• Sonuç bulunamadı

Tufandan Önce Hikâyesinde Oyun ve Afet Arasında Kasaba Halkının Dramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tufandan Önce Hikâyesinde Oyun ve Afet Arasında Kasaba Halkının Dramı"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Mehmet Güneş

*

THE PEOPLE OF TOWN’S DRAMA, BETWEEN THE PLAY AND DISASTER IN THE SHORT STORY TUFANDAN ÖNCE [BEFORE THE GREAT FLOOD]

ÖZ: Geçmişten bugüne dinî ve mitik inanışa dayanan tufan hadisesi edebî me-tinlerde önemli bir yer tutar. Tufan hadisesinin işlenişi yazarların kaynaklarına göre değişiklik gösterse de cezalandırma, arınma ve yeniden doğuş bu eserlerde ortak motif olarak geçer. Modern Türk edebiyatının önemli yazarlarından Mustafa Kutlu’nun Tufandan Önce hikâyesinde Nuh Tufanı’nı imleyen birçok metaforun eserin dokusuna ustaca yerleştirildiği görülür. Yazarın kaynaklarının İslâmi olması dolayısıyla, eserdeki sembolik unsurlar, göndermeler ve anıştırmaların Kur’an-ı Kerim’deki kıssa, anekdot ve ayetlerle ilintili olduğu görülür. Başka eserlerinde de siyaset ve toplum ilişkisine yer veren yazar, Tufandan Önce hikâyesinde siyasi yozlaşmayı ayrıntılı olarak işler; bir Anadolu kasabasındaki durumla Nuh Tufanı arasında benzerlik kurar. Bu çalışmada Tufandan Önce hikâyesi siyaset-toplum ilişkisi bağlamında değerlendirilip Anadolu kasabasındaki durumla Hz. Nuh’un kavmi ve tufan hadisesi arasındaki benzerlikler üzerinde durulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Hikâye, siyaset, tufan, kasaba, metinlerarasılık

ABSTRACT: From past to present, the flood narrative, based upon religious and mythical beliefs, has always occupied an important place in literary works. Even though the exploration of the flood motif differs in accordance with the sources of the writers; punishment, salvation, and rebirth are common motifs in these works. In the story Tufandan Önce by Mustafa Kutlu, one of the dis-tinguished writers in Turkish literature, it is seen that many metaphors referring

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 10, Ekim 2014, s. 21-34.

(2)

to Noah’s flood are employed skillfully. Due to the fact that the writer’s sources are Islamic, it is seen that symbolic elements, implications and allusions in his work are related to stories, anecdotes and verses of Holy Quran. The writer, who deals with the relationship between politics and society in his other works as well, profoundly reveals political corruption in Tufandan Önce. He compa-res the situation in an Anatolian town to that of the Noah’s people. This paper, firstly, deals with the relationship between politics and society in Tufandan Önce and secondly, aims to reveal the similarities between the social context in the Anatolian town and that of Noah’s people with references to the flood.

Keywords: Story, politics, the flood, town, intertextuality.

...

Giriş

Su, hayat verici/hayat kaynağı özelliğine sahip olduğu gibi, öldürücü güçlere de sahiptir. “Dünyayı saran sel”/tufan hakkındaki mitolojik metinler de bu düşünceden doğar. Suyun bu özelliği, onun ilk yaratılış ve doğadaki tüm karışık yapıların temelin-de bulunduğu düşüncesini doğurur.1 Dinî ve mitolojik kaynaklarda –bazı farklılıklar olmasına karşın– çoğunlukla ortak motiflerle geçen tufan kavramı suyun gücü ve arındırıcı özellikleriyle ilintilidir.

Tufan kavramı ‘su’yun gücüne ya da şiddetine dayalı felaketleri çağrıştırsa ve suyla anılsa da, zaman zaman kâinatı oluşturan dört ana unsur/anâsır-ı erbaadan ateşle birlikte de anılır. Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de Tufan hadisesi farklı şekilde geçse de hepsinde cezalandırma ve yeniden doğuş değişmez motif/unsurdur. Tevrat’a göre yeryüzünde insanın kötülüğü çoğalınca Tanrı insanları yok etmeye karar vermiştir. Kur’an-ı Kerim’e göre ise Allah, Hz. Nuh’un kavminden inanmayan ve elçisinin davetini kabul etmeyenleri, uyarılarını dikkate almayanları tufanla cezalandırmıştır.2

İlahî dinler kaynaklı birçok unsur ya da motifte olduğu gibi Hz. Nuh döneminde gerçekleştiğine inanılan Tufan etrafında da birçok mitik unsur/motif oluşmuştur. Bu motiflere modern anlatılarda da rastlanır. Mustafa Kutlu’nun Tufandan Önce hikâyesine Nuh Tufanı bağlamında yaklaşıldığında, Nuh Tufanı’nı imleyen birçok metaforun eserin dokusuna yerleştirildiği görülür. Ancak yazarın kaynaklarının İslâmi olması dolayı-sıyla, eserdeki sembolik unsurlar, göndermeler ve anıştırmaların, mitik düşünce ya da farklı dinlere ait rivayetlerle değil de Kur’an-ı Kerim’deki kıssa, anekdot ve ayetlerle ilintili olduğu dikkati çeker. Hikâyeye metinlerarasılık bağlamında yaklaşıldığında

1 Celal Beydili, Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, (çev. Eren Ercan), Ankara: Yurt Kitap-Yayın, 2005,

s. 503.

(3)

yazarın metin içinde Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayete göndermede bulunduğu ya da alıntılama yöntemiyle bazı ayetlere yer verdiği görülür.

Ya Tahammül Ya Sefer ve Sır hikâyelerinde de siyasetin kirli oyunlarına yer veren

Mustafa Kutlu’nun, siyaset-toplum ilişkisini ayrıntılı olarak ve eser boyutunda işlediği tek hikâyesi Tufandan Önce’dir. Kutlu bu hikâyesinde –Erzincan iline bağlı olması muhtemel olan– bir Anadolu kasabası örneğinde siyasi yozlaşmayı gözler önüne serer. Türk edebiyatında Yağmur Beklerken, Dönemeçte (Tarık Buğra), Kar (Orhan Pamuk) gibi romanlar da kasaba ölçeğinde ya da dar bir mekândan ülke sorunlarını yansıtırlar. Mustafa Kutlu’nun siyasetin parodisini yaptığı Tufandan Önce hikâyesinde de ihtirasların, siyasetçilerin ahlaki, insani değerlerini zaman içinde nasıl yok ettiği çarpıcı biçimde yansıtılır.

1. Tufan Öncesi: Mütevekkil, Ümitvar Kasaba Halkı ve

Muhteris Siyasetçiler

Siyaset, geçmişten bugüne zaman zaman hile, kandırmaca vb. olumsuz çağrışımlı kavramlarla anılır. Mustafa Kutlu, Tufandan Önce hikâyesinde bir Anadolu kasabasını merkeze alıp siyasetin, kişilerin karakterini olumsuz yönde değiştirdiğini gösterirken; dürüst ve samimi kişilerin ise –siyasetin büyüsüne kapılsalar da– özümsedikleri insani değerler sayesinde içlerindeki hırsı bastırdıklarına dikkat çeker. Kasabanın Belediye Başkanı Şemsettin Bilen’e bir zamanlar il başkanlığı yapan Zeynel Abidin’in yıllar önce söylediği şu sözler siyasetin kirli yüzünü, kişileri insani ve vicdani duygulardan nasıl uzaklaştırdığını göstermesi bakımından çarpıcıdır:

“–En başta şu önündeki adamı tepeleyeceksin. Bir omuz, bir dirsek, bir çelme onu yıkıp geçeceksin. İstersen baban olsun. Bir daha da dönüp arkana bakmayacaksın. Siyasette hesap anında görülür ve şunu unutma ki siyaset ikinci adamı kabul etmez. Vefa, sefa lafta kalır.”3 Şemsettin Bilen, her ne zaman siyasetin kirli yüzüyle karşı karşıya gelse Zeynel Abidin’in özlü sözlerini hatırlar. Kendisi de siyasetçi olmasına karşın dürüst kişiliği dolayısıyla çok fazla yükselemeyen Zeynel Abidin, bilge kişiliği ve akl-ı selimiyle hafızalarda yer etmiştir. O, soyadıyla müsemma olup sadece Allah’a kulluk etmiş, başka güce tapmamıştır. Bu nedenle siyasi olarak çok fazla yükselememiştir. Zeynel Abidin’in gözlemlediği ve tecrübe ettiği kadarıyla eleştiriye tamamen kapalı, şişkin egoya sahip liderlerde vicdan duygusu, adalet, paylaşım gibi erdemli davranışlar yoktur. Ne yazık ki kasabanın Belediye Başkanı Şemsettin Bilen’in tanıdığı birçok siyasetçi de bu niteliklere fazlasıyla sahiptir. Bilen, bu sözleri işiteli uzun yıllar geçse de siyasi

(4)

çevrelerde ve siyasetçilerin bakış açısında olumlu yönde hiçbir değişim olmadığı gibi, daha da olumsuz bir yönelim vardır.

Şemsettin Bilen, yüksek eğitim sonrası kasabasına dönüp hizmet eden tek kişidir. Kasabayı her yönden geliştirmeye öncelik veren Bilen, herkesin gönlünü kazanmaya çalışır. Kalıcı eserler bırakmayı ilke edinen Bilen, kasabada çınarlar yetiştirmeyi, güzel eserler bırakma ve “sadaka-i cariye” olarak görür. İslâm dininin “Ölünce ardında üç şey bırakacaksın: Hayırlı evlat, hayra hizmet edecek kitap; okul, çeşme, köprü, hastane falan.”4 emrine/tavsiyesine uyan Bilen, öldükten sonra da sevap kazanmak ister. “Çınar gibisi var mı? Sen say koca bir imparatorluk; üç yüz, beş yüz yıl yaşar.”5 şeklindeki ifadesi de göstermektedir ki çınarlar sembolik anlamlıdır. Kasabaya yapılacak her bir yatırımla kasaba mamur hale getirilmeye çalışılacak, halk uzun yıllar refah içinde ya-şayacak, başkana da dua edecektir. Bilen, belediye başkanı olarak çalışmaktan mutlu olmakla birlikte, zaman zaman kendisini yorgun hisseder. Buna karşın milletvekili olma hayali de vardır. Bu nedenle kasabaya yapılacak tesisin açılışına bakan da katılacağı için töreni fırsata çevirmeye çalışıp şöyle düşünür:

“Siyasî geleceğim için fevkalade ehemmiyetli bir mesele bu. Bu törende kendimi gös-termeliyim. Seçimlerin eli kulağında. Atı alan Üsküdar’ı geçmeden kolları sıvamalı. Bu sefer kuşu kaçırırsam, artık bırakmalı.”6

Bu sözler göstermektedir ki, bir makama sahip olmak kişileri muhteris hâle getirmekte, onlara daha üst makamları arzulatmaktadır. Davut Dursun’un da dikkat çektiği üzere sıradan bir kasaba belediye başkanının “yerel siyasetten ulusal siyasete geçmek istemesi” ve mücadele etmesi, olağandır. Diğer siyasetçiler gibi o da daha fazlasını, üst makamları ister.7 Ancak Şemsettin Bilen, birçok seçimde milletvekilliği aday listesine ya alınmamış ya da en alt sırada bırakılmıştır.

Kasabadaki siyasi/ahlaki pazarlık ve planlardan uzak duran Kaymakam Çetin Bey kendi hâlinde, çiçekleri ve Canan adlı kedisiyle yaşıyor gibi görünse de kasabadaki oyunların farkındadır. Kedisi Canan’a söylediği şu sözlerle, menfaatten başka değer tanımayan siyasetçilerin saf halkı nasıl kandırdığını ifade eder:

“Gören de memlekete hizmet ediyoruz sanacak. Düpedüz sahtekârlık. Birileri para, ötekiler oy toplayacak. Seçimler yakın.

Bu tesisin çok geçmez kapısına kilit asılır. Ya da KİT’lerin kara delikleri arasında kay-bolup gider.

4 a.g.e., s. 16. 5 a.g.e., s. 16. 6 a.g.e., s. 9.

7 Davut Dursun, “Mustafa Kutlu’nun ‘Tufan’dan Önce’sindeki Siyasetin Gerçekliği”, Muhafazakâr

(5)

Hiç böyle bir yere, böyle bir tesis kurulur mu?

Bir müdür ve bir mühür ile dağ başlarına açılan okullara, üniversitelere benziyor. Fizibilitesi dahi şaibelidir. İdiris Güzel’in siyasi ve iktisadi istikbali için atılan adım. Adam etek ile para döktü. Birileri ziyadesiyle nemalandı.

Açıkçası Canan, bir oyun bu. Ve bizler bu oyunda rol kesiyoruz. Belki de bu sebeple bu kadar ciddiyiz.

Tiyatrocular ne kadar ciddidir değil mi? Tiyatro bir yaşam biçimidir derler. Doğru.

Oyuncu olmak da kolay değil.”8

Yapılması planlanan tesisin, iyi niyetli bir proje olmaktan çok siyasi ya da idari yükseliş için bir basamak/araç olarak kullandığının Kaymakam Çetin Bey gibi, çoğu insan da bilincindedir.

Kasabada siyasi olarak yıldızı parlayan işadamı İdiris Güzel, aslen muhacir olup ailesi alın teriyle, dürüst yollardan zengin olmuştur. Kasabalılar birçok değişim/geli-şimle Güzel ailesi aracılığıyla tanışmıştır. Zamanla Güzel’in ailesi, büyüyen holdingler ve ekonomik hayattaki hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanınca çözümü siyasette bulur; Güzel, ilçe başkanı olur. İdiris Güzel, kasabanın epeyce alt taraflarında Deli Dere kıyısındaki tuğla ocaklarını zamanla kiremit ve tuğla fabrikasına çevirmiştir. Kasabaya açmayı planladığı tesisi de Deli Dere’nin kenarındaki araziye açacaktır. Buradaki araziyi, halkı aldatarak çok düşük fiyata alan Güzel, onu yüksek bir ücretle devlete satar. Halk, bu oyunun farkında olmakla birlikte yine de birçok kişi tesise umut bağlar. Siyasetin kirleri ona ve ailesine de bulaşır. Yazar; ironik bir anlatımla İdiris Güzel’in soyadının dönüşüm geçirdiğini gösterir. Önceden saf ve dürüst olan, soyad-ları gibi güzel ahlâklı olan bu ailenin ferdi İdiris Güzel zamanla siyaset bataklığına adım atarak yozlaşmaya başlar. İyi niyetten uzak olan projelerini masum halka güzel göstererek onların duygularını sömürür.

Kasabaya yapılacak tesis, halk için büyük umut kaynağı iken siyasetçiler için ise, menfaat aracı, siyasi yükselişte basamaktır. Siyasetçiler, tıpkı tiyatro oyuncuları gibi maske takıp halkı oyalamaktadırlar. Siyasetçilerin menfaat hesaplarına ve planlarına karşın özü bozulmayan halk, kasabaya yapılacak tesise büyük umut bağlar; “tesis tamamlandığında ülke ekonomisine katkıda bulun”ulacağına ve “gariban kasabanın kalkınaca”ğına inanır.

Tesis inşa fikri, her ne kadar iyi niyete dayanmasa da, kasabanın genç ve parlayan yıldızı İdiris Güzel’e ait olup onun ilgi ve öncülüğüyle engeller aşılır, aşamalar kat edilir. Yıllardır milletvekilliği yapan Haşmet Altay da tesisin kurulmasına engel ol-maya çalışır. Ancak, İdiris Güzel hedefini gerçekleştirmeye başlayınca, Haşmet Altay

(6)

da gelişimden kendisine pay çıkarmaya başlar. Avukat Haşmet Altay, benzerine her dönem ve yerde rastlanan muhteris, bencil ve şahsiyetsiz bir siyasetçidir. Anlatıcı ona ilişkin bilgileri şu şekilde aktarır:

“Cedleri Osmanlı döneminde, bu topraklarda astığı astık-kestiği kestik ceberut bir sülale imiş. İttihatçıların iktidarında ittihatçı; tek parti döneminde tek parti yandaşı, Demokratlar gelince demokrat, daha sonraki dönemlerde güç kimde ise ondan yana olmuşlardı. Devleti tanıyor, kiminle iş tutacaklarını biliyor, mebusluğu bir müktesep hak, tapulu arsa gibi görüyorlardı.”9

İlin diğer milletvekili Hulusi Derin de duruş ve sabıka bakımından ondan farksız olup varlığını ona borçludur. Her bakımdan onlara benzeyen İl başkanı da “kendi fı-rıldağını döndürmeye bak”ar.10 Hem hâlihazırdaki milletvekilleri Haşmet Altay hem de yıldızı parlayan İdiris Güzel’le ilişkilerini sorunsuz yürütmeye çalışır. İdiris Güzel de onlardan farksızdır. Onun iç dünyasına projektör tutan anlatıcı, onun da “Siyasetin bildiğimiz manada bir ahlâkı değil, bir raconu vardı.”11 diye düşündüğünü ifade eder. Buradaki siyasetçilerin hepsi de vicdanı değil cüzdanı, ahlakı değil makamı öncelikli tutup Machiavelli’nin yaklaşımını benimsemişlerdir.12 Siyasi makamlar ve güç onlar için put haline gelmiştir.

Tufandan Önce hikâyesinde sahnenin önünde birçok siyasi hesap ve oyunlar

döndüğü gibi, sahnenin ardında da birçok oyunlar oynandığına dikkat çekilir. Uzun zamandır şantaj peşinde olan “Tabancalı Adam”, tufan anında bile, tören esnasında çekilen kaseti ele geçirmeye çalışır, başarılı da olur. Kaseti ilerde bir gün onlara karşı kullanacaktır. Anlatıcının bu hususa ilişkin şu ifadeleri çarpıcıdır:

“Kaset böylece bir güç odağının elinden diğer bir güç odağının eline geçmiş oluyordu. Bakanla kadının yanak yanağa öpüşürkenki, gayet samimi görüntülerini ihtiva eden kaset, kim bilir ileride vuku bulacak kaset savaşlarında ne işe yarayacaktı?”13

Mustafa Kutlu’nun Türk siyasetinde son yıllarda yaygınlaşan bu sorunu, 2000’le-rin başlarında fark edip edebî esere taşıması onun vizyonunu/önsezile2000’le-rini göstermesi bakımından dikkate değerdir.14

9 a.g.e., s. 78. 10 a.g.e., s. 91. 11 a.g.e., s. 94.

12 Davut Dursun, a.g.m., s. 204-205.

13 Mustafa Kutlu, a.g.e., s. 206.

(7)

2. “Kurtuluş Gemisi”ne Davet: Minberdeki İmam ve Gazeteci Fikri

Mustafa Kutlu, siyasetçilerin, daha genel anlamda insanoğlunun dünya hırsına çok fazla kapılmasını, oyun ve aldatmacalara kanıp dünyanın fani olduğu gerçeğini unutmasıyla ilişkilendirir. Değerlerini yitiren, oyuna kanan insanlar/siyasetçiler dün-yaya tapmakta, onun eğlenceleriyle büyülenmektedirler. Bu büyünün tesiriyle insani ilişkilerdeki en önemli ilke olan adalet kavramını göz ardı edip başkalarının hakkını gasp etmektedirler. Başta Bu Böyledir ve Beyhude Ömrüm olmak üzere birçok eserinde dünyanın oyun alanı olduğunu sembolik ya da metaforik bir dille gösteren, ayet ve hadislerle vurgulayan yazar, Tufandan Önce hikâyesinde de sözcüsü konumundaki Minberdeki İmam ve Gazeteci Fikri Süzer karakterleri aracılığıyla dünyanın geçiciliğini vurgular, insanlara adalet kavramını hatırlatır.

Kur’an-ı Kerim’de tufan hadisesi, Hz. Nuh’un “tebliğ faaliyeti”, kavmini hak yola daveti, Hz. Nuh’un ilahi emre uyup gemi inşa etmesi, daveti kabul edenlerin gemiye binmesi, uyarıları dikkate almayanların tufan sonrasında yok olması vb. yönlerle geçer.15 Sezai Karakoç, Hz. Nuh’un gemisini, “kurtuluş gemisi”16 olarak adlandırır; Hz. Nuh da tebliğci, hak yola davet edicidir. Tufandan Önce hikâyesinde hadisenin geçtiği kasabada halkı ve eşrafı hak yola çağıran iki tebliğci vardır: Minberdeki İmam ve Muhalifliğiyle tanınan Gazeteci Fikri Süzer. Her ikisi de İslâmi referanslarla halkı uyarır, hak yola davet ederler.

Belediye Başkanı Şemsettin Bilen, Zabıta Kemal ve Nüfus Memurunun da hazır bulunduğu bir Cuma namazının hutbesinin konusu, “Dünya hayatı ile ahiret hayatının kıyası” hakkındadır. Bu hutbe ve hutbede okunan ayetler, hikâyenin konusuyla bir-likte değerlendirilmeye çok müsaittir. Kasabada dönen oyunların ve sahtekârlıkların farkında olan İmam, referanslarını Kur’an-ı Kerim’den aldığı ayetlerle cemaati uyarır:

“En’am suresi otuz ikinci ayette buyruluyor ki:

‘Dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır.’ Bu hüküm Ankebut suresi altmış dördüncü ayette şöyle geçmektedir: ‘Bu dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat âhiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler.’ Aziz cemaat, bakınız mesele Kasas suresi altmışıncı ayette daha bir açıklık kazanıyor. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: ‘Size verilen şeyler dünya hayatının geçim vasıtası ve deb-debesidir. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Buna hala aklınız er-meyecek mi?’”17

Yazar; alıntı yöntemiyle Kur’an-ı Kerim’den aldığı bu ayetleri Minberdeki İmam’a söyleterek hayatın gelip geçiciliği, dünyanın oyun sahnesinden ibaret olduğunu hatırlatır.

15 Ömer Faruk Harman, a.g.m., s. 321.

16 Sezai Karakoç, Yitik Cennet, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2013, s. 49. 17 Mustafa Kutlu, a.g.e., s. 64.

(8)

“Metinlerarası ilişkinin en belirtgesel biçimi” olan alıntı yöntemi “bilinçli, istemli bir anımsamadır.” Bu yöntemle başka bir metne ait kesit yeni bir metne yerleştirilip ona yeni anlam yüklenir.18 Tufandan Önce hikâyesinde de Kur’an-ı Kerim’deki insanlığı uyarıcı mahiyetli ayetlerle, Minberdeki İmam gaflete düşen kasaba halkını uyarmaya çalışır. Hikâyedeki uyarılar, birçok peygamberin kavmini uyarısına benzemekle birlikte eserin adındaki ‘tufan’ kavramıyla birlikte düşünüldüğünde daha çok, Hz. Nuh’un kavmine uyarılarını hatırlatır. Nasıl ki Hz. Nuh, kavmini ‘kurtuluş gemisi’ne, ‘doğru yol’a davet etmişse, İmam da dünya malına tamah eden, makam hırsına kapılan halka hak yolu, doğru eylemi hatırlatır:

“‘Tüm düşüncesi âhiret olan kimsenin kalbini Allah zengin kılar. Onun işlerini derleyip toparlar ve Dünya ona boyun eğerek gelir.

Kimin de bütün kaygısı dünya olursa Allah onun gözlerinin arasına fakirliği yerleştirir, işlerini darmadağın eder.’

Yine Efendimiz bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır:

‘Eğer insanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doyurur...’

(...)

Efendim dünya sevgisi, mevki ve makam hırsı, zenginlik arzusu ve bütün bunlara kapı-lanların nefsine yenik düşenlerin, âhireti unutanların gözlerine inen perde hususunda Hz. Peygamber’in daha pek çok hadisi vardır. Ancak şurasını da açıkça belirtmek üzerimize vazifedir.

Bütün bu öğütler esasen bize dünyadan büsbütün vazgeçmek, el-ayak çekmek, bir lokma-bir hırka deyip cemiyetten, iş hayatından uzaklaşmak için verilmiyor.

Elbetteki vazifemizi en iyi şekilde yapacak; ele-güne muhtaç olmayacak, çoluk-çocuğu-muzun rızkını arayacağız.

Çalışmak en büyük ibadettir.

Millet ve memlekete hizmet etmek evlatlarımızın, devletimizin geleceğini imar etmek vazifemizdir.

Önemli olan nefsine hâkimiyet ve aşırı gitmemektir...’”19

Hutbenin konusu kendisine tesir eden Şemsettin Bilen, camide iken eylem ve tavırlarını sorgular, iç hesaplaşma yapar. Dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunun farkında olan Bilen, İmam’ın beliğ konuşmasının tesiriyle bir ân mavera-ya yolculuk mavera-yapar; o günden sonra sadece cumadan cumamavera-ya değil, beş vakit namaz kılmaya, karar verir. Gelecek seçimde aday olmayıp hacca gitmeye niyet etse, yüzünü ahrete çevirmeye karar verse de cami çıkışında masivaya/oyun sahnesine döner. Ca-minin avlusunda otururken bir kişinin “Şemsettin abi, seçimlerde yine adaysın değil mi? Oyum senindir ha, böyle belle!..” demesi üzerine oyuna devam eder, makam hırsı onu yeniden sarmalar. Her ne kadar iç hesaplaşmaya girse de ‘kısmet’ diye karşılık

18 Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, Ankara: Öteki Yayınevi, 2000, s. 94-95.

(9)

verir. Bilen böylece kurtuluş gemisine binmeyi bir süre ertelemiş olur. Soyadıyla müsemma olan Şemsettin Bilen, aslında hakikatin bilincinde olmakla birlikte oyuna devam etmekten vazgeçemez. Cumadan sonraki ilk yaptığı işin de tören esnasındaki folklor gösterileri için, Zabıta Kemal’e zurnacı buldurmak olması dikkate değerdir. Caminin kapısı maveradan masivaya geçişi sembolize etmektedir.

Kasaba halkını ve eşrafı, kurtuluş gemisine/hak yola davet eden bir diğer bilge kişi de kasabanın tek matbaasının ve Fikir gazetesinin sahibi, başyazarı Fikri Süzer’dir. Ad ve soyadıyla müsemma olan Fikri Süzer, etrafında olup bitenleri fikirleriyle süzer, doğruları yanlışları süzgeçten geçirir. Haftalık gazetesinde “Fikir Meydanı” başlığı altında yazdığı uzun makalelerine “El-Muhalif Daima” yazan mührü de ekler. Gazeteci Fikri, hakikate aykırı olana muhalif olup hakkın yanındadır, halkı da hak yola/kurtuluş gemisine davet eder.

Etrafında olup bitenler karşısında sessiz/tepkisiz kal(a)mayan Süzer, kurulacak tesis karşısında da fikirlerini belirtir. Derinlikli makalelerinde “Fikir Adamı” imzasını kullanan Süzer, yazılarında “adalet” kavramını vurgular; okuyucularını/halkı da hak yola/adalete davet eder. Siyaset, iktidar, makam hırsıyla bütün değerlerin yitirildiği bir ortamda, onun şu sözleri çarpıcı ve dikkate değerdir:

“İnsana cemiyet lazımdır, cemiyete düzen lazımdır, düzeni padişah sağlar, padişahı adalet meşru kılar, mülk için ordu, ordu için mal (para), mal için halk, halk için adalet gereklidir.”20 Yazısındaki bu özlü ifadelerden sonra sözü kasabaya yapılacak tesise ve İdiris Güzel’e bağlayan Süzer, Güzel’in oyun ve planlarını da açığa vurur. Sezgisi güçlü olan Süzer, zaman zaman taşıp faciaya neden olan Deli Dere’nin çok yakınına yapılacak tesisin yer seçiminin oldukça yanlış olduğunu, ihalesinin de adaletsizce alındığını vurgular. Proje “siyasi danışıklı dövüş”, plan da “apaçık bir oyun”dur. Son derece ce-sur ve sağlam bir duruşu olan Süzer, haramla atılacak temelin yıkılmaya, düzenbazca yapılan planların da bozulmaya mahkûm olduğunu şu şekilde ifade eder:

“(...) Bu tesis o toprakta işlemez, işlese bile verimli olmaz.

Arsası Otbitmez köylülerinden yok fiyatına alınmış ve peşkeş çekilmiştir. Bu oyunun içinde il milletvekilleri dâhil bütün daire amirleri bulunmaktadır. Hepsi İdiris Güzel’den alacaklarını almışlardır. Vaaay, bu bize hakarettir. Düpedüz yalan ve iftiradır, diyen varsa çıksın karşıma.

Mahkeme yolu açık. Vesselam.”21

Doğru bildiklerini açık yüreklilikle, cesurca dile getiren Fikri Süzer, kasabada

20 a.g.e., s. 112. 21 a.g.e., s. 114.

(10)

dönen yolsuzlukların, oyunların farkındadır. Yalan vaatlerle uyutulmaya ya da umut-landırılmaya çalışılan halkı uyarmayı, onlara hakikati göstermeyi kendisine görev bilir. Bu yönleriyle o, Minberdeki İmam gibi kurtuluş elçisine, fikirleri de ‘kurtuluş gemisi’ne benzer. Ne yazık ki kasaba halkı, onların uyarılarını dikkat almak yerine oyuna kanar; tufan esnasında da oyunu çaresizce seyretmek zorunda kalır.

Halkı kurtuluş gemisine davet eden Minberdeki İmam ve Gazeteci Fikri Süzer de manevi önlemler almaya çalışmıştır. Kasaba halkının çoğu, Minberdeki İmam ve Gazeteci Süzer’in iyi niyetli uyarılarının, kurtuluşa davetteki samimiyetinin farkında olmakla birlikte, onların kurtuluş gemisine binmek yerine, Hz. Nuh’un inkârcı ve gafil kavmi gibi, oyuncu İdiris Güzel’in oyun gemisine/tesise umut bağlamaktan kendile-rini alıkoyamazlar. Bu durum onların saflıklarıyla ilgili olduğu kadar, değişim ya da yenilikleri kendilerini çıkmazdan kurtaracak bir çıkış yolu olarak görmelerinden de ileri gelir. Örneğin evlere banyolar yapılması, şofbenler takılması sonucu müşterisi oldukça azaldığı için hamamı kapatmaya karar veren Hamamcı Hayrettin, tesis saye-sinde yeni müşteriler kazanacağı umuduna kapılır. Ancak art niyetli girişimin ürünü, temeli çürük olan tesis, Deli Dere’nin azgın suları/tufan karşısında yenik düşünce, bu tesise bağlanan umutlar da suya düşer.

3. Tufandan Sonra: Suya Giden Umutlar, Bitmeyen Oyunlar

Su; şiddet ve öfkenin sembolü olduğunda, intikam hisleriyle öne çıktığı gibi, kötülükleri temizleyici, arındırıcı işlevler de üstlenir.22 Destansı, masalsı ve mitolojik anlatılarda şiddetli su ve onun neden olduğu faciaların konu alındığı anekdotlara ya da motiflere rastlanır. Bu anlatılar çoğunlukla ulusal/toplumsal faciaları konu alır. Mo-dern anlatılarda da su gücünü çağrıştıran metafor ya da sembollerin metnin dokusuna yerleştirildiği görülür. Tufandan Önce hikâyesinde kasabanın yakınındaki Deli Dere, adına karşın çoğu zaman çöpü zor taşıyacak kadar az akar. Sadece aniden bastıran yağ-murlarla yoğun su taşır, kırk elli yılda bir coşup bir kez de “yatağını patlatıp kasabayı bile bastığı” söylenir. Uzun yıllar kasabanın Belediye Başkanlığını yapan Şemsettin Bilen, Deli Dere’nin nadiren de olsa taşkınlığını önlemek için kanalizasyon çalışmaları yaptırarak, köprü inşa ettirerek önlemler almıştır. Şemsettin Bilen bu yönleriyle de örnek yöneticileri temsil eder.

Kasabaya inşa edilecek tesisin açılışı için uzun ve titiz hazırlıklar yapılmış, uzun protokol listesi hazırlanmıştır. Ancak doğal afet ya da engel karşısında protokolün son konuşmacısı bakan, konuşmasını tamamlayamaz. Bakan’ın konuşmasını

tamamlaya-22 Ayrıntılı bilgi için bk. Gaston Bachelard, Su ve Düşler, (çev. Olcay Kunal), İstanbul: Yapı Kredi

(11)

maması dikkate değerdir. Bakan, halkı ve kasabanın sorunlarını tanımaktan oldukça uzak olup onlara bulunduğu öneriler ve sunduğu teklifler de afakidir. Yazar, bakanın konuşmasıyla onunla halk arasındaki kopukluğu gösterir.23 Yağmur yağacağını fark eden yaşlılar, kadın ve çocukları da alıp kasabaya giderler. Kasabadaki yaşlılar güngörmüş, bazı yönlerden bilge kişiliğe sahiptirler. Toplum içinde masumiyet bakımından yaşlı ve çocuklarla birlikte çoğu zaman da kadınlar anılır. Tufan kopmadan önce felaketten de ilk kaçan onlar olur. Onlar, oyun sahnesi görünümü alan meydanı terk eder etmez, ortalık kıyamet sahnesine döner, herkes “can derdine düş”er. O esnada halkı “Sel geliyor, tepelere, tepelere... Koşun, kaçın...”24 diye uyaranın Şemsettin Bilen olması da dikkate değerdir. O, zaman zaman makam hırsına kapılsa da çoğu zaman halkın huzuruna, güvenliğine öncelik verir. Tufan esnasında kasaba halkı –Hz. Nuh’un kavmi gibi– tepelere kaçmaya başlar. Anlatıcı, kıyamet sahnesini andıran bu manzarayı şu şekilde tasvir eder:

“Bu feryat ile park yerine yönelenler duraksayıp; bata çıka, tökezlenip düşe kalka kendi-lerini tepelere atmak üzere can havliyle koşmaya başladılar.

Babanın oğlu, memurun amiri göresi kalmamıştı.

(...) Deli Dere’nin köpüklere bulanmış koca ağzı açıldı, önüne geleni yutmak üzere mey-dana saldırdı.

Aman Allah’ım...

Bu bir tufan, bu bir kıyamet idi.

Köprüyü yıkmış, park yerindeki arabaları, hayvanları içine almış, bir masal ejderhası gibi kabarıp coşmuş geliyordu.”25

Kıyameti andıran bu sahne karşısında Kaymakam Çetin’in “Oyun bitti... Oyun bitti...”26 şeklindeki replikleri trajik sonu özetlemektedir. Hayatla olan bağları çok güçlü olmayan Çetin Bey, biraz hadisenin şokunu üzerinden atamadığından biraz da ölmekle yaşamak arasında fark görmediğinden olsa gerek sele kapılmakla yaşamak arasında fark görmez. O, sele kapılmaktan kendisine duygusal ilgi duyan müzik öğretmeni Mehpare Hanım ve ona ilgi duyan Zabıta Kemal tarafından kurtarılır. Artık kasaba üzerinde oynanan siyaset, mala tamah, makam hırsının sergilendiği oyun bitmiş, trajik sona gelinmiştir. Anlatıcının ‘masal ejderhası’ benzetmesi çarpıcıdır. Yazar anıştırma yöntemiyle “Açık Deniz” şiirine göndermede bulunur. Yahya Kemal “Açık Deniz” şiirinde “Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi”27 mısraında denizi ejderhaya benzetir. Şiddetli su, ejderha gibi, önüne çıkan her şeyi yutucu özelliğe sahiptir. Tufandan Önce

23 Sezai Coşkun, “Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Temel İzlek Olarak Köy-Kent Meselesi”, Turkish

Studies, S. 5/2, Bahar 2010, s. 384.

24 Mustafa Kutlu, a.g.e., s. 205. 25 a.g.e., s. 205.

26 a.g.e., s. 207.

(12)

hikâyesinde de ejderhayı andıran sel suları ‘makam arabaları’nı ve binanın temelini de yutar. Tesis dünyanın/dünyalık olanın, maddiliğin sembolüdür. Ercan Yıldırım’ın da dikkat çektiği üzere yazar, “insanoğlu dünyaya ne kadar sağlam temel atarsa atsın”, bunların “yıkılmaya mahkûm” olduğunu vurgulamıştır.28

“Tufan inanışlarının hepsinde, insanlığın suyun altında kalması ve yeni bir insan ırkının ve yeni bir dönemin kuruluşu düşüncesi”nin olduğunu vurgulan Mircae Eliade, bütün kaynaklarda tufan hadisesiyle ilintili olarak “evren ve tarih döngüsü kavramı-na gönderme yap”ıldığını, “bir felaketle son bulan eski dönem ve ‘yeni insan’ların hükmettiği yeni dönem” motifi olduğunu ifade eder.29 Tufandan Önce hikâyesinde de bu döngü görülür. Diğer doğal afetlerde olduğu gibi bu tufandan zarar görenler olsa da kasabada zamanla olağan işleyiş devam eder. Yine Mircae Eliade, temsil ettiği dinsel görüş ne olursa olsun suyun işlevinin her zaman aynı olup onun (günahlardan) arındırma ve canlandırma gücüne sahip olduğunu söyler.30 Bu hikâyede de sel suyu, felakete neden olduğu gibi arındırıcı işlev de üstlenmiştir. Tufanın ardından Şemsettin Bilen gibi özü bozulmayan yurt insanı arınıp31 kurtuluş gemisine binerken, İdiris Güzel gibi yozlaşmış kişilerse maddi olarak yükseliş, manevi olarak düşüş gemisine binerler. Özü bozulmayan, halka hizmeti önceleyen Şemsettin Bilen, tufandan sonra siyaseti bırakır; hacca gider, aktar dükkânıyla evi arasında sakin bir hayat sürer. Tesisi açmayı siyasi yükseliş için önemli bir basamak olarak gören İdiris Güzel ise kısa süre içinde hedeflerine ulaşır; siyasetçi kimliği sayesinde uluslararası iş ilişkileri kurar, Tüsiad üyesi olur. Eserin sonunda her ne kadar eski siyasetçiler Haşmet Altay ve Hulusi Derin’in akıbetine ilişkin bilgi verilmese de İdiris Güzel örneğinde yeni dönemin de eskisinden çok farklı olmayacağına dikkat çekilir. Nuh Tufanı’ndan sonra, belirli bir süre de olsa, olumlu yönde bir değişim varken, bu hikâyede söz konusu edilen tufan hadisesinden sonra olumlu yönde değişimden söz etmek zordur.

Eserde dünyanın bir oyun yeri olduğunu sıklıkla vurgulayan yazarın hikâyenin sonunda fıkra kahramanı Temel’e yer vermesi, oyun-hakikat-hikmet bağlamında dikkate değerdir. Temel’in “fıkra kahramanı olarak” dolaşmaya devam ettiği ifade edilerek, eserde söz konusu edilen hadisenin –fıkrayı andırsa da– gerçekçi bir boyutu olduğuna, komik gibi görünmekle birlikte trajik olan bir duruma dikkat çekilir.

28 Ercan Yıldırım, Mustafa Kutlu Hikâyeciliği: Varoluş Yabancılaşma Hakikat, Ankara: Ebabil Yayıncılık,

2007, s. 90.

29 Mircae Eliade, Dinler Tarihine Giriş, (çev. Lale Arslan), İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2003, s. 215. 30 a.g.e., s. 217.

(13)

Sonuç

Mitolojik anlatıların birçoğunda tufan hadisesi yeniden doğuşu sembolize eder. Bu anlatılarda olduğu gibi Tufandan Önce hikâyesinde de görülen odur ki, tufandan önce yanlış yolda yürüyenlerin çoğu tufandan sonra da aynı istikamette yürümeye devam ederler. Kasabanın Belediye Başkanı Şemsettin Bilen gibi kurtuluş gemisine binen hak yolu bulanlar olsa da bunlar azınlıktadır. Mustafa Kutlu’nun kaynakları İslâmi olduğu için, hikâyedeki olayın kurgulanışı da Kur’an-ı Kerim’deki kıssa ve anekdot-lara uygunluk gösterir; yazar metinlerarasılık yöntemiyle birçok ayete ya göndermede bulunur ya da ayeti doğrudan alıntılar. Nasıl ki Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh, kavmine hak yolu hatırlatıp onları kurtuluş gemisine davet ediyorsa, Tufandan Önce hikâyesinde de Minberdeki İmam ve Gazeteci Fikri Süzer dünyanın oyunlarına kanarak, makam hırsına kapılıp gaflet içinde bulunan halkı uyarır, hak yola davet eder. Minberdeki İmam, durumu Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle açıklar. Bu ayetlerde en çok vurgulanan da dünyanın oyun sahnesi, gündelik hayatın da oyundan ibaret olduğudur. Nitekim tufandan sonra Kaymakam Çetin’in ilk söylediği “Oyun bitti...” olur. Gazeteci Fikri Süzer’in de en çok vurguladığı İslam dininin temel kavramlarından olan “adalet”tir. Yine Kur’an-ı Kerim’de tufanla cezalandırılan sadece Hz. Nuh’un kavminden yanlış yola sapanlar olduğu gibi, bu hikâyede de cezalandırılanlar muhteris siyasetçiler olur. Kasaba halkı içinde en masum olan yaşlılar, çocuklar ve kadınlar tesisin açıldığı mekânı/oyun sahnesini ilk terk eden, tufandan zarar görmeyenler olur.

KAYNAKLAR

Aktulum, Kubilay, Metinlerarası İlişkiler, Ankara: Öteki Yayınevi, 2000.

Bachelard, Gaston, Su ve Düşler, (çev. Olcay Kunal), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006. Beydili, Celal, Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, (çev. Eren Ercan), Ankara: Yurt

Kitap-Yayın, 2005.

Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul: MEB Yayınları, 1995.

Coşkun, Sezai, “Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Temel İzlek Olarak Köy-Kent Meselesi”, Turkish Studies, S. 5/2, Bahar 2010, s. 363-409.

Dursun, Davut, “Mustafa Kutlu’nun ‘Tufan’dan Önce’sindeki Siyasetin Gerçekliği”, Muhafazakâr Düşünce, S. 13-14, Yaz-Güz 2007, s. 195-206.

Eliade, Mircea, Dinler Tarihine Giriş, (çev. Lale Arslan), İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2009. Emre, İsmet, Roman ve Siyaset Metin Tahlilleri I, Ankara: Anı Yayıncılık, 2010.

Harman, Ömer Faruk, “Tufan”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 41, İstanbul: TDV Yayınları, 2012, s. 319-322.

Karakoç, Sezai, Yitik Cennet, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2013. Kutlu, Mustafa, Tufandan Önce, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003.

Narlı, Selman, Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Değişen Değer Yargıları, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014.

(14)

Samsakçı, Mehmet, “Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Modern Bir Dejenerasyon Alanı Ola-rak Siyaset ve Siyasiler”, Aynanın Sırrı: Mustafa Kutlu Sempozyum Bildirileri, (haz. Fatih Andı-Bahtiyar Aslan), İstanbul, 2012, s. 190-205.

Yıldırım, Ercan, Mustafa Kutlu Hikâyeciliği: Varoluş Yabancılaşma Hakikat, Ankara: Ebabil Yayıncılık, 2007.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hikâyede aşırı maneviyatçı Hacı İmadettin Efendi, materyalist ve çıkarcı oğlu Kötü Tahsin ve silik bir tip olan anne Naciye Hanım aracılığıyla bir aile

hergiz: metinde “hergez (eÓ½dÓ£)” şeklinde harekelenmiştir.. Vezin gereği “šì” hecesinin kısa

However, the significant interactive effect involving the components of work family interface obtained in the current study is an indication that the independent effects of

Hafif dilatasyon Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik Üç gün boyunca kültür Evre IB (NEK şüphesi) Rektumdan açık kırmızı kanama Isı dengesizliği Apne Bradikardi

Genel olarak ele alındığında, metabolik hastalıkların ya da travmaların da periostitise neden olabileceği 29,30 göz önünde bulundurulmakla birlikte; Köşk

Sonuç olarak bu makaledeki amaç İbn Tufeyl felsefesinin Molyneux Sorusu ve Mary’nin Odası ar- gümanında da aynı şekilde bulunabileceğini iddia etmek değildir; amaç

Sizin bu konseriniz, aldığınız ödül ve TV için dün­ yayı dolaşmanız Türkiye’nin en iyi tanıtımı olarak yorumlanı­ yor?. Ama genelde biz bu tanıtım işini

Yapýlan fizik muayene ve ruhsal durum muayenesi sonucunda disfaji þikayeti depresif bozukluðun bir belirtisi olarak deðerlendirilmiþtir... hastalýklar ile depresyon belirtileri