• Sonuç bulunamadı

İmâm-ı Azam Ebû Hanife ve Düşünce Sistemi Sempozyumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İmâm-ı Azam Ebû Hanife ve Düşünce Sistemi Sempozyumu"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K

ur’ân Araştırmaları Vakfı (KURAV) tarafından düzen-lenen “İmam-ı Azam Ebû Hanife ve Düşünce Sistemi” başlıklı sem-pozyum, Uludağ, Dokuz Eylül, Erciyes, Marmara ve Ankara Üni-versiteleri İlahiyat Fakültelerinin desteğiyle 16-19 Ekim tarihleri arasında Mudanya’da gerçekleşti-rildi. Uzun soluklu bir hazırlık sü-recinin ardından on iki oturumda otuz dokuz tebliğ ve bu tebliğle-re dair müzâketebliğle-relerin sunulduğu ve yaklaşık seksen ilim adamının katıldığı sempozyum dört gün sürdü. Sempozyumda Ebû Hani-fe’nin fıkıh usûlü hakkındaki gö-rüşleri, bir mezhep imamı olarak ilim tarihindeki rolü, siyaset ve kültür geleneğimiz içerisindeki konumu, kelâm ve hadis ilmine dair yaklaşımları ve son olarak hu-kuk felsefesi açısından görüşleri farklı disiplinlere mensup ilim adamlarınca tartışıldı.

Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dön-mez’in yönettiği ilk oturumda Yrd. Doç. Dr. Mahfuz Söylemez “Ebû Hanife’nin Yetiştiği Şehir: Kûfe” isimli tebliğinde, Ebû

Ha-nife’nin ilmî kimliğinin oluşma-sında sosyal çevrenin rolü hakkın-da verdiği bilgilerle, diğer tebliğ-lerin sağlıklı anlaşılması açısından bir zemin hazırlamış oldu. Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz “Ebû Ha-nife’nin Hayatından Çizgiler ve Bıraktığı Miras” başlıklı sunu-munda sadece ilmî kişiliği açısın-dan değil, geride bıraktıkları açı-sından da önemli olduğunu vur-guladığı Ebû Hanife’nin keskin zekâsı, mantık gücü ve tartışmacı-lığı, alicenaptartışmacı-lığı, eğitimi, ticarî ha-yattaki güvenilirliği, devlet adam-larıyla münasebetleri, siyaset anla-yışı ve muhalifleriyle ilişkisini ele aldı. Aynı oturumda Prof. Dr. Hayati Hökelekli “İmâm-ı Azam Ebû Hanife’nin Kişilik Yapısı” başlıklı tebliğinde Ebû Hanife’nin karakter özelliklerinin onun ilmî kişiliğinde oynadığı rolü psikolo-jik bir analizle ele aldı ve yaratıcı kişiliğiyle fıkıhtaki üretkenliği ara-sında bir bağlantının bulunduğu-na işaret etti. Birinci oturumun son konuşmacısı olan Doç. Dr. Mevlüt Uyanık “İslam Düşünce-sinin Teşekkül Döneminde Ebû

DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 15 (2003/2), s. 259-267

259

YALÇI

İmâm-ı Azam Ebû Hanife ve

Düşünce Sistemi Sempozyumu

Mudanya, 16-19 Ekim 2003

(2)

Hanife’nin Siyasî Duruşu” başlı-ğını taşıyan tebliğinde sivil itaat-sizlik kavramını merkeze alarak Ebû Hanife’nin, döneminin siyasî güçleriyle ilişkisini, belli bir pers-pektiften yeni bir okumaya tâbi tutmaya çalıştı.

Sempozyumun “metodoloji” konulu ikinci ve üçüncü oturum-larında Ebû Hanife’nin fıkıh ve fı-kıh usûlüne dair görüşlerinden yola çıkarak hazırlanmış tebliğler sunuldu. Doç. Dr. Mehmet Gör-mez’in başkanlığındaki ikinci otu-rumda Dr. Tahsin Görgün “Ebû Hanife’nin Fıkıh Tanımı” başlıklı tebliğinde Ebû Hanife’nin fıkıh kavramına yüklediği anlamlarla Heidegger’in Verstehen kavramı-na yüklediği anlamlar arasında bir mukâyese yaptı. Tebliğinde her iki kavramın ortaya çıktığı top-lumsal şartların, aynı anlama ge-len bu kavramların oturduğu zi-hinsel altyapı ve toplumsal ger-çeklik bakımından farklılaşmasını değerlendiren Görgün, İslâm me-deniyetinde toplumun, Batı’daki-nin aksine, bir değer kaynağı ol-mayıp o değerlerin tahakkuk etti-ği alanı teşkil ettietti-ğini, bu sebeple İslâm medeniyetinde fıkıh ve fıkıh usûlünün; Batı medeniyetinde ise sosyal bilimlerin ortaya çıktığını belirtti.

Prof. Dr. Mehmet Şener “Ebû Hanife’de Maslahat Düşüncesi Üzerine Bir Deneme” başlığı al-tında günümüzde İslâmî ilimler sahasında öne çıkarılan maslahat kavramı çerçevesinde bir sunum

yaptı. Şâtıbî, Karâfî ve İbn Âşur gibi makâsıd ve maslahat kav-ramlarını öne çıkaran şahısları ele alan Şener, bu kavramın Ebû Ha-nife tarafından da ictihatlarında yoğun bir biçimde kullanıldığını vurgulayarak konuyla ilgili ör-nekler verdi.

Doç. Dr. Ferhat Koca tarafın-dan sunulan “Ebû Hanife ve İmâmeyn Arasındaki Hukûkî Görüş Farklılıkları” isimli tebliğ-de ise iki öğrencisiyle Ebû Hani-fe arasındaki fıkhî görüş farklılık-ları anahatfarklılık-larıyla ortaya konuldu. İkinci oturumun “Ebû Hani-fe’nin Hukukî İrade Anlayışı” başlığını taşıyan son tebliğinin sa-hibi ise Yrd. Doç. Dr. Tevhit Ayengin’di. Hukukî irade kavra-mının ikili bir tasnifle ele alındığı tebliğde, Ebû Hanife’nin hukukî irade kavramının muhtevasına son derece önem veren ve içtihat-larında buna dikkat eden bir müçtehit olduğu vurgulandı.

Birinci günün son oturumunda sunulan Prof. Dr. Faruk Beşer’in “Ebû Hanife’nin Kur’ân Anlayı-şı” isimli tebliğinde Ebû Hani-fe’nin Kur’ân’ın mâhiyeti ve hal-ku’l-Kur’ân gibi konulara dair görüşleri üzerinde duruldu. Prof. Dr. Beşir Gözübenli’nin “Ebû Hanife’nin İçtihad Sistemoloji-sinde Din-Hukuk Ayrımı” başlık-lı sunumunun ardından, ilk gü-nün son tebliği “Ebû Hanife’nin İstihsan Anlayışı” ismini taşımak-taydı. Prof. Dr. Ali Bakkal, istih-sanın tanımı ve çeşitleri hakkında

DÎVÂN 2003/2

260

(3)

kısa bilgiler ardından Ebû Hani-fe’nin istihsanı kullandığı içtihad-larından örnekler verdi.

İkinci gün sunulan tebliğler ağırlıklı olarak Hanefî mezhebine dairdi. Bu çerçevede Prof. Dr. Mehmet Erdoğan “İbn Me-sud’dan Ebû Hanife’ye Rey Mektebi” başlıklı tebliğinde şehir fakihliğinden mezhep imamlığına uzanan süreci ele alarak Ebû Ha-nife’nin ilmî kişiliğinin oluşma-sında İbrâhim en-Nehaî’den ge-len çizginin izleri hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Fazlı Arabacı’nın “Hanefîliğin Oluşumunda Coğ-rafî Etkenler” başlıklı tebliğinde sosyolojik açıdan çevresel faktör-lerin ilmî bir disiplinin oluşma-sındaki rolü ele alındı. Ardından Doç. Dr. Ahmet Özel “Hanefî Literatürünün Oluşumu” başlığı altında bu literatürün oluşum sü-reci ve bu süsü-reci etkileyen faktör-ler hakkında bilgi verdi. Bu otu-rumun bir diğer tebliği “Hanefî Mezhebinin Şafiî Mezhebinden İlkesel Düzeyde Arz Ettiği Bazı Farklılıklar ve Bu Farklılıkların Pratik Sonuçları” ismini taşımak-taydı. Doç. Dr. Abdullah Kahra-man, mezheplerin teşekkülüne zemin hazırlayan ilkelerin olu-şum süreci hakkında bilgi verdiği tebliğinde, Şafiî mezhebinin te-şekkülü, Hanefî ve Şafiî mezhebi arasındaki ilkesel farklar ve bunla-rın pratik sonuçları hakkında de-ğerlendirmelerde bulundu. Yrd. Doç. Dr. Hacı Mehmet Günay “Hanefî Mezhebinin Mezhep İçi

İşleyişi: Görüşler Hiyerarşisi ve Ebû Hanife’nin Görüşünün Ter-cih Edildiği Durumlar” başlıklı tebliğinde, içtihadî görüşler hiye-rarşisiyle ilgili olarak yaptığı araş-tırmasında elde ettiği bilgileri dinleyicilerle paylaştı. Bu oturu-mun son konuşmacısı olan Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir Evgin “Ha-nefî ve Câferîlerin Hadis Anlayış-larına Karşılaştırmalı Bir Bakış” isimli tebliğinde, Ebû Hanife ve Cafer-i Sâdık’ın hadis hakkındaki görüşlerini mukâyese etti.

“Siyaset ve Kültür Geleneğinde Ebû Hanife” konulu altıncı otu-rumda Doç. Dr. Ahmet Yaman “Ebû Hanife ve Reel Siyâset” başlıklı tebliğinde Ebû Hani-fe’nin yalnızca bir fakih olarak değil, siyasî gelişmeler karşısında tavır alan ve taraf olan bir kişilik olduğu üzerinde durdu. Prof. Dr. Saffet Köse “Hile-i Şer‘iyye Konusunda Ebû Hanife’ye Yöne-tilen İthamlar” isimli tebliğinde sözkonusu ithamlar hakkında bil-gi verdi. Prof. Dr. Vecdi Akyüz ise “İbn Rüşd’ün Ebû Hanife ile İlgili Değerlendirmeleri” başlıklı tebliğinde İbn Rüşd’ün Ebû Ha-nife’nin hadisle amel ile kıyasın uygunluğu ve tutarlılığı meselele-rinde dayandığı deliller hakkında-ki görüşlerini ele aldı. Prof. Dr. Mustafa Kara “Ebû Hanife’nin Tasavvuf Kültüründeki Yeri” ko-nulu tebliğinde sûfîlerin Ebû Ha-nife’yle ilgili görüşlerini çeşitli beyitlerden hareketle dinleyicile-re sundu.

DÎVÂN 2003/1

(4)

İkinci günün son oturumunda başlayan ve üçüncü gün de de-vam eden “Ebû Hanife ve Kelâm İlmi” başlıklı oturumlarda Ebû Hanife, kelâm ve fıkıh usûlü açı-sından değerlendirildi. İkinci gü-nün son oturumda Prof. Dr. Yu-suf Şevki Yavuz tarafından yapı-lan ilk sunum “Ebû Hanife’nin Kelâmî Görüşleri ve Sünnî Kelâ-mının Oluşmasına Etkileri” başlı-ğını taşımaktaydı. Ebû Hani-fe’nin itikâdî görüşlerinin değer-lendirildiği tebliğde bu görüşle-rin Sünnî kelâmına etkileri ele alındı. Doç Dr. Şükrü Özen “Ebû Hanife’nin Usul ve Furu Anlayışının İtikâdî Temelleri” ko-nulu tebliğinde, usûlüne yön ve-ren bazı ilkelere işaret ettiği Ebû Hanife’nin sisteminde problemli gözüken meselelere dair değer-lendirmelerini aktardı. Günün son tebliği Yrd. Doç. Dr. Murte-za Bedir’in “Hanefî Usûlünün Kuruluş Aşamasında Akıl-Vahiy İlişkisi ya da Hüsün-Kubuh Problemi” başlıklı çalışmasıydı. Cessas ve Debûsî çerçevesinde konuyu ele alan Bedir, bu düşü-nürlerin kabullerinin ardında ya-tan zemin olarak Ebû Hanife’nin görüşleri üzerinde durdu.

Üçüncü günün ilk tebliği Doç. Dr. İlyas Çelebi’nin “Ebû Hani-fe’nin Kelâmcılığı, İtikada Dair Risâleleri ve Bunların Otantik Olup Olmadığı Meselesi” üzeri-neydi. Ebû Hanife’nin aklî istid-lallere sıkça başvurmasından yola çıkarak onun tam olarak seleften

biri sayılamayacağını ve bu özelli-ğiyle selefle Ehl-i Sünnet arasında bir köprü vazifesi gördüğünü di-le getiren Çedi-lebi, onun sedi-lefe da-yanan kökleri bulunduğu gibi se-leften farklılaşan yönlerinin de var olduğunu belirtti. Bir kimse-nin furû-ı fıkıhta görüş beyan edebilmesi için çok güçlü bir usûl-i din anlayışına ve bir meta-fizik altyapıya sahip olması gerek-tiğini vurgulayan Çelebi, Ebû Hanife’nin bu altyapıya sahip ol-duğunu ifade etti. Çelebi, hem el-Fıkhu’l-ekber hem de el-Fık-hu’l-evsat’ın öğrencileri tarafın-dan rivayet yoluyla Ebû Hani-fe’ye nispet edilmesine rağmen, sonraki dönem meselelerinin pek çoğunun el-Fıkhu’l-ekber’de yer alması, buna rağmen el-Fıkhu’l-ekber’in hem muhteva hem de usul açısından el-Fıkhu’l-evsat’tan farklılık arzetmesi sebebiyle, el-Fıkhu’l evsat’ın Ebû Hanife’ye ai-diyetinin kesin olduğu, el-Fık-hu’l-ekber’in ise daha sonraki dö-nemde öğrencileri tarafından oluşturulmuş bir metin hüviyeti-ne sahip olduğu izlenimini uyan-dırdığını ileri sürdü. Kelâm ilmi-nin son dönem kavramlarını kul-lanıyor olmasının oryantalistler tarafından da dile getirildiğini an-cak bu kavramların bir kısmının Ebû Hanife’den önce yaşamış olan Ca‘d b. Dirhem ve Cehm b. Safvân tarafından da kullanıldığı-nı belirterek itirazda bulunan müzâkereci Yusuf Şevki Yavuz’a cevaben Çelebi, ulema arasından

DÎVÂN 2003/2

262

(5)

sözkonusu risâlelerin Ebû Hani-fe’ye nispetinin tartışıldığını ve Taşköprüzâde’nin de bu tür riva-yetlere yer verdiğini belirtti.

Doç. Dr. İlhami Güler “Ebû Hanife’nin İman Tanımının Eleş-tirisi” başlıklı tebliğinde tasdîk, marifet, yakîn ve ikrar gibi aynı manaya gelen farklı lafızlarla bir iman tanımı yaptığını ifade ettiği Ebû Hanife’nin iman tanımının merkezini tasdîkin oluşturduğu ve bu tanımın Kur’ân’da ortaya konan iman tanımıyla uyuşmadı-ğı tezini ileri sürdü. Güler, mü’minlerin imanda eşit, amelde farklı olduğuna, büyük günah iş-leyenlerin mümin olduğuna ve cezalarını âhirette çekeceklerine dair yaklaşımından yola çıkıp amellerin imandan ayrı olduğu görüşüne dayanarak Ebû Hani-fe’nin Mürcie’ye yakın olduğu yönünde bir tespitte bulundu. Tasdîkin imanın yeter şartı değil, gerek şartı olduğunu belirten Güler, imanı olmayanın mü’min olmadığı gibi ameli olmayanın da kâfir olmadığını, bu konuda en mantıklı görüşün “el-menzile beyne’l-menzileteyn” yaklaşımıy-la Mu‘tezile’ye ait olduğunu ifa-de etti. Güler’in tebliğini müzâ-kere eden İlyas Çelebi, Ebû Ha-nife’nin bir tanımından yola çıkı-larak imanı tasdîke indirgeyici bir yaklaşımı olduğunu söylemenin peşin bir yargı olacağını, zira onun böyle bir tanım yapmasının ardında Mu‘tezile’ye ve Hâricîle-re olan tepkisinin yattığını

belir-terek el-Âlim ve’l-müte‘allim’de Ebû Hanife’nin tasdîk, marifet, yakîn ve ikrar kavramlarını müte-râdif kavramlar olarak değil, ayrı kavramlar şeklinde zikrettiğini ifade etti. Sözkonusu eserde Ebû Hanife’nin bu kavramları imanın unsurları olarak sunduğunu, bu nedenle de imanı yalnızca tasdîke indirgeyici bir tanımlamanın Ebû Hanife’yi bir tanıma hapsetmek olduğunu, imanın amelle ilişkisi noktasında Ebû Hanife’nin iman tanımının, insanın bedeni de dâ-hil olmak üzere bütün varlığıyla katıldığı varoluşsal bir sürecin so-nucu olduğunu vurguladı. Çelebi ayrıca, imanın merkezinin kalp olduğunu ve imanın bütün bede-ne oradan yayıldığını, iman-amel ilişkisi konusunda da Ebû Hani-fe’yi Mürcie’den ayıran şeyin “İmansız amel olur ama amelsiz iman olmaz” ifadesi olduğunu belirtti.

Doç. Dr. Muhit Mert’in “Ebû Hanife’nin Din Anlayışı” başlıklı tebliğinde ise dinin yalnız insanın bireysel olarak yaşadığı bir şey ol-mayıp toplumsal uzanımı ve etki-leri olan bir yapılanma olduğuna işaret edildi. Yapılan din tanımla-rının topluma etkisinin vurgulan-dığı tebliğde iman, amel, ahlâk ve hukukun dinle alakasının lâzım-ı zarûrî mi yoksa lâzım-ı gayr-i za-rûrî mi olduğunun din tanımla-malarında göz önünde bulundu-rulması gerektiği belirtildi. Ebû Hanife’nin dini tanımlama biçi-minin toplumsal yapıyı koruma

DÎVÂN 2003/2

(6)

amaçlı olduğu ve toplumsal do-kunun dejenerasyonunun önüne geçilmesini hedeflediği ifade edil-di. Din-şeriat, iman-amel ayırımı noktasından hareket ederek bir tanımlama yoluna giden tebliğci, Ebû Hanife’nin “Allah’ın resulle-ri muhtelif dinlere mensup değil-di. Çünkü resullerin dini birdir, şeriatları ise çok ve muhteliftir. Allah’ın bütün emrettiklerini yapmak, nehyettiklerinden kaçın-mak din olsaydı bu emirlerden birini terk eden, nehiylerden biri-ni yapanın dinden çıkmış olması gerekirdi” şeklinde özetlenebile-cek yaklaşımının “Din birdir, şe-riatlar ise muhteliftir” biçiminde ifade edilebileceğini ve bu ayırı-mın Ebû Hanife’den önce yaşa-mış olan Katâde’de de bulundu-ğunu belirtti. Bu anlamda Mert’e göre dinin Ebû Hanife tarafından “tevhid inancı” olarak tanımlan-ması diğer ilâhî dinlerle ortak bir zeminde hareket etme imkânı sağlamaktadır. Tebliğin Yrd. Doç. Dr. Cağfer Karadaş tarafın-dan yapılan müzâkeresinde Ebû Hanife’nin din tanımını şeriatten ayrı olarak sunmanın din-hukuk ayırımı sonucunu doğuracağı ve yine onun fıkıh tanımı içerisinde yer alan itikad-muâmelat-ukûbat tasnifiyle birlikte düşünüldüğün-de bir çelişki oluşturduğu dile getirildi.

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Hakkı İnal “Hanefî Literatüründe Ebû Hanife’nin Mürciîliği Problemi” başlıklı tebliğinde Hanbelî ve

Eş‘arî eserlerde Ebû Hanife’nin Mürciî olduğuna dair görüşler bulunduğunu belirterek Şehristâ-nî’nin, Ebû Hanife’nin imanın yalnızca kalple tasdik olduğu ve artıp eksilmeyeceği görüşünden yola çıkarak onun Mürciî olduğu-nu zikrettiğini, buolduğu-nun ise gerçeği yansıtmadığını ifade etti. İnal’a göre literatürde konuyla ilgili ola-rak üç farklı yaklaşım bulunmak-tadır. Birincisi, Mürcie’nin çok sapık bir mezhep olduğu ve Ebû Hanife’nin kesinlikle Mürciî ol-madığı şeklindedir. Mesela, Ebû Yüsr el-Pezdevî bu görüştedir. İkinci yaklaşımın sahipleri İmam Matürîdî ve Ebu’l-Muîn en-Ne-sefî’dir. Bu görüş sahipleri Ebû Hanife’nin Mürciî olduğunu dü-şünmektedirler. Kelâm ve mez-hepler tarihçisi bazı müellifler onun Mürciî olup olmadığına hiç temas etmezler. Bazı son dönem eserlerde ise Ebû Hanife’nin Mürcie’ye nispeti reddedilmiş ve-ya farklı bir Mürcie anlayışına sa-hip olduğu zikredilmiştir. Mür-cie’nin genelinin sapık olduğu düşüncesi literatürde Ebû Hani-fe’nin Mürcie’ye nispeti görüşü-nü de etkilemiştir. Bu noktada Ebû Hanife’nin fırkalaşmış bir Mürcie’yle uzaktan yakından ala-kası olmadığını belirten müzâke-reci Doç. Dr. İlyas Üzüm, ircâ ile kavram ve kurum haline gelmiş Mürcie’nin birbirinden farklı ol-duğunu vurguladı. Bu konu hak-kında yargıda bulunurken Mür-cie’ye ismini verenin Hâricîler

ol-DÎVÂN 2003/2

264

(7)

duğunu ve Ebû Hanife’nin Mür-cie’ye karşı bir tavra sahip oldu-ğunun göz önünde bulundurul-ması gerektiğini belirtti.

Doç. Dr. Ramazan Altıntaş ta-rafından sunulan “Ebû Hani-fe’nin Akıl-Vahiy Anlayışı” baş-lıklı tebliğde, analitik ve sentetik bilgi hakkında bilgi verilerek “Al-lah birdir” önermesinden hare-ketle bilginin tabiatı üzerinde du-ruldu. Ebû Yûsuf’un, Allah insa-na hiçbir peygamber göndermese bile, aklın, zorunlu olarak bunun bilgisine ulaşacak kapasiteye sa-hip bulunduğu yönündeki yakla-şımından yola çıkarak akla ilâhî yasanın otoritesini aşan bir otori-te alanı yükleyen Mu‘otori-tezile’nin akıl anlayışı ile Ebû Hanife’nin akıl anlayışının özdeş kabul edile-meyeceğini, akıl vasıtasıyla Al-lah’ın bilgisinin insana farz oldu-ğunu, bunu farz kılanın ise akıl değil, Allah olduğunu vurgulayan Altıntaş, Allah’ın varlığı ve nü-büvvetin gerekliliği konusunda aklın zorunlu bilgisine başvurula-cağını, Allah’ı bilmenin imkânı noktasında aklın duyu ötesi bilgi edinme vasıtası olarak kabul edil-mekte olduğunu belirterek Ebû Hanife’ye göre yaratıcıyı bilme konusunda akıl yürütmenin zo-runlu olduğu ve insanın yaratıl-mışlar üzerinde istidlalde buluna-rak bu sonuca ulaşabileceğini ile-ri sürdü ve Ebû Hanife tarafından istihsanın kullanılmasının onun akla verdiği önemin bir gösterge-si olduğunu belirtti.

Doç. Dr. Temel Yeşilyurt “Ebû Hanife’nin İtikadî Düşünce Sis-teminde Yorumun Evrenselli-ği/Kapsamlılığı Sorunu” başlıklı tebliğinde kelâmcıların, içinde bulundukları sosyal-kültürel şart-lardan etkilendiklerini, Ebû Ha-nife’nin de bir insan olarak döne-minin şartlarından etkilenmesinin normal olduğunu vurguladı. Ebû Hanife’nin itikâdî alanı belirleme yetkisini Kur’ân’a verdiğini, ima-nı oldukça kapsamlı bir temelde tartışıp bireyin müteâl olanla iliş-kisini bu temelde ele aldığını be-lirten tebliğci, Ebû Hanife tara-fından tasdîke tanınan önceliğin Kur’ân’ın söz dizini muhtevasına uygun olup varoluşsal bir öncelik olduğunu ifade etti.

“Ebû Hanife ve Hadis” konulu onuncu ve on birinci oturumlar Ebû Hanife’nin hadis anlayışını ele alan tebliğlerden oluşmaktay-dı. Prof. Dr. İsmâil Hakkı Ünal “Ebû Hanife’nin Hadis-Sünnet Anlayışı” başlıklı tebliğinde Ebû Hanife’nin hadis ve sünneti itikâ-dî ve fıkhî yaklaşımı doğrultusun-da anladığını, yerine göre sahabî kavlini ve sahabî amelini hadis olarak kabul ettiğini ifade ederek, sahih kabul etmediği rivâyetleri ise Kur’ân’a arz ettiğini belirtti. Dr. Atâullah Şahyar “Muhaddis-lerin Ebû Hanife’ye Yönelik Eleştirileri” başlığını taşıyan teb-liğinde, Ebû Hanife’ye genel ola-rak hadiste zayıf olduğu, sika bir râvî olmadığı şeklinde eleştirile-rin yöneltildiğini ancak bu

eleşti-DÎVÂN 2003/2

(8)

rilerin müdellel olmadığını dile getirdi. “Muhaddislerin Ebû Ha-nife’ye Yönelik Eleştirilerinin Değeri Meselesi” isimli son teb-liğ ise Doç. Dr. Mustafa Ertürk’e aitti.

Sempozyumun son günü iki oturumdan oluşmaktaydı ve bun-lardan ilki bir önceki gün başla-yan hadis oturumunun muhteva itibariyle devamı niteliğindeydi. İlk sunum Doç. Dr. Zekeriya Gü-ler’in “Ebû Hanife’nin Hadis İl-minde Zayıf Olduğu İddiasının Tahlili” başlıklı tebliğiydi. Hadis oturumlarında benzer başlığı ta-şıyan üç tebliğde de zaman za-man tekrarlar olabileceği, tebliğ-ciler tarafından dile getirilerek farklılık arzeden yönlerin vurgu-lanmasına çalışıldı. Güler tebli-ğinde Ebû Hanife’nin hadis ilmi ve hadisle amel konusunda en çok tenkit edilen imamlar arasın-da kabul edildiği ve onun hakkın-da “Hadis ilminde sermayesi az-dı, rivayet ettiği sahih hadis sayısı on, on yedi veya yirmi küsur ka-dardı” şeklindeki görüşlerden ha-reketle tahlillerde bulundu ve onun sünnete olan bağlılığını hem teorik hem de pratik çerçe-vede farklı zaman ve mekânlarda gösterdiğini belirtti. Güler son tahlilde Ebû Hanife’yi tenkidin ardında yatan şeyin ona duyulan öfke ve husûmet olduğunu ileri sürdü. Doç Dr. İbrahim Hati-boğlu “Hanefî Usûlünün Genel Hadis Usûlüne Katkısı” konulu tebliğinde Şâfiî üzerinden

yürü-tülen oryantalist bakış açısının çağdaş araştırmacılar için de bir hareket noktası olarak kabul edil-diği, hadis usûlü konusunda Şafiî tekelinin bulunduğu ve Hanefî-ler’in bu konuda eser yazmadığı iddialarını eleştirerek Hanefî usû-lünün hadis usûlüne katkısı hak-kında bilgi verdi. Hatiboğlu’na göre hadis usûlü eserlerini mez-hep ve temâyüllere göre ayırt et-me girişimi, çağdaş dönemin par-çacı ilim anlayışının ve ilgili alan-lardan kopuk ihtisaslaşmanın ge-tirdiği bir problemdir. Hadis otu-rumunda son olarak Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özşenel “Hadislerin Tasnifinde Ebû Hanife’nin Rolü” başlıklı tebliğini sundu. Özşenel, Kûfe gibi sahabenin yoğun olarak yerleştiği bir ilim merkezinde ya-şamış olması ve pek çok tâbiîye ve az sayıda da olsa sahabîye ulaştığı noktasından hareketle, Ebû Ha-nife’nin fıkıh ve hadisin içiçe ol-duğu bir dönemde fıkhî sistema-tiğe ilişkin bir faaliyet olan hadis-lerin tedvîn ve tasnifinden uzak kalamayacağını belirttiği tebliğin-de Ebû Hanife’nin fıkıh tedvîni çerçevesinde sahip olduğu zengin hadis malzemesinden ahkâm ha-dislerini seçerek el-Âsâr’ı tasnif ettiğini dile getirdi.

Sempozyumun son oturumu “Ebû Hanife’nin Hukuk Düşün-cesindeki Yeri”ne ayrılmıştı ve ilk konuşmacı Yrd. Doç. Dr. Meh-met Nuri Güler’in tebliği “Ebû Hanife’nin Batı Hukukundaki Yeri” başlığını taşıyordu. Güler,

DÎVÂN 2003/2

266

(9)

Ebû Hanife’nin hukuk ekolleri arasında mukâyese yaparak bu ekollerin her birinin metotların-dan zaman zaman istifade ettiği-ni ve bununla hukuku dogmatik bir kalıptan kurtarmayı hedefle-diğini vurguladı. Tebliğin müzâ-keresini yapan Prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ebû Hanife’ye Batı hu-kukundan bir yer aramak zorun-da olmadığımızı, böyle bir başlı-ğın zorlayıcı ve seçmeci bir yakla-şıma düşerek yalnızca belli örnek-ler üzerinden yürümeyi gerektir-diğini ve bu durumun Ebû Hani-fe’nin özgünlüğünün kaybolma-sına sebebiyet vereceğini belirtti. Çalışkan, bu hususta Ebû Hani-fe’nin görüşlerinin örneklendiri-lerek ele alınması sonucunda onun tüm ekollere ait metotlara başvurduğu izlenimi vermesinin, onun hiçbir ekole hapsedileme-yecek nev-i şahsına münhasır ilmî bir kişiliğinin olduğuna işaret edeceğini söyledi. Yrd. Doç. Dr. Muharrem Kılıç “Hukukun Kö-keni Sorunsalına Rasyonalist Do-ğal Hukuksal Bir Bakış: Ebû Ha-nife-Aşkın Değerler ve İdeler ile Pozitif Hukuk Arasındaki İlişki-nin Evrensel Niteliği” başlıklı tebliğinde hukukun kökeni hak-kındaki yaklaşımlar hakkında tari-hî bir bilgi verdikten sonra Ebû Hanife’nin rasyonalist olarak ni-telendirilebileceğini belirterek

onun din-şeriat tanımlamaların-dan hareketle bir sonuca vardı. Sempozyumun son tebliği Yrd. Doç. Dr. İzzet Sargın’ın “Ebû Hanife ve Türk Müslümanlığı” başlığını taşımaktaydı. Prof. Dr. Süleyman Uludağ tebliğin müzâ-keresini yaparken başlığın güzel, ancak muhteva bakımından ye-terli olmadığı yönünde görüş bil-dirdi. Sempozyum Prof. Dr. Yu-nus Apaydın’ın yönetiminde, Prof. Dr. Salih Tuğ, Prof. Dr. Ce-mal Sofuoğlu ve Prof. Dr. İbra-him Çalışkan’ın değerlendirme konuşmalarıyla sona erdi.

Belli bir konunun çeşitli yönle-riyle ilgililere sunulması, sempoz-yumun verimli ve faydalı olması-nı sağlamakla birlikte, tebliğ sayı-sının çokluğu ve her bir oturu-mun daha kapsamlı olarak ayrı bir sempozyum konusu olabile-cek nitelik taşıması takip zorlu-ğunu beraberinde getirdi. Buna rağmen büyük mezhep önderle-rinden biri olan İmâm-ı Azam Ebû Hanife’nin gerek içinde bu-lunduğumuz coğrafyadaki geçer-liliği gerekse akademik olarak ilim adamlarımızın ilgi alanına girmesi açısından çeşitli yönleriy-le eyönleriy-le alınmış olması, bundan sonra yapılacak konulu sempoz-yumlara örneklik teşkil etmesi bakımından sempozyumun

de-ğerini artırmaktadır. DÎVÂN

2003/2

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu kadar fazla soru soran birisi, belli ki daha çok þey soracaktý ve Ebû Bekir de, öðrenmek istediði konuya cevap verme yanýnda ayný zamanda daha o sormadan, sorabileceði

Bize yardım eden, içimize sinen, bol, faydalı, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan buyur.” (İbn Mace, İkamet,

Küçük yaştan itibaren çok iyi bir tahsil gören, hayatı maddi sıkıntılardan uzak geçen İmam-ı A’zam Ebû Hanife, Kûfe’de o bölgenin ileri gelen üstadlarından hadis

Konuyla ilgili hadislerin nasıl anlaĢılması gerektiği konusunda önemli bir çalıĢması bulunan Yusuf el-Kardâvî, aslında Allah Rasulü‘nün (sav) zekat için iki

AC369a54Molla59 aydı barayın ‘ālimlerge aytayın Bu söziijni ‘ālimler ĥoş körerler didi-ya 55Mollā bardı ‘ālimge60 ‘ālim keldi oġlanġa Oġlan imesdür bizge

Bağdat’a gittiğinde de hadisteki dirayetiyle bilinen Ahmed b. Main gibi büyük muhaddisler ve alimler dahi kendisinden hadis dersi almıştır. Hanbel: “Önce Ebû

“el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân” ile “Kitâbu’l-Arâis fî Kısası’l-Enbiyâ” isimli eserleri olmak üzere birçok eser telif etmiştir. Hicretin ilk

Çalışmamızda, Sünen’de tespit edilen ihtisar tatbikatları dört alt başlık halinde incelenecektir: Metin, lafız, bağlam ve sened ihtisarı.. Her dört kavramdan