• Sonuç bulunamadı

İlhan Berk ve şiiri:Sözle çizilen resimler ve şiirin denizcisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlhan Berk ve şiiri:Sözle çizilen resimler ve şiirin denizcisi"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

nı zamanda gidip gördüğü, Taymis, Pa­ ris, Belgrat, Roma, Varna gibi yerlerde de okuyucuyu dolaştırır.

‘Ve kapanık, durgun bir resim Üskü­ dar. Kapanık, durgun tarihler

düşüren bir imparatorluğa. Bir imparatorluğa ihtiyar, ihtiyar çün­ kü giyitleri bol gelmeye

Başlamıştır.’

‘Bir resim yalnız siyah-beyazlara vu­ ran...’ diyerek anlattığı Üsküdar kadar; İkiye bölüyor Seine nehri Paris’i ve dö­ külmüyor hiçbir yere/ hiçbir ölüme’ di­ zeleriyle başlayan Paris, ‘Gidilen bir yol mudur Ankara?/ Ki kıraç ki düz ve Asur yazısı gibi okunmayan/ ve taşlık.’ dize­ lerindeki Ankara da kendi şiirlerini yaz­ dırır.

Ege sahilleri

İstanbul görüntüleriyle sık karşılaşma­ mıza karşın; Ege Sahilleri, güneyin tarih­ çesi özellikle de Halikarnassos 1. Berk şi­ irinin yazgeçilmez öğesi olmuştur. ‘Ha- likamassos Yazısı’ bölümündeki III. Şi­ irde:

“indim sonra denize okşadım dur­ dum derisini suyun

Okudum suyu, susan suyu

Biliyorum çok uzak değil doğduğum kent denize

Ama hep bir kara adamı gibi düşün­ düm kendimi

Onun için uzatmadım saçlarımı ve bı­ yıklarımı

Belki fakir büyüdüğümdendir belki özlediğimden denizi

Ama bilirim karayı ve suyu. Büyük karayı

Ve suyu. Ben ki

Aynı aşkla bakmışımdır bir porsukla Bir fokun gözlerine

diyen şair, şiirin bütününde; doğayı sorarak öğrendiğini, yaprağın büyüyü­ şünü, tepeden tırnağa incelediği otu, di­ ri kökü, düşen suyu inceleyerek yaşamın döl yolunu bulduğunu açıklayarak, bir ölüme geçer gibi ölü bir köke geçer ve usunu sever. Yalnızca yaşamı ve insanı sevmek yetmez. Onu var eden doğayı tanımak, tanımak için sorulardan başla­ mak şairin ilk işidir. Soruların yanıtını aradıkça; en yüce varlık oluşundan so­ yutlanarak porsuk ki ceset yiyici bir ka­ ra hayvanıdır, porsuk gözleri ve aşkla ev­ rene bakar. Evrene bakışında bir nesne­ dir I. Berk. Her nesneyle özdeş kılar du­ yumsamalarıyla kendisini. Bir gözün ötekine üstünlüğü olmayan, her şeyin kendi yaşamını sürdürdüğü, kendi biçi­ mini koruduğu bir tarih. Burada ayrık­ sı olan tek şey şair. Aynkotu ya da sarım­ sak kendi biçimini nasıl tanımlar I. Berk olmasa!..

“Göktepe’den bakıyorum Halikar- nassos’a. Ağmış

Rüzgârlar, demirler, yelkenler ve hur­ da bir tekne.

Deniz görmeyen bir evde

Uzun uzun camları siliyor bir kadın. Ilhan Berk şiirini denizsiz ve kadınsız düşünmek olası değil. Bir doğa bilimci­ si bilinciyle, tarihi araştıran, ona sorular yönelten bir şair için sevişme, üreme ve onun erotizmi şiire yansımaz mı. Bir ka­ yığın koyda duruşu, bir yarımada burnu­ nun denize doğru uzanışı, akasya çiçe­ ğinden bal toplayan arı, kokusunu soyul­ dukça sunan bir bitki ne denli doğal şi­ ire girmişse kadınlar da en az onlar ka­ dar abartısız, onlar kadar günlüğün bir parçası olarak var. Ama çoğunlukla to­ puz saçlı görüntüleri, sonra da sevişme halleriyle topuz sözcüğüne birçok şürde rasdarken; şairin bu imgeyle kadının gi­ zemini mi yoksa kısa saçlı halini mi be-kitapta verilmiş ve

ressam gözüyle de ku­ le anlammış. ‘Bu bö­ lüm... sokağını, sarayı­ nı, kulesini, onu anla­ tır’ diye başlar I. Berk. ‘M inyatür’de Isa’ya benziyor Gala­ ta Kulesi. Uzun, mavi gözlü Isa’ya,/ Isa'nın yüzünün adamakıllı

ufaldığı ve iyice saç bıraktığı bıyık uzat­ tığı/ Ve yıkandığı kâğıt süründüğü ve Allahı ilk gördüğü günü cigara paketle­ rine yazdığı/ Gençuk resmine. Bir koni olan yüzüne Isa'nın bir koni, ucu haçlı/ ve bir koni nasıl inerse öyle iniyor’ diye­ rek süren, bu kentin uzun Bizans tarih­ çesini de unutmayarak; ‘iki hançerle süs­ lediği ellerini ve ancak ikisinin anladığı bir dille konuştukları/ Ve aynı dille çı­ karıldıkları Fatih’in önüne Fatih’in hep önüne bakarak dinlediği’ şeyi, iki inanç ya da ırkı Galata’da buluşturup, aynı dil­ de etkin ve yetkin sistemlerin önünde konuşturur. Şairin yaşama -dünyaya nes­ nel ve evrensel bakışının somut bir ka­ nıtı, aynı zamanda da bir şehrin tarihsel kimliğinin belgeselidir bu kitap. Alışıl­ mış şiir biçiminin ve söyleminin dışında. Bakmak, izlemek ve bunu seslendirmek şairin işi. Bedri Rahmi’yi anlattığı ‘At- kestanesi’ başlıklı şür; bir şair bir de res­ sam tarafından (ikisi de hem şair hem de

ressam) izlenen, çizilen bir ağacı anlatı­ yor. Birisinin çiziminde şiir, ötekinin sö­ zünde resim.

“Ve Beyazıt’ta bir ağacı çiziyor Bedri Rahmi, bir atkestanesini ve

göğü.

Bir ağaç belki bin yıllık belki daha da (atkestaneleri ne kadar

yaşar? o kadar işte).

Girintiler, çıkıntdar, oyuklar, boğum­ lar. Hep bir ağaç olmak için

Bir ağaç çekilmiş içine, yalnız kendini dinleyen, kendi olan ve

ihtiyar.

Bakıyor Bedri kâğıda çıkan ağaca ve hep böyle kalacak olan,

değişmeden.

Bakıyor bir dalın kıvrılışına, kara, bo­ ğum boğum ve dönüp

duran olduğu yerde...”

I. Berk’te soyutla-so- mut, içselle-dışsal olanın yanında, var olan ya da var sayılan her şey şiire girer. Yukarıya bir bölümünü aldığım şiirin genelinde yoğun bir biçimde yaşlılık temasının işlenişi; şiiri görsellikten aralayıp dü­ şünceye götürür. Şiirin bi­ çimi incelendiğinde; dağı­ nık görüntüsüne karşın, kendi içinde şiirden uzak­ laşmadan ince hesaplarla yazıldığı, sesi göz ardı et­ mediği görülür. Kuralsızlı­ ğın ustaca kurallaştırılarak özgün bir biçem yaratıldı­ ğı şiirlerdir bunlar.

Yaşadığı toprağa, onun coğrafyasına ve tarihine meraklıdır şair. Yaşamın­ da biriken söylencelerden, antik görüntülerden, ina­ nışlardan yararlanır. Su­ yun, gökyüzünün, zama­ nın haritasını çıkarırken; bu uzun yolculuklarında yer yer hepimizin tanıdığı isimleri, bildik şehirleri, öğrenip unuttuğumuz es­ ki yaşamları şiirle aydınla­ tır. insanın yanı sıra, da­ ğın, ormanın, bitkinin, kervansarayın, ada burnu­ nun, yolun, koyun, poyra­ zın da şiirleri elbette yazıl­ malıdır. ilk basımı 1987’de Adam Yayınları tarafından yapılan ‘Atlas’ adlı kitabı; yalnızca şairin kendi yurdunda değil,

ay-TÜYAP 21. İstanbul Kitap

Fuan’nın onur Yazarı İlhan

Berk’in şiiri ile ilgili bu yazı

geçen haftaki fuar özel

sayımızra yer alacaktı ama

ilan yoğunluğu nedeniyle bu

sayımıza ertelendi. Şimdi

yayımlıyoruz.

ARİFE KALENDER

Ç

ağdaş Türk şiirinde, okuyucusu­ nu en çok şaşırtan, böyle de şiir yazdır mı dedirten şair, sanırım Il­ han Berk’tir. Tüm şiirlerini ince­ lerken şiirin dallı budaklı yazdışı, yazı­ nın tüm dallarının şiirle yoldaşlığı; onun şiirinin çok yönlü araştırılması gerekti­ ğini baştan duyumsatmıştı. Anı şiir, de­ neme şiir, günlük şiir, resim şiir. Çok kez okuyucuyu düzyazı görüntüsüyle yazıya başlatıp; farklı coğrafyalarda, antik ya­ şamların gizemli yollarında şiirle sersem­ leterek, yönsüz kalan okuyucuyu yeni bir izlekle peşinden sürüklüyor. Bu özel­ liğiyle Ilhan Berk şiirinin; alışılmış şiir kuramlarını yıkıp; yeni ve farklı bir ses, ayrı bir yapı getirerek, şiirimize çok bo­ yutlu bakış açısı kazandırdığı söylenebi­ lir.

I. Berk’in atölyesi oldukça kalabalık . Burada; gezip gördüğü, yaşadığı yerlerin fotoğrafları, dostlarının-sevdiklerinin portreleri, çocuk ve kadın yüzleri, çarşı­ lar, adalar, kule ve şato görüntüleri, ba- lıkçdarm denizi, otlar, kayalar, yan yat­ mış ‘S’, yabancı ülkelerin kafeleri, bul- varlan, rakamlarla sesler, kâğıdara kara­ lanmış yüzü gizli kadm bedenleri, lodos- lu deniz, sevişme ve öpüşmelerin kara­ lama defterindeki şürleri, gökyüzü, yer­ yüzü ve suyun haritaları, işareder, şekil­ ler... Bir şeye el attığınızda binlerce şey ortaya dökülüyor. Çağın ardmdan çağ­ lar seslenirken, bireyin ya da nesnenin dünyasından binlercesi varlığını duyum­ satarak yaşamını sürdürüyor. Evrende var olan her şey I. Berk’in atölyesinde. Bu nedenle; ‘yazmak cehennemdir’ di- ven şairi, kendince düzenli ama dıştan bakılınca karmaşık görüntüsünden ara­ layıp, şiirini gün yüzüne çıkarmak çok kolay olmasa gerek. Ana izfeklerden baş­ layarak yola çıkmak, yolculuk boyunca örnekler sunmak en iyisi sanırım.

Görüneni gösterme istemi

Şiirlerde görsellik, görüneni gösterme istemi; resim şür boyutunda şairin en be­ lirgin özelliği. Denizin, sokağın, insanın, sevgilinin, kentin görselliği dizelere ta­ şınırken okuyucuya; çizgiler, şekiller, renkler ve hatta bakılan şeyin kokusu sunuluvor. Halikarnossos yazısı bölü­ mündeki birçok şürde, Galata’da çok belirgin olarak karşımıza çıkan gözlem ve bakılanın ayrıntıları; şairin tüm şiir­ lerinin ilk verileri, öne çıkan öğeleri, ilk basımı 1985 olan ‘Galata’, Abidin Dino resimleri ve eski Galata resimleriyle ha­ zırlanmış; adeta bir belgesel. Lokantala­ rının yemek listesi ve fiyatlarına kadar, kimlerin yaşadığı yollarında hangi gö­ rüntülerin olduğu, tarihçesine kadar bu

y

ı

a

^ k .

İlhan herk v e şiiri

Sözle çizilen

resimler ve şiirin

denizcisi

(2)

ğendiğini düşünüp durdum. Belki de umduğu şey; kendisini bu toplumda ifa­ de edemeyen, etmesine olanak tanınma­ yan bir kimliğin; erkek yardımıyla onun aşkı ve sevdasıyla saçlarmm baskısından kurtulması ya da topuzun çözülmesiydi. Bunca şiirde kadın imgesini topuz saçıy­ la görünce; yaşama hiçbir ırk-din-cinsi- yet ayrımı gözetmeden son derece nes­ nel bakabilen ve her ayrıntıyla uzun sü­ re uğraşan şairin penceresinin çok geniş olduğunu düşündüm.

Odak noktası

‘Atlas’ kitabı; bana göre şairin önceki ürünleriyle sonra yazacaklarının odak noktası. Kitabın adından yola çıkarsak; sürekli bir gezginliğin, daha fazla gör­ mek, tanımak ve bunların sonunda edi­ nilmiş duyarlığın farklı söylemlerle dile getiriliş çabası sezilecektir. Görüntüler farklı biçimlerde sunulsa da bu kitapta ormanın içinde tek bir ağaçtan çok or­ manın genel görüntüsü vardır. Çoğulun içindeki tek bir noktaya geçmemiştir ama gerek portreler, gerekse dağ, kış, su, yeryüzü bütün olarak temalarını oluştur­ maya başlamış.

“Böylece vardık varacağımız yere en­ sende toplayıp saçlarını

ve topuzunu

Güneşle başladı gün bir gözü ikiye böler gibi usturayla

Kendi halinde bir gözü Ne bakan ne bakmayan.

Ve avlusunu yıkadı durdu kadın Balıklarını temizledi oturdu sonra de­ nize karşı

Başında tokalar ve yığınla firkete Ve korkunç harnup kokusuna bırak­ tı kendini.

Vurgun yemiş gibi döndü neden son­ ra yeniden önündeki denize

Çözüp saçlarını ve ağzmı. Büyük ağ­ zını.”

Firkete ya da tokalarla ensede topla­ nan saç imgesi; kadınm göstergesi olarak birçok şürde karşımıza çıkarken, sakal- bıyık sözcükleri de sık kullandır. Şairin şiirini oluşturduğu nokta baktığı yerin, nesnenin, kişinin ‘Yüz’üdür. Bulutun, suyun, sevgilinin, sokağın, bitkinin yüzü­ dür ona yeni gözler kazandırıp, ayrıntdı bakmayı heveslendiren. İlk şiirlerinden başlayarak somuttan yola çıkarak onun gizini arar, sorusunu sorar, bulduğu ilk şiirlerinden başlayarak somuttan yolaçı- karak onun gizini arar, sorusunu sorar, bulduğu yanıtları da son derece özgür kalemiyle manzaradan şiir, şiirden resim çıkartarak okuyucuya sunar.

‘Benim bıyıklarım büyümüş, büyümüş bıyıklarımızla birlikte

içiyoruz bir soğan çorbasmı gazi­ noyla

Bir kadm şarkı söylüyor çorbamızda ve yüzü üstümüze çıkıyor

Sakallarıyla yavaş yavaş katdıyor bir adam yavaş yavaş

katılıyoruz.. ’

‘Taşbaskısı’ başlıklı şiirinden aldığım bu dizeler belki de şairin biçemini çok güzel örnekliyor. Bıyık ve sakal erkek kimliğini (belki Osmanlıyı) simgeliyorsa, gazinoda soğan çorbası içip, bir kadının cinselliğini düşünen, sakallarıyla yavaş yavaş katdan adamın içsel serüvenine dı­ şardan katdan şairin ironik eleştirisini duyumsamamak olası değd. Masadaki tüm erkeklerin çorbasında kadının yüzü var. Yenen de yedirten de, usulca kişiyi bıyıklarından dolayı güçlendirerek kah­ ramanlaştıran da kadın. ‘Bir sokak bir deniz sokağmı iniyor’ da: ‘Tuzu yok ve yağh. Kelt. Uzun bıyıklı/ ve sarı mavi gözlü’ adam, Fethi Naci’ye ithaf ettiği ‘Dört Kent’ şiirindeki: ‘Sofya’da Dobru- ca Sokağını arıyoruz bir öğlen sonu Hü­ seyin’le. O durmadan bıyıklarını yiyor.’

dizelerinde, ‘Gezdirip ıslanmış tütünü­ nü yüzümüzde. Uzun/Bıyıklar bırakan/ Bir denize/ Uzun bıyıklar ve sakal.’ di­ yerek söz ettiği ‘İhtiyar Deniz’ ve daha birçok betimlemelerde sakal ya da uzun bıyıkların görüntüsüyle karşılaşırız.

Aym şiirden devam edilince: ‘içiyoruz bir soğa/n çorbasmı gazinoyla’ dizesi il­ ginç. ‘Gazino’ sözcüğü birden yadırga­ tıyor okuyucuyu. Niye ‘soğan çorbası’?, Gazino sözcüğünün, çorbaya yansıyan kadm yüzüyle ilintisi, bıyıkları uzun ada­ mın gazinodaki kadma yönelişi ve tüm bunları izleyen şairin de bunları resme­ dip, şürleştirerek ironiyle verişi. 1940 ku­ şağıyla yola çıkan ancak daha sonra ‘Ben 1953 doğumluyum’ diyerek sür serüve­ nini açıklayan ustanın şiirdeki izleği, İkinci yeni’; salt bu dizelerde bile ken­ disini gösteriyor.

YÜZ I

Sabahları gri şürler mi yazdır (Dedim ya, bende bir ırmağın yü­ züdür yüzün)

II

Böyle hep yüzüne getirip bırakıyo­ rum işte

(Olur olmaz bütün sözcükleri) (Aşklar aşklar içinde III)

Yüz önemlidir Ilhan Berk şiirinde. Ço­ cuk yüzü, sevgilinin yüzü, sabahın, de­ nizin yüzü, gökyüzü... Çünkü her şey şe­ kildir, her şey biçimiyle vardır. Seslerin, rakamların her birinin duruşuna göre bir yaşamı ve kimliği vardır şair için.

‘EskÜere göre ağaçlar alfabeydi. Bü­ tün harfler ağaçlardı.

A, köknar; C, melengeç; O, elma; M, selvi; P, zeytin.

Gerçek benzetmelerde yatar.Hiçbir şey bundan kurtulamaz.

Bundan yeryüzünü büdik bulmamız.’ Dizelerindeki gibi, ya da

“ ‘Adlarla doldurdum sessizliği.’ Şey­ leri kodladım. Gökyüzünün,

ağaçların çocukluğunu bdirim. Ağaç­ lardan arkadaşlarım oldu.

Hâlâ da var. Samanyolunu anladım. Sayıları da, (sayılar

daha bulunmamış gibi davranıyor­ lardı.) Yalnız sekizle (5+3) içli

dışlı oldum. (Kim olmamıştır ki?) Bi­ raz da sıfırla (sıfırın bulunması

kolay olmamıştır. Üç için çok kötü şeyler söylenmiştir. Niçin?

Bilmem. Bilmek sayıdır. Bir de biri ta­ nıdım. Bir ile düşünülmüyor.

Bazı sayılar suçlu doğmuştur. Bir, bunlardan biridir.

Anlamadan sevdim taşları. Çakıltaşı- nın adıvla biçimi arasında

Hiçbir ilişki kurulamamıştır. Oltu ta­ şının geçmişini bulamadım.

Olsun. Gizem her şeydir. Kimi sessiz harfleri sökemedim.’

‘Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yok­ tum’

‘Ağaçlardan arkadaşlarım oldu’ baş­ lıklı şiirde olduğu gibi her şeyin araştırı­ lacak bir tarafı vardır, her şeyin sözü yü- zündedir.

‘Şiir eninde sonunda görmedir. Şiirde dil bu işe yarar.

Görmede her sözcüğü tartma, dene­ me, tanıma, doğrulama

vardır.

Bu yüzden şiir görülmedikçe anlamı­ nı tamamlamaz.

Ozan söylerken de görür. Göstermek­ tir, göstermek var

etmektir çünkü işi.’ *■

T U Y A P K İ T A P

F U A R I N D A Y I Z

KUR

m u s u n u z ?

M , > . / /< /<

/

T*' sy A « s K <4'X 1

Bilim’ïd k m lâ n m n 'ia  a n c , S“flzm Ha5'a‘ ' Nas" D« S u ril?

ft

%

>

\

t

«

# • 0

>

#

#

« « • İZ.

t

%

«•

N

%:

ali &. Damıh Zoha

KORKAR

SCH RÖ DINGER’İN

KEDİSİNDEN

A 3A», Z •■■■

Varlık İnsan ve Din

A’dan Z’ye Yeni Bilim

VEDANTA’ya Göre İ n s a n ve Ha l l e r i HİND FELSEFESİNDE

KÂMİL İNSAN

René Guénon

NIETZSCHE

VE DİN

tass&m* o. «oitimat •

Vedanta’da İçsel Öğreti Neitzsche’nin Açmazları

[

gelenek

]

www.geienekxom.tr

(3)

(Aşk Tahtı)

Diyerek görmenin önemini vurgula­ yan şair; gördüğünü seslendirirken de onu var ettiğini bir anlamda yazıyla son- suzlaştırdığını, görülenin ömrünün uza­ tıldığını söyler. Şeylerin zaman içinde yi­ tip, değişip gideceğinin korkusu ya da te­ laşı içinde onları kalıcı kılmaya çalışır­ ken; şiirlerinin altına açıklamalar, (ki bunlar da î. Berk’çedir.) dipnotlar düşer.

‘ey bellek, senden kurtuluş yo k!’ de­ diği ‘Askelopis’da; ‘şair korsandır’ notu­ nu eklediği O. Rifat şürindeki gibi.

‘Dilin doğasmda sözün sıfıra indiği bir dil vardır.

Dili o sınırda tutmak, Ordan yazmak....’

Sözün sıfıra indiği yerde durup, orada kendi dilini yaratarak ‘yazmak cehenne- mi’nde durmadan ömür geçiren şair; yal­ nızca doğayı, kentleri, nesneleri değil ay­ nı zamanda tarihi kimlikleri, birlikte otu­ rup kalktığı, sanatı-zamanı paylaştığı dostlarının da portrelerini yapar. ‘Her şeyi ben saptayacağım. Galata1 da hangi ağaçlar, hangi kuşlar var? Taşların türü nedir? Evler ne zaman yapılmıştır? Hay­ vanlara rasdanıyor mu, rastlanıyorsa ne

türden?..’ sorularıyla yaşamı didikleyen bakış elbette yanındaki arkadaşına da yönelecek, onu da fotoğraflaştırarak ile- riki zamanlarda da yaşamasını sağlaya­ caktır. İlhan Berk bir ölüm koyucusu­ dur. Yaşadığı süreçlerde kaydedilmemiş, yaşaması kaçınılmaz olan çok az şey var­ dır sanırım. Tarihin coğrafyanın ‘belleği­ ni’ üsdenmiş, ölümün elinden yaşamı ka­ çırmayı hedefleyen, çağlar ötesini göre­ bilen bir bilge. ‘Bir yinelemedir dün­ ya...Göz için yeni bir şey yok./ Kor­ kunçluk bunda.’ Söylemindeki çok gör­ müşlük, hayatı tanıyan bakış; eskiyle ye- ni-sonla sonsuzu aydınlık bir usun pen­ ceresinden sunar okuyucuya. Toplumcu gerçekçi şiirle başlayan dana sonra İkin­ ci Yeni’nin öncüsü olan şair bir söyleşi­ sinde: ‘ 1955’ten önceki döneme gelince: Defter tutmadığım için hiçbir iz yok. Ya­ zık. 1953’ten izler isterdim. Bir konuş­ mamda ‘ben Zone’dan çıktım dedim. Zone Apollinaire’in ünlü bir şüri. Onun için, onun o güne değin yazdığı şnrler için tam bir devrim. Birden değişir o şi­ irle Apollinaire’nin şiiri. Benim için de Saint Antoine’m Güvercinleri öyle oldu. 1953’teyayımlandı o şiir. Benim dünya­ ya ilk gelişimdir bu. İyi şiirler az çok her zaman yazılır, bu pek önemli değildir. Değildir çünkü yıkmaktır asıl olan şiir­ de bir yol açmadan hiçbir şey uzun ömürlü olamaz.

Farklı bir arayış

Benim devrimim o şiirle oldu. Sonra buna adı II. Yeni dendi.’ sözleriyle; şiiri­ nin açılım noktalarını, nerde farklı bir arayışa girdiğini içtenlikle anlatır. Belki de buydu işte. Bu var olanı kabullenme- yip, yaramaz bir çocuk kimliği ve coşku­ suyla her şeyi yerle bir edip, kendi düze­ nini, kendi yazım tarzını oluşturan. Baş­ kalarından ayrı olmak, kimsenin söyle­ mediğine el atmak, yazarken de alışılmı­ şı dışlayarak özgürleşmek.... Halk ve di­ van şiirini, ulusal ve evrensel edebiyatı tanıyarak şiirimizde yer edinmiş bir us­ ta kimlik bugün karşımızda yanımızday­ sa onun şiirdeki çok boyutlu emeği elbet­ te gelecek kuşakların ürünlerine de ışık tutacak, yeni yollar aramaya zorlayacakr tır.

Portrelerde çoğumuzun tanıdığı adla­ ra rastlanılır:

“Bir resimde bağdaş kurmuş oturuyor Hacı Bektaş Veli. Evi gibi

yeryüzü.

Bir bulut düşürmüş başını duruyor. Onunla gidip gelen. Uzakta

bellibelirsiz.

Beyaz, uzun kavuğu. Demek ki

gü-neş var.

Kucağma almış bir ceylanı, bir asla­ nı. Duruyorlar. Üç kişiler.

Hayvanları mı severdi Hacı Bektaş Veli? Bilmiyoruz. Ama açıktı

hep evinin kapısı.

Çizgili mintanı. Yalın. Düz. Ta bilek­ lerine değin uzuyor, uzayıp

Orda kalıyor.

Yüzü? Uzun yüzü. Sakallı, virdi okur gibi de önüne bakıyor.

Delik değil kulağı ve halkasız. Yanında yeryüzü: Ağaçlar, sular, gök. Her sabah okuduğu.”

Hacı Bektaş Veli, Şeker Ahmet Paşa, Piri Reis, Yahya Kemal, Safiye Ayla, Ho­ meros, Halikarnas Balıkçısı, Cabit Sıtkı Tarancı, Ece Ayhan, Bedri Rahmi, Ok­ tay Rifat, Behçet Necatigil, Turgut Uyar ve kendi kaleminden I. Berk çıkar karşı­ mıza

‘Ilhan Berk, 1918, Manisa, Boy: 1.70, göz: kara, renk: buğday.

Bir insan. Herkes gibi,’ diyerek dış gö­ rüntüsünü anlattıktan sonra; güneşli bir günde fotoğraf çektirirken yanında du­ ran ‘deli ablasından, yalnızca bayramlar­ da ellerini tuttuğu babasından, birlikte yatıp kalktığı ‘hep beyaz, hep uzun, hep güzel’ olan kadından yola çıkarak; şiiri­ nin genel imgelerinden olan sokakları, evleri, suyu ve gökyüzünü

betimledik-umududur, inanılmak buna.’ diyen şair; yaşamın her rengini göstererek, bunca zenginlikte, bunca varlıkta, umutsuzluk ki bir yoksulluktur; bununla savaşır ve yazmaya devam eder.

“LODOS - Deniz de ihtiyarlar! de­ dim. Pruvaya atladım. Demirler akndı./ - Kayalar! Kayalara sürünerek geçtik. H alatları ve tuzu duydum. Değirmen- burnu yarıldı. Durup ağacın sesini din­ ledik. Gemici fenerlerimiz de yandı mıy­ dı? Harenten’e tuttum dümeni.”

‘Su Günleri’, ‘Gafile Denizi’, ‘Deniz Eskisi’, ‘Su Saati’ gibi başlıklar, bölüm ya da kitap adları da Ilhan Berk’in su kıyı­ sından ayrılmayışının göstergeleri.

Kitap sayfaları arasmda çizdiği, kara­ ladığı oklarla sağa sola yazdığı şiir eskiz­ leri de bir bakıma şürlerinin ilk çıkışırım, ilk yakaladığı imgelerden yola çıktığı şi­ irlerin oluşumunu göstermesi bakımın­ dan ilginç. Fransızcayla bunca yıl iç içe olan şair bu dilde sevdiği bazı sözleri, bazı düşünceleri de dize aralarında veya bölüm aralarında kullanmaktan kaçın­ mıyor, şiir anlayışından başlayarak, ede­ biyat ve sanattaki beğenilerine kadar her

S

yi okuyucusuna sunuyor. Bir bakıma taplarının tümüyle o bir 1. Berk tarih­ çisi, araştırmacısı da denilebilir,

ilk şiirlerinde yer yer klasik şürin izle­ zü çizer haritasmı: Bir yusufçuğu/ kaldı­ rır. Bir başağı, bir doruğu düzeltir.’ Şiir­ lerinin yer aldığı ‘Adas’ta: ova, dağ, or­ man dillenir; şubat, kış ve ağustos göğü­ nü duyımısatır.

‘Elimi gezdiriyordum yinide. Ağzının yöresinde dönüyordu

Ağustos.

Bir adam çiçek satarak geçti Çiçek satarak geçtiğini dinledin bir adamın.

Perdeleri aralıyordun sen. Kuytuna gömülmüştü Ağustos. Bir sessizlikti yi- nin.

Yinini yazıyordum.’

Havanın, göğün, her halini, toprakta­ ki eski yeni her canlıyı her nesneyi yazan şairin yine de hiç ayrılmadığı imgesi ‘su’dur. Akan su, göl suyu; denizdeki

su-Q

binbir hali şiirine giderken; suların an ‘adalar, burunlar, koylar, kayık­ haneler, yarım adalarla su insanları ve onların sudaki uğraşları da okuyucuya deniz kokularını duyumsatarak sunulur. Balıkçılar okuyanın gözünde şekillenir­ ken; şair büyük kentlerin yıldırıcı hava­ sından doğaya taşıyarak, şiirle soluklan­ dırır. O, gördüğünü yazıya dökerken bu kaygı ya da düşüncede olmasa da; ya­ şam, doğa ve insan sevgisi, sevinci şiirle­ rini ışıtır, aydınlatır. ‘Şiirin silmeyeceği pislik yoktur. Şiirin umutsuzluğu asd

Ilhan Berk ve F.H. Dağlarca birlikte

ten sonra:

‘Bir çocuk su yollarına çıkan ve onun bunun elinden

tuttuğu.

(Gök görünmüyordur çünkü evlerin­ den

ve hep dimdiktir saçları.)

Ayakta duran ablasının elinde bir eli Ve çok sıkılmış

Ve daha o zamandan: Ben sıkıntıyım! mı diyordur”

o fotoğraftaki, kendisi olan ve sıkdan çocuğun dünyasından kesitler sunar.

Gök, su ve denizsiz düşünülemez. I. Berk şüri. ‘Gökyüzü Gökyüzünün kav­ ranmasıdır’ başlıklı: ‘Gökyüzü/ bilir mi bdmem / benim şimdi/ kendisini yazdı­ ğımı/ dizeleriyle başlayan şürinden baş­ ka; bulutlu, açık, yıldızlı, karanlık ‘gök’ imgesi sıkça kullandır. Suyun ve yerkü­ renin haritasmı çıkaran şair bunlara el­ bette mevsimleri, fırtınayı, Karayeli, poy­ razı da katacaktır. ‘Gece atar. Gökyüzü (sevgdi gök) katılır/ çalışmaya. Suyu so­ yar, güler geçen ...Gelir dinlenir sonra bir çocuğun defterinde/ Yerbdi- mi’ni açar ve daha ilk satırmda Takılır ka­ fir (anlamaz mı?). Kalkar sonra/ Yeniden çalışmaya başlar. Gökyüzü bu.’ ‘Yeryü­

ri görülen, daha sonraları da uzun dize­ ler, kırık dizelerle betimlemelerden, düz­ yazı anlatımlarından yararlanan şairin son kitaplarında şüri tek bir cümleye, tek bir söze indirdiği görülür. ‘Avluya Düşen Gölge’deki hemen hemen iki dizelik üç dizefik şürlerden oluşurken; ‘Keçi Yo- lu’nda, ‘Sözcükler’ gibi şürlerde de ya­ tay ya da dikey dizelerle anlamı çizmeye çalışır sanki.

‘Bir sürgünlüktür aşk/ (Sevgilim, bir­ den böyle dedim.)’ dizelerindeki gibi ko­ nuşma dilinden de sıkça yararlanan şa­ irin vazgeçemediği temaların yanı sıra tüm eserlerinde karşımıza çıkan vazge­ çemediği sözcükleri de vardır. Ağız, bo­ yun, ırmak, ses, göz, çocuk, sokak, gök, saç, gövde, tüy, ölüm, zaman, uzun, ya­ vaş, ben sen, güneş, beyaz, yüz, sakal b ı­ yık, Isa, kadın, sonra, aşk vb...

Ilhan Berk şiirini denizsiz düşüneme­ yeceğimiz gibi erotizmsiz de düşünmek olanaksızdır. Aşk ve erotizm her yerde ve her şiirde gerek tek başına kendi şüriyle gerekse farklı bir temanın içinde her za­ man kendisini gösterir, ince boyunlu, saçları topuzlu, zarif kadmlara çok ça­ buk âşık olur, onlarla sevişmelerini; çi­ çekleri, suyu, sokağı anlatırcasına özgür şiirleştirir. Kuşağındaki birçok şairde gö­ remediğimiz bir tarz, bir yaklaşımdır bu. Resim öğelerinden yararlanarak şürleri- ni oluşturan şair; aşkın da resmini yapar, cinselliğin de...

Kült kitabm kült şaiN

‘Aşklar Aşklar içinde”de de aşkı anla­ tırken; “Güzel Irmak”daki ‘Aşk O Sıvı’ şürinde; ‘Kirfidir aşk, çocuğum, o sıvı fosil/ Döl yatağı o sürgün her şeydir/ Düşün durmadan yinelenen taşı/ Hem bilmem biliyor musun tarih de tendir/ Ağzın, o alev, ağzıma/ -Sevgilim sevişe­ lim .’ der. ‘Korkunç seviyorum gövdeni’ dediği sevgilinin ağzında sözcük olur, onun güzel gövdesi şairin sürgünlüğü olur. Aşk saydamdır bazen de kırmızıdır. I. Berk için bakmak aşkın kendisidir. ‘Kal böyle aşkım, kal böyle/ ve yalnız/ Bana bak./ Bakmak aşktır’ şiirindeki sev­ giliye adeta tapmır.

Her şeyin ölümlü olduğunun bilincin­ dedir elbette. Ölümden kaçırarak, öm­ rünü uzatmak yaşatmak istemiş olabilir her şeyi. Zaman geçtiği her yerde vardır ve kaçınılmazdır. Dün de bugün de. ‘Defterlerinde kır çiçekleri kurutan bir ölümü’ anlattığı yerde aşkın eli ölümün elindedir. Şair; ‘Ben ölümü eskittim, ge­ liyorum. ” derken bazen de nedenini bil­ meden ‘..Ölümü artık dikey okuyorum/ Siz de deneyin. Değer bu.’ dizeleriyle ölümledalga geçer. ..Âşık olmak çok önemlidir, çünkü; ‘Ölümü dışlar aşk.’ ‘Bu kadar ağır basışmı ölümün/ ve taş­ ları’ sevmez I. Berk. Bu yüzden keyifli, bu yüzden karamsarlığı azdır şiirlerin. Bunca baktıklarından, gördüklerinden sonra yorulmaz mı insan. ‘Bir akşam du­ rup dururken dünyanm yaşlandığını gördüm./ görmek yordu beni.’ Yorulur ama bakmaktan da yazmaktan da vaz­ geçmeyecektir. Kült kitabm Kült şairidir. Atölyesi için ‘cehennem’ dese de; şiirini her boyutta ve her yerde renklendirerek bugünlere getiren, şüri parmaklıkların­ dan kurtararak yeni açılımlar kazandıran Ilhan Berk; kendi söylemiyle ‘Coğrafya­ cıdır, iktidardadır, derviş ve keşiştir’. ‘Şa­ irler (ki dünyayı evleri bilmişlerdir) ölçü­ süzlüğe kurarlar otağlarım.’

Bu otağlardan atılan ‘şür oklarına’ ve ‘şairin kanı’na, kalemine saygıyla. ■

Kaynaklar:

1. Ilhan Berk, Toplu Şiirler 1-2-3, YKY

2. Ilhan Berk, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum, Adam Yay. 1993.

3 . 1. Berk, Atlas, Adam Yay. 1987. 4 . 1. Berk, Galata, Adam Yay. 1985. 5 . 1. Berk, Avluya Düşen Göle, Adam Yay. 1996.

6 . 1. Berk, Kült Kitap, YKY 1998.

S A Y F A 16

C U M H U R İ Y E T K İ T A P

S A Y I 6 6 3

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

BP’nin yan ı sıra konuya ilişkin platformun sahibi &#34;Transocean&#34; şirketinin de haberdar edildiğini belirten Benton, sızıntının olduğu kontrol tankının tamir

90’dan fazla ülkenin imzaladığı sözle şmeye 1994 yılında taraf olan Türkiye’de Göksu Deltası, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Sultan Sazlığı, Manyas Gölü,

Ramsar Sözleşmesi’ne 1994 yılında taraf olan Türkiye, bugüne kadar Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas (Kuş) Gölü ve Göksu Deltası, Akyatan

Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın isteği üzerine anayasa taslağına vakıfların yanı sıra özel şirketlerin de üniversite kurabilmesine ilişkin bir hüküm konulması benimsendi..

denendiği araştırmada, yeni geliştirilen filtrelerin kullanıldığı araçların içindeki çok küçük parçacık miktarının standart filtrelerin kullanıldığı araçlara

Terzi çıraklığı, matbaa işçiliği, çeşitli dergi ve gazetelerde mizanpaj sorumluluğu, gazetecilik, öğretmenlik, muhabirlik, spor yazarlığı, genel yayın

Fitokrom üzerine yapılan çalışmalarda; morfogenez üzerinde kırmızı ışığın oluşturduğu etkilerin daha uzun dalga boylu kırmızı ötesi ışık ile geri

Yaptıkların sana kalsın Dedim azat etsen beni Bizar oldum ben elinden O cefası pek çok güzel Daha değil, demesin mi. Dedi işin, dedim şiir Dedi adın, dedim Aziz Dedi bekâr,