• Sonuç bulunamadı

Filiz Ali 10 yıl önce verdiği sözü tuttu, biyografisini yazdı:Elektronik müziğe sevdalı adam

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Filiz Ali 10 yıl önce verdiği sözü tuttu, biyografisini yazdı:Elektronik müziğe sevdalı adam"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T7- 5VW i

PAZAR, 2 Şubat 2003

14

FİLİZ ALI 10 YIL ONCE VERDİĞİ SOZU TUTTU, BİYOGRAFİSİNİ YAZDI

"Tüm dünyada elektronik müziğin öncüsü olarak tanınan, Rockefeller bursuyla gittiği ABD'ae neredeyse bütünüyle kendi ürettiği aletlerle

kurduğu müzik atölyesinde birçok ünlü besteci yetiştiren bir büyük sanatçı. Ama kendi evlatlarına fırsat tanımayan, onları aynı sıradanlık tezgahından

leçiren bir ülkede doğduğundan, küçük bir çevre ışında neredeyse tanınmıyor." Sözü edilen kişi, Bülent Arel. Müziğini ve kendisini çok yakından tanıyan Filiz A li, onun 1990'da ölümünün ardından Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazıda verdiği sözü tuttu ve anısına titiz bir Bülent Arel biyografisi yazdı, iş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan ve Arel'in bestelerinden oluşan bir CD'yle birlikte satılan "Elektronik Müziğin Öncüsü Bülent A rel" „_______ adlı kitap, müziği, tutkuları, acıları, kedileri

sevdiği ve kırdığı insanlar, onu çok seven öğrencileri, moael uçakları ve oyuncak trenleriyle rengarenk bir sanatçı portresi çiziyor. Müziğini uzun süre dinlemek her yiğidin harcı değil, ama Bülent Ecevit'in onun ölümü ardından yazdığı yazıda söylediği, "İnanıyorum ki ABD'de

kendisine sağlanan olanakların çok daha azını Türkiye'de bulabilseydi çok sevdiği Türkiye'sinden böylesine ayrı düşmezdi" sözüne katılmamak da mümkün değil.

Babasının sert erkek gibi

J

'etiştirmek iği Bülent, annesinin ve dadısının elinde böyle küçük bir lorda dönüşmüştü.

Elektronik müziğe

ADAM

1929-34 arası Galatasaray Lisesi'nde okudu.

Bülent Arel çok sevdiği annesi Müzdan Hanım'ın saraylılık taslamalarına sinir olur, "saray süprüntüsü züppeler" diye küçümserdi. 23 Nisan 1918 günü, İstanbul'da doğar. Annesi, köşklerde

matmazellerden Fransızca dersi alarak büyüyen ve saraylı soyundan gelmesiyle övünen Müzdan (Arel) Hanım; babası, Arabistan çöllerinde

deve sirtoda taşınabilen bir portatif röntgen cihazı icad edip, I. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında yaralı askerleri tedavi eden doktor Sim Reşit Sorgun'dur. Sportmen, deli dolu bir adam olan, mesela duvarda yürüyen bir böcek gördü mü hemen ateş eden, ama beri yandan papyon kravat takmayı ihmal etmeyen babasını, savaşlar nedeniyle pek tanıma fırsatı bulamaz. Zaten anne ve babası o küçükken boşanır. Müzdan Hanım, Necip Arel’le evlenir; Bülent onu baba bilir ve onun soyadını taşır.

İstanbul Şişli’de anneanne, anne ve teyzenin piyano, elektrik mühendisi dayının da keman çaldığı bir evde büyür. Dayısının alet kutusuna el koyup, kitaplara bakarak radyo, pikap filan yapmaya başladığında, henüz 10 yaşındadır. Uçak mühendisi olmak istiyordur ama Ankara'da tanıştığı ünlü piyano hocası Eduard Zuckmayer, onun müzisyen olarak yetişmesinde rol oynar.

Ankara'da 1940'ta girdiği Konservatuvar'da birdenbire parlayan bir yıldızdır; piyanoyu en iyi çalan, çok iyi Fransızca bilen, çok okuyan, elinden her iş gelen. Radyoda konserler, opera ve bale piyanistliği, Ayşe Abla Radyo Çocuk Korosu'nun şefliği...

Konservatuvardaki ilk eseri viyola ve piyano için yazdığı Sonatm'dir (1941). Ama kısa bir süre sonra, o zamanlar Türkiye'de neredeyse hiç kimsenin, dünyada pek az kişinin ilgüendiği elektronik müziğe dalacaktır. Erdal İnönü, "Sanıyorum tekniğe olan doğal merakı, sanatta hep en yeni yaklaşımları hedefleyen atılımcı karakteriyle birleşince onu bu dala yöneltti" diyecektir sonraları.

Mezun olur olmaz, piyano bölümünden Yıldız Tarkan'la evlenir. İlk çocuğu Emre 1949'da doğar. Ancak çok uzun sürmeyecek bir evliliktir bu, Tarkan'ın anlatımıyla, çok iyi ama zorlamaya gelmeyen, hür yapıda bir insandır. Böyle insanları normal aile hayatına oturtamazsınız. 1951'de Selma Hanımla yaptığı ikinci evliliğinden Lale ve Eren doğar. Bu dönemin en önemli olayı Helikon

macerasıdır. 1952 yılında Bülent ve Selma Arel, Rasin ve Zerrin Arsebük, Bülent ve Rahşan Ecevit, Anka­ ra'da Helikon Demeği'ni kurarlar. Bülent Ecevit yülar sonra kuruluşu şöyle anlatır: "1950'li yıllarda güzel sanatlara ilgi azalmış, çok partili yaşamın toplum için bir yenilik olan ateşli çekişmeleri heyecanlı bir maç , gibi izleniyordu. İşte o ortamda bir avuç genç, başkentin sönükleşen sanat ve kültür yaşamına yeni bir soluk katabilmek için bir araya geldi."

6-7 EYLÜL'ÜN SORUM LULARI!

Helikon, "müz'Terin, yani güzel sanatların esin perilerinin yaşadıkları kutsal dağm adıdır. Ama birkaç yıl sonra bu ad, başlarına acayip bir dert açar: 6-7 Eylül olaylarından demek sorumlu tutulur! Yine Ecevit, şöyle anlatır: "Sorgulamayı yürüten siyasi şube görevlüeri bu olaylarla Helikon arasında nasıl bir bağlantı kuracaklarını bilemiyordu. Sorgulama ister istemez soyut ve noııfigüratif sanat konularına kayıyor, o konular da görevlileri pek

m j V m i t i m i m i i n u l tm l m»

Anma Konseri

2 0 C J > e * ı k I I l’.ı/.ır Sflat : 19.00 Bülent Ecevit ölümünün ardından, "Yapıtlarından bazılarında doğanın seslerinden harikalar yaratmıştı. Elektronik aygıtıyla oluşturduğu ^ac|mur musikisi kulaklarımdadır" diye yazdı. Bazen,

üzerine yapışan "elektronik müzik bestecisi" etiketini sadece "besteci"ye çevirmeye çalışır, çoğu zaman "hayır bunu yapmalıyım" der.

Tıpkı "bu müziğin hiçbir entelektüel iddiası yoktur" dedikten bir süre sonra,

"bunu söyledim ama doğru değil" dediği gibi...

ilgilendirmiyordu." Tabii bir sonuç çıkmaz, ama demek de bir daha toparlanamaz. Konservatuvar'da ders verip besteler yapmaya devam eden Arel Radyo’ya girer.

1958'de, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Arel’in 1. Senfonisini çalar. Ertesi gün, Ankara Müzik

Festivali kapsamında ise daha önce ilk kez Helikon Kuartet'in çaldığı ^ "Kuartet ve Elektronik

frekansmetresi İçin Müzik"i icra edilir. Konserde

kullandığı elektronik aletlerden "sine-wave

f

generator" ya da osilatörü kendisi tasarlamış, bir mühendisin yardımıyla imal etmiştir. Bunlara bir ses yükselticisi ekleyip, hoparlörü sahnede masanın altına gizler. Sürpriz olsun diye. Kendisi de elinin altında kontrol panosu, dinleyicilerin arasındadır. Yayh çalgüarm arasından ilk elektronik sesler

duyulduğunda dinleyicinin şaşkmhğı görülmeye değerdir. Dinleyidlerden biri Rockefeller Vakfı temsilcisi olunca, bursu kapar.

New York Columbia Üniversitesi Elektronik Müzik Merkezi, uzun çabalar sonucu 1959'da kurulur. İşte o yü, Rockefeller bursuyla New York'a ayak basar Arel. 35 yılı orada geçecek; elektronik müziğin öncülerinden biri olarak tanınacak,

Columbia, Yale ve New York Eyalet üniversitelerinde dersler verip profesörlük ünvanını alacak,

pek çok bestesini, bizzat kendi icad ettiği aletlerle yapacaktır.

"Üç dört kanaldan kayıt yapmak gerekince akrobat i

maymun çevikliğiyle bütün kumandaları kontrol altına almam gerekiyor. Muvakkat bir kumanda tablosu yaptım... Önü­ müzdeki ay tek eşi Almanya'da olan transpozisyon aleti geliyor."

Evet çivisinden kablolamı lehinüne ^ bizzat kendi oluşturur başlangıçta aletlerini: "Laboratuvann bir an önce işe başlaması için ucuza mal etmek niyetiyle birtakım eletronik aletleri şahsen yaptım. Chambers Street'ten Riverside Highway'e kadar elektronik bit pazan. Öyle dolu ki dükkanlar, satıcılar ellerindeki malın değerinden habersiz."

Arada, kendi deyimiyle "adi müzik" yani çalgı müziği de besteler ama Columbia-Princeton Elektronik Müzik Merkezi yöneticileri onun elektronik müziğe yeni bir doku kattığmı düşünür. Ona göreyse mesele, "tamamen ölü aletlerden yaşayan ses çıkartmak"tu. Filmlere, dans

gösterilerine, tiyatro oyunlarına elektronik sahne müzikleri yapar, Stereo Electronic Music No.l'den başlayarak eserleri konserlerde seslendirilir. Özellikle bu eser, "elektronik müzikte bugün de orijinalliğini sürdüren bir başeser" olarak nitelendirilir. Bu tür konserlerde konuşma yapanlar, izleyicileri "bu yem tür müzik üzerinde acele karar vermemeye" çağırır ama meraklısı da çoktur. Özellikle Arel'in öğrencisi olmak isteyenlerin sayısı...

1962-65 arasında, ÖDTÜ'de bir elektronik müzik stüdyosu kurma heyecanıyla Türkiye'ye gelir. Ecevit teklifiyle ilgilenmiş, ODTÜ ve Rockefeller Vakfı da sıcak bakmıştn. Stüdyo kumlana kadar da başmda Erdal İnönü'nün bulunduğu Deneysel Fizik Bölümü, akustik alanda araşhrma yapmak üzere Arel'i bünyesine alacaktir. Ama olmaz; elektronik müzik fikri henüz Ankara'ya ulaşmamışhr. Yıllarca aletlerini çıkaramadığı Gümrük yetkililerine, onların beste yapmak için bir çeşit çalgı olduğunu bile anlatamaz! Radyo'ya girer, ama istediği bu değildir: "Komik bir maaşla ton-meister olarak çalışıyorum. Bana konservatuvar-radyo müdürlüğü, TRT yönetim kumlu üyeliği gibi şatafatlı işler teklif ediyorlar. Oysa ben kompozisyon yapmak zorundayım."

TÜRKİYE BESTELERİNİ DİNLEMEDİ

O sıralar yönetir uygar dünyaya açılmaya çalışan TRT'nin Madrigal Korosu'nu. Ama bir kesimin "domuz çobanlanmn Huistiyan şarkıları" olarak adlandndığı koro çalışmaları, Meclis gündemine büe girer: "Madrigal meğerse kilise demekmiş, anlatmaya gönlüm razı değil, artık her şeyden midem bulanıyor. 16. ve 17. yüzyılın madrigal bestelerine tahammül edemeyen bir toplumda ne yapabüirim?" Bağımsız karakteri, bıujuva bir aileden gelmesine rağmen onların kurallarına düşmanlığı sosyal hayatım da etkiler: Turgut Özakman onun o günlerde, bir piyanist değil de piyano taşıyan hamallar gibi

giyüıdiğini söyler. Ilhan Usmanbaş'ın kiraz ağacmdan yemek takımı almaları şerefine verdiği davette, canım sandalyelerden ikisini o günlerde kırar; Betül

Mardin'in "garsonlu marsonlu" davetine sinir olup, pilav tereyağsız bahanesiyle olay çıkarması da o günlere rastlar. 1965'te bir daha dönmemek üzere Türkiye'yi terkeder.

"Son yıllarda boyuna yeni parçalar yazıyorum, bunlar sıcağı sıcağına çalmıyor, yazılar

çıkıyor bu gavurhanede.

Anayurdumda kimsenin aklına gelip de ne yaptığım, ne ettiğün

hakkında tek soru sorulmu­ yor" diye yazdığı günlerde i sağlık problemleri de başlar.

Ardından küçük oğlu Ererim intiharı gelir. Bu arada kendisine de kemik iliği kanse-

V ri teşhisi konmuş, ama kemotera-

piyi reddederek on yıl yaşamayı ba­ şarmıştır. Sonuç değişmez; 24 Kasım 1990 günü ölüm haberi gelir.

Ölümünden sonra Türkiye’de Filiz Ali, Bülent Ecevit, Ilhan Mimaroğlu birer yazı yazar. 1991'de eserlerinin yer aldığı bir konser düzenlenir. O kadar. Filiz Ali, kitabı şöyle bitirir: "Aradan geçen bunca zaman boyunca bir daha hiçbir yerde anılmadı. Aşağı yukarı 20 yıl çalıştığı TRT Ankara Radyosu bir Arel programı hazırlamadı. Eserlerini yayımlamadı. Ame­ rika'da ise hem çalgısal, hem de elektronik eserlerinin sık olmasa da yorumlanıyor ve yayımlanıyor olması buruk bir teselli onu özleyen dostlan için."

1962-65 arasında Türkiye'de olan Arel, Haldun Dormen'in Bulvar müzikaline müzik yazdı. Fotoğrafta (Soldan sağa) Erol Keskin, Metin Serezli, Başar Sabuncu, Tülin Onat, Alton Erbulak,

Haldun Dormen. "Bulvar'da karşımıza bambaşka biri çıkıyor: Caz bestecisi, çabuk bellenir, tatlı ve hafif parçalar bestecisi

Bülent Arel" diye yazdı Faruk Güvenç. Balkondaki, yaşlılığında Darülaceze'ye yerleştirildiği için çok kızdığı dadısı Sadiye Songel, bahçede köpeğiyle Bülent, Müzdan Hanım ve kuzini Güzin.

Üçüncü

eşi Ellen onun çift kişilikli olduğunu düşünür: En yakınlarına karşı gaddar olabilen, ama öğrencileri ve dostları ile hep olağanüstü ilişkiler kuran biri. Çalışırken gözü dünyayı görmediği için, Ellen'le ilişkilerini kopma noktasına getiren

Mimiana III, hafif, neşeli, canlı bir müziktir oysa. Öldüğünde son hayat

arkadaşı Daria Semegen'dir yanında olan.

Konservatuvar yılları. Soldan sağa: Eftal Dölen, Bülent Arel, İlhan Usmanbaş, Nevi t Kodallı.

L1

Columbia Üniversitesi Elektronik Müzik Merkezi'ndeki stüdyo. Öncü besteciler ve öğretmenler soldan sağa: Pril Smiley, Mario Davidovsky, Milton Babbitt, Vladimir Ussachevsky, Otto Luehning,

Alice Shield, Bülent Arel. Yıl 1970.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak ise araştırma alanı olan Battalgazi ilçesinde popüler dindarlık düzeyinin yüksek olduğu ve popüler dindarlık ile bağımsız değişkenler

ki dizinin ayn çekirde§e sahip olabilmesi için gerek ve yeter ³art, bunlardan birinin limit noktalarnn cümlesini ihtiva eden her kapal konveks bölge, ayn zamanda di§erinin

Matsui’nin Fukuşima’daki nükleer felakete değinen konuşmasıyla, onlarca yıldan beri ilk kez bir Hiroşima valisi, geleneksel olarak her yıl düzenlenen anma

Bu yılki ilk ziyaretini Gabon'a yaptığını, ardından Nijer ve Senegal'e de gideceğini belirten Erdoğan, Türkiye-Afrika ilişkileri bakımından çok önemsediğini

Nitekim peygamberimiz (sav) kendisinden Kur’an öğrenmek için gelen gençlere “Önce İman Dersi” vermiş, sonra bu. imana dayanan İlim ve

Ankara Bü- yükşehir Belediyesi Basın Yayın Dairesi genel koor- dinatörü Volkan Memduh Gültekin Polatlı’da yerel.. gazetecilerle Ankara ve Polatlı’ya ilişkin

Panelin ilk konuşmacısı olan Nuray Gündüz, konuşmasında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün tarihinden ve özel bir gün olarak kutlanma sürecinden söz ettikten sonra

Yerel Eşitlik Eylem Planı kap- samında Polatlı’da kadın- lara ve gençlere yönelik sosyal farkındalık projele- rine, eğitimlere ve semi- nerlere devam eden Polatlı