IUI ' MliHUmmııımımıınımm«*»” » ...
F
R A N S A ’da okuyan bir kısmı talebemizin sol cereyanlara kapılarak, bu m arifetleriyle U ) o vünecek hâle gelmeleri, asla kü çük ve ehemmiyetsiz bir hâdise değildiî: Türkiyemiz, yüz yılları asan bir zamandanberi içli dışlı, türlü talihsizliklerle fakir düşmüş bir vatandır. Böyle olduğu halde bize biraz bilgi, biraz teknik, bı - raz aydınlık getirsinler diye Batı ya gönderdiğimiz çocuklar arasın da yurdumuza en zararlı, en teh likeli inanışların kollarına - ko layca - atılanlar eksik olmuyor. Kendilerini iyi ve parlak bir istik bale doğru gönderenlere faydalı olmak şöyle dursun, zararlı olu - yor, dirsek çeviriyorlar. Bizce bir birini kovalayan bu vak’alar yeni, geçici ve fantastik birer hareket olmaktan epî uzaktır.Çünkü bu vak’alarm anakayna- gı yurdun dışında değil, içindedir:. Çocuklarımıza bu memleketi her hâliyle, hattâ geri kalmış tarafları ve yaralarıyla sevecek; onu iyiye doğru götürüp, ıstıraplarından kurtarmak için azimle çalışacak, ciddi, fedakâr, idealist bir ruh ve remiyoruz. Önce, bizzat idealist mürebbîler olarak, anlara örnek olamayışlarımız; sonra bizim de kapıldığımız bir nevi “ yabancı ül keler hayranlığı,, nı yurt çocuk larına adetâ ders hâlinde, din hâ linde verişlerimiz, Batıdaki parlak jfüneş t !) in karşısında bizim sev gili “ hilâl,, imizi sönük hırakıyor. Daha bundan yarım asır evvel, devrinin en idealist şairi Tevfik Fikret, oğlu Halûk’a:
Ne düşündüm, bilir misin ? Şıı nine, Şu sahi toprak en sonunda... Ya zık, Bunu benden nü duymalıydın!.. Arık Ve bakımsız harâb-olup gidecek..
Acı şeyler haluk, fakat gerçek! diye vatanın, içinde yuğrulduğu m u zarip hayatı bir bir tanıttık tan sonra:
Sen bu menhelde kalma, sıçra
atıl,
Bir zıyâ kervanı bul ve katıl.
w om
EDEBÎ SOHBETLER
Kay
betti
İtler imiz
Gez. dolaş kâinât ı efkârı, Dâima önde, dâima yukarı! - Pür tehâlük, hayât ü kuvvetten Ne bulursan bırakma: San’at, fen, l ’timâd, i’tinâ, cesaret, ümmîd, Hepsi lâzım bu yurda, hepsi mi'r
fid.
Bize bol bolzılâ kucakla getir. Gibi öğütlerle, onu yurda ışık, e- nerji getirmeğe teşvik ediyor, Ba tıya gönderiyordu. Fakat bu şair babanın oğlu Am erika’ya gittikten sonra bir daha yurdu anmadı; bi ze bir şey getirmek şöyle dursun, kendisi gelmedi.
Haydi, Halûk bir tânedir, gel mesin, kalsın, diyelim.. Fakat gi denlerin daha bir çoğu bu şekilde ziyan oluyor; Yâ gelmiyor, yâ is- temiye istemiye geliyor. En fena sı, yabancı-perest bir ruhla dolup, başkalarının en bayağı kaprisleri ni, en yıkıcı fikirlerini - mal bul muş gibi - benimsiyerek bambaş ka bir insan olup geliyor; başka larının bayağı taraflarını bizim fa ziletlerimizden üstün bulmayı bir medenîlik zannediyor. Neden ?
Dünyânın en övünülür m azisi" ne, en faziletli milletine mensub yavrucukları - sayısı mahdud da olsa - kendi yurtlarından, kendi milliyetlerinden uzaklaştıran sır nedir?
İtiraf edelim ki, bu sır, bizzat onları yetiştiren herkesin ve her teşekkülün "Türkiye gençliğine mahsus, millî, müsbet, realist bir yetiştirici programla mücehhez,, birer gerçek mürebbî olamayışın
-dadır. Bu şaşkınlık, bu program - sizlik, memleketimizde öteden beri devam eden bir vakıadır. Bizzat Tevfik Fikret, oğluna bu talkını verirken, kendisi, yurt içinde en ufak bir şeye kırıldı, her hangi bir tazyikten yıldı mı, kalkıp Yeni Zelanda'ya gitmek, orgda yerleş - mek, bir daha geri dönmemek is- tiyecek kadar fazla hassas bir va tanseverlikle kabarmış, program - sız ve buhranlı bir ruh taşıyordu. Bir yurdu içten ve dıştan sarsacak
se üstün kılmak heyecanını duya cak, sağlam sebebli, realist bir va tanseverlikle mücehhez bulunmu - yarlar.
Kabahat bizdedir.
Biz ki, bilmem kaç yıl evvel, eski “ Maârif Vekilliği,, nin adını daha gösterişli bir isimle d eğişti rerek; “ Millî Eğitim Bakanlığı,, yaptık. Yaptık ama bu “ Millî E ği tim,, hangi prensiplere dayanacak; nasıl bir plânla gerçekleştirilecek? Onu düşünmedik. 'Ferbiyeciliğlmi
-r
--- Y a za n --- ——
Nihad Sami Banarlı
ı,________ _______________
her türlü hâdiseye karşı, yılma dan, bilgi ile, şuurla, soğukkanlı - Ukla, plânla ve sessiz sadâsız ça lışmak gayreti her nedense bizim yeni aydınlarımıza ibzâl edilmiş, bir talih değildir.
.Hele içinde ne cinsten bir ışık yandığı bilinmiyen şu şuursuz fa kat göz kamaştırıcı Garp hayran lığı!.. Onlar güneş, biz geceyiz.. Onlar şöyle, biz böyleyiz.. Onlar her şey, biz hiçiz!..
İçimizde sıkıya geldikleri zaman ve sıkılmadan Bulgarları bile ör - nek gösterip, Türk gençliğinin m illiyetlerine itimad duygularını sarsanlar eksik değildir. ı
Bunun içindir ki. bir kısım yurt çucukları gittikleri yerlerde sahici bir güneşle karşılaşsalar bile, ken di hilâllerini bu güneşten üstün bulmakta ısrar edecek, hiç değil
zin gayesini çizmedik. Yollarını bulmadık, göstermedik..
Bir taraftan Türk çocuklarına millî terbiye veriyoruz vehmiyle, hemen bütün milletlerin Türk o!J duğunu iddiadan çekhımiyen. acıt ib bir târih tedrisatı yaptık; bii- tün dillerin türkçeden çıktığını ilân ve isbat ( ! ) edecek kadar ile ri gittik. Çocuklarımızın, bu söz lerde bir hatâ, hattâ bir mübalâ ğa sezdikleri gün, kendi m illiyet leri adına ne korkunç bir hayal sukutuna, bir milli itimatsızlık fe lâketine uğrayacaklarını hesapla madık.
Öte yandan. Millet Meclisi kür sülerinde “ Tüı-küz, türkçüyüz, her gün biraz daha türkçü olacağız!,, diye, büyük lâflar ederken; mem lekette sol cereyanlara karşı has sasiyet gösteren m illiyetçi gençleri
“ — Bunlar ırkçıdır, müfrit milli yetçidir, Turancıdır!,, diye lekeli- yerek ( ! ) hapislere tıktık. İşkence lere mâruz bıraktık. Türkiye'de kürkçülüğü komünistlikten daha vahim, daha tehlikeli, daha uta - nılacak durumlara düşürdük.
Halbuki, durmaksızın başkaları na hayran, sarhoş bir gönülle göz lerimizi kapayacağımız yerde, tam bir açık gözlülükle, onların yap - tığı her iyi şeyi yurdumuzda ger - çekleştirmenin yollarını bulabilir - dik. Türk çocuklarına yurtlarını ve m illiyetlerini her türlü iddiâ - laı-dan, mübâlâğalardan uzak, ha kikî bir lisanla tanıtıp; bizim de millî değer ve faziletlerim iz bulun duğunu; el ile tutulacak kadar müsbet eserler hâlinde; onlara gösterebilirdik. Her Türk çocuğu na bu aziz yurdu:
Kim bu cennet vatanın uğruna ol maz ki fedft Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!. diyen inanmış insan’ın heyecaniy- le sevdirebilirdik. Bizim Avrupai teknik yönünden geri kalmış, A v rupalIların siyasî ve askerî tazyik leri yüzünden fakir kalmış taraf larımız olsa bile; İnsanî medeniyet, beşeri olgunluk .tazyikler ve felâ ketler karşısında yine dik, yine Türk kalmak gibi faziletlerimizle; hayran olduklarımızı dahi hayran bırakan, hattâ şaşırtan m eziyetle rimiz, Türk çocuklarına sevdirile - bilirdi.
Kahramanlıkla alay adenler#
uymasaydık, bu faziletimiz, Türk çocuklarının gönlünü yine doldur mıya devam ederdi. İnanmış in san. inanmış millet oluşumuzu kü çük görüp, inanmayı unutan mil letlerin fantazilerine kapılmasay dik, bu muazzam kudretimiz de, her zamanki gibi işimize yaraya bilirdi. Kendimize bir takım uzak ve muhayyel mâziler ararken, en yakın ve en parlak mâzimizi ha karetlere boğmasaydık, Türk ço \
cuğunun temiz gönlünde ecdadına karşı bir itimatsızlık yarası açıl mazdı.
Hiç bir şeyi değil de şu 14 ma- yıs-1950 ihtilâlini sessiz sadasız yapıveren, büyük bir millete men sub olduğumuzu önce kendimiz bilmiş olsaydık, Türkiye'nin bu - günkü çehresi olduğundan daha başka bir renk alabilirdi.
Bugün anavatanlarından uz.-ık - ta, Frenk diyarlarında, en çok kendi vatanları için tehlikeli bir ideal uğruna gönül yoran çocuk - 1 lar. nereden bilsinler ki: Geride bıraktıkları milletin sağduyusu,! büyük dünyâ ve istikbâl görüşü, I hele kudretten sağlam irâdesi ol masaydı; orada beldi de fantezi olsun, şan olsun diye kapıldıkları cereyanın orduları çoktan vatan larını çiğnemiş, milletlerini zebûn etmiş, onları büsbütün vatansız bırakmış, hattâ belki de dünyâyı kaplamıştı.
Nereden bilsinler ki, gayesi ne olursa olsun, bu heyûlâ cereyana karşı tek başına hem kendi hürri yet ve istiklâlini, hem de bütün dünyayı koruyan bir millet, yalnız bu görülmemiş salâbetiyle bir çok milletlerden defalarca üstündür, i
Çocuklarımıza başkalarına hay - ran olmadan eVve). Türk milletine inanmaları için, milliyetimizin bu târihî rolünü, bu târihî roldeki derin ve heybetli mânâyı tanıtsak kâfidir.
Her halde. Türk çocuklarını y a bancı ellere tevdi etmeden evvel, onları kendimiz için kaybet mi ye - oek çareleri düşünmek ve plânlaş tırmak mecburiyetindeyiz.
Nihad Sami Banal li i
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ro s Arşivi