• Sonuç bulunamadı

Fahrettin Kerim Gökay'la tatil sohbeti:Politikaya, hoşuma gittiği için sarıldım, ama artık politika dükkanını kapattım diyen 'mini mini' vali, hala iddialı:Ben, İstanbul'un prensiydim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fahrettin Kerim Gökay'la tatil sohbeti:Politikaya, hoşuma gittiği için sarıldım, ama artık politika dükkanını kapattım diyen 'mini mini' vali, hala iddialı:Ben, İstanbul'un prensiydim"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fahrettin Kerim Gökay'la Tatil Sohbeti

f f c “ Politikaya, hoşuma gittiği için sarıldım, ama artık politika dükkânını

kapattım" diyen “ mini mini” vali, hâlâ iddialı:

<»Ben. İstan b u l'u n

77

16 M A R T 1986

RTA ve orta yaşın üzerindekiler, onu çok iyi tanıyorlar zaten.. Daha genç olanlar ya baba­ larından, ya da dedelerinden mutlaka Fahret­

tin Kerim Gökay adını duymuşlardır. Nasıl duymasın­

lar ki?.. “Alkol”e savaş açan, sarhoşların belinden kocaman şırıngalarla su aldıran, bu uğurda akşam­ cıların minik rakı şişelerine unvan olan “Fahrettin Ke-

rim”i bilmemek, unutmak olası m ı?

1900 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen, 1926 yı­ lında “tıp” doktoru olan, 1952 yılında “ordinaryüs

profesör” olan Fahrettin Kerim’in Bebek Arif Paşa Ko:

rusu'ndaki evindeyiz. Boğaz alabildiğine maviliğiyle, gözlerimizin önüne seriliyor. Klasik eşyalarla döşen­ miş büyük kabul salonundaki koltuklardan birinde oturuyor Fahrettin Kerim Gökay... Yaşlanm ış ama çökmemiş, gözlerindeki muziplik hiç silinmemiş. Za­ man zaman eski olayları hatırlamakta güçlük çekiyor, işte o zaman kızıyor bana: “Bana tarih sorma. Kafa­

mı yordurma bana. Şimdi kulağını çekerim ha...”

Divandaki bembeyaz yastıkta, ibrişimle adının baş harfi işlenmiş. Arabasının içinde bile taşırmış onu. Yarım saat olsun, kestirmek için.

Yağmurlu bir İstanbul sabahında, Cumhuriyet ta­ rihinin en eski “tarih anıtlarından” biri olan Gökay’ la her telden konuştuk. Bir zamanların “mini mini va- li”sine kulak verelim. Korkmayın, elinde şırınga yok...

“işte hocam, Milliyet okuyucuları”...

" T A R İH O LM A K M Ü T H İŞ

_________B İR Ş E Y .. .”

— “Hocam, maşallah çok sıhhatli görünüyorsu­ nuz. Allah uzun ömür versin... Türkiye’nin yaşayan ta­ rih anıtlarından birisiniz. Tarih olmak nasıl bir şey acaba?”

— "Bunca yıldır neler yaşadım, neler! Çok müt­ hiş bir şey tarih olmak. Memleketin gelişiminin tari­ hini yaşadım, gördüm. Sağlığım şimdilik yerinde. Bir sıkıntım yok. Çalışıp duruyorum işte. Atatürk'ten bu­ güne kadar gerek Türkiye’nin, gerekse ecnebi dev­ let adamlarını, siyasetçilerini tanıdım. Hey gidi günler... Allah Allah...”

— “isterseniz Atatürk’le tanışmanızdan başlaya­ lım. O ’nu ne zaman gördünüz?”

— “Atatürk ortaya çıktığı zaman, ben Eskişehir’ deydim. O zaman ben de parti işleriyle meşguldüm. Eskişehir Atatürk’ü çok destekledi, ilk günden itiba­ ren hem de... Hiç unutmam, bir gün Eskişehir'e gel­ di. Orada bir Kapalıçarşı vardır Onun yanında bir kahve vardı. Orada kendisiyle ilk defa tanıştım, beni kabul etti. Çay ikram ettik. Mustafa Kemal’in beni ka­ bul etmesinden sonra, siyasetin içine iyice girdim."

Müziğe hayran olan Gökay, 'Uyku, sinir dünyasının miyarı

ve mimarıdır1’ diyor ve herkese, günde 8 saat uyumalarını

tavsiye ediyor

YENER SUSOY

' Mühim bir şey oldu mu, Mustafa Ke­

mal beni çağırır, fikrimi alırdı. Bana

iltifat ederdi... Hatta, müderris mua­

vini olduğumda da hatırımı sordu..."

— “Neler konuştunuz Mustafa Kemal’le, hatırlıyor musunuz?”

— "Valla, çeşitli şeyler. Halk ne yapıyor, vaziyet nedir, partiyle halkın münasebetleri nasıl, bunlar üze­ rinde durdu. Eskişehir'in kendisini çok desteklediğini anlattım.”

— “Sonra kendisiyle görüşmeleriniz devam etti mi?”

— “Tabii. Mühim bir şey olduğu zaman beni ça­ ğırırdı, fikrimi alırdı. Bana çok iltifat ederdi. Halkın sevdiği bir doktordum. Onları meccanen muayene ediyordum. Akademik kariyer yaparken de benimle alakadar oldu. Müderris muavini (doçent) olduğum­ da da hatırımı sordu. Hatta bir gün, üniversitede bir kurul yaptı, kendisi de gelip ön sıraya oturdu. O günkü toplantıyı ben idare ediyordum. Allah rahmet eylesin, vefatına kadar münasebetlerimiz hep devam etti.”

— “Bir yandan tıp öğrenimi, bir yandan siyaset... Politikaya atılmak nereden aklınıza geldi?”

— "Babam da politikayı severdi. Eskişehir, poli­ tikacının kaynadığı yerdir. Babam, Belediye idare Meclisi azasıydı. Eve gelen giden eksik olmuyordu. 8 yaşından beri politikanın içindeyim, senin anlaya­ cağın. Babam Belediye Meclisi'ndeyken, ben İdadi' ye (ortaokul) gidiyordum. Hacı Veli diye bir adam vardı, politikaya atılınca çok sevdiler. Eve gelip giden­ lere kulak misafiri olurdum."

— “Çok mu sevmiştiniz politikayı?”

— “Ooo! Hem de nasıl! Hoşum a gittiği için çok sarıldım.”

— “Nesi hoşunuza gitmişti?”

— “Nesi olacak yahu? Memleketin işleriyle alaka­ dar olmak. Tek parti zamanı. Ha... Beni Hürriyet ve Itilafçılar da çok istedi, ama babam da. ben de itti­ hat ve Terakki’den ayrılmadık. Tıbbiye’de hoca oldum, ama potilikayı da bırakmadım. Sardı beni politika. Se­ nin anlayacağın, ben İdadi'deyken, siyaset çeşmesin-- den su içtim.”

— “İstanbul’da bu çeşmeyi nerede buldunuz ho­ cam?”

— “Vaniköy’de Raif Bey'in Vaniköy idadisi vardı. Babam beni alıp, bu okula bıraktı. Kandilli’de, parti­ ler toplantılarına bizi de davet ediyorlardı. Ben de cok

m ü i

iyi bir talebeydim. Okula gece gidiyordum, gündüz politikayla uğraşıyordum. Sonunda particiler bana göz kovdular.’’

— "ilk olarak nereden milletvekili seçildiniz?”

— "Halk Partisi'nden Eskişehir Milletvekili oldum. Sonra İstanbul'dan seçildim. Bak sana bir şey daha söyleyeyim. Benim siyasi hayatımda siyasi gazete­ ler büyük rol oynadı. ‘Ifham’ gazetesi, ‘Ahrar’, Ali Ke­ mal’in ‘Peyam-ı Sabah'. Eskişehir’de sonra ben de gazete çıkardım, ilk gazetemin adı da ‘Ahrar’dı.’’

— “ismet İnönü ile de yakın dostluğunuz vardı, de­ ğil m i?”

— “ismet Paşa, Eskişehir’e ehemmiyet verirdi. Ben de Eskişehir'de yazar çizerdim. Bir gün Seyitga­ zi'ye gelmişti Ben de gittim, tanıştım. Çok memnun oldu. O günden, vefatına kadar dostluğumuz hep de­ vam etti.”

— “ismet Paşa’yla hiç fikir ayrılığına düştüğünüz

oldu mu?”

— "Hayır, olmadı.”

. “Hocam, sizin tarihe geçmiş bir sözünüz var­ dır. İnönü’yü karşıladığınızda işte Paşam İstanbul’ de­ miştiniz, hatırlıyor musunuz acaba?”

— “Neden hatırlamayayım, elbette hatırlıyorum! Haydarpaşa’ya onu karşılamaya gittim. İstanbul’u me­ rak ediyordu! ‘Neler olacak, nasıl olacak?’ diye me­ rak ediyordu. Ken disine hürmet göreceğini, sevileceğini söylemiştim. Gelince de kendisine kar­ sı gösterilen bu alakayı işaret etmek için ‘işte Paşam, İstanbul’ dedim."

— "ismet Paşa’nın başarılı ve başansız yanlan siz­ ce neydi?”

— “Başarılı tarafı, her şeyi ilim yolundan takip et­ mesiydi. Çok okurdu. Başarısız tarafı da vardı. Rah­ metli. hep yukardan idare etmek isterdi. Halkın arasına girmedi. Kumandan olmuş bir adam için belki zor tabii. Bilhassa ilk zamanlar, halkla hiç teması yok­ tu. Ama sonradan onu da yaptı, halkın içine girdi. Po­ zitif bir siyasetçiydi İsmet Paşa.”

— “Merhum Adnan Menderes’le de yakınlığı olan bir kişiydiniz...”

— "Menderes'e, Demokrat Parti nin kurulması sı­ rasında beni takdim ettiler. Benim de aralarına katıl­ mamı istediler. Menderes, çok kibar bir adamdı. Çevresindekilerin hepsine ayrı ayrı kıymet verirdi. Ki­ birli değildi. Popüler bir halk adamıydı."

— “Onun sizce eksik yanı neydi?”

— “Efendim, birçok şeye de önem vermezdi. D ış­ tan, ‘biliyorum’ iddiasındaydı. Hadiselerin cereyanı­ nı pek takip etmezdi. Dışardan şöyle bakardı.

Particiliğe fazla ısınamadı. Sonra bunları giderdi, par­ tisini ele aldı. Beni de çok severdi."

— ‘‘Sayın Gökay, vali ve belediye reisi olarak İs­ tanbul’a yaptığınız en büyük hizmet nedir?”

— "Vay anasını! Şimdi öyle bir sual sordun ki... İstanbul’un ihtiyaçlarının listesini, programını yaptım. Su ihtiyacı büyüktü. Çatalca’ya kadar gelmiş, kalmış. Hizmete Eyüp Sud an’dan başladım."

— “Neden hocam?”

— “Ben Hz. Eyyüp Ensari'ye çok önem vermişim­ dir. Sonra çok işler yaptım. İstanbul’un derdi bir ta­ ne değil ki... Kültür şehri!”

— “Haliç sizin zamanınızda da kirli miydi?”

— "Ben Haliç'e çok önem verdim. Kenarlara iske­ leler kurdum. Haliç kirlenmişti. Böyle bir yer kirleti­ lir m i? Bütün teşkilatları Haliç'i temizlemeleri için seferber ettim."

— "Hem vali, hem belediye reisi olmak zor değil

mi?” M

— "Zordu ama iki iş birbirini tamamlardı. Oğlum, ben çok çalışkan bir adamdım. Hâlâ da öyleyim ya, maşallah. Onun için, iş bana ağır gelmezdi. Öğleye kadar vilayette, öğleden sonra belediyede olurdum. Gecenin 11’ine kadar çıkmazdım.”

"Hiç içki tatmadım... Birkaç defa si­

garanın dumanını çektim... içki ve

sigara düşmanlığına da rahmetli ho­

cam Mazhar Osman'ın tesiri oldu..."

n

ammmammsmaamamsmamm

— “Sizin bir de içki düşmanlığınız ünlüdür. Yeşi­ lay’ı siz kurdunuz.”

— “Yeşilay'ı ‘Hilal-i Ahtar’ diye kurduk. Yeşilay, o zamanlar memlekette çok orijinal bir şey oldu. Av­ rupa’dan filan gelirlerdi. Haliç kenarında meyhane­ ler açmaya kalkıştılar, onlara da mani olurdum."

— “Neden yaptınız bunları efendim?”

— "Neden olacak, içki insanlar için faydalı bir şey değil ki!"

— “Hayatınız boyunca hiç içki tatmadınız mı?”

— “Hayır, asla!”

— “Sigara İçtiniz mi?”

— "Birkaç defa sigaranın dumanını çektiğimi bi­ lirim.”

— “Hocam, içki, sigara düşmanlığında size kimin etkisi oldu?”

— "Rahmetli hocam, Mazhar O sm an’ın tesiri ol­ du. Ama ben de çok okurdum."

Yaşındaki delikanlı Bir zamanların "Mini Mini vall'si Fahrettin Kerim Gö-

kay, doğum gununu kutlamaktan nefret ediyor. Hangi ay, hangi gün doğduğunu ken­

disinden sorduğumda, "Çok merak ediyorsan, git anamdan öğren" diye bana çıkıştı

Yemeğine ve özellikle uykusuna çok dikkat eden Gökay, bol bol çikolata yiyor. "Hic za:

rarı yok, inşana kuvvet verir" diye konuklarının ağzına sokuşturuyor. Bebek Ârif Paşa

Korusundaki, Boğazı ayaklar altına seren ev[nde, geçmişin tatlı anıları İle yaşıyor.

EKONOMİ

UMUR TAIU

Yöneten:

o

(Pam uk, 1000 liraya doğru yo l alıyor

Beyaz

altın

atakta

• Harun GÜREK-İZMİR Y U N L A R I N büyük oy­ nanmaya başladığı pa­ muk piyasası karıştı. Hafta başından bu yana 100 li­ ra fiyat alan pamuk, 850 lira­ ya ulaştı. Pamuğun önümüzde­ ki günlerde bin lirayı geçmesi­ ne "k açın ılm az” olarak bakı­ lıyor.

Çukobirlik’in fiyatını dolar olarak açıkladığı ve Çukurova pamuk fiyatının 825 lira oldu­ ğu bildirildi. Bu durumda tüc­ carın Çukurova'dan ucuz kalan Ege pamuğuna “ hücum” etme­ si ile bu piyasada da fiyatlar bir anda fırladı.

Yükselen fiyatların yarattı­ ğı ‘panik’’ havası içinde satıcı­ lar, “ Fiyatlar biraz daha yükselsin” diye piyasadan çe­ kilirken, borsadaki alıcılar 900 liraya kadar fiyat verdiler.

T A R İ Ş Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Erdoğan Şimşek ise, bakanlık izni çıktı­ ğında piyasaya gireceklerini be­ lirterek, “ Maliyetin altında mal satmama kararındayız” dedi.

ithal malın parçası, yerlinin kalitesi yok

Türkiye, araç-gereç mezarlığı...

) Boğaziçi üniversitesi nce yapılan bir araş­

tırmaya göre, sadece ithal tıbbi cihazlar­

da yetkili servis ve yedek parça bulunama­

ması nedeniyle ulusal ekonomiye verilen

zarar 1 yılda 20 milyar liranın üzerinde

• Abbas GÜÇLÜ A Ş T A otomobil olmak üzere, dayanıklı tüketim mal­ larının dünya standartlarına göre kalite yönünden düşüklüğünün hem kesemizi, hem de sağlığımızı

tehli-B

keye soktuğu belirtildi. İthalatı tamamen serbest bırakılan, an cak servis ve yedek parça imkânları getirilmeyen çok sayıda teknik cihazın kısa sürede elden çıktığı ve bu nedenle Türki­ ye’nin bir cihaz mezarlığına dönüşebileceği kaydedildi. B o­ ğaziçi Üniversitesi’nce yapılan bir araştırmaya göre, sadece it­ hal tıbbi cihazlarda yetkili servis ve yedek parça bulunama­ ması nedeniyle ulusal ekonomiye verilen zarar 1 yılda 20 milyar liranın üzerinde.

Hızlı kentleşmeye paralel olarak anan otomobil tutkusu artık yalnızca fiyatıyla değil, aylık masrafıyla da lüks haline geldi. Zira, dolara bağımlılığı nedeniyle sürekli artan benzin ve yedek parça fiyatlarının yanı sıra, tamirciye ödenen para­ lar, devlet memurunun maaşını geride bıraktı. Otomobili olan bir yurttaş ayda en az 15-20 bin lira bakım masrafı yapmak zorunda. Buna asgari günde 1000 liralık benzin masrafı da eklenirse, ayda yaklaşık 50 bin lirayı gözden çıkarmak gereki­ yor. Araba sahipleri, piyasadaki kalitesiz yedek parçalar ne­ deniyle sık sık parça değiştirmek zorunda kaldıklarını söyleyerek, amortisman dahil, yerli bir arabanın yıllık masra­ fının 600 bin lira civarında olduğuna dikkati çektiler.

Türkiye Trafik Kazalarım Ünleme Cemiyeti’nce önceki yıl yapılan bir araştırmaya göre, trafik kazalarında araç bakım­ sızlığı ile standart dışı fren, rot, balans ve rotil sistemindeki arızaların payı yüzde 40 oranında. Son 10 yılda ülkemizde 50

bine yakın kişinin trafik kazalarında yaşamlarını yitirdikleri göz önünde bulundurulduğu zaman konunun önemi daha da belirginleşiyor.

Bilim adamları ne diyor?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol M anisalı ve Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. D r. Ahmet Koç, özellikle yurt dışından ithal edilen teknik cihazlara dikkati çekerek, “ D ışar­ dan kaliteli malın yanı sıra, kalitesiz mal da alınıyor. A rala­ rında öylelen var ki, bozuldu mu çöp tenekesine atılması gerekiyor. B u nedenle. T ürkiye’nin bir cihaz mezarlığına dö­ nüşmesini islemiyorsak, gerek yurtiçi, gerek yurt dışından gelen cihazlarda ortak bir standart, servis ve yedek parça zorunlu­ luğu getirilmelidir” diyorlar.

P a h a lı ih r a c a t ın b ir b a ş k a yüzü

Kargoda THY insafı

I H Y 'n in yurt dışı kargo ücreti, yaş sebze ve meyvenin | ihraç fiyatım solladı. A vrupa pazarlarına kilosu 180 li­ radan satılan mandalina için T H Y taşıma ücreti ola­ rak gönderilecek mesafeye göre, 350-950 lira alıyor.

Yaş sebze ve meyvenin çabuk bozulabilir bir ürün olması nedeniyle havayolu ile taşımanın ihracatçıya sağladığı “ zaman­ dan tasarruf un, "astarı yüzünden pahalıya gelm eye" baş­ ladı. Bir kilo mandalinanın kargo fiyalı, Frankfurt için 370 lira, Helsinki için ise 730 lira. O ysa bu ürünün ihraç fiyatı kiloda 180 lira.

Mepsan Genel M ü d ü rü Naki (iner, bu konuda, “ Uçakla taşıma en pahalı taşıma. A ncak turfanda döneminde, kiraz, çilek, kuşkonm az gibi çok pahalıya satılahilen meyveler ih­ raç edilebiliyor" dedi.

B a n k a b o n o la rı

★ Sermaye Piyasası K u ru lu ’ nun kararma göre, bankaların satabileceği bonolardan herhan­ gi bir anda tedavülde bulunan­ ların nominal tutarları toplamı, bankanın son bilançosunda gö­ rülen ödenmiş sermaye ile ihti­ yatları toplamının üç katını aşamayacak.

Tarım Fuarı

★ Ziraat Bankası’nın da kat­ kısıyla Uluslararası Fuarcılık ve Ticaret A . Ş . ’nin düzenlediği A G R O ’86 “ 1. Uluslararası Tarım Teknolojisi F u a rı" ile il­ gili düzenlenen toplantı, Yeşil- konuk Oteli’nde yapıldı.

Emisyon dört nala

★ Piyasadaki kâğıt para m ik­ tarı 1.4 trilyon lirayı aştı. Mart ayı başında dolaşıma yeniden 17.3 milyar lira çıkarıldı. Böy- lece, son 12 aylık dönemde, emisyonda yüzde 44 oranında genişleme oldu.

Mevduat şişti

★ Bankalardaki toplam mev­ duat miktarı, yılın ilk iki aylık döneminde 400 milyar liralık artış kaydederek 7.7 trilyon li­ raya çıktı. Sırdaş hesaplar ise 723.3 milyar liraya ulaştı.

— Elinizde şırınga, sarhoşların belinden su ala­ cağım diye koşturmalarınız vardır. Bunu neden yapı­ yordunuz?”

— “İçkiden korksunlar diye yaptırdım. Belinden su almak, buna çok büyük tesir yaptı. Sarhoş olup, her­ kese tecavüz ediyor. Belinden su alalım, bakalım al­ kol aklına ne kadar dokunmuş, öğrenelim. Çok kork­ tular!”

— “Belden su almak bu kadar zor mudur?”

— "K oca iğneyi sokuyorsun adamın beline yahu!.. Korkuttu onları, çok. Hem, belden su alınınca, insan­ da bir başağrısı olur. Dayanması zor."

— “Bu bir çeşit işkence değil mi? İnsan hakları­ na aykırı değil mi efendim?”

— "H ayır efendim, ben tıbbi olarak lüzum görü­ yorum. Adam sarkıntılık etmiş. Sarhoş mu, akıl has­ tası mı, nereden bileceğiz? O zaman, belinden su ala­ cağız kİ, bakalım alkol beynine ne kadar tesir etmiş? Yenerciğim, idarede, idarenin inceliklerini bilmek la­ zımdır. Apar topar gidersen, olmaz!"

— "Belden su almanın inceliği neydi?”

— “Ne diye alacaksın adamın belinden suyu ? Bir sebep bulacaksın. Sarhoşluk yapıyor, beynine tesir etmiş. Beyin suyunu tahlil edeceğiz diyerek yapacak­ sın.”

— “Başka bildiğiniz İdari incelikler nelerdi ho­ cam ?”

— “İnce taraflarını bilmeyenler, idareci olamazlar ki zaten. Sarhoşlarla çok mücadele ettim. Cürümle­ rin sebeplerini tahkik eden bir komisyon kurdum."

— “Sizin döneminizde İstanbul’da en çok hangi suçlar işleniyordu?”

— “Sarhoşluk. Öyle büyük siyasi suçlar filan yok­ tu. Ben sarhoşlarla mücadele ettim.”

— “Valiliğiniz, belediye başkanlığınız süresince politikacılardan hiç baskı görmediniz m i?”

— “Hayır, tamamiyle serbesttim. İstanbul’un pren­ siydim. Ben o zamana kadar bir şöhret sahibiydim. O zamana kadar hoca olmuşum, üniversitede profe­ sör olmuşum. Valiliğim çok rahat geçti."

'M Ü S T E H C E N L İK Y E N İ

D E Ğ İL K İ! " _________

— “Sizin adınızın verildiği rakı şişeleri vardı. Fah­

rettin Kerim’ rakısı derlerdi, çok kızar mıydınız?” — “Biliyorum, ‘Gökay rakısı’ derlerdi. Niye kıza­ yım kİ? Demek, bana kıymet veriyorlardı ki, böyle söy­ lüyorlardı. Benim daima matbuatla aram iyi olm uş­ tur. Basınla iyi münasebetler kurmak lazım. Basınla iyi münasebeti olmayan vali, muvaffak olamaz!”

— “Hocam, siz ne diyorsunuz, şimdiki hükümet, Sayın Başbakan kendilerine baş hedef olarak basını seçfi. Yeni Muzır’ Yasası var, haberiniz oldu mu aca­ ba?”

— "M uzır neşriyattan kasıt nedir?”

— “Efendim, müstehcen yayıncılığı önlemek için­

m iş ” ^

— “Müstehcen yayınlar, bizim zamanımızda da ta­ kip edilirdi. Bu yeni bir şey değil ki! Keşif değil bu!"

“Öyle ama nedense, Sayın Özal basına aklını taktı, bize hep düşman gözle bakıyor...”

— “Valla, basınla iyi geçinmek lazımdır. Politika­ cı, basını idare edecektir. Kimseyi tenkit etmek için söylemiyorum: Basınla münasebet daima iyi olmalı­ dır. Bunu bilirim, bunu söylerim!”

— “Hocam, siz ihtisasınızı akıl ve sinir hastalık­ ları üzerine yaptınız. Bakırköy Akıl Hastanesi’nin ku- rucularındansınız. Eskiden akıl hastaları dövülür müy­ dü, hatırlıyor musunuz?”

— “İlk zamanlar akıl hastaları Toptaşı’nda topla­ nırdı. Sonradan Mazhar O sm an’la Bakırköy’e taşıdık. O zaman, şimdiki Akıl Hastanesi Reşadiye K ışlası’y- dı..„ Çok çalıştık oraya gitmesi için, yaptık da. Ü s­ küdar Toptaşı’nda imkânlar İyi değildi."

— “Efendim, ben dayak atılır mıydı diye sormuş­

tum?” v

— “Oğlum, Toptaşı’nda bazen tokat filan olurdu. Ama öyle büyük şeyler değil ha... Bakırköy’de ben hiç duymadım. Siyasi kuvvetler elimdeyken de, Bakır­ köy’e çok yardım ettim. Akıl hastasına kim zulüm eder ki?.. Onlar çaresiz. Ben İhtisasımı Toptaşı’nda yap­ tım. Cürüm nedenleri, insan aklının durumları filan gibi... Akıl hastaları için çok uğraştım. H âlâda kont­ rol ederim, neler oluyor bakarım."

"Yok, işkcerıce olmazdı... Bana sorma

böyle şeyleri... Girme bu konulara...

Her vali kendi idaresinden sorumludur

der, çıkarım..."

■ ■ ■ ■ ■ ■ I

— “Sayın Gökay, sizin zamanınızda solculuk- sağcılık gibi olaylar yok muydu?”

— "Solculuk, benim zamanımda başladı. Sağcılık davardı. Ben partilere dedim ki: “Siyasi partilerin, bir-

birleriyle ahbapça geçinmeleri lazımdır. Siyasi parti­ ler, blrbirleriyle kavga etmeleri için değil, memleket idaresinde fikir teatisinde bulunmak için kurulmuş­ lardır.’ Ben partilere hep ehemmiyet vermişimdir.”

— “Tarafsız bir valilik yaptığınızı söyleyebilir mi­ siniz?”

— “Evet, elbette! Vilayet’e ayak bastığım günden itibaren tarafsız olmuşumdur. Hiç taraf tutmadım. El­ hamdülillah, her el koyduğum şeyi yaptım, yürüdü.”

— “Hocam, 1960 yılında 27 Mayıs’tan sonra Yas- sıada’ya götürülenler arasında siz de vardınız...”

— “Ö da oldu. Oğlum, şimdi neden gittiğimi ha­ tırlamıyorum. Kafandan fazla yüklü şeyleri çıkaracak­ sın. Hatırladığım kadarıyla, orada bana gayet iyi mu­ amele ettiler. Vilayet’e kadar bile getirdiler desem ca­ izdir. Vapurda bile subaylar benimle ahbaplık etti­ ler...”

mıyd”? ’^*Z*n ^°nem*n®z^e’ PoRstö işkence yapılır

- "İş k e n c e diye bir şeyi ben hatırlamam. Olmaz öyle şey. Bir adam cürüm işlemiştir, mahkeme ona bir ceza vermiştir. Hapse girer. Hapiste onu meşgul etmek lazım. Mahkûmlar da mesleğiyle uğraşmalı Meşguliyetle tedavi edilmeli.”

— “Karakollarda dayak atılmaz mıydı?”

— "Yok, yok! Olmazdı. Bana sorm a böyle şeyle­ ri, girme bu konulara. Ben beyanat vermem bu hu­ susta. Her vali, kendi İdaresinden m esuldür der, çı­ karım. Cürümlerin sebeplerini araştırırdım. Vali olma­ dan önce de, bu konuda araştırmalar yapardım, yazı­ lar yazardım.”

— “Suçların nedenlerini incelerken sonuç nasıl çıktı?”

— “Çok değişik. Evvela ‘money money money’ (para) meselesi var. İçki var. Onun için ayyaşlarla mü­ cadele ederdim. İçeceksen, efendi gibi iç birader!"

— “Fuhuşla da mücadeleniz oldu m u?”

— “Ona hiçbir şey yapamazsın. Girmiş o işe. Ama işin tadını kaçırmamalı.”

" İS V İÇ R E 'Y E , E L Ç İ L İ K

Ö Ğ R E T T İM "

— “Hocam, sonra büyükelçi olarak Bern’e gittiniz. Diplomatlık günleriniz nasıl geçti?”

— “İsviçre’de beni çok sevdiler. Büyükelçilik na­ sıl yapılırmış, gösterdim onlara!”

— “Nasıl yapılırmış, neleri öğrettiniz?”

— “Nasıl yapılacak, diplomatlarla münasebetle­ rini iyi tesis edersin, oraların sosyal hadiselerini in­ celersin, kültür hadiselerini takip edersin. Öteki se ­ firlerle çok sıkı münasebetlerde bulunurdum. Akşam beş çayları verirdim, resmi kabuller verirdim. Onlar bana gelirlerdi, ben onlara giderdim. Karşındaki hü­ kümet küçük de olsa, büyük de olsa, kıymet verecek­ sin.”

— “Hocam, Cumhuriyet tarlhln'n başbakanla-ım, cumhurbaşkanlarını tanıdınız. Sizce en başarılı olan­ lar hangileriydi?”

— “Yok, ben karışmam öyle şeylere! Susmak, dır­ dır yapmaktan daha hayırlıdır. Politika dükkânını mü­ hürleyip, kapattım.”

— “Peki efendim, valilik maaşınızı hatırlıyor mu­ sunuz?”

— “Galiba 2500 liraydı, asli maaş. İyi para, fena değil. Ben para sarf etmem ki... içki içmem. Yalnız,

iyi yaşarım. Yemeği,ne, içmeme dikkat ederim.” — “Ne yiyip, ne içersiniz?”

— “Etimi yerim, suyumu içerim. Am a rakı içmem, şarap da içmem hatta.”

— “Sizin için cimri derler hocam...”

— “Cimri adam her yere para sarf etmez. Para, sarf edilmek için yaratılmıştır. Paraya esir olmakta mana yok. Giyimime, kuşam ım a da dikkat ederim. Hırpani bir adam valilik edebilir m i? ‘Kemâl, insanların cemâ­

lini düzeltir.”

— “Sayın Gökay, müzikle aranız nasıldır?”

— “Oh, bayılırım müziğe. Klasik Batı, Klasik Do­ ğu müziklerini çok severim.. Beethoven’in hayranı­ yım.”

— "Günleriniz nasıl geçiyor efendim, neler yapı­ yorsunuz?”

— “Kitap okuyorum, yazı yazıyorum. Uykuya çok önem veririm. Uyku, sinir dünyasının miyarı ve mima­ rıdır. Günde asgari sekiz saat uyurum. Bu sözü yaz bir yere!”

— “Hocam, 2000 yılında sizce neler olacak?”

— “Ben mi düşüneceğim onu. Erbabı düşünsün! Neme lazım. Ben akıntının içinde gidiyorum."

— “Evlilik nasıl hocam, kaç yıldır evlisiniz?”

— "M em nunum hayatımdan. Valla hatırlamıyo­ rum, epey oldu. 1927 miydi, sen bak, öğren, beni yor­ ma. Rakamları kafamda tutmayı sevmem...”

— “Herhalde kendi doğum tarihinizi bilirsiniz...”

— “Tam 1900... Gününü bana sorma. Babama, anama so r!”

— “Bugüne kadar hiç doğum gününüzü kutlama­ dınız mı efendim?”

— “Hiç bilmem öyle şey. Allahıma şükrederim, ka­ fam sağlam, vücudum sağlam. Kuran’ımı okurum, Ya­ sin im i okurum. Doğm uşum işte, gününü ne yapa­ y ım ?”

— “Mal varlığınız çok mu, zengin misiniz?”

— “Yok geçiniyoruz işte. Elhamdülillah, Cenab-ı Hak, beni kimseye muhtaç etmedi, bundan sonrada olmayız inşallah. İsraf, haramdır. Daima İdareli ola­ caksın, bütçen olacak."

— “Efendim, sizi hayli yordum ama, son olarak iyi bir politikacının tanımını rica etsem?..”

— “Oğlum, iyi bir politikacı kendine hâkim olacak. Kendini kritik etmesini bilmeyen adam politikacı ola­ maz!”

— “Teşekkür ederim hocam...”

H

it

r

j Ş te Paşam. İstanbul" Alkol

düşmanlığının yanı sıra Gökay’m "işte

Paşam, İstanbul" sözü de tarihe geçti

Çumhurbaşkanı ismet İnönü’yü Haydar­

paşa Garı nda karşılayan Gökay, çevre­

ye toplanan kalabalığı göstererek, "işte

Paşam, İstanbul" demişti, ismet paşa

yi I İstanbul valisi Gökay, "Rahmetli İnö­

nü, halka inemedi. Yüksekten idare

etmeyi tercih etti. Ne de olsa kuman­

dan" diye anlatıyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

致力身障醫療 獲頒本年度個人醫療貢獻獎 記者 周文凱/整理報導

王惠珀 台北醫學大學藥學院教授/院長 2008-06-13

Ayrıca yaprak damarlarının bilgisayar görüntüleri incelendiğinde, küçük yapraklardaki ana damarlar birbirlerine çok yakın olduğu için, birim yaprak alanı başına

yen, burada doğan, doğmıyan, yerli ve yabancı, daha doğmamış yeni nesle kadar herkese vasiyet ediyor!. Demek istiyor ki İstanbul’da oturmak İçin kendisinde

Fazlullah Divane imzasını taşıyan bu eser, Türk minyatür sanatının başlangıç üslûbunu tetkik etmek istiyenlere pek kıymetli bir vesikadır j sol taraftaki

Fıansızcadan çevirdiği eserler ve 1940’tan sonraki yeni Türk Ede biyatıyle ilgili eleştirme yazıla* rıyle tanınan Sabahattin Eyüb­ oğlu, K öy

Daha düne kadar çöplük durumun­ da olan Arasta'nın, freskleri iyi ko­ runamadığı için dökülme tehlikesi ile karşı karşıya olan bir Aya Eup- hemia'nın,

Sa¤ ya da sola bakan maymunlar›n resmi gösterildi- ¤inde, di¤er üst-düzey maymunlar›n bakt›¤› yöne bakmay› ye¤leyen maymunlar›n, al›fl›k oldu¤umuz ve