• Sonuç bulunamadı

Karlı dağda ateş söndü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Karlı dağda ateş söndü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

k ita p la r

v e

s a n a t l a r

Jy

vic- bütün bunlar geçici tedbirlerdir,”

dedi. .

tsu âna kadar, divanda sessiz du­ ran Nino, yerinden fırlayarak:

“ Ona inanma baba-'' dedi- Mihail birden dönerek hayretle sıçradı:

“ Nina!... Sen ne arıyorsun bura­

da t..- . . ,

Nina- göz yaşlan karışık sesiyle: “ Ona inanma baba” diye tekrar etti- ‘Sen de görüyorsun ki, burada hapissin.” Ağlayarak kendini babasının göğsüne attı: “ Alı babacığım!’ ’

“ Peki, bunu kolayca anlayabiliriz- Şimdi dışarı çıkacağını, bakalım betıi kimse durduracak m ı? Kurşunlardan korkutuyorum- Mihail Goriıı’i öldürsün ler dP görelim!”

Feodor sarardı. “ Bu şekilde hare­ ket etmenizi tavsiye etmem Mihail A - lekseyeviç! Böyle bir gösteriye ne lü­ zum, var? Herhalde bir hafta^ daha bekleyebilirsiniz zannederim...”

Kapı- MihaiVle Nina'mn arkaların­ dan kapanır kapanmaz. Feodor o - dasma koştu ve telefonla Drozdu ara­

dı-Nöbetçi tüfeğini kaldırarak: “ Dur! N ereye gidiyorsun” diye ba­ ğırdı- Oorin cevap vermedi ve mer- d venleri inmeye devam etti.

“ Dur diyorum! Yoksa ateş ede­ rim !”

Mihail aynı sükûnetle yürümeye devam ediyordu. Tatar bir askerin ya­ nma gelince durdu v e:

“ Senin adın n e ?” diye sordu. Asker bu soruyu beklemiyordu• “ Yusupof,"

dedi-• “ Benim ismim de Mihail Gorin. Bu

ismi hiç duydun m u ?” Tatar asker bağırarak:

“ Senin baş saçma konuşur. Be­ nimki dinlemek yok. Evi kimse ter- ketm ek yok. Ben ateş eder!” diye c e ­ vap

verdi-Mihail, “ Demek ben, tanımıyor­ su n ” dedi- “ Belki de tanıyorsun, ama senin için farkı y o k ” Elini salladı ve askere arkasını dönerek dış kapıya doğru yürüdü.

Asker üçüncü defa ve son derece kesin

“ Dur!” diye bağırdı. Sonra, tüfe­ ğini kaldırdı ve bir el havaya ateş etti. Mihail hafif titredi, ayağı tökez­

ledi- fakat başını daha da dikleştirerek yürümesine devam etti- Tam bu sırada, Nina ve annesi merdivenlerde görün­ düler Luba korkuyla:

“ Mihail! Mişa! Hur, öldürecekler seni!” diye bağırıyordu. Kocasını ko­ rumak için kendini askerin önüne a t­ mak istedi. fakat bütün vücudu uyuş­ muştu- hareket edemiyordu-.. Nina, ne yaptığını bilmeyen bir çılgınlıkla askerin üzerine atladı: Tatar, kendini korumaya vakit bulamadan, tüfeğini elinden aldı ve bir dipçik darbesiyle onu yere yıktı. Bir sara nöbeti içinde, yerde vatan askere vurdu, vurdu, vur dtı.-.

Novikof çavuşla beraber evden fırladılar. Çavuş askerlere elini sallı­ yor v e :

“ Yakalayın onu!" diye bağırıyor­ du.

Üç asker, kapıdaki yerlerinden ayrılarak, Gorin’e doğru koştular. İç­ lerinden biri Gorin’ i

tanımıştı-“ Gorin! Mihail Gorin!” d iye ba­ ğırdı. Avtallaşmıştı... Diğerleri de ne ya pnpaklarım şaşırdılar ve durdular.

Mihail yüksek sesle:

“ Neden durdunuz? Haydi gelin tutun beni, bağlayın! Fırtına Yaratan Rus’un kanatlarım kesin!” diye ba­ ğırdı■ Hırsından, kendine yabancı ve düşmanca bakan askerlere ve önünde açılan kader uçurumuna, elinde olma­ yarak gülmeye başladı

Çavuş dudağını bükerek Gorin’e yaklaştı ve suratına bütün gücüyle bir tokat attı. Mihail gök yerinden oynadı zannetti; bütün ruhu da beraber sar­ sılmıştı. Birden Çavuş’un üstüne atla­ dı, fakat âmirlerinin hareketinden ce­ saret alan askerler onu arkadan yaka­ ladılar. Mihail, bu demir çemberden kurtulmak için çırpınmaya başladı. Yakalandığına inanmıyordu■ Bağırarak lüzumsuz yere nefes tüketmemek için susuyor, fakat koca vücuduyla çılgın gibi, hürriyet diye bağırıyordu ve bu esaret çemberini kırmaya çalışıyordu. Bir ip getirilerek bağlamncaya ka­ dar, böyle devam etti; bağlandıktan sonra acı acı inleyerek yere yıkıldı ve hırsından deli gibi, dişleriyle ipleri k e­ mirmeye başladı.

Birisi, yerde yarı baygın yatan Tuba’yı kaldırdı ve eve doğru götür­ dü- Sonra, Tatar askerin, Çavuş’ un em riyle, istemiyerek bıraktığı Nina da annesinin yanma gelerek koluna gir­ di.

Bu feci manzara karşısında şaşı­

ran Feodor Novikof, kendini birden to- parlayamadı- Çavuş’un ısrarlı teklifle­ ri üzerine Mihail Gorin’in yatak oda­ sına hapsedilmesi v e Luba ile Nina’mn Hrozd gelinceye kadar evi terketmeme- leri için emir verdi.

Luba ve Nina gibi> Çeprok’un, Go­ rin’in yanma girmesine müsaade edil­ miyordu. Fakat o, temiz kalbi ve kuv­ vetli iradesiyle bunu başardı. Yumruk­ larını sıkarak deli gibi, Rektör’ ün ar­ kasından gitti:

“ Bütün hayatım boyunca Mihail’ - den ayrılmadım- Sende zerre kadar vic dan kaldıysa, ona bakmam için beni bırakırsın,” diye yalvardı. Sinirli ve titrek sesi insanın içini titretiyordu-

Feodor. üzerine yürüyen bu çılgın ve zavallı ihtiyardan kaçarak:

“ Pekâlâ, pekâlâ...” dedi■ “ Gir, fa ­ kat gürültü etme.”

İhtiyati bir tedbir olarak Çavuş’a• İhtiyarim üzerini aramasını ve silâha benzer bir şey bulursa almasını em ret­ ti- Çeprok, üzeri aranırken, gözlerini Rektörden ayırmıyordu. Feodor, kaş­

larım çatarak onu korkutmak istedi. Fakat o ■ inatla Rektör’ ün gözlerine bakmaya devam ediyordu. Böylece, ter biyecisiyle rahşi hayvan gibi birbirle­ rinin gözlerine bakıp durdular, ilk olarak Feodor gözlerini ayırdı ve ar­ kasını

döndü-Mihail yerde oturuyordu, ipleri çö­ zülmüştü■ Tamamen bitik ve hırpalan­ mış bir haldeydi; donuk ve sersemle­ miş gözleriyle önüne bakıyordu. Çep­ rok hemen koştu ve sarıldı. Yaprak gibi titriyordu. MihaiTiv başını tuta­ rak gözlerine baktı. O susuyordu■ Ta­ nıtlamayacak hale gelmişti- Bu, her zaman muhteşem ve canlı yaşamış

adamın, artık boynu bükülmüştü;

elleri titriyordu, mustarip gözleri ya ­ kapalıydı, belki de görmüyordu. Çeprok. omı yatağına götürdü; yüzün deki, ellerindeki kanları sildi, göğsünü ve şakaklarım kolonyayla oğdu• bir bardak suya b’rkaç damla amonyak ruhu koyarak:

“ İç, iyi gelir,” dedi.

R K F l K HAlATi

“ Beşinci haber yanlış değildi”

PORTRE

Karlı dağda

ateş söndü

Bu hafta gazetelerde

çıkan Refik Halid’e

dair beşinci ölüm ha­

beriydi. V e gariptir,

sonradan yanlış veya

şaka olduğu anlaşı­

lan haberlere

nisbet-le daha az ilgi uyan­

dırdı. Halbuki “

be-şinci haber'’ ne yan­

lıştı, ne de bir şaka

•••

Refik Halid Karay

bu defa sahiden öl­

müştü.

R

EFİK Halid ilk ölüm telgrafını Halep’ten Cumhuriyet Gazetesine kendi elleriyle çekmişti: “Refik Halid iitihab-ı sehâyadan vefat etti-’’.

Sıhhati hakkında aynı gazetede çı­ kan yanlış bir haber kendisini sinirlen- diı-miş, bakalım öldüğümü duyarlarsa ne yaparlar diye meraklanmıştı. Ölüm ha­ beri İstanbul’da büyük akisler yaptı. Servetifünun “ Edebiyat âlemi için pek elim, pek hazin bir ziyaı kaydetmekle, nihayetsiz derecede dilhunuz” diye; Cum huriyet “ Türk edebiyatında çok kıymet, li ve yüksek bir mevki sahibi olan genç naşirin vefatından yine edebiyatımız nâ­ mına derin teessür duyduk” diye; İ k ­ dam ‘‘Refik Halid kendine mahsus üs. tubu, ve büyük lezzetle okunan yazıla- riyle temayüz etmiş bir edip, çok zeki ve mantığı kuvvetli bir muharrirdi” di­ ye; Vatan “ Bir edebî sanatkâr sıfatiyle Refik Halid cidden yeri boş kalacak a- damdır, sanatkâr Refik Halid’in vefatiy- le memleket hakikî bir teessür duyacak­ tır.” diye, Yeni Adam “ Refik Halid Türk edebiyatına en büyük hizmeti yapmış adamdır.’’ diye. Son Telgraf “ Fakat bu haber bize alelâde bir menfinin ölümünü haber vermekten ziyade, Türk edebiya­

tında muvaffakiyet göstermiş, Türk nes­ rine hizmetiyle tanınmış, mâruf bir mu­ harririn ölümünü bildiriyordu’’ diye; Tavhidi Efkâr ise Refik Halid bey, bir zamanlar cevval ve âteşin zekâsı, keskin ve heccav kaiemi, nazirsiz ve nefis yazı- lariyle kendisini vatandaşlarına sevdir­ miştir” diye haber verdiler.

İkinci defa Refik Halid’ı Amik gö­ lünde boğmak istediler. Bu hikâyeyi İk- dam’da bir yazı şöyle anlatır:

“ Dün akşamki Son Saat refikimizde Tarsus’ta bulunan muhabirinin imzasıy­ la aynen şu telgraf intişar etti: Tarsus 31 — Refik Halid ile Alemdarcı Kadri Pehlivan Amik gölünde ördek avlarken boğulmuşlardır. Halep’te intişar eden Doğru Yol gazelesi bu münasebetle siyah çerçevelerle intişar etmiştir. Kazaya i- ki avcının sandalına doğru gelen bir tim sah sebebiyet vermiş, ayakta ördeklere ateş etmekte olan Kadri, muvazenesini kaybederek sandalın içine doğru yuvar­ lanmış, sandal vukua gelen saısıntı- dan...”

Bu hâdisenin de aslı esası olmadığı çabuk anlaşıldı. Üçüncü ölüm haberi 1923 yıllarında Lübnan’da oturduğu yıllarda çıkarılmıştır. Bir gün arkadaşlariyle ol. dukça münasebetsiz bir şey düşünüyor, üzerlerine beyaz bir şey geçirip, göğüsle­ rine beyaz yaftalar asıyorlar. Ve taraça- nm ip geçmiş bir demirine kendilerini idam edilmiş vazıyette göstererek, o za man Beyrut'ta bulunan akrabadan bir gence resimlerini aldırıyorlar. Resmi a- lan genç, Îstanbula dönünce, hemen İk­ dam gazelesine gösteriyor, gazete bunu neşretmek için hayli para veriyor. Ve fotoğrafın altına “ Refik Halid darağa­ cında" diye yazarak “ tafsilât yarınki nüshamızda” diye de bir not ilâve ediyor.

Dördüncü defa 1938 yılında Dörtyol’ dan ekilmiş bir telgrafla Refik Halid’­ in ölümü ilân edilmiştir. “ Eşi ve çocu­ ğuyla beraber Antakya’dan Haleb’e dö. nerken otomobilinin devrilip bir uçuru­ ma yuvarlandığı, fakat, bu haberin de asimin olmadığı çabuk anlaşılmıştı.

Fakat, Refik Halid’in beşinci ölüm haberini veren gazeteler bu defa şaka etmiyorlardı. İşin içinde bir yalan da yoktu. 19 Temmuz 1965 günü gazetelerini ellerine alanlar, eskisi gibi büyük pun­ tolarla ve büyük başlıklarla olmasa da, yine birinci sahifelerinde “Türk edebiya tının ve basınının acı kaybı’ ’ diye onun ölüm haberini okudular. Son defa ar - dmdan yazılanlar, birinciler kadar içten

ve parlak değildi. Refik Halid bugünkü kuşaklar için biraz eskide kalmış, bi,az unutulmuş bir kalem. Sâyet mektep ki­ taplarında okuduklarını hatırlamıyorlar, sa. gençlerin onun için söyleyeceği az şey bulunacak. Halbuki o, türkçenin ya­ pısında ve gelişmesinde pek çok insan­ dan fazla hükmü ve emeği geçen adam­ dı.

Çetin Altan Akşam gazetesinde onun, için yazdığı bir fıkrada: “ — Refik Ha­ lid benim çocukluğumun yıldız yazarıy­ dı. İnce üslûbu, renkli teşbihleri. ılık sa. mimiyeti ve hafif tepeden nükteli bakı­ şıyla ilk kalem denemelerimizi ilk etki- liyen odur.” diyor; fakat, “Bizim kuşa­ ğımızın yazarları güzel anlatmadan çok, doğru anlatmaya yöneliyorlar ve bunu da bilimsel bir süzgeçten geçirerek top­ luluğun mutluluğu için, metod araştır­ malarında kullanıyorlar.” diye, onun, yeni nesillerle arasındaki farkı açıklı­

yordu-Öldüğü zaman yetmiş yedi yaşınday­ dı. 1888 yılında İstanbul’da Beylerbe­ yinde doğmuştu. Beylerbeyi o zamanlar devrin en ileri gelenlerinin toplandığı bir muhit. Bu muhit bizim bugünkü dün yamızdan o kadar ayrıydı ki, şu küçük nüans bile bunu anlatmak için yeterli- dir:

“ O zamanlar iskeleden yolcu almak üzere Beylerbeyine gelen vapurlar, her sefer için en aşağı beş dakika gecikerek yola çıkarlarmış. Çünkü, eski usul ve aıı’anelere göre hareket etmeye alışmış olan erkân biribirine selâm ve itibar etmek merasimi ile vapura girip yerle­ rine oturuncaya kadar hayli zaman ge­ çermiş..”

Sonra aile Erenköy’üne taşınmış. Re­ fik Halid, ilk tahsilini hususî olarak yapmış, bir müddet Galatasa.ay Sulta­ nisine devam etmiş, orada, müdürle ara­ larında çıkan bir ihtilâftan sonra, mek­ tebi bırakmış ve bir müddet hukuk mek tebine de devam etmiştir.

Basın hayatına Servetifünun dergi­ sinde mütercim olarak başladığını gö­ rüyoruz. İkinci Meşrutiyetten sonra, t ec­ ri Âti’cilere katılıyor. 1910 dan sonra da Cem dergisine “ Kirpi-i Natüvan” CÇe limsiz Kirpi) adıyia mizahi yazılar ya­ zıyor. Ona ilk şöhretini bu mizah yazı­ lan sağlamış, hemen her makalesi o gü­ nün İsranbulunda hâdise olmuştur.

İttihak Terakki Partisinin hüküme­ ti, onu, bu yazılarından ürktüğü için, Sinop’a sürgün olarak göndermişti. İs­ tanbul’a döndüğü zaman, kendini büs­ bütün siyasete verdi ve Birinci Dünya Harbi sıralarında Ali Kemal’in Sabah gazetesine başmakale yazdı- Kurtuluş ha reketi sırasında, Refik Halid “Aydede" adlı bir mizah dergisi çıkarıyordu. Yüz- ellilikler listesinde memleketten çıkarıl­ masına buradaki yazıları sebep olmuş­ tur.

Refik Halid memlekete. 1938 de çıkan af kanunu ¡le dönebilmişti. Artık politi­ kayı tamamen bırakmış, hayatını sade­ ce b'r yazar olaı ak kazanmayı plânla­ mıştı, sonuna kadar bu plâna sadık kal­ dı. Roman, hikâye, fıkra, mizah yazısı, tenkidler olmak Üzere çok çeşitli saha­ larda eser verdi. “ Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri, Yezidin Kızı. İstan­ bul’un İçyüzü .Çete, Sürgün, Dişi Ö- rümcek, Niigûn, Karlı Dağdaki Ateş’’ gibi kitapları türk edebiyatında lâyık olduğu yeri muhafaza edecek kıymette­ dir.

Bugüne kadar hakkında yazılan­ ların ve söylenenlerin bilhassa ikisi üze­ rinde durmak yerinde olur: Prens Sa­ bahattin “ — Meşrutiyetin bize getirdiği yegâne Avrupai yenilik Refik Halid’dir” demişti.

Bir de Ziya Gökalp “— Türkçeyi en iyi yazan muharrir Refik Halid’d'r” diye işaret etmişti. Refik Halid’in Türk ede­ biyatındaki yerini ve rolünü inceliye- cek olanların bu iki noktadan hareket etmelerinde isabet olduğu ortadadır.

Refik Halid’in edebiyatımızda ente­ resan bir merhale olduğunu da inkâr etmemek gerekir. Nitekim, p şahsiyeti­ nin gelişmesinin hesabını verirken, he- semen de hiç inkâr etmeden, hattâ dik- hat efendinin, bir Halid Ziya’nın, bir Hü şeyin Cahid’in tesiri altında kaldığını

hemen de hiç inkâr etmeden, hattâ dik katle ve iftiharla açıklamıştır. Avrupa klâsiklerini okumaya otuz yaşında baş­ ladığını ve son yıllara kadar hemen de aralık vermeden, fırsat buldukça bu kay­ naklardan faydalandığını biliyoruz. Bü­ tün eskiler gibi, o da bizim klâsik tarih kitaplarımızı, Nâimâları, Aşıkpaşazade- leri okumayı pek severdi. Eski ile yeni arasındaki köprüleri yıkmamış bir sa­ natkârdı.

Ayrıca. Karacaoğlan üzerine bir e- tüd yapmış ve “ Deli” ve “ Kanije Müda­ faası” adlı iki de tiyatro eseri yayınla­ mıştı.

Oğuz Ahmet BARKIN

MEYDAN,

21

TEMMUZ 1965

Taha Toros Arşivi

0 0 1 5 1 4 7 7 3 0 0 6

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sayılardan en çok bir, iki, dört, beş, yedi, sekiz, dokuz, on, kırk, altmış, altmış üç, yetmiş, yüz, üç yüz altmış, dört yüz kırk dört, bin, bin bir, on sekiz

Ancak, belki de lideri diğer grup üyelerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri; grup süreci öncesi diğer üyelere göre kendinden çok daha haberdar olması gereken,

Mirshekari ve Ghayoomi (2015) çalıĢmalarında, farklı su emme potansiyellerine göre tamamen kuru zemin ve kısmen doygun halde bulunan kum ve silt tabakalarının

Refik Durbaş'a göre, Yakup nasü bir zamanlar Refik Meyhanesinin gözbebeğiyse "Doktor" da Yakup 2'nin gözbebeğidir. Gözleri artık iyice görmediği için bir yıl

Hava kalitesi erken uyarı siste- mi gerçek zamanlı olarak parçacık sayımı yapabilen ve gerektiğinde ha- vadan parçacık toplayan, alınan ör- neklerde biyolojik ajan

Sağ akciğer üst lob bronşu içindeki nekrotik görünümdeki lezyon- dan alınan biyopsi sonucu skuamoz hücreli karsinom olarak raporlandı.. Yeni PET/BT’si bir önceki

管理學院與 KPMG 舉辦「銀髮生醫大數據產業發展論壇」 臺北醫學大學管理學院與安侯建業(KPMG)為協助企業掌握銀髮及生技醫療產業

Kafile buraya gelince esnaf dernekleri adına yapılan konuş­ madan sonra, Türkiye Millî Ta­ lebe Federasyonundan Kemal Özalp bir konuşma yaparak A- tatürk'ün