• Sonuç bulunamadı

Konuşmalar:Celal Sahir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konuşmalar:Celal Sahir"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yıllık abone : T.L. 3. Altı aylık : T.L. 1.60 Dışeller, yıllık : F. Fr. 60

O N BEŞ G Ü N D E Bİ R ÇI KAR

SANAT VE FI KI R M E C M U A S I

ANKARA, POSTA KUTUSU i No. 142

CİLT :

3

SAYI: 5 9

15 llkkânun 1935

K o n u ş m a l a r ı

C e l â l S a h i r

İki buçuk yıl ölümle pençe­ leştikten sonra geçen gün öldü. Hastalığı ağırdı. Ve ondan kur­ tulmasına yüzde bir ihtimal bile yoktu. Fakat hastalıkla bu kadar uğraşması ve ona bu kadar karşı koyması ondaki enerjinin ve ha­ yat aşkının kuvvetinden ileri geldi. Celâl Sahir edebiyat tari­ himizde bir varlıktı. Onun yok­ luğunu sanatkârlar daima duya­ cak ve onun adını her zaman bin

vesile ile anacaklardır.

Bizde sanat ve duygu ala­ nında olduğu kadar düşünüş ha­ yatımızda da yeni bir ufuk açan “ Edebiyatı cedide „ mektebinin son talebesi ve Fecriatinin reisi olan Celâl Sahir bu iki mektep arasında âdeta köprülük etmiştir. Bence Fecriati ile Edebiyatı Ce­ dide arasındaki fark Edebiyatı cedide yazarlarının Arapça ve Acemce çok lügat parala­ malarına ve uzun cümleler yapmalarına karşı Fecriaticile- rin daha açık türkçe yazma­ ları ve daha kısa cümle kullan­ malarıdır. Bu bakımdan Fecriati- ye bir ( ekol ) demek bile caiz olamaz. Çünkü gerek fikir ve gerek duygu bakımından bunlar arasında uzun boylu bir fark yoktur. Fecriati Edebiyatı Cedi- denin dil ve fikir bakımından daha olgunlaşan bir devamı de­ mektir. Celâl Sahir Servetifünun sahifelerinde okunmağa başlan­ dığı zaman dili oldukça sade idi. Faik Ali ile Cenabın diliyle bu itibarla ayrılıyordu. Fecriati­ nin başına geçmesi pek tabii idi. Onlarla aşağı yukarı bir neslin

çocuğu olmakla beraber arala­ rında az çok zevk ayrılığı vardı. Celâl Sahir Tevfik Fikret gibi mısrağlarile felsefe ve fikir telkin etmedi. Cenah gibi her ke­ limenin renginden ve elastikiye­ tinden bin bir mana çıkararak terennüm etmedi. O sadece her türlü ilham ve sanat kaynağı olan kadını tercih etti.

Kadınlar olmasaydı öksüz kalırdı egarım

diyen Celâl Sahir bu söyleyişle­ rinde çok samimî ve haklı idi. Ona göre kadın tabiat güzellik­ lerinin bir hulâsası idi. Deniz, çiçek, şefak, renk ve koku hiç biri kadın kadar güzel olamazdı, çünkü kadın bunların toplu bir ifadesiydi. Bütün hicranları bütün elemleri heb kadın içindi.

Gül ey kadın güzelliğinin muhterem, sarih Bir hakkıdır huzuru melalimde ihtişam,

deyerek hıçkırdığı,

Matemi bir güneg ufuklarıma Yine rengi siyahını saçtı Kabiıııin sakı rağşedarında Yine bir goncai siyah açtı.

diye düşündüğü günler çoktu. OsmanlI İmparatorluğunu teş­ kil eden milletler dehşetli bir nas­ yonalizm dalgasile sır’alanmağa başladığı zaman Türk milletin­ de de bir uyanıklık baş gösterdi. Nasyonalizm hareketlerinin filî bir alanı olan Makedonyada bu duygu her yerden önce kendini gösterdi. Bunun edebiyatımıza geçmemesine imkân yoktu.

İşte Selanikte çıkan “ Genç Kalemler „ mecmuası bu yeni duygunun bayrakçısı oldu. Bunun etrafında toplanan gençler yalnız

N ec ib Ali K ü ç ü k a

dil değil artık fikir işlerinde de Edebiyat cedide ve Fecriatciler- den bambaşka düşünen insan­ lardı. Bu yeni bir ekoldü.

Fecriaticilerve Edebiyatı ce- dideciler, her zaman her yeni harekete olduğu gibi buna kar­ şı da şiddetli bir cephe aldılar. Cenab alaycı diliyle, Süleyman Nazif korkunç yıldırımlarile bu yeni cereyana hücum eltiler. Ya- kub Kadri, Köprülü zade Fuad bile bu hareketin aleyhinde idi­ ler. Cemiyetin yeni isteklerini, yaşadığımız zamanın yeni düşü­ nüşlerini eskiler içinde ilk anla­ yan Celâl Sahir oldu. Yeni iddi­ aları kin ve düşmanlıkla değil insaflı bir bakışla tetkik etti. Ve az zaman içinde herkesten önce Ziya Gökalp’m bayrağı altında Hamdullah Suphi ile birleşdiler. Artık Beyaz Gölgeler ve Siyah Kitab şairi başka bir dil ko­ nuşuyordu. Edebiyatı cedidenin ahenkli ve gürültülü kelimele­ rini kullanmıyordu.

tçinin duygularını son nefe­ sine kadar taptığı annesinin di- lile anlatıyordu. O Türk dilinin nihayetsiz zenginliğine sarsılmaz bir inanla inanmıştı. Türk Dili Tetkik heyeti çalışmağa başladı­ ğı ve Atatürk kendisine şerefli olduğu kadar büyük ve ağır öde­ vi verdiği zaman, kendi idealinin tahakkuk etmiş olduğunu gördü. Uyku saatlerinden maada hayatı­ nın bütün zamanları dil tetkik­ leri üstünde geçmeğe başlamıştı. Hastalığına daha fazla kendisini çalışmaktan alıkoyduğu için üzül­

dü.

(2)

BALKANLAR

O n s ö z

Çocukluğumun büyük b ir kısm ı B a lk a n la r­ da, ve B a lk a n la rın en ka ra kte ristik, çünkü en kozom opolit y e ri olan Makedonyada geçti. D u y ­ ma ve düşünme hassalarım ın yavaş yavaş uyanm aya başladığı anlarda, bizim iç in daha yeni kayıbedilm iş bu to p ra k la rın , hâlâ, yağm ur dindikten sonra da b ir müddet d u yulm a kta de­ vam eden taze to p ra k kokusu gibi, tü rk h a k i­ m iy e tin in iz le rin i d ip d ir i taşıyan havasını teneffüs ettim. Muhteşem b ir abidenin y ık ın tıla rı arasında dolaşıyor gibiydim . H a tıra s ı bütün T ü rk lü ğ ü n üstüne k o rk u lu b ir kâbus halinde çökmüş olan büyük felaketin, içinde yaşam ak­ ta devam e tliğ im için, acısı çocuk kalbime, ve h a tıra sı (pek kuvvetli olm ayan) çocuk hafızama, b ir daha oradan silinemiyecek ka d a r derin nakşolundu.

Doğduğu ve içinde büyüdüğü vatanda, vatan n o ta ljis i duym anın ne demek olduğunu bütün göçmüş o la n la r b ilirle r, öz çocukları için g u r­ bet haline gelmiş olan yerlerde m ilyo n la rca T ü rkü n gözlerini hâlâ A n a yurd a çe vrili tutan kuvvet, bu histen başka b ir şeym idir k i ? Yine bütün göçmüş o la n la r b ilir le r ki, uzakta b ıra ­ kılm ış olaneski vatan, günün tü rlü d e rtle ri a ra ­ sında h a tıra gelm ediği zam anlarda bile, içim iz­ de, ta m iri im kânsız izle r b ıra k a ra k kapanmış b ir y a ra g ib i daim a sızlayacak, ve bunca h a tı­ ra s ı kalbe dolm uş o y e rle rin bugününe değil, ancak mazisine ka rşı b ir hasret, ve orada olup bitenlere karşı b ir alâka ölünceye ka d a r eksil­ meyecektir.

Bu a la k a d ır ki, beni, küçükdenberi, pek u fa k b ir kısm ına şahid olduğun ve ancak m uhayyilem ­ de ta m a m la ya b ild iğ im büyük te ra jed in in sebeb ve neticeleri hakkında düşünmeye ve sık sık o

top-gusu veren Celâl Sahirin o kadar eleyici o kadar derine işleyici bir gözü ve o kadar keskin bir mantıki vardır ki en ufak bir hatayı en küçük bir mantıksızlığı derhal seçip görmemesi mümkün de­ ğildi. Umumî kültürü çok geniş ve kuvvetli idi.

Bence Celâl Sahirin iki karekteristik vasfı va rd ı:

Birincisi, bitmez tükenmez bir ruhî elâna ve hayat enerjisine sahipti.

Edebiyat ve fikir hayatında daima daha iyiye ve daima daha olguna doğru gitmesinin sebebi budur. Bu bakımdan uzanıp giden bir olgunluk demekle Celâl Sahirin hayatını kısaca ifade etmiş oluruz.

İkincisi Celâl Sahir bütün memleket gençli­ ğine nümune olacak derecede bir seciye sahibiy­ di. Kalbinin duygularını pervasızcasına ortaya a- tardı. Arkadaşlığına inanılabilir, sevgisine güveni­ lebilirdi. Biz yalnız şair ve âlirn bir adam de ğil aynı zamanda çok sempatik, çok olgun ve sami- jmî bir arkadaş kaybettik.

- 1 6 2

ve TÜRKLÜK

Y a ş a r N A B İ

ra k la rın üzerinde görünen tehlike b u lu tla rın ı d ikka t ve m erakla takibe şevketti.

B alkanlar... mevzua en yabancıların bile tecessüs ve m erakını ta h rik edecek ka d ar karışık, kompleks, e sra rlı ve cazib olan bu meselenin, oraya ta rih î, ırk î, siyasî ve İktisa d î b a ğla rla sımsıkı bağlı olan biz T ü rkle r iç in ne ka d ar büyük b ir ehemmiyet arzettiği m eydandadır.

B alkan ülkelerinde kalm ış ve henüz a n a y u r­ da kavuşamamış m ilyo n la rca T ü rkü n bu günkü halle rin e ve ne ş a rtla r içinde ya şa dıkla rın a d a ir T ü rk o k u rla rın a kısaca m alûm at vermek ve bu münasebetle de, tü r lü s a fh a la rın ı ve etrafında gözüme ilişen neşriyatı daim a d ikkatle takib etmiş olduğum bu mevzu üzerindeki düşünce ve k a n a a tle rim in T ü rklükle a la k a lı ta ra fla rın ı hu­ lâsa etmek... işte beni bu eseri yazmaya sevk etmiş olan sebeb.

Eskidenberi içim de yaşattığım bu arzuyu gerçekleştirmeye k a ra r verdikten sonra, B a l­ k a n la rın ve orada yaşayan kardeşlerim izin bugünkü vaziyetlerini yerinde ve vasıtasız o la ­ ra k görmek, mevzu etrafında to p lu ve kuş bakışı b ir görüş elde etmek iç in yeni b ir B alkan seyahati yapdım . Rom anyandan başlayarak, B ulgaristan, Yugoslavya ve Yunanistam n, mev­ zuu a lâ k a d a r eden ta ra fla rın ı im k â n la rım ın müsaade ettiğ i nisbette dolaştım.

B a lk a n la r lıa k k ın d a k i uzun düşünüşlerim in yeni m üşahadelerim le tam am lanm ış m ahsulü olan bu n o tlar, İlm î veya siyasî b ir eser olm ak idd ia sın d a değildir.

G i r i ş

Balkanlarda yaptığım seyahattan döneli aylar geçti. Fakat hâlâ başım, bu hızlı geçişin hafızama üstüste yığdığı tezatlı enstantanelerle dolu, zih­ nimde Balkanlar kadar çapraşık, dolambaçlı ve muammalı düşüncelerin uğultuları hâlâ dinmedi, ve hâlâ, kâh güzel rüyalar, kâh korkunç kâbus­ larla yüklü ağır ve terletici bir uykudan yeni uyan­ mış gibiyim, hatıralarımın ürpertisi içimde, hayal­ leri gözlerimde okadar canlı duruyor.

Geçtiğim bütün o yerler, uzak yakın, fakat en uzağı bile yine yakın zamanlarda bizimdi. Atala­ rımızın hudutsuz bir iman kuvvetini şahıslarında görülmemiş bir yiğitlikle birleştirerek ölçüsüz dö­ külen kanları bahasına aldıkları bu topraklarda asırlarca müddet Türk efendilik etti. Asırlarca müddet, Balkanlarda meneniyet güneşi Şarktan, İstanbııldan doğdu, ve şimdi oralarda hükmeden­ lerin gözleri, bu güneşin parıltısile kamaştı.

Bugün herhangi bir sebeple o yerlerden ge­ çen bir Türkün yakın maziyi, kalbinde tahlili güç bir hüzünle hatırlamamasına, Türklük için ebebiyen kaybedilmiş olan hesapsız hazireleıin

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk Kültür Merkezi’ni hınca hınç dolduran kalabalık, Genco Erkal ile Nazım Hikmet şiirleri okurken, Zülfü Livaneli ile de Nazım şarkıları söyledi.. AKM

Fakir BAYKURT Tarık BUĞRA Necdet TEKVEŞLİ Oğuz ARIKALI Haldun TANER Aydın KOZAĞACI NU. Taner Fikret

Sonuçları Optics Letters dergisinde yayımlanan bir araştırmada meta- yüzeyler olarak bilinen aşırı ince optik aygıtlar piyasada bulunan kontakt lenslerle birleştirilerek

Anahtar sözcükler: Vena kava süperior sendromu, endobronşial ultrasonografi, tanı Key words: Vena cava superior syndrome, Endobronchial ultrasound, diagnosis.. Geliş tarihi: 29 / 10

[r]

Fakat, öyle sanıyorum ki, konuşma sahibine bu dost kayıbından da acı ve ağır gelen şey, tenkitlerinin, bü­ tün ömrünce mücadele ettiği yıkıcı bir

B; Numan Menemenetoğlu 1928 senesinde Hariciye Vekâleti Birin­ ci Daire Umum Müdürlüğüne tayir edilmiş, 1-7-1929 tarihinde Birinci Sınıf Orta Elçi payesiyle

sebeple Kâmil Paşayı istihlâf eden Hüseyin Hilmi Paşaca asaleten Maarif Nazırı yapılıp Tevfik Paşa kabinesinde de bu nezareti muhafaza ettikten son­.. ra