• Sonuç bulunamadı

İstanbul bir yalnızlıktır 1:Kuş kafesinde güller

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul bir yalnızlıktır 1:Kuş kafesinde güller"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

17 NİSAN 1988

BOCAZ'IN RENKLERLE DOLUP TAŞAN ENGİN, UÇUCU

KIYISINDAN AYRILIN... VURUN YOKUŞA... AH O YOSUNLU

MEZAR TAŞLARI... OTLAR YEŞERMİŞ... TEPEDE AŞİYAN...

Kuş kafesinde

B A Ş LA R K E N ...

M o d e rn edebiyatımızın öncü yazarları, çağdaş sanatımızın öncüleri, de­ ğişik nedenlerle İsta n b u l’u, bu kentin semtlerini, kim i evleri, doğayı ve eş­ yayı tasvir etmek ihtiyacı duym uşlardır. Bir bakım a hepsi de yaşadıkları kente, o kentin o günkü mimarisine, m im arinin gündelik hayata yön ve­ rişlerine tanıklık etmekten gurur duyar gibidirler. Yüzyılım ızın başındaki bu İstanbul, henüz tarihsel portresini korumakta; yeni kuşaklara düne ilişkin yaşantıların sözcülüğünü etmektedir.

Ç o k değil, yetmiş - seksen yıl sonra aynı kentte tarihsel portreyi betim­ lemek im kânsız hale geldi. “ İstanbul B ir Y alnızlıktır" dizisinde, nitelikle­ rini, özelliklerini, özetle kendine özgü yaşam a biçim ini git git yitiren bir büyük kentin, dünya kentinin mürekkebi solm uş satırlarda kalan tasvirle­ rini hatırlatmak istedim. B ug ünün silik renkli, kalın çizgili görünüm üyse yetkinliğe erişememiş, hiçbir zaman erişemeyecek kalemim için biçilmiş kaf­ tandı; gönül rahatlığıyla sözcüklere döktümse de, bir şeyler yitip gitti kal­ bimden. D izin in adı bu duygulanım ı ifade ediyor olsa gerek.

S.İ.

güller

Aşiyan, bugün Tevfik Fikret Müze­

si... Ama kimselerin uğramadığı bir

müze... Kimi sabahlar sis iniyor de­

nize... Kıyı boyunda eşofmanlı in­

sanlar yürüyor... Herhalde Aşiyan

ya da "Sis” şiiri, hiçbirini ilgilendir­

miyor kıyıdaki yürüyüşçülerin...

İSTANBUL

i BİR YALNIZLIKTIR

Tevfik Fikret, Serveti F ün un'ün en gözde şairiydi. Vatan ve özgürlük konusunda yazdığı şiirler, nice zamanlar, nice kuşakları etkiledi... Aşiyan Yolu Sokağı, Hisar sırtlarına uzanan kavisli bir yol. Yol kenarında ise ünlü sanatçılarımızın da uyuduğu bir mezar... Ve akıp duran bir kirli su...

G

ENÇ Yakup Kadri, Tevfik

Fikret’in kendi nesillerince

benimsenmiş, değeri tartı- şılamayacak üstünlükte bir şair olduğunu söyler. Her­ kes ona hayrandır, herkese

Fikret’i bir fazilet örneği

Doğrusu Tevfik Fikret de bütün yaşamı­ nı hayranlarını yalancı çıkarmamak üzerine kurmuştur. Abdülhamit’in istibdatına karşı çıkmış, gelecekten çok şeyler ummuş, niha­ yet o da ikinci M eşrutiyetin özgürlükçü ha­ vasını soluduğuna inanmıştır.

Bununla birlikte, dokunulmaz sanılan eski padişah tahtından paldır küldür indirilip sür­ güne gönderilir gönderilmez, Fikret’in tahay­ yül ettiği özgürlükçü ortam büsbütün İttihat ve Terakki’nin boyunduruğuna geçer. “Sis”- leri, “Tarlh-i Kadim’le ri yazmış şair, yeni yö­ netimin handiyse kan dökücü tutumu karşı­ sında şaşırıp kalır.

Bu ortamda yapabileceği hiçbir şey yok­ tur. Ne özgür düşünce, ne uygarlık, ne insan­ ca bir yaşama biçim i... Öyle günler yaşan­ maktadır ki, Sultan Hamit’in istibdatını mum­ la arayanlar vardır. Fikret kaleme sarılır, bu kez de İttihat ve Terakki’ye lanetler yağdırır:

“Doksanbeşe Doğru” , “Han-ı Yağma”... Şüp­

heniz olmasın, bu yeni şiirler de elden ele do­ laştırılacak, gizliden gizliye okunacaktır.

Yakup Kadri Bey tam o günlerde Fikret’i

ziyarete gider. Yahya Kemal’le Feylesof Rı­

za Tevfik de beraberindedlr. Az ve öz yayım­

lamakla tanınan Yahya Kemal, o günlerde he­ nüz tek dize yayımlamamıştır. Ne var ki ünü­ ne diyecek yoktur. Az sonra izleyeceksiniz, bu kendinden menkul ünü Tevfik Fikret de teslim edecek.

Yoldayız; Âşiyan’ın dik yokuşu Yakup

Kadri’nin dizlerine bağ çözdürdü. Yahya Ke­ mal’imiz ise pek ciddi bir ifadeyle Abdülhak Hamlt’i çekiştiriyor: “ Doktor, Hamit’te birta­ kım kafiye hataları bulmuyor musunuz? Me­ sela Eşber'in sonunda 'Mucip ne hakarete

apansız/Tarihi yazan benim yapan siz’ mısra-

larındaki sız ve siz kafiyeleri...”

Rıza Tevfik, Yahya Kemal’in sözünü der­

hal kesecektir: “Bu hata Hamit’e ait değildir.

Çünkü bunu Batlamyos söylüyor ve Batlam-

yos bir Yunanlı olduğuna göre apansız’ı apan-

siz diye telaffuz eder tabii...”

Ulu şairliği hafife alınan Hamit o gü iler­ de kim bilir neredeyken, Tevfik Fikret Âşi- yan’a, evine kapanmıştır. Arada bir der; ver­ mek üzere koleje gidiyor, sonra yalnızlık kö­ şesine dönüyor.

Yakup Kadri bu evi, bu yalnızlık köşesini

kocaman bir kuş kafesine benzetecektir. Be­ bek sırtlarında, Rumeli zirvesindeki köşk ba­ kımlı bir bahçeyle çevrili. Şurada, Fikret’ten

bazı dizeler kazılı bir kaya dibi, az ötede ağaç kütüklerinden yapılma kanapeler. Boğaz’ın görünümüne diyecek yok. Fikret dersten dö­ nüp bahçedeki konukları köşke davet etti. Bir­ likte içeriye giriyoruz.

Şairle ilk kez tanışan Yakup Kadri, Fikret’­ in Yahya Kemal’i “ismen” tanıyor olmasına özellikle önem verir. Fikret, Yahya Kemal’den okuyamadığı için eseflenmektedir.

O ara Yakup Kadri köşkü gözden geçir­ mekte, eşyayı belleğine tıkıştırmaya çalışmak­ tadır. Burası döşenip dayanma bakımından Servet-i Fünun dergisinin sararmış sayfaların­ da rastlamlabilecek illüstrasyonlara benze­ mektedir. Üslup, “epok dışı” dır, özeldir, ken­ dine özgüdür. Aşiyan’daki köşke giren kişi ça­ ğından, ülkesinden, gününün koşullarından biran içinde soyutlanmaktadır. Siyasal seçi­ mini kimseye anlatamamış, belki de kendisi de açık seçik kavrayamamış Fikret, köşke sı­ ğınmış; tül perdeler, kuştüyü yastıklar, birbi­ rine sokulmuş, kucak açmış koltuklar ve se­ dirler ortasında gelgeç bir dinginlik bulmak­ tadır. Tavşndan cami kandili gibi avizeler sar­ kıyor, pencerelerden dışarısı bir Boğaziçi rü­ yası olarak akıp akıp gidiyor...

Yakup Kadri köşkün ve semtin tasvirini

ansızın keser; Fikret’ in kişiliğine ilişkin göz­ lemlerini saptamaya koyulur. Neyse ki Ruşen

Eşref tasvir konusunda “Yaban” romancısı

kadar eli sıkı davranmayacaktır.

Ruşen Eşref, “Geçenlerde büyük şairi ziyarete” gitm iştir. Boğaz’ın renklerle dolup

taşan, engin, uçucu, koylarla birbirine bağ­ lanmış kıyısından ayrılır. Dizlerinin bağı hiç mi hiç çözülmeden yokuşa vurur. Birkaç sel- vi esintide kırık mezar taşlarına gamlı ninni­ ler söylemektedir. Ah o yosunlu mezar taş-' ları! Kitabeden kitabeye dolaşan serbest ko- yunların çıngırakları gamlı ninniye boyuna eş­ lik etmekte. Otlar yeşermiş.

Yüzlerce yıllık Hisar yeni kılavuzumuzun arkasında kalmıştır. Tepede Âşiyan, “Geniş

pencerelerinin açılmış kanarya rengi kapak­ ları, hisarlar tarafındaki esmer duvarı, bütün cephesini kavrayan balkonuyla” Ruşen Eşref

Bey’in ruhuna ulviyet vermektedir.

Fikret, yeni konuğuna kapıyı açar. Ruşen Eşref şairin salonunu eserine tıpatıp benze­

tir. Sözgelimi Garpla Şark bu odada sarmaşı- vermiştir. Şair başında siyah kadife takkesi, sırtında kahverengi kadife gömleğiyle hem iç­ li, hem öfkeli oturmaktadır, iskemlesi yaylı; yaylı iskemle siyah üstüne sedef kakmalı bir yayvan taht önünde duruyor. Fikret o köşe­ ye çekilince dizlerini daima beyaz yün batta­ niyeyle örter...

“Sis” şiiri burada yazılmıştır; beş aşağı

beş yukarı bu kılıkla yazılmıştır. Bir zaman­ ların genç ve coşkun, elbette özgürlüksever

ruhlarını ateşlere boğmuş, İstanbul’a ilenç- ler yağdırmıştır. O sıralarda bir polis Fikret’ in kuş yuvası evini gözaltında bulundurmak­ tadır. Rutubetli bir Şubat günü şairimiz pen­ ceresinden dışarıya bakar; sis denize olanca yoğunluğuyla çökmüştür. Polis çevrede do­ lanıp duruyor. Ruşen Eşrefin demesiyle, “Po­

lisin duvarıyla sisin duvan arasında kalan şair o gün bir devri bütün dertleriyle duymuş!”

Gelgelelim şiirler, hikâyeler, romanlar yal­ nızca sanatçılarının istemlerini dile getirirler. Derken bu sanatçılar da kaygılarına kapanıp kalmaya mahkûm olurlar. Ölümünden bir haf­ ta önce Fikret’i tekrar ziyarete giden Ruşen

Eşref, şairden şu acı sözleri işitecektir: “Ölümün artık yaklaştığını hissediyorum. Buna çok memnunum. Zira bu hayat bana pek ağır geliyor. Hastalığıma da geçer, iyi olu­ rum diye baktırmıyorum. Ölümün lezzetini katre katre tadıyorum. Bu, benim için bir te­ selli oluyor.”

İttihat ve Terakki’nin yazar-çizer sözüne yerineceğini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Yönetim, kendisinden yana olmayanı ezmek, burnunu sürtmek mücadelesine girişm iştir. Olgun yaştaki Fikret ölümü beklerken, genç ve dilini tutmaz, aklına eseni söyler Refik Ha-

lit gibiler de sürgünden sürgüne gönderil­

mektedirler. Sultan Hamit geleneği sürmek­ tedir özetle.

Neyse, güzel şeyler de oluyor. Sonradan acıdan acıya sürüklenip, memleketinden uzakta kimsesiz ölecek Ressam Mihri Hanım

(Mihri Müşfik) gençliğinin dönemlerini yaşa­

makta ve Aşiyan’da Fikret’in resimlerini yap­ maktadır. Mihri Hanım bir yandan da şairin eserini okur ve yorumlar. Pastelle, kuru ka­ lemle yaptığı resimlerde Tevfik Fikret mağ­ rur, soylu bir adamdır. Fikret genç ressamın yapıtıyla oyalanmakta, gelene gidene “Âşi­

yan benim değil, sizin. Orasını unutmayın!”

demektedir. Arzusu, köşkün bir edebiyat evi haline gelmesidir.

Âşiyan hepi topu Tevfik Fikret Müzesi olur, kimselerin uğramadığı bir müze.

Müzenin bir odacığında Şair Nigâr Ha­

nimin anıları birkaç parça eşyaya indirgen­

miş, korunmaksa, işte öyle korunuyor. Çın­ gıraklı koyunlar dolaşmıyor mezarlıkta, yeşer­ tiler göze keskin görünmüyor. Yalnız kimi sa­ bahlar sis denize iniyor ve kıyı boyunca eşof­ manlarıyla hızlı hızlı yürüyen insanlara rast­ lanıyor; kadınlı erkekli, yaşlısı genci... Fikret’­ in küskün bir yaşamla bağlandığı Âşiyan ya da “Sis” şiiri herhalde hiçbirini ilgilendirm i­ yor yürüyüşçülerin.

YARIN:

HEYBELİ DE OTUZ YIL...

Tevfik Fikret mimari çizimini de kendisinin yaptığı

bu evde hayli küskün günler geçirdi. Bir yandan hastalığı, bir yandan çok umut bağladığı yeni dönemin acılarla dolup taşması ünlü şairi derin bir

yalnızlığa itmiştir. Bu ev, şimdi sessizliğe

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Preoperatif ve postoperatif trombosit agregasyonu epinefrin testi için grafik Preoperatif dönemdeki ristosetin ile yapılan agregasyon testi sonuçlarında gruplar arasında anlamlı

Ada- daki 13.000 dolayında bitki türünün %90’ının, kuş türlerinin yarısının, am- fibilerle sürüngenlerinse neredeyse ta- mamının endemik olduğunu düşün- mek

In spite, V however, of the loss of their temporal authority, the spiritual prestige of the Abbaside Caliphs in the Sunni world was so high that the Moslem

Kâim-Biemrillâh’ın hilâfetinin ilk yirmi yılında, halkı kışkırtan Fâtımî dâîleri- nin propagandalarına karşı alınan tedbirler, ‘‘Kâdirî İtikâdı’’ nın

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]

Bilkent Uluslararası Müzik Festi­ vali’nin 24 Ağustos günü Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu ile Yunus Em- re’nin Sivrihisar’daki külliyesiıide baş­ laması