• Sonuç bulunamadı

Kur'an'ın yetimlere bakış açısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'ın yetimlere bakış açısı"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI. KUR’AN’IN YETİMLERE BAKIŞ AÇISI. YÜKSEK LİSANS TEZİ. DANIŞMAN PROF. DR. İSMET ERSÖZ. HAZIRLAYAN MEHMET ŞİRİN AYRAL. KONYA–2007.

(2)

(3) KISALTMALAR b.. : Bin, İbn. bkz.. : Bakınız.. bs.. : Bası/Baskı/Basım. DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. haz.. : Hazırlayan. Hz.. : Hazreti. KB. : Kültür Bakanlığı. r.a.. : Radiyallahu anh/anhuma/anhum. s.. : Sayfa/lar. sav. : Sallallahu aleyhi ve’s-Sellem. TDK. : Türk Dil Kurumu. tdv. : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. thk.. : Tahkik eden. trc.. : Tercüme eden. ts.. : Tarihsiz. v.. : Vefat. Yay.. :Yayınları, Yayınevi. II.

(4) İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ........................................................................................................... II ÖNSÖZ.......................................................................................................................... IV GİRİŞ ...............................................................................................................................1 1. YETİM KELİMESİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI............................2 1.1. Yetim Kelimesinin Sözlük Anlamı ......................................................................2 1.2. Yetim Kelimesinin Terim Anlamı........................................................................3 1.3. Türkçede Yetim ve Öksüz Kelimelerinin Anlamları ............................................4 2. CAHİLİYE DÖNEMİNDE YETİMLER................................................................5 2.1. Yetim Mallarına Karşı Olumsuz Uygulamalar .....................................................5 2.2. Yetimlere Yapılan Diğer Haksız Muameleler ......................................................9 BİRİNCİ BÖLÜM .........................................................................................................12 KUR’AN’DA YETİMLER ............................................................................................12 1- YETİMLERLE İLGİLİ HUKUKİ HÜKÜMLER................................................14 1.1. Yetimlerin Yetiştirilmesi ...................................................................................14 1.2. Yetimin Malına En İyi Şekilde Yaklaşmanın Gerekliliği....................................18 1.3.Yetimlere Malları ne Zaman Teslim Edilmeli .....................................................24 1.4. Yetim Kızlarla Evlilik .......................................................................................43 1.5. Ganimet Mallarından Yetimlere Dağıtılmasını Gerekliliği .................................46 2- YETİMLERE İYİ MUAMELEYİ EMREDEN HÜKÜMLER............................50 2.1.Yetimlere İyi Davranmak ...................................................................................51 2.2. Yetimlere Karşılıksız Yardım Etme Gerekliliği .................................................56 2.3. Yetimlere Yemek Yedirmek ..............................................................................57 2.4. Mirastan Pay Alamayanlara İkramda Bulunmak ................................................61 2.5. Yetimlere Kötü Muamele ve Zulmün Yasaklanması ..........................................63 2.6. Haksızlıkla Yetimlerin Mallarını Yiyenlere Uyarılar..........................................67 2.7. Muhtaç İnsanlara Yapılan İyiliklerden Bir Karşılığın Beklenmemesi .................70 3. DİĞER MUAMELELERİ EMREDEN AYETLER.............................................72 3.1. Mü’minlerin Resulüllah'tan Fetva İstemeleri......................................................72 3.2. Kur’an’da Yetim Kelimesinin Hz. Muhammed İçin Kullanılması ......................73 3.3. Yetimlerle Beraber Kalanların Uymaları Gereken Şartlar ..................................74 İKİNCİ BÖLÜM............................................................................................................76 İSLAM TOPLUMUNDA YETİM PROBLEMİ VE BUNUN ÇÖZÜM YOLLARI ...76 2.1. HZ. PEYGAMBER’İN YETİMLERİ GÖZETENLERE OLAN MÜJDELERİ ....................................................................................................................................77 2.1.1. Hz. Peygamber’in Yetimlerin İşlerini Üstlenenlerin Cennette Kendisiyle Beraber Bulunacaklarına Dair Müjdesi.....................................................................77 2.1.2. Kimsesiz Çocukların Bakımının Devlete Ait Olduğu Konusu .........................79 2.2. İSLAM TOPLUMUNUN YETİM PROBLEMİNİ ÇÖZMEK İÇİN KURMUŞ OLDUĞU MÜESSESELER ......................................................................................82 2.2.1. DÂRÜŞŞAFAKA...........................................................................................83 2.2.2. DÂRÜLEYTAM ............................................................................................88 SONUÇ...........................................................................................................................90 BİBLİYOGRAFYA .......................................................................................................92. III.

(5) ÖNSÖZ. İnsan hayatı dinimizde önemli bir yere sahiptir. İslam inancında insan haklarına riayet edilmesine önem verilmiştir. Bu itibarla himaye edilmeye muhtaç olan yetimlerin hakları, her haktan üstün tutulmuştur. İslam dininin yetim haklarına bu derece titizlik göstermesinden dolayı, İslamiyet’in yayılıp genişlemesinden sonra kurumsallaşan İslam devletlerinde, yetim çocukların mallarını korumak ve yetimleri himaye etmek amacıyla kurulan vakfiyeler büyük önem arz etmektedir. Dinimiz yetimlerin himaye edilmesini son derece önemsemiştir. Sokakta kendi kendine veya çok zayıf bir ilgi ile yetişecek insanlar, mutsuz bir hayat yaşayacakları gibi, toplumun başına da pek çok sorun çıkararak onun huzurunu bozacaklardır. Toplumların temel hedefi, mensuplarına huzurlu ve müreffeh bir ortam hazırlamaktır. Bu ortamın sağlanabilmesi ise bütün fertlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Özellikle yetim ve yoksulların elinden tutulmadığı ve ihtiyaçları giderilmediği müddetçe, bunun mümkün olmadığı görülecektir. Yetim ve kimsesiz çocukların sorumlulukları yakınlarına ait olsa bile, onlar bir anlamda topluma ve devlete emanettirler. Onları severek topluma ve hayata kazandırmak; dinî, millî ve insanî bir görevdir. Bu konunun önemi günümüzde daha da artmış bulunmaktadır. Zira kendi çıkarlarına başkasının sırtından ulaşmak isteyen ve kendi egosunu tatmin etmek için herkesi feda etmeye hazır insanların toplumumuzda sayıları oldukça fazladır. Bu tür insanların, özellikle yetim ve kimsesiz çocukları kendi emellerini gerçekleştirmek için kullandıkları bir gerçektir. Eğer toplumumuzun mutlu ve huzurlu olmasını istiyorsak yetim ve kimsesiz çocuklara sahip çıkmalıyız. Çünkü çocuklar geleceğimizin ümididirler. Kuşaklarımızın öncüsüdürler. Çocuk davasını her davanın üstünde tutup, onları koruyup yarınlara hazırlamak hepimizin en kutsal görevlerindendir. Kur’an yetimlere nasıl bir bakış açısı ile yaklaşmıştır? Yetimler, İslamiyet’ten evvel nasıl bir muameleye maruz kalmışlar? Kur’an onlara nasıl yaklaşmamızı emrediyor? Ve yetimlerin gözetilip bakılması için hangi müesseseler kurulmuştur? İşte bu çalışmanın konusu, bu soruların cevabını bulmamıza yardımcı olmak amacıyla seçildi. Çalışmamız; Çalışmanın “Giriş”. bir. giriş,. bölümünde. iki. bölüm. ve. bir. sonuçtan. “Yetim kelimesinin analizi. dönemindeki yetimlerin durumları” incelendi.. IV. oluşmaktadır.. yapılarak,. Cahiliye.

(6) Çalışmamızın “Kur’an’da Yetimler” başlıklı birinci bölümünde ise konuyla ilgili ayetler ana hatlarıyla üç kısımda mütalaa edilmiştir. Ayetlerden birinci kısmın yetimlerle ilgili şu hukuki hükümleri: “yetimlerin yetiştirilmesi, yetimin malına en iyi şekilde yaklaşmanın gerekliliği, yetimlere malları ne zaman teslim edilmeli, yetim kızlarla evlilik ve ganimet mallarından yetimlere dağıtılmasının gerekliliğini” içerdiği tespit edildi. Ayetlerdeki ikinci kısmın ise, yetimlere iyi muamele etmeyi emrettiği ve bunları da kısaca: “Yetimlere karşılıksız yardımı, yetimlere yemek yedirmeyi, mirastan pay alamayanlara ikramda bulunmayı, yetimlere kötü muamele ve zulmün yasaklandığı, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenlere uyarılar olduğunu ve muhtaç insanlara yapılan iyiliklerden bir karşılığın beklenmemesi gerektiğini” vurguladıkları görüldü. Bölümümüzün üçüncü kısmı da diğer muameleleri emreden ayetleri kapsar ki bunlarda da: “Mü’minlerin Resulüllah’tan fetva istemelerini, Kur’an’da yetim kelimesinin Hz. Muhammed için kullanıldığı ve yetimlerle beraber kalanların uymaları gereken şartları” vurguladıkları tespit edilmiştir. “İslam Toplumunda Yetim Problemi ve Bunun Çözüm Yolları” başlıklı ikinci bölümde de; Hz. Peygamber’in yetimleri gözetenlere olan müjdeleri ile İslam toplumunun yetim problemini çözmek için kurmuş olduğu müesseselerden Dârüşşafaka ile Dârüleytam’ın kuruluş ve faaliyetleri ele alındı. Bu çalışma esnasında değerli fikirleriyle bana yol gösteren başta Danışman Hocam Prof. Dr. İsmet ERSÖZ Bey olmak üzere Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalındaki saygıdeğer hocalarıma teşekkürü ödenmesi gereken bir borç addediyorum. Mehmet Şirin AYRAL KONYA–2007. V.

(7) GİRİŞ. 1.

(8) 1. YETİM KELİMESİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI. 1.1. Yetim Kelimesinin Sözlük Anlamı. Yetim kelimesi “‫م‬-‫ت‬-‫ ”ي‬kökünden türeyen bir kelime1 olup mutlak olarak insanlar için kullanıldığında babasını kaybeden manasına gelir. Hayvanlar için kullanıldığında ise annesini kaybeden manasına gelmektedir.2 Madenler (veya kıymetli taşlar) için kullanıldığında ise eşi benzeri olmayan “tek” anlamında kullanımı vardır ki ٌ

(9) ٌ‫( ُد ّرة‬eşsiz inci) bu kullanıma genel bir örnektir3 ve eşsizlik manasından dolayı da peygamberimiz için mecazen kullanılır.4 Nitekim sırf yetim kelimesine de mecazen “Hz. Muhammed” manası verilmiştir.5 Kelimenin insan ve hayvandaki kullanımında “nafaka temini ve sorumluluk alma yükümlülüğü” belirleyici unsurdur. İnsanlarda bu unsur çocuk için baba ile sabit iken; hayvanlarda ana ile sabittir. Bu sebeple insanlarda yetim; babadan mahrum olan küçüğe delalet ederken, hayvanlarda yetim; anadan mahrum kalan hayvana delalet etmektedir.6 Müfaddal yetimliğin aslının “gaflet” olduğunu, yetimin kendi iyiliğine olan işleri bilmediğinden “yetim” olarak isimlendirildiğini söyler.7 Yetim kelimesinin çoğulları şu şekillerde gelmektedir: ٌِ

(10) َ ٌ َ َ

(11) ْ َ‫ج;أ ْ

(12) مٌ و َ

(13) ﻡَ و َ

(14) َ َ ٌ وﻡ‬:

(15) َ 8 Yetim kelimesinin masdarları ise: 9ً َ

(16) َ ,ً ْ

(17) ُ ,ً ْ

(18) َ =ُ -َِ 

(19) şeklinde gelir. Esasen bu isim (yetim), babalarından ayrılık devam ettiği için, büyüğe de küçüğe de verilir. Ancak ne var ki örfte bu isim, henüz bulûğa ermemiş kimselere tahsis edilmiştir. Böyle bir kimse, “işlerini görme hususunda kendisine kefalet eden bir kefile ve işlerini yerine getiren bir kayyime muhtaç olmayacak bir duruma gelince, o kişiye artık yetim. 1. Râzî, Muhtaru’s-Sihah, s. 745. Tehânevî, Kitabü Keşşafu ıstılahati'l-fünun, II, 1533; Tehânevî, Mevsûatü Keşşafu Istılahat-ı Funûn ve’lUlûm, II, 1812; Abdü’n-Nebiyy, Mevsuatü Mustalahatı Cami’u’l-Ulûm, s. 992 3 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, XII, 645; Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, II, 30; Cevherî, Sıhâh, II, 298; Bahru’lUlûm, el-Yetim fi’l-Kur’ani ve’s-Sünne, s. 11. 4 Çantay, “Yetimler Hakkında -1-”,Sebîlürreşâd (9/1948), I, 13 ve 198. 5 Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, s. 1161; Uluşal, Kur'ân’da Yetim Kavramı, s. 2. 6 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, XII, 645; Cürcânî, Ta’rîfât, s. 85; Bahru’l-Ulûm, el-Yetim fi’l-Kur’ani ve’sSünne, s. 11. 7 İbn Manzur, Lisânu’l -Arab, XII, 645. 8 el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, III, 298. 9 İbn Manzur, Lisânu’l -Arab, XII, 645; Cürcânî, Ta’rîfât, s. 85; Bahru’l-Ulûm, el-Yetim fi’l-Kur’ani ve’sSünne, s.13.. 2. 2.

(20) denilmez.”10 Kureyş, Hz. Peygamber (sav)’e “Ebu Talib’in yetimi” diyorlardı. Onlar bu ifadeyi ya kıyastan ötürü veyahut da Hz. Peygamberin değerini düşürmek ve O’nun amcasının evinde büyüyen bir çocuk iken üzerinde bulunduğu durumu anlatmak için kullanmışlardır. İbn Berrî ise şöyle demektedir: “Yetim” babası ölene, “el-Aciyy” annesi ölene ve “el-Latîm” ise hem annesini hem de babasını kaybedene denir.11 İbn Faris; her yalnız kalana da yetim deneceğini ifade eder.12 Dikkat edilirse bütün bu anlamlar musibetlere uğrayıp ilgi ve yardıma muhtaç bir duruma düşüp yalnız kalmayı ifade eder.. 1.2. Yetim Kelimesinin Terim Anlamı. Yetim, terim olarak İslam literatüründe: İnsanlardan, küçükken/bulûğa ermemişken, babasını kaybedenler şeklinde tanımlanmıştır.13 Bu sebeple ıstılâhî kullanımda bazı lügat kitaplarında da yapıldığı gibi “bulûğ öncesi” vurgusu dikkat çekmektedir. Yetim kelimesinin türemiş olduğu kök bakımından, küçüklere ve büyüklere kullanılması yerinde bir kullanım olmakla birlikte, şer’î ve örfî kullanım kelimeyi sadece küçüklere tahsis etmiştir.14 Hz. Ali’den rivayet olunan “Bulûğa (ergenliğe) erdikten sonra yetimlik kalkar.”15 hadisi de yetimin sözlük ve örfteki manasının değil, şer’i hükmün yani ergenlikten itibaren yetimlik hükmünün kalktığını açıklıyor ki, bununla da yetim kelimesinin terim manası gerçekleşmiş olur. Burada dikkatleri çeken nokta, yetim kelimesinin sözlük ve terim anlamları arasında sıkı bir ilişkinin bulunmasıdır. Her ikisinden de ortaya çıkan sonuç; yetim olanın ilgiye ve yardıma muhtaç olmasıdır. 10. Zemahşerî, el-Keşşaf, I, 494. İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, XII, 645. 12 İbn Fâris, el-Mucmel fi’l-Luğa-Mu’cemu Mekâyîsi’l-Luğa-, VI, 119. 13 Feyyumi, el-Misbahu’l Munir Fi Garibi’ş- Şerhil Kebir, II, 679; Dönmez, “Yetim”, İA, XIII, 401; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 488–489. 14 Sâyis, Tefsiru Ayati’l-Ahkâm, II, 19. 15 Ebû Davud, “Vesayâ” 9; Cassas, Ahkamu’l-Kur’an, IV, 18. 11. 3.

(21) 1.3. Türkçede Yetim ve Öksüz Kelimelerinin Anlamları Türkçede kullanılan yetim kelimesi, Türkçeye Arapçadan geçen bir kelime olup küçükken babasını kaybeden çocuk anlamındadır. Öksüz kelimesi ise; Annesi, ya da hem annesi hem babası ölmüş olan çocuğu ifade eder.16 Abidelerde “annesiz” anlamıyla bir at adı olarak geçen kelime17. Divanü Lügati’t- Türk’te ök: akıl ve anlayış kelimesinde. “öksüz-şaşkın” anlamında geçmektedir.18 Kelime Kutadgu Bilig’de “öksüzüg” şeklinde yetim anlamıyla kullanılmaktadır.19 Büyük Larousse; “öksüz” kelimesini sıfat ve ad olarak belirledikten sonra Türkçe ög (anne) kelimesinden geldiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla da (1.Annesi ya da babası, ya da hem annesi hem babası ölmüş olan çocuk 2. Kimsesiz, yalnız 3. Öksüz kalmak, annesi ve babası ölmüş olmak; hiç yakını, kimsesi bulunmamak)20 şeklinde tanımlamaktadır. Türk lehçelerinde de bu gün için “öksüz” kelimesinin daha çok “yetim” karşılığında kullanıldığı görülüyor.21 (Azerbaycan Türkçesi: yetim; Başkurt Türkçesi: yitim/ükhiz; Tatar Türkçesi: yatim/üksiz; Özbek Türkçesi: yetim; Türkmen Türkçesi: yatim/yetim)22 Türk lehçelerini karşılaştıran sözlüklere bakıldığında öksüz kelimesinin kullanım alanını veren deyimler ve birleşik kelimelerin mevcut olduğu görülmektedir.23 Türkçe’nin ulaşabildiğimiz kaynaklarında “öksüz” kelimesinin “annesiz” anlamıyla karşımıza çıktığını fark ettik. Bir çok atasözü anasız ve babasız kalmayı “eksiklik, sahipsizlik” noktasında “öksüz” kelimesinde toplamaktadır. Bu anlamda “baba öksüzü öksüz değil, ana öksüzü öksüz”24 ifadesi anne yokluğunun vurgulandığını göstermektedir. Sonuç olarak; Türkçe sözlüklerde “öksüz”; anası veya hem anası hem babası ölmüş olan (çocuk) manasındadır. “yetim” ise; babası ölmüş olan çocuğa denilmektedir.. 16. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, II, 1722. Ergin, Orhun Abideleri, s. 29. (“Kül Tigin Öksüz atına binip dokuz eri mızrakladı, merkezi vermedi” KT, K9). 18 Divanü Lügati’t-Türk, Dizin, çev. Besim Atalay, s. 455. 19 Kutadgu Bilig, Türk Dil Kurumu Yay., s.237. (Telim ögsüzüg kör ya tul tulsag/ ya közsöz ya oldurum yime aksakıg) 20 Büyük Larousse, XVII, 9015. 21 Coşar, “Edebiyatta Öksüz ve Yetimler”, Savaş Çocukları Öksüz ve Yetimler, s.298. 22 Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, KB Yay., s. 676. 23 Coşar, “Edebiyatta Öksüz ve Yetimler”, Savaş Çocukları Öksüz ve Yetimler, s.298. 24 Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler, II, 56. 17. 4.

(22) 2. CAHİLİYE DÖNEMİNDE YETİMLER. 2.1. Yetim Mallarına Karşı Olumsuz Uygulamalar. Cahiliye döneminde zayıf insanlar hep ezilmişlerdir. “Bu dönemde en fazla ezilen ve mağdur edilen gruplardan biri de yetimlerdi.”25 Yetim hakları ihlal edilir, dehası onların hakları olabileceği bile kabul edilmezdi. O dönemdeki Arap toplumu arasında herhangi bir fark yoktu. O günün toplumunun anladığı tek dil vardı, o da kaba kuvvetti. Yani o günün insanı tarafından kabul gören tek şey, fiziki gücün üstünlüğüne göre insanların toplumda bir yer edinebilmeleriydi. Bu iddiayı te’kid edeceğine inandığımız Hz. Cafer ile Habeş kralı Necaşi arasında geçen diyalogdan bir bölüm aktarmakla yetineceğiz: “Ey Melik! Biz, putlara tapan cahil bir kavimdik. Ölü eti yer ve her türlü kötülüğü yapardık. Akrabalarımızla ilgilenmez, ilgimizi keserdik. Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar zayıf olanları ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru sözlülüğünü, eminliğini, iffet ve nezâhetini bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O Peygamber, bizim ve babalarımızın Allah’tan başka tapına geldiğimiz taştan ve vesâireden yapılmış putları bırakarak Allah’ın birliğine inanamaya ve yalnız O’na ibadet etmeye bizi davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi, komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan söylemekten, “yetim malı yemekten”, iffetli kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten men etti…”26 Araplar arasında her gün savaşlar meydana gelirdi. Bu savaşlar neticesinde de “emniyetsizlik, yağmacılık ve adam öldürmek sürekli karşılaşılan olaylardı. Dolaysısıyla Arabistan’da yetimlerin sayısının her geçen gün artmasının başlıca sebebini bu olaylar oluşturuyordu. Yetimleri gerektiği gibi düşünenler de yoktu. Ne arayanları ne de soranları vardı.”27 Böylelikle de bir çok yetim babasının geride bıraktığı mirasından mahrum kalırdı. Nitekim miras taksiminde de prensip olarak kızlara, kadınlara, eli silah tutamayacak erkek 25. Özsoy /Güler, Konularına Göre Kur’an, s.474. İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I, 336; Köksal, İslam Tarihi, IV, 191. 27 en-Nedvî, İslam Ahlâk Nizamı, s.191. 26. 5.

(23) çocuklara ve savaşamaz durumundaki yaşlılara miras vermiyorlardı.28 Bu prensip, bütün Arap yarımadası için geçerli olan bir uygulamaydı. Mekkeliler de Medineliller de aynı prensibi beğenip kadınlara, kızlara ve eli silah tutamayacak durumdaki çocuklara miras vermiyorlardı.29 Cahiliye devrindeki insanların varis olabilmeleri için bazı şartları taşımaları gerekiyordu. Bu şartlar şöyle sıralanabilir: a- Erkek ve kuvvetli olmak. Bu yüzden erkekler miras hakkından istifade ederlerken; kadınlar bu haktan yararlanamazlardı. b- Ergin olmuş olmak ve silah taşıma gücüne sahip olmak. Savaşmaya muktedir erkekler miras hakkına sahiptiler. Savaşmaya gücü yetmeyen erkekler ise bu haktan mahrumdular.30 Görüldüğü üzere Araplar, cahiliye döneminde tamamen materyalist bir yaklaşımla mirası bile ancak kendi mantıklarınca “işe yarayan, çalışıp gelir getiren ve düşmanla savaşabilen” kesim olan erkeklere tahsis ediyorlardı. Böylece de zayıf ve kimsesizlerin içerisinde bulundukları acziyet devam ediyor ve bu durumdan kurtuluş ümitleri kalmıyordu. Cahiliye döneminde kızlara, kadınlara ve küçük erkek çocuklara mirastan pay vermeme uygulaması İslam’ın ilk devrelerinde Müslümanlar arasında da devam etmiştir. Nitekim miras ayeti inince “Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anababasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.”31 yani Allah’ın erkek çocuklara, kız çocuklara ve ebeveyne farz kıldığı payları açıklayınca bazı insanlar bunu hoş karşılamadılar ve şöyle dediler: “Bu ayet kadına, kıza 28. Sarıcık, İslam Öncesi Dönem Cahiliye Kültürü, s. 160. Ateş, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, s. 379. 30 Ateş, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, s. 380. 31 Nisâ, 4/11.. 29. 6.

(24) ve küçük çocuğa pay veriyor. Hâlbuki bunlardan hiç biri düşmanla savaşmıyor ve ganimet elde edemiyor. Bunun için bu olaydan söz etmeyin. Umulur ki Resulüllah bunu unutur. Yahut da, Resulüllah’a söyleriz de bunu değiştirir.” bazıları “Resulüllah’a ey Allah’ın Resulü: Sen kıza babasının bıraktığının yarısını veriyorsun oysa o, ne ata biniyor ne de düşmanla savaşıyor. Ve çocuğa miras veriyorsun o da hiçbir şeye güç yettiremiyor.”32 dediler. Araplar bunu cahiliye döneminde böyle yapıyorlardı. Savaşmayana miras vermiyorlardı ve mirası büyüğe en büyüğe veriyorlardı. Nitekim cahiliye döneminde: “Ancak mızrakla yaralayan ve ganimet alan mirasçı olabilir.”33 sözü bir prensip olarak benimsenmişti. “Ensar’dan Sa’d b. er-Rebî, Uhud’ta şehit düşmüştü. Geride de karısını ve iki kızını bırakmıştı. Amcaları, Sa’d’ın geriye bıraktığı malın hepsini alarak, Sa’d’ın karısına ve çocuklarına hiçbir şey bırakmamışlardı. Sa’d’ın hanımı da, durumu Hz. Peygamber’e şikâyet etmişti. Miras ayetinin nazil olmasından sonra Hz. Peygamber, Sa’d’ın kardeşine: malın üçte ikisini kızlara, sekizde birini Sa’d’ın hanımına verip, kalanını kendisinin almasını emretmiştir.”34 Yine, Ensar’dan Evs b. Sabit vefat ettiğinde; geride Ümmü Kehha adındaki hanımı ile üç kız çocuğu bırakmıştı. Cahiliye hukukuna göre; Evs’in amcaoğulları ve varisi olan Süveyd ve Arfece gelip bütün mirasını aldılar. Hanımına ve üç kızına bir şey bırakmadılar. Böylece Evs’in hanımı Ümmü Kehha ve kızları çaresiz kaldılar. Çocuklar babalarını kaybettikleri gibi, onların mallarını da amcaoğulları almışlardı. Şimdi onlar: “Miras ancak eli silah tutan, düşmanla vuruşan, ganimet toplayan ve kavmini müdafaa eden kimselere aittir.”35 kuralına göre düşünüyorlardı. Evsli Ümmü Kehha olay üzerine Hz. Peygamber’e gelerek şöyle dedi: “Ey Allah Resulü, Evs b. Sabit vefat etti. Geride üç kız çocuğu bıraktı. Ben onun hanımıyım. Bende onlara infak edebileceğim bir şey yok. Babaları iyi mal bırakmıştı. O malı Süveyd ve Arfece aldı. Onlar bana ve (Evs’in) kızlarına ondan bir şey vermediler. 32. İbn Kesîr, Tefsirü’l-Kurâni’l-Azîm, I-IV, I, 607. Beğavî, Malimu’t- Tenzil, I, 172. bkz; Nesefî, Medariku’t- Tenzil ve Hakaiku’t- Te’vil (Mecma’u’tTefasir), I, 206. 34 Ebu Davud, es-Sünen, III, 316. 35 İbn Kesîr, Tefsirü’l-Kurâni’l-Azîm, I, 455. 33. 7.

(25) Hâlbuki kızlar bakımım altındalar ve yiyip içemiyorlar -kendi geçimlerini sağlayamıyorlardedi.”36 Kadının durumu kötüydü. Üç yetim kız çocuğu ile baş başa kaldığı gibi, babalarından kalan malı da yetişkin erkekler oldukları için kızların amcaoğulları almışlardı. Hâlbuki kadın çocuklara bakmakla yükümlüydü ve çocuklar da yanındaydı. Fakat ellerinde bir şey kalmamıştı. Allah Resulü, çaresiz kalan dul kadının sözlerini dinledi. Hadiseyi araştırmak için Süveyd ve Arfece’yi çağırttı. Durumu kendilerine aktarınca onlar, Evs b. Sabit’in mirasını aldıklarını gizlemediler. Zaten geçerli olan cahiliye hukukuna göre bu onların hakkıydı. Onlar Resulüllah’a şöyle dediler: “Onun (kadının) çocukları ata binemezler, zahmete katlanmazlar ve düşmana da saldırmazlar.”37 Bu sözlerdeki cahiliye mantığı, “küçük çocuklara, kadınlara ve kızlara niçin miras vermediklerini”38 açıklıyordu. Miras yetişkin erkeklere veriliyordu. Çünkü onlar düşmanla savaşabiliyorlar, kadınlara göre daha çok zahmet ve meşakkat yükleniyorlardı. Bir süre sonra kadın yine geldi ve ağladı. Peygamber (sav) de, "Haydi şimdilik git, umarım ki Allah bu konuda hükmünü yakında verecektir." buyurmuştu. Daha sonra miras ayetinin: “Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.”39 nazil olması üzerine Hz. Peygamber, Süveyd ve Arfece’ye Evs’in hanımına ve kızlarına mirastan hisselerini vermelerini istemişti.40. 36. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II, 294 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II, 1294. 38 Sarıcık, İslam Öncesi Dönem Cahiliye Kültürü, s. 161. 39 Nisâ, 4/11. 40 Uğur, Hicri I. Asırda İslam Toplumu, s. 25. 37. 8.

(26) Yetimlere ister erkek, ister kız olsun; ister ise kocasından arta kalan dullar olsun miras haklarını vermek gerekir. Kur’an’da yetimlerin hakkına riayet etmeyi, onlara iyilik yapmayı teşvik eden, onların mallarını yemeyi ve onların haklarıyla oynamayı çeşitli yöntem ve şekillerle yasaklayan ve bu konuda kesin hüküm belirleyen Mekkî ve Medenî bir çok ayet vardır. Cahiliye dönemindeki insanlar din diye bir şey tanımadıkları için, yetimlerin mallarını yemekten çekinmez, yetimin mallarından iyi ve kaliteli olanı alır; onun yerine kendi mallarından adi ve bayağı olanı verirler ve “isme karşılık isim, başa karşılık baş”41 derlerdi. Yüce Allah ise bu şekildeki bir davranışı onlara yasakladı. Zayıfları korumak, İslam’ın temel hedeflerinden biri iken yetimlerle ilgili, onların isimleri bizzat verilmek suretiyle yapılan açıklamalar ve uyarılar gösteriyor ki, onlar bu ortamda haklarını gereği gibi alamıyor, onlara yeterince iyilik edilmiyor ve yeterli ölçüde yardımcı olunmuyordu. Bu nedenle “Kur’an onların durumunu düzeltmek amacıyla bu kadar kesin telkinler, kati emirler vaaz etmiştir.”42 Ve bu ayetler aynı zamanda peygamber asrında ve peygamberlikten önceki çevrede yetime yapılan muamelelere ve onların mallarının nasıl saçıp savrulduğuna ışık tutacak tablolar içermektedir.. 2.2. Yetimlere Yapılan Diğer Haksız Muameleler. Cahiliye döneminde yetimlere mali yönden haksızlık yapıldığı gibi, o dönemde yetim kızların evlenmelerinde de problemler vardı. Yetim kızlar velilerinin evlerinde kaldıklarından dolayı, velileri onların mallarına göz diker veya güzelliklerine kapıldıklarında, onlarla evlenmek isterlerdi. Evlendiklerinde de onlara düşük mehir verirlerdi. Yetim kızları müdafaa edecek birilerinin olmadığını bildikleri için de onlara zulmetmekten çekinmezlerdi. Böylece de yetim kızlarla zorla evlenerek onlara zulmediyorlardı. Bu durumu Hz. Aişe (r.a): "Bir adamın yanında yetim bir kız vardı. Onu kendisine nikâhladı. Kızın meyve veren bir hurma ağacı vardı. Kız, o hurma ağacında olsun, adamın başka malında olsun ona ortaktı. Adam kızı kendisi için tutuyor; kıza 41 42. Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, IV, 558. Derveze, Asru’n-nebi, I, 149-150.. 9.

(27) kendisinden (mehir olarak) bir şey vermiyordu. Bunun üzerine: "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil; hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz..."43 ayet-i kerimesinin nazil olduğunu ifade ediyor.44 Bazen de söz konusu edilen, kişinin terbiyesi altında bulunan ve malından kendisine ortak olan yetim kızdır. Adam bu yetim kızla evlenmeyi düşünmediği gibi; onu başkasıyla evlendirip yabancıyı malına ortak kılmak da istememekte, yetim kızı ortada tutmaktadır. Böylece yetim kızla ne kendisi evleniyor ne de başkalarının evlenmesine müsaade ediyorlardı. Nitekim bir rivayette "Ey Muhammed! “Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan ayetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir."45 ayeti ile ilgili olarak Hz. Aişe (r.a): "Burada söz konusu edilen, kişinin terbiyesi altında bulunan ve malından kendisine ortak olan yetim kızdır. Adam bu yetim ile evlenmeyi düşünmediği gibi; başkasıyla evlendirip yabancıyı malına ortak kılmak da istememekte, yetim kızı ortada tutmaktadır. Cenâb-ı Hakk, mezkûr ayetle bu durumu yasaklamaktadır."46 açıklamasını yapmaktadır. Bu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hareketle, cahiliye döneminde yetim çocukların bir çok haklarının ihlal edildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Cahiliye dönemindeki insanların yetimlere yaptıkları haksızlıklardan bir başkası da fakir ve çaresiz kalan yetimlere yardım ellerini uzatmamaları ve onları aşağılamalarıdır. Nitekim Cenab-ı Allah bu durumu şöyle ifade ediyor: “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.”47 Yani sizler imtihanın anlamını kavramıyorsunuz. Yetime iyilik ederek, yoksulu doyurma konusunda birbirinizi teşvik ederek imtihanda başarılı olmaya çalışmıyorsunuz. “Tam aksine mirası oburca ve hırsla yiyorsunuz. Malı öyle çok öyle taşkınca yiyorsunuz ki, artık gönüllerinizde yoksullara karşı iyilik etmeye ve onları. 43. Nisâ, 4/3. Buhârî, el-Camiu’s-Sahih, Vesaya, 21; Tefsir, Nisâ, 1, 23; Nikâh, 1, 16, 19, 37; Hiyel, 8; Müslim, elCamiu’s-Sahih, Tefsir, 6, 3018; Ebû Dâvud, es-Sünen, Nikâh, 13, 2068; Nesâî, Sünen-u Nesâî, Nikâh, 66 (6, 115, 116). 45 Nisâ, 4/127. 46 Buhârî, Tefsir, Nisâ, 1, 23; Nikâh, 1, 16; Hiyel, 8; Müslim, Tefsir, 6, 3018; Ebu Davud, es-Sünen, Nikâh, 13, 2068. 47 Fecr, 89/17. 44. 10.

(28) doyurmaya götürecek ne bir cömertlik ve ne de iyilikseverlik duygusu kalmıştır.”48 İşte Kur’an-ı Kerim, insanların yetimlere iyilik etmeyi birbirlerine teşvik etmelerinin gerektiğini ve yetimin malından oburca ve haksızca yemeye kalkışmasının suç olduğunu böyle açıkça ifade ediyor.. 48. Kutup, fî Zilal’il-Kur’ân, VI, 3094.. 11.

(29) BİRİNCİ BÖLÜM. KUR’AN’DA YETİMLER. 12.

(30) Kur’an-ı Kerim, Mekke’de nazil olmaya başladığı ilk yıllardan itibaren yetim meselesini ele almıştır. İlk vahiylerde yetimlere iyi muamele yapılması gerektiği vurgulanır. Nitekim ilk vahiylerde Hz. Peygambere kendisinin de yetim olduğu hatırlatılarak: “O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Öyleyse yetimi sakın ezme.”49 şeklinde buyrulur. Yetime iyilik konusunda ısrar eden Mekki ayetlerden bir diğerinde de yetime yardım “zor geçidi aşmak”50 gibi fevkalade hayırlı bir amel olarak vasıflandırılır. Mekke’de daha ziyade yetime iyi muameleye teşvik, kötü muameleden de nehyedici ayetler gelmesine karşılık; Medine’de yetimlerin himayesi hususunda daha kesin emirler, daha müşahhas tedbirler ihtiva eden ayetler gelmiştir. Bu ayetlerden bir kısmı, yetimler için maddi yardım fonları zikreder. “Bu ayetlerde doğrudan doğruya “beytü’l-mal” yani devlet hazinesi mevzubahis edilmezse de zikredilen fonlar umumiyetle devleti ilgilendirdiği için, hazinenin sarf mahallerinden birinin yetimlere mahsus olduğunu söylememizde bir mübalağa yoktur.”51 Kur’an-ı Kerim’in Bakara, Nisâ, Enfal, Kehf, Haşr, İnsan, Fecr, Beled, Duha ve Maun sûrelerinin yirmi iki ayetinde yetim kelimesi geçmektedir.52 Kur’an’da yetimlerle ilgili ayetlere bakıldığında, aşağıdaki konuların vurgulandığı görülmektedir. “Kur’an. ayetlerinde. ve. Hz.. Peygamber’in. hadislerinde,. yetimlerle. ilgili. karşılaşılabilecek her durum için esaslar gösterilmiştir.”53 Mü’minlerin bu konuda yapmaları ve kaçınmaları gereken davranışlar geniş bir çerçevede ortaya konmuştur. Konuyla ilgili ayetleri ana hatlarıyla üç kısımda mütalaa etmek mümkündür. Ayetlerden birinci kısmı, yetimlerle ilgili hukuki hükümleri içermektedir. İkinci kısmı ise, yetimlere iyi muamele etmeyi emretmektedir. Üçüncü kısmını da diğer muameleleri emreden ayetler oluşturur. Kur’an’da Yetimler konusu ile ilgili ayetler incelenirken, genel olarak Kur’an’daki ayetlerin, bu başlıkların altındaki konuları kapsadıkları görülmektedir.. 49. Duha, 93 /6-9 Beled, 90/11. 51 Canan, Hadis Ansiklopedisi, I/391. 52 Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Mufehres li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, s. 858. 53 Sarıçam, Hz. Peygamber’in Çağımıza Mesajları, s. 92. 50. 13.

(31) 1- YETİMLERLE İLGİLİ HUKUKİ HÜKÜMLER. 1.1. Yetimlerin Yetiştirilmesi. Sosyal dayanışma, İslâm toplumunun temelini oluşturur. Müslüman cemaat, birlikte yaşadığı güçsüzlerin ihtiyaçlarını gözetmekle yükümlüdür. Bu arada ana-baba desteğinden yoksun olan yetimleri gözetmek ve korumak bu alanın öncelikli görevlerindendir. Yetimlerin kendileri gözetilecek ve malları korunacaktır. Nitekim Cenab-ı Allah: “Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.”54 buyurarak sosyal dayanışmanın gerekliliğini vurgulamıştır. Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi olarak, Sait b. Cübeyr’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ: “Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”55 ve “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”56 ayetlerini indirince, yanında yetim malı bulunan kimseler, kendi yiyecek ve içeceklerini, yetimlerinkinden ayırdılar.”57 Müslümanlar yetimlerle aynı tabaktan yememeye başladılar. Onların develerine binmediler ve hizmetçilerini kullanmadılar. Kendi yiyeceklerinden artırıp onların hesabına kattılar. “Öyle ki onlar bunları yese de, bu yiyecekler zayi olsa da bunlara dokunmadılar. Bu durum kendilerine pek zor geldi de gidip bu durumu Resülullah (sav)’a açıkladılar. Bunun üzerine Allah (c.c): “Sana yetimler hakkında soruyorlar.” ayetini indirdi.”58 Onların mallarını onlar için ıslah etmek ve işlerini çekip-çevirmek daha hayırlıdır. “Şayet kendi malını yetimin malı ile karıştırıp onunla beraber yese ve ona yedirse, onun hizmetçisiyle 54. Bakara, 2/220. İsra, 17/34. 56 Nisâ, 4/10. 57 Vahidî, Esbabu’n-Nüzül, s. 58. 58 Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vil-i ayi’l- Kur’an, II, 381. 55. 14.

(32) kendi hizmetini gördürse ve kendi hizmetçisiyle de onun işini görse bu daha güzel bir davranış olur.”59 Yani “yiyeceklerinizi onların yiyeceklerine, içeceklerinizi de onların içeceklerine katıp karıştırsanız onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bunda beis yoktur.”60 Ayetteki; “De ki Onların durumunu ıslah daha hayırlıdır.”61 buyruğu hakkında, Kâdî şöyle demiştir: “Bu ifade bilgi, terbiye ve fazilet üzere yetişmesi için, yetimin işlerini yoluna koymak, onu terbiye etmek… vb. diğer şeyleri yerine getirmeyi içine alır.”62 Çünkü bu iş, yetim için, onun durumunu ticaret yoluyla düzeltmekten daha tesirlidir. Buna yine, harcamaları malını tüketmesin diye, onun ticaret yoluyla ıslah edilmesi ve Cenab-ı Hakk’ın: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.”63 ayetinin ifade ettiği şey de buna dâhildir. Yetimi bütün ıslah çabalarına rağmen ıslah etmek mümkün olmuyorsa ne yapmak lazım gelir? Buna şöyle cevap verilmeye çalışılmıştır: “Veli/vasi, yetim çocuğa iyi davranmakla yükümlüyken, yetim çocuk da itaat etmekle yükümlüdür. Yetimin veliye/vasiye itaatsizliği şirretlik ölçüsüne varmış ve veli/vasi tarafından önü alınmaz duruma. gelmişse, artık. beklenen yarar ortadan kalkmış. olacağından,. yetimin. veliden/vasiden alınarak, bir ıslah kurumuna veya sosyal kuruma verilmesi en uygun yoldur.”64 Ayetteki “ٌ"ْ َ#” tabirinin manası, yetimin bakımını üzerine alan kimsenin durumu ile ilgilidir. Yani bu iş, onun bakımını üzerine alan kimse için, yetimin hakkı hususunda kusurlu davranmasından daha hayırlıdır. Bu ifade yine yetimin durumu ile ilgilidir. Yani, “Bu iş onun kendi halinin ve malının ıslahını temin edeceği için, yetim hakkında da hayırlıdır.”65 Buna göre “ٌ"ْ َ# ” kelimesi, yetimin ve velisinin bütün işleriyle alakalı bir tabirdir. Yetimlerle bir arada kalmak: Yüce Allah’ın: “Şayet onlarla bir arada kalırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.”66 buyruğunda sözü geçen bir arada karışık olmak, hurmanın 59. Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vil-i ayi’l-Kur’an, II, 382. Hâkim, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahiheyn, II, 279. 61 Bakara, 2/220. 62 Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 126. 63 Nisâ, 4/2. 64 Akyüz, İslam’da Yetim, Hakları ve Sorumluluğu, s. 8. 65 Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 127. 66 Bakara, 2/220. 60. 15.

(33) hurmaya karıştırılması gibi misli misle karıştırılması kabilindendir. Ebu Ubeyd der ki: “Yetimlerle bir arada olmak, herhangi birisinin bir malının bulunması ve onu kefaleti altında bulunduranın da kendisinden yemeğini ayırmasının zor olması demektir. Ve kendi baktığı kimselerle onu birlikte karışık bulundurmasının kaçınılmaz olduğunu görmesi üzerine, yetimin malından gerekli araştırmayı yaparak, ona yeteceğine kanaat getirdiği bir miktarı alıp bunu da çoluk çocuğuna yaptığı masrafa katması demektir.”67 Böyle bir işte kimi zaman fazlalık, kimi zaman eksiklik söz konusu olabilir. Yetimin ıslahı için ayet, onlardan ayrılmanın değil, iç içe, birlikte olmanın öneminden bahsetmiştir. Kur’an’da tavsiye edilen beraberlik yetimin hem malına hem de bizzat kendisine şamildir. Mademki yetimler sizin kardeşlerinizdir, öyleyse onları aranıza alın, kendi evlatlarınızdan ayırmayın, yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin ve onlara öz anne ve babaları gibi davranın. Bunun aksine olan davranışlar İslam’ın özünde bulunan kardeşlik prensibi ile bağdaşmaz. Hâlbuki Allah ve onun Resulü Hz. Muhammed (sav) bizden kardeş olmamızı istemektedir. Bunun tersine olan bütün davranışlar çirkindir ve İslam’ın temel felsefesine aykırıdır. Kaldı ki konumuz olan yetimler, zayıflıkları ve çaresizlikleri bakımından insanlardan en fazla buna ihtiyaç duyan ve kardeşlik ilişkisine layık kişilerdir. Allah Teâlâ’nın: “Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.”68 ayetinin tefsiri ile ilgili birkaç vecih bulunmaktadır; 1- Bu ifadenin muradı şudur: “Eğer siz o yetimlerle yiyecek, içecek, mesken ve hizmet hususlarında bir araya gelirseniz biliniz ki onlar sizin kardeşlerinizdir.” buna göre mana şöyle olur: “O zamanki kimseler, yetimin yiyeceğini yiyeceklerinden, içeceğini içeceklerinden ve barınağını da kendi barınaklarından ayırmışlardı.”69 Allah Teâlâ ise onlara, kişinin kendi oğlunun malı üzerindeki tasarrufu gibi, yiyeceği ile onun yiyeceğini, içeceği ile onun içeceğini karıştırmayı ( birleştirmeyi ) ve tek bir evde birlikte yaşamayı mubah kılmıştır. Böylece yetimlerle beraber kalmaya izin verilmiş oluyordu. 2- Bu beraberlikten muradın şöyle olması muhtemeldir: Bu, yapılan işin ücreti olacak kadar onların mallarından istifade etmeleridir. Bu görüşte olanlardan, yetimlerin işini üzerine alan kimsenin ister zengin ister fakir olsun, bu kadar yararlanabileceğini caiz 67. Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, III, 209. Bakara, 2/220. 69 Râzî , Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 128. 68. 16.

(34) görenler vardır. Yine bu görüşte olanlardan, yetimlerin velileri zengin oldukları zaman onların, yetimin malından yiyemeyeceklerini; çünkü bu veliliğin o kimseler için farz olduğunu binaenaleyh farz olan işe karşılık ücret talep etmenin caiz olamayacağını söyleyenler vardır. Bunlar bu görüşlerine: “Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin.”70 ayetini delil getirmişlerdir 3- Bir başka görüşe göre ise ayetin manasının: “Yetim çocuğun menfaat ve iyiliğine olan her şeyi gözetmek şartıyla, onların yetimin malını şirket kurmak şeklinde kendi mallarına katmalarıdır.”71 şeklinde olabileceği yorumu yapılmıştır. Hak Teâlâ’nın: “Allah, işleri bozanla düzelteni bilir.”. kavli hakkında, “Allah,. yetimlerin malını ifsat eden ile mallarını ıslah edeni bilir.” ve yine “Allah onlarla evlenmek suretiyle mallarını ifsat etmeyi isteyen kimselerle, bunu düşünmeyen kimselerin içlerinden geçeni bilir”72 denilmiştir. Yani, “siz iyileştirmeyi istediğinizi bizzat izhar ettiğiniz zaman…” demektir. Ama siz gönlünüzde böyle bir iyileştirmeyi istemeyip, aksine bundan maksadınız başka bir şey olursa, bu durumda Allah’u Teâlâ, sizin gönüllerinizde sakladığınız şeylere muttali olur, akıllarınızdan geçeni de bilir. Bu ifade büyük bir tehdit sadedindedir. Hak Teâlâ’nın : “Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı.”73 kavli hakkında birkaç mesele vardır: Birinci mesele; “ُْ$َ

(35) َ%ْ&'” kişiyi güç yettirilemeyecek bir meşakkate zorlamaktır. Nitekim bir kimse başka bir kimseyi içinden çıkılamayacak bir işe soktuğu zaman “ ( َ َ%ْ&‫َأ‬ ً‫ُ*َﻥ‬+ ٌ‫ن‬ َُ ُ+” denilir. Müfessirlerden İbn Abbas şu şekilde mana vermiştir: “Eğer Allah isteseydi, yetimlerin malından aldığınız şeyi, size helak edici kılardı.” Zeccac da: “Allah isteseydi, sizi, size zor gelecek şeylerle mükellef tutardı.”74 şeklinde açıklamıştır. İkinci mesele; Cübbâî, bu ayetle istidlal ederek şöyle demiştir: Ayet, Allah’u Teâlâ’nın kulunu gücü yetmeyeceği şeylerle mükellef tutmayacağına delalet eder. Çünkü Hak Teâlâ’nın “Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı.” sözü, “Allah’u Teâlâ’nın mükellef tutma konusunda, kullarına güçlük ve meşakkat çıkarmadığına delalet 70. Nisâ, 4/6. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 128. 72 Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 129. 73 Bakara, 2/220. 74 Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 130. 71. 17.

(36) eder.”75 Allah’u Teâlâ, kulunu kendisine takat getiremeyeceği şeylerle mükellef tutmuş olsaydı, elbette bu durum güçlük ve meşakkat sınırlarını aşmış olurdu. Üçüncü mesele; Ka’bî bu ayetle, Allah’u Teâlâ’nın adaletin hilafına da kadir olduğuna istidlal etmiştir. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın vasfedilmesi imkânsız olsaydı, Allah’u Teâlâ’nın: “Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı.”76. demesi caiz. olmazdı. Nazzam, buna şu şekilde cevap vermiştir: Bu husus, Allah’u Teâlâ’nın meşakkate sokmayı dilemesine bağlanmıştır. O halde neye dayanarak Allah’u Teâlâ’nın böyle dileyeceğini söyleyebiliyorsunuz?77 şeklindeki bir ifade ile bu görüşe karşı çıkmıştır.. 1.2. Yetimin Malına En İyi Şekilde Yaklaşmanın Gerekliliği. Yetim, koruyucusu ve gözeticisi konumundaki babasını kaybetmekle toplum içinde zayıf düşmüştür. Gelecekte mağdur duruma düşmemeleri için İslam dini yetim mallarının korunmasına önem vermiştir. Yetimler, küçüklükleri ve acziyetleri itibariyle mallarını kendi başlarına koruyamazlar. Bu yüzden İslâm dini, toplumsal düzeninin temeli olarak belirlediği toplumsal dayanışma ilkesi uyarınca, gerek yetimi gerekse malını korumak toplumun tümünü ilgilendirir. Zayıf olan yetimin ve malının korunması gerektiğini Cenab-ı Allah: “Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın. Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”78 bildirir. Yine İsra sûresinin 34. ayetinde de: “Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”79 buyurmuştur. Bu ayetler Allah (c.c)ın toplumsal dayanışma ilkesine ne kadar önem verdiğini apaçık göstermesi bakımından önemlidirler. Ebeveynden birinin veya ikisinin ölümüyle, ergenlik yaşına gelmemiş çocukların ebeveynlerinden kendilerine intikal eden mal varlığının korunması ve işletilmesi 75. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 130-131. Bakara, 2/220. 77 Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), V, 130-131. 78 En’am, 6/152. 79 İsra, 17/34. 76. 18.

(37) velilerce/vasilerce yapılır. “Veli/vasi, kısıtlının malını korur ve akıllıca nemalandırır. Kısıtlının ihtiyaçlarını da, bu maldan karşılamasını sağlar. Vasiler, vesayetleri devam ettiği sürece, yetim çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve bununla yükümlüdür. Vasiler, yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde, hâkim müdahale eder.”80 Yüce Allah: “Yetimin malına sadece en iyi tutumla yaklaşın.”81 diye buyurmaktadır. Allah Teâlâ bu ayetlerde bizlere malları telef etmekten kaçınmamızın gerektiğini bildirir. Mallarının telef edilmemesi gereken insanlar ise, öncelikle yetimlerdir. Çünkü yetim, küçük, zayıf ve tamamen aciz olduğu için, malının telef edilmesiyle ona büyük zarar verilmiş olur. İşte bundan ötürü Cenab-ı Hak, bilhassa yetimlerin mallarını telef etmeyi nehyederek, “Yetimin malına (…) yaklaşmayın. Ancak en iyi bir suretle olması hariç”82 buyurmuştur. Bunun bir benzeri de, “Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin.”83 ayetidir. Ayetteki, “Ancak en güzel bir niyetle olması hariç”84 istisnasının manası hususunda değişik açıklamalar yapılmıştır. Mücahid: “Bir de yetimin malına… en güzel olandan başka bir şekilde yaklaşmayın.” yani, malında ticarette bulunmaktan başka bir surette yaklaşmayın. Ondan herhangi bir şey satın almaman ve malından da borçlanmaman gerekir demektir.85 şeklinde bir açıklamada bulunur. Râzî ise bu ayeti tefsir ederken şu izahları yapmıştır: a-. Yetimin malını, artırıp çoğaltacak muamelelerde, alış-verişlerde bulunmak. müstesna. Yani, yetimin lehine olacak ve malını artırıp çoğaltacak şekilden başkasıyla yaklaşmayın. Bu da malın aslını gereği gibi korumak ve onun dallarının da meyve vermesini sağlamak suretiyle olur. Kurtubî de, bu hususta yapılmış en güzel açıklamanın bu olduğunu ifade ederek, “çünkü bu kapsayıcı bir açıklamadır.”86 görüşünü belirtir.. 80. Akyüz, İslam’da Yetim, Hakları ve Sorumluluğu, s. 7. En’am, 6/152. 82 İsra, 17/34. 83 Nisâ, 4/6. 84 En’am, 6/152. 85 Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, VII, 233. 86 Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, VII, 233. 81. 19.

(38) b-. O mala ihtiyaç duyduğunda ondan yemen müstesna. Mevzu ile alakalı önemli. bir problem onların mallarından vasîlerin istifade edip edemeyecekleri edebileceklerse bunun ölçüsünün ne olduğu, yaralanılan malın borç olup olmadığı meselesidir. Bu konu sahabeden itibaren ele alınmıştır.87 Tartışma Nisâ sûresinin: “Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin.”88 şeklindeki ayeti etrafında yapılmaktadır. Vasî’nin zengin olması durumunda himayesinde bulunan yetimin malından istifade edemeyeceği konusunda ittifak olmakla birlikte, fakir olması halinde Hanefi mezhebini istisna edersek âlimlerin genel tavrı israfa kaçmaksızın/marufa uygun bir biçimde yetimin malından istifade edebileceği yönündedir. Esasen ayetin bu hükme delaleti açıktır. Nitekim Hz. Peygamber(sav)’e gelip, geçinebileceğim hiçbir malım yok ve son derece muhtaç durumdayım fakat yanımda bulunup malı bulunan yetimim var diyen sahabeye Hz. Peygamber(sav): “İsraf etmeden/ aşırıya kaçmadan kendine mal edinmeden/ kendi malını saklayıp onun malından geçinmemek şartıyla ondan ye”89 buyurması da bu anlayışı desteklemektedir. Açıkça belli olmaktadır ki veli, maruf ölçülerde yetimin malından istifade edebilir. Aslında veliye bu imkânın tanınması, velinin maslahatından daha çok yetimlerin maslahatına uygundur. Çünkü İslamiyet, velilere bu ruhsatı tanımamış olsaydı fakir olan hiç kimse yetim bakmaya yanaşmayacaktı. Böylece de yetimler toplumda sahipsiz kalacaktı. Fakat “bu iznin verilmesi ile hem veliler, hem de hayatlarını kendi başlarına devam ettirmeye güç yettiremeyen zayıf ve aciz yetimler sıkıntıdan kurtulmuş oldular.”90 Yetimin mallarının korunması, en az onların şahsiyetlerinin korunması ve eğitimleri kadar önemlidir. Gelecekte mağdur duruma düşmemeleri açısından İslam dini yetim mallarının korunmasına önem vermiştir. “Yetimin bakıcılığını üstlenen kişi yetimin malına onun için yararlı olan en güzel yoldan başka bir şekilde yaklaşamaz. Malını koruyup geliştirmesi gerekir. Erginlik çağına erince, yani malını koruyup en güzel bir şekilde idare edecek kadar bedensel ve aklî erginliğe ulaşınca malını eksiksiz ve gelişmiş olarak kendisine teslim etmek zorunluluğu vardır. Böylece topluma, hakkı eksiksiz olarak verilmiş yararlı bir unsur katılmış olur.”91 Toplum ancak kendisine yeten bireylerden oluştuğunda huzuru yakalaması mümkün olacaktır. Böyle hareket edildiğinde de toplumsal 87. Köse, İslam Hukukunda Çocuğun Çalışması, Gelirinin Korunması ve İstismarını Önleyici Tedbirler, s.12. Nisâ, 4/6. 89 Ebu Davud, Vesâyâ, 9; Nesâî, Vesaya, 11. 90 Uluşal, Kur’an’da Yetim Kavramı, s. 48. 91 Kutup, fi Zilali’l-Kur’an, V, 485. 88. 20.

(39) barışın sağlanacağı bir gerçektir. İslam dinine baktığımızda en fazla önemsediği konuların başında, toplumsal barışı gerçekleştirmenin geldiği bir realitedir. Ayette ifade edilen: "En güzel şekilde olan" yaklaşma biçimi, bencil olmamaya; iyi niyet ve yetimin iyiliğine dayalı bulunan, Allah ve insan nazarında reddedilmez olandır.”92 şeklinde açıklanmıştır. İbn Huveyzimendad der ki: işte bundan dolayı biz şöyle deriz: “Vasi’nin kendi adına yetimin malından bir şeyler satın alması -kendisini kayırmaksızın- caizdir. Müvekkilin vekil tayin ettiği kimsenin kendisi adına satın aldığını yahut o yetim kızdan satın aldığını tetkik etme hakkı vardır. Ayrıca Sultan’ın (devlet yetkilisinin) vasi’nin bu kabilden yaptıklarına nezaret etme hakkı da vardır. Bu konuda kendisini kayırdığı açıkça ortaya çıkmadıkça herhangi bir kimsenin babayı gözetim altında tutma hakkı yoktur. Ancak kendisini kayırdığı anlaşılırsa o takdirde sultan bu işe müdahale eder.”93 Vasinin, yetimin malını satın alması veya kendi malını yetime satması hakkında Hanefi âlimlerin iki farklı görüşü vardır. Nitekim bu görüşler: “Vasi, yetimin malını satın alsa veya kendi malını yetime satsa, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’tan gelen iki rivayetten birine göre caizdir, yeter ki, çocuk için burada aşikâr bir menfaat bulunsun. İmam Muhammed’in kavline ve Ebu Yusuf’tan gelen iki rivayetten ezher olanına göre ise her hal ü karda caiz olmaz.”94 şeklindedir. Ayette izin verilen ma’ruf’un ölçüsü konusunda da bazı görüşler olmakla birlikte bunların ortak noktası “açlığı giderecek kadar yemek ve avret bölgesini örtecek kadarını giyinmek”95 şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada tartışılan diğer bir konu da himayesindeki yetimin malından ihtiyacı kadar alan fakirin bunu borç olarak mı yoksa bir hak olarak mı yiyeceği meselesidir. Bu konuda iki farklı görüş vardır. Birinci görüş: Borç olarak alır ve sonra öder diyenler; Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Mücahid gibi sahabe ve tâbiûn âlimlerinin görüşleridir. Nitekim Mücahid, İbn Abbas’tan: “Bir kimse, yetimin malından yeme ihtiyacı hissederse, onu örfe göre yer ve yediğini, eli 92. Mevdûdî, Tefhim’ul Kur’an, I, 614. Kurtubî, el-Cami’ Li Ahkamil Kur’an, IV, 562. 94 Üşrûşenî, Ahkamu’s- Siğar, s. 403. 95 Taberî, Camiu’l Beyan an Te’vil-i ayi’l- Kur’an, III, 599. 93. 21.

(40) genişlediğinde öder. Eğer eli hiç genişlemezse, ona bundan dolayı bir mesuliyet olmaz”96 şeklinde rivayette bulunmuştur. Böylece de borç almış olacağını ve imkân bulduğunda da bunu ödemesi gerektiğini ifade etmiştir. İkinci görüş: Fakir ise işini üstlendiği yetimin malından yiyebilir. Sonra da ödemesi gerekmez; Hz. Aişe, Atâ b. Ebî Rabah ve Hasan Basrî gibi sahabe ve tâbiûn âlimleri bu görüştedirler. Bunlar, vasinin muhtaç olması durumunda vesayetinde bulunan yetimin malından istifade edebileceğini kabul etmektedirler. Çünkü ayetin hükme delaleti açıktır.97 Ayet-i kerimede de fakir vasinin yetimin malından aldıktan sonra eli genişlediğinde ödemesinin gerektiğini belirten herhangi bir ifade mevcut değildir. Cenab-ı Allah yetimleri denemenin gerektiğini belirtmiş ve bu denemeden sonra istenilen sonuç elde edildiğinde de onlara mallarının teslim edilmesi gerektiğini şöyle bildirmiştir: “Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşt) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin.”98 Evet, Kur’an, insanların mesûliyet sahibi olmalarını ister, böylece ferdî ve toplumsal alanda gelişmenin önü açılır. Bunun aksine mesuliyet duyguları gelişmemiş insanlar kendilerine ve çevrelerine faydalı olamazlar. Faydalı bireyler olmanın tam tersine topluma zarar veren bireyler olurlar. Öyleyse yetimler önce iyi yetiştirilmeli, eğitilmeli, maddi ve manevî yönden donatılmalıdırlar. Burada da yüce Allah hem bedeni gücü hem de evlilik çağına erişmeyi, hem de bilgi sahibi olma gücünü bir arada zikretmiştir ki, bu bilgi sahibi olma gücü “onlarda reşitlik görmek” demektir. Kendilerinde “rüşd” görüldüğünde de kendilerine malları teslim edilerek sosyal hayattaki yerlerini en iyi bir şekilde almaları temin edilmelidir. Böyle yapılmadığı takdirde bu çocuklar büyüyünce toplumun sırtında bir kambur olarak yaşayacaklardır. Görüldüğü gibi yetime malının teslimi sadece basit bir mal taksimi meselesi değildir. Aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik boyutları da olan önemli bir davranış metodudur. Peki, rüşd nedir? Rüşd, lügatte: “Doğru yolu bulmak, makul davranmak…” vb. anlamlarında kullanılmıştır. Fıkhî bir terim olarak ise: “Rüşd, din ve dünya hayrıdır. Dine ve dünyaya zararlı olan şeyleri bilmektir. İşlerini güzelce idare edebilecek şekilde bâliğ olan kimseye yine malını koruma hususunda akıllıca davranarak, sefahatten, israftan. 96. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), XIV, 474. Mâverdî, el-Hâvî, VI, 340; İbn Rüşd, ,el- Beyân ve’t-Tahsil, XII, 457. 98 Nisâ, 4/6. 97. 22.

(41) kaçınan kimseye “reşid” denir”99 Yine “rüşd” kelimesi bir başka şekilde de şöyle tarif edilmiştir. “Rüşd: Olgunluğa ermiş, olgunlaşmış, temyiz kudretiyle birlikte yaşının da belli bir seviyeye ulaşmış olduğu kişi. İslam Hukukunda buna “âkîl” ve “bâliğ” kişi denilir. Ve bu yaş durumu iklime, ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Türk Medenî Kanununda ise reşit olabilmek için öngörülen yaş sınırı onsekiz yaşın ikmali iledir. Kadın veya erkek bu yaşı doldurduğu an şayet temyiz kudretine de haiz ise reşid demektir. İslam Hukukunda reşid kişiden maksat mükellef kişidir.”100 Yetimin reşitliğe erdiği de şöyle tespit edilebilir. Yüce Allah’ın. “Rüştüne erinceye kadar” güçleninceye kadar demektir. Güçlenmek ise bedende de görülebilir, denemek suretiyle de anlaşılabilir. Güçlenmenin bu iki şekliyle ortaya çıkması kaçınılmazdır. Çünkü burada bu kelime mutlak olarak kullanılmıştır. Eğer yetimde bilgi hâsıl olmadan fakat güç husule geldikten sonra malı verilecek olursa, arzuları doğrultusunda malını tüketir ve malsız bir yoksul olarak kalıverir. Özellikle yetim hakkında bu şartın söz konusu edilmesi, insanların ondan yana gaflette bulunmaları ve onun babalarının çocuklarını gözetip denemeleri imkânından mahrum olmasıdır. O bakımdan, babasını kaybetmiş olan bir kimsenin uygun zamanını tespit etmek daha uygundur. Kurtûbî de Cenab-ı Allah’ın : “Rüşt çağına erişinceye kadar…” ki kelamını şöyle yorumlar. Buradaki rüştüne ermek, onun malına en güzel olandan başka bir yolla yaklaşmayı mubah kılan bir sebep değildir. Çünkü baliğ olan kişi hakkında (kötü maksatla el sürmek şeklindeki) haramlık zaten sabittir. Özellikle yetimin zikredilmesi onun adına davacı olacak olanın Allah oluşundan dolayıdır. Cenab-ı Hakk’ın bu buyruğunun anlamı şudur: “Yetimin malına rüştüne erinceye kadar en güzel olandan başka bir şekilde ebediyen yaklaşmayın. İfadede hazfedilmiş ibareler de vardır. Yani, rüştüne erip onun reşitliğine erdiği anlaşılacak olursa, malını ona veriniz demektir.”101 İlim adamları yetimin reşitliğe ermesi ve bunun nasıl tespit edileceği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbn Zeyd der ki: “Bundan kasıt bulûğa ermesidir. Medineliler de. 99. Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s.485. Şafak, Hukuk ve Emniyet Terimleri Sözlüğü (Reşîd Mad.), s. 447. 101 Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, VII, 233.. 100. 23.

(42) bulûğa ermesi ve onun reşitliğine erdiğinin anlaşılmasıdır. Ebu Hanife’ye göre ise yirmi beş yaştır.”102 Yukarıda ifade edilen durumların gerçekleşmesi ile reşitlik tespit edilmiş olur.. 1.3.Yetimlere Malları ne Zaman Teslim Edilmeli. Kur’ân-ı Kerime baktığımızda yetim mallarının muhafazasının gerektiğini sıklıkla vurguladığını görürüz. Malı muhafaza edilen yetimlere mallarının teslim edilmesi gerektiği hakkında da: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.”103 şeklinde buyurur. Bu ayet, yetim haklarının en iyi şekilde korunması gerektiğini vurgulayan açıklamanın başlangıcıdır. Ayet, “yetimlerin durumlarının önemini ve yakınlarla olan ilişkilerini vurgulamak için yetimleri ilgilendiren konularla başlamıştır. Çünkü hitap yetimin yakını olan vasi ve velisinedir. Zira yabancıların vasi oldukları çok az görülür.”104 Yüce Allah’ın: “Yetimlere mallarını verin”105 buyruğunda yer alan “yetimler” den kasıt (bir zamanlar) yetim olan kimselerdir. Yüce Allah’ın: “Ve sihirbazlar secdeye kapanıverdiler”106 buyruğunda olduğu gibi. Çünkü hem Allah’a secde etmek; hem sihirbazlık birlikte olmaz. Aynı şekilde bulûğ söz konusu olduğu takdirde de yetimlik söz konusu olmaz. “Peygamber (sav)’e de: Ebu Talib’in yetimi” denilmesi daha önceki durumu nazarı itibara alınarak söyleniyordu. Bu ayet-i kerimelerde yetimlerin veli ve vasilerine hitap edilmektedir.”107 Mevdûdî: bu ayetin, "Yetimlerin yaşı küçük olduğu sürece onların malını sadece onlar için harcayın ve gerekli yaşa ulaştıklarında onların hakkı olan mallarını geri verin."108 anlamında olduğunu ifade ediyor.. 102. Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, VII, 234. Nisâ, 4/2. 104 Âlûsî, Ruhu’l-Meâni fi Tefsri’l-Kur’âni’l-Âzim ve’s-Sebi’l-Mesânî, IV, 186. 105 Nisâ, 4/2. 106 Araf, 7/120. 107 Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, IV, 556-557. 108 Mevdûdî, Tefhimu’l Kur’an, I, 327. 103. 24.

(43) Ayetin zahiri, yetime malın verilmesini emrediyor. İslam hukukuna göre çocuk yetim olduğu müddetçe malı ona teslim edilmez. Çünkü yetim, bulûğ çağına ermeyen kişiye denir. Çocuk bulûğa ermeden malında tasarruf yapmaya salahiyetli değildir. Buna göre ayeti tevil etmek gerekir. Tevili, ya “‫

(44) ء‬/‫ ”ا‬lafzını ya da “

(45) ‫ ”اﻝ‬lafzını tevil ederek yapılmalı. “‫ا‬2‫ﺕ‬4” fiilini, teslim edin manasının dışındaki bir manaya hamledebiliriz. Bu da Cabir b. Zeyd’ten rivayet edilen bir habere göredir. Cabir şöyle der: “Bu ayet cahiliye döneminde büyüklerin bulunması durumunda küçükleri mirasçı yapmayanlar hakkında nazil olmuştur.”109 buna göre. “‫ا‬2‫ﺕ‬4” fiilinin manası “yetimlere paylarını tayin edin”. şeklinde olur. “‫”إ

Referanslar

Benzer Belgeler

Peygamberlerin siyaseti ifrat ve tefritten uzak olduğu ve tüm insanların zahiri ve batini ıslahını amaçladığı için mutlak ve kamil siyasettir..

Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşma- yıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki)

Göklerin ve yerin yaratılış keyfiyeti, insanın yeryüzünde yaratılış hadisesi, geçmiş milletlerin hayat maceraları gibi hususlar, geçmişte olup bitmiş, fakat

 Her şey ancak Allah’ın yardımıyla olur!. 

Bu noktadan hareketle, henüz dil özellikleri bakımından incelenmemiş, içerisinde konuşma dilinin birçok unsurunu barındıran ve bu yönüyle Osmanlı Türkçesinin konuşma dili

Ebû Bekir, babası ve oğlu arasında cereyan eden bazı hadiselerin sebep olduğu daha önce ifade edilmiş idi.. Aynı ayette ge- çen “akrabaları” ifadesi

Türkiye’de reel efektif döviz kurunun seyrine bakıldığında kurun genel olarak bir değerlenme trendine sahip olduğu göze çarpmaktadır (Bkz?. Ancak bu değerlenmenin aşırı

Yukarıdaki tabloda verilen Ege Üniversitesi Kimya Bölümü’nde bulunan polarimetre cihazı ile elde edilen de÷erler kullanılarak hesaplanan referans de÷erleri ile