I
- n
t*
)-Sultan Mehmet Reşad’ın ikinci oğlu Necmeddin Efendiye şehzade lerinin en zekisi, en rabıtalısıdır, denir ve konuşmasının muntazam olduğu temin edilirdi. Yüzü de - hele o zamanın telâkkilerine gö re güneş görmemiş, kâğıtlar kadar beyaz tenile - pek güzel sayılırdı. Fakat biçare çeşitli illetlerle ma lûldü. Kulaklarından birinin sade ce deliği bulunduğundan bunu gü zel kumral saçlarını pek uzatıp oraya yığarak gizlemeğe çalışır, ayak kemikleri de kısmen eksik bulunduğundan hemen hiç yürü yemezdi. Netekim, babası, yetmişe pek yakın yaşı ve mesanesindeki taşile Rumeli seyahatinin yorgun luklarına katlanabildiği halde, o bu seyahate katılmamış ve hareketsiz- litken ziyadesile şişmanlayıp kalbi yağ bağladığından kırkma varma dan alil oluvermişti. İddiaya göre damat Salih Paşanın idamına da kahırlanıp Balkan harbi henüz de vam ettiği sıralarda ölmüştür. Bu sırada malûm olduğu veçhile ba bası padişahtı ve onun hayatında kendi ve nesli için yaptırmış oldu ğu türbeye Sultan Reşad’dan beş yıl kadar önce bu şişman şehzade gitti.
Küçük biraderi Hilmi Efendi ile bir arabada kendisine bir kaç kere tesadüf ettiğimi, hattâ bir ke re bir Rum nazeninin arabasını o zaman bu derecede şehir haline gel memiş olan Şişli’de takip ederler ken gördüğümü hatırlarım. Kaldı ki, az evvel temas ettiğimiz duru mundan dolayı bu takip kendisi için füzuli bir hareket teşkil edi yor
ye
küçük biraderinin hafiflik lerine gene boş yere ortak oluyor du. Yoksa kendisi Kuruçeşme’de hâlâ mevcut olan v e şimdi bir ha rabeye benziyen güzel yalısında beylerinin, yani erkek maiyetinin ortasında ömür sürerdi. Şu kadarki, pek genç iken bir odalığı var mış, bir gün onun kendisinden ve iltifatlarından kapı yoldaşlarına is- tihfaflı bir eda ile bahsettiğini işi tince kızı hemen çırak ettirmiş ve artık hiç bir cariyeye iltifat etme miş imiş. Hizmeti de hep yaşlı ve emektar kalfalar tarafından görü lürmüş.
ziye Meveddet hanım - aradaki bü- S’Uk yaç farkına rağmen - kendini sevdirmeğe muvaffak olup varmışmış ama, bu başka bir gün VI. Mem- medln haremi hümayunundan bah seden bir yazı serisinde anlataca ğım bir hikâyedir!...
Beşinci Mehmed’in iddia edildiği kadar saf, hele bir zaman hizm etim izde âyanlığa ve vükelâlığa yükseldikten sonra tab iiyeti ni değiştiren B esarya isimli U lah ’ın R o men tebaası şeklinde T ü rk iycye gelince id dia ettiği gibi aptal olm adığını gösterm ek üzere kendisinin Balkan H arbi nin son d ev resinde ve büyük devletlerin istirdat etmiş bulunduğumuz Edirne’y i geri verm em iz i- çin taz.yik ettikleri bir sırada babama an lattıklarını nakledeceğim. Padişahın o buh ranlı .günlerde kabul ettiğ i A vusturya - M acaristan büyük elçisi ve îstanbuldaki büyük elçilerin en kıdemlisi M arki P a lla r - viçini pek ehem m iyetli bir ta vır takınarak:
Mademki Edirneyi Bulgarlara ver - mek istemiyor, îstanbulun em niyeti nam ı na bunun büyük bir tehlike teşkil ede^n. ğm i söylüyorsunuz. B ari B u lgarlara nis - petle yumuşak bir m illet olan Yunanlılara terkedıp düveli muazzama ile pek mühlik olabilecek bir ih tilâfı önleseniz!
Demiş. Aradan geçmiş uzun y ılla ra r a ğ men babamın naklettiği cevabı hümayunu aynen hatırlıyorum :
M ark i Pallaviçini bana bu sözleri söy- ^ym ce; bu, sizin şahsi fik ir ve mütalâa- nızdm. B ir diplomat sıfa tiyle böyle düşüne bilirsiniz. F a k a t eminim ki metbuı m uazza m ınız bu fık ır ve mütalâanıza iştirâk bu- yurm azlar. Çünkü düveli m uazzam a hü kümdarları arasında bir tesanüt vard ır ve onlar başka türlü düşünür, çünkü her şeyi daha yüksekten görürler. Haşmetlû im pa rator - kıral hazretleri D evleti Osmaniye gibi asırları şevket ve kudretiyle dolduran bir devlete payıtahtlık etmiş bir şehrin Bulgarlar ve Yunanlılar gibi daha dün tü- ıcm ış devletlere terkedilmesini tecviz bu yurmazlar. Bu kanaat ve em niyetim i hü kümdarınıza bildirmenizi bilhassa arzu e- dorım. Dedim. Bu mukabelem üzerine elçi bir şey söyliyem edi ve mülâkat afaki bir kaç sözden sonra nihayet buldu. Birkaç gün •sonra kendıs! yeniden kabul edilm eyi rica e tı. Kabul ettim : Em ri hümayunları muci- bince beyanatı şahanenizi hükümdarıma a ızettım . Selâm ve hürm etleriyle birlikte Edirne nin devleti aliyyelerine bırakılm ası na muzaheret buyuracaklarını ve bu husus ta müsterih olmanızı tebliğe memur kılın- dım. Diye haber verdi.
Sultan Reşad’ın bütün bu görüşm eleri hayalhanesinde tasavvur v e tertib ettiği farzedUebilir, fak at sade bu tasavvur ve tertibi dahi kendisinin iddia edildiği gibi ebleh ve biçare bir insan olm adığını ispata
Vi, Mehmed’in haremi hümayu nunda meşhur G/ıta sâlnamesince (Kadın.efe,ıid i) diye kaydedilmekle beraber cülusta bü unvanı ihraz etm iverekı ikbali payesiyle kalmış ve saltanatın son günlerinde tat- lik edilmiş bir de Nevvare Ha nını vardır ki. müstesna bir gü zelliğe sahip olup ikinci Meved- det Kadının yakın akrabası, gali ba teyze zadesi imiş Evlâdı dün yaya gelmediği gibi saray haya tından da memnun olmadığı için (KadinefeiıVH) tik payesini şalısaa da istememiş, saltanatın son gün lerinde de VI. Mehmed kendisini talebi .üzerine tatUk.-e+miştir.
Nevvare Hanımın hayatta ve es ki sitooHigine.^Miâ- sahip ■ olduğu nu, Ankarada yaşadığım ve zen gin bir iş adamiyle evli bulundu gıınu yakın bir tarihte duydum.
VI. Mehmed’in hayatının Nevzad Kadının sonbahar aşkı olmasına mukabil gençlik ve olgunluk ça ğının büyük ve senelerce .sür müş aşkını ilham eden inşirah Ha nıma gelince; bu hanım da Çer keş olmakla beraber cariye men
şeli değilmiş, bir paşanın yeğeni olup itinalı bir terbiye gördükten sonra 10 Temmuz inkılâbından hayli evvei ve Sultan Mehmed Va- hideddin’in henüz bir tek haremi mevcutken, yani Nazikeda Başka- dının üzerine ortak olarak saraya girmiş. Eakat müstakbel padişahın geçici bir zaaf ânında rağbet et tiği Mevoddet Kadın hâmile olup o sırada tahtın ikinci vârisi bu lunan son Osmanlı hükümdarına bir erkek evlâdı vererek birden bire büyük bir ehemmiyet kaza nınca, ve hemen ardından dn Taki benine karşı mütemadi bir -nıüea.
* *• *
Sultan Mehmed Reşad’ın men zili ve ayyaş olduğu hakkında çok söz söylenmişse de yakınla rından henüz sağ olanlar hunu şiddetle reddetmektedirler. Bun- ların söylediklerine göre, kendi si ancak yemeklerde, o da na diren bir bardak bira içermiş. Hattâ., ölümünden iki sene evvel mesanesinde yapılan ameliyatı mütâakıp konyak içmesi doktor, lar tarafından tavsiye edilinee:
*— Bu yastan sonra böyle sey içenıem. Eğer kuvvetlenmem bu, na bağ!; ise eksik olsun!» diye mukabele etmiştir. Ayyaşlık is- nadları Beylerbeyinde mahpus bulunduğu sırada Sultan Ha mid in de kulağına gidince mah- lu' hükümdarın bumujeddade,
«— Bu iftiradır, biraderler a- rasında Sultan Murad’dan ayrıca ancak Kemaleddin Efendi içkiye düşkündü.» demiş olduğunu Bey.! lerbeyinde yaşamış olanların bi rinden duymuştum.
Filhakika V. Murad gibi 10 Temmuz inkılâbından kısa bir müddet önce ölen Kemaleddin E. fendinin de alkoiikliği, üzerinde münakaşa edilmiyeıt bir keyfi- yettir. Fakat Sultan Reşad ya kınlarından birinden duyduğuma göre, Kemaleddin Efendi mensup, lan Efendilerinin boşalttığı çeşit- li şişeleri veliahtle onun tahta çıktığı takdirde veliahtı olacak şehzade Dolmabahçe Sarayında yanyana daireler işgal ettikleri için gizli gizli getirip veliaht dairesinin süprüntülüğüne dö ker, bu suretle de bu boşaltılmış boy boy, biçim biçim şişeleri za. j vallı Reşad Efendiye maletmeğe çalışırlarmış. Kendine verdiği lakap ve unvanla ilik Meşrutiyet Padişahı ı na ayyaşlık isnadı biraz da bu kurnazlık yüzünden ol- muştur.
V. Mehmed in veliahtlık yılla rında sade bir kere galiba Bal- mumucu Kasrından, Dolmabah. çeye araba ile dönerken bur- nundan dehşetli miktarda kan gelmişmiş ve Sultan Hamid’in hafiye teşkilâtının mükemmelliği sayesinde daha veliaht Dolma- j bahçe Sarayına varmadan keyfi» ı yet Vıldız’a erişmekle Sultan ila- mid hemen bir müsahip yolla- yıp hangi doktorları isterse yol. la.vacağını, hiç kimsg ile ihtilât etmesini istemediğini biraderine bildirmişmiş...
yeter. B ir istitrad açıp ilâve edeyim ki, bu görüşmejji,.t>j»bamdaû duyduğunu kaydede rek eski Osmanlı âyanmdan ve Viyana bü yük elçilerinden M avroyeni B ey fransızca neşredilmiş hâtıralarında anlatmakta, fak at Sırrı B ey’ i İstanbul gümrüğü müdürü ola rak- zikredip Sultan Reşad’m sözlerini de am iyane tâbiriyle ga yet pestenkeraneleşti- rerek nakletmektedir.
<i_
padişah locasına geçmesini ihtar e- dince — yine zamanın gazetelerin deki kayda göre — başım eğerek
(N asıl 4stersenizl) diyecek, locaya girip müzakere dinliyecekti. Cülu
sundan az sonra oebi hümayun kâ tibi olup bütün saltanatı boyu bu mevkide kalarak teveccüh ve em niyetini kazanan teyzemin damadı merhum H acı Hakkı B eye bizzat ve bir kaç defa söylediğine göre, Sultan Reşat uzun veliahtlık yılla rında tahta geçeceğinden bazan ü- m it kesermiş, fakat biraderi bir ih tilâl neticesile devrilerek değil de tabiî öiümile ölerek padişah olsa dahi derhal ve tahta oturur otur maz ilk iradesinin meşrutiyetin ia desini emretmek olmasına karar vermiş bir halde yaşamış imiş. F a kat onun tasavvur etmiş olduğu meşrutiyet padişahlığı her halde kabul etmek zorunda bırakıldığı şe kildeki padişahlık, adamlarına bile hükmedememek şartile ve her gö türüldüğü yerde (memnun v e mah- zuz oldum) demekle mükellef, her tâyini, her azli ve her idam kararı nı imzalamağa mecbur bir kukla ol mak elbette ki değildi. K oca Fatih le aynı ismi taşıyan- ve tahta çıka rılması kararlaştığı sırada Fatih Sul tan M eh m edin'irini teklifi yapmış olan âyan Sami Paşaca bir kıyas lama için rahat rahat zikredilen — beşinci Sultan Mehmet, dokuz yıl süren saltanatı boyunca âcizli- ğinden dolayı aynı kukla şeklinde kalacak, şu kadar kİ etrafına biraz daha mabeyinci, kâtip, yaver, me mur konacak, sarayının ipeği, sır ması, atı arabası, yaldızı ve debde besi arttırılacaktı. V . Mehmet cet- lerinin tahtı üzerinde bulunduğuna daha kolayca hükmedebiîecekti...
B u saltanatla alâkalı bazı • hâtıra lardan ikinci biı-. yazıda bahsede*
E
S K İ padişah cüluslarında kaçar kadının (kadın efen d i) payesi ihraz ettiği ma lûm değilse de Abdülâ ziz'iıı 1861 Haziranında vu kua gelen cülusunda ancak bir kadın (kadın efen d i) liğe yükselmişti. Bu itibarla 1918 Temmuzuna, yani 57 y ıl sonra ya rastlayan cıilûsiyle iki kadın işbu kadın efendilik payesini ih raz ettikleri için son Osmanlı padişahı V I. Mehtned’i eski ha yat ve saray geleneklerine daha bağlı saymak caiz olabilir. A n cak 1876 da Abdülâziz’ in hakin den itibaren tahtı ihraz eden üç Abdülmecid şehzadesi, yani Mehmed Vahdeddin'in büyük bi rader ve selefleri V. Murad, If Abdülhamid ve V. Mehmed'in cülûslariyle lıareın-i hümayun da dörder kadın kadınefendilik payesi aldıklarına — hattâ 1922 de de hilâfeti ihraz eden Abdül mecid Efendinin de iiç haremi bulunup bunlar dahi kadınefen- di payesi itiraz ettiklerine gö re— VI. Mehmed'i barem haya tında hiç değilse yakın selefle riyle hilâfetteki halefinden da ha mutedil yaşamış kabul et mek gerekir. Kaldı ki, tek zev cesi bulunduğu halde tahta çık mış bulunmasına rağmen, Ab diilâfi? bilâhare daha dört ka rlından evlâdı dünyaya gelerek bunlara da kadınlık payesi tev cih edeceği gibi VI. Mehmed'in de cülusunda ancak iki kadının kadınefendilik payesi ihraz ey İçm elerine rağmen daha önce haremlerinin sayısı üçe varmış ve iki kadını bulunması kıdem itibariyle hakikatte ikinci olan haremini birkaç y ıl önce tntlik etmiş olmasından ileri gelm ek tedir. Saltanatının elem li' ve buhranlı günlerinde ' bu altmış lık padişah az sonra anlatacağı mız gibi cariye olnııyan genç birkıza gönül verecek, kendisini le- k elliiflii bir hazırlığı müteakip nikâh ile alarak üçün Tı kadınlı ğa yükseltecek ve eslâfımn nice macerası kaim duvarlar arasın da fark bile edilmemişken bu sonbahar sevdası — hele sevda nın idrâk edildiği zamanın şart ları içinde— yaşlı padişahın ha yatı boyu gösterdiği nisbî itida li unutturarak iki bakımdan mevsimsiz düşen macera şehir de dillere düşecek, keyfiyet bu talihsiz padişahın ayrı bir talih sizliğini teşkil edecektir.
Bu kısa nıukaddemeden sonra 1918 Temmuzuna rastlayan son ciîlûs-u hümayun üzerine kadın etendi payesini ihraz etmiş iki hanımdan bahsedelim: Bunla rın ilki olup cülusla baş kadın unvanını alan ve VI. Mehmed'in 1922 Kasımı başında padişahlık tan sukutuna kadar bu ıınvan ve payeyi muhafaza eden Nazik- Kda kadın — VI.. Mehmed Vahi- deddin Han’ ın pek genç bir şer. zade iken başka saray cariyele- riyle maceraları olup olmadığı malûm değilse de— ilk haremi dir ve son padişahın halen ha yatta bulunan ilk evlâtlarını, ya-, ni Ulviye Osmanoğlu ile Satjiha Oşmanoğlunu arada dört- sene lik bir fasıla ile dünyâya getir miştir. Kafkasya’nın asil bir A baza ailesine mensup olup II. Mahmud kızlarının en uzun 5- nıürlüsü bulunan ve şair olan Âdile Sultan tarafından itina ile yetişiirlerek VI. Mehmed’e he nüz genç ve taht sırası uzak bir şehzade iken verilmiştir. Nazik- Eda, II. Abdülhamid’in ilk oğlu Selim Efendinin ilk haremi olup pek genç ölen Iryale Hanımın da hemşiresi veya pek yakın ak rabasıymış. -Uzun boylu, etine dolgun, kumral, konuşması düz gün ve gayetle gösterişli bir ha nımmış. VI. Mehmed'in bir za
man pek yalcın bulunmuş/muh terem bir zattan duyduğuma göre padişah kendisinden yakın hırına (bizim cadaloz* diye hah seder, fakat btı kelim eye aynı zamanda biraz korku, muhabbet ve hattâ-belki rikkat, ilâve eder, kendKTne de çok riayet gösîeriı - mtş. NâjiioEda başkaduım
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi