Midhat Cemal KUNTAY
ugünkü dil devrimi bundaıi bir asır evvel kaderleşmiş bir zaruretti. Bu ihtiyacı, belki yüz yıl, görmemek için gözlerimizi gündüz bile kapadık. Görenler hiç olmadı değil: Namık Kemalle Ziya paşa ve Şinasi.
Osmanlıcanın türkçe olmasını 19 uncu yüz yılın ikinci yarısından sonra yukardaki üç edebiyat- sommi te’si konuşurken, yazarken hattâ susarken bile istediler. Fakat bu istekler şahsî hamleler hududunu geçemedi. Ve cemiyet vakası olama di.
denleri susturmak içindi. Çünkü Şark edebiyatta «lügat» demekti. Cenap Sahabettin bile belki bu it hamdan kurtulmak için olacak, şi irlerine kamusu boşaltıyordu: Bize Şarkı bilmez mi diyorsunuz, alın size Şarka yani kamusa batmış çık mış şiirler! Gibi bir şey.
Bu kelimecilik en genç Servetifü- nun şairlerinde bile bir dava ve bir süstü. Celâl Sahir şiirlerine «Leyâli Sahiriyet» diye ünvan koyuyordu. İddia edebilirim ki, yeni nesilde bu gün bu terkibin mânasını anhyacak bir tek genç yoktur.
Buna rağmen bu üç edebiyat sommite’sinin bazı yazıları bugü nün, hattâ yarının, hattâ diyebili rim ki, öbür günün türkçesidir: Bu türkçeler o derece kamussuzdurlar ve bizimdirler. Namık Kemalin ba zı mektuplarındaki dil, içi çok olgun olduğu halde dışı mektebe henüz gitmemiş bir çocuğun ve mektepsiz bir kadının konuşmasıdır ne o ka dar sadedir,
Şinasi zürriyeti bir avuç kalaba lık halinde yerli dile doğru koştu ğu halde ondan sonraki edebiyat zümrelerinde bir OsmanlIca softa lığı başladı. Servetifünunun edebi yatımıza yaptığı büyük iyilik dili mize, nankörlük olmasın, fenalık etti. Servetifünun şairlerinden Hü seyin Suat Bey bizzat bana söyle mişti; Tevfik Fikret kadar çok bü yük bir dil adamı, Servetifünuna şiir getiren Hüseyin Şuada şöyle di yordu :
— Manzumeleriniz lûgatli, keli- meli olsun.
Bu, belki, Şarkı bilmiyorlar diye Seı-vetifünun şairlerine hücum e
Her iyilik yanında bir takım ufak tefek fenalıklarla beraber yürür. Servetifünunun hizmeti de böyle fena bir talihe mahkûmdu. Tabiî dir ki, Tevfik Fikretten Celâl Sahi- re kadar Servetifünun edebiyatın da bizim şükranla hatırlamaya mec bur olduğumuz kıymetler karşısın da onların bu zayıf taraflarını unut mamız lâzımdır. Ancak, zaman hiç bir yanlışı unutmaz, ve tepkisini ya par. Nasıl ki, böyle oldu. Birkaç yüz y ıl Veysilerin yalnız lügatten ibaret olan dilile yazılmış kitapları okuya rak fena ve lüzumsuz bir ilmin ca- kasile mesut olan nesillerden sonra Servetifünun zürriyetinin ayni yan lışı tekrarlaması lâzımdı. Bu lüzu mu benimsemediler.
Türkçenin en ince alayını, kaba tahriflerle yapanlar Ermeni yurt- daşlarımızdır. Ve onlar kelim eli v® lûgatli konuşanlar için şöyle derler: «Elfâziye konuşuyor.»
Bugünkü dil devrimi yazıda ve lâkırdıda «Elfâziye konuşanlara karşı zamanın şuurlu bir tepkisidir.
Midhat Cemal KUNT AY
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi