ostoye
olstoy
em in
(Fyodor Mıhaylovıç)
Le\
oré De Balzac
Emesi
inbeck
Willi
uis Aragon Pablo
eviç Gogol
Yaşar
Aziz Nesin Halide Edip
g Amadeus Mozart Ludvig
Piyotr İlyiç Çaykovski Elvis
Su Beatles Fatih Sultan
Kanuni Sultan Süleyman
apolyon Bonapart Abraham Lincoln J.F.
ennedy Adolf Hitler M. Kemal Atatürk
»met İnönü Adnan Menderes Süleyman
emirel
Turgut Özal
Bülent Ecevi
lohandaş Karamçand Gandhi (Mahatma
ladimir İliç Ulyanov Lenin
a
diva
an Bee
resle^ *
lehm et
/inston Churchill
C h a rle s De Gaulle
rnesto Che Guevera M ussolini Benitc
elson M andela Karl Marks Jean Paul
artre Mevlana Celaleddin Rumi Charlie
haplin Oscar Wilde
Akira Kurosava
rson Welles
Yılmaz Güney
Federicc
ellini Vincent Van Gogh "Salvador Dali
ablo Pica
Iichelan
s5
ogh Abidin*
alilei Êhar
lbert Eins
homas Alva
lorans Nighting
Leonardo Da Vinci
Bu^pajToti Vincent Van
o * Mimar Sinan
Galileo
DarMfiin Sigmund Freud
E —
tevfik. ’
■
FİKRET
4
BİR DÖNEM İN VİCDANI5
SERVETİFÜNUN YILLARI6
AŞİYAN MÜNZEVİSİ7
GÜNEŞİN DOĞUŞU10
TİTİZ BİR ŞAİR 11 AŞİYAN MÜZESİ TOPLUMCU ŞİİR VE TEVFİK FİKRET15
YARIN[Hürriyet]
iz bırakanlar
Yayıncı: Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. İmtiyaz Hakkı Sahibi: Mehmet Ali Yalçındag
Yayın Yönet meni: Hulusi Oran Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Haşan Kılıç
Sanat Yönet meni: Mustafa Can Genel Koordinas yon: Pınar Demiral
Basım Yeri: Doğan Ofset A.Ş.Esenyıırl Tel: (02 12) 022 19 00 Hürriyet Gazet esi ile birlikte 4 0 0 . 0 0 0 Tl.
FİKRET
Öncü bir şair olarak, Doğu şiiriyle bağlarını büyük ölçücu? kırdığıurc Türk şiirinin "dokusunu Batıklaş tırdı. Şiiri to p lu m u n h izm etin e verdi ve bireysel k aram sarlığ ın
d an in san lık için büyük bir u m u t çıkardı. Yaşayış tarzı, i m u h alif konum u, ilerlem eye olan inancı onu dönem inin ahlak ve uygarlık sim gesi
haline getirdi.
BÎR DÖNEMİN VİCDANI
Tevfik Fikret 26 Aralık 1867’de İstan b u l’un Kadır ga sem tin d e doğdu. Öğre nim ine A ksarayuaki M ah m udiye Valide R üştiye s in d e başladı, d ah a sonra Fransızca öğretim yapan Mektebi Sultani’ye (Galatasa ray Lisesi) geçti. Burada Ab d u rrah m a n Şeref, Recaizade Ekrem, Muallim Naci gibi ünlü kişilerin öğrencisi oldu. İkinci sınıfındayken divan g e le n e
ğinde şiirler yazmaya başladı. 1888’de G alatasaray’ı birinci likle bitirdi. Hariciye N eza reti İstişare O dasrna kâtip
ka-lem de yapılacak fazla bir iş olm a dığından, burada bir yılını doldur m adan istifa etti.
Z am anında ödenm eyen birikm iş m aaşlarını kalem de bir iş yapm a dığım söyleyerek almayı reddetti, h ep sin i G öçm enlere Yardım Ko- m isy o n u ’na bağışladı. Ticaret M ektebi Âlisi’nde Fransızca ve h a t öğretm enliği yaptı. 1890’da dayısı Trabzon valisi M ustafa Bey’in kızıyla evlendi ve yeniden Hariciye N ezareti İstişare Oda- sı’na döndü. 1892’de bu görevine ek olarak kendi okulu olan Mek tebi Sultani’de ilkokul üçüncü sı nıf Türkçe öğretmenliğine atandı. 1895’te bütçe açığını k ap atm ak için m aaşlardan yüzde 10 kesinti yapılm ası üzerine BabIâli’deki ve M ektebi S u ltan i’deki görevlerin den istifa etti. 1891vde M irsad dergisinde şiirlerini yayımlamaya başladı. Aynı yıl derginin açtığı iki yarışm ayı kazandı. 1894’te Mir- sad ’ın kapatılm ası üzerine Hüse yin Kâzım ve Ali Ekrem’le birlikte M alumat dergisini çıkardı. Malu m at 48 sayı çıktıktan sonra kapa tıldı. Önceleri Muallim Naci, daha sonra A bdülhak Hamid (Tarhan)
ve Recaizade Ekrem ’in etkisinde kalan Fikret, M alumat dönem inde Batı şiiriyle doğrudan ilişki kurup, kendini bulm a yoluna girdi. 1896 b aşların d a Servetifünun dergisi nin yönetim ine getirilm esi san at hayatının dönüm noktası oldu.
S E R V E T İ F Ü N U N Y I L L A R I
Fikret’in Servetifünun’da yayım la nan “Hasta Çocuk”, “Nesrim, “Ve rin Zavallılara”, “Küçük Aile” gibi şiirleri geleneğe bağlı edebiyatçı ların tepkisiyle karşılaştı. Bu şiir lerde konuşm a diline yakın, haya tın h er biçimine, her görünüm ü ne kolayca uyan bir şiir dili geliş tirm işti. Ayrıca aruz dizesinin bü tü n lü ğ ü n ü bozarak dizeleri kırı-
or, şiiri dizelerden oluşm uş bir ütü n olm aktan çıkararak cüm le lerden oluşm uş bir yapı, Halit Zi- y a ’nın tanım ıyla bir tü r “nesri m anzum ” (düzyazı şiir) haline ge tiriyordu.
A bdülham id istib d ad ın ın iyice koyulaştığı bir dönem de ortaya çıkan Servetifünun edebiyatı veya Edebiyatı Cedide’nin genel özelli ği u m u tsu zlu k , k aram sarlık ve gerçeklerden kaçıştı. Fikret de
ge-nel olarak bu çizgide şiirler yazı yordu. Ama “Ramazan Sadakası”, ^Balıkçılar”, “H aluk’un Bayram ı” gibi şiirlerinde toplum un alt k at m a n ların d a n in sa n la rın hayat şartlarını bir acıma duygusu için de dile getirdi. 1867’de Osmanlı - Yunan Savaşı başladığında askeri yü rek len d irm ek için “Asker Ge ç erk en ” ve “H asan ’m G azası”nı yazdı. Oğlu Haluk için yazdığı ilk şiirlerde de Edebiyatı Cedide d u yarlığının dışına çıktığı, um u tsu z luktan, karam sarlıktan
uzaklaştı-?
“ı görüldü.898’de iki yıldır sü ren edebiyat tartışm alarının hızını yitirdiği bir sırad a Fikret ve bazı Servetifü- nuncular göçmen kabul eden Ye ni Zelanda’ya gitmeye karar ver diler, ancak bu tasarı gerçekleş m edi. Bu hayal kırıklığını “Bir Mersiye” adlı şiirinde “Sen de git tin; senin de arkandan / Ağladım, ağladım, harap oldum...” şeklinde dne getirdi.
Servetifünun’un yönetim ini ü s t
lendiği 1896 so n ların d a Fikret, öm rünün sonuna kadar sürdüre ceği Robert Kolej Türkçe ö ğ ret
m enliğine atandı. 1900’ae ilk şiir . kitabı Rübabı Şikeste’yi (Kırık Saz)
yayımladı. Kitap büyük ilgi gördü ve bir ay içinde ikinci basım ı ya pıldı. Bu kitap 1896’dan sonra yazdığı şiirleri içeriyordu ve so nunda “Eski Şeyler” başlığı altın da dah a önce yazdığı şiirlerden seçm eler yer alıyordu. Çok çabuk kırılan, son derece hassas ve alın gan bir insan olan Fikret, birlikte çalıştığı yıllar boyunca Servetifu- n u n ’un sahibi A hm et İh sa n ’la
f
f
*
Ş
: -
/ f ; f
V İM4
Ü
f f i
(Tokgöz) takışır, küser, arkadaşla rın ın araya girm esiyle barışırdı. 1900’de böyle bir olayda Fikret, Servetifünun’u bırakıp gitti ve ar k ad aşların ın b ü tü n ısrarların a rağm en dergiye geri dönmedi.
A Ş İ Y A N M Ü N Z E V İ S İ
Servetifünun’dan ayrıldığı günler de Fikret, aşağı yukarı b ü tü n a r kadaşlarından kopmuş, Rumelihi- sarı’nda Aşiyan adını verdiği evi ne çekilm işti. Robert Kolej’deki dersleriyle oyalanıyordu. Şiir y a yım lam a olanağı da yoktu. Abdıil- nam id sansürü, altında gizli a n
6
iz bırakanlar
lam lar bulunabilir diye h er türlü m anzum yayını yasaklamıştı. Üs telik A bdülham ıd polisi ta ra fın dan sıkı bir biçim de izleniyordu. Ama o şiir yazm ayı sürdürdü ve daha önce olmadığı biçimde top lum sal, siyasi sorunlara yöneldi. II. A bdülham id istib d ad ın a karşı en se rt eleştirileri yö n eltti. 1901’de yazdığı ünlü “Sis’^şiiri Ab- dülh am ıd devri İsta n b u l’u n a la n et yağdıran öfkeli bir haykırıştı: “Ö rtün, evet, ey haile... Ö rtün, evet, ey şehr;/Ö rtün ve m üebbed uyu, ey fâcirei dehr!..” Gizlice el
den ele dolaşan “Sis”, Fikret’in sa natında bir dönüm noktası oldu. Artık o. Servetifünun’daki “m elül” şair değildi; bundan sonra gittik çe geniş sesle “nevaib-i eyyam ”ıy- la (günlerin getirdiği felaketler) inleyecekti. 1905’te yazdığı Tarih-ı Kadım geçmişle acımasız bir h e saplaşm aydı. Gençliği, geleceği simgeleyen oğlu Haluk’a hitaben yazdığı Sabah 01ursa”da her şeye rağm en geleceğe olan inancını di le getiriyordu, iyi olanı, kurtuluşu gelecekte, kötü olanı geçmişte gö ren Fikret, “Mazi... Atı şiirinde
geçmişi olduğu gibi atm ak ve ye ni b ir b ayata başlam ak düşünce- sindeydi. Döneminin birçok aydı nı gibi ülkenin içine düştüğü kö tülüklerin kaynağı olarak gördüğü Abdülham id’e bir Ermeni tarafın dan yapılan suikast girişimini al kışladı.
G Ü N E Ş İ N D O Ğ U Ş U
Fikret, 1908 M eşru tiy eti’ni co ş kuyla karşıladı. M eşrutiyet’in ila n ın d an on üç gün önce Sela nik’teki İttihat ve Terakki m erke zinin isteği üzerine “Millet Şarkı sı” adıyla bi devrim m arşı y az m ıştı: rfMillet yoludur, hak yolu dur tuttuğum uz yol / Ey hak, ya şa, ey sevgili millet, yaşa... var ol!” M eşrutiyet’in ila n ın d an h em en sonra yazdığı “Doğan Güneşe” ve ‘Rücu” şiirlerinde yeni düzeni al kışlıyordu: Sonunda ufuk açılmış ve b ü tü n gösterişiyle h ü rriy et doğmuştu. Daha önceki lanetleri ni geri alıyordu. Onlar m illete
Tevfik Fikret ve eşi
azap veren, hakaret eden, onu ça- m urlayan ne kadar kir varsa ku caklamış bir çevreye aitti. Şimdi o kötülük gecesinden uzaktık, göz lerimiz aydınlık bir sabaha açılı yordu.
M eşrutiyet’in heyecanıyla Fikret, in ziv asın d an çıktı, Hüseyin Ca h it’le (Yalçın) birlikte Tanin adlı gazeteyi çıkardı. Ancak kendisi yazı yazm aya yanaşm ıyor, gaze ten in teknik işleriyle uğraşıyor, başkalarının yazılarını düzeltiyor du. Üç dört ay kadar sonra hiçbir gerekçe gösterm eden T anin’i b ı raktı. Ama bu defa Aşiyan’a çekil medi, kendisine önerilen Mektebi Sultani m üdürlüğünü 1909’da ka bul etti. Görevine “bütün sam im i
yeti ve kuvvetiyle” sarılan Fikret, Mektebi Sultani’yi Avrupa ayarın da bir okul d u ru m u n a getirm ek, Doğulu taraflarından tem izlem ek istiyordu. Ancak Maarif Nazırının (Milli Eğitim Bakanı) bir m ü d ah a lesi ü zerin e coşkuyla y ü rü ttü ğ ü bu görevden de istifa etti. Bakan lığın bütün ısrarlarına rağm en is tifasını geri almadı.
Yeniden R um elihisarı’ndaki Aşi- y a n ’m a çekilen Fikret, b u n d a n sonra herhangi bir devlet hizm e tine girmedi, yalnızca Robert Ko lej’deki öğretmenliğine devam e t ti. M eşrutiyet sonrasında da
iste-M 3 r I cö X >Kb O diğini bulam am ış olm aktan ötürü küskün ve öfkeliydi. Ama ülke so runlarıyla ilgilenm eyi sürdürdü. Yönetici kadrolarla ilişkisini kes m esi, kötülüklere karşı sesini yükselten, kimseye boyun eğm e yen kişiliği onu gündelik hayatın üstüne çıkarmış, dönem in vicda nı d u ru m u n a getirm işti. 1911’de yayımladığı Haluk’un Defteri’nde artık tek kurtuluş um udu olarak
g
ördüğü gençliğe sesleniyordu. ençlık h e r güçlüğe k atlan arak halka ışık taşıyacak, Prom eteusGa lat asa ray L is e s i’ n d e k i M ü d ü r lü k Y ıl la r ı v (.Hürriyeti
iz bırakanlar
gibi ateşi sunacaktı. “Bugünün gençlerine” adadığı “Ferda” şiirin de "Gençler, bütün üm m idi vatan şimdi sizdedir” diyordu,
ittihat ve Terakkimin Meclisi Me- b u s a n ’ı fesh ettirm esi üzerine Fikret, 22 Ocak 1912’de, dönem in sosyalistlerinden Nüzhet Sabit’in çıkardığı Vazife dergisinde ünlü "Doksan Beşe D oğru” şiirini y a yım ladı. Şiirde A bdülham id’in 1878’de meclisi kapatm asıyla İtti h at ve Terakki’nin eylemi arasın da ilişki kurularak milletin u m u t larının boşa çıkarıldığı, k an u n la
rın ayaklar altına alındığı söyleniyor du. Şiir İttih a t ve T erakki’ye yönelik bir bedduayla son buluyordu: “Kop sun seni bir hak di ye alkışlayan eller!” 1911’de yayım la nan Rübabın Ceva bı, Fikret’in siyasi şiirlerin in yem ve güçlü bir örneğiydi. Yine aynı yıl içinde İttih a t ve T erak k i’nin yiyiciliğine yönelik “Hânı Yağ m a ” adlı yergiyi yazdı: “Yiyin, efendiler yiyin; bu hân-ı iştiha si- zin;/Doyunca tıksırınca, patlayın- caya kadar yiyin!” Bu şiirden son ra Fikret, siyasi olaylardan esin lenen çıkışlar yapm adı. M ehm et Akif’e cevap verdiği “Tarihi Kadi me Zeyl” ve Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla yazdığı “Sancakı Şerif H uzurunda* şiirleri dışında son yıllarını çocuk şiirleri yazm akla geçirdi. Yalın bir dille ve hece öl çüsüyle yazdığı bu şiirleri Şermin (1914) adlı kitabında topladı. Bu sıralarda geç teşhis edilen şeker
A şiya n ’daki m ü ze evindeki çalışma odası
hastalığı ona büyük ıstırap veri yordu. Geçirdiği bir ameliyat so n rasın d a 19 A ğustos 1915 re ölen Tevfik Fikret, Eyüp’e göm üldü. 1961’de kemikleri Aşiyan’a nakle dildi.
T İ T İ Z B İ R Ş A İ R
Fikret şiire hocaları Muallim Fey zi ve Muallim Naci’nin etkisi al tında divan taklidi m anzum elerle b aşlam ıştı. Kendine özgü dil ve söyleyişi, şiirini etrafında to p la yacağı tem aları bulm asında Batılı şairlerin , özellikle C oppee’nin büyük etkisi oldu. Servetifü- n u n ’da yayım ladığı “H asta Ço cuk”, “Verin Zavallılara”, “Serhoş”
f
ibi şiirlerde güçlü bir Coppee et- isi görülüyordu. Yalnız Fikret’in şiirlerin i değil b ü tü n Edebiyatı C edide’yi saran karam sar, h a sta ruh halı Abdülhamid istibdadının aydınlara nefes aldırm ayan bo ğucu havasından kaynaklanıyor du. Fikret’in bu ruh nalinin, b ık kınlığının başlıca nedeni gerçek likle uyu şam am ak , gerçeklikten kaçıştı. “Sahayifi H ay atım d an ”adlı şiirinde “Bunu şiirim de söy lüyor belki / Ben hakikatten ih ti raz ederim ” diyecekti. Rübabı Şi- k e s te ’de oldukça önem li bir yer tu tan tabiat şiirleri de özünde bu kaçışın ifadesiydi. Tabiatta in sa n lardan uzak, basit, sakin bir h a yatın hayalini buluyordu.
Edebiyatı Cedide içinde Fikret’in seçkin konum u, aşırı titizliği, en küçük ay rın tılar ü zerin d e d u ru şuyla kendine özgü bir biçim ve üslup y a ra tm a sın d a n k ay n ak la nıyordu. Sanat anlayışını değişti rip to p lu m sal konulara yö n eld i ğinde Diçim endişesini terk etm
e-.Hürriyeti
iz bırakanlar
di. Aruza kendisinden önceki b ü tü n şa irle rd en d ah a fazla ege m endi. Ancak aruzun gereğinden fazla ahenkli oluşundan rahatsız oluyordu. Bu onu yeni arayışlara y ö n eltti. Bulduğu yollardan biri divan ed eb iy atın ın geleneksel m ü stezat tü rü n d en yararlanarak geliştirdiği se rb e st m ü ste z a ttı. G eleneksel m ü s te z a t veznine bağlı k alm ad an , dilediği vezni k u llan arak , m ısraları istediği u zu n lu k ta kurm aya, uyakları is te n ile n biçim de y erleştirm eye olanak sağlayan bu biçim , diğer şairler ta ra fın d a n da kullanıldı.
Fikret’in ö n cülüğünü yaptığı bir b aşka biçim özelliği de dizenin b ü tü n lü ğ ü n ü bozarak şiire cü m lelerd en k u ru lu bir yapı kazan- dırmasıydı. Bu yapı içinde kafiye, zam an zam an h issed ilm ez olan, zam an zam an da bir vurguyla öne çıkarak anlam ı güçlendiren bir öge durum una geldi.
Tevfik Fikret çizmiştir. Şair h a sta lıklarla geçen son g ü n lerin d e u zu n yıllar yaşadığı bu köşkün b ah çesin e göm ülm ek istediğini söylediyse de, k ayınpederi k ö ş kün geleceğinin belirsizliğinden kaygılanınca Eyüp’teki aile m e zarlığına göm ülm üştür. Daha sonra Dr. Adnan Adıvar ve vasiye tini bilen dostları m ezarının Aşi- yan’a nakledilm esi için uzun yıl lar girişimde bulundular. Nihayet 24 Aralık 1961’de Eyüp’teki m eza rından alm an kemikleri önce Ga latasaray Lisesi’ne, burada düzen len en tö ren d en so n ra da, m üze
h alin e getirilen A şiyan’a götürülerek bahçeye gö müldü.
Tevfik Fikret’in konutu olan Aşiyan Köşkü 1940’ta eşi N azim e Ha- n ım ’dan sa tın alınarak kamulaştırıldı. Tevfik Fik ret, Abdülhak Hamid Tar htan ve diğer Edebiyatı Cedidecilere ait bazı bel geler, eşyalar ve kitaplar toplanarak köşkte oluştu ru lan Edebiyatı Cedide M üzesi 19 Ağustos 1945’te ziyarete açıldı. Abdülhak Ham id’e ait ki taplar, el yazıları, fotoğ raflar ve eşyalar alt k a t tadır. Bu k atta Ahmed İhsan, Re- caizade Ekrem, Süleym an Nesip ve Şair Nigâr Hanım gibi Edebiya tı C edidecilerin fotoğrafları ve eserleri de sergilenm ektedir. Üst k at ise tümümde Tevfik F ikret’e ayrılmıştır. Burada şairin el yazı ları, fotoğrafları ve eşyaları b u lunm aktadır.
A Ş İ Y A N M Ü Z E S İ
Rum elihisarı’ndaki Aşiyan Köşkü 1906’da Tevfik Fikret tara fın d a n yaptırılm ıştır. Adı “kuş y u v ası” an lam ın a gelen köşkün planını
T O P L U M C U Ş İ İ R V E
T E V F İ K F İ K R E T
Toplumcu şiirin en büyük özelliği “yeni bir toplum yaratma özle- mi”dir. Bunun için de şiir, nesnel
(toplum sal) ve öznel (bireysel) gerçeğin hizm etine verilmiştir. Bu sü reçte birey-toplum ilişkisinin iki yönlülüğü gözetilir. Bireysel dramlar, genellikle toplum sal bir çerçeve içinde yansıtılır. İçinde y aşan ılan to p lu m u n d ü zen in in bozulm uşluğu, yozlaşmışlığı k ar şısında kimi ütopyaların kapıları aralanır.
Toplumcu Türk şiiri T anzim at’la başlatılır. Buna gerekçe olarak da, edebiyatın eğitim aracı olarak ka bulü, “san at toplum içindir” ilke sinin benim senm iş olması, vatan, hürriyet, m edeniyet gibi toplum
sal kavram ların ilk defa edebiyat dünyasına girmesi gibi gelişmeler gösterilir. Oysa toplum cu Türk şi irinin gerçek kurucusu Tevfik Fik re t’tir. Bireysel tem aları aşıp to p lum sal yıkım ların yarattığı acıla ra, to p lu m u n y ararın a yönelik oluşum ların sevincine adadığı şi irleriyle bir anlam da siyasal-top- lum sal şiirin öncüleri arasın d a yer alır. Kamu belleğinde Tevfik Fikret, ödüne yer verm eyen katı ahlakçılığı, in an cın yerm e aklı egem en kılan rasyonalizm i, b i
limsel ve teknik alanda tutku de recesinde benim sediği Batıcılığı, yurtseverlikten yola çıksa bile in san a duyduğu sonsuz güveni simgeleyen hüm anizm iyle yer e t miştir. Bu özellikleriyle hem çağ daşlarını, hem de sonraki dönem sanatçı ve aydınlarını, h atta siya setçilerini (örneğin M ustafa Ke m al’i) etkilemiştir.
Servetifünun edebiyatının, özel likle şiirinin kurucusu olan Tevfik Fikret, toplum sal-siyasal içerikli şiirlerinde coşkulu bir hatip gibi yüksek sesle konuşur. Biçim ile içerik u y u m u n u gözettiği şiirle rinde iç m üziğe özen gösterm iş,
Hürriyet]
iz bırokanlor
çeşitli biçim ve anlatım denem e leri yapm ıştır (serbest m üstezat, karm a biçimler, özel duraklar...). Aynı zam an d a ressam d ır ve Ab- dülhak Hamid T arhan’m deyişiyle Tevfik Fikret “büyük bir şiir res sam adır.
Katı bir ahlakçı, ödün vermez bir Batıcı Tevfik Fikret, bir şiirinde k en d isin i şöyle betim ler: “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı h ü r bir şa irim ”. Bu şiirin ilk dizeleri de bir tür m eydan okumadır: hiç kim se den yardım um m ayan, kol kanat
dilenm eyen, kendi göklerinde kendi olanaklarıyla uçan, hiçbir kurum , kişi karşısında eğilmeyen bir şair olduğunu haykırır.
Tevfik Fikrerin, kişiliğini korum a kaygısıyla geliştirdiği ahlakçılık, Osmanlı düzeninde egem en olan söm ürü ve geri kalm ışlık k a rşı sında genel bir yaşam a biçim ine d ö n ü şm ü ştü r. D üşünce-eylem birlikteliğine gösterdiği aşırı özen, onur kırıcı sonuçlardan kaçınm a anlayışı, to p lu m sal eleştiriyi de birlikte getirm iştir. Osmanlı top- lu m u n d a düzene, ekonom ik ve k ü ltü rel geriliğin ve büyük bir kargaşanın egem en olduğu bir or
tam da “sa n at şah sî olamaz... s a n atçı kam u y aşam ını d o n atm alı ve d e stek lem e li”dir. Tevfik Fik re t’in pek çok şiiri önce tepkiyi ve eleştiriyi yansıtır, sonra da yapıl m ası gerekenleri birer birer sıra lar. Şiirlerindeki d ü şü n sel boyut “Tefekkür” şiirinde şöyle açık la nır: “b ü tü n şiirlerim in ru h u bir tekeddürdür (üzüntü)”.
İyi bir Batı Kültürü alm ış olan Tevfik Fikret’e, bu kültürün tem el özelliklerinden biri olan “laik” lik, din ağırlıklı eski kültürün değer lerini acım asızca gözden geçirip ayıklama fırsatı vermiştir. Hiç çe kinm eden yönetim e, tarihe, dine başkaldıran, tavır alan şiirlerinde (“Sis”, “Doksanbeşe Doğru”, “Han- ı Yağma”, “Tarih-ı Kadim”, vb) af fetmezliği ve Batıcılığı apaçık gö rünür.
Tevfik Fikret’in isteği, b eklentile ri neydi’ İyi işleyen bir m e ş ru ti yet, yasalara saygılı bir yönetim , a d aleti sağlayan h u k u k düzeni, halkın seçtiği m illetvekillerinden
oluşan bir meclis... özlem ini çek tiği rejim in an ah a tları bunlardı. Bilim sel, teknolojik, to p lu m sal, siyasal yaşam ın Batı uygarlığına benzer bir nitelikte olması, onun tercihini de belirler: Batılı bir ya şam a ulaşabilm ek için öncelikle in sa n a y atırım yapılm alıdır. O, insanın dünyayı cennete d ö n d ü receğine inanır. İn sa n ın en b ü yük y etisi aklıdır; in sa n aklı eninde sonunda gerçeği bulacak tır. D ünyanın yaşanabilir bir d u ru m a getirilm esi ancak bilim le, bilgiyle ve akıllı insanlarla m ü m kündür. Bu anlayış “yeni in sa n ”ı gü n d em e g etirm ek dem ektir. Yeni in sa n sa ancak “yeni eği tim c e y etiştirilir. Tevfik Fikret, oğlu Haluk’u öğrenim için batıya gönderirken, Mekteb-i S ultanide ö ğ retm en k en ö zlem ini çektiği “yeni eğ itim /o k u l” için de g iri şim lerde bulunur. Bütün u m u d u
nu oğlu Haluk’un şah sın d a sim geleştirdiği gençlere bağlar (“Fer d a ”, Haluk’un Defteri).
Yurtseverlikten insancıllığa. Tev fik Fikret, “ü m m e t” anlayışından “m ille t” an lay ışın a geçişin kilo m etre taşların d an biridir. O to p lu m sal yıkım larla k ed erlen m iş, h alk ın y a ra rın a olan girişim ve g elişm elerle m u tlu o lm u ştu r: y u rtsev erliğ i özgürlük, ad alet, kardeşlik ilkelerini savunm asıyla belirginleşir. İçinde yaşadığı to p lu m u n , dil, din, ırk ayrım ı y a p m ad an sav u n u cu lu ğ u n u ü s tle n miştir. Ancak yaklaşım ı ne bir ik- tisatçm m kine, ne de bir siyaset- çin in k in e benzer; o katı bir a h lakçı, duyarlı bir in san , coşkulu bir şair gözüyle çözüm ler ö n e r miştir. Tanzim atla gelen “v a ta n ”, “m illet”, “h ü rriy et” kavram larına Tevfik F ikret’te “b e ş e r” (insan) kavram ı da eklenm iştir.
iz bırakanlar
YARIN *
-B ugünün gen çlerine-Y arm lar senin; se n in b u devrim , b u yenilik...
Her şey sen in değil m i zaten?.. Sen, ey gençlik, Ey u m u d u n güzel yüzü, işte k a rşın d a aynan: Tem iz ve b u lu tsu z , ağ aran b ir gök,
Titreyen kucağım açm ış, bekliyor... Koş, çabuk! Ey h ay atın gülerek doğan sabahı, işte h erk esin Gözleri sende; sen ki h ay atın u m u d u su n , A lnında yeni bir yıldız, hayır, bir güneş. Doğ ufuklara, ö n ü n d e şu sıkın tılı geçm iş S önsün so n su z a değin.
Bir d ah a y a şa n m a sın o ceh e n n em ; sen in b u g ü n C en n et k a d a r güzel y u rd u n var; şu gördüğün Z ü m rü t bakışlı; inci gülüşlü kızcağız
Kimdir, bilir m isin? Y urdun... Şim di saygısız Bir göz bu n azlı yüze,-T anrı esirg esin ,- Kötü bir gözle b aksa, k atlan ab ilir m isin? İster m isin, şu ak sak alın tem iz, görkem li, O nurlu alnına, b ir kirli el şöyle d u rsu n , H atta yabancı bir el u zan sın ? Şu m ezarı Bırakır m ısın, ta ş a tu ts u n b ir serseri? Elbette hayır; o m ezar, o o n urlu alın
K utsal b irer ö rn eğ idir yurdun... Yurt çalışk an İn san ların o m u zları ü s tü n d e yükselir.
Gençler, y u rd u n b ü tü n u m u d u şim di sîzdedir. Her şey sizin, y u rt da sizin, şe re f de sizin; A m a u n u tm a y ın ki za m a n ağır, güvenli, Sessiz ad ım larla ark am ızd an gelir. Ö nden koşan, am a dikkatle h e r izi İncelem eye yol b u la n bu şaşm az izleyici Paylayıp u ta n d ırırsa bizi, yazık! D em in
"Y arınlar s e n in ”, dedim , b eni alkışladın; hayır, Bir şey sen in değil, san a y arın e m an ettir; Her şey e m a n e ttir sana, ey genç, u n u tm a: S enden de h e sa p sorar, yak ın ır gelecek. G eçm işe şim di sen ibretle bakıyorsun, Gelecek de se n d e n böyle k u şkulan acak . Her organı ihtiyaç kasırgasıyla sarsılan Bir kuşağın oğlusun; b u n u arasıra anım sa. U nutm a; çağın şim şek lerin bollaştığı çağdır: H er yıldırım da b ir gece, bir gölge yıkılır, Bir yükseliş ufku açılır, y ükselir yaşam ak; Y ükselm eyen düşer: ya ilerlem ek, ya yıkılmak! Y ükselm eli, do k u n m alı aln ın göklere;
Doymaz in sa n d en ilen kuş yükselm elere... Uğraş, didin, d ü şü n , ara, bul, koş, atıl, bağır; D urm ak zam an ı geçti, çalışm ak zam anıdır! * Ferda
Tevfik Fikret, Bütün Şiirleri, üç cilt, haz ve sadeleştiren: Asım Bezirci, Can yay. 1984.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi