M '
> î
l
*
v© o
^
CUMHURİYET DERGİAkyaka’yı gördüğünüzde
bu yeşilliğin, bu
korunmuşluğun nedenini
merak ediyorsunuz. Bu
sorunun tek bir yanıtı var,
Nail Çakır han. Henüz
çocuk yaşında komünist
suçlamasıyla gözaltına
alman Çakırhan’ın şiirden
geçen yolunu mimarlıkla
buluşturansa bir zorunluluk.
Çünkü eşi arkeolog Halet
Çambel için Karatepe’de bir
açık hava müzesine gerek
olduğunda iş başa düşüyor
ve bugüne geliniyor...
Nail Çakırhan, Gökova Akyaka’nın doğaya uyumunu koruyarak Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü de almıştı...
Çakırhan’m evleri...
ŞÜKRAN SONER
M
uğla'dan Dalaman’a, Fethiye’ye, M arm aris’e doğru inerken tepe den Gökova’nm yeşiline, derin körfezinin turkuvaz rengine tu tulmamış olan yoktur. Ama benim gibi bu güne kadar Akyaka’ya inememiş olanlar için b i r doğa cennetidir. İnsanlar fazlaca yerleşe- mediği, betonlaştıramadığı için güzeldir.Oysa içine girince görüyorsunuz ki, Akya- k a ’da da küçümsenemeyecek bir yerleşim var. Sadece ünlü tatil köşelerimizden daha fazla yeşili, daha derin körfezi, ovası, azmak ları, bitkisi-hayvanı ile düşünebileceğiniz den çok zengin biyolojik çeşitliliği ile değil, özgün yapılaşmasıyla da turizmciler ve tatil ciler tarafından keşfedilmiş. Yine de yağma- lanamamış.
Nedenini sorgulayınca, “İyi ki Nail
Çakır-han sağlık sorunları nedeniyle bu köşeye yerleşmeye, kendine baba evi özlemiyle ge leneksel bir ev yapmaya karar vermiş. ” diye- siniz geliyor. Çakırhan’ın cezaevinden, so lun çileli ama renkli yaşamına, şiirden alaylı mimarlığa uzanan ömrünü getirip burada dinlendirmiş olmasına seviniyorsunuz...
Geleneksel mimarinin korunduğu ilk yer
değil belki Gökova ve Akyaka. Ama en azın dan Çakırhan mimarisine uyum zorunlulu ğunun getirdiği çok önemli bir sonuç, para kazanma hırsı içindekiler için de öğretici ol muş. Turistlerin, tatilcilerin, Gökova ve Ak- yaka’yı seçmelerinde belirleyici nedenin bo zulmamış doğal güzellikler ve bunlara özel uyum içindeki Çakırhan mimarisi olması, kısa dönemli vurgun yerine uzun dönemli kazançlı çıkma bilincini de geliştirmiş.
Nail Çakırhan ekolü...
Yücelen Otel’insahibi Hamdi YücelGür- soy, Akyakalıların Nail Çakırhan’a olan sev gi borçlarının bir simgesi olarak yaptırdığı Nail Çakırhan heykelini yine Çakırhan’ın damgasını taşıyan otel evlerinin arasından geçen azmak yanındaki bahçeye yerleştir miş. Hemen yukarda Çakırhan’ın Ağa Han ödülünü alan kendi evi yükseliyor. Aslında
* '
3 KASIM 2002. SAYI 867
Çakırhan mimarisi evlerinin hiçbiri yüksel miyor, binbir renkli çiçekler, ağaçlar arasında kaybolmuşlar, uzaktan ancak ahşapla işlen miş çatılan, hele de oymalı balkon ahşaplany- la seçilebiliyor...
Hamdi Y ücel Gürsoy, “ 1984’te Nail Çakır- han’ı tanımasaydım, ben bugünkü ben olmaz, çok başka, bugünkü bana göre çok olumsuz bir insan olurdum.” diye başlıyor söze... Ko münist Nail, kalp hastası, inzivaya çekilmiş, Pala restoranda içki içiyor. Herkes ona biraz mesafeli duruyor. Öğle rakısı içiyor; babacan, tatlı. Zamanla takılma, masa arkadaşlığı baş lıyor. Sonra büyük bir sevgi ve dostluk gel işi yor. Gürsoy, dünyaya, insanlara, yaşama bakı şının yavaş yavaş, Çakırhan’ın etkisi ile baş tan sona değiştiğini anlatıyor.
Bir gün yanında Çakırhan olduğu halde, dostlarla yol üstü Cennet Restorandalar. İki otobüs dolusu profesör geliyor. Çakırhan’ı görünce başta rektör, uzaktan tanıdığı ünlü profesörler, tıp otoriteleri Çakırhan’ın önün de elini sıkmak için sıraya giriyorlar. Gürsoy bir kez daha Çakırhan’ın gösterişten uzak kimliği üzerinde düşünüyor...
Yücelen Otel ’ in şimdi resepsiyon ve otur ma salonları olarak kullanılan bölümün ahşap işlemeli tavanı Gürsoy ile Çakırhan’ın ilk iş ilişkileri. O tarihe kadar kendi evinden başka dost evlerin yapımını gerçekleştiren Çakır- han, Gürsoy’un ricasını kırmayıp mekânı in celiyor, kafasından ahşap direklerin yerlerini belirliyor. Sonra ambalaj kağıdının üstüne ta vanın desenlerini çiziyor. Bütün bunlar, usta ların başındayken gerçekleşiyor...
Gürsoy, restoranının her zaman dolu olma sının nedenini de bu tavana bağlıyor. Tavanın estetiğinin büyük çekim merkezi olduğuna inanıyor. Restoran, sazlıklar, içinden azmak geçen bataklıklar, ağaçlar kesilmeden düzen lenerek bütün otelin yapımı, Çakırhan’ın mi marlık ve rehberliğinde devam ediyor.
Her şey kafasında...
Fethiye Letoonia otelinin sahibi büyük otel projesini başlatıyor. Ancak mimarların çizdi ği projelerin hangisi uygulanmaya başlasa gündeme ağaç kesme geliyor. Otel sahibi de bunu göze alamayarak inşaatı durduruyor. So nunda yanında çalışan biri Nail Çakırhan T öneriyor. Ancak mimar olmadığını, yaşını öğ renince aklı pek yatmıyor. Aradan aylar yıllar geçiyor. Işkotarılamıyor. Dayanamayıp Ak- yaka’ya Nail Çakırhan’ı görmeye geliyor. Meyhanede uzaktan saç sakalı birbirine karış mış, yaşlı, içen bir adamı görünce gözüne kes- tiremeyip geri dönüyor. Başka mimarlar da işin altından kalkamıyorlar. Yeniden gelip Hamdi Gürsoy'un aracı lığı ile Çakırhan’ı iki günlüğüne Fethiye’ye götürüyor. Gidiş o gi diş...
Gürsoy Çakırhan’ı özlüyor, daha çok da merak ediyor. Ahçıya sevdiği yemekler sipa riş edilip Fethiye’ye gidiliyor. M uğla’dan iki usta ile Letoonia’nın inşaatına giden Çakır- han, o tarihlerde 80 yaşın üstündeki delikanlı, devasa bir alanda kurulan inşaatın başında, damlarda, her yerde soluksuz koşturup duru yor. Her işe doğrudan, uygulamanın içinde müdahale ediyor.
Bir zaman sonra Gürsoy Çakırhan’dan bir çağrı alıyor. Tekrar inşaata gidiyor. Çakırhan özel konuşmak istediğini söylüyor. Arkasın da gittiği heryerde peşini bırakmayan iri yarı iki adamdan rahatsız. Gerçekten de bahçeye çıktıklarında bile o iki adam peşlerinden geli yorlar. Çakırhan belki de siyasi geçmişinin de tepkisi ile gözetim altında olduğunu, bu ko şullarda çalışamayacağını anlatıyor. Gürsoy otelin sahibi Rezak Gazel ’e durumu anlatıyor.
tfc .
Çakırhan için böyle bir durumun güvensizlik, hakaret anlamına geldiğini, aldığı işi yanda bırak masının söz konusu olamayaca ğını, peşindeki korumaların çe kilmesi gerektiğini anlatıyor.
Otel sahibi şaşkın, kahkaha atıyor. ‘Onlar onu gözetlemiyor lar, kaçmasından korkan yok. Onlar onun canını korumaya ça lışıyorlar” diyor “Ortada, plan, proje, hiçbir bilgi yok. Her şey Çakırhan’ın kafasının içinde. Ya
önlemsiz çıktığı damdan düşerse? Ya kafası na bir şey gelirse? Iş titizliği içinde kavga et tikleri bir tepki verip, bir şey atarlarsa? O ız bandut gibi adamlar, onun can güvenliği, onu korumak için, canından sorumlu olarak ya nından ayrılmıyorlar” .
Osmanlı imparatorluğunda dış alım ve satı mın önem kazanmasıyla birlikte Gökova Ak- yaka iskelesi Rodos, Mısır, Akdeniz ülkele riyle yapılan ticarete hizmet ediyor. Burada ti careti yürüten aileler iskeleye en yakın ve en
gençlik yıllarında şair, ileri yaşla rında mimar Nail Çakırhan’a. 1910 Ula doğumlu. 1930’da Nâ zım Hikmet’le yayımladıkları “ 1 artı 1, eşittir Bir” adlı şiir kitabın da, dergilerde çıkan şiirlerinde Nail V. imzasını kullanıyor. Eski tüfekler arasındaki adı Nail Vah deti. Konya Lisesi’nde yatılı öğ renci iken çıkardığı dergide ya yımlanan şiiri ile ilk kez mahke me ile tanışıyor. Beraat ediyor ama bir yıl sonra arkadaşlarıyla çıkardığı Halka Doğru dergisindeki bir başka şiiri ile, olgunluk sınavlarına girme aşamasın da yine başı derde giriyor, gözaltına alınıyor. Sorgulaması sırasında telefondan net duydu ğu Atatürk’ün “ Bırakın çocuğu, ayıptır” tali matı ile polis refakatinde sınavlara giriyor. Konya’daki davadan takipsizlik karan alınıyor ama İstanbul ’da Resimli Ay dergisinde yayım lanan aynı şiir nedeniyle 6 ay ceza yiyor. Tem yizden bozulan yargılamada beraat ediyor.
Nâzım Hikmet’le bu dönemde tanışıyorlar.
i İ
f i
HEa.
Çambel ’in öğrencisi arkeolog Işık Soytürk ’ün A kyaka Evleri sergisinden bir fotoğraf...
büyük yerleşim merkezi olan Muğla’ya yerle şip, Konakaltı ve Saburhane meydanı çevre sinde kendi konutlarını ve işyerlerini inşa edi yorlar. Ağırlığı oluşturan Rum tüccarların in- ■ şaat ustaları, marangoz ustaları da Rumlar. Türkiye Cumhuriyeti’nde ithalat ve ihracat ekonomisinde İzmir’e kayan yoğunlukla Gö kova iskelesinin önemi kalmıyor. Konakaltı Han, Muğla Palas olarak iş hanına dönüşüyor.
Biz yine Akyaka’nın bugünkü Akyaka olu şuna, Nail Çakırhan öyküsüne geri dönelim;
Önce Tıp sonra Hukuk fakültesine kaydını yaptınyor ancak her iki geçim kaynağını be- nimseyemeyerek ayrılıyor. Cumhuriyet gaze tesinde düzeltmenlik yapmaya başlıyor, yazı lan Resimli Ay’da yayımlanıyor. NâzımHik- m et’le babasının evinde birlikte yaşıyorlar, iki yıl sonra da komünist teşkilatı kurmaktan gö zaltına alınıyor. Bir ay işkence, iki buçuk yıl süren hapislik dönemi geliyor. 1933 ’te onun cu yıl affından yararlanıyor. 1934’te serbest kalınca, yine Cumhuriyet ve Hayat
Ansiklo-Yücelen Otel’deki azmak, sakinliği ve doğayla uyumu simgeliyor...
1 1
pedileri ’nde düzeltmenliğe başlıyor, ama ay nı yıl ortalıktan kaybolur, çünkü Sovyetler Birliği’ne gidiyor. Rusça öğrenip Doğu Halklan Üniversitesi’nde sosyalizm ve eko nomi okuyor. Bir tektil fabrikasında işçilik yaparken bir Rus kızı ile evleniyor.
ikinci dünya savaşı çıkmak üzereyken ko- müntem SovyetlerBirliği’nde bulunan sos yalistlerin çalışmalarını kendi ülkelerinde sürdürmeleri uygun görüyor. 1937’de ailesi ni oradabırakarakTürkiye’ye dönen Çakır- han Ula çarşısında tanınarak ihbar ediliyor ve gözaltına alınıyor. Pasaportsuz sının geç mekten suçlanıyor, ancak cezası tecil edili- v yor. Askere almıyor, subaylık hakkından yoksun edilse de iyi muamele görüyor. 193 7 sonlarında sağlık nedeniyle önce hava deği şimi alıyor, sonra çürüğe çıkanlıyor. 193 8 ’de Tan gazetesinde çal ışmaya başlıyor. O sıralar asistan olan arkeolog Halet Çambel’le tanışı yor ve ve ailesinin karşı çıkmasına rağmen evleniyorlar.
1945’te Sabiha ve Zekeriya Sertel’in çıkar- dıklan Görüşler’in sekreteri olarak çalışıyor, ilk sayı o güne kadar görülmedik bir rekorla 55 bin satılıyor. 4 Aralık 1945’te Tan Matba ası yakılacak, derginin ikinci sayısı çıkama yacaktır. 1946’da kurucuları arasında yer al dığı Türkiye Sosyalist Emekçi Partisi’nin ka patılması üzerine tutuklanıyor. 4 yıl yattıktan sonra 1950’de afla salıveriliyor. Yurt dışında tedavi görmekte olan kansı Halet Çambel’in yanına gidiyor. Toplam bir buçuk yıl İtalya, Fransa, İsviçre, Avusturya’da kalıyor.
işsiz bir adam olarak Türkiye ’ ye dönüşü, kendisinin de öngörmediği yeni bir evreye girişin ilk adımı oluyor. Müteahhit işi bırakıp gidince Halet Çam bel’in çalıştığı kazıda ar keolojik buluntuların restorasyonu, korun- ”1 ması, sergilenmesi için geniş bir alanın sa çaklarla örtülmesi işini üstleniyor. Mimarlık projesini Turgut Cansever’in yaptığı bu iş, Türkiye ’nin ilk açık hava müzesi ve ilk geniş saçaklı çıplak beton uygulaması oluyor.
Kazıevi, karakol, orman bölge şefliği, böl ge yatılı okullarının inşaatları, tüm engelle melere rağmen aşılıyor. 1963 ’te projesi yine Turgut Cansever’e ait T ürk Tarih Kurumu bi - naşının inşaatını gerçekleştiriyor... Alman Lisesi inşaatını Çambel’in ikinci kazıevi izli yor. Sağlığı bozuluyor. 1970’te doktor tavsi yesine uyarak eşiyle birlikte Gökova’ya geli yor. Dinlenebilecekleri, huzur içinde çalışa bilecekleri bir eve gereksinim duyuyorlar. Akyaka’da iki dönüm toprak alıyor, iki usta nın yardımıyla inşaata başlıyor. Geleneksel mimarimizin özelliklerini günümüz koşulla rıyla buluşturan, çevreyle, doğayla bütünle şen bu küçük ev harikulade estetiği ile hay ranlık uyandırıyor. Yakın dostlan, arkadaşla- n için yapılan evleri, turizmcilerin istemleri izliyor.
1983’te aklının ucundan geçmeyen bir sürprizle karşılaşıyor. Dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden Ağa Han Uluslarara sı Mimarlık Ödülü veriliyor. Mimarlık eğiti mi almamış birinin böylesi önemli bir ödüle layık görülmesi akademik çevrelerde mimar- 1 ıkta alay 1 ı-mektepl i, gel eneksel-çağdaş tar tışmalarını büyütüyor. Bu sayede Akyaka ’da Çakırhan ’ in doğrudan, en azından çizgisi i le doğrudan katkıda bulunduğu yüzü bulan bi na, bölgede çok sayıda turistik yapı yükseli yor. Bu arada Akyaka için koruma kararı çı kıyor, Çakırhan mimarisi, korumacılık önle mi olarak gündeme geliyor. Kenarından kö şesinden birçok kaçamağa, deformasyona rağmen artık bütün binalann inşaatlarında te mel sınırların dışına çıkılamaması, bugünkü Akyaka’yı yaratıyor.-^
Ta h a T o ro s Arşivi