ABDÜLGANİ Nablus’iu - ABDÜLHAK HÂMİD
TJ * C b r>û! °
51
sonra Şam’daki Emevi camiinde ders okutmaya başlamış, 1664 teİstanbul'a gelerek biraz kaldıktan sonra seyahate çıkıp Hicaz, Mısır ve Suriye’de dolaşmış ve 1707 de Şam’a dönmüştür. Muhtelif mev zularda yüz kadar eseri olup içlerinde, Türk mutasavvıf ve âlimle rinden Üsküdarlı Aziz Mahmut Hüdayi’nin Tecelliyat adlı kitabiyle Birgi’li Mehmed Efendi’nin Tarikatı Muhammediye adlı kitabına ait şerhleri vardır. Şiirler de yazmıştır.
ABDÜLHAK DEHLEVİ ['abdal-hakk] (1551-1642), Hindli
ilim adamlarından ve hadis bilginlerindendir. Timur’un Emir lerinden Sadullah Türk’ün torunu ve Seyfeddin isimli bir zatın oğludur. Ekber Şah zamanında yaşamış ve Dehli’de (Delhi) ölmüştür. Miskâtülmejâbih üzerine Eli meat adlı bir şerhi, hadîs ilmine ait ıstılahlar hakkında bir eseri vardır ki ikisi bir arada Hindistan’da ve Petersburg’da (Leningrad) basılmıştır. Bunlardan başka tarihe ve dinî meselelere ait telifler de bırakmıştır.
ABDÜLHAK EBU MEHMET-EL-MERİNİ :MERİNİ’ye bk. ABDÜLHAK HÂMİD TARHAN (1851 1937), Türk şair
ve edibi. Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın torunu ve Tahran elçisi müverrih Hayrullah Efendi’nin ikinci oğludur. İstanbul’da büyük babasının Bebek’teki yalısında doğdu (5 şubat 185i). Annesi Kafkasya’lı Münteha Hanım’dır. Aile adı Hekimbaşızade olduğu halde soyadı kanunu çıktıktan sonra, babasının annesi eski Türk Taıhan’larından gelme olduğu için Hâmid, Tarhan soyadını almıştı. Beş yaşındayken Bebek mahalle mektebinde biraz okuma öğrenmeye başlamış, bir müddet de Rumelihisar’ındaki rüştiye mektebine ve daha sonra da Robert College’e verilmiştir. Bu sıralarda Evliya Hoca isimli bir zattan ve meşhur Hoca Tahsin Efendi’yle daha bazı hocalardan hususi dersler almıştır. On bir yaşındayken büyük kardeşi Abdülhak Nasuhi Bey'le ve hocası Tahsin Efendi’yle birlikte Paris’e gönderildi. Orada École Nationale adlı hususi bir mektepte bir buçuk yıl okuduktan sonra o sıralarda maarif müs teşarı bulunan ve tahsil müesseselerini tetkik için Paris’e gönderilen babasiyle İstanbul’a döndü. Yine Amerikan Kollejine devam etmekle beraber Nafıa mümeyyizlerinden Bahaeddin Efendi adlı bir zattan ders aldı. On üç yaşındayken
Babıâli tercüme odasına gir miş, bir yıl sonra da Tahran büyük elçisi olan babasiyle birlikte, hocası Bahaeddin Efendi de yanlarında olduğu halde İran’a gitmiştir. Tah- ıan’dayken Bahaeddin Efen di’nin Türkçe, Arapça dersle rini almakta devam ettiği gibi elçilik münşisi Mirza Haşan Şevket’ten de İran dil ve ede biyatı okumuştur. İki yıl sonra elçilik maiyet memurluğuna da tâyin edilmiş olan Hâmid, babasının 1866 da birdenbire ölmesi üzerine İstanbul’a dön dü. Bir müddet Maliye Neza reti mektubi kalemine, ondan sonra Şûrayı Devlet ve sadâret
mektubi kalemlerine devam etmiş ve yirmi yaşında (1871 ) Pirîzade ailesinden Fatma Hanım'la evlenmiştir. 1876 da Paris elçiliği ikinci kâtibi sıfatiyle ikinci defa Paris’e gitti. İki buçuk sene kadar bu vazifede bulunduktan sonra Paris’te bastırdığı Nestren adlı eserinin sarayca şüphe uyandırması üzerine vazifesi lâğvedilmek suretiyle Hâmid açıkta bırakıldı ve memlekete dönmeye mecbur edildi. İstanbul'da iki, üç sene vazifesiz ve geçim güçlüğü içinde kalmış ve bu sırada da Belgrad ve Berlin elçilikleri kâtipliğine tâyin edilmişse de oralara gitmek istememiştir. Bir aralık Odesa’ya kadar gitmişse de yoldan geri dönmüş ve Rize mutasarrıfı bulunan
büyük kardeşi Nasuhi Bey’in yanında bir müddet bulunduktan sonra 1881 de üç ay kadar Poti ve ondan sonra da Golos şehben derliklerine gönderilmiştir. 1883 te başşehbenderlikle Bombay’a gitti. Karısının hastalığı dolayısiyle 1885 te iki çocuğiyle birlikte İstanbul’a dönerken ölen zevcesinin cenazesini Beyrut’ta bırakan Hâmid, Tanzimat edebiyatının en lirik şiiri ve hâmidâne şiirin en kuvvetli mümessili olan Makber adlı uzun mersiyesini kırk günde ve orada yazmış ve Beyrut valisi bulunan kardeşi Nasuhi Bey’in yanında bir müddet kaldıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. Aynı yıl içinde elçilik başkâtibi sıfatiyle Londra’ya gitti. İki yıl sonra tetkik edilip basıl
mak üzere İstanbul’a gön derdiği Zeynep ve Finten adlı eserleri dolayısiyle me muriyetinden azledilerek İstanbul’a çağrılmış ve artık eser yazmamak şartiyle rütbesi ve maaşı yükseltilip elçilik ikinci müsteşarı sıfa- tiyle tekrar Londra'ya gön derilmiştir. Hâmid, o tarih ten Meşrutiyetin ilânına (Temmuz 1908) kadar eser neşredememiş, yalnız Fin ten’ Ata bazı parçalar, adı nın ilk harfleriyle Serveti- fünun’da neşredilmiştir.
1897 Türk-Y unan harbi sırasında şelıit çocuklarına yardım için çıkarılan Serve- tifünun’an fevkalâde nüs hasında da Hediyei Sâl ve
Ordiiyu Hümâyûn'da bir ¡air adlı iki manzumesinin kendi imzasiyle basılmasına müsaade olunmuştu. Yasak olmasına rağmen kitapları Namık Kemal’in eserleriyle birlikte gizli basılır ve genç ler arasında kapışılarak okunurdu. Hâmid ilk karısının ölümünden beş yıl sonra Londra’da Nelly Cloowar adlı bir İngiliz kıziyle evlenmişti. 1895 te Lahey elçisi olmuş, orada iki buçuk yıl kaldıktan sonra elçilik birinci müsteşarı sıfatiyle tekrar Londra’ya gitmiştir. 1908 de Meşrutiyetin ilânından biraz önce Hâmid, Madrid elçiliğine tâyin edilmişse de Târik gibi eserleriyle Endülüs fâtilı- lerini alkışlamış olan şairin oraya gönderilmesi diplomasi nezake tine uygun olmıyacağı düşüncesiyle bundan vazgeçilmiş ve Hâmid Brüksel orta elçisi olmuştu. Yirmi bir yıl beraber yaşadığı ikinci karısı Nelly Hanım orada öldü ve Hâmid, bir müddet sonra, ancak yirmi gün kadar birlikte bulunduğu İstanbul'lu Cemile Hanım'la üçüncü defa olarak evlendi, ondan sonra da son karısı olan Belçika’lı Lucienne Hanım’la yaşamaya başlamıştır. Brüksel elçisiyken Abdülhak Hâmid'e Maarif Nazırlığı, daha sonraları İran büyük elçiliği teklif edilmişse de şair bu vazifeleri kabul etmemişti. lf)12 de Brüksel elçiliğinden ayrılan Hâmid, bir müddet açıkta kaldıktan sonra Ayan âzalığına tâyin edilmiş, sonraları reis vekilliğine de seçilerek Ayan Meclisinin ilgasına kadar bu makamda kalmıştır. Cumhuriyetin ilânından sonra emekliye ayrılan Abdülhak Hâmid’e Büyük Millet Meclisi hidematı vataniye tertibinden maaş bağlamak kadirbilirliğinde bulunduğu gibi İstanbul Belediyesi de kendisine bir mesken tahsis etmiş ve Taksimdeki yeni açılan bir caddeye onun adını vermişti. Hâmid, 1927 de Büyük Millet Mec lisinin üçüncü devresine İstanbul mebusu seçildi ve sonraki dev relerde de bu mebusluğu muhafaza etti. Memlekette daima sevgi ve saygı görmüş olan şaire hayatının son on, on beş yılı içinde hemen her sene doğumunun yıldönümünde törenler yapılmıştır. Nihayet kısa bir hastalıktan sonra 12 Nisan 1937 de İstanbul'da oturduğu Maçka-Palas apartımanında ölen ünlü şair, millî cenaze merasimiyle Zincirlikuyu'daki mezarlığa gömülmüş ve Maarif Vekilliği 1940 da mezarını yaptırmıştır.
Abdülhak Hâmid’in kitap şeklinde basılmış olan eserleri yazıldıkları tarih sırasiyle şunlardır:
ABDÜLHAK HÂMİD ( Gençliği )
ABDÜLHAK HÂMİD (O rta yaşlılığı )
52
ABDULHAK HAMID
1 — Macerayı Açk [1873], İstanbul’da Namık Kemal vearkadaşlarının yazdıklar piyeslerden heveslenerek meydana getiril miştir. «Tiyatro dramı» adı verilmesine rağmen miikâleme şeklinde mensur bir aşk hikâyesidir. Mevzuu Kişmir’de Türk ve İran hükümdarlık hanedanları arasında geçer. 2 — Sabrü Sebat [1874], beş perdelik mensur piyes. Rumeli’de ve İstanbul’da geçen bir aşk vakası. Hâmid, ilk eserini pek beğenmiyen Ahmet Vefik Paşa'nın - ki babasının dayısının oğludur - tavsiyesi üzerine bu piyese ata sözleriyle ve hayli açık türkçeyle millî bir mahiyet ve konuş malara da tabiîlik vermeye uğraşmıştır. 3 — İçli kız [1874], mevzuu İstanbul’da geçen tiyatro tarzında bir hikâye ki Namık Kemal’in «Zavallı Çocuk» adlı eserinin taklididir ve şairin Kemal ile tanışmasına vesile olmuştur. 4 — Duhter-i Hindu [1875] , içinde manzum parçalar da bulunan ve Hindistan’da geçmiş bir aşk macerasına ait olan piyes. Hâmid, bu eseri Hindistan’a gitmeden önce yazmıştır. Şai
rin edebî şahsiyetini ilk mey dana koyan eseri budur. Ya bancı baskısı altında bulunan bir memleket halkının ıstırap larım kuvvetle tasvir eder. 5 — Nazije [1875], mevzuu Endülüs’te Gırnata sarayında geçen bir meclislik manzum ve küçük bir piyes. 6 — Salda- napal [1875], Asur tarihinden alınmış, hükümdarın zulmünü anlatan manzum trajedi. 7 — Nestren [1876], beş perdelik facia. Kafiyeli nesirle nazım arası bir şekil alımda, Pariste yazılmıştır. Mevzuu Kabil’de geçer ve Corneille’in «Le Cid» trajedisinden mülhemdir. 8 Divaneliklerim yahut Belde [1877], ilk Paris görüş ve duyuşlarını belirten, gerek şe kil, gerek mahiyet bakımından zamanına göre, bambaşka ve
yepyeni 17 manzumeden toplanmış şiir mecmuası. 9 - Sahra [ 1877-78], tabiat tasvirlerini taşıyan parçalardan toplanan şiir mecmuası. Hâmid’in klâsik nazım şeklini kıran ve şiirimize yeni bir çeşni getirmiş olan ikinci eseridir. 10 — Garam [1877] , mevzuu Çam- lıca'da geçen manzum bir aşk hikâyesi. 11 — Liberte [1877] , Midhat Paşa’nın memleketten sürülmesi üzerine II. Abdülhamid istibdadı aleyhine hece vezniyle yazılmış bir piyes ki, şahıslan sembolik adlar taşır. 12 — Târik yahut Endülüs fethi [1877-78] , içinde manzum parçalar da bulunan 6 fasılhk mensur piyes ki uzun ve heyecanlı tiradlariyle meşhurdur. Arap, Fars, Sırp ve Alman dillerine tercüme edilmiştir. 13 — T ezer yahut Melik Abdurrabmanı Salis [1879] , mevzuu yine Endülüs tarihinden alınmış üç fasılhk manzum bir faciadır ki dilinin açıklığı ve tertibinin tabiîliği bakımından temsile nispeten elverişli sayılır. 14 — Ejber [1880], üç perdelik manzum trajedi. Hâmid, Cor neille’in « Horace» eserinden mülhem olarak önce İskender ile Kişmir hükümdarı Eşber ve kızkardeşi Sumru arasında geçen ve kahramanlık mükâlemelerini muhtevi son parçayı yazmış, sonra Namık Kemal’in eseri muhtasar bulması üzerine ilk iki perdeyi eklemiştir. 15 — İbni Musa yahut Zatiilcemal [ 1881 ] , içinde manzum parçalar da bulunan, tiyatro nev’inden mensur bir eserdir ki Târık’ın zeyli halindedir ve dili ondan daha yüklüdür. 16 —- Bir Sefilenin hasbıhali [1882], mensur parçaları da bulunan büyük bir manzume ki eski adı Kahbe*dir. 17 Bunlar odur [1883-85], Hindistan’a ve bu arada ilk karısına ait hâtıraları taşıyan 19 manzumeden toplanmış bir şiir mecmuası. 18 — Makber [1885], ilk karısının matemiyle Beyrut’ta yazdığı uzun mersiye ki
muhteşem çığlıkları ve şairin ölüm, hayat, ezeüyet ve ebediyet muam maları üzerindeki tezatlı hayret ve felsefelerini taşır. 19 — Ölü, yine zevcesinin matemine* ait 10 bentlik uzun bir şiirdir. Sairin mezarına kazdırılmış olan «Bu taş cebinime benzer ki aynı mak- berdir. Dışı sükût ile zahir, derunu mahşerdir» beyti bu kitaptan alınmıştır. 20 — Hade [1885], yine aynı elemleri terennüm eden 8 bentlik manzum bir eser. 21 — Zeynep [1887], bir kısmı man zum, bir kısmı mensur 5 fasılhk bir facia. Mevzuu Hindistan’da geçmiş hayalî bir vakadır. 22 Tinten [ 1887 ] , içinde uzun manzum parçalar dahi bulunan piyes tarzında ve beş yüz sahife kadar tutan büyük bir eserdir ki, mevzuu Londra’da, kibar cemi yeti içinde geçer. Hâmid bu kitabını bütün eserlerinden üstün sayardı. 23 — İlhan [1907], bir kısmı aruz, bir kısmı hece vezniyle yazılmış manzum bir faciadır. Mevzuu Türk tarihine ait bir aşk vakasını taşır. 24 — Balâdan bir ses [1911 - 1912], hece vezniyle ve kafiyeli nesir ha linde yazılmış küçük bir eser dir ki yüksek âlemlere çıktığı tasavvur edilen bir ruhun dün yaya hitabıdır. 25 — Validem [1912-13], şai rin annesine ait uzun bir mersiyeyi ve sonunda Balkan harbi mağlûbiyetinden doğan elemleri muhtevi kafi yesiz bir şiir mecmuasıdır. 26 — Turhan [1914 - 15] , mev zuu Türk tarihinden alınan ve İlhan isimli eserinin zeyli olan manzum bir facia ki şahısları ayrı âyn vezinlerle konuşturulmuşum. 27— ilhamı Vatan [1876-1915], muhtelif haıblerimiz dolayısiyle şairin yazdığı manzumelerle vatan tahassüslerini muhtevi şiirleri ni toplıyan mecmuadır. 28 — Mektuplar [1878-1915], Hâ mid’in kırk yıla yakın bir za man içinde yazdığı mektup
M
Afi,
& * * £ * & '* * '
- — - v .
ABDÜLHAK HÂM İD'IN ESKİ YAZISI
lardır ki birinci cildi 37, İkincisi 91 mektubu muhtevi olarak iki cilt halinde basılmıştır. 29 — Tayıflar Geçidi [1915], «İlhan» ile «Turhan» eserlerinde adları geçen şahıslarla Doğu ve Batı büyükle rinden birçoğunun hayalleri arasında manzum konuşmaları muhte vidir. 30 — Abdullah-üs-Sagir [1915-17], mevzuu Endülüs’ün inkıraz devrinden alınmış manzum bir facia. 31—■ Yadigârı Harb [1917-18], değişik vezinlerde yazılmış manzum parçalarla mensur kısımlardan meydana gelmiş mevzuu «Tayıflar Geçidi» gibi hayallerin vatan fikir ve duygusu etrafında muhaverelerini muhtevi tiyatro tarzında bir eserdir. 32 — Ruhlar [1922] , tarihteki büyüklerin ve kahraman ların ruhları arasında geçen ve Türk şehitlerinin menkıbelerini anlatan muhavereleri muhtevi tiyatro şeklinde manzum bir eser. 33 — Arziler [1922] , yine tarihî şahıslar arasındaki manzum ve maverai diyaloglardan teşekkül eden ve Hâmid’in birçok meseleler hakkındaki düşünüşlerini taşıyan bir kitaptır. 34 — Yabancı dostlar [1922-23], Londra’da yaşlı bir içki düşküniyle müzikhollerde oynıyan garip huylu bir genç kız arasında geçen türlü hayat hâdiselerine dair değişik vezinlerle yazılmış manzum bir konuşma dır. 35 — Hakan [1934], mevzuu Türk tarihinden alınmış dört fasıllı manzum bir tiyatrodur. Şairin 83 yaşında meydana getirdiği bu eser, hayatında neşrolunan son kitabıdır.
Hâmid’in bu sayılan 35 eserinden başka Hep veya Hiç adlı bir şiir mecmuasiyle mevzuu Hind tarihinden alınmış Cünunu Açk adlı manzum piyesi ve ölümünden pek az önce tamamladığı Kanuni nin Vicdan Azabı adlı iki perdelik manzum tiyatrosu basılmamıştır. İkdam gazetesinde tefrika halinde neşredilmiş olan hayat hâtıraları da kitap şekline girmemiştir. Basılı eserlerine konmamış olan başka birçok şiirleri, makale ve mektupları da
Kişisel Arşivlerde ıstanuuı Beılegı Taha Toros Arşivi