• Sonuç bulunamadı

Şark edebiyatında tasavvuf remzleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şark edebiyatında tasavvuf remzleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

miaren

sax

a t l a k

E D E B İ Y A T

Şark Edebiyatında

T a

■ ■■ :

Bütün Şark’ın dayandığı remzîer — Mey ve mahbup

nedir ? — Divan edebiyatında sakîname — FüzuH'nin

benk - ü - badesi — Şarap bahsinde münacat — Sırlar

mahzeninin anahtarı— Mey ve Allah’ın zat ve sıfatı —

Nesimi ile Niyâzî — Riza Tevfik ne diyor?

ti***

yy Y azan : Refî’ Cevad ULUMAY

z

1 ark edebiyatında tasavvufun tesiri çok kuvvetlidir. Tasav­ vuf mertebelerinin — kâlı mürşit, kâh üveysilik sayesinde — incelikle­ rine ermek imkânını bulan arâp fars, şairlerinin çoğu, eserlerini bu suret­ le «ebedileştirmeğe» muvaffak ol- muşlardır.

Tasavvufu, ona ait kitaplar «eş­ yayı kema hiye hakkıhâ görmektir.» diye tarif eder. Bu tarifi biraz daha kurcalayacak olursak Üç tabir daha, hattâ üç remz daha çıkar: «ilmel ya kin, ayneı yakîn, hakkel yakın.» Bu üç sembolün ne olduğu erbabından sorulduğu zaman da şu cevabı verir­ ler:

İlm el yakın: Peygamberlerin ve arif olan velilerin söyledikleri ilim­ lerle hakkı bitmektir,

Aynel yakîn: kalb müşahedesiyle hakikî birliği görmektir.

Hakkel yakın: ahadiyyet' cem’ i makamında hakkı müşahede eylemek tir.

Görülüyor ki mâna kurcalandıkça bu felsefe, şiir ve kelime örtülerine daha sıkı surette sarılır Divan ede­ biyatı, baştan ayağa böyledir. Hiç bir şair bu rümzunun. dairesinden

harice çıkmamış, çıkmayı düşünme - miştir.

Böyle olunca fikirlerini ıünıüz He ifade eden şairlerin kullandıkları sembol, bugün bazılarının telâkkile­ rine göre bütün garkı muazzam bir meyhanenin tevgâh başına benzetir.

Öyle ya,..,„ hangi Şark şairi vardır ki meyden, mahbuptan bahsetmemiş olsun. Bazıları yalnız meyden bahis değil, hattâ hepi bâde, hem de benk yani esrar için ayrı bir mecmua vü­ cuda getirmişlerdir. Bu sözler olduğu gibi alınacak olursa cühelaya hak vermek icabedc-r. Fuzulî:

Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir? Ben kimem, sâkt olan kimdir rney-ü sahbâ nedir? Demekle kendisini ne halde tasvir ediyor? Bütün muhitini bilmiyecek kadar kafayı çekmiş, zil zurna yatL- yor Bunun böyle olduğuna inananlar vardır; divan edebiyatının, «Sâki Nâme-* lerini, «Beng-ü bâde» lerını, sarhoşluk neşidelerini zannederler

Nedim, ne diyor?

Nîm sun peymâneyi sâkî tamâm et-din beni Dehliyor mu? A rtık bunun lâmı cimi yok. Sedire uzanmış gözleri kay mış, kendisine şarap sunan mahbu- buna bir eliyle ağzım kapayarak iti­ zar ediyor, içemiyeceğini söylüyor

Nedim, bunun için şür yazar mı ? İşin garibi, tasavvuf zevkini tatmıyan çok büvük edipler de bunu böyle zan nederler; bu suretle Türk edebiyatı­ nın en büyük şahsiyeti, alkolden burnu morarmış, ağız eğri, göz şaşı bir ayyaş, behimî ilişlerine mağlûp bir derbeder olarak taiülır. Fikrııtin Nedim tasviri bu değil midir? I buki neredç Nedim, nerede ona nat edilen meâyib?

Damat İbrahim Paşa gibi zarif vezire anülâ

2

eıııet eden, İzzet A li şa gibi ince şairlerle hembezaı ol Nedim;

Kemer küşeste, perâkende Ikûşc dest Diyerek sarığının dağınık, kuşa; n;n çözü k. olduğunu söyleyip kıl kıyafetinin perişanlığından bahseo cek kadar lâubalîlik gösterir mi?

Hamama giderek bir tellâğın hl nünü methedip teşbihler yapar m Afrodit dâvasında bütün bu rikn zu müdafaa avukatı hakikat kibi ı almış ve Nedimin anormal temayı lerle melûf olduğunu söylemek^ c<? retinde bulunmuştu, o zaman ker kendin*!: «Cehlin ol mertebesi s< olmaz» demiştim.

Bu edebiyat uleması içinde şarabın lezzetini bilmiyeııler olduğuna emi­ niz. Böyle olduğu halde onların mey rümuzu etrafında işledikleri fikirler hakikaten onların «hâlet-i-mestâne» nin bütün, tesirine vâkıf gibi göste­ rir.

Fuzuli, sayfalar tahsis e'ylediği •• Beng-ü Bâde» 3ine:

Ey veren bezm-i kâinata nesak B ’rakan-cam-ı tiika neş’e-i hak!

D 5ye başlamak suretiyle Allaha

mek için Mesneviyi yazmadı; büyük felsefesini inşad için bu kadar b'n beyt vücuda getirdi.

Divan edebiyatında öylesi vardır ,ki ancak tasavvuf için söyler, başka fikri edâ zahmetine bile katlanmaz, hattâ bu tasnife Fuzuüyi de ithal edebiliriz Bunlardan ön safta gelen­ ler Nesimi ve Niyazi-i Mısrİ’dir.

Bu rümuzu Nesimi şöyle tarif eder: Ey hakkı isteyen gel inşân ol, Kara taş olma, lâ’l-ü mercan ol. Ger dilersen saâdet-i ebedi Tânıyu bil ki, neyçün oldu yedi Sekiz oldu kamusu uçmağın, Yine dört oldu suyu ırmâğm. TCıbâ ağacının nedir yemişi? Hak anı eı- yaratdı yoksa dişi. Hûr-ı gılman neden ibâretdir? Hüve men hû neye işaretdir? Bunları bilmeyen ne bilmiş ola ? Adı ânun evi yıkılmış ola.

N iyâzi’de »hakikat» pek açık su­ rette söylenmiştir. O kadar ki bu bil yük adam eş'anmn çoğunda f e rleri ni ifde hususunda malûm olan remiz­ lerden istiane eylememiştir.

Dermân aradım derdime, derdin ba na dermân imiş Burhan âvadım aslımâ, asılm bana burhan imiş. Sağım solum gözler idim, dost yüzü­ nü görsem deyu Ben dâşrada arar idim, ol cism içim­

de cân imiş. Dedikten sonra artık bunun rümu zu filân kalmamıştır.

Tanzimat edebiyatında, Naci mek­ tebinde tasavvuf rümuzunun edebi­ yata tesiri devam etmiştir. Şairler bilhassa rindük mey .ve mahbup rü- j muzları ile çok meşgul olmuşlar.

şükür ve mahm«det ediyor ve mü- nara tında:

Bezm-i aşk içre sun bana bir câm Lîk câmı ki nal-sim iyde tamam Kılam âsâr-ı ma’ rifet izhâr Ola-v tnif< an i mahzen - i esrar.

Diyerek açıktan açığa sırlar mah zeninin a a nıı ne olduğunu anlatıyor v >o8an sonra bâde, sâki, şarap rünvanmu manzumesiyle izah ediyor. «H attâ meyin sıfatı ve şera- reti» diy rek (nefs-i emmâre)yl şöy le tasvir ediyor:

Söyle ey bî lıayây-i beyhıide kerd; Müfsid-i her salâh olan nâmerd Hemdemin her kim olsa leyl-iı nehar Kâh divânedir, gehi bîmar

Ve uzun uzadıya bu rümuzu şer- hettikten sonra: .

Tövbe ey klrdigâr-i özr pezîr Sözlerinıden kim etmlşem takrir Nutk verdin ki vasf-i zâtın ideni Şerh-i keyfiyet-i sıfatın idem.

Demek, Allahın zat ve sıfatı mey ile vasfedilebilirmiş.

Mutasavvıf şairlerin eserleri yasa­ mış; bu İstinattan mahrum kalanlar su üzerine yapılan nakışlar gibi mahvolmuş, unutulmuş, gitmiş.

Şark edebiyatında monoteizm o kadar kuvvetle yerleşmiştir ki âde­ ta onunla bir vücut olmuştur; Mev- lftna şiir manzumesi vücuda

getir-nar-u gar’.D, Nezr-i serhoşân ile ol piyre imdâd eyleyin. Neyle, meyle, bir alay dilber ile her dem g-elin; Bezm-i cem âyinini kabrimde mu’tad eyleyin Bâdesiz mest eyliyor bûy-i türabım âlemî, Bâde nûşânı bu nev neş’emle irşâd eyleyin. Yâdigâr-olsun bu nazmım evliyây-ı sâgaı-a; Ben şehîd-i badeyim (R if’at) demim yâd eyleyin. Bir söz vardır: «Maksud eserse mısra-ı berceste kâfidir.» derler. E - ı debiyatımızm mümtaz simalarından olan merhum R ıfa t Beyin bu gazeli de onun edebiyat âleminde diktiği bir heykelidir.

Bu gazeli okuyanlar R ıfa t B ey merhumu r£ki te lis in in abşmdan ' han ayrılmıyan, lcAlp dibinde sızan bir ay­ yaş gibi tasavvur eder. Fakat Fıızu-

j

lî’nin «sırlar mahzeninin anahtar- ; lar» ını biı-az karıştırırsak bu şiirin 1 bâdepeı-estlikle bir alâkası olmadığı anlaşılır:

Aşk — ifratı muhabbettir; nıuhnb | bet — bir şeyde kemal gördüğü iç-in nefsin ona meylidir; Meclisi işret — Allahla ünslyetin lezzeti; tp.rsb, iyş — Bu lezzetin devamı; şarap j İlâhi aşk; ham, hamhftne, kâse, ka­ deh. câm, sürahi — âşıkın kalbi; sâ« ki — Mürşidi rindük —- Mfl’süvâ- dan kat’ı nazar: bahar — batında ru hânîlik zuhuru; gülzar — safay-i de- run: tâbistan — m arifet makamı; zimistan — kabz ¡makamı: bostan — müşahede maıkamı; nerkis — ferah­ tan kalbde zâhir olan netice; sorv — tefekkürde^ hâsıl olan jUm ve istika met; benefşe — idrâk, kuvvetinde âmil olan fik ir; sebze — marifet; rev

riyazette tasfiyeden hâsıl olan nur; ebr — hicap; bâraıı — feyzin nüzulü; neşv — terakki; ciiyibâr — sülük; âb-i revan — daimî ferah; sel, — kalb halinin galebesi; nesime— daimî feyz vc inayet; aııutrib - an­ latıcı: def - - hakikî mûşukıin esra­ rın: haber verici; zâr — mahbııbu* talep. Buse — keyfiyet ve meâniyi .kabirle istidat bulmak,, ilâ...

B ir nebzeciğiııi aızeylediğimiz bu -rümuz yâlnız mey ve mahbup hak­ kında yazı yazmış sanılan divan şa­ irlerinin ne büyük hakikatler ffade eyledikleri hakkında bir fikir verme­ ğe ¡kâfidir. Bu şark sembolizminin .lezzetini alınca o zaman büyük Rıza

T evfik 'in :

Şarabı aııeri'etmc, o değil hüner; Asıkım bâdesiz pek başını döner; Gönlümde nıuliabbet ateşi söner; Özrüm var, sade su ieefh’em hocam!

Sözleriyle ne demek istediği daha! 7gürel anlaşılır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

En nankör rollerden cn güç taklid* lere kadar hepsini büyük bir kolaylıkla adeta ibda eden Naşidin başlıca haslet­ lerinden biri «müşahede» kuvveti idi ve

FİLMLERİNDE nice aşkın kahramanı olmuş, özel yaşamında “ağlarken gülümse­ meyi” oynamış Türkan Şoray için, aşk her zaman varolan bir şey.. Ve

Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Önemi Bu çalışmada Çerkezköy (Tekirdağ) Devlet Hastanesinde 2017 yılında sarf edilen tıbbi sarf malzemelerin toplam hastane

Berin Nadi, Cumhu­ riyet gazetesinin İlhan Selçuk ve arkadaşlarının sorum­ luluğunda yayın ya­ şamına devam etmek­ te olduğunu görm e­ nin huzurunda, kendi

Bu eserin ne zaman yazılıp Şah İsmail’e ithaf veya takdim edildiğini yine eserin kendisinde gözlemlemekteyiz: Beng ü Bâde’de Fuzulî, münacat, tevhit, nat ve Hz.. Ali

Kur’ân’da kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirlerden söz edilerek (Bakara suresi 2/273) ilimi cihad gibi kamu

İhsan bisikletin parasını, bisiklete binmeyi, keçileri düşünüyordu ama bugün Hatice Bacı -komşuları ona hep öyle seslenirlerdi- için sıradan bir gündü.... Her zamanki

H.1281‟de (M.1863/64) Kayseri‟de doğan Şaban Efendi tahsilini tamamladıktan sonra Ankara vilayeti posta ve telgraf merkezi muhabere memuriyetinde görev yaparken lakaydine