» STAN B UL’ıuı 515’inci «Fetih Y ılı» münasebetiyle, dün yaz- I dığım yazıda, Fâtih için en güzel şiir’i Abdülhak Hâmid ■ merhumun yazdığını söylemişdim.
Dün bu manzûmeyi tekrar karşıma aldım, okudum: Titredi secdegâh’ın oldukça sen cebin - sây Hâlâ gelir zeminden tekbir-i-zâr zâr’ın
beyt'ine gelince bu beyan haşmeti karşısında, dayanamadım ağladım.
Böylelikle fikir, ser’azâd bir kuş gibi, daldan dal’a atlaya rak, yine Hâm id’e geldi. Benim Hâmid hakkında geçenlerde yazdığım yazı, mühim bir akis husule getirdi, hattâ birkaç ba tın şâir oğlu şâir olan Mûııis Fâik Ozaıısoy yazı hey’etinin ba şında bulunduğu «H isar» mecmua’smda, bana haddinıden faz la iltifatda bulunmuş ve Hâm id’e karşı yapılan «kadir bilme- m ezlik»i ced’dinin tatlı olduğu kadar keskin üslûbu ile pek güzel tasvir etmişdi.
Bilhassa Hâm id’in gerek amca’sı Süleyman N azif merhu ma ve gerek pederi «Fâik  li»ye karşı, büyük muhabbeti vardı.
Bununla «Nazif-i-Âmidi»nin ruhunu şâd etmiş oldu. Hâm id’in vefatından sonra, onun hâtıralarıyla çok yakın dan meşgul olan merhum dostum, İsmâil Hâmi Dâııişmend’den sonra bîr «Abdülhak Hâmid Derneği» kuran «Tâbir Karanğuz» bey’e Hâmid nâmına teşekkür’ü bir borç bilirim , kendisinden aldığım notların bir kısmını buraya dere ediyorum:
«İsm âil Hâmi:
Yalnız isini kalıp cismi yok olan «Abdülhak Hâmid mü- ze’si» başlığı ile yazılıp neşr edilmeyen, bir yazısında rahmetli «Lüsiyen» hanımın, Dil, Tarilj, Coğrafya Fakültesi Dekanlığına gönderdiği bir yazıda, Hâm id’e aid hâtırat, başlı başına bir «m üze» teşkil edecek bir yığın hâiindedir ve bunların hepsi kaybolmuşdur.
«Ş â ir’in, ecdadının el yazılarını hâvi defter, Hâm id’in «ne- seb nâme»sidir, bunda hem büyük «dâhi»nin, hem atalarının manzum ve mensur el yazılan vardır.
Hususî mektupları, bir iki çuval dolduracak kadar büyük bir yekûn tutmuştur... Haşan Âli Yücel buıılan bir camekânda teşhir edebileceğini zannetmişe de, ona imkân olmadığı için ertesi sene Dil, Tarih - Coğrafya Fakültesinde bir «Abdülhak Hâmid Müzesi» açtırmak mecburiyetinde kalmıştır.
Şimdi bu müzenin yerinde yeller esiyor. Abdülhak Hâmid ders salonu, İki defa gittim: Kapalı. Ankara’da bulunduğum günlerde, muhatab olabilecek ne bir profesör, ne de mes’ul bir zat, ne de Dekanla karşılaşmağa imkân buldum. Hâmi Da- nişmend merhum da, benden sonra Ankara'ya gittiği zaman bu hale şahit olarak çok üzüldü. Ne onun, ne de benim dernek adına yazılarımıza Fakülte cevap bile vermedi!.
Bu müze ve Hâm id’in yadigârları ne oldu?. Hâmi Danişmend’in dediği gibi:
N e ismi var, ne cismi!.
Müze hakkında aceleyle bu kâğıtları doldurdum. B ir hü lâsa takdim etmekliğim gerekti. Durumum uyar değil?
Geçenlerde, benim Haşan Pulur’a verdiğim yazı üzerine bu aziz arkadaşımızın sayfasında feryadımızı dile getirmesi, size telefon etmesi ve sizin fıkranız, Bursa Halkevine gönderi lip araştırma, soruşturmalarda kaydına rastlanmadığı bildiril miş olan yadigârları meydana çıkardı: Halkevinden Bursa mü zesine devredildiğini bildirdiler, bundan çok sevinçliyiz ve size şükran borçluyuz üstadım.
Fakülteyi de harekete getirebilirseniz, Hâm id’in ruhunu bir daha şâd etmiş oluruz.»
: ::
,â
yKişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi