvansiyonlar gibi araçlarla geliri yeniden dağıtmaya çalışır. Bu duruma ‘ikincil gelir dağılımı’ adı verilir (Kirmanoğlu, 2011:206).

Emeğin ve servetin dağılımı ile faktör fiyatları (asgari ücret yasası, toprak reformu, azınlıklara ve örneğin kadınlara çalışma hayatında kotalar, eğitim imkânlarının değiştirilmesi, ekonomik krizler ve enflasyon vb) birincil gelir dağılımını etkileyen temel unsurlardır. İkincil gelir dağılımında ise vergi ve transfer yansımaları, devlet borçlanması ve faiz ödemesi, kamu harcama (özellikle düşük gelir gruplarına yönelik harcama) politikası, enflasyon ve ücret farklılıkları temel belirleyici faktörler olmaktadır.

2. Türkiye’de ve OECD Ülkelerinde Gelir Dağılımı

TÜİK, gelir dağılımını ortaya koymak için Gini katsayısı, yüzdelik gelir

dilimleri, yüzdelik paylar analizi (P80/P20)2 ve lorenz eğrisi gibi ölçütleri

kullanmaktadır (TUİK, 2008:56). Türkiye’de bireysel gelir dağılımının ölçümünde en yaygın kullanılan yöntem Yüzde Paylar Analizidir. Bu yöntemde hanehalkları ulusal gelirden aldıkları paya göre en fakirden en zengine doğru genellikle % 20’lik dilimler şeklinde 5 grupta kümülatif olarak sıralanır. Böylece nüfusun her bir % 20’lik kesiminin gelirden ne kadar pay aldığı bulunur. Başka bir deyişle, her yüzde %20’lik gruba düşen hanehalkının kullanılabilir geliri, toplam kullanılabilir gelire oranlanarak hanelerin gelirine ilişkin yüzde paylarına ulaşılmaktadır. Gelirin eşit dağılımı için her % grubun ulusal gelirden aldığı pay eşit olmalıdır.

Bazı kaynaklar ekonomide en yüksek %20’lik gelir diliminde yer alan hanehalkının ulusal gelirden aldığı pay ile en düşük %20’lik gelir diliminde yer alan hanehalkının ulusal gelirden aldığı pay arasındaki oranın 10 kata ulaşması sosyal patlamalara ve ekonomik çöküntüye yol açan kritik eşik olarak kabul etmektedir (Şener, 2006:466).

Türkiye’de yüzde payları göstergesi (P80/P20), söz konusu alt-üst dilimler arasındaki fark 1968 yılında 20 kat, 1994’te ise 11 kat olarak gerçekleşmesine rağmen sosyal patlamalar veya bunalımlar ortaya çıkmamıştır. Bunun en önemli sebebi, özellikle şehirlerde yaşayanlar için kırsal yerlerden sağlanan, tamamlayıcı veya telafi edici gelirler gösterilebilir. Söz konusu gelirlerin toplam içindeki payının yapılan bir araştırmada %30’lara ulaştığı ifade edilmektedir. Bir başka faktör, sosyal dayanışma şeklinde ortaya çıkan, zekat, sadaka gibi kurumların varlığı ve İslam’ın tevekkül inancı olduğu ifade edilmektedir (Bilen ve Es, 1998: 377). En zengin % 20 ile en fakir % 20 arasındaki gelir farkı 2002 yılında 9,4’e ve 2005 yılında 7,3 kata kadar azalarak en düşük düzeyini görmüştür. 2013 yılında ise bu oran 7,7 kat olarak gerçekleşmiştir.

2Yüzde payları göstergesi (P80/P20), yüzde 20’lik hanehalkı dilimlerinde 5. yüzdelik dilimin toplam gelirden aldığı payın, 1. Yani en düşük gelir diliminin toplam gelirden aldığı paya bölünmesi ile elde edilmektedir. Böylece zaman içinde en zenginler ile en fakirlerin gelirden aldıkları payların değişimini izlemek mümkün olabilmektedir. Bu oranın büyük çıkması eşitsizliğin giderek arttığını, küçük çıkması ise aksini ifade etmektedir (TÜİK, 2008:59).

(5)

49 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Grafik 1: Türkiye’de en yüksek %20’lik gelir dilimin en düşük gelirli

%20’lik gelir dilime oranı

Kaynak: TUİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2002–2005, 2006–2013,

http://www.tuik.gov.tr/

2.1. Türkiye’de Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı

Gelir eşitsizliğini görebilmek için uygulanan ölçümlerin başında Lorenz Eğrisi gelir. Bu eğri yatay eksendeki bireylerin kümülatif yüzdeleri ile dikey eksendeki gelirin kümülatif yüzdeleri arasındaki ilişkiyi verir. Şekil 1’in güney batısından kuzeydoğu köşesine doğru giden ve 45 derecelik açıya sahip olan çizgi, gelir dağılımında mutlak eşitlik (mutlak eşitlik doğrusu3) durumunu göstermektedir.

Şekil 1’ de Türkiye’nin 1994 ve 2013 yılı Lorenz Eğrileri karşılaştırılmıştır. 1994 yılındaki Lorenz eğrisi, 2013 yılına göre aşağıya doğru daha eğik, başka bir ifade ile 2013 yılana göre daha eşitsiz bir durumu göstermektedir. 2013 yılı Lorenz Eğrisi 45 derecelik açıya sahip olan mutlak eşitlik doğrusuna daha

3 Bu doğru üzerindeki herbir noktada gelir mutlak anlamda eşit dağılmıştır. Yani nüfusun % 20’si milli gelirin %20’sini, nüfusun %50’si milli gelirin %50’sini almıştır.

12.6 20 16.1 20.6 11.2 9.5 8.5 7.7 0 5 10 15 20 25 1963 1968 1973 1978 1983 1986 1987 1994 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 P80/P20

(6)

yakın olması nedeniyle, ulusal gelir nispi olarak daha adil dağılmıştır denebilir.

Şekil 1: Türkiye’de Lorenz Eğrileri (1994–2013)

Kaynak: TÜİK, http://tuikapp.tuik.gov.tr/Gosterge/

Lorenz Eğrisini sayısal olarak görebilmemizi sağlayan ve ‘0’ ile ‘1’ rakamı arasında sayısal bir değer alan Gini Katsayısı, ayrıca ülkelerarası karşılaştırma yapabilmemize olanak sağlamaktadır. Gini katsayısı ‘0’ ile ‘1’ rakamları arasında yer almakta ve bu katsayısı ‘0’a yaklaştıkça gelir eşitsizliği azalmaktadır. Bu açıdan Grafik 2’ye bakıldığında Türkiye’de yapılan gelir dağılımı araştırmalarına göre 1963 ve 68 yıllarında Gini rakamı sırası ile 0,55 ve 0,56 olarak gerçekleştiği ve bu tarihten itibaren ‘0’ rakamına doğru yaklaşarak 2013 yılına gelindiğinde 0,40’a kadar gerilediği, başka bir deyişle gelir eşitsizliğinin azaldığı görülmektedir.

Grafik 2: Türkiye’de Gini Katsayısı Gelişimi

Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2013,

http://www.tuik.gov.tr/PdfGetir.do? id=16083 0.550.56 0.510.52 0.5 0.43 0.49 0.440.42 0.4 0.380.430.410.410.42 0.4 0.4 0.4 0.4 0 0.1 0.2 0.3 0.4 0.5 0.6 0.7 0.8 Gini Katsayısı

6,1

16,8

32

53,4

26,1

45,1

13,5

4,9

0.00 10.00 20.00 30.00 40.00 50.00 60.00 70.00 80.00 90.00 100.00 0.00 20.00 40.00 60.00 80.00 100.00 G el iri n K ümül at if T oplam ı ( % )

Hanehalkı Kümülatif Toplamı (%)

(7)

51 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 2000’li yılların başlarında uygulanan ekonomi politikalarıyla gelir dağılımı eşitsizliğinde düzelme, sonraki dönemde iyileşmelerde dalgalanmalar yaşanmaktadır. Bunun nedeni olarak 2001 ve 2008 yıllarındaki krizlerin etkisinin olduğu söylenebilir. Krizlerin yüksek gelir gruplarını daha fazla etkilediği düşünülürse, kriz yıllarında gelir eşitsizliğinde görülen düzelmenin kriz yılları sonrasında bu etkinin azalmaya başlaması ile gelir dağılımında tekrar bir bozulma eğilimi baş göstermektedir. 2002 ile 2005 arasında yaşanan gelir dağılımı düzelmesinin (2001 yılında 0.44 iken 2005 yılında 0,38’e gerilemiş) krizin getirdiği törpülemelerden kaynaklandığı ifade edilebilir. Çünkü krizler yüksek gelir gruplarını daha fazla etkiliyor ve daha fazla törpülüyor. Krizin etkisi ortadan kalkmaya başladığında ise gelir dağılımı bozukluğu (2006 yılında tekrar yükselmesi 0,43’e yükselmiş) yeniden artıyor. 2001 krizi kadar etkili olmasa da küresel krizin etkisiyle 2009 ve sonrasında Gini katsayısında benzer biçimde geçici düzelmeler (2010 ve sonrasında 0,40) ortaya çıktığı söylenebilir.

2.2. OECD Ülkelerinde Gini Katsayısı

Gini katsayısı, gelir dağılımının hangi ülkelerde daha eşit ya da eşitsiz olduğunun görülmesine ve ülkelerarasında karşılaştırma yapılabilmesine olanak tanımaktadır. Dünya ülkeleri üzerinde yapılan gelir dağılımı araştırmaları Gini katsayısının 0.25 ile 0.50 arasında yaygınlaştığını göstermektedir (Eğilmez, 2010). Grafik 3’te ise, OECD ülkelerinin 2013 yılına ait Gini katsayıları verilmektedir. OECD-34 ülkelerinde yapılan gelir dağılımı araştırmalarına göre ülkelerin Gini katsayısı 0,23 ile 0,50 arasında yer almaktadır. Gini katsayısının sıfıra en yakın olduğu Norveç (0,23) ve İzlanda (0,24) gelirin en iyi dağıldığı ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’de ise Gini katsayısı 0,40 olarak gerçekleşmiş ve OECD ülkeleri arasından en eşitsiz gelir dağılımına sahip üçüncü ülke olmuştur.

Grafik 3: OECD Ülkelerinde Gini Katsayısı, 2013

Kaynak: Eurostat, Gini Coefficient of Equivalised Disposable Income

(source:SILC),http://ec.europa.eu/eurostat/data/database; *OECD.Stat.Extracts,

Income Distribution and Poverty (2012), ABD, Avustralya, Meksika, Kore, Şili, İsrail, Yeni Zelanda, Kanada (için veri yılı 2011), http://stats.oecd.org/;TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (2013), Türkiye, http://www.tuik.gov.tr/.

İngiltere 0,30 ve Almanya 0,29’lik Gini katsayıları ile Türkiye’den çok daha adil bir gelir dağılımına sahip oldukları görülmektedir. ABD ile karşılaştırıldığında ise eşitsizlik konusunda pek fark görülmemektedir. ABD

0.31 0 0.1 0.2 0.3 0.4 0.5 0.6 Gini Katsayısı

(8)

0,38 Gini katsayısı ile Türkiye’nin hemen üstünde yer almaktadır. Gini katsayısına göre gelirin en eşitsiz dağıldığı ülke 0,50 katsayılı Şili’dir. Bunu takiben sırası ile 0,46 katsayısı ile Meksika ve Gini katsayısı 0,40 olan Türkiye gelmektedir.

3. Eğitimin Gelir Dağılımına Etkisi

Gelir dağılımı uzun zamandır ekonomistlerin ilgisini çeken konulardan biridir. Başlangıçta ilgi eşitsizliği (adaletsizliği) azaltmak için gerekli formüllerin tanımlanmasına (bulunmasına) ve ekonomik büyüme aracılığıyla gelirin yeniden dağılımı nasıl değiştirilebilire odaklanmıştır. Daha sonra ise, ekonomik büyüme ve kalkınma teorisindeki yeni gelişmeler ve bu çerçevedeki veriler ilginin gelir dağılımının dinamiklerini ve belirleyenlerini anlamaya yöneltmesine neden olmuştur (Gregorio ve Lee, 2002:395).

Literatürde, gelir eşitsizliğinin derecesini etkileyen en önemli faktörlerden birinin eğitim olduğuna işaret etmektedir. Teorik çalışmalar, eğitim ve gelir eşitsizliği arasındaki ilişkinin yeterince açık olmadığını söylemesine rağmen, politikacılar yükseköğretim harcamalarının gelir eşitsizliğini azaltmada oldukça etkin olduğuna inanmaktadırlar (Gregorio ve Lee, 2002:395). Günümüzün gelişmiş ülkelerinin bugünkü ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmişlik düzeylerini belirleyen en önemli faktör eğitim hizmetlerine verilen öncelik olmuştur (Şener, 2006:373). Nitelikli ve yüksek düzeydeki eğitim hizmetlerinin ekonomide verimliliği arttırdığı ve dolayısıyla iktisadi gelişme ve reel milli gelir artışına katkı sağladığı gelişmiş ülke tecrübeleriyle ortadadır (Şener, 2006; Yüce, 2002).

Eğitim, sadece kişisel geliri değil aynı zamanda gelir dağılımını da olumlu yönde etkilemektedir. Konuyla ilgili çalışmalarda, eğitim düzeyi yüksek toplumların gelir dağılımı adaletinin daha iyi sağlandığı sonuçlarına ulaşılmıştır (Altınışık ve Peker, 2008:111). Bu nedenle eğitim hizmetleri, özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından, kamusal mal niteliğini taşır. Asgari düzeyde de olsa eğitimden toplumun yarar sağlayacağı gerekçesiyle, ilk ve orta eğitim devlet eliyle gerçekleştirilir. Kuşkusuz eğitim, yoksul tabakaların vasıf ve becerilerini artırarak onların hem moral yönünden kendi kendilerine tatmin olmalarını ve hem de eksik rekabet ortamında nitelikli iş bulabilmelerine (hatta yüksek ücret düzeyinde) olanak sağlar (Yüce, 2002:26). Bu nedenle, eğitim seviyesinin yükselmesi ile verimlilik artışı arasında var olan sıkı bağ ve bu verimlilik artışının da ücretlere yansıma eğilimi taşıması ve devletin eğitimi yaygınlaştırıcı politikalar uygulaması bir taraftan ulusal geliri artırırken, diğer taraftan gelir dağılımını düzeltici etkide bulunur (Altınışık ve Peker, 208:112).

Eğitimde fırsat eşitliği ise, hem yoksullukla mücadelede hem de gelir dağılımını daha adil kılmada önemlidir. Böylelikle, hem çalışkan ve yetenekli bireylerin içinde bulundukları bir sosyal sınıftan daha üst bir sınıfa atlamaları hem de daha yüksek düzeyde gelir elde edebilme imkanları kendiliğinden sağlanmaktadır. Bu çerçevede, yoksullukla mücadele devletlerin öncelikli sorumluluğu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, piyasa başarısızlığı ve saf kamu mallarının mevcut olduğu durumlarda verimlilik açısından kamu sübvansiyonları haklı gösterilmekte ve devlet müdahaleleri gerekmektedir. Yoksullukla mücadele için hükümetlerin uygulayacağı en etkin politikalardan biri yoksullara yönelik temel hizmetlerin ücretsiz, kaliteli ve yeterli düzeyde sunulmasıdır (Demery, 2003: 41-42). Bu temel hizmetlerden biri de eğitimdir.

(9)

53 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Bu nedenle, pek çok ülkede, savunma hizmetlerinden sonra hatta bazen de önce gelen en önemli harcama kalemlerinden biri de eğitim harcamalarıdır. Bunun en önemli nedeni, eğitim hizmetlerinin değerlendirilmiş mal niteliği taşımasıdır. Şüphe yok ki, bir ülkede yaşayan insanların refahı, asgari düzeyde eğitim ve sağlık standartlarına bağlıdır. Toplumdaki eğitim düzeyinin yüksekliği, üretim ve yönetimde etkinliği artıracağından, iktisadi gelişme ve reel milli gelir artışını da beraberinde getirir (Yüce, 2002:26). Eğitime yönelik yapılan kamu harcamaları ile yoksul hanehalklı çocuklarının ileride daha iyi çalışma koşullarına sahip olabilmeleri ve daha yüksek gelir elde edebilmeleri sağlanabilir. Dolayısıyla, bu tür kamu harcamalarının gelir dağılımını düzeltici etkisi önemlidir.

Eğitim hizmetleri, sadece kamu sektörü veya özel sektör tarafından ya da kamu ve özel sektörün birlikte var olduğu durumlarda sağlanabilir. Eğer eğitim tümüyle özel sektör tarafından sağlanırsa, zengin aileler yoksul kesime göre eğitime yönelik daha fazla kaynak ayırabilme imkânına sahip olduklarından çocukları ortalama olarak daha fazla gelir elde edebilecektir. Eğer bütün eğitim devlet tarafından sağlanır ve vergilerle finanse edilirse, bu durumda ise çocukların eğitimi ve gelecekteki kazançları ailelerinin gelir düzeylerinden bağımsızlaşacaktır (Biggs ve Dutta, 1999: 68-70). Elde edilen gelirin eğitim seviyesi ile doğru orantılı olduğu kabul edilirse, birinci durumda gelir eşitsizliği daha da artabilecekken (eğitim seviyesinin ağırlıklı olarak özel sektör tarafından sunulması durumu) hizmetlerin tamamen kamu tarafından sunulması durumunda ise eğitimin zorunluluğuna göre gelir dağılımında bir değişiklik görülebilecektir. Örneğin ilköğretimin zorunlu olması nedeniyle fırsat eşitliği doğmakta ve gelir dağılımı eşitsizliğinde azaltıcı bir etki ortaya çıkabilmekte iken, yükseköğretimin zorunlu olmaması nedeniyle (dileyene sunulduğundan), tüm yükseköğretim kurumları kamuya ait olsa bile cepten yapılan ek harcamalar nedeniyle bu eğitim kurumlarından daha çok yüksek gelirliler faydalanabilmektedir. Bu ise eğitim harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki eşitsizliği azaltıcı etkisini tartışmalı hale getirmektedir.

Ayrıca, lise veya üniversite eğitiminin zorunlu olamaması halinde, kamusal anlamda herkese lise ve üniversite eğitimi sağlama noktasında bir seçicilik meydana gelecek ve yüksek gelir düzeyinde yer alan hanehalklarının çocukları liselere veya üniversitelere girebilmek için daha fazla şansa sahip olacaklardır. Bu durum, lise ve üniversitelerde yüksek gelirli ailelerin çocuklarının aşırı temsil edilmesi sonucunu doğuracaktır (James ve Benjamin, 1986: 470–475).

Eğitim düzeyi ile gelir arasında doğrusal bir ilişki olduğu varsayımından hareketle gençlere fırsat eşitliğinin tanınabilmesi için yeterli düzeyde eğitim imkânı sağlaması gerekir. Eğitim sisteminin bu rolü oynayabilmesi için üç şartı sağlaması gerekir. Birincisi, eğitim hizmetlerinde hızlı bir genişleme olması gereğidir. İkincisi, eğitimin hizmetlerindeki genişlemeyle beraber eğitim olanaklarının da bireylere eşit şekilde dağıtılması gerekir. Üçüncüsü ise olarak da, farklı eğitim seviyelerine sahip bireyler arasındaki aşırı ücret farklılıklarının en kısa sürede asgari düzeye indirilmesidir (Sundrum, 1992: 292). Gregorio ve Lee (2002)’de, eğitimin seviyesi ile gelir adaletsizliği arasındaki ilişki konusunda oldukça geniş bir amprik deliller sundukları çalışmalarında, nitelikli (yüksek beceri kazandıran) ve herkese aynı şekilde

(10)

sunulan (yaygın ve nitelikli) eğitimin gelir dağılımını değiştirmede önemli rol oynadığını ortaya koymuşlardır.

3.1. Türkiye’de Eğitim Seviyesine Göre İstihdam Oranları

Literatürde, eğitimin seviyesi ile gelir dağılımı arasındaki ilişkiye işaret edilmektedir. Türkiye’de mezun olunan eğitim seviyesine göre istihdam oranları Grafik 4’te verilmiştir. Eğitim durumuna göre istihdam oranlarına bakıldığında, okuryazar olmayanların istihdam edilme oranları 2011 yılı itibari ile %20 gibi düşük bir seviyededir. Aynı oran 2015 yılında daha da düşmüş ve %16,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu kişilerin çoğu muhtemelen yoksul %20’lik dilim içinde yer almaktadır. Dolayısıyla okuryazar olmayan bireylerin istihdam edilerek gelir elde etmeleri, eğitimli kesime göre daha zor görülmektedir.

Grafik 4’ten ayrıca, ilköğretim, genel lise ve meslek lisesi mezunlarının istihdam edilme oranlarının 2011 yılı verilerine göre sırası ile %41-46-58 olduğu görülmektedir. Bu veriler okuryazar olanların okuryazar olmayanlara göre istihdam edilme açısından daha iyi bir konumda olduğu göstermektedir. 2015 yılı ocak ayı itibarıyla bu oranlarda (%41,2-45,6-57,1) esaslı bir değişim söz konusu değildir. Yine de veriler, eğitim seviyesi yükseldikçe bireylerin istihdam edilme oranlarının arttığını ve gelir elde edebilme ihtimalinin de yükseldiği şeklinde değerlendirilebilir (Bkz. 3.2 nolu başlık).

Yükseköğretim mezunlarının istihdam edilme oranları ortaöğretim mezunlarına göre daha yüksektir ve yükseköğretim mezunları açısından istihdam edilme oranı 2011 yılında %71, 2015 yılı ocak ayında ise biraz daha artarak %71,8 gibi nispeten yüksek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Eğitim seviyesi ile istihdam edilme oranlarındaki paralellik kendini gelir elde etme açısından da göstermektedir (Grafik 5). Bu sebeple devletlerin gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik politikalarının başında eğitim harcamalarını artırma gereği açıkça görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında kamu tarafından sağlanması beklenen eğitim hizmetlerinin daha çok fırsat eşitliğini garanti edecek bir formda yapılması gerekir.

Grafik 4: Türkiye' de Eğitim Seviyesine Göre İstihdam Oranları (2011-2015)

Kaynak: TUİK, Hane Halkı İşgücü İstatistikler, http://www.tuik.gov.tr/.

Grafik 4, aynı zamanda eğitim seviyesi arttıkça bireylerin gelir elde etme olanaklarının arttığını, üretime katılarak milli gelire katkı yaptıklarını ve

20 16.5 41 46 41.2 45.6 58 57.1 71 71.8 0 20 40 60 80 2011 2015

Okur yazar olmayan İlk Öğretim Mezunları Genel Lise Meslek Liseleiri Yüksek Öğretim

(11)

55 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 ulusal gelirden pay alabileceklerini göstermektedir. Ancak, devletlerin gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmak amacı ile yapmış olduğu eğitim harcamalarının gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltıcı olabilmesi için eğitim seviyesi artan yoksul kesimin eğitim seviyesi ile orantılı olarak milli gelirden aldığı payın da artması gerekir. Bu nedenle yapılan kamu harcamalarının, özelliklede eğitim harcamalarının, yoksul kesime yönelik olması gerekir. Tablo 1’de ise, eğitim ile istihdam düzeyi arasındaki ilişki OECD ülkeleri kapsamında ortaya konulmaktadır. Tablo 1’de, tüm OECD ülkelerinde eğitim düzeyi arttıkça istihdam edilme oranının arttığı görülmektedir. Yine OECD ortalamasına bakıldığında ilk ve ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı %55, meslek lisesi mezunlarının %75, düz liselerin %69, lise mezunlarının ise %73 tür. Tablo 1’e göre, meslek lise mezunlarının düz lise eğitimi alanlara göre daha fazla istihdam edildiği görülmektedir. OECD ülkelerinde üniversite mezunlarının istihdam edilme oranı %83’tür. Eğitim durumuna göre istihdam edilme oranlarının arttığı dikkate alındığında yoksul kesimin daha çok eğitim imkanlarından yararlanması üst gelir grubuna çıkabilmeye ve gelir dağılımında iyileşmeyi neden olabilecektir.

Tablo 1’e göre, OECD ülkeleri içinde üniversite mezunlarının en çok istihdam edildiği ülkeler İzlanda ve Norveç %90 istihdam oranıyla birinci sırada yer almaktadır. Bu ülkeleri %89 oranı ile İsveç, İsviçre ve %88 oran ile Almanya takip etmektedir. Üniversite mezunlarının istihdam oranının en düşük olduğu ülkeler sıralamasında %69 ile Yunanistan son sırada yer alırken, Türkiye %77 oran ile sondan üçüncü sırada yer almaktadır.

Tablo 1’de ayrıca ilk ve ortaokul mezunlarının istihdam oranları verilmektedir. Elde edilen verilere göre, ilk ve ortaokul mezunlarının en çok istihdam edildiği ülke %74 oranı ile İzlanda’dır. Bunu %64 ile İsviçre ve %62 ile Kore takip etmektedir. İzlanda’da bireyler hem üniversite ve hem de ilk ve ortaokul mezunu olarak diğer ülkelere göre daha çok istihdam edilmektedir. İlk ve Ortaokul mezunlarının istihdam edilme oranını en az olduğu ülkeler sıralamasında %16’lık oran ile Macaristan son sırada yer almaktadır. Sondan ikinci sırada %28 ile İtalya ve bunu takiben %34 ile İrlanda gelmektedir. Türkiye’de İlk ve Ortaokul mezunlarının istihdam edilme oranı %51’dir. Tablo 1: Eğitim Düzeyine Göre İstihdam Oranları (%), OECD, 2013

Ülkeler İlk-Orta Öğretim Lise Üniversite Meslek Lisesi Genel Lise Toplam Avustralya 45 82 73 78 83 Avusturya - 79 75 78 87 Belçika 37 75 69 74 84 Kanada 46 80 72 75 82 Çek Cum. - 77 74 77 85

(12)

Danimarka 58 80 64 79 86 Estonya 40 75 73 74 83 Finlandiya 39 73 74 74 84 Fransa 42 73 75 73 84 Almanya 47 80 62 79 88 Yunanistan 42 58 53 54 69 Macaristan 16 70 66 69 80 İzlanda 74 87 79 86 90 İrlanda 34 66 65 66 80 İsrail 40 79 70 72 85 İtalya 28 72 62 70 78 Japonya - - - 75 81 Kore 62 - - 71 77 Lüksemburg 59 71 61 71 85 Meksika 60 - - 72 80 Hollanda 51 79 75 78 88 Yeni Zelanda - 83 78 81 86 Norveç - - - 82 90 Polonya - - - 65 85 Portekiz 57 - - 76 80 Slovak Cumhuriyeti - 70 66 70 79 Slovenya - 70 65 69 84 İspanya 36 64 64 64 76 İsveç 45 85 88 83 89 İsviçre 64 82 74 82 89

(13)

57 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Birleşik Krallık 57 - - 79 85 ABD 53 - - 68 80 Türkiye 51 65 59 62 77 OECD Ortalama 55 75 69 73 83

Kaynak: Education at a Glance 2014: OECD Indicators © OECD 2014.

Lise mezunlarının istihdam oranına bakıldığında İzlanda %86’lık bir oran ile yine birinci sırada yer almaktadır. Bu ülkeyi %83 istihdam düzeyi ile İsveç ve %82 ile Norveç ve İsviçre takip etmektedir. Lise mezunlarının istihdam oranının en düşük olduğu ülke %54 ile Yunanistan’dır. Sondan ikinci sırada %62’lik bir oran ile Türkiye gelmektedir. Bunun yanında İsveç, Fransa ve Finlandiya dışında tüm OECD ülkelerinde meslek lisesi mezunları genel lise mezunlarına göre daha yüksek oranda istihdam edilmektedirler. Türkiye’de ise meslek lisesi mezunlarının istihdam oranı %65 iken, genel lise mezunlarının istihdam oranı %59’dur. Bu açıdan yoksul kesimde yer alan hanehalklarının meslek liselerine yönlendirilmeleri ile birlikte meslek liselerine yapılan kamu harcamaların artırılması sonucu gelirin eşitsiz dağılımını azaltıcı bir etki doğurabilir.

3.2. Türkiye’de Eğitim Seviyesine Göre Ortalama Gelir

Türkiye’de gelir elde eden fertlerin eğitim durumuna göre ortalama yıllık gelirleri Grafik 5’te verilmiştir. Okuryazar olmayanların elde ettiği yıllık ortalama geliri 3 935 tl gibi düşük bir düzeyde kalırken, bir okul bitirmediği halde okuryazar olanların elde ettiği gelir 5 668 tl dir. Bunun yanında eğitim seviyesi ilkokul, ortaokul, genel lise ve meslek lise mezunlarının elde ettiği yıllık ortalama gelir arasında önemli derecede bir fark görülmemektedir (sırası ile 9.203, 11.026, 10.994, 12.395 TL). Ancak, yükseköğretim mezunlarının elde ettiği yıllık ortalama gelir 21.557 tl olarak gerçekleşmiştir (TÜİK, 2011). Yani, üniversite mezunları diğer mezunlara göre yaklaşık 2 kat daha fazla gelir elde etmektedir.

(14)

Grafik 5: Türkiye’de Eğitim Durumuna Göre Ortalama Gelir Düzeyi (TL, 2010)

Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2010,

http://www.tuik.gov.tr/PreHaber Bultenleri.do?id=8661

Eğitimin birey üzerine doğrudan yapılan bir yatırım olduğu gerçeğini göz önünde bulundurulduğunda, eğitim-öğretim görmüş kimselerin (eğitim seviyesi yükseldikçe) ortalama olarak gelirden daha fazla pay aldıkları yadsınmaz bir gerçektir.

3.3. Türkiye’de Eğitim Harcamaları

Günümüzde yüksek gelir getiren bir meslek sahibi olabilmek için gereken vasıflar ileri derecede eğitim görerek elde edilebilir. Bu çerçevede, eğitimin temel bir kamu hizmeti olarak kabul edilip parasız hale getirilmesi, düşük gelirli kişilere eğitim için (özellikle de temel eğitim dışında kalan yükseköğretimin) burs imkanlarının sağlanması gibi eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik tedbirler emek gelirleri arasındaki eşitsizliği azaltmada önemli rol oynar. Bütün toplum üyelerinin kamu hizmetlerinden (iç güvenlik ve adalet hizmetleri, eğitim ve sağlık hizmetleri vb) eşit olarak yararlandıkları ve söz konusu kamu hizmetlerinin dolaysız ve artan oranlı vergilerle finanse edildiği varsayımından hareket edilirse reel harcamaların gelir dağılımının eşitlenmesi yönünde etki yaptığı, bir başka ifadeyle, alt gelir grupları lehine pozitif yeniden dağıtım etkisine sahip olduğu ifade edilebilir (Turhan, 1974: 276). Bu nedenle, devletlerin gelir dağılımı düzenlemeye yönelik uygulamış oldukları kamu harcama politikaları içinde en etkin harcama türünün eğitim harcamaları olduğu ifade edilebilir. Türkiye’de yıllar itibarıyla (1999-2015) eğitim harcamalarının/GSYH’ya oranı Grafik 6’da gösterilmiştir. Bu harcamalar; Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu ve Üniversite bütçelerinden yapılan harcamalardan oluşmaktadır. Harcamaların milli hasılaya oranının yükselme eğiliminde olması eğitime verilen önemin arttığı anlamına gelmektedir. Grafik 6’ya göre, Türkiye’de kamu eğitim

0 5000 10000 15000 20000 25000 O ku r y az ar d eğ il O k u r y az ar o lu p b ir o k u l b itirm ed i İlk ok ul O rtao k u l v ey a d en g i m eslek G en el lis e L is e d en g i m es lek Y ük sek ö ğr etim 3935 5668 9203 11026 10994 12395 21557

(15)

59 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 harcamalarının GSYH’ya oranını (2001 ve 2008 kriz yılları dışında) yıllar itibariyle sürekli artış eğilimindedir.

Kamu eğitim harcamalarının milli hasılaya oranı 1999 yılından %2,69 iken, bu oran kriz yılı olan 2001 yılında %2,5’e düşmüş ve daha sonra 2007 yılında kadar artarak %3,31’e yükselmiştir. Küresel krizin yaşandığı 2008 yılında ise %3,18’e gerilemiştir. Bu yıldan sonra yıllar itibariyle artmış ve 2014 yılına gelindiğinde %4,23 olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılında ise bütçeden eğitim harcamalarına ayrılan payın GSYH’ya oranı %4,14’tür. Grafik 6’danda anlaşılabileceği gibi, toplam eğitim harcamalarının milli hasıla içindeki payı ilgili dönemde neredeyse 1,5 kattan fazla artmıştır.

İlk ve orta öğretime yapılan kamu harcamalarının GSYH’ya oranı 1999 yılında %2,04’ten 2001 yılında %1,68’e düşmüştür. Bu tarihten itibaren temel eğitime ayrılan pay artış eğilimine girmiş ve 2015 yılında gelindiğinde %3,19 olarak gerçekleşmiştir. Yükseköğretime yapılan harcamaların oranında da ilk ve orta öğretime benzer bir durum görülmektedir. Yükseköğretime yapılan kamu harcamalarının GSYH’ya oranı 1999 yılında %0,65’ten 2001 yılında %0,57’ye düşmüş ve daha sonraki yıllarda yükselerek 2015 yılında %0,95 olmuştur.

Grafik 6: Yıllara Göre Kamu Eğitim Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (%), Türkiye

Kaynak: Millî Eğitim İstatistikleri, Örgün Eğitim 2014/'15,

http://sgb.meb.gov.tr/istatistik/meb_ istatistikleri _orgun_egitim_2014_2015.pdf. Gelir dağılımının daha adil bir duruma gelmesinde eğitimin etkin bir rol oynadığı düşünüldüğünde; son yıllarda eğitim harcamalarına nispeten daha çok pay ayıran Türkiye’de gelir dağılımının iyileşeceği beklenebilir. Fakat, eğitim hizmetlerinin faydasından daha çok yüksek gelirli kesim yararlanıyor ise gelir dağılımında eşitsizlik daha da artabilecektir. Özellikle de diğer eğitim düzeylerine göre hanehalklarının bütçelerinden daha fazla pay ayırmasını gerektiren yükseköğretim için yapılan harcamalarda bu durum geçerli olabilecektir. 2.04 2.01 1.68 2.13 2.24 2.21 2.29 2.18 2.53 2.41 2.88 2.57 2.63 2.76 3.03 3.24 3.19 0.65 0.63 0.57 0.71 0.75 0.7 0.8 0.78 0.78 0.77 0.92 0.85 0.89 0.91 0.99 0.99 0.95 0 0.5 1 1.5 2 2.5 3 3.5 4 4.5

(16)

3.4. OECD Ülkerlerinde Eğitim Harcamaları

OECD ülkelerinde kamu eğitim harcamalarının GSYH oranları Tablo 2’ de verilmektedir. Tablo 2’ye göre 2012 yılında ulusal hasıladan eğitim harcamalarına en çok pay ayıran ülke %8,0’lik oranla İzlanda iken, bu ülkeyi %7,88’lik oran ile Danimarka ve %6,82 ile İsveç takip etmektedir. GSYH’ya oranla eğitim harcamalarına en az pay ayıran ülke ise %3,85 oranına sahip Slovakya’dır. Türkiye ise %4,23’lük bir oran ile sondan dördüncü sırada yer almıştır. Türkiye’nin altında yer alan İtalya’nın eğitime ayırdığı pay %4,15 ve Yunanistan’ın oranı ise %4,10’dur. Türkiye’nin eğitim harcamalarına ayırdığı pay yıllar itibariyle artmış ve 2014 yılında %4,23 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, 25 OECD ülkesinin ortalamasının %5,4 olduğu dikkate alındığında, halen ortalamanın altında olduğu görülmektedir. Yani, Türkiye’nin eğitim harcamalarına ayırdığı payın yıllar itibariyle artmasına rağmen yeterli düzeyde olmadığı söylenebilir.

Tablo 2: Yıllara Göre Kamu Eğitim Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (%), OECD 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Almanya 4,04 3,94 3,97 4,40 4,43 4,36 4,34 Avusturya 5,24 5,17 5,37 5,74 5,73 5,59 5,57 Belçika 5,82 5,73 5,90 6,23 6,14 6,26 6,32 Çek Cum. 4,73 4,49 4,47 4,81 4,82 4,92 4,84 Danimarka 7,05 6,75 6,93 7,97 8,06 7,76 7,88 Estonya 5,97 5,88 6,72 7,11 6,70 6,34 6,40 Finlandiya 5,99 5,75 5,89 6,58 6,57 6,40 6,35 Fransa 5,76 5,57 5,66 6,16 6,16 6,05 6,14 Hollanda 5,35 5,33 5,45 5,90 5,84 5,78 5,81 İngiltere 6,09 6,04 6,32 6,85 6,83 6,21 6,02 İrlanda 4,57 4,76 5,29 5,40 5,40 5,19 5,21 İspanya 4,29 4,38 4,61 5,05 4,94 4,81 4,47 İsveç 6,90 6,68 6,84 7,23 6,90 6,80 6,82 İsviçre 5,74 5,56 5,65 6,12 6,13 6,11 6,14 İtalya 4,56 4,56 4,40 4,64 4,46 4,19 4,15 İzlanda 8,30 8,11 8,35 8,55 8,34 8,08 8,00 Lüksemburg 4,38 4,24 4,64 5,30 5,23 5,13 5,43

(17)

61 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Macaristan 5,82 5,45 5,23 5,32 5,65 5,20 4,80 Norveç 5,36 5,38 5,19 6,04 5,87 5,56 5,47 Polanya 5,95 5,67 5,74 5,58 5,65 5,54 5,46 Portekiz 6,60 6,15 6,25 6,80 7,07 6,57 5,66 Slovakya 3,74 3,86 3,48 4,35 4,47 4,08 3,85 Slovenya 6,36 5,93 6,10 6,53 6,60 6,62 6,41 Yunanistan 3,88 3,87 4,12 4,26 4,01 4,11 4,10 Türkiye* 2,96 3,31 3,18 3,80 3,42 3,52 4,23a OECD 25 Ort. 5,22 5,12 5,25 5,67 5,62 5,46 5,40

Kaynak: Eurostat, Statics Explained, Government Expenditure on Education - 2012

Results, http://ec.europa.eu/eurostat/statisticsexplained/index.php/Government_ expenditure_on_ education_ -_2012_results; * Millî Eğitim İstatistikleri, a: veri yılı 2014.

Tablo 3, OECD ülkelerinde 1995, 2000 ve 2011 yıllarında yapılan eğitim harcamalarının eğitim düzeylerine göre GSYH’ya oranlarını vermekte ve bu ülkeler içinde yer alan Türkiye’yi diğer ülkelerle karşılaştırma olanağı sunmaktadır. Tablo 3’te yer alan eğitim düzeyine göre harcamalar, ilk ve orta öğretim, yükseköğretim ve toplam eğitim harcamaları oranı olmak üzere üç sütunda gösterilmiştir.

Tablo 3’e göre, 1995 yılında OECD ülkelerinden ilk ve orta öğretime yönelik eğitim harcamalarında en çok pay ayıran ülke %5,0 oranı ile Norveç iken, 2011 yılında %5,4 oranı ile Yeni Zelanda olmuştur. 2011 yılında ilk ve orta öğretime en çok pay ayıran ikinci ve üçüncü sırada yer alan ülkeler %4,9 oranına sahip olan Norveç ve İzlanda’dır. 2011 yılında ilk ve orta öğretim düzeyinde eğitime en düşük harcama payını ayıran ülke %2,6 ile Macaristan’dır. Türkiye ise 1995 yılında %1,2 olan ilk ve orta öğretime yönelik harcamalarının GSYH’ya oranı 2011 yılında %2,7’ye yükseltmesinde rağmen, %3,8 olan OECD ortalamasının altında kalmıştır. Bu açıdan, OECD ülkeleri arasında yer alan Türkiye’nin sondan ikinci sırada olduğu Tablo 3’te görülmektedir.

Tablo 3 ayrıca, yükseköğretime yapılan harcamaların GSYH’ya oranını vermektedir. Buna göre, 1995 yılında yükseköğretime yurt içi hasıladan en çok pay ayıran ülke %2,1 ile ABD ve Kanada iken, 2000 yılında %2,3 ile birinci sırada Kanada, ikinci sırada %2,2 ile G. Kore yer almıştır. ABD ise %2,1 ile yükseköğretime en çok pay ayıran üçüncü ülke olmuştur. 2011 yılına gelindiğinde ise yükseköğretime en çok pay ayıran ülke %2,8 oranı ile yine Kanada olmuştur. Bunu takiben sırası ile %2,7 ile ABD ve %2,6 ile Kore gelmektedir. 2011 yılında GSYH’dan yükseköğretime en az pay ayıran ülke %1,0 orana sahip İtalya, Macaristan ve Slovak Cumhuriyetleri olmuştur. Türkiye ise yükseköğretime yönelik harcamalarının yurtiçi hasılaya oranı 1995 yılında %0,5, 2000 yılında %0,7 ve 2011 yılında %1,3’tür. Bu oran ile

(18)

Türkiye yine de 2011 yılında %1,6 olan OECD ortalamasının altında kalmıştır.

Tablo 3: Yıllara Göre İlk-Orta ve Yüksek Öğretime Yönelik Toplam Eğitim Harcamalarının GSYH İçindeki Payı, (%), OECD

İlk-Ortaöğretim Yükseköğretim Toplam

1995 2000 2011 1995 2000 2011 1995 2000 2011 ABD 3,5 3,6 3,7 2,1 2,1 2,7 6,0 6,0 6,9 Almanya 3,4 3,3 3,1 1,1 1,1 1,3 5,1 4,9 5,1 Avustralya 3,4 3,6 4,1 1,6 1,4 1,6 5,1 5,2 5,8 Avusturya 4,2 3,9 3,6 1,2 1,1 1,5 6,1 5,5 5,7 Belçika m 4,1 4,4 m 1,3 1,4 M 6,1 6,6 Çek Cum. 3,3 2,7 2,9 0,9 0,8 1,4 4,8 4,0 5,0 Danimarka 4,0 4,1 4,4 1,6 1,6 1,9 6,2 6,6 7,9 Finlandiya 4,0 3,6 4,1 1,9 1,7 1,9 6,3 5,6 6,5 Fransa 4,5 4,3 3,9 1,4 1,3 1,5 6,6 6,4 6,1 Hollanda 3,4 3,4 4,0 1,6 1,4 1,8 5,3 5,2 6,2 İngiltere 3,6 3,5 4,7 1,1 1,0 1,2 5,1 4,9 6,4 İrlanda 3,8 2,9 4,6 1,3 1,5 1,5 5,2 4,4 6,2 İspanya 3,8 3,2 3,2 1,0 1,1 1,3 5,3 4,8 5,5 İsrail 4,6 4,3 4,2 1,7 1,9 1,7 7,8 7,7 7,3 İsveç 4,1 4,2 3,9 1,5 1,6 1,7 6,0 6,3 6,3 İsviçre 3,8 4,0 4,0 1,1 1,1 1,3 5,2 5,4 5,6 İtalya 3,5 3,1 3,1 0,7 0,9 1,0 4,6 4,5 4,6 İzlanda m 4,8 4,9 m 1,1 1,2 m 7,1 7,7 Japonya 3,1 3,0 2,9 1,3 1,4 1,6 4,9 5,0 5,1 Kanada 4,3 3,3 4,0 2,1 2,3 2,8 6,7 5,9 6,8 Kore m 3,5 4,1 m 2,2 2,6 m 6,1 7,6 Macaristan 3,2 2,8 2,6 0,8 0,9 1,0 4,8 4,4 4,4 Meksika 3,7 3,5 4,0 1,0 1,0 1,3 5,1 5,0 6,2

(19)

63 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Norveç 5,0 5,0 4,9 1,9 1,6 1,7 6,9 6,8 7,4 Polonya 3,6 3,9 3,4 0,8 1,1 1,3 5,2 5,6 5,5 Portekiz 3,5 3,7 3,7 0,9 1,0 1,4 4,9 5,2 5,5 Slovak Cum. 3,1 2,7 2,8 0,7 0,8 1,0 4,6 4,1 4,4 Şili 2,8 4,2 3,7 1,5 2,0 2,4 4,5 6,5 6,9 Yeni Zelenda m m 5,4 m m 1,5 m m 7,5 Yunanistan 2,0 2,7 m 0,6 0,8 m 2,7 3,6 m Türkiye 1,2 1,8 2,7 0,5 0,7 1,3 1,7 2,5 4,2 OECD Ortalama 3,6 3,6 3,8 1,3 1,3 1,6 5,3 5,4 6,1

Kaynak: Education at a Glance 2014: OECD Indicators © OECD 2014, page.231,

http://dx.doi.org/10.1787/888933117212.

Eğitim harcamaları eğitim düzeyine göre değerlendirildiğinde, ilk ve orta öğretime yapılan toplam harcamaların GSYH’ya oranında OECD ortalaması 1995 ve 2000 yıllarında değişmemiş (% 3.6), 2011 yılında ise çok az yükselerek %3,8 olarak gerçekleşmiştir. Bunun yanında yükseköğretime yönelik harcama oranları da ilk ve ortaöğretime benzer bir seyir göstermiş; OECD ortalaması 1995 ve 2000 yılında %1,3 iken, 2011 yılında %1,6 seviyesinde yükselmiştir.

4. Türkiye’de Eğitim Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi: Ampirik Analiz

Toplumların kamu harcamalarından elde ettikleri faydaların ölçümü, ekonomi alanında uzun süredir devam eden bir merak ve araştırma konusudur. Gelir transferleri gibi bazı kamu harcamalarından elde edilen faydaların ölçümü, parasal bir değer olarak görülebildiği için ölçülebilmektedir. Ancak, milli savunma, adalet, eğitim gibi kamu tarafından sağlanan mal ve hizmetlerden bireylerin elde ettiği faydaların ölçümü güçtür. Mikroekonomide bir malın değeri olarak genellikle fiyat alınmasına rağmen, devlet tarafından sunulan saf kamu ve özel mallarda fiyat yeterli bir rehber olmamaktadır. Bazı hizmetlerin fiyatının olmaması ise, sunulan mal ve hizmetlerin değerinin olmadığı anlamına gelmemektedir (Demery, 2003: 41-42). Bu açıdan bakıldığında kamu tarafından sağlanan eğitim harcamalarının faydasından hangi kesimin daha çok yararlandığı Gini katsayısı yardımıyla ekonometrik analizle tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Analiz sonucunda kamu tarafından yapılan harcamaların katsayısının Gini katsayısı ile ters orantılı çıkması durumunda, gerçekleştirilen harcamalardan yoksul kesimin daha çok faydalandığı kanısına varılmaktadır.

(20)

4.1. Literatür

Kamu harcamalarının, gelir dağılımı ve büyüme üzerine etkileri konusunda geniş bir literatür vardır. Literatür, Kuznet’s’in (1955), ekonomik büyüme ile gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi ele aldığı “Ters U-Hipotezi’ne” kadar gider. Daha sonra ise, kamu harcamaları ve gelir dağılımı arasındaki ilişki kamu politikalarının etkinliğine yönelmiş ve politikaların gelir dağılımını iyileştirip iyileştirmediği yada en azından gelir dağılımındaki bozulmayı önleyip-önlemediği üzerine yoğunlaşmıştır (Martinez-Vazguez, Vulovic ve Moreno-Dodson, 2014:103). Eğitimin elde edilen gelir (kazanç) üzerine etkisi inceleyen oldukça geniş bir literatür vardır. Bu literatürün büyük bir kısmı ise eğitimin getirisini açıklıyor. Literatürün geriye kalan küçük kısmı ise, eğitimin toplam gelirin paylaşımı ve gelir eşitsizliği üzerine yoğunlaşmaktadır (Abdullah ve diğerleri, 2013). Birde, kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki doğrudan dağıtıcı (dağıtımsal) etkilerini inceleyen araştırmalar yerine, bazı kamu harcama türlerinin etkisini yada fayda analizini ele alan çalışmalar söz konusudur. Yani, literatür, büyüme ve gelir dağılımı ve kamu harcamaları ve büyüme arasındaki ilişkiye yoğunlaşmaktadır. Kamu harcamaları ve gelir dağılımı arasındaki ilişki üzerine çalışmalar ise, daha çok belli harcama türlerinin farklı gelir grupları üzerindeki etkisi üzerine yoğunlaşmıştır. Çok daha az araştırma ise, kamu harcama türlerinin (örneğin eğitim, sağlık gibi) bütün olarak gelir dağılımı üzerine etkilerini analize yoğunlaşmışlardır (Martinez-Vazguez, Vulovic ve Moreno-Dotson, 2014:105).

Bu makalede, eğitim harcamalarının gelir dağılımı üzerine etkisi incelendiğinden aşağıda nispeten daha spesifik kamu harcamaların (özellikle de eğitim harcamalarının) gelir dağılımı üzerine etkisini analiz eden literatüre yer verilmiştir. Daha fazla kamu eğitim harcamasının zamanla gelir dağılımı eşitsizliğinde daha büyük azalmaya neden olduğuna dair açık deliller söz konusu değildir. Teorik olarak, eğitim ve sağlık harcamalarının genel olarak pozitif yönde yeniden dağıtıcı etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Slyvester (2002), kamusal eğitime daha fazla kaynak ayıran (GSYH yüzdesi) ülkelerin zamanla gelir dağılımı adaletsizliğini azaltmanın yolunu bulabileceğini ifade etmişlerdir ve çalışmalarının sonucu da bu yöndedir. Paternostro ve diğerleri (2007)’de, çoğu eğitim ve sağlık harcama programlarının eşitsizliği dengeleyici ve yoksulluğu azaltıcı etkisi olduğunu ortaya koymuşlardır. Jurado ve diğerleri (2015)’ise İspanya’ya ilişkin çalışmalarında, kamu hizmetlerine yönelik harcamaların bölgeler arası eşitsizliği ve yoksulluğu azaltmada önemli etkisi olduğunu, kamu sağlık ve eğitim harcamalarının artan oranlı ve yeniden dağıtıcı etkisi olduğunu ortaya koymuşlardır.

Eğitime ayrılan kamu harcamalarının dağıtımsal (gelir dağılımı üzerindeki) etkisi ise büyük ölçüde eğitim sisteminin yapısına ve ölçeğine bağlıdır (Callan ve diğerleri, 2008:3). Kamu transferlerinin dağıtımsal etkilerini bir dizi teknik ve yatay kesit veri analizini kullanarak inceleyen son dönemdeki bir dizi çalışmada, kamu eğitim transferlerinin toplam gelir eşitsizliğini azaltıcı etkisi olduğu tespit edilmiştir (Callan ve diğerleri, 2008:2).

Mevcut çalışmaların daha çok var olan eşitsizliğe ve onun belirleyenlerine işaret ettiğini, transfer türlerinin etkilerinin ise göz ardı edildiği yada kamu eğitim transferlerinin miktarı ile sınırlı olduğuna işaret eden Callan ve diğerleri (2008), çalışmalarında, genel anlamda eğitimin ücretsiz, ilk ve ortaöğretim zorunlu ve ücretsiz, mesleki ve teknik eğitimde dahil olmak üzere

(21)

65 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 önlisans programlarının ücretsiz (zorunlu değil-harç parası yok), üçüncü aşamada ise yani yüksek öğretimde, çeşitli ücretler olsa da esaslı kamu destekleri (sübvansiyon ve burslar) söz konusu olduğu 7 Avrupa ülkesinde eğitime (özellikle de yükseköğretime) ilişkin kamu transferlerinin gelir dağılımı üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Callan ve diğerleri (2008), düşük gelirlilerin reel gelirine kıyasla orantısız şekilde artan kamu eğitim harcamalarındaki artışın gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltıcı etkisi olduğunu, yükseköğretim harcamalarının gelir dağılımını düzeltici etkisinin ise yüksek olduğunu, fakat yükseköğretimden sınırlı sayıda öğrenci yararlandığı için yükseköğretim harcamaları gelir çarpıklığını negatif (azaltmamaktadır) etkilemektedir (Callan ve diğerleri, 2008:15-16).

Selowsky (1979), Kolombiya’da 4.019 hane halkının katıldığı bir ankete göre eğitim, sağlık, elektrik, su ve kanalizasyon yatırımları için yapılan devlet harcamalarının gelirin yeniden dağılımına etkisini incelemiştir. Bu çalışmaya göre, eğitim için verilen toplam sübvansiyonların etkisi, eğitim düzeyleri arasında oldukça farklılık göstermiştir. Örneğin, ilköğretimler için yapılan sübvansiyonların etkisi büyük ölçüde artan oranlı iken, yükseköğretimler için büyük ölçüde azalan oranlı çıkmıştır. Bu durumun başlıca nedeni ise, yüksek gelir gruplarının üniversiteye giriş oranının yoksul kesime göre daha fazla olmasıdır. Bunun yanında sağlık harcamalarının etkisini artan oranlı bulmuş; ancak sağlık hizmetlerinden daha çok faydalananların sosyal güvenlik sistemine bağlı çalışan orta gelir grubu olduğunu ifade etmiştir.

Meerman’da (1979), Malezya devletinin eğitim, sağlık, elektrik, su ve kanalizasyon yatırımlarına yönelik kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkisini incelemiştir. Eğitim seviyesi ilköğretim, ortaokul ve lise düzeyine yönelik yapılan harcamaların etkisi yoksul yanlısı, lise sonrası eğitimlerde harcamaların etkisi azalan oranlı, başka bir deyişle gelir dağılımındaki eşitsizliği artırıcı yönde olduğunu tespit etmiştir. Okullara kayıt oranının gelir ile orantılı olarak artması, öğrenci başına sübvansiyonlarından gelir seviyesi yüksek kesimin faydalanmasına neden olmaktadır. Bunun yanında, eğitim ücretsiz olsa bile kayıt oranlarını önemli miktarda olumsuz yönde etkileyen cepten harcamalar vardır (kitaplar, harçlar, yemekler, üniforma, ayakkabı, ulaşım, levazım vb.). İlk ve orta öğretime karşın, eğitime yönelik yapılan yükseköğretim harcamalarının gelir dağılımına etkisinin azalan oranlı olduğu gözükmektedir.

Hashimoto ve Heath (1995), Japonya’daki farklı gelir gruplarındaki hanehalkının eğitim harcamalarının gelir elastikiyetini inceledikleri çalışmalarında, orta gelir grubu için harcamaların gelir elastikiyetinin en yüksek olduğunu ve harcamaların gelir dağılımı üzerindeki etkisinin ise yüksek gelir grupları için negatif olduğunu ortaya koymuşlardır.

Devarajan ve Hossain (1998) Filipin’de eğitim, sağlık ve alt yapı harcamalarının gelir dağılımına etkisini incelemiş ve ilk ve orta öğretime yapılan harcamaların yansımasının yoksul yanlısı olduğunu ifade etmiştir. Younger (1999), Ekvator’ da eğitime yönelik devlet harcamalarından ilköğretime yapılan harcamaların en çok artan oranlı (yani gelir dağılımı eşitsizliğini düzeltici) etkisi olduğunu bunu takiben kamu tesislerinde çocuklar ve yetişkinler için sağlık hizmetleri, sonra ortaöğretim, daha sonra

(22)

kamu üniversiteleri ve son olarak özel üniversiteler için yapılan harcamaların geldiğini ortaya koymuştur.

Zhang (2002), daha eşitsiz gelir dağılımına sahip ülkelerin yükseköğretim ve orta öğretime daha az harcama yapma eğiliminde olduğunu, bugün yükseköğretime daha fazla kamu harcaması ayıran (yapan) ülkelerde gelir dağılımındaki eşitsizliğin gelecekte de devam etme eğiliminde olduğunu regresyon analizi ile ortaya koymuştur. Bu yüzden, eğitim harcamalarının tahsisi ile gelir dağılımı arasındaki ilişkinin sürekli gelir dağılımı eşitsizliği için potansiyel açıklama sağladığını, yani, yükseköğretime ayrılan kamu harcamalarındaki artış ile gelir dağılımı arasında negatif bir ilişkinin olduğunu ifade etmiştir (Zhang, 2002:2).

Wilson ve diğerleri (2004) çalışmalarında, eğitim harcamalarının gelir dağılımında eşitsizliği azaltıcı etkisine işaret etmekle birlikte, gelir dağılımı eşitsizliğinin eğitimle bağlantılı daha esaslı sorunlarına işaret etmiştir. Eğitim harcamalarındaki artışın eşitsizliği azaltıcı etkisine işaret etmekle birlikte, alt gelir grupları ve üst gelir gruplarından gelen ailelerin çocuklarına (kişi başına) aynı miktarda eğitim harcaması yapılmasının gelir eşitsizliğini azaltmadığını ortaya koymuşlardır. Okul harcamaları (okula verilen pay), sınıf mevcudu, mahalle etkileri (geldiği mahalle), öğretmen kalitesi ve ebeveyn girdisi gibi unsurlar harcama miktarı aynı olsa da eşitsizliği azaltma hususunda aynı pozitif sonucu vermemektedir. Eğitimde fırsat eşitliği, sağlığa erişim, gelir yoksunluğu ve diğer alanlardaki bir dizi sosyal sorun okul harcaması (birim başına harcama miktarı) için gerekli mali çabayı eşitleyecek daha iyi bir işe kavuşmayı da etkilemektedir. Dolayısıyla, eğitim harcamalarının gelir eşitsizliğini azaltıcı etkisinin görülebilmesi diğer yapısal/veya temel sorunların elemine edilmesi ile de ilgilidir (Wilson ve diğerleri, 2004:1-2, 4,6).

Abdullah ve diğerleri (2013), eğitim harcamalarından, özelliklede yükseköğretim harcamalarından yeniden dağıtım politikalarının hedefinin aksine daha çok orta ve üst gelir grubundaki ailelerin çocukları yararlandıklarından gelir dağılımının üst gelir grubundaki ailelerin çocukları lehine değiştirdiğini ifade etmiştir. Çalışmada, eğitimin gelir dağılımı adaletsizliğini azaltmada çok önemli bir rolü olduğu, özellikle yüksek gelir gruplarının gelirden aldığı payın azalması düşük gelir gruplarının (yoksul-zayıf) ise daha fazla pay alabilmesinde eğitimin rolünün büyük olduğuna işaret edilmiş ve gelir adaletsizliğinin azalmasında orta öğretimin ilkokul ve yükseköğretimden daha önemli olduğu tespit edilmiş.

Martinez-Vazguez, Vulovic ve Moreno-Dotson (2014: 97, 100-101), vergi ve harcama politikalarının gelirin yeniden dağıtımı üzerindeki etkilerini panel veri analizi yöntemi ile araştırdıkları çalışmalarında, kamu harcamalarının gelir çarpıklıklarını giderme etkisinin pozitif ve yüksek olduğunu belirtmişlerdir. GSYH’ya oranı yüksek olan sosyal koruma, eğitim, sağlık ve konut harcamalarının gelirin dağılımını hem bireysel hem de toplumsal anlamda pozitif etkilediklerini bulmuşlardır. İlave olarak, kamu eğitim harcamalarının azalmasının ise (temel ve zorunlu eğitim), gelir eşitsizliklerinin artmasına katkı yaptığını tespit etmişlerdir.

Karim (2015), Banladeş için eğitim ve sağlık harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkisini incelediği çalışmasında, kamu eğitim harcamalarındaki artışın gelir dağılımı eşitsizliğini azalttığını tespit etmiştir. İlave olarak,

(23)

67 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 Bangladeş hükümetinin amacı yoksulluğu azaltmak ve onların harcamalardan daha fazla yararlanmasını sağlamak olmasına rağmen, zengin bireyler, her kademe eğitimde eğitim harcamalarından daha fazla yarar sağlıyor ve harcamaların faydasının yaklaşık % 50’sini elde ediyorlar.

Lusting (2015), 13 tane gelişmekte olan ülkede (önemli bir kısmıda yoksul ülkelerdir) kamu eğitim ve sağlık harcamalarının yeniden dağıtıcı etkisini incelediği çalışmasında, eğitim ve sağlık harcamalarının genel olarak pozitif yönde yeniden dağıtıcı etkisine işaret ettikten sonra, farklı eğitim kademelerine yönelik eğitim harcamalarının etkisini analiz etmiştir. Analizinde, ilköğretim ve orta öğretim (birinci ve ikinci kademe eğitimin) gelir dağılımına yansımasının artan oranlı, buna karşın, yükseköğretime ayrılan harcamaların gelir dağılımına yansımasının ise azalan oranlı (istisnalara karşın) olduğunu ortaya koymuştur.

4.2. Ampirik Model

Türkiye’de 1994-2013 yılları arasında yükseköğretime yönelik eğitim harcamalarının gelir dağılımı üzerinde etkinliği regresyon analiziyle değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada nicel araştırma modeli temel alınarak, “En Küçük Kareler Yöntemi (SEK)” ile veri analizi yapılmıştır. Bu analizin gerçekleştirilmesinde Eviews-8 programı kullanılmıştır.

4.3. Verilerin Elde Edilmesi ve Modelin Kurulması

Regresyon modelinde yer alan bağımlı ve bağımsız değişkenler 1994-2013 yılları arasını kapsamaktadır. Bu değişkenlerden bağımsız değişken olan “gini katsayısı’na” ilişkin veriler 1994-2005 yılları arası için Dumlu ve Aydın’ın (2008) çalışmasından elde edilmiştir. 2006-2012 yılları arasındaki veriler Dünya Bankası’ndan ve 2013 yılı verisi ise TÜİK’ten alınmıştır4. Bağımsız değişkenlerden eğitim (yükseköğretim) harcamaları (GSYH yüzdesi olarak) verileri BÜMKO’dan, sağlık harcamaları (GSYH yüzdesi olarak) verileri Dünya Bankası’ndan, iç faiz ödemeleri (GSYH yüzdesi olarak) verileri Hazine Müsteşarlığı Veri Dağıtım Sistemi’nden, Enflasyon (TÜFE, Yıllık Ortalama Enflasyon) verileri ise TÜİK’ten alınmıştır. Yukarıda belirtilen bağımlı ve bağımsız değişkenler kullanılarak oluşturulan model aşağıdaki gibidir.

Gini=𝛽0+𝛽1.Yukogretim +𝛽2.Saglık +𝛽3.Icfaiz+𝛽4.Enflasyon+𝑢 (1) Modele, kamu hizmetlerinden yalnızca eğitim (yükseköğretim) ve sağlık hizmetlerine yönelik kamu harcamalar dahil edilmiştir. Literatürde, eğitim ve sağlık harcamalarının yeniden dağıtıcı etkisi olduğu ve kamu eğitim ve sağlık harcamaların gelir dağılımı eşitsizliğini azaltığı yönünde yaygın bir kanı vardır. Model çalıtırılırken, yalnızca yükseköğretim harcamalarının dahil edilmesinin nedeni ise temel ve zorunlu eğitimin herkese eşit sunulduğu ve eşit yararlandıkları, yani faydalandırmama prensibinin geçerli olmadığı (işlemediği) için gelir dağılımına yansımasının artan oranlı olmasıdır.

4Gelir dağılımı istatistiklerinin veri kaynağı; 2005 yılına kadar eski adıyla “Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi”, yeni adıyla “Hanehalkı Bütçe Araştırması” olmuştur ve 1994 yılında uygulanan anket çalışmasının ardından bağımsız bir gelir dağılımı çalışması gerçekleştirilmemiştir (TUİK, 2008:61). Bu nedenle gini katsayısına ilişkin veriler farklı kaynaklardan elde edilmiştir.

(24)

Modele yer alan değişkenlere ilişkin tamamlayıcı istatistikler Tablo 4’de verilmiştir. Tablo 4’e göre, bağımlı değişken Gini katsayısının ortalama değeri yaklaşık 0,406 iken, standart sapması yaklaşık 0,014 olarak gerçekleşmiştir. Gini katsayısının en yüksek değeri yaklaşık 0,428, en düşük değeri ise yaklaşık 0,383 olduğu görülmektedir.

Tablo 4: Değişkenlere İlişkin Tamamlayıcı İstatistikler

Değişkenler Ortalama Standart sapma Minumum Maksimum

Gini 0,406445 0,013792 0,382800 0,428580

Saglik 3,622284 0,735296 2,369726 4,922532

Yukogretim 0,743921 0,123519 0,558987 0,990000

Icfaiz 6,830257 3,729271 2,493031 15,60805

Enflasyon 38,60480 35,45494 6,250977 110,5514

Bağımsız değişkenlerin tamamlayıcı istatistiklerine bakıldığında, kamu sağlık harcamalarının GSYH’ya oranının ortalaması yaklaşık %3,62 iken, standart sapması %0,73’tür. Kamu sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı en yüksek %4,92, en düşük %2,37 olarak gerçekleşmiştir. Yükseköğretim kurumlarına yapılan kamu harcamalarının GSYH içindeki payının ortalaması %0,74 iken, standart sapması %0,12’dir. Bu harcama türünün GSYH içindeki payı en yüksek %0,99, en düşük ise %0,56’dır.

Tablo 4’te yer alan diğer bağımsız değişken iç borç faiz ödemelerinin GSYH içindeki payının ortalaması %6,83 iken, standart sapması yaklaşık %3,73’tür. Bu değişkenin en yüksek değeri yaklaşık %15,61, en düşük değeri ise %2,49’dur. Son bağımsız değişken enflasyon oranının ortalaması %38,60 ve standart sapması %35,45’tir. Enflasyon oranının en yüksek değeri %110,55 iken, en düşük değeri %6,25 olarak gerçekleşmiştir.

Serileri durağanlaştırmak için trend durağanlık yaklaşımı kullanılmıştır. Her bir seri trendden arındırılmıştır. (1) nolu denklemin tahmin bulguları Tablo 5’te sunulmuştur.

Tablo 5: Eğitim Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi Bağımlı Değişken: GINI

Metod: En Küçük Kareler Örneklem: 1994 2013 Gözlem Sayısı: 20

(25)

69 Maliye Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:2 YUKOGRETIM 0.070526 0.021401 3.295395 0.0049 SAGLIK -0.016182 0.004581 -3.532561 0.0030 ICFAIZ 0.002426 0.000424 5.723226 0.0000 ENFLASYON 0.000253 9.41E-05 2.685583 0.0169 C 1.57E-18 0.000995 1.57E-15 1.0000

R-kare 0.757686 Bağımlı Değişken Ortalaması -5.72E-18 Düzeltilmiş R-kare 0.693069 Bağımlı Değişken Std.Sp. 0.008030 Regresyon Standart Sapması 0.004449 Akaike bilgi kriteri -7.780102 Kalıntı Kareler Toplamı 0.000297 Schwarz kriteri -7.531169 Log likelihood 82.80102 Hannan-Quinn kriteri -7.731507 F-istatistik 11.72581 Durbin-Watson istatistiği 2.221856 Olasılık(F-İstatistik) 0.000161

Tablo 5’te, EKK yöntemi kullanılarak elde edilen sonuçlar gösterilmektedir. Tablo 5’e göre, bağımsız değişkenlerin anlamlılık testine bakıldığında sağlık ve yükseköğretim harcamaları ile iç faiz ödemelerinin olasılık değerleri %1 düzeyinde anlamlı, enflasyonun olasılık değeri ise %5 düzeyinde anlamlıdır. Modelin uyumunu ifade eden R2 değerinin yaklaşık olarak %76 olduğu görülmektedir. Modelde yer alan bağımsız değişkenler, bağımlı değişken Gini katsayısının yaklaşık %76’sını açıklamaktadır. Bunun yanında modelin anlamlılığını gösteren F-istatistiği 11,72581 çıkmıştır. Buna karşılık gelen olasılık değeri 0, 000161 olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle modelin %1 anlamlılık düzeyinde bir bütün olarak anlamlı olduğu söylenebilir.

4.4. Regresyon Katsayılarında Anlamlılık Sınaması

Katsayıların anlamlılığı t sınaması ile yapılabilmektedir. Modelde yer alan bağımsız değişkenlerin katsayıları t sınamasına göre %5 anlamlılık düzeyinde anlamlıdır.

H0: 𝛽1 = 0 H1: 𝛽1 ≠ 0

Sıfır önsavına göre yükseköğretim harcamalarının gini katsayısı üzerinde etkisi yoktur. Buna göre yükseköğretim harcamalarının GSYH içindeki payında meydana gelen değişmelerin bağımlı değişken üzerinde etkisi olup olmadığı t sınaması ile incelenmektedir. Tabloda yükseköğretim harcamalarının t tablo değeri mutlak değer içinde yaklaşık 3,29’dur. Bu durumda H0 hipotezi reddedilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

başına tek taraflı boyun diseksiyonu uygulanan 23 hastadan 11’inde (%48), bilateral servikal lenf nodlarına tek başına radyoterapi uygulanan 26 hastadan üçünde (%12) ve baş

 Bir ülkede bir yıl boyunca üretilmiş olan tüm Bir ülkede bir yıl boyunca üretilmiş olan tüm mal ve hizmetlerin para olarak karşılığıdır, mal ve hizmetlerin para

Baldacci vd.(2008: 27) panel veri analizi yöntemi ile 120 gelişmekte olan ülke üzerinde 1975-2000 dönemi için beşeri sermaye ve ekonomik büyüme arasındaki doğrudan ve

T-test, one way ANOVA and multiple regression anal ysis were employed to analyze contribution of demographic characteristics on workers’ awareness to implement ISO 15189. Results

Eğer eğitim düzeyi sadece özel sektör tarafından sağlanmış olsaydı yüksek gelir grubundaki aileler düşük gelir grubundaki hanelere göre daha fazla kaynak ayıracakları

Case 2: At 14th week of gestation have been detected an alloantibody anti-M with indirect antiglobulin test titer 1:8 rising at 32nd week in 1:16.. Gave birth at 39th week in a male

Kaotik sistem literatüründe bulunan Lorenz, Sprott durum A, Rucklidge, Arneodo, Moore-Spiegel, Rössler, Chen kaotik sistemleri hakkında bilgi verilmiş ve bu

Femur ve tibia MMP-13 boyanma yüzdesiSAS ve HA gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemsiz bulunurken SAS ve KONT grupları ile HA ve KONT grupları