• Sonuç bulunamadı

Atatürk ve Yahya kemal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk ve Yahya kemal"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DÜŞÜN D üO üM ÇİBİ

A T A T

Ojctmoy

H

er insanın aile takviminde ortak sevinç ve matem günleri olduğu gibi, milletlerin geçmişinde yer alan birçok zafer ve felâket tarihleri arasın­ da da, ötekileri ikinci plâna iten ve o milletin bütün fertlerini sevinçte ve tasada birleştiren müstesna günler vardır. Bizim de çok şükür zaferleri yenil­ gilerinden, kazançları kayıplarından fazla olan tarihimizin son yarım Yüzyılı için­ de iki büyük gün var ki, o günlerde Türk milleti tek vücut ve tek kalp halinde birîeşerek sevinir veya ağlar: 30 Ağustos ve 10 Kasım günleri.. Nasıl olmasın ki o günlerden biri, millet haysiyetimizin ve millî sınırlarımızın kurtarıldığı; öteki, onları kurtaran büyük adamın hepimizi öksüz bıraktığı gündür.

Hisar’ın yalnız Kasım sayıları için başyazı düşünürken, konu ve başlık ara­ maya ihtiyaç duymam. Konu da, başlık da hazırdır: Atatürk... Fakat bu sefer, o dev-ad’a bir büyük ad daha eklemek istedim: Yahya Kemal. Onu da, tam on yı! önce, Kasım ayının başında kaybetmiş değil miydik? Güzel bir çağrışım bu iki büyük insanı hafızamda birleştirdi. Ben eminim ki büyük Dâhi bunu bir saygısızlık saymayacak ve o aziz şairin ruhu bundan bazların en ulvîsini du­ yacaktır.

Atatürk’ü anarken Yahya Kemal'i hatırlamak, ölüm tarihleri ayni aya rast­ lamış olmasa da, bence yersiz sayılmamalıdır.

Çünki Yahya Kemal, mütâreke yıllarının acısını millî haysiyetinin derinlik­ lerinde duyan ve kurtuluş savaşma tâ ilk gününden itibaren kalbi ve kafasiyle inanan şairlerimizden biri ve belki de birincisi idi. 1919-1922 yılları arasında ka­ leminin bütün gücünü bu ülkü için seferber etmiştir. Tarihimizin en karanlık gün­ lerinde tek ümit ışığını Mustafa Kemal Paşa'nm şahsında görüyordu. Aynı inan­ cı duyan ve söyleyen Halide Edip ile Falih Rıfkı Anadolu'ya geçtikten sonra, artık bu ümidi hergün İleri ve Tevhid-i Efkâr gazetelerinin sütunlarından İstan­ bul'un sağır ufuklarına haykıran yalnız Yahya Kemal olmuştur.

Eski geleneklerimiz kadar yakın tarihimiz hakkında da pek az bilgiye sa­ hip olan gençlerimiz, Yahya Kemal’i yalnız şair olarak tanırlar. Hattâ, Park Otel'- deki odasının yalnızlığından Abdullah Efendi lokantasına ve Emirgân kahvesine kadar uzanabilen ihtiyarlık günlerini düşünerek onu, toplum hayatiyle bağlan­ tısı hiç olmamış bir hayal adamı diye suçlayanlar bile vardı. Bilmiyorlardı, da­ ha doğrusu biz onlara öğretmemiştik ki, Yahya Kemal, şair olmadan önce bir nâsir, bu memleketin dertlerini hergün dile getiren bir yazardı.

Yahya Kemal’in millî isyanı, mütâreke yıllarında Sevr muahedesine karşı bir şiiriyle başlamış, makaleleriyle devam etmiş ve yine bir şiirle tamamlanmıştır.

Bu yazımda ben, Atatürk hakkında fazla birşey söyliyecek değilim. Elli yılın ötesinden bugüne nakledeceğim sesiyle o büyük Dâhi hakkında Yahya Kemal'i konuşturacağım.

(2)

Önce şairimizin milli isyanı dediğim «1918» şiirini dinliyeiim:

Ölenler öldü, kalanlarla muztarip kaldık. Vatanda hor görülen bir cemâatiz artık . Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan Ve göz kapaklarının arkasında eski, vatan Bizim diyar olarak kaldı tâ kıyamete dek. Kalanlar ortada genç, ihtiyar, kadın, erkek Harâb-olup yaşıyor tâli’in azâbıyle;

Vatanda düşmanı seyretmek ıztırâbıyle. Vatanda korkulu rü’yâ içindeyiz gerçek. Fakat bu çok süremez, mutlaka şafak sökecek. Ateş ve kanla boğar, birgün ordumuz lekeyi,

Bu, insanoğluna bir şeyn olan, Mütâreke’yi. Şimdi de Yahya Kemal’i, Mustafa Kemal Paşa ve millî savaş hakkında, makaleleriyle konuştura­ lım :

«İki sene evveline kadar yaşamak hakkını an­

cak mâzîye âit eserlerle talep ediyorduk. Bugüne

göre bir millet olduğumuzu isbat lâzımdı. İşte mil­

lî hareket bir sene içinde bu hakikati ortaya koy­

du, bir sene içinde Mustafa Kemal’i milletin tim­

sâli olarak yarattı. Bir

sene içinde bütün sütü

temiz Türkler o timsâlin etrâfında bir kütle oldu­

lar.»

«Mustafa Kemal’i bir şahıs zannedenler alda­

nıyorlar. Mustafa Kemal İzmir’e efzunlar çıktığı

günden evvel bir ferddi. O günden beri artık bir

ferd değil bir timsâldir.»

«Millî hareketi bir kıvılcımken söndüremiyen

nefesler bugün bir güneş olduktan sonra söndür­

meğe çalışırlarsa ne demeli?» «Nefesle kaabil-i

itfâ mıdır çerâğ-ı elest?» f1)

«Bir milletin başına gelebilecek ne kadar fe­

lâket varsa hepsiyle haşır neşir olduğumuz bu se­

nelerde önümüze düşüp bizi tekrar hayâta çıka­

ran Mustafa Kemal Paşa'nın sîmâsını ileride ta­

hattur edecek her Türk Abdüihak Hâmid’in bu

mısra’mdaki çerçeve içinde görecek:

Akardı payına mahşer-misâl bir millet!

Çoktan, pek çoktan beri bu millet bir oğlunun

şahsında böyle temessül

etmemişti. Milletlerin

asırlarda bir doğurduğu büyük insanlar henüz eser­

lerini ikmâl etmemişken bile gözleri kamaştırır

lar, bize de bugün bu vâki oluyor.»

«Yunanlılar İzmir'e çıktıkları gün çok bed-

mesttiler, o gün, o fecî gün İstanbul’dan Samsun’a

bir adamın gittiğini fark edemediler. Her şeyin

bittiğini zannettikleri o gün her şey başlıyordu; o

adamın neden sonra ismini öğrenditer. Şimdi de

rü’yâlarına giriyor.» (2)

«Mirlivâ Mustafa Kemal Paşa İzmir fâciası

günü bir yeis cumûdiyesi kesilen pâyitahtın orta­

sından geçmiş, tek başına, Bâbıâlî merdivenle­

rinden çıkmış, orada

fâcianın sadmesiyle benzi

sarı nâzırlar görmüş. Ellerini nevmîdâne uğuştu-

rarak: «Ne yapalım? Ne yapalım? diyen o ricâle,

kısa bir cevap olarak: «Vazifenizi yapınız!» demiş.

Oradan ayrılmış, kendi vazifesinin başına geçmek

üzere, doğru rıhtıma gitmiş. Bir Karadeniz vapuru­

na binmiş, anne Anadolu’nun bir sâhiline çıkmış­

tı. Mirlivâ Mustafa Kemal

Paşa’nın arkasında o

gün yegâne kuvvet, İstanbul’un, Anadolu ve Rume­

li şehirlerinin meydanlarında mâtem mitingi hâ­

linde, toplanmış hazîn,

perişan, biçâre, mazlum

bir halktı. Üç sene sonra, bugün, Müşîr Mustafa

Kemal Paşa İzmit’dedir; o hazîn, perişan, nevha-

ger mâtem kalabalıkları bugün

onun arkasında,

Kars’dan

Eskişehir'e kadar, bükülmek bilmiyen

iki demir bâzû gibi gerilmiş ordulardır; bugün,

eğer o üç sene evvelki fâcia gününün nâzırlarından

biri İzmit'e gitse ve o gün kısa bir cevap olarak:

«Vazîfenizi yapınız!» demiş olan genç Türk ser­

dârına şimdi onun ne yaptığını sorsa, o: «Vazife­

mi yapıyorum!» der ve bu vazifenin ne olduğunu

anlatır.» (s)

( l ) «Eser», İle ri: 5 Mart 1337 (1921) E ğil D ağlar S. 32, 33

( 2> «o» İleri: 12 Mayıs 1337 (1921) Eğil D ağlar S. 116 «Mus tafa Kemal Paga»

( 3) Arslan gerilir de öyle atlar» Tevhid’i Eikâr: 19 Hazi­ ran 1922 - E ğil Dağlar: S. 258

(3)

Şairin konuşmasını 22 Ağustos 1922 tarihli za. fer niyaziyle bitirelim:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yârabbi! Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi! Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, Gaalib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

Atatürk hakkında Yahya Kemal’i daha sayfa­ larla konuşturabilirdim. Ama buna ne lüzum var? Atatürk ve eseri üzerinde kim ne söylerse daima eksik, yahut fazladır. Atatürk’ün bu millet ve memleket için ne olduğunu, onun müstesna

yü-A T yü-A T Ü R K ’ ÜN

A

tatürk’ün doğduğu tarih, yıllardanberi tar­ tışma konusudur. Atatürk hakkında yazıl­ mış eserlerin çoğu, Onun doğum tarihini 1881 olarak gösterirler. Bazı kitaplarda bu tarih, 1880 dir. Atatürk’ün yakınları da bize kesin bir tarih verememişlerdir. Prof. Hikmet Bayur: (O, rumî 1286 yılında doğmuş olarak kayıtlı olduğuna göre, 1880 veya 1881 de doğmuş demektir..) di­ yerek kesin bir tarih vermez (1). Prof. Afet İnan, Atatürk’ün 1881 yılında doğduğunu, doğum gü­ nünün de bizzat Atatürk’ten işittiğine göre, Mayıs ayma rastladığını ifade eder (2). Tarihçi Enver Behnan Şapolyo Atatürk’ün annesi Zübeyde Ha- mm’m ağzından şu sözleri kaydeder: ( - O zaman­ daki Hamıdiye nüfus kayıtlarına gün ve ay yazıl­ maz, yalnız yıl yazılırdı. Ben oğlum Mustafa’yı, erbain soğukları devam ederken doğurdum. Bu doğum ,benim aklımda kaldığına göre 23 Kânun-ı evvel 1296 tarihine düşmektedir..) Sayın Şapolyo bu tarihin 23 Aralık 1880 olduğunu yazar (3). D a ha başkaları da konu üzerinde tartışır, fakat kesin bir tarih gösteremezler.

Atatürk’ün doğum yılı ve günü, zaman geçtik­ çe, tarihçileri daha çok düşündürecektir. Belki ilerde ele geçecek bir belge konuyu aydınlığa çıka rabilecektir. Bundan ümit kesilmemelidir. Nitekim, Atatürk’ün Selânikteki doğduğu evi, Atatürk’ün babası Ali Rıza efendinin yaptırdığını veya satın aldığım biliyorduk. Kitaplar da böyle yazardı. Son yıllarda, rahmetli Faik Reşit Unat’m, Selâr nik tapu sicilleri arasında bulduğu bir belge ile, evin ancak 1908 yılında, Atatürk tarafından 50

zünü görmek mutluluğuna erişemem iş genç ku­ şaklara anlatırken, bence Hâmid’in güzel mısraını tekrarlamakla yetinmeliyiz :

Akardı pâyına mehşer-misâl bir millet! Gerçekten bu millet 1919 dan itibaren haya­ tı boyunca onsekiz yıl Atatürk’ün izinde mahşer misali akıp gitmişti. Otuz yıldan beri de hatırası­ na ve onun timsali olan Anıt-Kabrine koşmakta­ dır. Bu mahşer akışı daha otuz yıllar, yüz yıllar, kısacası ebediyete kadar devam edip gidecektir.

GÜNLERİ

^

'ÖvtoUk-altına satın alındığı meydana çıktı. Bu geniş araş­ tırma daha geçen yıl yayınlandı (4).

Atatürk, sağlığında, doğum günü olarak, Samsuna çıktığı 19 Mayıs gününü benimsemiş, bunu çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. Hatta, Tür­ kiye Millî Talebe Federasyonu, 19 Mayıs 1953’te bir bildiri yayınhyarak 19 Mayıs’m ayrıca Atatürk’­ ün doğum günü olarak kutlanmasını Türk gençli­ ğine duyurmuştur.

Bizce Atatürk, üç kere doğan Atatürk’tür. İlki Selâniktedir. Milletin bir ferdi olarak dünyaya gelmiş, meslek hayatında parlak başarılarla ken­ disini yetiştirmiş, ikinci doğumuna hazırlanmış­ tır.

19 Mayıs 1919’da, Samsun’da bir güneş gibi bir kere daha dünyaya gelmiş, bu sefer bir fert olarak değil, millet olarak vatanın kurtuluşunda ve yeniden kuruluşunda görev almış, üeri, ham­ leci bir Türkiye yaratmıştır.

Atatürk’ün üçüncü doğumu, Onun hayata göz­ lerini kapamasıyla başlamıştır. Bu var olan, ya­ şayan Atatürk ideali ve gerçek Atatürkçülüktür. İkincisinin izinde ve gösterdiği ışıklı hedeflerde :

Çağdaş medeniyet seviyesinde yerini almış, hızla ilerliyen, demokrat, hür bir Türkiye, üçüncü doğumuyla Atatürk”ün ta kendisidir.

1) Atatürk’ün hayatı ve eseri, s: 7, Ankara 1963 2) Kemal Atatürk’ü anarken, s: 47, Ankara, 1956 8) Kemal Atatürk ve M illi Mücadele tarihi, İstanbul 1958 4) V I. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1967

5

DOĞUM

Referanslar

Benzer Belgeler

Tam tutulma ortası: 22.13 Tam tutulma sonu: 23.03 Parçalı tutulma sonu: 00.02 Yarıgölge tutulma sonu: 01.01.. Tutulma, parçalı tutulmanın başlayacağı 20.23’ten sonra

İstanbul’a dün sabah gelen ve Karaköy Yolcu İskelesi kıyısına demirleyen dünyanın en büyük beş yıldızlı yüzer oteli Grand Princess, basm.. mensuplarına Setur

Daha zor bir şey düşünemiyorum, titriyorum her rolü elime aldığımda, onun için kolay kolay da oynamak istemiyorum artık.. Bundan sonra Edremit’in Çamlıbel köyüne

el-Hayat kelimesine sıfat olan dünyâya, dünyâ adının verilmesi, âhirete göre dünyanın bize yakın olması (içindeyiz), dünyanın âhiretten önce olması ya da

Cinsiyet grupları ile çocukların obez olma durumu arasında yapılan karşılaştırmada obez erkeklerin oranı daha fazla olduğu halde istatistiksel olarak anlamlı

Ünlü ozan ve libretto ya­ zarı Hofmannsthal, Strauss'a yazdığı mektuplardan birinde şöyle der: «Salome'ye egemen olan renk menekşeydi; Elektra'- yı gri ve

Ümit ALEMDAROGLU İZMİR-Ayvalık’da de nizi kirlettikleri gerekçe­ siyle kapatılan 16 zey­ tinyağı fabrikasının sa­ hip ve yöneticileri fab­ rikalarım yeniden

İstanbul Belediyesi tarafından devralındığı 1937yılından beri boş kalan ve harabeye dönen İlidir Kasrı, 1982yılında Kurum tarafından onarılmaya başlanmış