D A N
Anadolu
i ç i n e
SİLÂH VE CEPHANELER NASIL KAÇIRILDI?!.
— 5 —
Zavallı Ingilizler neye uğradık larını kestiremiyerek fena halde şaşırmışlardı. Bu defa sekiz nöbetçiye mukabil, biz on kişi idik. Süngü ve ateş şakasına meydan vermeden, bunları da çarçabuk bağlayıvermiştik.
Her şey, tere yağından kıl çekilir gibi kolaylıkla cereyan etmiş; getirdiğimiz otuz araba, pek kısa bir zamanda yükletil- mişti.
Bağlı nöbetçileri gene depo ya hapsettikten sonra, yola çıkmıştık. Biran evvel rum köy leri mıntakasından uzaklaşmak, Ingilizlere tapan bu köylülerin gözlerine çarpmamak istiyorduk. Artık, geçeceğimiz sapa yolları tamamile öğrendiğimiz için güçlük çekmiyor, fakat, gene tedbirli davranmayı da elden
bu akmıyorduk.
Ben, kafilenin yüz elli metre ilerisinde atla gidiyor ve etrafı tarassud ediyordum. Fırtınanın uğultusundan başka, ses s ada yoktu. Sanki : Bu koca dağlar, taşlar, derin bir uyku içinde
geniş geniş nefes alıyordu. Birdenbire atım hırlamıya başladı :
— Galiba hayvan koku aldı. Demeye vakit kalmadan, sağımda ve solumda alevler par ladı. Başımın üstünde kurşun lar vızıldadı. Derhal kendimi attan aşağıya attım. Daima elim de bulundurduğum kutudan iki kibrit çıkararak biribiri arkasına
çaktım. Arkadaş'ar, bu kibrit ateşinin manâsını biliyorlardı. Birinci k ibrit:
— Dikkat !. İkincisi de : — Dağılın !. Demekti.
Tamamen emindim ki, kib ritle verdiğim bu işaret'erin ih tiva ettiği emir, derhal tatbik
edilmişti. Netekim, arabalar, sağa sola kaçınırlarken, silâhlı arkadaşlarda derhal koşarak ya nıma gelmişlerdi.
ediyordu. Namlulardan çıkan yayımlara bakılırsa, bizi pusuya düşürenlerin epeyce kalabalık oldukları anlaşılıyordu.
Biz de kendimizi birer hen değe atmış, ateşe başlamıştık. Bu sıkı ateş, beş on dakika or talığı altüst etmiş, bu arada, bir takım küfürler, bağrışmalar, inlemeler işitilmişti. Kulağımıza
gelenseslerdenbize ateş açan ların bu civardaki köylü Rum- lar olduklarını ve bazılarının da yaralandıklarını anlamıştık.
Hiç şüphesiz ki şu esnada bunların maneviyatı kırılmıştı. Şiddetli bir taarruzla bunları püskürtmek kolay olacaktı. Esa sen Her şeyi göze alarak bunu yapmıyada ihtiyaç vardı. Çünkü silâh sesleri şayet îngilizlerin kulağına giderse, biraz sonra etrafımız İngiliz müfrezeleri ta rafından sarılacaktı.
Derhal arkadaşlara seslen dim. Hepsini birden hücuma şevkettim. Bir taraftan, gördü ğümüz tüfek ateşlerine karşı sıkı ateş de devam ediyor, di ğer taraftan da ikide birde sıç ramalarla Rumların üstüne yü rüyorduk. Bizim ateş, oldukça toplu; onlarınki, bilâkis dağınık tı. onun için karşımızda artık da- yanamıyacaklarını anlamışlardı.
Birdenbire ateş kesildi. Git tikçe uzaklaşan bağrışmalardan anladık ki, bizim pusucularda, panik baş göstermişti. Artık bizim işimizde hitama ermişti. Onlarla sonuna kadar uğraş mak programımız harıcmdaydı. Bunun için son bir takip ateşi daha açarak yolumuza devama başladık.
Hamdolsun, hiç birimiz ya ralanmamış, sadece yerlerde yuvarlanmaktan, şuramızı bu ramızı hafif tertip yırtmakla kalmıştık. İlk işimiz, etrafa dağılan arabaların intizamını temin etmek olmuştu. Müca- hid arkadaşların sayesinde, bu işde yoluna konulmuştu.
Fakat.. Arkadaşlara bir şey
söylememiştim ama, bu mesele biraz benim sinirlerime dokun muştu. Vakıa, sinek küçüktü. Fakat benim midemi bulandırı yordu. içimde, şu süal dola şıyordu :
— Bu vatandaşlar, bizim buradan geçeceğimizi ne bili yorlardı? Acaba, bizi mi bekli yorlardı ? Yoksa, başka bir maksatları mı vardı ?. Eğer cephaneleri bizim kaçırdığımızı, ve buradan da geçeceğimizi biliyorlarsa, niçin İngilizlere haber vermediler. Niçin daha mükemmel kurulmuş bir pusu ya düşürmediler ?
Bu süal, kurd gibi içimi, yimeye başlamıştı, anlaşiliyor ki, vatan ve millet uğurunda her fedakârlığı göze alan şu mücahid kafilemiz, cidden bü yük bir tehlike atlatmıştı.
Fakat şimdi, böyle şeylerle kafa yoracak zamanda diğildik. Önümüze her ne mania çıkarsa çıksın; unuduverecek, geçecek tik. Ve yahud millî şeref ve haysiyetimize lâik, fedakârane bir ölümle, alkanlar içinde yere serilecekdik.
Biraz vakit kaybetmiştik. Ancak ertesi günü geç vakit Âlemdağma vasıl olabildik. Orada bizi bekliyen jandarma-Sağdan, soldan ateş devam
A rtık kısm etim izin kap an d ığ ı E renköyünün uzaktan görünüşü
T eşkilâtim ız y a rd ım cıların d an B a y M ehm ed A li
lar, telâş içindelerdi. Bizim ge cikmemizi türlü sebeblere atfe derek bir hayli üzüntü çekmiş lerdi. Bizi görünce fevkelâde sevindiler. Hele, vatandaşlarla yaptığımız meydan muharebe sindeki zaferimizden dolayı bü yük bir meseretle bizi tebrik ettiler. O sevinç ve heyecan içinde, bizim arabalardaki silâh ve cephaneleri, kendi arabala rına yüklettiler.
W
Üçüncü seferimizde bu su retle hitama ermişti. Fakat ma- elesef, depodaki siiâh ve cep hanelerin hepsi ele geçirileme mişti. Ayni zamanda, İngilizler- den başka - esbab ve mahiyetini anlayamadığım- bir tehlikede baş göstermişti. Gerçi bu sı ralarda Çamlıca ve civarındaki geçişlerimizde bize her an yar dım edebilecek bazı vatan se ver arkadaşlar da vardı. Bun lardan bilhassa o zaman Üskü dar parkları memuru olan ve o mevkii hâlâ muhafaza eden bay Mehmed Alinin ve kendine uygun bazı arkadaşlarının da yardımı görülüyordu.
Bu vaziyetler karşısında, ayni silâh deposuna akınlara devam etmek acaba doğru ola cak mı idi ?.. Üç defa, üstüste yaptığımız bu taarruzlar hiç şüphesiz ki artık îngilizlerin göz
lerini açmıştı. Tabiidirki bun dan sonra, fevkelâde tetbirler kullanacaklardı. Acaba bu tet birler, neden ibaret olacaktı?.. Üsküdara gelir gelmez, ar kadaşlardan birini Erenköyüne saldırdım. Lâkin. Çarçabuk av det eden bu arkadaşın getirdiği haber karşısında, teessürümden dona kaldım.
Ingilizler, depoda kalan si lâh ve cephaneleri arabalarla sahile naklediyorlarmış. Oradan da mavınalara doldurarak ada lar açıklarında denize döküyor- larmış.
Şu halde, Erenköyündeki kısmetimiz kapanmıştı. Artık kendimize başka bir yerde kıs met aramak lâzımdı.
Kemal ÖNGÖREN
[ Devam Edecek ]
— S —
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi