/ A Ğ U STO S 1955 7
Bibliografya:
Mimar Sinan
İstanbul — Süleymaniye Camii
İstanbul — La mosquée Impértale de Siileymaniyé B aşta İstanbul olmak üzere bellibaşlı A n a
dolu ve Rumeli şehirlerini birbirinden nefis ca mi, türbe, medrese, köprü v.s. gibi eserlerle süs leyen en büyük Türk m im arı, Koca Sinan'ın ha yatı hakkmda son zam anlara kadar şümûllü ve etraflı bir eser m evcut değildi. Türklerin M ike- lan jı’m gerek batı âlemine, gerekse vatandaşla rına tanıtm ak şerefi ilk defa memleketimizde uzun yıllar boyunca mühim hizm etler ifa etm iş olan değerli m imar P rof. Dr. E m st E g li’ye na sip olm uştur (1 ). A slen İsviçreli olan m üellif şe hircilik ihtisasından gayri türkoloji ve sanat ta rihi ile de m eşgul olm aktadır.
Garp âleminin Osmanlı İm paratorluğunun Kanunî Süleyman saltanatına isabet eden ihti şam ve debdebe devresi hakkındaki eksik bilgi hamulesini hesaba katan yazar, eserinin giriş kısm m da Osmanlı Im paratorluğu’nun idari bün ye ve mekanizması hakkm da esash izahat ver m ektedir. Bu arada Sinan’ın eserlerine de tesir eden Osmanlı devlet telâkkisi, âmme müessese ler!, devrinin mühim şahsiyetleri ve muhiti hak
kmda canlı bir tasvir yapılm ıştır. Bilhassa İslâm dininin birleştirici idaresi altm da gayet önemli farklılıklar arzeden A rap, Irak ve Türk sanat telâkkisi bahsinde yapılan tahlilde gayet ince hususlara tem as edilmiş bulunmaktadır.
P rof, E gli’ye göre, A raplara İslâm âleminin tefekkür liderleri, İranlIlara şiir üstadlan, Türk- lere ise mimarları gözü ile bakmalıdır. B ir Garp lı olarak bu teşhisi yapan E gli, kanaatini şu ge rekçe ile izah etm ektedir: Türkler steplerde ge çirdikleri uzun yıllar boyunca çadır resmini de rin bir aşkla gönüllerine nakşetm işlerdir. Bu çadır onlarda tatlı inhirafh bir kubbe taşıyan yuvarlak yapı tasavvurunu canlandırmıştır. Türk’ün en tatlı hayali en yüksek, en büyük ve en zengin bir çadır altında hükümdar olarak bir tahtda yer almak imkânı etrafında dolaşm ıştır. Türkler için cihan zevahirden ibaret yalancı bir âlem olmayıp, m eşakkatli yolculuklar ihtiva eden katı bir realite m anzarasını arzetm ektedir. Onun için gaye asla sadece fütuhat yapm ak ve ya bir kemer yahut tak inşa ettirm ek değil,
ak-8 TÜ R KİYE TURİNG ve OTOMOBİL KURUMU
Edim e — Selimiye Camii
Edirné — La Mosquée de Sélimiyé
sine emeğinin mahsulü olarak vücude getireceği emin mestedici maddî bir muhit yaratm aktır. Bunun tahakkuku ise doğrudan doğruya fiil ve ameli gerektirm ektedir.
E gli, Türk halisim da m ütecessis bakışları altında buna benzer şekilde tahlil etm eğe çalış m aktadır. D ış âlemi iğbirar ve istih faf duygu ları ile karşıhyan A raplar hah tezyinatında hen- desî tecridler, zengin buluşlarla bezenmiş A ra besklere iltica etm işlerdir. Sadık kaldıkları ör nekler m uayyen bir inad, hükümranlık duygusu ve bir bakıma göre mantıkî bir silsile tem sil et mektedir. Buna karşı İranlüar tabiata yakın, in şam rüyalara sevkeden, füsun dolu îranesk ör nekler kullanıyorlar. Türkler ise realiteye sadık kalm akla beraber ifade dolu, cazib, mücessem bir kudreti açığa vuran Turanesk üslubuna sa
rılmışlardır. Böylece Türkler bakışlarım her za man elzeme, zaruriye, net hatlar taşıyan yapıla ra doğru çevirm iş bulunuyorlar. Türkün mekân dahilindeki tasavvuru da uçsuz bucaksız, engin bir boşlukla mikâbı, daire veya çadırı tem sil eden külâh şekillerini karşılaştırm aktadır. Türke göre beşerin yaratıcılığı m utlaka maddî bir eserde gerçekleşmelidir. Bu idrak benliğinde si linmez bir şekilde derin izler hasıl etm iştir.
işte E gli; bu tefsir tarzı ile Türk cami mima risini BizanslIların ucuz bir taklitçiliği eseri say mayıp, aksine bu sanatı Selçuk mimarisinin aç mış olduğu çığırı takip eden bencil bir yaratıcı lık hamlesinin tezahürü olarak karşılam aktadır. Türkler, A y a so fy a ’mn ikmalde arzuladıkları hayalin gerçekleştiğini idrak ettikleri zaman mikâb ve kubbeyi şekil olarak çoktan tanıyor lardı. Esasen A ya so fy a ’yı gerçekleştiren Mi- let’li İzidor ve Anthem ios Anadolu yarım adasın da dünyaya geldikleri gibi, bu toprağı Iran sınır larına kadar karış karış dolaşm ışlardı. Bu iti barla muazzam âbidelerin gerçekleşm esi uğruna azim kâr bir mücadeleye girişen Türk yaratıcılık azmi, A yasofya kilisesinin inşası ile sadece tah rik edilerek 1453 te İstanbul’un fethi ile geniş bir faaliyet sahasm a kavuştu.
Prof. E gli, bu mülâhazalardan sonra Sinan' ın şahsiyetini tebarüz ettirm eğe çalışm aktadır. Bu m aksatla, eldeki çeşitli kaynak ve delillere istinaden Sinan’a izafe edilmek istenen menşe- lerin nevilerini bir bir sıralam aktadır. Milliyetçi gayretlerin bir neticesi olarak çeşitli milletlerin Sinan üzerinde hak iddia etm esi tabiî olarak karşılanm ası gereken bir teşebbüstür. Ancak, Prof. E g li’nin de işaret ettiği veçhüe bu teşeb büslerin hepsi dar zihniyetlerin mahsulüdür. Si nan'ın annesinin babasının Arnavut, H ırvat, Slav veya AvusturyalI olması, Anadolu steple rinde büyümüş olan Sinan'ın hüviyeti üzerinde aceba nekadar m üessir olm uştur? P rof. E g l i ’nin
büyük inanç kudretile m üdafaa ettiği tez şu esasta toplanıyor: Sinan'ın hıristiyan aslından gelm iş olmasını inkâr etm ekte hiçbir fayda yok tur. A ksine o devrin müslüman muhiti, Türk ce m iyeti ve Osmanlı devlet telâkkisi bu çocuk üze rinde nekadar nafiz olduğunu m üşahhas bir şe kilde ispat etm iştir. Esasen fütuhat ve siyasî başarılarla dolu olan bu devir nereden geürse gelsin en asil ve kabiliyetli elemanları kendi dünya görüşünün m übeşşiri sıfatiyle sadrâzam , şair ve sanatkâr olarak baştacı etm iştir...
işte genç Sinan bu m üsait mânevi atm
osfer-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi