' T t & U u & S r f '
-Karadeniz’in hırçın dalgaları ile boğuşan Alman denizcilerin gemilerini batırıp karaya çık maktan başka çareleri kalmamıştı. Aksi halde Sovyet gemileri tarafından diğerleri gibi batı rılacaklardı. Bir ateş çemberi içinde kalmışlardı.
Akçakoca sahiline
ilk çıkan
denizciler önce
kendilerini İngiliz
olarak tanıttılar.
Otobüse binip
İzmir üzerinden
kaçmak
istiyorlardı.
Ancak paraları
yoktu. Bu defa
bir subay, doktor
olduğunu
söyledi... Hasta
Akçakocalılar
karşısına dizildi
A
k r e p
HAREKATI
Yazan:
Lale çakıroğlu
© Her türlü yayın hakları' (Radyo- TV- Sinema- Tiyatro ve çeviri) Milliyet’e aittir.
DenizaltınHzı batıııyonız
7N-Sovyet limanlarını vurup, Kızılordu donanmasına darbe indirmeyi planlayan Nazi dönemi denizcileri, sonunda kendi gemilerini batırmak zorunda kalmışlardı.
i
m-. m—
1 b“'- " ‘- w
»^«tnetnekiedir.
l X t *Z * « « ÎU ıı R loT un TurkJx
r-«İr. B * i Bulr»r B ı vekilin;,, • TUrt, i(lH, i I ▼ erflmrktod.r. Z l*DU M L"Z.A İLTİC A UM A ' Aim«n ASKI.RU.ki A m tu m 13 ( T a n - t) _ pa„ rI( „ Bolunun A k r ji, , * x , Im a m ****■ "■ «*■ ¡ki 2„ kiy.Un.rf» yakalammqUt4ir f
Bunlar« r»JUp elrf^Un i laru, KirtıJaıi»dt I çifcır" Un --'« ila n . __ _ . dıhnck üzere bepUai» takerf „J katnUr. («İfa, erfiUllUeri » j , •lıikniftır.
kSKl BL'LGAft DAHİLİYE NAZIRI Anka,* 13 (Twio) _ Cum»rt '■ sunu jurdumuu (elmiş hulun»,
, Bnfjfar mfc, D rtiH ye N a m . P f!e J
Oufır-n • Jj, Tr»V>, hududumu,rfJ
h ,r h i r n n lltrin im kabul e d iU ,,,,’
rrvı hakkında ılı.h«* olu»»« k*ra Mütarfrn uc füa sarfında Turl
U-19’un komutanı mürettebatını karaya çıkar- 14 Eylül 1944 tarihli gazetelerde Alman deniz- madan önce bir gün boyunca periskopla uy- çilerin Karadeniz sahillerimize çıkışı tek sü- gim bir yer aramıştı. tunluk haber olarak yer almıştı.
#U -1 9 denizaltı komutanı
nın seyir d efterin d en :
"Akçakoca önlerinde sey
rederken yakınımızda ko
caman bir yolcu gemisi
belirdi. Doğu yönünde
seyrediyordu. 300-400
m etre üzerimizden geçti,
çocuklara ’Bakın bu Türk
bayrağı' dedim ve vapu
run hırçın rüzgârda dalga
lanan bayrağını göster
dim"
A
LMAN subaylarının 45 yıl önceki Türkiye anılarını içe ren iki defteri bugüne dek Üsteğmen Hubert Verpoor- ten muhafaza etm iş. A slın da bu defterlerin T ürkiye’ den dışarı çıkarılışı da o l dukça ilgin ç. Verpoorten
resmi makamlardan, Türk şarapçılığıyla il g ili iki kitabın tercüm esini yanında g ö tü r mek için izin istem iş. Yalan da değil. Bu
tercüm eler de var. Ancak bunların yanın da ve bir limon sandığının içinde iki anı def teri ile gazete kupürlerinin bulunduğu dos ya, Alm anya’ya dek gelm iş. Kupür dosya sında sandığa çakılan çivilerin izlerini gör mek mümkün. Defterlerin kenarında da Kı zılay’ın hediyesi iki k ilo lu k zeytinyağın le kesini... Beyşehir ve İsparta başlığı a ltın da toplanan anılan belli bir kron oloji izle miyor. Ve de sadece “denizcilerin anıları
nı içeriyor.” Denizci subaylar, kendilerine
has esprileri, benzetm eleriyle, sevinçleri ni, hayal kırıklıklarını olduğu gibi aktarmış lar bu sayfalara. Bazen, krokiler, bazen ş i irler eşlik ediyor anılara.
B irinci defterin sayfalarını aralıyoruz. Türkiye’deki ilk anıyı Herbert Theuring ka leme almış...
“Akça yakınlarındaki ilk merhabadan sonra dost olduğumuza kanaat getiren köy lü bizi köye götürdü. (Aslında g ittik le ri yer
bir ilçe olm asına rağmen. Theuring, büyük bir köyden söz ediyor.) Onlara Ingiliz deniz
cileri olduğumuzu anlatmaya çalıştım ve Ingiliz Konsolosluğu’nun nerede olduğunu sordum. Daha çok el-kol hareketleri ve bö lük pörçük sözcüklerle anlaşıyorduk. Saat 14 sularında İzmit’e giden bir otobüs köy den geçecekti. Birden yanımızda beş ku ruş Türk parası olmadığını anımsadım. Pa ra lazımdı. Doktorum ben’ dedim. Doktor olduğumun duyulmasıyla birlikte, karnını açıp gösteren bir sürü erkek ve çocuk, — .
kadınlar gelm em işti— karşımda sıraya gir
di. Yanımızdaki ilkyardım çantasında ne varsa. Aspirin, kinin, ishal ilacı dağıttım. Ama İzmit’e hiçbir zaman ulaşamayacak tık. Öğle yemeğine yeni oturmuştuk ki, jan darmalar bizi yakaladı. Yakalanan diğer grupla birlikte Akça’ya 25 kilometre uzak lıktaki bir askeri garnizona götürüldük. Da ha sonra da İzmit’e...”
İ k İ ÂLMAN MÜLTECİ GRUBU
13 Eylül 1944 Ankara-R adyo gazetesi: Başlık: Karadeniz kıyılarına iki Alman m ül teci grubu çıktı:“ 11 Eylül 1944 Pazartesi günü sabahı, Bolu vilayetinin Akça kazası kıyılarında, 2
subay ve 20 erden, Kocaeli vilayeti Kara su kıyılarında da 1 subay ve 21 erden mü rekkep 2 Alman mülteci grubuna rastlana rak yakalanmışlardır. Bunların bindikleri va sıtalar Karadeniz’de battıklarından, sahile yüzerek çıkmışlar ve hepsi askeri makam lara teslim edilmişlerdir.”
Üsteğmen Hubert Verpoorten’in titiz lik le tu ttu ğ u kupür defterindeki haberde adı geçen İki grup arasında, Arendt ve Ohlen- burg’un kom utasındaki, U-20, U-23 ve U-19 denizaltılarını batırm ak üzere görevlendi rilen altı kişi dışındaki mürettebatıydı. U-19 ve beş k iş ilik ekibinin akıbetini silah arka daşları bile uzun süre öğrenem eyecekler di. Herkes onlara öldü gözüyle bakıyordu. Ta ki, Beyşehir’de yeniden buluşana dek. Bu arada, Üsteğmen Hubert Verpoorten ve ekibi neredeydiler?..
U-19 UN SON 48 SAATİ...
U-19 denizaltısının terütaze kom utanı Hubert Verpoorten, denizaltılarını batırdık tan sonra sahile çıkan diğer grupları terk ederek, kendi denizaltısını “daha az kalabalık bir koya” götürm eye karar verir.
U-19’un son 48 saatini komutanın seyir def terinden öğreniyoruz:
“ 10 Eylül 1944, sahile çıkan kafilenin teçhizatını götüren iki adamım gece saat 01.30 sularında geri döndüler. Denizaltıyı sabahın alaca karanlığında batırıp sahile çıkmak için çok az vaktimiz vardı. Yardım cım teğmen ile durumu ınceıeaiK. Denizal- tıyı bir gece sonra batırmaya karar verdik.
Üç denizaltının mürettebatı aynı noktadan karaya çıktıkları için daha da doğuya git mek niyetindeydlm. Zonguldak’a yakın ol duğumuzu biliyor ancak tam mesafeyi he sap edemiyordum. Çünkü tüm haritalar im ha edilmişti ve yanımızda sadece hava du rumunu gösterir harita vardı. Zonguldak’ tan batıya giden bir tren yolu olduğunu bi liyordum. Amacım beraberimdeki beş ada mımla birlikte yük vagonuna kaçak binmek ve de Ege’ye ulaşmaktı. Köprüdeydim. Kı yıdan makinelerin gürültüsünümduyulma- yacağı bir noktaya dek uzaklaştıktan son ra dizel E-motorunu çalıştırıp (bataryaları) doldurabilirdik. Niyetim dizel motorunu devreye sokarak kuzeye 12 deniz mili ka dar gitmek ve daha sonra da doğu, kuzey doğu yönünde yeniden kıyıya yanaşmak tı. Dizel ile 00’da yaklaşık 20 dakika seyret tikten sonra aniden karşımızda 2 bin met re uzaklıkta küçük bir yelkenli belirdi. Ay ışığında iyice belli oluyordu. Bu yönde sey rettiği takdirde çarpışmamız kaçınılmazdı. Büyük bir kavis çizerek Batıya yöneldim, ta ki, yelkenli gözden kaybolana dek. Ney se kolay atlatmıştık. Doğru dürüst haritam olmadığından, tam yerimizi kestiremiyor- dum. Takriben Akçakoca önlerindeydik. Makineleri çalıştırdım ve bilinmeyen bir yö ne doğru yola çıktık. Şafak sökmek üzerey di. Karaya çıkacağımız noktaya yaklaştığım kanısındaydım. 60 derece gidince Zongul dak’a varabilecektik. Çarkçıbaşı ile dalış durumumuzu, yakıtı ve cephaneyi kontrol ettik. Bir çarkçıbaşı, bir dümenci, bir çavuş ve iki erle denizaltısına dalış yaptıran bir komutanın olduğunu sanmıyorum. Ama biz
bunu yaptık. Zonguldak’ın kuzeyinden do ğu sahillerine dek gittik. Adamlarıma ge miyi batıracağımızı ilk kez o zaman söyle dim. Gün olaysız geçti. Saat 10.00 suların da Ereğli burnu ve kent gözükmüştü. Etra fı periskopla iyice gözden geçirdim. Ereğ li önündeki nehir yatağında sarp kayalık lar vardı. Kıyıdan 10 deniz mili uzaklıkta tek rar 60 derece ve kıyıya paralel olarak sey retmeye başladım. Rüzgâr 5-6 şiddetinde esiyordu. Deniz dalgalıydı. 11.00 dolayla rında artık bataryalar tamamen dolmuştu. Sancak dolaylarında Zonguldak ve liman göründü. 12 sularında daldık ve 14.10’da Zonguldak’ın kuzey doğusundaki kıyılarda
yeniden yüzeye çıktık. Hepimiz acıkmıştık.
Öğle yemeğinde. Bir kutu konserve kuş konmaz, bir kutu kırmızı pancar, kızarmış sosis ve ekmekle kamımızı iyice doyurduk.
İLK KEZ TÜRK
BAYRAĞI GÖRDÜM
Malum ya yanımıza kumanya alacaktık ama kıyıya çıkınca uzun bir süre yemek yiyeme- yebiürdik. Tam hazırlıklarımızı tamamlamak üzereydik ki, yakınımızda kocaman bir yol cu gemisi belirdi. Doğu yönünde seyredi yordu. 3-400 metre üzerimizden geçti. Ço cuklara ‘ Bakın bu Türk bayrağı’ dedim ve vapurun hırçın rüzgârda dalgalanan bayra ğını gösterdim. Ben de hayatımda ilk kez Türk bayrağı görüyordum. Sarp kayalık de niz şeridini geçtikten sonra bir kumsala gelmiştik. Kıyıya çok yakındık. O kadar kr, kumsalda oynayan çocukları seyredebili yordum. Birazdan bir tren sesi duydum. Evet tren buradan geçiyordu. Barakayı an dıran bir İstasyon binasının önünde durdu. Karaya çıkmak için elverişli dedim. 17.30 sularında kuzeye doğru yöneldik. Gecenin karanlığında, daha önce yanaştığımız kum salın hemen yakınında karaya çıkmak için tespit ettiğimiz küçük taşlık kıyının önün deydik. Filyos yönünden gelen yolcu tre ninin ışığı bir anda ortalığı aydınlatmıştı. Tren, tünellere girip çıktıkça biz de etrafı daha iyi kolaçan edebiliyorduk. 30 .metre genişliğinde 15 metre derinliğinde bir kıyı şeridiydi bu. 4 adamım nevale ve teçhizat larımızı kıyıya götürdü, ikinci turu yapmak üzere geri dönen ikisi her şeyin normal ol duğunu söylüyordu. Denizaltıyı batırmak üzere ben ve çarkçıbaşım kalmıştık. Patla yıcılar, tuvalete, dizele, merkeze ve torpi do gözlerine yerleştirilmişti. Ortalık karma karışıktı. Minderler, yataklar suların içinde yüzüyordu. Biz de hemen hemen bir saat tir üzerimizde bir mayo, sular içindeydik. Çarkçıbaşı geminin arkasına gitti, ben de öne, tüm kapakçıkları açtık. Patlayıcıların fitilini açtık. Merkezde buluştuk. Her şey
tamam mı?' Çarkçıbaşı 'Her şey tam am ’ de
di. Denizaltının her yanını tıss diye bir ses sarmıştı. Yukan çıktık. Suratıma aniden ge cenin serinliği çarptı: ‘Oh dünya varmış, te miz hava...' Küçük botumuza atladık. O sı rada gemi de hafif yana yatmış burun üs tü sulara gömülmeye başlamıştı. Denizal- tımdan tıslayarak boşalan havanın sesi hâ lâ duyuluyordu. Denizaltı aşağıya doğru ka yarken, çıkan hava kabarcıkları suyu fos- forize etmiş ve etrafımıza gümüşten bir göl oluşmuştu, iki dakika sonra aşağıdan ge len patlamaları duyduk. Evet bombalar pat lamış ve gemimiz SMS-U-19,11 Eylül 1944 günü gece 23.10’da Karadeniz’de Filyos ya kınlarında sulara gömülmüştü.”
-SÜRECEK-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi