• Sonuç bulunamadı

EVLİ ÇİFTLERİN KENDİ AİLE YAPI VE İŞLEVSELLİKLERİNİN AİLE ORİJİNLERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "EVLİ ÇİFTLERİN KENDİ AİLE YAPI VE İŞLEVSELLİKLERİNİN AİLE ORİJİNLERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI"

Copied!
93
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI

EVLİ ÇİFTLERİN KENDİ AİLE YAPI VE İŞLEVSELLİKLERİNİN AİLE ORİJİNLERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Fisun Nezihe ÇAVUŞOĞLU

Tez Danışmanı Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY

(2)

Gazi Üniversitesi

Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Fisun Nezihe KAYMAZ’a ait “Evli Çiftlerin Kendi Aile Yapı ve İşlevselliklerinin Aile Orijinleriyle Karşılaştırılması” adlı çalışma, jürimiz tarafından Rehberlik ve Psikolojik Danışma Bilim Dalı YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza Üye (Tez Danışmanı):Prof.Dr. Yaşar ÖZBAY ………

Üye :Doç.Dr. Galip YÜKSEL .…………..

(3)

ÖNSÖZ

Aile, bilinen en eski ve en basit tanımıyla toplumun temel yapısını oluşturan en küçük birimdir. Bu basit tanımıyla bile aile, toplumu oluşturmak gibi çok büyük bir anlamı üstlenmektedir. Halktan, cumhurbaşkanına kadar toplumu oluşturan her bireyin yetiştiği, temel değerlerini aldığı ilk yer aileleridir. Bireylerin aldığı bu değerler, daha sonra toplumun değerleri haline gelmektedir. Bu sebeple bugün toplumun içinde bulunduğu durum ve şartların anlaşılması istenirse bakılması gereken ilk yer ailelerdir. Aileler ne kadar sağlıklı, iyi bir iletişim içinde, özerk, kendinin ve diğer insanların istek ve ihtiyaçlarının farkında bireyler yetiştirirse, toplumun da o kadar sağlıklı ve istenilir düzeyde olacağını düşünmek yanlış olmayacaktır.

Her ne kadar ailelerin, sağlıklı bireyler yetiştirmesi istense de, bazen bu mümkün olmamakta ve yetişkin yaşamında çok sık sorun yaşayan ve bu sorunlarla baş edemeyen bireylere sıkça rastlanmaktadır. Bugün ailenin önemini anlayan aile terapistleri de, terapiye gelen bireyin orijinal ailesini de teşhis ve tedavi kısmının bir parçası olarak görmekte ve bireylerin problemlerini; aile yapısı, sınırları, inançları, rolleri, fikirleri, aktiviteleri, etkileşimleri bağlamında değerlendirmektedirler.

Günümüzde ailenin önemini anlama gerekliliği sadece aile terapistlerine ait değildir. Sosyoloji, politika gibi insan üzerine gelişen her bilim, her meslek, aileye gereken önemi vermek durumundadır. Gelişmiş ülkelerde, hükümetler, aileyi sosyal yaşamın kuvveti ve sağlığının göstergesi olarak kullanmakta ve aileyle ilgili politikalara önem vermektedirler. Çünkü bu ülkelerdeki politikacılar, aile yaşamının zayıflamasını, ulusal yaşamın dayanma gücünü temelinden yıkmanın yollarından biri olarak görürler ve bu sebeple aileyi korumaya yönelik önlemler alırlar(Wilson,1985).

Bu araştırmada bu kadar önemi olduğu düşünülen ailelerde yetişen bireylerin, yetişkin yaşamlarında gerçekleştirdikleri evliliklerle, orijinal ailelerinin yapısının ilişkisi olup olmadığı, orijinal ailelerinin, evliliklerini iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç değişkenleri açısından etkileyip

(4)

etkilemediği incelenmiştir. Araştırma bulgularında evli çiftlerle, ailelerin evlilik algıları bazı değişkenlere göre farklılık göstermiştir. Bu bulguların hem aile terapistlerine hem de bu alanda çalışan danışmanlara ve uzmanlara katkıda bulunacağı umulmaktadır.

Bu araştırmanın her aşamasında bana destek gösteren tez danışmanım Sn. Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY’a; fikir edinme aşamasında destek olan hocam Sn. Serdar ERKAN’a, çalışmalarım sırasında bana destek veren eşim Fatih Mehmet ÇAVUŞOĞLU’na ve verilerin toplanmasında gönüllü olan tüm çiftlere teşekkürlerimi sunarım.

Fisun Nezihe ÇAVUŞOĞLU Ankara /2007

(5)

ÖZET

EVLİ ÇİFTLERİN KENDİ AİLE YAPILARI VE İŞLEVSELLİKLERİNİN AİLE ORİJİNLERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI

Çavuşoğlu, Fisun Nezihe

Yüksek Lisans, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Yaşar Özbay

Mart – 2007

Bu araştırmada evli çiftlerin, ebeveynlerinin aile yapılarını, Aile Yapısını Değerlendirme Aracı (AYDA)’nın ölçtüğü iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum ve direnç açısından algılamaları ile kendi aile yapılarını aynı değişkenler açısından algılamaları arasındaki ilişki incelenmiştir.

Çalışma grubunu, 2005–2006 yılında İstanbul’da yaşıyor olan 100 evli çift oluşturmuştur. Bu araştırma kapsamında, çiftlerin kendi aile yapıları ve orijinal ailelerinin aile yapıları hakkındaki algıları Gülerce tarafından 1988 yılında geliştirilen “Aile Yapısını Değerlendirme Aracı (AYDA)” ile ölçülmüştür. Çalışma grubunun kişisel bilgileri de “Kişisel Bilgi Formu” ile tespit edilmiştir ve AYDA ile elde edilen bilgiler tablolar halinde verilmiştir. Araştırmaya katılan çiftlerin kendi aile yapıları ile aile orijinlerinin aile yapısını algılamaları arasında ilişki olup olmadığı varyans analizi, t-testi, Tukey Cramer testi, Pearson Moment Korelasyon Katsayısı ile kontrol edilmiştir. Araştırmada anlamlılık düzeyi 0,5 olarak kabul edilmiştir.

Araştırma sonucunda; çalışma grubunun, kendi aile yapılarını ve ebeveynlerinin aile yapılarını algılamaları arasında bir ilişki olmadığı; algılamalarının cinsiyete göre değişmediği; çalışma grubundaki 20–35 yaş arası kadınların, aile yapılarını doyum açısından 52–67 yaş arası kadınlara göre daha sağlıklı olarak algıladıkları; yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki çiftlerin doyum alanında kendi aile yapılarını daha sağlıklı olarak algıladıkları; 1–5 yıldır evli olan

(6)

kadınların kendi aile yapılarını iletişim açısından 16–30 yıldır evli olan kadınlara göre daha sağlıklı, ebeveynlerinin aile yapılarını da 6–15 yıldır evli olan kadınlara göre daha sağlıklı olarak algıladıkları; 1–5 yıldır evli olan erkeklerin ise kendi aile yapılarını yönetim ve birey açısından 16–30 yıldır evli olan erkeklere göre daha sağlıklı olarak algıladıkları; üniversite düzeyinde eğitim gören kadınların kendi aile yapılarını iletişim açısından ilkokul mezunlarına göre; yetkinlik ve birey açısından ise ortaokul mezunu olan kadınlara göre daha sağlıklı olarak algıladıkları görülmüştür.

Araştırma sonunda, ortaya çıkan sorunlara dayalı olarak araştırmacı tarafından ortaya konulan önerilere yer verilmektedir.

(7)

ABSTRACT

This research is done in order to understand whether there is a relation between the perception of married couples’ parents’ family structure in terms of communication, unity, management, perfection, emotional context, individual, satisfaction, resistanc and these couples’ perception of their own marriage according to the same variables which measured by FSED. The universe of the research consists of 100 married couples who were living in Istanbul in 2005–2006. In this research, the couples perceptions of their structures and their original families’ family structures are measured by “Family Structure Evaluation Device (AYDA) which was developed Professor Aydan Gülerce, a lecturer in Bosphorus University in 1988. The couples’ personal information is set by “Personal Information Forum”.

In analyzing the data taken, the points which the couples gave to their own families and their original families are determined. The information taken by using FSED (AYDA) is given in the form of tables the overages and Standard aviations of the personal information of couples that are to be used in the research are also stated. Whether there is a relation between their perception of the couples’ own family structure and the perception of their original family structure is controlled by using variation analysis, t-test, Tukey Cramer test, Pearson Moment Correlation. The meaningfulness level in the research is accepted as .05.

As a result of the research; It is seen that there is no relationship between the women and men’s perception of their own family structures and their parents’ family structures; men’s and woman’s perceptions of their own family structures don’t change according to the sex; the women aged between 20–35 perceive their family structure as healtier than the women aged between 52–67 in terms of satisfaction; the women and men of a high socio-economic level perceive that their own family structures are healtier in terms of satisfaction; the women who have been married between 1–5 years perceive their own family structures healtier than the women who have been married between 16–30 years in terms of communication. In addition, the men who have been married between 1–5 years perceive their own family structures

(8)

healtier than the men who have been married between 16–30 years in terms of administration and individual; The women and men’s who are graduates of BA and MA perceive their own family structures healtier than the other women and men’s of primary school graduates in terms of communication.

The suggestions of the researcher about the problems that came to light at the end of the research are stated.

(9)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ...2 ÖZET...4 ABSTRACT...6 İÇİNDEKİLER...8

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ...11

BÖLÜM I GİRİŞ...13 1.1. Problem durumu...13 1.2. Problem Cümlesi...15 1.2.1. Alt Problemler...15 1.3. Hipotezler...16 1.4. Araştırmanın Önemi………...…………..17 1.5. Varsayımlar...18 1.6. Sınırlılıklar...18 BÖLÜM II KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR...20

2.1. Aile Orijini...22

2.2. Güncel Aile Yaklaşımları...25

2.2.1. Psikodinamik Aile Sistemleri Yaklaşımı…...26

2.2.2. Stratejik Aile Yaklaşımı...27

2.2.3. Yapısal Aile Yaklaşımı...28

2.2.4. Varoluşsal Aile Yaklaşımı...29

2.2.5. Psikoanalitik Aile Yaklaşımı...30

(10)

2.2.7. Kuşaklar Arası Aile Yaklaşımı...32

2.3. Türkiye’de ve Yurt Dışında Aile Orijini Konusunda Yapılan Araştırmalar...34 BÖLÜM III YÖNTEM...44 3.1. Araştırma Modeli...44 3.2. Araştırma Grubu...44

3.3. Veri Toplama Araçları...45

3.3.1. Aile Yapısını Değerlendirme Aracı (AYDA)...45

3.3.1.1. Aile Yapısını Değerlendirme Aracının Geçerliği...46

3.3.1.2.Aile Yapısını Değerlendirme Aracının Güvenirliği...47

3.3.2. Kişisel Bilgi Formu...50

3.4. Verilerin Toplanması……….……….……..…50

3.5. Verilerin Çözümlenmesi...50

BÖLÜM IV BULGULAR VE YORUMLAR…...52

4.1.Evli Çiftlerin ve Ebeveynlerinin, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Açısından Algılamalarına İlişkin Bulgular ve Yorumları……….…………...53

4.2.Araştırma Grubunun Kendi Aile Yapılarını ve Ebeveynlerinin Aile Yapılarını, Cinsiyete Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Açısından Algılamalarına İlişkin Bulgular ve Yorumları ...56

4.3.Araştırma Grubunun, Kendi Aile Yapılarını ve Ebeveynlerinin Aile Yapılarını, Yaş Grubuna Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Açısından Algılamalarına

(11)

İlişkin Bulgular ve Yorumları ...61

4.4.Araştırma Grubunun, Kendi Aile Yapılarını ve Ebeveynlerinin Aile Yapılarını Sosyo-Ekonomik Düzeye Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Açısından Algılamaların İlişkin Bulgular ve Yorumları…...65

4.5.Araştırma Grubunun, Kendi Aile Yapılarını ve Ebeveynlerinin Aile Yapılarını, Evlilik Sürelerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Açısından Algılamalarına İlişkin Bulgular ve Yorumları...68

4.6.Araştırma Grubunun, Kendi Aile Yapılarını ve Ebeveynlerinin Aile Yapılarını Eğitim Düzeylerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Algılamalarına İlişkin Bulgular ve Yorumları...68

BÖLÜM V SONUÇ VE ÖNERİLER...74 Sonuç………74 Öneriler………76 KAYNAKÇA...79

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

TABLO Sayfa 1. Aile Türleri...3 2. Çiftlerin Cinsiyet, Eğitim ve Gelir Düzeylerine Göre Dağılımı………...33 3. AYDA Maddelerinin Ait Oldukları Gösterge (G) ve Toplam (T)

Puanlarla İç Tutarlık Katsayıları...48 4. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Annelerinin, AYDA İletişim,

Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum,

Direnç Puanlarının Korelasyon Sonuçları...53 5. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Babalarının, AYDA İletişim,

Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum,

Direnç Puanlarının Korelasyon Sonuçları...54 6. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Annelerinin, AYDA İletişim,

Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum,

Direnç Puanlarının Korelasyon Sonuçları ...54 7. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Babalarının, AYDA İletişim,

Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum,

Direnç Puanlarının Korelasyon Sonuçları...55 8. Araştırma Grubunun Cinsiyete Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim,

Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının

Ortalamaları, Standart Sapma Değerleri ve Çift Yönlü t-Testi Sonuçları………57 9. Araştırmaya Katılan Kadınların, Ebeveynlerinin Cinsiyetine Göre,

AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey,

Doyum, Direnç Puanlarının Çift Yönlü t-Testi Sonuçları...58 10. Araştırmaya Katılan Erkeklerin, Ebeveynlerinin Cinsiyetine Göre,

AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey,

Doyum, Direnç Puanlarının Çift Yönlü t-Testi Sonuçları……….59 11. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Ebeveynlerinin, Kadınların Yaş

Gruplarına Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

(13)

12. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Ebeveynlerinin, Erkeklerin Yaş Gruplarına Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapma Değerleri...63 13. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Ebeveynlerinin, Kadınların Sosyo-

Ekonomik Düzeylerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve

Standart Sapma Değerleri………..………65 14. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Ebeveynlerinin, Erkeklerin Sosyo-

Ekonomik Düzeylerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve

Standart Sapma Değerleri……….….66 15. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Ebeveynlerinin, Kadınların Evlilik

Sürelerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapma Değerleri………..……..69 16. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Ebeveynlerinin, Erkeklerin Evlilik

Sürelerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapma Değerleri……… 70 17. Araştırmaya Katılan Kadınların ve Ebeveynlerinin, Kadınların Eğitim

Düzeylerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

Sapma Değerleri……….71 18. Araştırmaya Katılan Erkeklerin ve Ebeveynlerinin, Erkeklerin Eğitim

Düzeylerine Göre, AYDA İletişim, Birlik, Yönetim, Yetkinlik, Duygusal Bağlam, Birey, Doyum, Direnç Puanlarının Ortalamaları ve Standart

(14)

BÖLÜM I

GİRİŞ

1.1. Problem Durumu

Dünyaya gelen birey; hayatla, insanlarla, ilişkilerle ilgili ilk ve temel bilgileri ailesinden alır. Evde aile üyeleriyle sorun yaşadığında bu sorunu nasıl çözeceğini, nasıl uzlaşılacağını yine ailesinde öğrenir. Sevgi, üzüntü, acı gibi duygularını nasıl ortaya koyacağını ailesinden öğrenir. Evdeki aile yapısından; yönetimin, yetkinliğin nasıl paylaşıldığını, cinsiyete göre hangi rollerin üstlenildiğini görür ve bunları model alır. Daha sonra yaşamında, ailesinde gördüğü ve edindiği bu bilgiler ışığında yeni ilişkilere girer ve bu ilişkilerde de genellikle ailesinden edindiği iletişim kalıplarını kullanır.

Bireylerin, ailelerinde edindikleri bu kalıpların farkında olmaları, kurdukları aile yapısının ne kadar kendi gerçek ihtiyaçlarına göre ya da ne kadar kendi orijinal aile yapılarına göre şekillendiğini anlamalarını sağlar. Bireylerin bunu bilmeleri önemlidir; çünkü kişi, gerçek ihtiyaçlarını, ailesinde karşıladığı oranda sağlıklı olacaktır. Bu sebeple aile yapısını anlamak ve eşlerin kendi ihtiyaçları ve ilişkilerinin özelliğine göre bir yapıya karar vermeleri, hem kişilerin kendileri, hem de toplum açısından daha sağlıklı aileler oluşturmalarını sağlayacaktır.

Ailenin bu işlevlerini göz önüne aldığımızda, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilmesine rağmen, insan yaşamında vazgeçilmez bir önemi olduğu görülmektedir. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayabileceği ilk doğal yer kendi ailesidir. Bireyin yaşamında doyum sağlaması, fonksiyonlarını etkili bir şekilde yerine getirmesi ve yaşadığı topluma uygun bir kişi olarak yetişmesi işlevi de, önce kendi ailesi çevresinde sağlanır (Nazlı, 2003).

(15)

Aile, kişinin psikolojik gelişimine ve kişisel refah duygusuna da çok büyük etkisi olan merkezi bir sistemdir ve aileler, sıklıkla aile üyelerinin sosyal çevrelerinde olanlara karşı koruyucu bir rol üstlenirler. Aile üyeleri de, yaşamın getirdikleriyle baş etmek için ailelerine güvenirler.

Foley, 1989’da sosyal bir birim olan ailede, her aile üyesinin karşılıklı olarak samimilik (intimacy), güç (power) ve anlamlılık (meaning) boyutundaki üç ihtiyacına ulaşmak için çaba gösterdiğini söyler. Bu duygular, ailede karşılandığı takdirde bireyin ileriki yaşantısında bu duygularla ilgili yaşayacağı sorunların en aza indirgeneceğini söylemektedir. Günümüzde de Foley’in, bazı ihtiyaçların orijinal ailede karşılanması gerektiği düşüncesini savunan birçok yaklaşım vardır. Örneğin; Transaksiyonel Analiz yaklaşımında, bireyin yaşamında karşılaştığı ve baş edemediği birçok sorunun temelinde erken çocukluk yaşantılarının ve orijinal ailesinde oluşturduğu yaşam senaryolarının olduğu söylenmektedir (Pierre, 2004).

Ayrıca aile, her toplum için olduğu kadar Türk toplumunun sürekliliği için de vazgeçilmez bir unsurdur. Türk ailesi, tarihi gelişim içinde bazı değişimlere uğramakla birlikte hala toplumumuzun en önemli ve en küçük toplumsal yapısı olma özelliğini korumaktadır.

Özetle, bireyin gelişiminde en önemli sosyal çevrelerden biri, kendi ana baba alt sistemi, yani orijinal ailesidir. Orijinal ailedeki aile üyeleri ile olan ilişkiler yaşamımızdaki en önemli ve uzun süreli ilişkilerdir. Bu sebeple de bireyin yaşamında çok etkilidir. Kişi her ne kadar medya, okul, çevre gibi faktörlerden, evlilik konusunda bazı bilgileri öğrense de, kendi ailesinden gözlemleyerek ve taklit ederek öğrenmek en etkili öğrenme yollarından biridir (Kağıtçıbaşı, 2000). Sağlıklı bir ailede büyümek, daha öncede belirttiğimiz gibi bireyin yaşamında sağlıklı ilişkiler kurmasını, sağlıklı bir evlilik yapma olasılığını oldukça artırmaktadır. Böyle bir araştırma yapma ihtiyacı da, bu bilgiler ışığında bireylerin aile yapılarını sağlıklı ya da sağlıksız olarak algılamalarının, ebeveynlerinin aile yapılarını sağlıklı ya da sağlıksız olarak değerlendirmeleri ile ilişkisi olup olmadığını öğrenmek ihtiyacından doğmuştur.

(16)

Çalışmada, birinci bölümde; araştırmanın amacı açıklanmış, araştırmayla ilgili kuramsal açıklamalara yer verilmiş, problem cümlesi ve alt problemler belirlendikten sonra hipotezlere, varsayımlara, sınırlılıklara, araştırmanın önemine ve araştırmada kullanılan bazı tanımlara yer verilmiştir. İkinci bölümde ve Türkiye’de ve yurt dışında aile orijiniyle ilgili olan araştırmalara yer verilmiştir. Yöntem bölümü olan üçüncü bölümde de araştırmanın modeli, araştırma grubu ve veri toplama araçları anlatılmış; verilerin toplanması ve çözümlenmesi hakkında bilgi verilmiştir. Dördüncü bölümde araştırmanın bulguları ve yorumları verilmiştir. Beşinci ve son bölümde de araştırma sonucu ile ilgili olarak sonuç ve önerilere yer verilmiştir.

1.2. Problem Cümlesi

Bu araştırmanın amacı, “evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını algılamaları AYDA iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum ve direnç boyutlarında farklılık göstermekte midir?” sorusuna cevap aramaktır.

1.2.1. Alt Problemler

Araştırmada aşağıdaki sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır.

1. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını algılamaları AYDA iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum ve direnç boyutlarında ilişki var mıdır?

2. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç açısından algılamaları cinsiyete göre değişmekte midir?

(17)

3. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç açısından algılamaları yaş grubuna göre değişmekte midir?

4. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç açısından algılamaları sosyo-ekonomik düzeye göre değişmekte midir?

5. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları evlilik sürelerine göre değişmekte midir?

6. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları eğitim düzeylerine göre değişmekte midir?

1.3. Hipotezler

1. Evli çiftlerin kendi aile yapılarını ve orijinal aile yapılarını AYDA iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum ve direnç açısından algılamaları ile bu çiftlerin kendi evliliklerini aynı değişkenler açısından algılamaları arasında ilişki vardır.

2. Evli çiftlerinorijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları cinsiyete göre değişmektedir.

3. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları yaş grubuna göre değişmektedir.

(18)

4. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları sosyo-ekonomik düzeye göre değişmektedir.

5. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları evlilik sürelerine göre değişmektedir.

6. Evli çiftlerin orijinal aile yapıları ile kendi aile yapılarını iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, birey, doyum, direnç algılamaları eğitim düzeylerine göre değişmektedir.

1.4. Araştırmanın Önemi

Bu araştırmanın temel amacı, evli çiftlerin evliliklerinde, aile orijinlerinin etkili olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Ayrıca, bu çiftlerin kendi evliliklerini ve ebeveynlerinin evliliklerini iletişim, birlik, yönetim, yetkinlik, duygusal bağlam, doyum ve direnç açısından nasıl algıladıklarını ortaya çıkarmaktır. Aile orijini ve evlilik konusunda yapılan bu araştırma sonucunda, aile danışması ve aile terapisi alanlarında, aile orijinine daha fazla önem verilmesi amaçlanmaktadır.

Aile orijininin, evlilikte ne kadar önemli olduğunun bilinmesi ve aile terapisi ve aile danışması alanlarında, bu konuya daha fazla önem verilmesi için belli bilimsel verilere ihtiyaç vardır. Bu araştırmayla da, aile orijini konusunda bilimsel veriler elde edilmesi amaçlanmaktadır.

Literatürde aile üzerine yapılmış birçok araştırma mevcuttur. Ancak özellikle Türk aile yapısı üzerine yapılmış ve bunu Türkiye’de geliştirilmiş bir ölçekle ölçen araştırmaların sayısı oldukça azdır. Bu sebeple araştırma Türkiye’de geliştirilen Aile Yapısını Değerlendirme Aracı (AYDA) ile yapılmıştır ve böyle bir açığı kapama amacı da gütmektedir.

(19)

Ayrıca bu araştırma, ülkemizde çok yaygın olmayan “Aile Orijini” yaklaşımını da daha ayrıntılı açıklamayı hedeflemektedir. Bu sayede bu konuya olan ilginin artacağı düşünülmektedir.

Son olarak, araştırma sonucunda bireylerin, evliliklerini sağlıklı ya da sağlıksız olarak algılamalarının, orijinal ailelerini (anne babalarının evliliklerini) sağlıklı ya da sağlıksız olarak değerlendirmeleri ile farklı değişkenler açısından ilişkisinin olduğu ortaya çıktığı takdirde, daha sağlıklı aile yapıları geliştirme ve aile orijini konusunda neler yapılabileceğiyle ilgili daha kapsamlı veri tabanı elde edilmiş olacaktır.

1.5. Varsayımlar

Bu araştırmada, aşağıdaki varsayımdan (sayıltıdan) hareket edilecektir. 1- Evli çiftlerin kendi ebeveynlerine ilişkin algılamalarının önyargılı olmayacağı varsayılmaktadır.

1.6. Sınırlılıklar

Araştırma örneklemi İstanbul’da yaşayan evli çiftler olduğundan, araştırmanın genellenebilirliğinin bu kapsamda ele alınması gerekmektedir.

1.7. Tanımlar

Bu araştırmada adı geçen kavramlar, aşağıda tanımlandıkları biçimiyle kullanılmıştır.

Aile: Kan bağı ile yapılanmış ve temel işlevi yeni doğan çocukları beslemek ve toplumsallaştırmak olan küçük bir sosyal grup (Fitzpatrick ve Badzinski, 1985).

(20)

Aile Orijini: Aile ile ilgili değerlerin, inançların çok kuşaklı bir olgu olduğunu ve bu değerlerin, inançların aile etkileşimi ya da ilişkisi ile bir sonraki kuşaklara kopyalandığını savunan düşünce (Nichols, 2003).

Aile Yapısı: Topluma uyum sağlamak amacıyla ve önceki kuşakların da fonksiyonu olarak hane halkının yaş, cinsiyet gibi özelliklerine göre belirlenen aile kompozisyonu (Kağıtçıbaşı, 1996; Hoopes, 1987; Zinn veEitzen, 1990).

(21)

BÖLÜM II

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Devlet Planlama Teşkilatı, Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonu 1987 yılında aileyi, “kan bağı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan, bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birim” olarak tanımlamıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı, Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonu’nun bu tanımı aileyle ilgili yapılan resmi bir tanım olmasına rağmen, literatür incelendiğinde aile ile ilgili tek ve ortak bir tanım bulunamamış ve zaman içinde ailenin tanımının giderek daha fazla özellik içerdiği görülmüştür. Tek bir tanım üzerinde birleşilememesinin en önemli sebebi de, aile yapılarının zamana göre değişmesi ve farklı algılanmasıdır. Davidson ve Moore, 1992’de bu değişen aile türlerini aşağıdaki gibi vermişlerdir:

TABLO 1 Aile Türleri

AİLE OLUŞTURANLAR

Çekirdek Aile Karı, koca ve çocuk

Geniş Aile Çekirdek aileye ek olarak büyükanne ve

büyükbabaların, halaların, amcaların veya diğer akrabaların olduğu aile

Karışık Aile Karı, koca ve diğer evlilikten

/evliliklerden gelen çocukların da olduğu aile

Ortak Kurallı Aile Karı, koca ve bazen çocukların da bir aile gibi yaşadığı fakat yasal evliliğin

(22)

gerçekleşmediği aile

Tek Ebeveynli Aile Boşanma, ölüm ya da hiç evlenmeme gibi nedenlerle tek ebeveynle yürütülen aile

Komün Aile Karı, koca ve çocukların bir arada

yaşadığı, belli sorumlulukları ve hakları olan, ortak mülkiyet olan aile.

Dizi Aile Eşlerden birinin yaşamında çeşitli eşleri veya aileleri vardır ama belli zamanda bir çekirdek aileye sahiptirler.

Bileşik Aile Poligam aile benzeri. İki veya daha fazla

çekirdek aile ortak bir kadını ya da erkeği paylaşır.

Birlikte Yaşama Aynı evi paylaşan, evlenmemiş iki kişi arasındaki ilişki.

Lezbiyen veya gay çiftler Aynı cinsten iki insanın belli bir düzen içerisinde yaşadığı ve aralarında homoseksüel ilişki geliştirip sürdürdükleri aile.

Aile, toplumun da bir parçasıdır ve doğal olarak toplumun sosyal yapısına, değerlerine ve normlarına bağlıdır. Toplumsallaşmaya ilk adımını attığı aile içinde birey, pek çok engelle karşılaşıp, çatışmalar yaşamakta, aynı zamanda yaşadığı etkileşimler sayesinde gelişip olgunlaşmakta ve bir anlamda işlevlerini etkili biçimde gerçekleştirme durumuna gelmektedir (Bulut, 1983). Bu sebeple, ailelerin diğer önemli bir işlevi de, yaşam şartları sürekli değişirken, aile üyelerinin, hayatta kalmaları için bu değişen şartlara, birbirlerinin uyumunu sağlamaktır. Anderson ve Sabatelli ailenin bu merkezi işlevini olumlu olarak etkileyeceğini düşündükleri 5 aile sistemi özelliği belirtmişlerdir. Buna göre, aile üyelerinin;

(23)

(2) Bir aile tarihi bilincini paylaştıklarında, (3) Bir diğeriyle duygusal ilişki yaşandığında,

(4) Bireysel ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak için stratejiler bulduklarında ve

(5) Ailenin altsistemleri içinde ve arasında esnek sınırlarla canlılığını sürdürdüklerinde ailenin işlevselliğinin daha etkili olacağını ileri sürerler (Rigazio-DiGilio, 2002).

2.1. Aile Orijini

Aile orijini, kişinin doğduğu ya da evlatlık verildiği doğal ailesidir (Nichols, 2003). Kişi, yaşama gözlerini ilk bu ailede açar. Anne babasının ona verdikleriyle ihtiyaçlarını giderir, büyür, hayatı öğrenmeye başlar. İlk güven duygusunu burada öğrenir. Sadece anne-babasının ihtiyaçlarını karşıladığını anladığında, aç bırakılmayacağını, ağladığında birilerinin yanına geleceğini, kucağına alacağını anladığı anda insanlara güvenmeye ve dünyanın güvenilir olduğunu hissetmeye başlar. Daha sonra bunu defalarca, doğruluğundan emin olana kadar dener ve bu yargısının üzerine yaşam pozisyonunu belirler (Pierre, 2004). Çocuk, ben değerli miyim, insanlar değerli mi, hayat güvenilir mi, insanlara güvenilir mi gibi soruların kararlarını alır. Sonraki yaşamını da bu kararları doğrultusunda sürdürür. Kısaca, kişi yaşamımının nasıl olacağına dair ilk kararını aile orijininde edinilen deneyimleri sonucunda belirler. Wamboldt ve Reiss (1989)’e de göre orijinal aile deneyimleri kişinin sonraki yaşamında da devam eder ve sonraki gelişimini etkiler.

Napier (1988)’de, evlilikteki yakın ilişkinin temelinin her eşin orijinal aile yaşantısıyla ilgili olduğunu belirtmektedir. Palery ve diğerleri (2005)’de “bir bireyin ebeveynleriyle olan deneyimleri ile sonraki sevgi sınırlarını oluşturma kapasitesi arasında güçlü bir nedensel ilişki” olduğunu belirtmişlerdir. Evliliğe başlarken çiftler farklı aile orijinlerinden gelirler. Her birinin daha önce yaşadığı deneyimler farklıdır. Farklı olaylara, farklı tepki vermeyi öğrenmiş olabilirler. Ancak, çiftler çoğu zaman aralarındaki farklılığın nedenini düşünmezler ve sadece farklılığa odaklanırlar.

(24)

Çatışmalar arttığında, bir aile terapistine /danışmanına gitmediklerinde de çoğu zaman sonu boşanmaya varır. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ülkemizde geçimsizlik nedeniyle boşanma oranı 1998’de 92950 kişi; 1999’da 93640 kişi ve 2000 yılında 94210 kişi’dir. Sadece bu oranların çokluğu bile çiftlerin aralarındaki farklılıklara bir çözüm bulamadıklarını ve sorun olarak gördüklerini göstermektedir.

Günümüzde, aile rolleri, iletişim kalıpları ve duygusal ortam gibi ailenin etkileşim niteliklerinin, kişinin gelişimini ve işlevini kuvvetli bir şekilde etkilediği kabul görmektedir. Orijinal aile dinamikleri kişinin kendisi, diğerleri ve ilişkiler hakkındaki önemli inançlarını şekillendirmeye yardım eder ve bu dinamikler, kişinin gelecekteki ilişkilerinde sağlıklı ya da sağlıksız ilişkileri oluşturmasının temel nedenlerindendir (Terre, 2004). Bu durumu Ruben (1992) şöyle açıklamıştır: “Orijinal aile kuralları, kişiler kurallara inanana ve kabul edene kadar, ebeveynleri tarafından pekiştirilir. İleride bu kurallar diğer bir yakınlık ilişkisine transfer edilebilir ve sınırlayıcı inançlar haline dönüşebilir”. Örneğin, aile orijinindeki “Diğerlerine çok yakın olma” kuralı, yetişkinlikte bir ilişkide inanç halinde görülür ve kişi yakınlıktan kaçarak ilişkilerinde sınır yaratabilir (Larson, 2000).

Çiftler ebeveynlerinden, ebeveynleri de kendi ebeveynlerinden kişiler arası ilişkilere dair temel inançlar edinirler. Bu kuşaklararası etkiler; kişilerin inançlarını, tutumlarını, davranışlarını, kendilerine güvenlerini, etkileşim kalıplarını etkileyebilir. Bunu açıklamak için Cowan’ın(2005) 3 kuşaklı iletişim sistemine bakılabilir:

Büyükanne-baba Ebeveynlerin aile modeli Çift ilişkisi Ebeveynlik Çocuktaki sonuçlar

Buradaki sistemde de görüldüğü gibi, çift ilişkisinin kalıpları kuşaklar arasında tekrarlanma eğilimi gösterir. Birçok büyük ölçekli sosyolojik çalışma ve meta analizler göstermiştir ki ebeveynleri boşanmış yetişkinlerin, kendi evliliklerini bitirme olasılıkları çok yüksektir (Amato, 1996) ve çocukları için mutsuz evliliklerini sürdüren ve beraber kalan çiftlerin çocuklarının da, evliliklerinde mutsuz olma olasılıkları çok yüksektir (Amato, 2001).

(25)

Yurt dışında yapılan araştırmalara göre boşanan ya da evlilik kalitesi düşük olan kadınların, kendi orijinal ailelerinde, mutlu evliliği olan kadınlara göre, daha az duygusal yakınlık, daha düşük seviyede duygusal sağlık (düşük otonomi ve içtenlik), yüksek seviyede çatışma yaşadıklarını göstermiştir. Mutsuz evliliği olan erkeklerin ise mutlu evliliği olan erkeklere göre, orijinal ailelerinde yüksek derecede gerilim, düşük seviyede duygusallık, aşırı yüksek derecede kontrol olduğu görülmüştür (Topham ve diğ., 2005).

Aile kalıplarının sonraki kuşaklara aktarılmasının sebeplerinden biri, Lindahl (1997)’ın da belirttiği gibi ebeveyn-çocuk ilişkisinin kalitesinin ve evlilik ilişkilerinin kalitesinin birbirine bağlı olmasıdır. Yani evlilik sorunları olan çiftlerin çocuklarına bu sorunlar yansır. Kuşaklar arası tekrarlanan br döngüye iyi bir örnek olarak Caspi ve Elder’ın (1984) Berkeley Kuşaklar Arası Çalışmalar adına 4 kuşaklı ailelerle yaptığı bir çalışmayı gösterilebilir. Bu çalışmaya göre; “Sorunlu bir evlilikteki sinirli bir ebeveynin (K1), olumsuz davranışlar gösteren bir çocuğu vardır (K2), O’da sinirli bir yetişkinle sorunlu bir evlilik yapar ve sonuçta sinirli biriyle bir evlilik yapan bir çocuğu olur (K3) ve onunda davranış problemleri olan bir çocuğu olur (K4)”. Bu çocuklar büyüdüklerinde ebeveynlerine benzer şekilde düşünme ve davranma eğiliminde olurlar (Miller, 2005).

Çiftlerin sorunlarını araştırırken, bu soruna yol açan davranış kalıplarının neler olabileceğini anlamak için orijinal aileye bakmak çok önemlidir ve aile orijini sadece terapiye gelen çiftler için değil, aile terapistinin kendisi için de çok önemlidir. Thistle (1981), aile terapistinin, terapideki amacı çifte odaklanmak olsa da, araştırmacıların, terapistin de kendi orijinal ailesiyle ilgili üzerinde çalıştığı konuların, terapistin müdahalelerini en iyi şekilde kullanması açısından çok önemli olduğunu savunduklarını belirtmektedir. Aile terapisti, kendi orijinal ailesi içindeki bilişsel sürecin yönetilmesi hakkında belirli yollar öğrenir ve sonra benzer bir süreç yaklaşımı kullanarak bir yaklaşım seçer. Muhtemelen orijinal ailesindeki deneyimleri, terapistin insana bakışını belirleyecek ve bu bakışı doğrultusunda kullanabileceği bir yaklaşım seçmesine yol açacak fikirler ya da kesin görüşler sağlayacaktır. Örneğin, eğer orijinal ailede duyguları serbestçe ifade etmeye izin

(26)

verilmemişse, aile terapisti aynı derecede duygulara ve heyecana odaklanan bir kuramsal yaklaşım seçebilir (Johnson, Masters, Campbell, 1992). Bu yüzden aile terapistinin de kendi orijinal ailesini tarafsız bir gözle incelemesi, kendi üzerindeki etkilerinin farkında olması gerekmektedir.

Aile orijini konusunda dünyada birçok araştırma yapılmıştır ve halen yapılmaktadır. Bu araştırmaların sonucunda elde edilen bulgular neticesinde de bu konunun önemi giderek artmaktadır. Oysa Türkiye’de bu konuyla ilgili çalışmalar yok denecek kadar azdır. Ülkemizde aile orijini konusunda çalışmaların azlığı da, bu çalışmanın yapılmasının amaçlarından biridir.

Bunun dışında yurt dışında aile orijini ile ilgili bir çok araştırma mevcuttur (Wampler ve diğ., 2003; Linder ve Collins, 2005; Smith Slep ve O’Leary, 2005; Hoopes, 1987; Chassin ve Handley, 2006; Lynch ve Turkheimer, 2006; Volling ve Blandon ve Garvine, 2005; Zundert ve diğ., 2006). Bu araştırmalarda aile orijininin, farklı değişkenlerle ilişkileri araştırılmıştır.

Araştırma kapsamında güncel aile yaklaşımları ile aile orijininin ilişkisine bakmanın uygun olacağı düşünülmüş ve güncel olan aile yaklaşımları ile aile orijininin ilişkisi araştırılmıştır.

2.1.1. Güncel Aile Yaklaşımları

Aile yaklaşımları daha popüler oldukça, teoriler ve teknikler çoğalmaya başlamıştır. Yine de bir araştırmada ele alınmak istendiğinde, güncel aile yaklaşımları aşağıdaki 6 başlık altında gruplanabilir: Psikodinamik Aile Terapisi, Stratejik Aile Terapisi, Yapısal Aile Terapisi, Psikoanalitik Aile Terapisi, Bilişsel – Davranışsal Aile Terapisi ve Kuşaklar Arası Aile Terapisi.

(27)

2.1.1.1. Psikodinamik Aile Terapisi ve Aile Orijini

Bu yaklaşım Murray Bowen, Ivan Boszormenyi-Nagy ve James Framo tarafından geliştirilmiştir. Psikodinamik aile terapisine göre, yetişkinlerin, eşleri ve çocuklarıyla arasında olan ilişkiler, yetişkinlerin aile orijinlerinden büyük oranda etkilenir. Bu sebeple de aile terapisine yetişkinlerin ebeveynleri çağrılır.

Psikodinamik kökenli bir terapist olan James Framo (1982)’da terapide, orijinal aileyle olan oturumlara odaklanmıştır. Bütünleştirilmiş orijinal aileler kavramını ortaya atmıştır. Framo, yaklaşımını şöyle anlatmaktadır (Framo, 1990): “Benim psikoterapi yaklaşımıma göre, eşlerin içtenlikle ilgili ya da ilişkileriyle ilgili problemlerin kaynağı orijinal aileleridir. Geçmişten gelen çatışmalar ve transferanslar, eş ve çocuk aracılığıyla tekrar yaşanır. İnsanların çoğu eşlerini gerçekte oldukları gibi görmezler; çünkü “eski hayaletler” buna engel olur. İnsanlar eski kaygılarıyla, şimdiki ilişkileri vasıtasıyla başa çıkmaya çalışırlar.

Framo’nun aile orijiniyle çalışmasının teorik temelleri ise şöyledir (Framo, 1976):

1) Intrapsişik çatışmalar orijinal ailedeki yaşantılardan kaynaklanır. Kişiler, bu çatışmaları çözmek için bir çaba göstermek amacıyla, şu anda var olan ilişkilerini, orijinal ailelerindekilere benzer şablonlarla şekillendirirler.

2) Orijinal aileyle olan oturumlarda, yetişkin kişinin problemleri orijinal kaynaklarına geri döner.

3) Gerçek olan figürlerle başa çıkmak, bu figürlerin temsil ettiği içerideki anlamlarını sallandırır. Bugünkü ebeveynler ve kardeşler, dünkü ebeveyn ve kardeşler değillerdir. Gerçekte onlar asla algılandıkları gibi olmamışlardır. Orijinal transferans figürleri, bugünkü transferans nesnesi olabilirler; çünkü çok az insan ebeveynlerini gerçek insanlar olarak görür.

4) Orijinal aile oturumları tek başına, ailenin şimdiki problemlerini çözmez, ama ebeveynler ve kardeşler ölmeden önce, terapideki kişiler ve aile üyeleri duygularını serbest bırakma deneyimini yaşayabilirler. Ve genellikle orijinal aile

(28)

ilişkilerinde olduğu kadar bireysel sistemde ve evlilik sistemlerinde de olumlu değişimler olur.

2.1.1.2. Stratejik Aile Yaklaşımı ve Aile Orijini

Stratejik Aile yaklaşımın gelişmesinde Jay Haley anahtar rol oynamıştır. Gregory Bateson, Milton Erickson ve Salvador Minuchin ile çalışmıştır. Haley, aile danışması alanında ilk dergi olan “Family Process”in 1962–1969 tarihleri arasında editörlüğünü yapmıştır.

Bu yaklaşımda kişi tek olarak ele alınmaz, orijinal ailesiyle beraber bir sistem olarak düşünülür ve olumsuzluk kişinin bir özelliği olarak değil, sistemin bir özelliği olarak ele alınır. Sistem olarak ailenin bu sorunu çözebilmesi için de var olan iletişim kalıplarını değiştirip yeni bir kalıba ulaşmaları hedeflenir.

Haley’e göre işlevsel olmayan aile sisteminin özellikleri şunlardır: 1.Birbiriyle etkileşim içinde olan bazı kişiler farklı kuşaklardandır. 2.Kuşaklardan birinin üyesi kuşaklar arası bir koalisyon kurar.

3.Kuşaklararası koalisyon inkâr edildiği ya da gizlendiği durumlarda ciddi problemler ortaya çıkar.

4.Ailenin işlevsel olmamasının sebebi kuşaklar arası koalisyonların kurulmuş olması değil; bu koalisyonların sistemin bir parçası olarak tekrar tekrar yinelenmeleridir. Bu koalisyonlar aile üyeleri tarafından öğrenilmekte ve bir yaşam biçimi haline gelmektedir. Terapi sürecine de bu hatalı yapısal ilişkilerden sorumlu her üyenin katılması sağlanır.

(29)

2.1.1.3. Yapısal Aile Yaklaşımı ve Aile Orijini

Modelin başlıca kurucusu olan Salvador Minuchin, 1959 yılında göreve başladığı Wiltwyck School’da, düşük sosyo-ekonomik seviyeye sahip ve zenci ailelerin çocukları olan öğrencilerle çalışırken, dikkatini bu çocukların ailelerine yönlendirmiş ve bu ailelerin aslında pek çok alanda sorun yaşayan aileler olduğunu görmüştür. Minuchin’in kişinin bireysel çatışmalarından çok ailenin yapısını hedef almasıyla, yapısal aile terapisi modelinin kavramları ve kullanılan teknikleri oluşmaya başlamıştır (Horne, 2000).

Minuchin gibi yapısal aile kuramcıları, aile sitemine, kendi içindeki alt sistemler, koalisyonlar, sınırlar ve hiyerarşik düzen açısından yaklaşırlar. Bir birey, ailede birden fazla alt sistemde yer alabilir (örneğin, Eş; ana-oğul; ana-kız-torun). Bu alt sistemler de yine kendi amaçları ve diğer küçük sosyal grup özellikleri olan, ancak “aynı aile sistemi” içindeki birliklerdir. Dahası, aile içindeki diğerlerine karşı kurulmuş koalisyonlardır. Yapısal aile modelinde diğer bir önemli kavram ise sınırlardır. Çiftler, orijinal ailelerinden ayrı olarak sınırlar çizebildikleri oranda sağlıklı bir ilişki yürütürler. Aile içinde sınırların belirsiz olması demek aile üyeleri arasında yeterince ayrışmanın olmaması demektir. Örneğin, ebeveynlerin, çocukların üzerine çok düşmesi çocuğun bağımsız düşünme ve davranmasını, aile dışında da ilişkilerini devam ettirmesi için gerekli olan becerileri geliştirmesini engeller. Bu durum, çocuğun benlik algısını ve kimliğini oluşturmasını ve ilerideki ilişkilerini de etkiler. Çocuğun, ailesindeki çatışmalardan kaçmak için kullandığı homeostatik dengeyi tanımlamak amacıyla “psikosomatik aile” teorisini kullanır (Terre ve diğ., 2004).

Yapısal aile terapisi bireyin semptomlarını anlamanın en iyi yolunun ailenin ilişki biçimlerinin incelenmesi olduğu görüşünü savunur. Bireyin semptomlarının iyileşebilmesi için ilk önce ailenin yapısal olarak yeniden organize edilmesi gerekliliği vurgulanır. Diğer pek çok sistem yaklaşımını benimseyen teoriler gibi yapısal modelde de sistemi meydana getiren parçaların birbiriyle nasıl etkileşim içinde olduğu, dengenin nasıl sağlandığı, ailede geri bildirim mekanizmasının nasıl işlediği ve fonksiyonel olmayan davranış biçimlerinin nasıl geliştiği üzerinde

(30)

durulur. İşlevsiz aile yapılarının, aile üyelerinin yararsız kalıplara saplanıp kalmasından kaynaklandığı söylenir. Bunun yanında ailenin yapısı, alt sistemleri, sınırları ve mevcut koalisyonları hakkında ipucu vermesi dolayısıyla özellikle ailedeki ilişki biçimlerine odaklanır (Gladding, 1998). Yaklaşıma göre belirtileri değiştirmenin en etkili yolu, aile kalıplarını değiştirmektir (Nichols ve Schwartz, 2004).

Ayrıca, yapısal modele göre bazı ailelerde, o aileye özgü olan, karşılıklı olarak bireylerin birbirlerine nasıl davranacakları önceden tahmin edilen bireysel kurallar vardır. Bunlar sözel olarak ifade edilsin ya da edilmesin yıllar boyu o aile içinde devam eder ve diğer kuşaklara aktarılır (Goldenberg ve Goldenberg, 1991).

2.1.1.4. Varoluşsal Aile Yaklaşımı ve Aile Orijini

Öncüleri C. Whitaker, A. Napier, V. Satir, R. Levant, W. Kempler’dir. Satir’e göre iletişim, bir insan dünyaya geldiğinde, başkalarıyla ne tür ilişkiler kuracağını ve yaşamında neler olacağını belirleyen en önemli etkendir. Hayatımızı nasıl sürdüreceğimiz, insanlara nasıl yakınlaşacağımız, ne kadar üretken olacağımız, etrafımızda olup bitenleri nasıl algılayacağımız, kendi ruhumuzla nasıl bağlantı kuracağımız; hepsi büyük ölçüde iletişim becerilerine bağlıdır ve bu iletişim kalıplarını, becerilerini edindiğimiz yer ailedir. İşlevsel olmayan ailelerde, düşük öz güvenli aile üyeleri arasındaki etkileşimler sadece hayatta kalmak temelindedir. İşlevsel ailelerde edineceğimiz sağlıklı iletişim ise kişinin kendi hayatında ve evliliğinde mutluluğa giden en önemli adım olacaktır.

Yine Satir’e göre, insanlar genellikle eşlerinin kişiliklerini yeteri kadar tanımadan evlenirler. Bilinç düzeyinde sadece olumlu özelliklere bakılır; nazik, sevgi dolu, yakışıklı, akıllı gibi kişilerin gerçekte mutsuz bir çocuklukları varsa, radikal biçimde kendi ebeveynlerinden tamamen farklı insanları arayabilirler. Fakat niyetleri ne olursa olsun birçok kişi, kendilerini yetiştirenlerin olumlu ve olumsuz özelliklerini taşıyan eşlerin çekim gücüne kapılır. Bir çok olayda ebeveyn özellikleri ile eş özellikleri arasında çok yakın bir korelasyon vardır. Bizi yetiştirenlere benzeyen ve

(31)

bastırılmış taraflarını telafi eden eşi bulmak, doğumdan beri oluşturduğumuz karşı cinse dair bilinçaltı imajına dayanır. Esas olan ideal eş imajımız çok erken yaşlarda bizi güçlü şekilde etkilemiş kişilerin resminden oluşur. İnsanlar genellikle, içinde büyüdükleri ailelere benzer evlilikler yaparlar, bunun kalıtımla değil, aşinalıkla ilgisi vardır (Alkanlar, 2005).

2.1.1.5. Psikoanalitik Aile Yaklaşımı ve Aile Orijini

Psikanalitik aile tedavisi, analistlerin aileler üzerine yaptıkları uzun süreli araştırmaları sentezleyen ve aile grubunu bütünlüğü içinde ele alan, söze dayalı bir tedavi yöntemidir (Parman,1996). Önde gelen analistleri Harry Stack Sullivan, Karen Horney, Erik Erikson, Margaret Kahler, Otto Kernberg, Heinz Kohut (Kjos, 1996).

Psikanalitik aile yaklaşımında en önemli kuramlardan biri de Nesne İlişkileri Çift Terapisi’dir. Nesne İlişkileri Çift Terapisi, eşler arasındaki etkileşim kalıplarını ve bu kalıpların her bireye olan katkılarını da göz önüne alarak, eşler arasındaki ilişkiyi temel alır. Çiftin yaşam döngülerine uygun işlevlerini (yeni evlilik, yeni ebeveynlik, emeklilik) başarmaları için yardım etmeye odaklanır. Bu kuramda çiftin bireysel dinamikleri ile daha büyük ailelerinin bireysel dinamikleri bütünleştirilir. Nesne ilişkileri, kuşaklar arası orijinlerin gelişimini ve bu orijinlerin ilişkilerdeki merkezi rolünü vurgular. Ayrıca, çiftin ilişkisini, çocuklardan yaşlı ebeveynlere hatta çiftin ve ailenin girdiği sosyal gruplara kadar kapsayan daha büyük bir aile olarak sistemik bir ilişki olarak görür. Bu yolla düşünmenin, çiftlere müdahalede ve bu çevrede yaşadıkları sorunlarda daha derin bir anlayış sağlayacağına inanılmaktadır (Scharff ve Vanela, 2005).

Horney (1995)’e göre de, evlilikte şu ya da bu biçimde ve sık sık karşılaştığımız kadın-erkek arasındaki güvensizlik, genellikle sonraki yıllarda kazandığımız kötü deneyimlerden kaynaklanmamaktadır. Güvensizliğin bu tür olaylardan kaynaklandığına inanmayı yeğlesek de bunun kökeni ta çocukluk yıllarımıza dek uzanır. Ergenlik ve gençlik yıllarında olduğu gibi sonraki deneyimler de, aradaki ilintinin farkında olmasak da genellikle çok daha önceden kazanılan

(32)

tutumlar tarafından koşullandırılır. Horney, evlilik ile aile orijini ilişkisini şöyle bir örnekle açıklar: “Sık sık, erkekte, anneyle olan çocukluk ilişkilerinin kalıntılarını buluruz. Her şeyden önce yasaklayıcı kadından bir kaçış söz konusudur. Genellikle çocuğun bakımını anne üstlendiği için, hem ilk yakınlık, sevecenlik, bakım, ilgi, sevgi deneyimlerimizi, hem de bize yönelik yasaklamaların ilkini anneyle ilişki içinde yaşarız. Bir insanın kendisini bu ilk deneyimlerden tam anlamıyla kurtarması çok zordur. Sık sık ve hemen bütün erkeklerde; özellikle spor kulüplerinde, derneklerde, bilim kuruluşlarında, hatta savaşta bile kendi aralarındayken nasıl mutlulukla canlandıklarını görünce bu ilk deneyimlerin izlerinin hemen her insanda kaldığı izlenimini ediniriz. Bu erkekler, denetimden kaçan haylaz okul çocukları gibidirler. Bu tutumun, öteki kadınlardan çok, annenin yerini almaya adanmış evlilik eşiyle olan ilişkide kendini tekrarlaması doğal bir şeydir”.

2.1.1.6. Bilişsel-Davranışçı Aile Yaklaşımı ve Aile Orijini

Bilişsel-davranışçı Çift Terapisi, çiftlerin yıkıcı etkileşim yapılarını değiştirmeye yönelik geleneksel davranışçı evlilik terapisi prosedürleri ve ilişki çatışması ve sıkıntısına katkıda bulunan otomatik düşünceleri değiştirmeye yönelik bilişsel terapi kavramı ve prosedürleri ile ikili ve daha geniş aile gruplarının işleyişine yönelik aile sistemleri kavramlarının bir birleşimidir (Epstein, 2004; Dattilio, 2004). Son 20 yıldır da psikoterapi alanında en yaygın olarak kullanılan terapi akımlarından biridir ( Savaşır ve Batur, 2003).

Bilişsel-davranışçı terapinin kavramları ve metotları, bireysel danışanın çeşitli rahatsızlıklarına uygulamak için geliştirilmiş olsa da, son 10 yılda evlilik teoristleri, araştırmacıları ve terapistleri bilişsel-davranışçı terapinin alanını, kişiler arası ilişkilerde bozuklukları kapsayacak şekilde genişlettiler. Bilişsel-davranışçı evlilik terapisti, bir çiftin etkileşimi sırasında oluşan karmaşık bilişsel süreçlere ve davranışlara karşın etkili yanıtlara dikkat eder (Baucom ve Epstein, 1990).

Bilişsel-davranışçı evlilik terapisinde kişinin değerler ya da inançlar sisteminden doğan düşünce kalıbı, tedavide odaklanılan temel alandır. Değerleri ve

(33)

inançları etkileyen önemli faktörler ise eğitim, din, yetiştirilme tarzı, kültür gibi faktörlerdir (Dattilio ve Bahadur, 2005). Bu faktörler arasında yetiştirilme tarzı temel bir rol oynar.

Bilişsel-davranışçı aile terapisi, bireylerin kendileri, kendi dünyaları ve gelecekleri hakkında bir esas şemaları olduğu gibi aileleri hakkında da bir şemaları olduğunu ve buna “Aile şemaları” dendiğini söyler. Aile şemaları, aile biriminin üyeleri arasında yıllarca süren bütüncül bir etkileşimin sonucu olarak oluşa gelmiş aileye ait ortak inançlardır. Gerek söz konusu aile gerekse genel anlamda aileler hakkındaki şemayı şekillendiren orijinal aileden gelen deneyimler ve algılardır. Bu şemaların, bireyin nasıl düşündüğü, hissettiği ve aile yapısı içinde ne şekilde davranacağı üzerinde büyük bir etkisi vardır (Dattilio, 2004).

Daha sonra bu aile şeması yaygınlaşır ve çocukların yetiştirilmesinde büyük rol oynar. Ayrıca, çocukların kendi çevreleri ve yaşam deneyimlerine yönelik bireysel düşüncelerinin ve algılarının karışması, aile şemasının daha fazla gelişmesine katkı sağlar. Aile yaşamı boyunca büyük olaylar (ölüm, boşanma, vb.) meydana geldikçe aile şeması değişime uğrar ve ayrıca olağan, günübirlik deneyimler sürdükçe yavaş yavaş gelişmeye devam eder. Bilinçli veya bilinçsiz olarak orijinal aileden edinilen inançlar bir şemaya katılırlar ya da karışırlar (Dattilio, 1993).

Aile üyeleri, aileyle ilgili bilişlerinin daha çok farkında olmadıkça bu bilişlerin belirli durumlarda onları nasıl etkilediğini ve soruna neden olan alanları belirleyemezler ve sağlıklı etkileşim kuramazlar (Schwebel, Fine, 1994). Bu sebeple de terapide, aileyle ilgili bilişlerin, şemaların farkındalığı kazandırılmaya çalışılır.

2.1.1.7. Kuşaklar Arası Aile Terapisi ve Aile Orijini

Kuşaklar arası aile terapisi, Murray Bowen’in Kansas’da Menninger Kliniğindeki çalışmalarının sonucundan doğmuştur ve evliliklerle, kuşaklar arasındaki etkileşim kalıplarının yeniden yaratılıp, ebeveynlerle ilişkilerin, eşlerle,

(34)

çocuklarla ve diğer önemli ilişkilerle kopyalandığını ileri sürer (Harvey ve Bray, 1991).

Psikodinamik yaklaşımı da savunan Norman L. Paul, bu yaklaşım içinde “Kuşaklararası Aile Terapisi”ni savunur. Çalışmalarında geçmişe odaklanır ve doğrudan aile orijini ile çalışır. Paul, yaklaşımını şöyle anlatmaktadır (Paul ve Paul, 1990): “Benim yaklaşımım kuşaklar arasıdır. Bu yaklaşımda, çiftle çalışırken sadece iki kişi arasında “şimdi ve burada” durumunda olan bir dizi ilişki kalıbı görmem. Bundan ziyade kökü geçmişin derinliklerinde olan ve büyük ölçüde geleceği şekillendiren bir dizi ilişki kalıbı görürüm. Bana göre, kuşaklar arası çift terapisinin amacı, her eşin kimlik oluşturma kaynaklarını keşfetmeye ve şu an ilişkide var olan sorunların orijinal aileden nasıl geldiğini açıklamaktır. Sonuçta, gizli incinmişliklerin kilidini açmaya çalışmak ve eşlerden birinin ya da her ikisinin de empati yeteneğini dondurmaya hizmet eden olasılıkları araştırmaktır. Bana göre ilişkiler, eski olaylar ve şimdiki ihtiyaçlar karmasıyla oluşur.”

Paul’un Kuşaklar arası terapide kullandığı yöntem ise şöyledir: Önce çiftlerle görüşmeye başlar. Çift oturumları, her eşin bireysel oturumlarıyla dönüşümlü şekilde birbirini izler. 2 ile 6 ay sonra, her eşin orijinal ailesiyle görüşür.

Kuşaklar arası aile terapisi aile orijinini, kişinin gelişimini etkileyen en önemli sosyal grup olarak düşünür (Williamson, 1991). Kerr ve Bowen(1988) da, bu etkinin aileyle iletişim devam etse de etmese de süreceğini söyler. Kuşaklar arası modele göre bireylerin orijinal ailelerindeki deneyimleri, onların kişisel uyumlarını, yetişkinlikte eşleriyle yakınlıklarını nasıl yaşayacaklarını ve yapılandıracaklarını, kendi çocuklarıyla nasıl etkileşimde bulunacaklarını ve çocuklarının sonraki uyum seviyelerini etkiler. Örneğin, sağlıklı ailelerde bireyselleşme, özerklik, özgürlük gibi konularda ebeveynler çocuklarına daha toleranslıdır. Bu ailelerde, aile üyeleri kendileri hakkında konuşmaları, yaşlarına uygun görevlerde kişisel sorumluluk almaları ve diğerlerinin ihtiyaçlarına duyarlı olmaları konularında cesaretlendirilirler. Kerr ve Bowen’a (1988) göre, ebeveynlerle etkileşimde öğrenilen etkileşim kalıpları sonraki kuşaklarda da yeniden tekrarlanma eğilimi taşır. Çocukların,

(35)

ebeveynlerinin kişisel tarzlarını ve evlilik davranışlarını kendi evliliklerinde tekrarlama olasılıkları çok yüksektir. Bu konuda ebeveynlerini model alırlar. Bu sebeple kuşaklar arası çift yaklaşımında danışanın rolü, danışanların aile orijininden farklılaşması ve kendilerinin duygusal bağ kurması ve ilgisizlikle ilgili kalıplarını anlamaktır. Terapötik amaç ise; danışandaki kaygıyı azaltmak ve aile orijininden farklılaşmayı artırmak, aile iletişimini geliştirmektir (Coombs, 2005).

Kuşaklar arası aile ilişkilerini araştıran Booth ve Edwards (1989), çiftlerin evlilik kalitesi ile bu çiftlerin ebeveynlerinin evlilik kalitelerini algılayışları arasında bir korelasyon bulmuşlardır. Benzer şekilde Rossi ve Rossi (1990)’de, ebeveynlerin evlilik mutlulukları ile çocuklarının evlilik mutlulukları arasında pozitif bir korelasyon bulmuştur. Albert (1994)’a göre, kuşaklar arası iletimin olması için en az üç istikrarlı kuşak yetenek, deneyim ve bilgileri toplar. Kuşaktan kuşağa geçen bu mesajlar çok açık olmayabilir; ancak çok güçlüdürler ve aile kurallarını, geçmişteki başarıları ve aile geleneklerini içerir.

2.2.Türkiye’de ve Yurt Dışında Aile Orijini Konusunda Yapılan Araştırmalar Bu başlık altında Türkiye’de aile orijini konusuyla ilgili yapılmış ve AYDA kullanılarak yapılamış araştırmalara ve yurt dışında aile orijiniyle ilgili yapılmış araştırmalara yer verilmesi amaçlanmış; ancak Türkiye’de tezlerin kayıtlı olduğu Yükseköğretim Kurulu’nun resmi web sitesinde “Aile“ile ilgili birçok araştırma kayıtlı olmasına rağmen, “Aile Orijini” ile ilgili bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu da bu araştırmanın önemini artırmaktadır. Bunun dışında Aile Yapısını Değerlendirme Aracı(AYDA) kullanılarak yapılan tezler bulunmuştur. Bunlar kronolojik sırayla şöyledir:

İdiğ (1990), 16 yaşındaki 105 genç ve ana babası ile yaptığı çalışmada toplam AYDA puanları ile Beck Depresyon Envanteri puanları arasında negatif ve Piers-Harris Kendim Hakkında Düşüncelerim Anketi puanları arasında pozitif ilişki rapor etmiştir. Aynı araştırmada ana babaların AYDA toplam puanlarının Çocuk

(36)

Yetiştirme Tutumu Ölçeği, Evlilikte Çatışma alt ölçeği puanları ile anlamlı negatif ilişkisi gösterilmiştir.

Bir başka araştırmada Ward (1990), lise öğrencilerinden oluşan örnekleminin AYDA toplam ve çeşitli endeks puanları ile Beden İmgesi Doyum Anketi puanları ve Yeme Tutum Testi puanları arasında anlamlı korelasyonlar rapor etmiştir.

Topaç (1994) aileye daha çok psikolojik işlevler atfedenlerin AYDA puanlarının daha yüksek olduğunu saptamıştır. Ayrıca aile öz-kavramı (AYDA-Gerçek ile AYDA-İdeal farkı) ile ailenin algılanan uyumu, toplam ve bütün gösterge puanları ile beklendiği üzere negatif ve anlamlı ilişkiler vermiştir.

Şahin (1995) üstün yetenekli çocuklarla yaptığı tez çalışmasında zeka veya üstün yeteneğin (Raven) değil ama ailenin psikolojik işleyişinin (AYDA) öz-kavramları (Piers-Harris) ile ilişkili olduklarını göstermiştir. Üstün yetenekliler ve olmayanların AYDA puanları ile öz-kavramı puanları olumlu ve anlamlı bir artış vermiştir.

Klinik alanlarda da örneğin, Başar (1996), 9 otistik çocuk annesi ile yürüttüğü bir grup çalışmasında süreç göstergesi olarak, Bahçecik (1996) yeni-doğan ailelerinde risk ortamlarını saptayabilmek amacı ile AYDA kullanmışlardır.

Görüldüğü gibi ülkemizde aile orijiniyle ilgili yapılan bir çalışma görünmemesinin yanı sıra, AYDA kullanılarak yapılan sadece beş araştırma vardır. Ülkemizde bu konuya ilginin olmamasına rağmen, yurt dışında aile orijiniyle ilgili çok sayıda araştırma bulunmaktadır ve araştırmada, ilişkisine göre bu araştırmalardan bazıları burada verilecektir.

Robinson ve Post (1995), kendilerini alkol bağımlısı olarak tanımlayan 107 denekle, “Aile orijiniyle ilgili olarak alkol bağımlılığı ve şimdiki aile işlevi üzerine etkisi”ni araştırdıkları bir çalışma yürütülmüşlerdir. Bu araştırma çok uzun yıllar sürmüş ve klinisyenlerin yıllarca süren gözlemlerine dayanan sonuçlara göre, alkol bağımlılığı, içtenlik ilişkisi ve sosyal ilişkileri az olan ailelerde daha çok görülmektedir. Ayrıca bu tür ailelerde büyüyen kişilerin yetişkinliklerinde de, alkol

(37)

bağımlılığından çok aile orijinlerindeki işlevsizliği yaratacak olan iş bağımlılığı yaşayabildiklerini bulmuşlardır. Alkol bağımlılığı ve orijinal ailenin işlevsizliği arasında anlamlı bir ilişki bulunamasa da, iş bağımlılığı olan kişilerin işlevsiz ailelerde büyüme olasılıklarının daha yüksek olduğu ve yetişkinlikte yakınlık ilişkilerinde daha fazla problem yaşadıkları görülmüştür.

Murray (2006), 1945 yılından 1990’lı yıllara kadar Kuzey Amerika’da yaşayan eşcinsel erkekler ve onların cinsel tercihleri ile aile orijinleri arasındaki ilişkiyi, bu ailelerin kişisel yazışmalarını ve günlüklerini kullanarak araştırmıştır. Araştırmanın sonucunda, bu deneklerin ailelerinin eşcinsel kültürünü, politikalarını ve bilinçliliğini canlandıran bir aile ortamı yarattıkları, dolayısıyla bu deneklerin cinsel tercihlerinde aile orijinlerinin etkili olduğu bulunmuştur.

Julian ve arkadaşları (1999) erkeklerin sözel ve fiziksel saldırganlıklarıyla ilgili olarak aile orijinlerini araştırmışlardır. Araştırmaya 152 evli ya da birlikte yaşayan çift katılmıştır. Araştırmada kadınların içtenliği ve erkeklerin saldırganlığı farklı teorik modellere göre test edilmiştir. Araştırmanın sonuçları, orijinal ailesinde fiziksel şiddete tanık olmanın, kadınların ve erkeklerin yetişkinliklerinde daha büyük psikolojik sıkıntıların ön görücüsü olduğunu göstermiştir.

Stirpe ve Stermac (2003), çocuklara karşı cinsel suç işleyen kişilerin, aile orijini özelliklerini ve çocukluklarındaki kurbanlaşmayı araştırmışlar. Araştırmanın sonuçları, çocuklara karşı cinsel suç işleyen kişilerin, çocukluklarında cinsel istismara uğramış olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ve bu kişilerin orijinal ailelerinde birincil derecede disiplin yöntemi olarak fiziksel ceza görmüş olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Skuja ve Halford (2004), erkek deneklerin orijinal ailelerinde ebeveynsel şiddet görmeleri ile bu deneklerin flört dönemlerinde çatışma çözme yönetimlerini araştırmışlardır. Araştırma, Sosyal öğrenme modeline göre, orijinal ailede şiddet görmenin, kişilerin, yetişkin ilişkilerinde olumsuz bir iletişim tarzı geliştirmeleri için bir risk oluşturduğu hipotezine dayanmaktadır. Araştırmada, orijinal ailelerinde şiddet olan ve olmayan 30’ar genç erkek flörtleriyle bir çatışma konusunu tartışırken

(38)

videoya alınmışlardır. Araştırmanın sonucunda, ailelerinde şiddet olan erkeklerin ve kadınların, ilişkide saldırganlıklarının daha yüksek olduğu ve tartışma esnasında daha olumsuz iletişime girdikleri; erkeklerin de kadınlara göre daha baskın oldukları ve daha olumsuz oldukları görülmüştür.

Craft ve Serovich (2005) orijinal ailelerinde şiddeti yaşayan ya da şiddete tanıklık eden erkeklerin, yakınlık ilişkilerinde şiddeti yaşamaları ya da göstermelerinin daha olası olduğu hipotezine dayanarak; HIV pozitif olan eşcinsel erkeklerin yakın ilişkilerinde partner şiddeti ve aile orijini faktörlerini araştırmışlardır. Araştırmada istismarı gösteren ya da istismara uğrayan kişilerin ilişkilerinin kapsamlı bir incelemesi yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda, psikolojik istismarın, bu kişilerin ilişkilerinde şiddet şeklinde daha yaygın olarak görüldüğünü göstermiştir.

Dillan’ın (2005), cinsiyetin, orijinal ailedeki şiddetin ve boşanmanın, deneklerin evlilik beklentileri üzerine etkisinin araştırdığı tez çalışmasında, 293 öğrenci denek ile görüşülmüştür. Araştırmanın sonuçları orijinal ailedeki şiddetin ya da boşanmanın, deneklerin evlilik beklentileri üzerine etkili olduğunu göstermemiştir.

Suzuki’nin (2006) yetişkinlerin, çocukken yakın oldukları arkadaşlarından gördükleri şiddet deneyimlerini ve bu çocukları şiddetten koruyan faktörleri araştırdığı tez çalışmasında, orijinal ailedeki biriyle yakın olmanın, orijinal ailede kusurların kabul edilebilir olmasının, aile değerlerinin olmasının ve bir ebeveynle yakın bir ilişkiye girmenin, bu çocukları şiddetten koruyan “koruyucu aile faktörleri” olduğu belirlenmiştir.

Wyder’in (2006) kendine zarar verme davranışının nedenlerini anlamak amacıyla, Avustralya’daki Westmead Hastanesi Acil Servisi’ne intihar tanısıyla getirilen 90 kişiyle yürüttüğü araştırmasında, getirilen bu kişiler, problemlerinin akut ya da kronik olmasına göre gruplandırılmışlardır. Araştırmanın sonucunda akut gruptaki deneklerle karşılaştırıldığında, kronik gruptaki deneklerin aile orijinlerini

Şekil

Tablo 5 incelendiğinde, araştırmaya katılan kadınların kendi aile yapıları ile  orijinal  ailelerinde  babalarının  evlilik  yapılarını  iletişim  açısından  (r=.07,  p>.05);  birlik  açısından  (r=-.04,  p>.05);  yönetim  açısından  (r=.04,  p>.0
Tablo 6 incelendiğinde, araştırmaya katılan erkeklerin kendi aile yapıları ile  orijinal  ailelerinde  annelerinin  evlilik  yapılarını  iletişim  açısından  (r=-.13,  p>.05);  birlik  açısından  (r=-.08,  p>.05);  yönetim  açısından  (r=-.05,  p>

Referanslar

Benzer Belgeler

Haliyle bizde görüşmüyoruz çok fazla.” diyen anne ve baba gençlik yıllarında tüm ailenin sıkıntılarıyla çok fazla ilgilendiğini hatta sırf bu nedenlerle kendi

Araştırmanın Temel hipotezi, ‘’ Evliliğin ilk yıllarında aile içi iletişim ve aile içi iletişim bozukluklarının aile üzerine etkisi vardır.’’ Buna

İnsanların kendileri için önemli olan başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma eğilimlerinin nedenlerini açıklayan ve çocuk ile ebeveynleri arasındaki bağın,

DAVRANIŞ: Anne-baba arasında görüş ayrılığı vardır.Ayrıca anne- baba değişken davranışlar sergilerler.Ana-baba, çocuk konusunda –.. çocuğun

Tablo 2’de Araştırmaya katılan erkeklerin bazı özellik- lerine göre modern ve geleneksel aile planlaması yöntemleri- ni bilme durumlarına bakıldığında; modern ve

Bu çalışmada bir diğer dikkate alınması gereken sonuç Türkiye’nin en batısında bir il merkezinde yaşayan ve herhangi bir aile planlaması yöntemi

İnternet yoluyla sağlanan etkileşimi, geleneksel medyanın ‘gönderen-mesaj-alıcı’ formülasyonundan keskin biçimde ayırarak bireylerin pasif seyirci konumundan

Sözel olmayan iletişim bakım verenlere birçok konuda bilgi verirken karşılıklı olup, hem hasta hem de bakım vericiler için duyarlılık gerektirir.. Bu