• Sonuç bulunamadı

Konya ili Hadim ilçesi kullanım sularının kalitesinin belirlenmesi ve dezenfeksiyon yönteminin etkinliğinin araştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya ili Hadim ilçesi kullanım sularının kalitesinin belirlenmesi ve dezenfeksiyon yönteminin etkinliğinin araştırılması"

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

KONYA İLİ HADİM İLÇESİ

KULLANIM SULARININ KALİTESİNİN BELİRLENMESİ VE

DEZENFEKSİYON YÖNTEMİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI

ABDURRAHMAN SARCAN YÜKSEK LİSANS TEZİ

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ ABD Konya, 2008

(2)

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

KONYA ĠLĠ HADĠM ĠLÇESĠ KULLANIM SULARININ KALĠTESĠNĠN BELĠRLENMESĠ VE DEZENFEKSĠYON YÖNTEMĠNĠN

ETKĠNLĠĞĠNĠN ARAġTIRILMASI

ABDURRAHMAN SARCAN

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ÇEVRE MÜHENDĠSLĠĞĠ ANA BĠLĠM DALI

Bu tez …/…/…… tarihinde aĢağıdaki jüri tarafindan oybirliğ/oy çokluğu ile kabul edilmiĢtir.

DanıĢman Jüri BaĢkanı Jüri Üyesi

(3)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

KONYA ĠLĠ HADĠM ĠLÇESĠ KULLANIM SULARININ KALĠTESĠNĠN BELĠRLENMESĠ VE DEZENFEKSĠYON YÖNTEMĠNĠN ETKĠNLĠĞĠNĠN

ARAġTIRILMASI

Abdurrahman SARCAN Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı

DanıĢman: Yrd. Doç Dr. ġükrü DURSUN 2008, 71 Sayfa

Jüri:Doç.Dr. Ali TOR Yrd. Dr. ġükrü DURSUN Yrd. Doç. Dr. Dünyamin GÜÇLÜ

Konya ili, Hadim ilçesi içme ve kullanım suyunun tamamı yeraltı suyundan temin edilmektedir. Bu nedenle klor ile dezenfeksiyondan baĢka bir arıtım uygulanmamaktadır. Bu çalıĢma kapsamında Hadim içme ve kullanım sularının kalitesi analiz edilerek su karakteristiğinin belirlenmesi ve Ģu anda kullanılan mevcut dezenfeksiyon yönteminin etkinliğinin araĢtırılması amaçlanmıĢtır.

Hadim ilçe merkezinde seçilen 5 noktadan 260 adet su numunesi alınarak analizler yapılmıĢ Hadim ilçesi içme suyunu karakterize edecek su kompozisyonu belirlemeye yönelik hem arazide hem de Konya ili Halk Sağlığı Laboratuarında analizler yapılmıĢtır. Ayrıca seçilen dezenfeksiyon yönteminin (klorlama) hangi noktada ne kadar etkili olduğunu saptamak amacıyla da analizler yapılmıĢtır.

Bu sonuçlara göre, Hadim ilçesinin içme sularının kimyasal özellikleri bakımından ülkemiz için öngörülen içme suyu standartlarına uygun olduğu belirlenmiĢtir. Bakteriyolojik olarak ise bazı dönemlerde Koliform türü bakteriye rastlanması nedeniyle su kalitesinin düĢük olduğu belirlenmiĢtir. Kullanılan dezenfeksiyon yönteminin ise, yetersiz kaldığı tespit edilmiĢtir.

(4)

ABSTRACT M.Sc. Thesis

DETERMINATION OF WATER QUALITY IN HADIM DISTRICT OF KONYA AND THE INVESTIGATION OF DISINFECTION EFFICIENCY

Abdurrahman SARCAN Selçuk University

Graduate School of Natural and Applied Science Department of Environmental Engineering

Supervisor: Assist. Prof. Dr. ġükrü DURSUN 2008, 71 Page

Jury:Assoc.Dr. Ali TOR

Assist. Dr. ġükrü DURSUN

Assist. Doç. Dr. Dünyamin GÜÇLÜ

Drinking and usage water of Hadim Town has been provided from underground water. For this reason, there is not any treatment method but disinfection with klorine is applied. In the scope of this study, it is intended to determine the characteristic of the water via analyzing the quality of the drinking and usage water and to explore the effectiveness of the existing disinfection method which is applied at present.

Water has been analysed collected 200 water samples from 5 points selected in the central district of Hadim. Subsequently, analyses, which are intended for characterizing the drinking and usage water of Hadim district, have been conducted both in the territory and in the public health laboratories of Konya province. Furthermore, analyses have been conducted in order to determine to what extent and at what point is effective the selected disinfection method (chlorination).

Consequently, it has been determined that, on account of its chemical specialities, drinking water of the Hadim district is suitable for the standarts stipulated for our country. Nevertheless, bacteriologically, it has been determined that the quality of the water is low owing to coinciding with coliform type bacteria from time to time.

(5)

ÖNSÖZ

Bilimsel hazırlık döneminden baĢlayarak tezin hazırlanması aĢamasına kadar her konuda sonsuz destek ve anlayıĢ gösteren, her türlü sorumluluğumu benimle birlikte takip eden ve uyaran, soru ve isteklerimi sabırla dinleyip cevap veren danıĢmanım Yrd. Doç. Dr. ġükrü DURSUN hocama;

Okula adım attığım ilk günden bu yana beni kendi içlerinden biri gibi gören, destekleyen ve motive olmamı sağlayan diğer tüm bölüm hocalarıma;

ÇalıĢmalarıma devam izni ve cihazları kullanmama izin veren değerli baĢhekimime;

Analizleri yapmak amacıyla Halk Sağlığı Laboratuarında her konuda yardımcı olan müdürümüze ve ekibine;

En son olarak da çalıĢmalarım süresince yardımları ve anlayıĢı için değerli eĢim Derya Nazlım SARCAN‟ a teĢekkür ederim.

(6)

TABLO LĠSTESĠ

Tablo 2.1. Yağmur ve kar sularının kimyasal bileĢimi………8

Tablo 2.2. Yeraltı ve yüzeysel suların karakteristik özellikleri………..12

Tablo 2.3. Sudan geçen hastalıklar ………....15

Tablo 2.4. Su sertliği ölçüm birimleri arasındaki dönüĢüm çizelgesi ………23

Tablo 2.5. Ġçme ve kullanma sularının sertlik derecesine göre sınıflandırılması …..24

Tablo 2.6. Ġçme suyu standartları ………...………..…...32

Tablo 3.1. EMS yöntemine göre Koliform bakteri sayım hesabı………....42

Tablo 4.1. Haziran–2007 kimyasal analiz sonuçları………...47

Tablo 4.2. Temmuz–2007 kimyasal analiz sonuçları……….47

Tablo 4.3. Ağustos–2007 kimyasal analiz sonuçları………..48

Tablo 4.4. Eylül –2007 kimyasal analiz sonuçları………..48

Tablo 4.5. Ekim–2007 kimyasal analiz sonuçları………...49

Tablo 4.6. Kasım–2007 kimyasal analiz sonuçları……….49

Tablo 4.7. Aralık–2007 kimyasal analiz sonuçları……….50

Tablo 4.8. Ocak–2008 kimyasal analiz sonuçları………...50

Tablo 4.9. ġubat–2008 kimyasal analiz sonuçları………..51

Tablo 4.10. Mart–2008 kimyasal analiz sonuçları………...51

Tablo 4.11. Haziran 2007-Mart 2008 arası noktalarda sayılan 100 ml deki E. Coli sonuçları………..………57

(7)

ġEKĠL LĠSTESĠ

ġekil 2.1. Hidrolojik çevrimin baĢlıca elemanları……….……..………….6

ġekil 4.1. pH nın aylara göre değiĢimi……….………..52

ġekil 4.2. Ġletkenliğin aylara göre değiĢimi………53

ġekil 4.3. Toplam Sertliğin aylara göre değiĢimi……….………..54

ġekil 4.4. Sıcaklığın aylara göre değiĢimi………..54

ġekil 4.5. Klorürün aylara göre değiĢimi………....55

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET……….i ABSTRACT……….……ii ÖNSÖZ………iii TABLO LĠSTESĠ……….……iv ġEKĠL LĠSTESĠ………....v ĠÇĠNDEKĠLER………....vi 1. GĠRĠġ……….1 1.1. ÇalıĢmanın Amacı………..2 1.2. Önceki ÇalıĢmalar………..2

2. SU KAYNAKLARI VE KALĠTE PARAMETRELERĠ………..5

2.1. Suyun Önemi ………...……….5

2.2. Doğada Suyun DönüĢüm- DolaĢımı ………...………..5

2.3. Su Kaynaklarının Sınıflandırılması………..……….7

2.3.1. YağıĢ Suları ………..……….….7

2.3.2. Yüzeysel Sular ………..……….8

2.3.3. Yeraltı Suları………..……….9

2.4. Suların Kirlenme Sebepleri………..13

2.5. Su Kalite Parametreleri………16 2.5.1. Sıcaklık……….16 2.5.2. pH ……….17 2.5.3. Bulanıklık………...………...17 2.5.3.1. Estetik………18 2.5.3.2 . Filtre Edilebilirlik………..18 2.5.3.3. Dezenfeksiyon………18 2.5.4. Renk………..19

(9)

2.5.6. ÇözünmüĢ Oksijen………...………...20

2.5.7. Tuzluluk………..21

2.5.8. Toplam Organik Madde………...………...21

2.5.9. Sertlik………..22 2.5.10. Klorür………...………..24 2.5.11. Demir –Mangan …………...……….25 2.5.12. Fosfor…………...………..26 2.5.13. Amonyak………26 2.5.14. Nitrat – Nitrit………..27 2.5.15. Toplam Koliform………...………29

2.6. Ġçme Suyu Standartları………...……….30

2.7. Yeraltı Suları………...……….33

2.7.1. Genel Özellikleri………...………33

2.7.2. Yeraltı Suyu Dengesi………34

2.7.3. Yeraltı Suları Arıtım Yöntemleri………..……35

3. METARYAL VE METOD………36

3.1. Metaryal………...36

3.1.1. ÇalıĢma Alanının Tanımı………..………..36

3.1.1.a. Bölgenin Coğrafi Durumu……….37

3.1.1.b. Ġklim ve Bitki Örtüsü……….………37

3.1.1.c. Sosyo-Ekonomik Durum………...………...……….38

3.1.1.d. Hadim Ġçme ve Kullanım Suyu Temini…….………...38

3.1.1.e. Ġlçede Kullanılan Dezenfeksiyon Yöntemi ve Kullanılan Dezenfektan Madde...39

3.1.2. Kullanılan Cihazlar ve Malzemeler………...………...39

3.1.3. Kullanılan Kimyasal Madde ve Çözeltiler…………...……….40

3.2. Metod………...………40

3.2.1. Su Numunesi Alım Yöntemi………...………..40

3.2.2. Bulanıklık, Koku, Tat ve Renk Tayini………..41

(10)

3.2.4. Ġletkenlik Tayini………....41

3.2.5. Nitrit, Alüminyum, Amonyum ve Demir Tayini………..41

3.2.6. Organik madde, Toplam sertlik, Kalsiyum ve Magnezyum, Klorür Tayini….41 3.2.7. Koliform ve E. coli Tayini……….………...………42

3.2.8. Bakiye Klor Tayini………...43

3.2.9. Sıcaklık Tayini………..43

3.3. Ölçüm Ve Örnekleme Ġstasyonları………..43

3.3.1. Belediye Oteli (1 Numaralı Ġstasyon)………..………....44

3.3.2. Kaymakamlık (2 Numaralı Ġstasyon)………44

3.3.3. Merkez Ġlk Öğretim Okulu (3 Numaralı Ġstasyon)………...……44

3.3.4. Hastane (4 Numaralı Ġstasyon)………..44

3.3.5. AĢağı Hadim Camii (5 Numaralı Ġstasyon)………..45

4. BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME……….46

4.1. Analiz Sonuçları………..46

4.1.1. Kimyasal Analiz Sonuçları………...46

4.1.2. Kimyasal Analiz Sonuçlarının Grafiksel Değerlendirilmesi………....52

4.1.2.a. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki pH analiz sonuçları ve grafiksel değerlendirilmesi………...…52

4.1.2.b. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki Elektriksel iletkenlik analiz sonuçları ve grafiksel değerlendirilmesi…………...…..53

4.1.2.c. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki Toplam Sertlik analiz sonuçları ve grafiksel değerlendirilmesi…...……….53

4.1.2.d. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki Sıcaklık ölçüm sonuçları ve grafiksel değerlendirilmesi……...………54

4.1.2.e. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki Klorür analiz sonuçları ve.grafiksel değerlendirilmesi……...………55

4.1.2.f. Nitrit ve Amonyum analiz sonuçları ………55

4.1.2.g. Haziran–2007 ve Mart–2008 dönemleri arasındaki Organik Madde analiz sonuçları ve grafiksel değerlendirilmesi………...…….56

4.1.3. Hadim içme suyu Ģebekesinin aylık E.Coli yönünden bakteriyolojik analiz Sonuçları………...………..56

(11)

4.1.3.1. Bakteriyolojik analiz sonuçlarının değerlendirilmesi………57

4.1.4. Bakiye klor analiz sonuçları………...58

4.1.4.1. Bakiye klor analiz sonuçlarının değerlendirilmesi………60

5. SONUÇ VE ÖNERĠLER………61

5.1. Sonuçlar………...61

5.2. Öneriler………63

(12)

1. GĠRĠġ

Günümüzde dünya nüfusunun hızla artması sonucu içme ve kullanma suyu ihtiyacı da giderek artmakta, çevre kirliliği sonucunda su kaynakları gün geçtikçe kirlenmekte ve uygun kalitede su kaynaklarının bulunup kullanıma sunulması kısıtlı hale gelmektedir. ElveriĢli su kaynaklarının bulunması durumunda ise, arıtımlarındaki, dağıtımlarındaki aksaklıklar, su kaynaklarının gereğince korunamaması gibi nedenlerle içme suyu kalitesi olumsuz etkilenmektedir.

Yeryüzünde su çoktur ancak içme suyu azdır. Mevcut içme suyu kaynakları da artan nüfus, hızlı geliĢen endüstri ve yok olan ormanlar nedeni ile günden güne ihtiyacı karĢılamaktan uzak kalmaktadır. Ġçme suları, yeraltı ve yer üstü kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Yeraltı suları genellikle doğrudan alınıp içilen sulardır. Yerüstü suları ise, dere, çay, göl ve baraj sularıdır. Bunlar genellikle doğrudan içilebilir kalitede değildir. Kimyasal kompozisyonu, daha çok geçtikleri ve üzerinde bulundukları topraklara, yakınlarında bulunan fabrikalara ve yerleĢim birimlerine bağlıdır. Özellikle büyük yerleĢim birimlerine yakın olanları önemli ölçüde kirlidir (Gündüz, 1994).

En iyi sular kaynak sularıdır. Ancak bunlar miktar bakımından yeterli değildir. Kuyu suları da genellikle iyi kalitededir. Fakat bunlarda miktar bakımından azdır. Her iki kaynaktan alınan sular çoğunlukla hiçbir iĢleme tabi tutulmadan içilebilir. Ancak bunlar büyük Ģehirlerin su ihtiyacını karĢılamaya yetmez. Bundan dolayı, su ihtiyacını karĢılamak için nehir, dere ve göl sularından yararlanılır. Böyle sular miktar bakımından yeterli olmakla beraber kalite bakımından yeterli değildir (Uslu ve Türkman, 1987).

Dezenfeksiyon, hastalık yapıcı mikroorganizmaların yok edilmesi veya tesirsiz hale getirme iĢlemidir. Ġçme suları herhangi bir yöntemle dezenfeksiyonu, su vasıtası ile yayılan bulaĢıcı hastalıkların yayılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

(13)

Dezenfeksiyon iĢlemi özellikle halk sağlığı açısından çok önemlidir. En çok bilinen dezenfeksiyon iĢlemi klorlamadır. Klor ve klor türevleri en yaygın olarak kullanılan dezenfektandır.

Klor, amip kistler ve bazı bağırsak kurtlarının yumurtaları dıĢında, bütün patojen jermleri öldürür. Klor suda bulunan organik ve inorganik maddeler ile reaksiyona giren, çok aktif bir oksitleyici bir ajandır. Suyun dezenfeksiyonu için gerekecek klor miktarı, meydana gelecek kimyasal reaksiyonlara ve bakterisit etkisine bağlıdır. Bu miktar suyun „klor talebi‟ olarak bilinmektedir. Bir suyun klor talebi, diğer faktörlerinde etkisi altında değiĢiklik gösterebileceğinden, zaman zaman sudaki bakteriye klor miktarı ortotolidin deneyi ile ölçülmelidir ve kolifrom bakterilerinin bulunup bulunmadığı kontrol edilmelidir (ġengül ve ġengül, 1998).

1.1. ÇalıĢmanın Amacı

Bu çalıĢma, 3.300 kiĢilik nüfusa sahip Konya ili Hadim ilçesi merkezinin içme ve kullanma suyunun bazı özelliklerini kimyasal ve bakteriyolojik yönden inceleyerek içme ve kullanma suyu kalitesini standartlara uygunluğunu belirlemektir. Ayrıca ilçe belediyesinin Ģu anda uygulamakta olduğu ve depolar ile dağıtım Ģebekesinde kullandığı dezenfeksiyon yönteminin ve dezenfeksiyonda kullandığı dezenfektan maddenin ne kadar etkili olduğunu araĢtırmaktır.

1.2. Önceki ÇalıĢmalar

Uslu ve ark. (1998), Elazığ kenti içme suyunda 11 noktada 6 aylık çalıĢma sonucunda pH, sertlik, klorür, amonyak, sülfat, toplam bakteri ve EMS coli yönünden incelemiĢ ve içme suyu standartlarını sağlayamadığını tespit etmiĢ, bunun sebeplerini 4 madde Ģeklinde sıralamıĢtır.

(14)

Ayrıca Elazığ kentinin gelecekteki su ihtiyacını karĢılamak için acilen yeni kaynaklarının etüd edilerek planlanıp projelendirilmesi ve eski Ģebeke kısımlarının da belirlenip değiĢtirilmesi gerektiğini ayrıca büyük nüfusun faydalandığı Ģebekeye bağlı olmayan çeĢmelerin ya kapatılması yada gerekli tedbirlerin alınmasını önermiĢlerdir.

Demirer (1998), çalıĢmasında, Ġstanbul‟un su ihtiyacının yaklaĢık % 25‟ ini sağlayan içme suyu kaynağı bakımından kalitesinin tespit edilmesi, göle verilen kirletici kaynakların etkilerinin belirlenmesi ve gelecekte alınması gereken tedbirlerin alınmasını amaçlamıĢlardır. ÇalıĢmada, Terkos havzasında, Terkos Gölü ve bu göle su getiren derelerde su kalitesinin değerlendirilmesi maksadıyla yapılan çalıĢmalar verilmiĢ, analiz sonuçları değerlendirilerek çeĢitli standartlarla karĢılaĢtırılmıĢ ve gölün içme suyu kaynağı açısından kalitesi belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.

Aslan (2006), Aksaray ili içme sularının fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özelliklerini incelemek ve standartlara uygunluğunu araĢtırmak amacıyla, Ocak, Mart, Mayıs, temmuz, Eylül ve Kasım 2004 döneminde çalıĢma alanının faklı bölgelerinde bulunan 14 noktadan alınan 84 adet su numunesinin analizlerini yapmıĢtır. Ölçümler sonucunda, Aksaray ilinin içme sularını ülkemiz için öngörülen içme suyu standartlarına uygun olduğunu tespit etmiĢtir.

Sönmez (2004), çalıĢmasında, Ġncesu-Dokuzpınar yeraltı soğuk su kaynaklarının mevcut kalitesi, kirlilik boyutları ve kaynakları ile standartlara uygun olup olmadığını incelemek amacıyla Kasım–2002, Nisan–2003 ve Ağustos–2003 aylarında olmak üzere, üç ayrı dönemde numune almıĢ, suyun kalitesini ve kirlilik durumunu yansıtacak analizler yapmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda Dokuzpınar yeraltı sularının Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine göre, Kasım ayında Ι. Sınıf kaliteli su değerlerini sağladığı, ancak Nisan ve Ağustos aylarında bazı paremetrelerin sınırları aĢtığını görmüĢtür. Su kalitesinin iyileĢtirilmesi ve içme suyu olarak kullanılabilirliğinin devamı için kaynak çevresinde koruma alanlarının oluĢturulması ve yöre halkının faaliyetlerini daha bilinçli bir Ģekilde gerçekleĢtirilmesi için eğitim verilmesini önermektedir.

Çoban (2007), çalıĢmasında, 2005-Nisan ve 2006-Mart arasındaki bir yıl boyunca Hazar Gölü‟nün 9 örnekleme noktasındaki farklı 5 derinlikten aylık olarak

(15)

alınan su numuneleri fiziksel ve kimyasal ve bakteriyolojik parametreler açısından incelenmiĢtir. Mevsimsel değiĢimleri araĢtırarak atıksular ve diğer kaynakların göl suyuna etkisini irdelemiĢtir. Sonuçta, sıcaklık ve çözünmüĢ oksijen parametrelerinde derinliğe bağlı olarak mevsimsel değiĢimler gözlerken diğer parametrelerde bu değiĢimi gözleyememiĢtir. Bazı parametrelerde bölgesel baz da farklı sonuçlar elde etmiĢ. Ġncelenen bütün parametreler ayrı ayrı değerlendirilerek göl suyunun kalitesi belirlenmiĢtir. Hazar Gölü‟nün, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine göre, fiziksel ve inorganik kimyasal parametreler açısından ΙΙ.-ΙΙΙ. Sınıf, organik parametreler açısından ΙΙ. Sınıf, bakteriyolojik parametreler açısından Ι.-ΙΙ. Sınıf su kalitesi grubuna girdiğini tespit etmiĢtir.

Elde ettiği sonuçları daha önceki yıllarda yapılmıĢ olan çalıĢmalarla karĢılaĢtırarak Hazar Gölü‟nün geleceği açısından bir takım öneriler sunmuĢtur.

(16)

2. SU KAYNAKLARI VE KALĠTE PARAMETRELERĠ

2.1 Suyun Önemi

Ġnsanların ve diğer canlıların hayatında ve yaĢamında çok önemli bir yeri olan suyun vazgeçilmez bir madde olduğu Ģüphesizdir.

Ġlk insanlar yerleĢmek için suyu kolayca temin edecekleri ve kendilerini kolay koruyacakları alanları seçmiĢlerdir. Tarih boyunca medeniyetler su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde daha çok geliĢmiĢtir. Bu sulardan giderek daha iyi ve daha çok yararlanmak amacı ile de kaynakların kaptajlarını yapmıĢlar ve akarsu yataklarına bentler ve barajlar inĢa etmiĢlerdir.

Kullanımı kolay ve ucuz olan yeryüzü sularının giderek gereksinmeleri karĢılayamaz olması ve çabuk kirlenmesi insanları galeriler, kuyular ve sondajlar yaparak yeraltı sularından yararlanmaya yöneltmiĢtir. Giderek artan nüfus hızlı geliĢen endüstri ve sayıları hızla artan fabrikalar insanoğlunun dikkatini ister istemez nüfus yoğunluğu az olan bölgelere çevirmesine neden olmuĢtur. Ġnsanlar yerleĢmek, iĢlemek, tesis kurmak vb. gibi türlü amaçlar için topraklar ararken her Ģeyden önce bu gibi bölgelerde su bulmayı amaçlamıĢlardır. Bu da ya uzaklardaki yüzey sularının tünel, kanal v.b. gibi çok masraflı yollarla taĢınması ve yeraltı sularının türlü Ģekillerde kaptajının yapılarak yeryüzüne çıkarılması ile mümkün olmaktadır. Bu sebeple „‟su hayattır‟‟ sözü boĢuna söylenmemiĢtir (Canik, 1998).

2.2 Doğada Suyun DönüĢüm- DolaĢımı

Yerkürenin hayatı ve yapısında büyük rol oynayan su, dere, çay, nehir ve denizlerden güneĢ ısısı sayesinde buharlaĢarak atmosfere yükselir ve orada potansiyel enerji oluĢturur. Sonra bulutların yoğunlaĢması ile yağıĢlar meydana gelir. YağıĢ sularının bir kısmı yeryüzüne ulaĢmadan atmosferde buharlaĢır. En önemli

(17)

kısmı ise yeryüzüne düĢer. Yeryüzüne düĢen suyun bir kısmı derhal bir kısmı da akma sırasında ve toplandıktan sonra buharlaĢarak atmosfere döner diğer bir kısmı yeryüzünde topoğrafik eğim yönünde yerçekimine bağlı olarak akar ve böylece dere, ırmak ve nehirleri meydana getirir. Sonuçta göl ve denizlerde toplanır. Diğer bir kısmı geçirimli ve yarı geçirimli yüzeylerden akarken yer kabuğunun içerisine doğru bir akifer yüzeyine veya geçirgen olmayan bir tabakaya eriĢinceye kadar dikey olarak süzülür. Hidrolojik çevrimin baĢlıca elamanları ġekil 2.1’de verilmiĢtir (Canik, 1998).

(18)

2.3 Su Kaynaklarının Sınıflandırılması

Doğada, kimyasal bakımdan saf bir suya rastlanmaz. Ġçme endüstri ve baĢka iĢlerde kullanılan sularda çözünmüĢ halde cins ve miktar bakımından çeĢitli maddeler vardır. Bu maddelerin cins ve miktarı bir suyun içilebilirliğini ve endüstrinin çeĢitli kısımlarında kullanılmasını etkiler (Gamsız ve Ağacık, 1978).

Su kaynaklarının tümü gerek içme suyu olarak gerekse endüstriyel amaçla kullanılabilir. Amaca uygun arıtma iĢlemi uygulanarak sanayide yaygın olarak kullanılan doğal su kaynakları yüzeysel ve yeraltı sularıdır. Suların karakteristik özellikleri büyük ölçüde içinde bulundukları jeolojik yapıya ve mineralojik bileĢime bağlıdır. Buna rağmen kalın bir zemin tabakasından süzülerek geçen yeraltı sularının yüzeysel sulara göre daha temiz, buna karĢılık çözünmüĢ tuz içeriklerinin de daha fazla olması beklenir (Yalçın ve Gürü, 2002).

2.3.1 YağıĢ Suları

Bütün doğal sular değiĢik cins ve miktarda mineral içerir. Suyun bulunuĢu ve kaynağına göre içerdiği maddeler değiĢir. Suyun özellikleri ve davranıĢı da saf sudan farklı olur. Doğal sulardan saf suya en yakın özelliği yağmur ve kar suları gösterir. Ancak günümüzde doğal kirlenmelere ek olarak, hava kirlenmesi sonucu yağmur ve kar sularının özelliği de atmosferdeki geçtiği yerlere göre çözmüĢ olduğu maddelerin etkisi ile saf sudan uzaklaĢır. Yalnız kutup bölgelerine yakın yerlerdeki yağmur ve kar suları en az saflık içerir. Bu sular bile havadaki karbondioksit, oksijen ve azotu çözer. Yağmur ve kar sularının içerdiği bileĢenler, coğrafi bölgelere ve tomografik yapıya göre değiĢir. Endüstriyel bölgelerde havanın taĢımıĢ olduğu kirlilikte yağmur sularının bileĢimi üzerine etki yapar. Tablo 2.1‟ de tipik yağmur ve kar sularının kimyasal bileĢimi görülmektedir ( Yalçın ve Gürü, 2002).

(19)

Tablo 2.1 Yağmur ve kar sularının kimyasal bileĢimi (Yalçın ve Gürü, 2002).

BileĢenler Yağmur Suyu (ppm) Kar Suyu (ppm)

Toplam Sertlik (CaCO3) 43 18

Ca 42 14 Mg 1 4 Sodyum 5 5 Klorür 7 12 Sülfat 26 21 Nitrat 1 1 Demir 0,9 1,2 Silisyum dioksit 0,15 3 2.3.2 Yüzeysel sular

Ġçme suyu temininde yararlanılan yüzeysel sular denince akla; nehir, göl, dere ve baraj suları gelir. Bütün yeryüzü suları, yataklarıyla daima temas halinde bulunduklarından yeraltından su sızar ve bileĢimleri yeraltı sularına benzemekle birlikte karakteristik bazı farklar gösterirler.

Yüzey sularında genelde bulanıklık, renk, koku, tat ve bakteriyolojik içerikten kaynaklanan sorunlara rastlanır. Genelde dere ve nehirler su kalitesi açısından ciddi mevsimsel değiĢim gösterirler. Yağmurlu mevsimler ya da bahar aylarında eriyen karlar bu tür kaynaklardan alınacak sudan bulanıklık ve benzeri su kalitesi parametrelerinin önemli ölçüde etkiler ayrıca bu kaynakların kapasiteleri de mevsimsel ve yıllık olarak önemli ölçüde değiĢir. Bu nedenle yüzeysel su kaynaklarından alınan suyun arıtımında bu tür değiĢiklikler hesaba alınmalıdır. Göl ve baraj sularında görülen mevsimsel ve yıllık kalite ve kapasite salınımı nehir ve dere sularına göre daha yavaĢ ortaya çıkar ve daha azdır. Ancak özellikle yaz aylarında göl ve baraj suları tabakalaĢır ve ılık su tabakası yüzeye çıkarken soğuk

(20)

tabakalar altta kalır. Böylesi bir tabakalaĢma alt tabakalarda oksijen yetersizliğine yol açar oksijen yetersizliği nedeniyle oluĢan indirgeme ortamında demir ve mangan çözünürken anaerobik (havasız) ve anoksit ortamda oluĢan hidrojen sülfür (H2S) gibi bileĢikler tat ve koku sorunu yaratabilirler. Üst tabakalarda ise sıcaklık ve besi maddelerinin (Azot ve fosfor) uygun olduğu dönemlerde alg büyümesi olabilir bu ise suda bulanıklık, pH, tat ve koku gibi sorunlara yol açabilir (Duran ve Demirer, 1997).

Yüzey sularının seçiminde göz önünde tutulması gerekli bir diğer önemli unsurda kaynağın yeri, kaynak etrafındaki alanların kullanım Ģekli, bu alanlar üzerindeki bitki türleri ve toprak yapısıdır. Örneğin tarımsal amaçlı kullanılan bir alanın ortasındaki bir kaynaktan alınacak sudan gübrelemeden kaynaklı besi maddeleri (azot ve fosfor) veya zirai mücadele sonucu belirli oranda pestisit kirliliğine rastlamak mümkündür (Duran ve Demirer, 1997).

2.3.3 Yeraltı suları

Yer küredeki tatlı suyun büyük bir kısmı yeraltında bulunur. Yeraltında ki su, yeryüzünde akarsularda bulunan suyun 7500 katıdır (Bayazıt, 1987). Yeraltında ve yeryüzündeki suların sürekli iliĢki halinde bulunması yeraltı suyunun önemini artırır. Özellikle kurak bölgelerde akarsular yeraltında beslendikleri halde yazın kurumazlar. Akarsularda ki toplam akımın yaklaĢık olarak %30‟ u yeraltından beslenir. Kuyularla yeraltından hazneden çıkarılan su insanlar tarafından geniĢ ölçüde kullanılmaktadır. Yeraltından elde edilen suyun iyi bir özelliği de tabii Ģekilde filtrelenmiĢ olduğundan genellikle bakterilerden, organik maddelerden, koku ve tatlardan arınmıĢ, kimyasal bileĢimi ve sıcaklık derecesi fazla değiĢmeyen kaliteli bir su olmasıdır (Bayazıt, 1987).

(21)

Yeraltı sularının miktarı aĢağıdaki Ģartlara bağlıdır (Mutluay ve Demirak, 1996); 1- YağıĢ miktarı ve hızı 2- Toprağın cinsi 3- Bitki örtüsü 4- Topografya

Yeryüzüne yağan yağmur suları topraktan daha fazla maddeyi çözer. Yeraltı katmanlarında çeĢitli ayrıĢmalar oluĢur. Örneğin bitkisel ve hayvansal maddeler mikroorganizmaların etkisi ile daha basit parçalara ayrıĢır. Bu ayrıĢma olayının oksijenli ve oksijensiz ortamda oluĢmasına göre çeĢitli ayrıĢım maddeleri oluĢur. Bu çürüme olayı, oksijenli ortamda olursa kokusuz çürüme olur. Burada karbondan karbondioksit, kükürtten sülfürik asit, azottan nitrit, nitrat asitler oluĢur (Gamsız ve Ağacık, 1978).

Toprağın bileĢimdeki kalsiyum ve magnezyum karbonat, bikarbonata dönüĢerek suda çözünür. Bu nedenle kalkerli tabakalarda geçenlere oranla daha fazla çözülmüĢ madde vardır. Sulardaki asitlerin fazlalığı organik maddelerin ayrıĢmasından oluĢur. Organik maddesi zengin katmanlardan geçen sularda aynı zamanda amonyak ve demir de fazladır.

Genellikle suyun geçtiği yerlerde sırası ile önce klorürler, alkali sülfatlar, kalsiyum ve magnezyum sülfatlar ve bunların karbonatları, demir ve mangan bileĢikleri çözünür. Su yeraltına geçerken içerisine çözünmüĢ ve çözünebilen maddeler artar, diğer maddeler yerin süzgeç görevi ile gittikçe azalır. Bu durum özellikle mikroplar için önemlidir. Ġyi süzgeç vazifesi gören katmanlardan geçen su çok çabuk bakterilerden temizlenir. Çatlakları bulunan yerlerden geçen su iyi süzülmediğinden bakterilerde arınmamıĢtır (Gamsız ve Ağacık, 1978).

Yeraltı sularının yüzeysel sulara göre bazı avantajları vardır;  Hemen hemen bütün yeraltı suları berraktır.

 Yeraltı sularının organik madde ve mikroorganizma içeriği daha azdır.  Yeraltı sularının kimyasal bileĢimi ve sıcaklığı zamanla değiĢmez.

(22)

Dezavantajları ise Ģu Ģekilde sıralanabilir;

 Çok miktarda yeraltı suyu bulmak zordur.

 Yeraltı sularında toplam çözünmüĢ tuzlar, özellikle klorür ve sülfat tuzları daha yüksektir.

 Yeraltı sularında demir, mangan ve sertlik yapıcı bileĢenler daha fazla bulunur.

 Yeraltı suyunun depolara pompalamak için gerekli enerji daha fazladır

(23)

Tablo.2.2 Yeraltı ve yüzeysel suların karakteristik özellikleri (Yalçın ve Gürü, 2002).

KARAKTERĠSTĠ KLER

YÜZEYSEL SULAR YERALTI SULARI

Sıcaklık Mevsimlere göre değiĢir YaklaĢık olarak sabit kalır Bulanıklık Zamanla değiĢir, bazen

çok yükselir

Çok az veya yok

ÇözünmüĢ tuzlar YağıĢlara ve sellere göre değiĢebilir

Yüzeysel sularda daha yüksektir

Demir ve mangan Göllerin dibi hariç genellikle yoktur

Daima bir miktar bulunur

Serbest CO2 Genellikle yoktur Büyük ölçüde içerir ÇözünmüĢ oksijen Doygundur Genellikle azdır

Amonyak KirlenmiĢ sularda bulunur Yüzeysel kirlenmeyi gösterir

Hidrojen Sülfür Bulunmaz Bazı sıcak sularda rastlanır Silikat Az miktarda bulunur Yüzey sularda daha

yüksektir

Nitrat Genellikle çok az bulunur Bazı sularda rastlanır Mikroorganizma Patojen bakteriler ve

virüsler bulunabilir

Sıklıkla demir bakterileri bulunur

Su arıtmanın amacı, suyun kullanımına uygun hale getirilmesidir. Tabiatta bulunan su kaynaklarının birçoğu, doğal veya insan faaliyetleri sonucu kirlenerek, içme kullanma ve sanayi su ihtiyaçlarında doğrudan kullanılmaya müsait değillerdir. Bu yüzden suların arıtımı aĢağıdaki maksatlardan biri veya bir kaçı için yapılır.

(24)

 Su sıcaklığının düĢürülmesi veya yükseltilmesi  Renk, koku, tat, bulanıklık giderilmesi

 Mikroorganizma giderilmesi  Demir ve manganez giderilmesi  Amonyum (NH4+) giderilmesi

 Oksijen konsantrasyonunun yükseltilmesi, suya bazen CO2 verilmesi, bazen giderilmesi, hidrojen sülfür (H2S), metan (CH4) gibi gazların sudan giderilmesi yani gaz transferi

 Asitlerden temizlenme  Su sertliğinin düĢürülmesi

 Sudaki korozif özelliğin giderilmesi  Tuzluluğun giderilmesi

 Zararlı kimyasal maddelerin giderilmesi

2.4. Suların Kirlenme Sebepleri

Günümüzde en önemli sorun doğanın hızla kirlenmesidir. YaĢamı olumsuz yönde etkileyen çevre sorunları dünyanın pek çok yerinde acil çözümler beklemektedir. Ülkemizde özellikle son 20 yıllık dönemde hız kazanan ve çeĢitli nedenlerden oluĢan hava, toprak ve su kirliliğine henüz gerektiği ölçüde özen gösterilmemektedir.

Bilindiği gibi ekoloji, insan ve canlıların birbirleri ve çevresiyle olan iliĢkilerini inceleyen bilim dalıdır. Çevreyi oluĢturan hava, su ve toprakta doğal koĢullarda ekolojik denge mevcuttur.

Yeryüzündeki sular güneĢin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. Bu döngüye “hidrolojik çevrim” adı verilir. Ġnsanlar yaĢamsal ve ekonomik gereksinimleri için suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler (ġekil 2.1). Bu süreçler sırasında suya karıĢan maddeler, suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiĢtirerek, “su kirliliği‟‟ olarak adlandırılan olguyu ortaya çıkarır (Uslu ve Türkman, 1987). Söz konusu özellik değiĢimleri, aynı

(25)

zamanda sularda yaĢayan çeĢitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi sucul ekosistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları asimilasyon (özümleme) ve kendi kendini kapasitesi azalmasına veya yok olmasına yol açabilir (Anonim, 1999).

Günümüz yaĢam Ģartlarında içme ve kullanma suları nüfusun ve endüstrinin yoğunlaĢması sebebi ile çeĢitli kimyasal maddelerle nükleer santraller, reaktörler ve termo nükleer silahların denenmelerinden ileri gelen radyoaktif serpintilerle, çeĢitli mikrop, parazit ve mantarlarla daha fazla kirlenme tehlikesiyle karĢı karĢıyadır.

Doğada buharlaĢarak havaya karıĢan su, havada buhar halinde iken doğal olarak temizdir. Fakat bu su yağmur, kar vs. halinde yeryüzüne düĢerken hava tabakalarında bulunan gazları, tozları, dumanları, radyoaktif serpintileri ve mikropları alarak atmosferin kirlilik derecesine göre az veya çok kirlenir. Toprak yüzeyi ile temas yaptığından itibaren bu yerlerin vasıflarına göre mikroorganizmalar, organik ve inorganik maddeler bakımından yükü artmaya baĢlar. Yeryüzünde akarken veya derinliklere geçerken insan, hayvan ve bitki organik atıklarını, tarım, endüstri, kanalizasyon ve nükleer kirlilikleri de bünyesine alır (Demirer, 1988).

Suyu kirleten bu maddelerin kaynağı insanlar, hayvanlar ve onların değiĢik kullanma sahalarından gelen atıklardır. Onun için bir suyun kirlenme derecesi ilk düĢtüğü ve sonradan toplandığı veya aktığı yerlerde insan topluluğuna ve çeĢitli kaynaklardan gelen diğer kirliliklerin varlığına bağlıdır. Ġnsan, hayvan ve kirletici tesisleri bulunmayan boĢ alanların suları genelde temizdir. Bu gibi yerlerde, suyun temizliğini tehlikeye sokacak, ancak bu geçici kirliliklerdir. Ġnsan ve hayvan çeĢitli kirletici tesisler bulundukları beslenme bölgesinde meydana gelen sular daima pistir veya kirlenme tehlikesi ile her zaman karĢı karĢıyadır. Bu suların pis olduğunu her defasında ispata gerek kalmadan var kabul etmek çok tedbirli bir harekettir. Eğer bu sular doğadaki otoepürasyon faktörleri (biyolojik, kimyasal, mekanik ve fiziksel ) ile veya yapay vasıtalarla temizlenmezlerse kullanılamazlar (TekinĢen ve Yalçın, 1990).

Ġçme ve kullanma sularında aranılan özellikleri beĢ gurupta toplamak mümkündür.

 Su kokusuz, renksiz, berrak ve içimi serinletici olmalıdır.  Su, hastalık yapan mikroorganizma ihtiva etmemelidir.

(26)

 Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır.  Su, kullanma maksatlarına uygun olmalıdır.

 Sular agresif olmamalıdır.

Sularda fenoller, yağlar gibi suya kötü koku ve tat veren maddeler olmamalı, sular renksiz, berrak ve içilebilir sıcaklıkta olmalıdır. Ġçme suyu için en uygun sıcaklık 8 ile 12 0C dir. Ayrıca sudaki çözülmüĢ oksijen konsantrasyonu 5 mg/L‟ den daha büyük olmalıdır (Eroğlu, 1995).

Türkiye‟de su ile geçen bulaĢıcı hastalıkların sık olarak ortaya çıkması, içme suyu kaynaklarına yer yer atık su karıĢımı olduğunu, dezenfeksiyonunun ise bazı yörelerde yapılmadığını ya da yetersiz kaldığını göstermektedir. Yeraltı sularında yapılan çalıĢmalar özellikle fosseptiklerin uygulandığı yörelerde suların mikroorganizmalar açısından emniyetli olmadığını göstermiĢtir.

Suda bulunan bazı mikroorganizmalar çeĢitli hastalıklara sebep olurlar. Bu çeĢitli hastalıklara “suyun sebep olduğu hastalıklar‟‟ denir. Sudan geçen bazı hastalıklar ve hastalığın sebebi olan organizmalar Tablo 2.3’ de verilmiĢtir.

Tablo 2.3. Sudan geçen hastalıklar (Eroğlu, 1995).

Hastalık Adı Organizma

Basilli dizanteri Shigella dysenteral

Tifo Salmonelle typhi

Kolera Vıbrio cholera

Amipli dizanteri Entamoeba histolytica

Çocuk felci Polio felci virüsü

Sarılık Hepatitis virüsü

Tablo 2.3’ te verilen organizmalardan baĢka bulaĢıcı Hepatitis virüsü, su diyaresi virüsleri gibi bazı virüslerde sudan geçerek hastalık yaparlar.

E.coli’nin, sularda bulunması, zararlı organizmaların mevcudiyetinin bir iĢaretidir. DıĢkının bir gramında 108 – 109

(27)

suyu kaynağı tahlil edildiğinde E.coli bulunmuĢsa, bu kaynağın insan, memeli hayvan ve kuĢların dıĢkıları ile kirlendiği anlaĢılır.

2.5. Su Kalite Parametreleri

Tabii sular çözünmüĢ ve askı halinde bulunan yabancı maddeleri ihtiva ederler. Genellikle, suyu kullanılabilir hale getirmek için bu maddeler ya tamamen sudan ayrılır ya da miktarları belli bir değerin altına düĢürülür. Su içerisindeki yabancı maddelerin en fazla kabul edilebilecek miktarları suyun kullanılma amacına bağlıdır. Ġçme sularındaki mineral maddelerin tamamen sudan ayrılması gerekmez. Saf olan sular içmek için uygun değildir. Ġçme sularının özellikleri uluslar arası ve her ülkenin belirlemiĢ olduğu standartlar ile tespit edilmiĢtir. Ülkemizde TSE TS 266 Ġçme Suyu Standardı ve 17.12.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete‟de yayınlanarak yürürlüğe giren Ġnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik kullanılmaktadır.

2.5.1. Sıcaklık

Su kaynaklarının sıcaklığı mevsimlere, hava sirkülâsyonuna, su kaynağının bulunduğu yere, akıĢına ve derinliğine göre değiĢir. Sıcaklık su kaynağındaki biyolojik, kimyasal ve fiziksel iĢlemleri etkiler. Böylece pek çok değiĢkenin konsantrasyonu değiĢir. Suyun sıcaklığı arttığında kimyasal reaksiyonların hızı ve sudaki maddelerin buharlaĢması birlikte artar. Suyun sıcaklığının artması ayrıca O2, CO2, N2, CH4 gibi gazların suda çözünürlüğünü azaltır. Sucul organizmaların metobolik hızı sıcaklığa bağlıdır. Sıcak sularda organizmaların solunum hızının artması oksijen tüketimini artırır ve organik maddelerin bozulmasına neden olur (Elhatip, 2002).

(28)

Sıcaklığın ölçülmesinde diğer ve en önemli amaç da, bilhassa yeraltı sularında, bu suların sıcaklığının sabit olup olmadığını yani dıĢ hava sıcaklığına bağlı bir Ģekilde değiĢip değiĢmediğinin araĢtırılmasıdır. Böylece suların derinden gelip gelmediği hakkında bir fikir edinilir (Anonim, 1984).

2.5.2. pH

pH, su kalitesi değerlendirme çalıĢmalarında kullanılan çok önemli bir parametredir. Çünkü pH sudaki pek çok biyolojik ve kimyasal iĢlemleri etkiler. pH‟ın 6.0-8.5 değerleri dıĢında artması yada azalması canlı hayata olumsuz etkilerde bulunur. pH sudaki atığın ne kadar yayıldığını belirlemeye yarar (Polat, 1998).

pH sudaki hidrojen iyonu konsantrasyonunun eksi logaritması olup, suyun asit dengesini ifade eder. pH değeri suyun alkali veya asit karakterde olduğunu gösterir. Saf suyun pH derecesi 7‟dir. pH ölçümünde pH kâğıtları veya pH metreler kullanılır. pH değeri suların temizlenmesinde önemlidir. Sulardaki demir, mangan bileĢiklerinin arıtılması tat, koku ve korozyon kontrolü doğrudan suyun pH derecesi ile ilgilidir. Suyun pH‟sı nötr veya hafif alkali olmalıdır (Demirer, 1988).

2.5.3 Bulanıklık

Bulanıklık, küçük partiküllerin suda dağılması ile oluĢur. IĢık geçirgenliği suda ıĢığın geçebildiği derinliğin bir ölçüsüdür. Bulanıklık ve ıĢık geçirgenliği biyolojik aktivitelere ve akıĢla taĢınan partiküllere göre değiĢebilir. AĢırı yağıĢlar neticesinde bulanıklıkta anlık değiĢimler görülür (Polat, 1998).

Göllerde ve diğer durgun sularda bulanıklık kolloidal (askıdaki) haldeki maddelerden dolayı olmaktadır. Nehirlerde ise, akım Ģartları mevcuttur ve bulanıklığın çoğu iri taneciklerden oluĢmaktadır. Yüzeysel sularda bulanıklık daha ziyade kum, kil ve toprak parçacıklarından ileri gelir.

(29)

Bulanıklık içme suyu temininde kullanılan sularda üç ana nedenle önemlidir.

2.5.3.1. Estetik

Ġçilen suyun mutlaka berrak olması gerekir. Çünkü sudaki herhangi bir bulanıklık, muhtemel bir atık su karıĢmasını akla getirir ve sağlık tehlikesi mevcut olabilir. Bu nedenle psikolojik olarak da içme sularında bulanıklık istenmez.

2.5.3.2. Filtre edilebilirlik

Suyun berraklaĢtırılması için filtre edilmesi gereklidir. Bu iĢlem ise bulanıklık arttığında hem güç hem de daha pahalıdır. Ġçme suyu arıtma yöntemlerinden biri olan yavaĢ kum filtrasyonu iĢleminin çok bulanık sularda filtre çalıĢmasının engellenmesi nedeni ile uygulanması güçtür.

2.5.3.3. Dezenfeksiyon

Ġçme suları genellikle klor veya ozon kullanılarak dezenfekte edilir. Dezenfeksiyonun baĢarılı olması için tüm patojenlerin kullanılan kimyasal dezenfektan maddeye maruz kalması gerekir.

Bulanık sularda zararlı organizmaların çoğu dezenfektana maruz bırakılır. Bununla birlikte, evsel atık su katı maddeleri nedeni ile olan bulanıklık halinde, zararlı mikroorganizmaların floklar içinde canlı kalabilme olasılığı fazladır. Bu nedenle de aĢırı miktarlarda dezenfektan kullanımı gerekir. Bu da pahalı olmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerle içme suyu olarak kullanılacak sularda bulanıklığın çok düĢük değerlerde olması istenir.

(30)

Bulanıklık ölçüsü olarak, bulanıklık birimi kullanılır. Bir bulanıklık birimi, 1 mg SiO2/L‟ dir.

Bu standart 1 mg SiO2‟in bir litre damıtık suda meydana getirdiği bulanıklık olup, bu bulanıklığa 1 birim bulanıklık denir. Günümüzde Nefelometri prensiplerine dayalı olarak çalıĢan aletler, bulanıklık tayininde kullanılmaktadır. Nefelometri yönteminin bulanıklık sonuçları nefelometrik bulanıklık birimi (NTU) ile ifade edilir (Samsunlu, 1999).

2.5.4. Renk

Suyun rengi ekseriya suda koloidal halde bulunan organik ve inorganik maddelerden bazen de endüstri sularındaki erimiĢ kimyasal maddelerden ve boyalardan ileri gelir. Suda asılı halde bulunan maddelerden ileri gelen bulanıklığa ait renk ile suyun asıl rengini birbirine karıĢtırılmamalı, suyu asılı maddelerden kurtarmak için süzdükten sonra hakiki rengine bakmalıdır.

Doğal bileĢiklerden dolayı sularda oluĢan renk suya zararlı veya toksik özellikler vermez. Tabi ki renk verici maddeler suya sarı-kahverengimsi bir görünüm verirler. Doğal organik maddeleri içeren suların klor vasıtası ile dezenfeksiyonu kloroform (CCl4) oluĢumuna neden olur ve problem yaratır.

Halk sağlığı açısından elde edilen suyun hijyenik olarak güvenli olması gerekir. Ġçme sularının estetik açıdan uygunluğu söz konusu olduğunda renk istenmez. Ġçme sularında, insan kullanımı için rengin 15 birimi geçmesine izin verilmez (Samsunlu, 1999).

(31)

Ġletkenlik (EC) suyun elektrik akımını iletebilmesinin bir ölçüsüdür. Sularda mineral asitler olmak üzere çözünmüĢ katılardaki değiĢimi ifade eder. Toplam çözünmüĢ katılar (TDS), iletkenlik 0,55-0,75 arasındaki bir faktörle çarpılması ile yaklaĢık olarak elde edilir.

Tatlı sularda iletkenlik 10 ile 1000 µmhos/cm arasındadır. Ġletkenlik değeri kirli sularda ve topraktan çok miktarda mineralin çözündüğü sularda 1000 µmhos/cm değerini aĢar. Nehirlerde TDS deki geçici değiĢimlerin takibi bakımından EC‟nin sürekli izlenmesi gereklidir (Polat, 1998).

Kaliteli bir kaynaktan gelen su, elektrik akımına karĢı sabit bir direnç gösterir. Bu direnç, kaynağın debisinin ve suyun toprak tabakalarından yavaĢ olarak süzüldüğü zaman, genellikle aynı miktarda mineral madde yüklenir. Kalitesiz kaynaklarda ise; yağmurlar sonucu fazla su, çatlaklar arasından geçerek geldiği zaman hem suyun debisi, hem de iletkenliği (mineral tuzların miktarı değiĢeceğinden) değiĢir.

Elektrik akımına direncin ölçüsü ohm santimetredir. ( 1 cm2 yüzeyde ve 1 cm uzunluğunda bir elemanın dayanıklılık ölçüsü). EC sıcaklık ile değiĢir.

2.5.6. ÇözünmüĢ oksijen

Hava ile temas eden sularda değiĢen oranda erimiĢ olarak oksijen bulunur. Bu oksijenin miktarı suların yüzeysel veya derin olduklarına, içlerinde kokuĢma maddeleri bulunup bulunmadığına, sıcaklığına, hava basıncına, içerdiği maden tuzlarına, suda yaĢayan canlılar ve suyun dalgalı ve çırpıntılı olduğuna göre değiĢir. Nehir, dere ve göl suları gibi yerüstü suları hava ile temasları fazla olduğundan oksijeni erimiĢ halde litrelerinde 10–12 ml O2/L kadar bulundururlar.

Ġçme sularında oksijen bulunmamasının doğrudan sağlık üzerine herhangi bir etkisi yoktur. Ancak suyun lezzetini etkilediğinden suda bir miktar bulunması lazımdır. Ancak fazla bulunursa sulara agresitive kazandırır. Böylece sular boruları ve konuldukları kabı aĢındırırlar (Demirer, 1988).

(32)

2.5.7. Tuzluluk

Yüzey ve yeraltı suyun akımları arasında, zeminde bulunan pek çok inorganik tuzlar çözülerek, akım yolu boyunca taĢınmaktadır. Sularda doğal olarak en sık rastlanan tuzlar, kalsiyum, magnezyum ve sodyum bikarbonat, sülfat ve klorürleridir. ÇeĢitli tuzların sudaki çözünürlüğü önemli değiĢimler gösterir. Bazı tuzların sudaki doygunluk değiĢimleri oldukça düĢüktür. Buna karĢın diğer tuzlar „„örneğin NaCl‟‟ suda olağanüstü yüksek çözünürlük göstermektedir (Uslu ve Türkman, 1987).

2.5.8. Toplam organik madde

Organik madde birikiminin en önemli zararı, oksijen yetersizliğine sebep olmasıdır (Egemen ve Sunlu, 1996). Sucul flora ve faunanın bozuĢup ayrıĢması sonucu göl sularına çözünmüĢ organik maddeler karıĢır. Bununla birlikte bu maddelere sucul ortamda bilhassa endüstri ve Ģehirlerin büyüyüp geliĢmesi, turizmin artması sonucu fazla miktarda rastlanmıĢtır. Tarım ve gıda ile ilgili fabrikaların atık suları ve evsel deĢarjlar sonucu su ortamına çok fazla miktarda organik maddeler taĢırlar (ġengül ve Türkman, 1998).

Organik maddeler sulara insanlardan, hayvanlardan ve bitkilerden olmak üzere çeĢitli kaynaklardan karıĢabilirler. Bitkisel kaynaklı organik maddeler, zararlı olmadıklarından önemsizdirler. Hayvansal kaynaklı olanlar da kuĢlar, balıklar, suda yaĢayan hayvanlar tarafından suya bulaĢtırırlar. Bunların arasında en tehlikeli olanları insanlar ve diğer büyük baĢ hayvanlar tarafından bulaĢtırılan organik maddelerdir. Özellikle kanalizasyon fosseptik, mezarlık, gübrelik, ahır, kümes gibi yerlerle teması olan sularda organik maddeler fazladır.

(33)

Kaynak sularında organik maddeler nispeten daha azdır. Bir litre sudaki organik maddelerin yakılması için gereken oksijen 1,5 mg‟ı geçmez. Bu rakam 1 mg‟dan aĢağı bulunduğu zaman su kimyasal olarak temiz sayılır (Demirer, 1988).

2.5.9. Sertlik

Suda bulunan kalsiyum ve magnezyum tuzları sularda sertlik yapar. pH derecesi küçük olan sular bu tuzlardan pek çoğunu çözer. Belirli bir miktar sertlik insan sağlığı için yaralıdır. Kireç özellikle çocuklar ve yaĢlılar için oldukça yararlıdır. Ancak sertliğin belirli değerleri aĢması halinde suyun tadı bozulur, sabun ve temizlik maddelerindeki sarfiyat artar.

Sert sular ısıtma tekniği bakımından uygun değildir. Bilhassa sıcak su tesisatı, buhar kazanı gibi tertibata ait boruların kısa zamanda kireç taĢı bağlanması ile kesitlerinin daralmasına sebep olur. Sert suların kullanıldığı dokuma sanayinde boyaların dokular içerisine tam olarak nüfuz etmesi güçleĢir.

Sert sular mutfak iĢleri bakımından da elveriĢli değildir. Baklagiller gibi bazı yemekler sert sularda iyi piĢmezler, sert kalırlar. Karbonat sertliği, çay ve kahvenin tadını bozar. Bir suyun sertliğinin çok düĢük olması da arzu edilmez. Çünkü çok yumuĢak sular agresif (aĢındırıcı) bir tesir yapar. Ayrıca sert suları içen bölgelerde kalp ve damar hastalıkları ölümlerinin yumuĢak suları içen bölgelere kıyasla düĢük bulunduğunu gösteren tıbbi istatistikler de vardır.

Meskûn bölgeler için çok yumuĢak suya ihtiyaç yoktur. Ayrıca, böyle bir su yavan olduğu için istenmez. Ġçme suyu için uygun sertlik 75-100 mg CaCO3/L „dir (Eroğlu, 1995). Ġçme sularında kullanılan su sertliği ölçüm birimleri arasındaki dönüĢüm Tablo 2.4 te verilmiĢtir.

Sulardaki sertlik büyük ölçüde toprak ve kaya oluĢumları ile temas sonucu meydana gelir. Toprağa düĢen yağmur suyu, doğal sularda bulunan çok büyük madde miktarlarının tümünü çözüp, taĢımaya yeterli değildir. Çünkü pH‟sı 7 civarında olan damıtık haldeki yağmur suyu, toprağa indiğinde sertlik için gerekli miktarda iyonu çözemez. Bu iyonların suya geçmesi için gerekli asidik koĢulları topraktaki

(34)

bakterilerin oluĢturduğu CO2 gazını suda çözünmesini sağlar. Böylece artan CO2 asiditesi bazik maddelerin özelliklede kalsiyum bileĢiklerinin çözünmesini sağlar. Toprak tabakası, kalın olan kireçli arazilerde mevcut bulunan sular daha sert olur. Buna karĢılık toprak tabakasının ince, kireçli arazinin hiç veya çok az bulunması durumunda sular yumuĢak olur (Samsunlu, 1999).

Tablo 2.4 Su sertliği ölçüm birimleri arasındaki dönüĢüm çizelgesi (Anonim, 1997).

Fransız Sertlik Derecesi Ġngiliz Sertlik Derecesi Alman Sertlik Derecesi Mg Ca Mg CaCO3 Fransız Sertlik Derecesi 1 0,70 0,56 4,008 0,1 Ġngiliz Sertlik Derecesi 1,43 1 0,80 5,73 0,14 Alman Sertlik Derecesi 1,79 1,25 1 7,17 0,179 Mg Ca 0,25 1,175 1,140 1 0,025 Mg CaCO3 10 7 5,6 40,08 1

Ġçme ve kullanma sularının sertlik derecesine göre sınıflandırılması, Tablo 2.5’ de verilmiĢtir.

(35)

Tablo 2.5 Ġçme ve kullanma sularının sertlik derecesine göre sınıflandırılması (Aslan, 2006). FS0 Sınıflandırma 0–7 Çok yumuĢak 7–14 YumuĢak 14–21 Hafif sert 21–32 Orta sert 32–45 Sert 45–90 Çok sert 2.5.10. Klorür

Klorür, tüm doğal sularda çeĢitli konsantrasyonlarda bulunur. Klorür içeriği, normal olarak, mineral içeriğini artmasıyla artar. Klorür doğal sulara çeĢitli yollarla karıĢır. Suyun çözücü gücü toprağın üst tabakalarındaki ve daha dip toprak oluĢumlarındaki klorürleri çözer ve bünyesine alır. Tuzlu deniz suyunun sprey halinde havaya karıĢması ve daha sonra bu suyun buharlaĢıp küçük tuz kristallerinin hava yoluyla taĢınması ile karasal alanlara geçer. Böylece bu damlacıkların düĢtüğü karasal alanlarda klorür kaynaklarının eksiği tamamlamıĢ olur (Samsunlu, 1999).

Klorür iyonlarının miktarı suyun sağlığı için bir göstergedir. Pek çok içme suyunda klorür miktarı 30 mg/L‟ ye geçmez. Ġnsan pisliği bulaĢmıĢ sularda klorür miktarı 50-100 mg/L‟ ye kadar varabilir. Fakat bir suda klorür miktarının fazla oluĢu kirli olduğunu göstermez. Çünkü deniz ve kaya tuzu yataklarına yakın sularda klorür konsantrasyonu yükselir. Su ürünleri standartları açısında klorür iyonunun tolere değerleri 170-250 mg/L arasındadır (Elhatip, 2002).

Bakteriyolojik test iĢlemleri geliĢmesinden önce klorür veya azot testleri yeraltı sularının evrensel atık sularla kirletilip kirletilmediğini benimsenmesinde esas test olarak kullanılmıĢtır.

(36)

Klorür, çevre mühendisliği uygulamalarında, eskiden beri izleyici olarak kullanılmıĢtır. Ancak, onun yerine izleyici olarak günümüzde çeĢitli boyalar, nitritler ve radyoaktif maddeler almıĢtır.

2.5.11. Demir ve Mangan

Demir ve mangan tabiatta çözülmeyen (Fe+3

ve Mn+4 ) ve çözünen (Fe+2 ve Mn+2) hallerinin her iki Ģeklinde de bulunmaktadır. Ġki değerlilik demir ve mangan, ekseriya yeraltı sularında bulunur. Bunlar oksijene maruz bırakıldıklarında okside olara iki değerlikli demir, üç değerlikli mangan ise dört değerlikli mangana dönüĢür.

Demir ve manganın içme sularında yüksek konsantrasyonlarda olmasının bazı mahsurları vardır:

Ġçme suyunda istenmeyen renk ve bulanıklığa sebep olurlar

Demir ve mangan çamaĢır, kumaĢ ve porselen eĢya üzerinde leke bırakır. Demir, kahverengimsi, mangan ise gri siyah leke yapmaktadır.

Su borularının iç cidarlarında biriken demir ve mangan, kesit daralmasına ve yük kayıplarının artmasına sebep olur

Suyun iletildiği borularda demir bakterilerinin çoğalmasına sebep olur. Bu bakterileri kütleleri, borularda kesit daralmasına, ayrıca zaman zaman koparak içme suyun kirlenmesine ve boru, vana, su saati gibi aksamın tıkanmasına sebep olmaktadır.

Bundan baĢka zamanla çürüyen bu bakteri kütleleri suya kötü bir tat ve koku vermektedir.

Sanayi için bu su temininde imalatta kullanılan sudaki demir ve mangan muhtevaları daha büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Dokuma, kâğıt, deri, plastik gibi sanayilerde kullanılan suda, demir ve mangan konsantrasyonlarda yüksek olması, mamullerin rengi ve görünüĢünü bozmaktadır.

(37)

Demir için içme suyuna 0,30 mg/L civarındaki konsantrasyonlarda problemler doğmaktadır. Sanayici için su temininde bu konsantrasyon, 0,10 mg/L gibi küçük bir değerdir. Manganın zararlı durumları ise daha küçük konsantrasyonlarda baĢlamaktır (Eroğlu, 1995).

2.5.12. Fosfor

Sulu sistemde fosfor, bu sistemlerde mevcut olan çok yönlü ve karmaĢık kimyasal anahtar elemanlarından biridir. Sularda fosfor çeĢitli fosfat türleri Ģeklinde bulunur. Gerek doğal su ortamında ve gerekse su ve atık su arıtımda gerçekleĢen çok sayıdaki reaksiyona girer (ġengül ve Türkman, 1998).

Fosfor nedeniyle ortaya çıkan su kirlenmesinin temel kaynağının % 83‟lük bir payla endüstri ve kanalizasyon atık suları olduğu bildirilmektedir. Kentsel kökenli kanalizasyon sularındaki fosfatların % 32 – 70‟i deterjandan kaynaklanmaktadır. Tarım alanında yoğun yağıĢlardan sonra oluĢan yüzey akıĢkan ile fosfor taĢınmasının oransal olarak diğer kirletici kaynaklara göre çok daha az olduğu söylene bilir (Polat, 1998).

2.5.13. Amonyak

Amonyak su ve topraktaki organik ve inorganik maddelerin parçalanmasından, canlıların biyolojik atıklarından, mikroorganizmalar tarafından sudaki azotun indirgenmesinden ve atmosferdeki azotun suda çözülmesi sonucu oluĢur. Aynı zamanda bazı endüstri kuruluĢları ile belediyelerin su kaynaklarına yaptıkları atık su deĢarjlarından kaynaklanır. Yüksek amonyak konsantrasyonunda pH sucul hayatta toksik etki yaparak suyun ekolojik dengesini bozar (Polat, 1998).

Sulu çözeltilerde iyonize olmamıĢ amonyak, amonyum iyonu ile denge halindedir. Amonyak pek çok metal iyonu ile kompleks oluĢturur ve koloidal

(38)

partiküller, askıda katkı maddeler ve dipteki sedimentler tarafından adsorblanır. Aynı zamanda dipteki sediment ile onun üzerindeki su tabakası arasında yer değiĢtirir. Amonyak; pH, sıcaklık ve toplam amonyak konsantrasyonuna bağlıdır. KirlenmemiĢ sular küçük miktarda amonyak ve amonyak bileĢenleri içerir. Genellikle amonyak azotu konsantrasyonu 0,1 mg/L„den daha azdır. Yüzey sularında ölçülen toplam amonyak konsantrasyonu 0,2 mg/L azottan daha azdır, fakat 2 – 3 mg/L azota ulaĢabilir. Suda daha yüksek konsantrasyonlu amonyak görülmesi evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı organik kirleticiler vasıtasıyla olur ki buda, suda organik kirleticiler için yararlı bir göstergedir (Elhatip, 2002).

Yüzeysel suda amonyum deriĢimlerinin yüksek olması halinde birçok güçlükle karĢılaĢılabilir.

 Suların dezenfeksiyonu sırasında klor tüketimi olağanüstü derecede artmakta ve kanserojen olma ihtimali yüksek olan klorlu organik maddeler ortaya çıkmaktadır.

 Amonyak içeren içme suları, dağıtım Ģebekelerinde bakteri büyümesine sebep olmaktadır.

Sayılan bu nedenlerden dolayı içme suyu temini amacı ile kullanılacak olan yüzeysel sularda amonyum konsantrasyonunun 0,2 – 1,5 gr /m3

arasında olması istenmektedir. Bu sınır değerleri sağlayabilmek için o suyun toplama havzasında bulunan arıtma tesislerinde tam nitrifikasyona gidilmesi gerekmektedir (Uslu ve Türkman, 1987)

2.5.14. Nitrat – Nitrit

Nitrat genellikle anaerobik koĢullar altında denitrifikasyon iĢlemi ile nitrite indirgenir. Nitrit iyonu da çok hızlı Ģekilde oksitlenerek nitrata dönüĢür. Yüzey sularına gelen nitratın doğal kaynakları volkanik kayalar, toprak, bitkiler ve ölü hayvanlardır. KirlenmemiĢ sularda nitrat konsantrasyonu nadiren 0,1 mg/L‟ye ulaĢır.

(39)

Ancak kanalizasyon ve endüstriyel atık sular, atık depolama sahalarından kaynaklanan atık sular ile sağlık merkezlerinden gelen atık sular nitrat konsantrasyonunu artır. Tarım alanlarında kullanılan nitratlı gübreler önemli bir nitrat kaynağıdır. Sucul bitkilerin büyümesi ve çürümesi mevsimsel olarak nitrat miktarında değiĢmelere neden olur. Çünkü nitrat sucul bitkiler için gerekli besleyicilerdendir (Polat, 1998).

Yüzeysel su kaynakları insan faaliyetleri sonucunda kirlendiğinde nitrat konsantrasyonu 5 mg/L‟den azdır. 5 mg/lt‟den daha fazla nitrat olması suyun insan ve hayvan atıklar ile ve tarımsal gübre atıklarıyla kirlendiğini gösterir. AĢırı kirlenme durumunda nitrat konsantrasyonu 200 mg/L‟ye kadar ulaĢır.

Dünya Sağlık Örgütü‟ne göre içme sularında en fazla nitrat konsantrasyonu 10 mg/L olmalıdır. Nitratı yüksek konsantrasyonlu sular sağlığı tehdit eder. Göllerde 0,2 mg/lt‟den fazla nitratın olması alglerin büyümesine neden olur ki, bu göllerde ötrofikasyona sebep olur. Ayrıca aĢırı nitrat içeren sularla sulama yapılmasında, sulama yapılan toprakların toprak geçirgenliğinin azalmasına neden olmaktadır (Polat, 1998).

Ġçme sularında 0,5 mg/L nitrat değerini aĢması halinde yetiĢkinlerde bağırsak, sindirim ve idrar sistemlerinde iltihaplanmalar görülmektedir. Ġçme sularında yüksek nitrat değiĢimleri bebeklerde methaemoklobinaemi hastalığına neden olmaktadır. Altı aydan küçük bebeklerde mide asitleri oluĢmamaktadır. Bu ortamda nitratlar nitrite indirgenmekte ve sindirim sisteminde oluĢan nitrit kandaki hemoglobin ile reaksiyona girerek methe-moglobin oluĢmaktadır. Bu arada hemoglobinin içerdiği Fe+3‟e yükseltgenmekte ve böylece kan oksijen taĢınım iĢlemini bitirmekte, bunun sonucunda bebekler boğularak ölmektedir (Anonim, 1984).

Ġlerleyen yaĢlarda bu etki midedeki asiditenin artması sonucu ortadan kalkmaktadır. Sulardaki nitrat azotunun 46 mg/L‟yi aĢması durumunda sucul canlılarda solunum güçlükleri ve boğulmalar görülür. Tatlı sularda nitrit konsantrasyonu genellikle düĢük olup 0,001 mg/L nitrit düzeyindedir. Ancak bazı durumlarda 1 mg/lt nitritten daha yüksektir (Anonim, 1984).

Yüksek nitrit konsantrasyonu genellikle endüstriyel atıkların belirtisi olup mikrobiyolojik aktivitenin zayıf olduğunu gösterir. Su kaynağında nitrit ve nitratın toplamı besleyicilerin durumunu ve organik kirlenmenin seviyesini verir. Sonuç

(40)

olarak besleyiciler ve organik kirlenme temel su kalitesi etütlerini, suyun hangi amaçlarla kullanılabileceğini ve ayrıntılı olarak organik veya önemli endüstriyel girdilerin etkilerini belirleyen programlara yön verir. Nitratın yüksek seviyelere de potansiyel sağlık riski oluĢturduğundan içme suları kaynaklarında ölçülmelidir (Polat, 1998).

2.5.15. Toplam Koliform

Hastalık sebebi olan patojen mikroorganizmaların içme sularında bulunmaları devamlı olmadığı için bunların araĢtırılması kesin ve emin bir yol değildir. Bunların aranmasının zorluğu, uzun bir zaman gerektirmesi ve bu patojenleri meydana çıkarma Ģansının her zaman yeterli derecede yüksek olmaması nedeni ile koliform bakterilerin ve Escherichia coli‟nin aranması yoluna gidilmektedir. Yani, bakteriyolojik su muayenesinde insan ve sıcakkanlı hayvanların bağırsaklarında yaĢayan, dıĢkı ile kirli sulara karıĢan “indikatör” bakteriler araĢtırılır. Kirlilik göstergesi olan bu bakterilere “koliform bakteri” denir (Özçelik, 1998). Bir suda koliform bakteri bulunmaması o suyun temiz olduğunu, belirli bir sayıdan fazla bulunması ise tehlikeli olduğuna iĢaret eder. Koliformlar doğrudan doğruya büyük bir tehlike teĢkil etmeseler de tehlikeyi haber verirler (Kıvanç ve ark., 1996).

E. coli insanların ve hayvanların bağırsaklarında en sık rastlanan koliform grup organizmalardandır. Taze feçeslerin bir gramında 10x102

ile 10x109 arasında bulunurlar. Toprakta, suda ve bitkilerde pek rastlanılmaz. Diğer koliform grup organizmalarda bağırsaklarda bulunsa da sayıları yeni feçeslerde 10x106

kadardır. Koliform grup organizmalar vücut dıĢında canlı kalabilme yeteneğine sahiptirler. Bundan ötürü suda bulunmaları suyun fekal olarak kontaminasyonunun belirtmeyebilir. Koliform grup organizmalar ekilen arazilerde yaygındır. Buralarda bulunmaları gübrelemelerden ötürüdür. Koliform grup organizmalar feçes ve lağım sularında fazla sayıda bulunurlar. Bu organizmaların en az bir tanesini 100 ml su numunesinde teĢhis etmek mümkündür. Bu bakımdan insan ve hayvan artıklarıyla kontamine edilen suların belirtilmesinde indikatör organizma olarak kullanılırlar.

(41)

Bundan ötürü su hakkında karar suda mevcut E. coli ve diğer koliform organizmaları sayılarının dikkatli bir değerlendirilmesinden sonra verilir (TekinĢen ve Yalçın, 1990).

Ġdeal olarak içme sularının hepsinde koliform organizmalarının bulunmaması arzu edilir. Böyle ideal bir standardı her yerde hâlihazırda temin etmek mümkün değildir. Standartlar önerilirken Ģehir Ģebeke suları, kuyu ve kaynak suları arasındaki fark belirtilmelidir. Aynı zamanda, Ģebeke sularının klorlanmasını, numunenin dağıtım sisteminin neresinden alındığını (baĢlangıcından, ana hattan veya musluktan) göz önünde bulundurulmalıdır. En iyi sonuçlar suyun sık sık muayene edilmesi ile elde edilir. Tek numunenin muayenesi, su Ģebekesinin belirli noktasından alınan numunenin o andaki durumundan baĢka hiçbir Ģeyi belirtmez. Suyun hijyenik kalitesinin iyi kontrolü için bakteriyolojik muayenesi yapılacak numunenin dikkatli seçilmiĢ noktalardan sık sık alınması gerekir (Tamer ve ark., 1989).

Ġçme sularının kanalizasyon sularıyla kirlenmesi sonucu birçok bağırsak patojen organizmalar suya geçebilirler. Bu tip mikroorganizmaların varlığı toplumda o anda mikrobik hastalık veya taĢıyıcıların mevcut olup olmamasına bağlıdır. Bağırsak patojen organizmaları dünyada çok yaygın olarak bulunurlar. Kontamine içme sularında bulunabilir patojenlerden bazıları; Salmonella, E. coli, Vibrio cholera, Shigella‟dır. Bu bakterilerin neden olduğu hastalıklar ise hafif mide bağırsak enfeksiyonundan ağır, hatta bazen ölümcül dizanteri, kolera ve tifoya kadar değiĢik düzeydedir (Aslan, 2006).

2.6. Ġçme Suyu Standartları

Ġçme sularının, insan sağlığı açısından zararlı olan miktarlardaki kimyasal maddelerden mikroorganizmalardan arınmıĢ olması, tat, koku alma ve görme duyularına hoĢ gelmesi arzu edilmektedir. Yeryüzünde açıkta akan veya birikmiĢ halde duran, her türlü kirlenmeye açık yüzey sularının içme amacı ile tüketime sunulmadan önce sağlıklı hale getirilmesi gerekmektedir (Baltacı, 1998).

(42)

Yüksek kaliteli ve güvenli içme suyu temini için su kaynakları, çeĢitli bakteriler ve parazitler içeren insan ve hayvan dıĢkılarından dolayı oluĢan kirletilicilerden korunmalıdır. Kimyasal kirleticiler genelde kalıcı ve yaygın etkilerine rağmen mikrobiyolojik kirleticilerden sonra gelir. Bakteriyolojik kirlenmeye maruz kalan bir kaynaktan su sağlandığı zaman, kimyasal standartlar ikinci derece önemlidir.

Kimyasal bileĢenlerin en önemlileri sürekli artan toksik etkilere neden olan ağır metaller ve karsinojen maddelerdir. Suyun kalitesinin sağlıklı olarak belirlenmesinde;

 Amaca uygun ve doğru örnekleme noktalarının seçimi,  Analizlerin laboratuarda sağlıklı ve doğru olarak yapılması,

 Laboratuarlardan gelen sonuçların amaca uygun Ģekilde dünya ve ülke standartlarına göre değerlendirilmesi.

gerekmektedir (Baltacı, 1998).

Ġçme suyu kalitesinin fiziksel olarak değerlendirilmesinde kullanıcı tamamen kendi kuyularına güvenerek uygun değerler ile kaliteyi belirler. Suların içilebilirliğinin bir ölçütü olarak kullanılmakta olan fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özelliklerin sayısal olarak kalite analizleri ile belirlenmesi gerekir. Ġçme suyunun estetik olarak uygun olmasının yanı sıra mikrobiyolojik kalitesi de çok önemlidir.

Ġçme sularının renksiz, berrak olması, hastalık yapıcı organizmaları, zararlı kimyasal maddeleri ihtiva etmemesi ve agresif olmaması gerektiği belirtilmiĢti. Sularda bu Ģartları sağlamak ve suda bulunması arzu edilmeyen maddeleri belirli bir seviyenin altında tutmak için çeĢitli standartlar geliĢtirilmiĢtir. Ülkemiz için kabul edilen içme suyu standardı ise TSE TS 266 Ġçme Suyu Standardı ile 17.02.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete‟de yayınlanarak yürürlüğe giren Ġnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmeliktir.

(43)

PARAMETRE BĠRĠM Avrupa Topluluğu TS 266 Y* 1980 1997 2005 Tavsiye Edilen Maks Değer Tavsiye Edilen Maks. Değer Tavsiye Edilen Renk Pt-Co 1 20 1 20 - Bulanıklık NTU 0,4 4 5 25 - Sıcaklık 0C 12 25 12 25 - Elektriksel iletkenlik µS/cm 100 - 400 2000 2500 Klorür mg/L 25 - 25 600 250 Serbest Klor (Cl2) mg/ L - - 0,1 0,5 - pH 6,5-8,5 - 6,5-8,5 6,5-9,2 6,5-9,5 Potasyum mg/ L 10 12 10 12 - Toplam Sertlik 0F - 15 - 15 - Kalsiyum mg/ L 100 - 100 200 - Magnezyum mg/ L 30 50 30 50 - Organik Madde mg/ L - 3,5 - 3,5 - Amonyum mg/ L 0,05 0,5 0,05 0,5 0,50 Nitrit mg/ L - 0,1 - 0,1 0,5 Nitrat mg/ L 25 50 25 50 50 Alüminyum mg/ L 0,05 0,2 0,05 0,2 0,2 ÇözünmüĢ Oksijen mg/ L - 7,5 - - - Demir mg/ L 0,05 0,2 0,05 0,2 0,2 Orto Fosfat mg/ L 0,5 6,5 0,5 6,5 - Florür mg/ L 1,5 - 0,4 4-15 1,5 Mangan mg/ L 0,02 0,05 0,02 0,05 0,05 Çinko mg/ L 0,1 - 0,1-5 5 -

Escherichia Coli Sayı/100ml - - - - 0 Koliform Bakteri Sayı/100ml - - - - 0 * 17.02.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete‟de yayınlanarak yürürlüğe giren Ġnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik

Şekil

ġekil 2.1 Hidrolojik çevrimin baĢlıca elemanları (Canik, 1998).
Tablo 2.1 Yağmur ve kar sularının kimyasal bileĢimi (Yalçın ve Gürü, 2002).
Tablo 2.3. Sudan geçen hastalıklar (Eroğlu, 1995).
Tablo 2.4 Su sertliği ölçüm birimleri arasındaki dönüĢüm çizelgesi (Anonim, 1997).
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

3) (x-y)¹⁰ açılımında x⁴y⁶ lı terimi bulunuz 6).. [AB] doğru parçasını 2│CB│= 3│AC│ oranında içten bölen C noktasının koordinatlarını

Gebelik süresince annenin beslenmesi ve yaşam şekli kendi sağlığı için olduğu kadar, bebeğin sağlığı için de önemlidir. Gebelikte beslenmenin amacı hem kendi fizyolojik

Although both Turkish and European commentators of the early twentieth century see the Nuruosmaniye as an “Icon of Change”, the dominant argument is that the building represents

• 1 Nisan 2005 ve 31 Aral›k 2005 tarihleri aras›nda yeni reçetelenen ayl›k oral ibandronat veya haftal›k oral bi- fosfonatlar (alendronat 70mg veya risedronat 35mg)

Vertically aligned multi-walled carbon nanotubes (MWCNTs) synthesized by the alcohol catalytic CVD (ACCVD) technique are dispersed in water with the aid of water-dispersible

Giysinin Dikimi İle İlgili Bilgiler: Entariyi oluşturan parçalar birbirine, beyaz renk ip kullanılarak oyulgama dikişi ile birleştirilmiştir.. Entarinin yaka- sına uygulanan

The Grade Point Average (GPA) of students, their success in the design studio, their awareness of universal design, their ability to integrate universal design into the given

(A, B) Effects of dried leaf potato extract (a) and of α-solanine (b) on midgut and fat body protein carbonyl (PCO) content of G.. Each histogram bar represents the mean of