• Sonuç bulunamadı

MUHAFAZAKAR VE GERÇEKÇ, Sayı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "MUHAFAZAKAR VE GERÇEKÇ, Sayı"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MUHAFAZAKAR VE GERÇEKÇø:

PROF. DR. AHMET DAVUTOöLU

“Biz tekmil elimizdekini müdafaa ve temsile, siyaset-i Osmaniyeyi takibe hasr-ı efkar ederiz. Muvaffak oldu÷umuz kadarı bize kalır, kalmayanı gider.”1

E. Zeynep GÜLER

*

Bu çalıúmanın amacı uluslararası iliúkiler teorisinde muhafazakarlı÷ın tarihe bakıúta ve güncel geliúmeleri de÷erlendirirken kendini farklılaúan biçimler altında nasıl ortaya koydu÷unu ele almaktır. Bu çerçevede, 2002 seçimlerinde TBMM’ye giren iki partiden biri olan ve 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra da iktidar partisi konumunu sürdüren Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ilk iktidar döneminde Büyükelçi sıfatıyla Dıúiúleri Bakanlı÷ı ve Baúbakanlık danıúmanı, ikinci döneminde de Büyükelçi ve Birim Yöneticisi sıfatlarıyla Baúbakanlık Baúdanıúmanı olarak görev yapan, hükümet siyaseti üzerinde etkili olan, hem Baúbakan Tayyip Erdo÷an’ın, hem de Cumhurbaúkanı Abdullah Gül’ün güvendi÷i ve “hocam” diye hitap ettikleri Prof. Dr. Ahmet Davuto÷lu’nun yazı ve konuúmaları örnek olarak incelenecektir. Yazı kapsamında, dıú siyasette muhafazakar bir çerçevenin dünya ve Türkiye’nin içinden geçmekte oldu÷u özgün koúullarda nasıl yeniden üretildi÷i, hangi açılardan muhafazakar, hangi açılardan gerçekçi bir yaklaúımın hakim oldu÷u, bu iki tutumun birbiriyle yakın iliúkileri Davuto÷lu’nun muhafazakar yaklaúımının karmaúık yapısı çerçevesinde ele alınmaya çalıúılacaktır.

Anahtar sözcükler: AKP, dıú politika, muhafazakarlık, yeni-Osmanlıcılık.

Siyaset teorisi ve uluslararası iliúkiler disiplininde muhafazakarlık çeúitli biçimlerde ele alınıyor. Uluslararası iliúkilerde teorik olmaktan çok dönemsel, yerel, siyasi ve pratik bir içerikle yaklaúılan muhafa-zakarlık meselesi daha geniú kapsamlı biçimde de÷erlendirilmeyi beklemektedir. Mevcut güncel analizlerde, Avrupa’daki muhafazakar partilerin seçim baúarılarına ve artırdıkları toplumsal deste÷e e÷ilen ya da Amerika Birleúik Devletleri’nin (ABD), özellikle George W. Bush yönetiminin bir haçlı seferi gibi örgütledi÷i ve uluslararası örgütleri hiçe sayan “terörizme karúı savaú” açılımına iliúkin de÷erlendirmeler

1 Ahmet Ferit, “Bir Mektup”, Üç Tarz-ı Siyaset içinde, østanbul, 1327, s.51-55, aktaran Masami Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili÷i, çev. Tansel Demirel, øletiúim Yayınları, 1994, s.

19.

* Yrd. Doç. Dr., østanbul Üniversitesi, SBF, Uluslararası øliúkiler Bölümü (zeynep.guler@gmail.com).

(2)

mevcuttur. Uluslararası iliúkiler disiplininin gerçekçi ve faydacı yakla-úımların analitik a÷ırlı÷ından kurtularak siyaset bilimi ile yakınlaúması-nın çözümleme açısından yararıyakınlaúması-nın büyük oldu÷u kanısındayım. Konu-muz açısından, iki disiplinin yakınlaúması, gerçekçi paradigmaya ba÷lı kalınarak uluslararası iliúkilerin aldı÷ı biçimlere dair güncel ya da kısa dönemli de÷erlendirmelerin ötesinde, muhafazakarlı÷ın teorik, felsefi ve siyasal öncülleri ve tarihsel örnekleri ile tanımlanması, günümüzde geçerlili÷inin ve aldı÷ı biçimlerin sorgulanması, günümüz uluslararası iliúkiler zemininde kendine nasıl bir yer buldu÷unun derinlemesine tar-tıúılması biçiminde yansıyacaktır.

Felsefi bir düúünce ve siyasi bir tavır olarak muhafazakarlık,

mev-cut siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin de÷erine ve mümkün oldu÷unca korunması gerekti÷ine inanır. Bu düzen, nesiller boyunca yaratılan gele-nekler ve kurumlar, zamanın ve deneyimin zorlu sınavından geçmiú ve kendini, do÷rulu÷unu ve iúlerli÷ini ispatlamıútır. Bu anlamda meúrudur. De÷iúim ise yavaú ve tedricidir. Muhafazakarlara göre, toplum süre-÷en ve karmaúık bir organizmadır. Yavaúça, yüzyıllar boyunca yaúanan çeúitli de÷iúim ve deneme-yanılmalar sonucu bugünkü halini almıútır.

Bir ideoloji olarak muhafazakarlı÷ın dönemler ve ülkeler arasında farklılıklar içeren, de÷iúken (bukalemunvari, her duruma uyan) özellik-lerinden söz ediliyor. Ancak, insan do÷ası, devlet ve uluslararası iliú-kilere iliúkin felsefi ve teorik yapılanıúı belirgin benzerlikler taúıyor. Muhafazakarlık üç önemli kavram aracılı÷ıyla hareket yetene÷i bulu-yor: düzen, úüphecilik ve gelenek.2 Muhafazakar teorisyenler

ulusla-rarası iliúkilerde belirli bir düzenin de÷iúmezli÷ini veri kabul ediyor, bu yüzden de daha çok bu düzenin nasıl yönetilece÷i ve korunaca÷ı sorunu ile ilgileniyorlar. Bir ideoloji olarak de÷iúken, farklı durum ve yerelliklerde farklı özellikler alabilen bir yapıya sahip olması, muhafa-zakarlı÷ın aynı zamanda gücünü oluúturan bir faktör. Muhafazakarlı÷ı yalnızca statükonun korunması olarak tanımlamak, çözümleme açısın-dan yararsızdır; çünkü muhafazakarlık uzun bir tarihsel dönem içinde farklılaúan ve çeúitlenen bir ideoloji olagelmiútir. E÷er muhafazakarlı÷ı yalnızca de÷iúime karúı olmak ve statükonun korunması olarak tanım-larsak, gücünü ve iktidarını korumak isteyen tüm yönetici grupları bu tanıma girer ki, böyle bir geniúlik çözümleme anlamında iúimize yara-maz, muhafazakarlı÷ın ayrık, özgül yönlerini ortaya koymaz. Pratikte,

2 Jennifer M. Welsh, “‘‘I’’ is for Ideology: Conservatism in International Affairs”, Global

(3)

örne÷in, liberalizmin genel ilkeleri formüle edilebilirken, muhafazakar-lık her ülkeye ve kültüre özgü statükonun korunmasına yönelik, özgül davranıúlar ortaya koymuútur. Muhafazakarlık milliyetçili÷e benzer birúekilde, her ülkede o yerelli÷in farklı kültürel ve tarihsel yönlerine vurgu yapmıú, güncel siyasal anlamda farklı konumlanıúlar sergilemiú, farklı gelenekleri, kurumları ve kültürel özellikleri muhafaza etmeyi önermiútir.3

Muhafazakar teorisyenler uluslararası alanda belirgin bir düzenin mevcudiyetini varsayarlar. Bu düzenin iç siyasal yapılarla ilgisi, nasıl ortaya çıktı÷ı ya da sürdürülüp sürdürülmeyece÷i ile de÷il, daha çok nasıl korunabilece÷i ve yönetilebilece÷i sorunuyla ilgilenirler. Hangi biçimi almıú olursa olsun, düzenin muhafazası do÷al bir görev olarak algılanır; ulusal çapta mevcut düzenin korunması ise araçsal bir de÷ere sahiptir. Toplumsal adalet için düzen, muhafazakar hükümetlerce çok vurgulanan ve ekonomik alanda bedeli emekçi sınıflar için ço÷u kez a÷ır olan istikrar gereklidir.

Her tür farklılı÷a ve de÷iúime karúı úüphe taúımak; bu anlamda úüp-hecilik muhafazakarlı÷ın ayrılmaz bir parçasıdır. Mevcut düzen, köklü ve insan yapısından kaynaklanan de÷iúim ihtimaline karúı korunma-lıdır. Muhafazakar úüphecili÷in kaynakları arasında insanın ahlaki ve epistemolojik açıdan mükemmel olmayıúı düúüncesi yer alır. Ulusla-rarası iliúkiler gibi devasa bir yapısal gerçe÷in de÷iúim geçirmesinde maddi zorluklar vardır ve herhangi bir de÷iúim için hem geniú bir uzla-úıya hem de uzun bir tarihsel sürece gereksinim duyulur. Di÷er yandan insanın amaçları ve arzuları arasında büyük uyumsuzluklar vardır. Bu yüzden de muhafazakarların uluslararası iliúkiler teorisine yaklaúımları çok “tedbirli”dir. Muhafazakar düúünürlerin her türden de÷iúimi red-dettiklerini söyleyemeyiz, ama de÷iúim, yukarıda söylendi÷i gibi yavaú ve tedrici olmalıdır. Hızlı ve köklü de÷iúimler toplum yapısını zayıflatır ya da istikrarı bozar, her durumda felaketle sonuçlanır.

Muhafazakarlı÷ın önem verdi÷i kavramlardan biri olan gelenek, keúfedilmiú ya da yapılmıú bir úey de÷ildir. ønsanlık tarihi boyunca tek-rarlanarak ortaya çıkan ve giderek alıúkanlıklar ve adetler, daha sonra da yasalar halini alan bir úeydir. Uluslararası iliúkilerde Fransız devri-minden sonra, 19.yüzyıl boyunca ortaya çıkmıú, kurumsallaúmıú ve bu

3 E.Zeynep Güler, “Muhafazakarlık”, H.Birsen Örs (der.), 19.Yüzyıldan 20.Yüzyıla Modern

(4)

anlamda geleneksel hale gelmiú yapılardan söz edilebilir. Egemen ulus

devletlerin uluslararası sistemin yapı taúlarını oluúturması ya da ger-çekçi yaklaúımın bir varsayım olarak kabul etti÷i güç iliúkilerini ve güç

dengelerini temel alacak olursak, örne÷in uluslararası sistemin yöne-tilmesinde “büyük güçler”in ayrıcalıklı konumunun kabul edilmesi ve korunması böyle de÷erlendirilebilir.

Muhafazakar de÷erler, uluslararası iliúkiler teorilerinden, siyasi yaklaúımlardan, parti siyasetinden yalnızca kimilerini de÷il, aynı anda bir ço÷unu etkileme gücüne sahiptir. Jennifer M. Welsh bu çerçevede üç yaklaúımdan söz eder: gerçekçi muhafazakarlık, ço÷ulcu

muhafaza-karlık ve haçlı muhafazamuhafaza-karlık.4 Uluslararası iliúkiler yaklaúımlarından gerçekçilik ile muhafazakarlık arasında ciddi bir geçiúkenlik mevcut-tur. øç siyasette muhafazakar tutumlar benimseyen klasik gerçekçiler, uluslararası ortama yeni ve barıúçıl bir düzenin getirilebilece÷i konu-sunda karamsardırlar. Yeni-gerçekçiler güvenlik sorununun kaçınılmaz oldu÷u, düzenin korunması konusunda kurumların etkinli÷i ve siyasi gücün sınırlılı÷ı üzerinde dururlar. Welsh’e göre gerçekçiler insan do÷ası ve akılcılık konusunda farklı perspektiflere sahip olsalar da, nihayetinde muhafazakar bir yönelime sahiptir.

Günümüzde uluslararası iliúkiler ortamında muhafazakarlık çeúitli iç gerilimler taúımaktadır. De÷iúime iliúkin olanı bunların baúında gelir. Gerçekçiler insan do÷ası ve uluslararası düzeni bir tür yeknesaklık, tekrar ediú úeklinde görür. Hızlı de÷iúim ve devrimlerin oluúma ola-sılı÷ı çok düúüktür. økinci gerilim noktası ulus kategorisi ile iliúkilidir. Gerçekçiler için ulus-devlet uluslararası iliúkilerin temel aktörü, tüm hareketlerin itici gücüdür. Ço÷ulcular bu konuda paylaúılmıú kurallara,

de÷erlere ve uluslararası kurumlara önem verir. Onlara göre uluslara-rası iliúkiler alanında milliyetçi yaklaúımların varlı÷ı önemli bir sorun oluúturur. Ulusal çıkara ba÷lılık dıúa, uluslararası iliúkiler alanına dön-dü÷ünde bir sorun haline gelir.

Uluslararası iliúkiler alanında evrensellik-yerellik tartıúması, teori ve pratikte merkezi bir yer kaplayarak sürecek gibi görünüyor. Bu alanda ortak bir otorite mevcut de÷ilken anarúik, karmaúık bir yapının ortaya çıkması “düzen” fikrini ve arayıúını güçlendirmektedir. Bu da uluslararası iliúkiler alanında muhafazakarlı÷ın -baúka nedenlerin yanı sıra- güç kazanmasına neden olmaktadır.

(5)

Paradoksal görülebilir ama, “... muhafazakarlık eskiyi korumaya yaptı÷ı vurguya ra÷men en çok de÷iúime u÷ramıú ve u÷ramaya açık siyasal tutumdur.”5 Muhafazakarlı÷ın de÷iúen koúullara uyum

sa÷-lama yetene÷ini vurgusa÷-lamak gerekir. Siyasal muhafazakarlı÷ın her zaman mevcut düzenin savunuculu÷unu üstlenmesi, sabit bir referansa sadık kalmasını olanaksız hale getirir. Ama bu farklı zamanlarda yeni dönemin koúullarına uyan bir geleneksellik, tarihsellik ve dinsellik yaratılmasına engel de÷ildir.6 Yeni-muhafazakarlık de÷iúen

koúul-lara uyum sa÷lamayı, ekonomik alanda piyasa ekonomisini koúulsuz kabul etmeyi benimsemiútir. “Özellikle son zamanlarda bazen cema-atçi, bazen bireyci, bazen devlete karúı bazen devletçi, bazen kiúisel inisiyatifçi bazen dayanıúmacı tavır takınmaktadır.”7 Nuray Mert

yeni-muhafazakarlı÷ın sa÷ ve sol ikilemi dıúında, ötesinde bir siyasal tavır de÷il, klasik olarak sa÷ diye nitelendirilen siyasal tutumların yeni bir versiyonu oldu÷unu ileri sürmektedir. Yeni muhafazakar siyaset iç siyasette din ile iç içe geçmiú bir yaklaúım ve davranıú sergilemekte, dıú siyasette ise bu ikisini birbirinden ayırmaktadır. Örnek olarak, Bush yönetiminin oluúturdu÷u “savaú” meúrulaútırmasında dinden çok -haçlı seferi anlayıúı- “demokrasi taúıma” gündemi öne çıkmaktadır.

øSLAM DÜNYASI VE AMERøKA BøRLEùøK DEVLETLERø Davuto÷lu Civilizational Transformation and the Muslim World çalıúmasında8 Batı yanlısı Arap rejimleri ve Türk elitleri dıúta

bıraka-rak yalnızca Yeni Dünya Düzeni ve Müslüman kitleler kurgusu üzerin-den ilerler. Müttefik Güçlere ait hava kuvvetleri Güney Irak üzerinüzerin-den uçarken, Bosna’da “etnik temizlik” gerçekleúmesi, Müttefiklerin bu konuda etkin bir úey yapmamıú olmaları, Müslümanların Batıyla olan iliúkilerini yeniden gözden geçirmelerine neden olmuútur. Bu görüúe göre, Batılı güçler tarafından kötüye kullanılarak Müslüman ülkeleri küçük parçalara bölen ulus-devlet sistemi kriz içindedir. Bu durum, Davuto÷lu’na göre, Müslüman dünyasında yeni bir bilinç uyandıracak-tır. Bu yüzden, Müslüman dünyanın siyasi ajandasının de÷iúim göster-mesi beklenmelidir.9

5 Nuray Mert, “Sa÷-Sol Siyaset Ayrımı ve Yeni Muhafazakarlık”, Toplumbilim, Sayı: 7, Ekim 1997, s. 58.

6 Ak, s. 58. 7 Ak, s. 58.

8 Ahmet Davuto÷lu, Civilizational Transformation and the Muslim World, Kuala Lumpur: Mahir Publications, 1994.

(6)

20. yüzyılda yaúanmıú olan siyasi de÷iúimler øslami siyaseti derin-den etkiledi. Batılılaúma siyaseti geleneksel kavramlar ve kurumlar açısından teori ve pratik arasında bir uçurum do÷urdu. Ancak yüzyı-lın son çeyre÷inde øslam uygarlı÷ı Davuto÷lu’na göre kendini yenile-yen bir dinamizm içindedir.10 Bu çalıúmasında Davuto÷lu, 20. yüzyıla

dair tanımladı÷ı dört aúamada uluslararası sistemin farklı yönelimleri ileøslam Dünyası’nın iliúkilerini incelemektedir. Ancak, bu çalıúmada uluslararası sistemin geçerli iúleyiú sisteminin dönemler içinde nasıl ve neden de÷iúti÷i ele alınmamakta, bazı dönemsel özellikler veri kabul edilmekte, bir bütün olarak kavranan “øslâm Dünyası”nın bu sistemle iliúkisi kendi içindeki farklılıklar göz ardı edilerek tanımlanmaktadır.

Yüzyılın yaklaúık olarak ilk çeyre÷inde halen Osmanlı devlet düzeni ve Halifelik varlı÷ını sürdürmekte, yönetici elitle Müslüman kitleler arasındaki iliúki bu ba÷, bu meúruluk zemini üzerinden kurul-maktadır. økinci çeyrek 1924’te Halifeli÷in kaldırılması ile baúlayan dönemdir. Bu dönemde, øslami kimlik ve øslami kurumlar üzerinden sosyalleúme olanakları büyük darbe almıú, tüm geleneksel kavram ve kurumlar, Batılı elit tarafından marjinalleútirilmiútir.11 Davuto÷lu’na

göre, Halifeli÷in olmadı÷ı bir dünyada Müslüman kitleler sömürgeci güçlerle karúı karúıya gelmiú, sömürgeciye karúı verilen mücadeleler sonucunda øslami ruhlarını ve kimliklerini yeniden kazanmıúlardır. Bu analiz çerçevesi yalnızca Müslüman dünyayla sınırlı oldu÷u için Davuto÷lu’nun sömürgeci güçlerin dünyanın di÷er yerlerindeki hedef-leri ve amaçları ve onlara karúı verilen mücadelelere dair bir de÷erlen-dirmesi yoktur. Klasik yapısıyla Müslüman dünyanın sınırları Birinci Dünya Savaúı öncesi Osmanlı Devleti tarafından çizilmektedir. Burada “düzeni bozulmuú” geleneksel øslam siyasetinin temel co÷rafi alanı ola-rak Dar-ül-øslam’dan ve yine “düzeni bozulmuú” øslam Hukuku’ndan

söz edilmektedir. Ulus devletlerden oluúan uluslararası sistemle

Dar-ül-øslam’ın birbiri ile uyuúmadı÷ı ortadadır. Üçüncü aúamada

Müslü-man ulus-devletler ortaya çıkmıútır. Davuto÷lu’na göre 20. yüzyılın son çeyre÷inde sosyalizmin ve modernist paradigmanın çöküúüyle, øslami uygarlı÷ın parametreleri yeniden canlanmıútır. Yeni bir uygarlık ekseni oluúturmanın önündeki engellere ve yaúanan krizlere karúılık uzun vadedeøslami siyasa yeni bir dönüúüm geçirecek ve canlılık

kazana-10Ak, s. 105. 11 Ak, s. 106.

(7)

caktır.øslam dünyasında entelektüel, ekonomik ve siyasi düzeylerdeki krizler rasyonel, kendine güvenli ve uzun vadeli projelerle aúılacaktır.12

Bütün bunlar ve øslam dünyasından beklentiler Davuto÷lu’nun kendi-sini bu türden bir çerçeveye yerleútirdi÷ini, bu geniúli÷i düúündü÷ünü göstermektedir.

Davuto÷lu, 1998 yılında yayınlanan bir çalıúmasında, So÷uk Savaú sonrası dönemin uluslararası ortamına de÷inir. Bu çerçevede ele aldı÷ı Türkiye’nin içinde bulundu÷u bölgeye iliúkin bir boúluk saptaması yapar. Sovyet sisteminin çökmüú olması çeúitli nedenlerle øslam dün-yasının stratejik konumunu güçlendirmiú, ancak di÷er yandan sistem içi çeliúkiler artmıútır. Bölgedeki kaotik atmosfer jeopolitik ve jeoe-konomik alanda bir boúluk yaratmaktadır. “Uygarlıklar çatıúması”ndan stratejik açıdan yarar sa÷lamaya çalıúmak uluslararası sistemde büyük mücadelelere yol açacaktır. Davuto÷lu’na göre, ABD bu türden sorun-ların aúılması için kilit bir rol üstlenmiútir. ABD’nin So÷uk Savaú son-rası dönemde küresel krizler karúısında kendi stratejisini net bir biçimde ortaya koymaması, bölgesel krizlerin büyümesine neden olan güç boú-lukları yaratmaktadır. Davuto÷lu, ABD’ye, Avrasya’da ortaya çıkabile-cek stratejik maceracılı÷a karúı izolasyonist bir politika izleyemeyece-÷ini söyler, Batı dıúı, özellikle Müslüman ülkelerle iúbirli÷i içinde daha müdahaleci bir rol üstlenmesini tavsiye eder.13

STRATEJøK DERøNLøK...

Ahmet Davuto÷lu uluslararası iliúkiler ve dıú siyaset açısından Osmanlı-Türk mirasını bir bütün olarak ve süreklili÷i içinde ele aldı÷ı

Stratejik Derinlik baúlıklı çalıúmasında “ülkenin gelece÷ine alternatif bakıú açıları getirecek stratejik analiz çerçevesine ihtiyaç var” diyerek bu do÷rultuda bir katkı yapmak istedi÷ini belirtir.14 Bu çalıúmada,

Tür-kiye ve çevresinde yer alan jeo-stratejik bölge TürTür-kiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarları açısından, Türkiye’nin stratejik derinli÷ini açıklayacak úekilde yeniden tanımlanmaktadır. Davuto÷lu, günümüzde uluslararası alanda risklerin azaldı÷ını düúünmektedir: “Bugün ne asrın baúında oldu÷u gibi herhangi bir sömürge toplulu÷unun üyesi olma baskısı,

12 Ak, s. 113.

13 Ahmet Davutoglu, “The Clash of Interests: An Explanation of World (Dis)Order”, Perceptions:

Journal of International Affairs, v.2, no.4, December 1997-February 1998, s. 12.

14 Ahmet Davuto÷lu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, 19.baskı, Kasım 2004 (1.b – Nisan 2001).

(8)

ne de So÷uk Savaú döneminin çift kutuplu yapısının getirdi÷i ideolo-jik nitelikli kategorik ayrım çizgileri temel belirleyici olma özelli÷ine sahiptirler.”15

Davuto÷lu, Türkiye’nin So÷uk Savaú sonrasında alanının geniúle-di÷ini ileri sürmekte, ABD ile kuruldu÷u savunulan stratejik ittifakı da bu temele oturtmaya çalıúmaktadır. Türkiye’yi çevreleyen “yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları”, co÷rafi olarak da insanlık tarihinin ana damarınınúekillendi÷i alanları kapsamaktadır. Buna göre, So÷uk Savaú sonrası dönemin getirdi÷i dinamik uluslararası ve bölgesel kon-jonktürde en yakın havzasından baúlayarak dıúa açılması kaçınılmaz olan Türkiye’nin stratejik derinli÷inin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta ba÷lantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinli÷in jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dıú siyaset parametreleri ola-rak kapsamlı bir úekilde yeniden de÷erlendirilmesi gerekmektedir.

“Dinamik bir uluslararası çevrede kendileri de dinamik bir de÷iúim süreci içinde bulunan toplumların önünde temelde üç farklı psikolojiye dayanan üç farklı alternatif vardır: Birincisi, kendi dinamizmini sınırlayan statik bir tavrı benimseyerek uluslararası yapının dinamizminin geçmesini beklemek ve bütün tanımlama ihtiyaçlarını uluslararası sistemin istikrara kavuúmasına kadar ertelemektir. E÷er bir toplum kendi dinamizmini yönlendirme konu-sunda özgüvene sahip de÷ilse, kendi dinamizminden korkuyorsa ve kendisini bu nedenle statik tanımlamalar içinde tutmaya çalıúıyorsa bu yolu tercih ede-cektir.

økincisi, kendi dinamizminin odaklandı÷ı güç unsurlarını anlamlandırmaksı-zın uluslararası dinamizmin akıúına kendini kaptırmaktır….

Üçüncüsü ise kendi dinamizminin potansiyelini uluslararası dinamizmin pota-sında bir güç parametresi haline dönüútürebilme çabası içine girmektir.”16 Bu anlayıúı gerçekçi paradigma açısından de÷erlendirecek olursak, Davuto÷lu bir ulus-devlet olarak Türkiye’nin sahip oldu÷u güç ve kud-ret olanaklarını sıralamakta, bunların de÷iúen uluslararası çerçevede nasıl iúe yarayacak hale getirilece÷ini ve bir güç potansiyeli oluútura-ca÷ını araútırmakta, bir güç parametresi haline getirmeye çalıúmakta-dır. Dıú siyaset açısından NATO, AGøT, ECO, øKÖ, KEø, D-8, D-20 gibi platformlar Türkiye’nin dıú siyaset oluúumunda kullanabilece÷i temel stratejik araçlar olarak sıralanmaktadır. Davuto÷lu Türkiye’de øslami siyasal hareketin oluúum sürecinde, Milli Görüú çerçevesinde 1990’ların ortalarına dek sürdürdü÷ü bir ana hattın NATO ve Avrupa

15 Davuto÷lu, Stratejik Derinlik, s. 198. 16 Davuto÷lu, Stratejik Derinlik, s. 10.

(9)

Toplulu÷u dıúında kalma stratejisini terk etmiú “gerçekçi” bir çizgisini teoride ve pratikte baúarıyla temsil etmektedir.17

Bu bakıú açısına göre, küreselleúme, Türkiye açısından bir fırsat yaratmakta, Avrupa dıúı bölgeleri yeniden güç paradigması çerçevesine yerleútirecek bir olanak olarak de÷erlendirilmektedir:

“Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihi sürecin eseriydi; küreselleúme ise kaçı-nılmaz bir úekilde baúta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akıú seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taúımaktadır. (...) Tarihi biri-kimi etkin bir açılıma temel sa÷layacak toplumların öne çıkaca÷ı bu süreçte Türkiye tarihi derinli÷i ile stratejik derinli÷i arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluúturma ve bu bütünü co÷rafi derinlik içinde hayata geçirme sorumlulu÷u ile karúı karúıyadır. Staretejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorum-luluklarının gere÷ini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluúaca÷ı daha istikrarlı uluslararası konjonktüre daha uygun úartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.”18

YENø-OSMANLICILIK...

Ahmet Davuto÷lu Türkiye’nin siyasi tarihine bakarken çeúitli açı-lardan Osmanlıcı olarak de÷erlendirebilece÷imiz bir tutumu benimse-mektedir. Davuto÷lu, So÷uk Savaú sonrası dönemde oluúan görece yeni ve henüz dengesizli÷ini koruyan uluslararası iliúkiler çerçevesinde, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının büyük güç olabilmekten geçti÷ini, bunun olanaklarının ise Osmanlı’ya benzer geniúlikte bir etki alanı oluúturması ile mümkün olaca÷ını düúünmektedir. Güç yaklaúımını benimseyen bu konumun Türkiye açısından mantıksal uzanımı, böyle bir dönüúümün günümüz dünyasında geçerli pratik ön koúulunun ABD’ye yaslanmak oldu÷unun saptanmasıdır.

Yeni-Osmanlıcılık Türkiye’yi yeni muhafazakarlık, liberalizm, küreselleúme e÷ilimleri ile uyumlulaútırmayı hedefleyen ve etki alanı geniú bir açılım. Esas olarak da, Türkiye’ye Amerikan merkezli küre-selleúme sürecinde, Amerika ile uyumlu bir misyon tarif etmeyi öngö-rüyor. Buna örnek olarak Fettullah cemaati faaliyetlerini verebiliriz. Dünyanın her yerinde, esas olarak da eski Sovyet cumhuriyetlerinde Fettullah okullarının açılması, hem Türkiye’nin etki alanını geniúlet-mek olarak de÷erlendirildi, hem de aynı anda o co÷rafyanın Batıya, Amerikan siyasetine entegre edilmesinin bir aracı olarak görüldü. Böyle oldu÷u için desteklendi ve güç kazandı. Ancak, küreselleúme

17 Sabri Sayarı, “Türkiye’de øslâm ve Uluslararası øliúkiler”, Orta Do÷u’da Kültürel Geçiúler, Der.ùerif Mardin, çev.Birgül Koçak, Ankara: Do÷ubatı, 2007, s. 233-243.

(10)

denen süreç Türkiye tipi ülkelerin kendi nüfuz alanlarını geniúletmeyi de÷il, tam tersine zayıflatmayı, tek merkezli bir dünya úekillenmesini öngörüyor. Türkiye açısından bu tür düúünce ve açılım denemelerinin yeni olmadı÷ı, Turgut Özal döneminde de “Adriyatik’ten Çin Seddine” gibi denemeler yapıldı÷ını hatırlıyoruz.

Ahmet K. Han Davuto÷lu ile yaptı÷ı görüúmede onu konumundan ötürü yeni-Osmanlıcılı÷ın tartıúmalı bir temsilcisi olarak de÷erlendiri-yor, “kendinizi bir yeni-Osmanlıcı olarak tanımlar mısınız” diye soru-yor, bu konumun Amerika’daki neo-con’larla benzer bir entelektüel konumlanıúa sahip olup olmadı÷ını, Stratejik Derinlik kitabının bu yaklaúımın manifestosu olup olmadı÷ını soruyor. Davuto÷lu Ahmet K. Han’ın akıllıca sordu÷u soruya úu yanıtı veriyor:

“Neo-con’larla bir benzerlik kurmak bana do÷ru gelmiyor, özellikle Orta-do÷u ve çevresindeki geliúmelere bakıúta. Neo-con’ların spekülatif fikirlere sahip oldukları konusunda anlaúabiliriz, ancak objektif geçerlili÷i ve akılcı çerçevesi olan teoriler inúa ettikleri konusunda ciddi úüphelerim var. Yeni-Osmanlıcılı÷a gelince, biz tarihsel derinli÷i olan bir toplumda yaúıyoruz; ve tarihsel derinlik içinde üretilen her úey, zamanla belirli bir konjonktürde göl-gede kalsa bile, daha sonra yeniden ortaya çıkar.”19

“...Türkiye’nin sabit bir verisi olan Osmanlı tarih mirasının So÷uk Savaú dönemindeki a÷ırlı÷ı So÷uk Savaú sonrası dönemde önemli bir de÷iúim geçir-miú ve Türkiye’nin gerek Balkanlarda gerekse Kafkaslarda çok daha aktif bir dıú siyaset yapımına yönelmesine yol açmıútır. Son on yıl içinde Türkiye’nin gerek Balkanlar gerekse Kafkaslarda müdahil oldu÷u bir çok bölgesel mesele temelde bu tarih mirasının izlerini taúımaktadır.”20

Davuto÷lu geçti÷imiz dönemde Türkiye’nin jeokültürel çevre ile yakınlaúmasının artmıú oldu÷unu ileri sürüyor. Bir söyleúide úu görüú-leri dile getirmektedir: “Türkiye Güneydo÷u’da GAP gibi bir projeye bu kadar büyük bir yatırım yapacak ama Güney Mezopotamya ile hiç ilgilenmeyecek, böyle bir úey olmaz. Tabii olarak GAP projesi-nin bir sonraki safhası Türkiye’projesi-nin Güney Mezopotamya ile ilgisiprojesi-nin uyanmasıdır.”21 Oysa, Türkiye’nin içinde bulundu÷u bölge ülkeleriyle

iliúkilerinde tam tersi bir durumun söz konusu oldu÷unu, bu iliúkiler içinde ulus devlet çıkarları açısından düúünüldü÷ünde “kaybeden” olmayı sürdürdü÷ünü düúündüren veriler de vardır. Tam tersi de geçerli

19 Ahmet K.Han, “The World of Business Now Spearheads Foreign Policy”, 15 Nisan-15 Mayıs 2004, çevrimiçi: http://www.turkishtime.org/27/66_2_en.asp.

20Davuto÷lu, Stratejik Derinlik, s. 22.

21 “Türkiye Köprü De÷il, Merkez Ülkedir”, çevrimiçi:

(11)

olmak üzere, siyasetler ABD’ye daha fazla mahkum hale geldikçe Tür-kiye bölgede herhangi bir özgün açılımı taúıyamaz hale gelmiútir.

Osmanlı Devletinin ardından kurulan yeni Cumhuriyet ve Kema-lizm önemli tartıúma baúlıkları oluúturmaktadır: “Türkiye’de yaúanan en temel çeliúki bir medeniyet çevresine siyasi merkez olmuú bir top-lumun tarihi ve jeokültürel özelliklerinin oluúturdu÷u siyasi kültür biri-kimi ile siyasi elit tarafından baúka bir medeniyet çevresine iltihak etme iradesi esas alınarakúekillenmiú siyasi sistem arasındaki uyum proble-midir ve bu durum hemen hemen sadece Türkiye’ye has bir olgudur.”22

Bu fikir, Davuto÷lu’nun baúka yazı ve söyleúilerinde de tekrarlanmak-tadır: “Yeni devletin bütün uluslararası mesuliyet ve iddialardan soyut-landı÷ını ilan eden bu deklarasyon iki temel unsuru ihtiva ediyordu: (i) Uluslararası alanda iddialı bir konum yerine Misak-ı Milli sınırlarını ve ulus-devleti müdafaa stratejisi, (ii) yeni Türk devletinin yükselen Batı eksenine alternatif ya da muhalif de÷il, bu eksenin bir parçası olması.

“Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda sulh’ ilkesinde ifadesini bulan bu yeni yaklaúım, barıú-eksenli idealist bir uluslararası iliúkiler çizgi-sini gösterme yanında sömürgecili÷in zirveye ulaútı÷ı uluslararası kon-jonktürü göz önüne alan ve bu çerçevede sömürgeci sistemik güçlerle çatıúmaktan kaçınan realist bir dıú siyaset tavrını öne çıkarmaktaydı.”23

Ona göre kimliksiz seçkinler olarak Kemalistler “…Atak ve belirle-yici de÷il, savunmacı ve tepkicidirler. ‘Çözüm için ben varım’ ataklı-÷ına de÷il, ‘bunalımlarda ben yokum’ savunmasına ayarlı bir psikoloji içinde davranırlar.”24

Osmanlı’dan Cumhuriyete geçilen dönemi de÷erlendirirken Davu-to÷lu mutlak hakimiyet ile mutlak terk’i iki uç olarak tanımlamaktadır: “Hakimiyetin kaybedildi÷i topraklar hemen terk edilmiú ve yeni hatları savunma telaúı içine girilmiútir. Bu da mutlak hakimiyet ile mutlak terk arasında kalan etki alanları oluúturma, sınır hatlarını sınır-ötesi diploma-tik manevralar ile koruma, kendi stratejisini merkez edinen koalisyon-lar kurma, terk edilmek zorunda kalınan toprakkoalisyon-larda kendi stratejisine yakın siyasi elit bırakma, büyük güçler arasındaki çıkar çatıúmalarını kullanarak taktik manevra alanı oluúturma gibi ara taktik formüllerin geliútirilmesini engellemiútir.”25

22Davuto÷lu, Stratejik Derinlik, s. 83. 23Ak, s. 69.

24Ak, s. 33. 25 Ak, s. 53.

(12)

Burada bir tür imparatorlukçu yayılmacılık düúüncesinin izlerini görmek mümkündür: “Türkiye artık Balkanlarda mutlak terkin sembolü haline gelmiú olan göçler politikasının yerini alacak alternatif ara politi-kalar üretmek zorundadır. Bu ara politipoliti-kaların temelinde Balkanlardaki Osmanlı-islâm kültürünün canlı tutulmasının yer alması kaçınılmazdır. …Boúnak ve Arnavutların, ba÷ımsız devletler olarak varlıklarını sür-dürme çabaları, bu tabii müttefi kler ile Türkiye arasındaki ortak tarihi kültür ba÷ı temelinin desteklenmesini gerekli kılmaktadır.”26

Davuto÷lu’nun yaklaúımında temel bir unsur olan yayılmacılı÷ın izleri aúa÷ıdaki uzun alıntıda görülebiliyor:

“Oysa bahsetti÷imiz içselleútirebilme kabiliyetiyle ilgilidir bu. Gerileme döne-minde bile bu içselleútirme bozulmasın diye Tanzimat Dönemi’nde Hıristiyan unsurlar dıúarı çıkmasın diye Tanzimat Fermanı yapılmıútır. Gerekçesi budur. Ancak, bilinen sebeplerle bu unsurlar, ayrılmayı tercih etmiútir. Osmanlı en son Arap unsurları bir arada tutma mücadelesi verdi. Sonuçta, kademe kademe Anadolu’ya çekildi. ùimdi Türkiye, benzer bir süreci önce içerde sonra dıúa dönük olarak yaúama imtihanıyla karúı karúıyadır. E÷er bunu baúarabilirse; yani, içselleútirebildi÷i ölçüde, dıúarıda nüfuz edebilme imkanına sahip ola-cak. Aksi halde, içerde içselleútirememe ve dıúarıda da nüfuz edemedi÷i gibi dıúlanma süreciyle karúı karúıya kalacak. Onun için iç siyasal parametreler artık, dıú siyasal parametrelerle daha alakalı ve do÷rudan irtibatlı.

Burada, Irak dolayısıyla karúı karúıya kalınan bir problem olarak Kuzey Irak meselesi çarpıcı bir misaldir. Aslında, hem Irak sınırları hem de Ortado÷u sınırları yapaydır. øngilizler’in ve Fransızların izledi÷i siyasetin sonucudur. Bir ortak özelli÷i vardır. Bütün ülkelerin denize çıkıúları vardır. Denize çıkıúı olmayan ülke yoktur. Suriye’nin Akabe’ye çıkıúı gibi, Irak’ın Körfez çıkıúı gibi. Bunun sebebi bu ülkeler, deniz ticareti yapsınlar diye de÷ildir. O zaman, hava kuvvetleri olmadı÷ı için isteyince denizden müdahale edilebilsin diye-dir. E÷er bugün Irak bölünürse, bu gerçek etrafında düúünüldü÷ünde, Kuzey Irak’ta oluúacak devlet eninde sonunda tam bir kara devleti olacak ve bir komúu ülkeyle aynı pozisyona yönelmek zorunda kalacak. Ben bu senaryoyu hemen gerçeklenir bir senaryo olarak görmemekle birlikte, nihayet böyle bir durumda Ortado÷u’da var olan yapıların üstünde yeni iliúkilerini beraberinde getirecek. Esas itibariyle Türkiye’nin kuzeyinde Irak da içinde olmak üzere mümkün oldu÷u kadar Kuzey Ortado÷u diyebilece÷imiz bir co÷rafyanın Kuzey Akdeniz’den Basra’ya kadar olan bölgenin tümünde ekonomik ve kül-türel geçiúkenli÷i artıracak úekilde bu anlamda içselleútirmeye dayalı bir poli-tika benimsemesi durumunda etkisi daha da geniúleyecektir diyebiliriz.”27

26Ak, s. 54-55. Benzer bir yaklaúımı ølber Ortaylı’dan alıntılayalım: “… seyirci mi kalaca÷ız? Kalamıyoruz; yani bugün aç olan Gürcistan bizden medet umuyor. Yangın içindeki Azerbaycan bizden medet umuyor. Asya’da bir úey olsa bize bakıyorlar. Balkanlar’da yangına u÷rayan, bize bakıyor. O bakınca, biz de ‘hayır’ mı diyece÷iz?”, ølber Ortaylı, Son ømparatorluk Osmanlı, Timaú Yayınları, økinci Baskı, Kasım 2006, s. 58.

27“Türkiye köprü de÷il merkez ülkedir!..”, çevrimiçi:

(13)

Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki kopuú-süreklilik tartıúmasında Davuto÷lu kopuúun abartıldı÷ını, süreklili÷in vurgulanması gerekti-÷ini düúünmektedir: “Demirel’in Türk Tarih Kurumu’nun Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluú Yıldönümü münasebetiyle 4-8 Ekim 1999 tarihinde tertip etti÷i Kuruluúunun 700. yılında Osmanlı Devleti kong-resinde yaptı÷ı konuúma bu süreklilik unsurlarının yeniden de÷erlen-dirilmesi açısından ilginç unsurlar ihtiva etmektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı’ya yönelik olumsuz tavrın, yeni rejimin yerle-úebilmesi açısından bir zorunluluktan kaynaklandı÷ını, ancak böylesi bir zorunlulu÷un söz konusu olmadı÷ı günümüzde Osmanlı mirasının yeniden de÷erlendirilmesi gerekti÷i fi krinin vurgulandı÷ı bu konuúma, So÷uk Savaú sonrası dönemin úartlarının tarihi süreklilik unsurlarının dıú iliúkilerdeki a÷ırlı÷ın artırmıú olması bakımından iç siyasi kültürün uluslararası konum ile ilgisini açık bir úekilde ortaya koymaktadır.”28

AMERøKANCILIK...

Türkiye’nin etki alanını geniúletme amacı metin boyunca vur-gulanmaktadır. Davuto÷lu’na göre, So÷uk Savaú konjonktüründe Türkiye’nin etki alanını geniúletme amacı Sovyet tehdidi ve dönemin uluslararası iliúkilerinin özellikleri yüzünden engellenmiútir. “Türkiye Sovyet tehdidinden kaynaklanan jeopolitik zorunluluklarla girdi÷i bu güvenlik úemsiyesi (NATO) altında bulunmanın bedelini kimi zaman kendi tabii etkinlik alanının ve di÷er alternatif güç merkezlerini ihmal etmek suretiyle ödeyegeldi. ...Türkiye’nin So÷uk Savaú sonrası döne-min dinamik úartlarında Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelere açılma konusunda karúılaútı÷ı güçlükler bu dönemin olumsuz etkileri olarak görülebilir.”29

Davuto÷lu’nun gerçekçili÷i onu 20. yüzyılın yarıdan fazlasına bakarken uluslararası alanda statükoyu ve Amerikan çıkarlarını savunur biçimde muhafazakar yapmaktadır: “Küba, Panama, Haiti gibi Amerika kıtasına yönelik müdahaleleri tek baúına yürüterek bölgenin tümüyle kendi güvenlik inisiyatif alanı oldu÷unu gösteren ABD, di÷er bütün büyük güçlerin stratejik manevra alanına giren Avrasya’ya yönelik harekatlarda kıta içi destek dengelerinin oluúmasına özen göstermiútir. Bu siyaset, aynı zamanda, harekat-öncesi meúruiyet ve harekat-sonrası düzenlemeler için uygun bir altyapı oluúturulmasını sa÷lamıútır.

28 Ak, s. 82. (metinde 4 no’lu dipnot). 29Davuto÷lu, Stratejik Derinlik, s. 71.

(14)

“So÷uk Savaú sonrası dönemde de bu ana çizgi sürmüútür. So÷uk Savaúın sona ermesi ve çift kutuplulu÷un da÷ılmasından sonra deniz-aúırı hava ope-rasyonlarına ve çıkarma harekatlarına dayanan konvansiyonel müdahaleler tekrar etkin bir stratejik yöntem olarak gündeme gelmiútir. øki kutuplu siste-min da÷ılması ile ortaya çıkan bölgesel dengesizlikler, küresel hakimiyetini tescil etmek isteyen ABD’ye bu yönde uygun imkanlar ve konjonktürler sa÷-lamıútır. Sovyet vetosunun etkisini kaybetti÷i bu dönemde BM yoluyla çıkar-malara meúruiyet kazandırılması da Amerika’ya önemli bir taktik esneklik kazandırmıútır.”30

ABD’nin uluslararası iliúkiler alanına müdahale biçimleri de Davu-to÷lu tarafından baúarılı bulunmaktadır. “Bosna bunalımını son derece etkin bir diplomasi için kullanan ABD böylece hem Avrupa’nın buna-lım çözme ve güç kullanma konusundaki iç zaafl arını ortaya koymuú, hem de ABD ve NATO olmaksızın Avrupa’nın iç güvenlik meseleleri-nin çözülemeyece÷ini göstererek fi ili olarak bölgeye girme úansı elde etmiútir…”31

Davuto÷lu yeni dönemin gerçekçi tutumunun ne oldu÷unu tama-mıyla kavramıú, bu anlamda yeni bir gerçekçilik ve muhafazakarlık geliútirmiútir. Bu noktada temel bir unsur ABD yanlılı÷ı olmaktadır: “... 19.yüzyıldan farklı olarak yeni konjonktürdeki en önemli faktör ABD’dir ki, ABD’nin bölgesel etkinli÷ini Germen ve Slav etkinlik alanları dıúında kalan unsurlara dayandırmasını gerekli kılmaktadır. (...) Türkiye bu noktada Almanya ve Rusya’yı karúısına almadan ve bu ülkelerle diplomatik teması kesmeden, ABD ile kesiúen bölgesel hesap-larının realize edilmesine çalıúmalıdır.”32

Türkiye’nin ABD ile stratejik müttefi k olması günümüzde sıkça dile getirilmekte, ancak Bush yönetimi bu konuda herhangi bir açık-lama yapmamakta, bu kavramı kullanmamaktadır. Davuto÷lu

Stra-tejik Derinlik’te úöyle diyor: “Türkiye’nin NATO içindeki rolünün Ortado÷u’dan çok Balkanlar ve Do÷u Avrupa ile ilintilendirilmesi Bal-kan politikamız açısından büyük bir önem taúımaktadır. Meselenin AB ve BM forumlarında yo÷unlaúması Türkiye’nin etki alanını azaltacaktır. (...) Türkiye’nin NATO içinde Ortado÷u’ya yönelik bir rol üstlenmesi Türkiye’yi risk üstlenen edilgen bir ülke yaparken, Balkanlara ve Do÷u Avrupa’ya yönelik bir rol, Türkiye’yi daha etken ve kendisini dıúla-yan Avrupa karúısında daha güçlü kılacaktır. Böyle bir tanımlama

gele-30Ak, s. 228. 31Ak, s. 295. 32Ak, s. 315-316.

(15)

cekte bölgede Türkiye’ye yakın Boúnaklar ve Arnavutlara yakın poli-tika geliútirmek zorunda kalacak olan ABD’nin tercihlerine de yakın olacaktır.”33

Davuto÷lu Türkiye’nin özellikle yakın çevresine iliúkin etki alanını geniúletme stratejik amacı çerçevesinde ABD birliklerinin Kuzey Irak’a kaydırılmasına ve bu bölgede NATO birliklerinin konuúlandırılmasına karúı durmaktadır. Karúı çıkma nedeni olarak ABD birliklerinin Irak’ın merkezinden uzaklaúmıú olmaları riskini dile getirir. Bu noktada Tur-gut Özal hükümeti zamanında dile getirilmiú bulunulan “Kürdistan’ın hamisi Türkiye” tezi hatırlanabilir.

øSLAM DÜNYASI...

“Kadim insanlık birikiminin en önemli unsurlarını bünyesinde barındıran,øslam medeniyet birikiminin en rafi ne kültürel mirasına sahip olan, Batılılaúma sürecinde ciddi bir medeniyetlerarası etkileúim alanı oluúturan Türkiye bu konumunu kalıcı bir medeniyet açılımına öncülük edecekúekilde kullanmalıdır.” Davuto÷lu’na göre yeni dönemde “Tür-kiye øslam Dünyası ile olan iliúkilerini yukarıda çerçevesini çizdi÷i-miz uluslararası konjonktür içinde yeniden de÷erlendirmek zorundadır. Türkiye’nin her vesile ile zikredilegeldi÷i gibi Do÷u ile Batı, Asya ile Avrupa arasında kültürel, siyasal ve ekonomik bir köprü rolünü oyna-yabilmesi için her iki taraf nezdinde de özgüvene dayalı güçlü bir kül-türel aidiyet hissi, istikrarlı bir tavır, psikolojik refl ekslerden uzak a÷ır-baúlı ve rasyonel bir duruú belirlemesi gerekir. øslam Dünyasına yönelik muhtemel tehdit senaryolarını Batı’ya, Batı’nın stratejik argümanlarını Do÷u’ya taúıyan bir görüntü konjonktürel getiriler sa÷lasa da, kalıcı ve saygın bir uluslararası konum elde edilmesini imkansız kılar.”34

Davuto÷lu’na göre bu da yetmez; Türkiye’nin Do÷u ile Batı arasında bir köprü rolü oynamaktan bir bölgesel güce ve bir merkez ülke konu-muna do÷ru geçiúi sa÷laması gerekir. Merkez ülkeler tarihi, stratejik ve co÷rafi derinli÷i olan ülkelerdir. Davuto÷lu’na göre Türkiye’nin co÷rafi ve tarihsel derinli÷e dayanan stratejik derinli÷i mevcuttur.

Davuto÷lu dünya çapında yaúanan sorunların yo÷un bir “mede-niyet bunalımı” oldu÷u, yalnızca bir mede“mede-niyet çatıúması de÷il, yeni bir medeniyet sentezi ve açılımını gerekli kıldı÷ı düúünüyor. Böyle bir konjonktürde “Türkiye tarihi derinli÷i ile stratejik derinli÷i arasında

33Ak, s. 321. 34Ak, s. 262.

(16)

yeni ve anlamlı bir bütün oluúturma ve bu bütünü co÷rafi derinlik içinde hayata geçirme sorumlulu÷u ile karúı karúıyadır.” E÷er böyle bir açılımı gerçekleútirebilirse, merkez bir ülke konumu kazanacaktır. Davuto÷lu Türkiye’yi di÷er bir çok ülkeden farklı bir konumda görmektedir: “Bizi di÷er toplumlardan farklılaútırarak tarih sahnesine özel bir konumla çıkartacak olan da temelle bu özgün niteliklerimizdir.”35

Davuto÷lu øslam Kalkınma Örgütü’ne de sahip oldu÷undan daha büyük önem atfetmektedir. øKÖ aktif olsun diye kurulmadı÷ı gibi, aslında -tüm di÷er uluslararası kuruluúlar gibi- aktif olmak kendi elinde de de÷ildir. “øKÖ’nün Körfez bunalımında arabulucu olarak devreye girememesi ve Bosna bunalımında yeterli a÷ırlı÷ı koyamaması bir yan-dan örgüt sekretaryasının bu konularda etkili olabilecek bir iç yapıya, di÷er yandan da yeterli siyasi irade deste÷ine sahip olamamasından kaynaklanmaktadır.”36

Türkiye geniúleme hedefi ne sahip bir “büyük güç” olmalıdır. Bu do÷rultuda stratejik hedefl er belirleyerek kendini bu çerçevede yeniden yapılandırmalıdır. Davuto÷lu Stratejik Derinlik çalıúmasında Türkiye’yi Amerika ve Avustralya dıúında her yerde ulusal çıkarlara sahip bir ülke olarak kavrıyor. Davuto÷lu’na göre Türkiye’nin yalnızca yakın çevre-sine de÷il, örne÷in Orta Asya’ya bile yönelik rasyonel bir stratejik plan-lama anlayıúı olmalıdır.37

Davuto÷lu’nun Türk dıú siyasetinde önemli bir yer kapladı÷ı dönemde basında da bu konuda çeúitli yazılar ve yorumlar yer aldı. Bunlardan örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin Do÷u’ya Yönelmesi-nin Anahtarı Davuto÷lu yazısına de÷inebiliriz.38 ANKA muhabirinin

Washington’dan verdi÷i haberde, Türkiye’nin Do÷u’ya yönelmeye baú-ladı÷ı, Türkiye’nin dıú siyasetini yeniden gözden geçirmesindeki “kilit” ismin Baúbakan Erdo÷an’ın baúdanıúmanı Ahmet Davuto÷lu oldu÷u öne sürülüyor. Türkiye’nin yeni yöneliúinin arkasında “Türkiye’nin de÷iúen ulusal ve dini kimli÷i”nin de bulundu÷u savunuluyor. Sovyet-ler Birli÷i’nin çöküúünün ardından Türkiye’nin dıú siyaset varsayım-larını yeniden gözden geçirmeye baúladı÷ı belirtilen makalede, “Bu gözden geçirmede kilit rolü, 2002 yılında AKP tarafından oluúturulan ılımlıøslâmi hükümetin baúlıca dıú politika danıúmanı ve profesör olan

35 Ak, s. 563. 36Ak, s. 266. 37 Ak, s. 499-500.

(17)

Ahmet Davuto÷lu oynadı” deniliyor. Davuto÷lu’nun, “Türkiye’nin artık tek yönlü bir dıú politikasının olamayaca÷ını, bölge ile yeniden entegre olması gerekti÷ini söyledi÷i”ne dikkat çekiliyor.

Davuto÷lu Türk siyasetinin 19. yüzyıldan bu yana merkez-çevre ikili÷i çerçevesinde úekillendi÷ini, günümüzde çevrenin geleneksel de÷erleri ile øslami düúünce tarzının merkeze ve iktidara gelebildi÷ini söylüyor. Civilizational Transformation and the Muslim World çalıú-masında yalnızca øslam dünyasında de÷il, dünya çapında tüm uygar-lık merkezlerinde dinin küresel bir canlanma yaúadı÷ını dile getiriyor. Devam eden bu canlanmanın 1950’lerin dogmatik modernizmine do÷al bir yanıt oldu÷unu ileri sürüyor. Davuto÷lu’na göre, 1980 ve 1990’lar yalnızca øslamın de÷il, ABD’de ve dünya çapında Hıristiyanlı÷ın, Hindistan’da Hindulu÷un, Çin’de Konfi çyusçulu÷un yeniden canlan-dı÷ı onyıllar oldu. Küresel bir olgu olarak, benzer biçimde, Müslüman ülkelerde de øslami miras yeniden canlandı.39

Davuto÷lu, haftalık El-Ahram gazetesine verdi÷i demeçte Kuran-ı

Kerim konusunda úunları söylüyor: “Kuran-ı Kerim Müslümanların zorunlu olarak uyması gereken ayrıntılı siyasi mekanizmalar içermez.

Kuran bize siyasal sistemin de÷erlerini sa÷lar –adalet, liyakat, eúitlik ve özgürlük– ancak insanlara bunları sa÷layacak özel bir siyasi meka-nizma empoze etmez. Çünkü siyasal sistemler zaman içinde de÷iúime u÷rarlar.”40 Bu yaklaúımın dini vecibelere ve de÷erlere ba÷lı olmakla

birlikte kendini belirgin davranıú kalıpları içine sokmama çabasına denk düútü÷ünü söyleyebiliriz.

Davuto÷lu, MÜSøAD’da yaptı÷ı bir konuúmada úöyle diyor: “Türk dıú politikası aynı anda birçok problemle ilgilenmek durumunda. Tür-kiye 1960’ların, hatta 10 yıl öncesinin statik politikalarıyla uluslararası arenada tutunamaz. Artık her devlet kendi çıkarlarına göre olayları ve iliúkileri úekillendirme politikası uygulamaktadır”.41 Aynı toplantıda

kendine sorulan sorulara yanıt veriyor:

“(1) Türkiye bir çevre ülke de÷il, merkez ülkedir. Ne AB’nin ne de Ortado÷u’nun periferisinde yer alır.

(2) Türkiye bugün artık So÷uk Savaú döneminin söylemi olan “bölgesel güç” 39Omaya Abdel-Latif, “Harmonising immutable values and ever-changing mechanisms”,

Al-Ahram Weekly, çevrimiçi: http://weekly.ahram.org.eg/2004/716/focus.html. 40 Aynı görüúme.

41 “Davuto÷lu: Ritmik diplomasi uygulamalıyız”, çevrimiçi: www.musiad.org.tr, 4 Haziran 2007.

(18)

sıfatıyla tanımlanamaz. Bir merkez ülkedir ve küresel güç olma yolunda iler-lemektedir.”

Davuto÷lu, iç ve dıú borç toplamı 280 milyar dolar olan bir ülke-nin bu iddiada olması mümkün müdür sorusuna verdi÷i cevapta ise “sırtımıza a÷ır bir yük bindirilmiú olsa da maratona çıkmalıyız. Aksi sırtımızdaki yükü daha da a÷ırlaútırıp bizi start noktasında bırakır”42

yanıtını veriyor.

THE ECONOMøST: “TÜRK DIù POLøTøKASI DEMEK, DAVUTOöLU DEMEKTøR...”

Türkiye’nin Do÷uya dönmeye baúladı÷ı uzun zamandır uluslararası iliúkiler çevrelerinde konuúulan bir konu. Bunun geçmiú dıú siyaset hat-tından nasıl farklılaútı÷ı ise hayli tartıúmalı. Yakın zamanda The

Eco-nomist dergisinde yayınlanan bir Türkiye analizinde geniú yer verilen Davuto÷lu, Türkiye’nin iddialı/kendine güvenli dıú siyasetinin vizyon sahibi adamı olarak tanımlanıyor.43 Davuto÷lu’nun Türkiye’yi bölgede

bir mihver (pivot) ülke haline getirmek istedi÷i vurgulanan bu yazıda, Türkiye’nin Osmanlı atalarının gücünü geri getirme úansını yakaladı÷ı tarihsel bir dönemeçten geçildi÷i ileri sürülüyor. Türkiye’nin Müslüman dünyayla uzun süredir uykuya yatmıú olan iliúkilerini yenileyen AKP yönetiminin bu konuda Baúbakan Tayyip Erdo÷an’ın danıúmanı Ahmet Davuto÷lu’na çok úey borçlu oldu÷u söyleniyor. Yazıda, Osmanlı sul-tanlarının oturdu÷u Dolmabahçe sarayından konuúan Davuto÷lu’nun Hamas liderini Türkiye’ye davet eden tutumu savundu÷u, “yaptı÷ı davetle kendini Batıdan uzaklaútırma riski alıp almadı÷ı” soruldu÷unda ise Hamas’ın seçime girmesini teúvik edenin ABD oldu÷unu hatırlattı÷ı, “hal böyleyken seçim sonuçlarını kabul etmemek niye?” diye sordu÷u söyleniyor. Muhafazakar ve demokrat Davuto÷lu gerçekçi bir ekleme yapıyor: “Türkiye’nin amacı Hamas’ı,øsrail’i tanımaya ikna etmek”. SONUÇ

Davuto÷lu “Türkiye’yi 20. yüzyılın konjonktürel úartları içinde ortaya çıkan sıradan ulus-devletlerden ayıran tarihi miras farkının içe kapanmayı olanaksız hale getirdi÷i”nden söz ediyor.44 Bu nedenle, 42 Aynı yerde.

43 “Turkey’s Foreign Policy: An Eminence Grise: The Visionary Behind Turkey’s Newly Assertive Foreign Policy”, The Economist, 15 Kasım 2007, çevrimiçi: http://www.economist. com/world/europe/displaystory.cfm?story_id=10146653.

(19)

Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar ve Ortado÷u’ya sırtını dönemeyece-÷ini ileri sürüyor. “So÷uk Savaú fi ilen bitmiú olmakla birlikte So÷uk Savaú sonrası dönemin uluslararası dengelerini ve hukukunu belirle-yecek olan nihai düzenlemeler ve anlaúmalar halen yapılmamıútır. Bu açıdan ele alındı÷ında So÷uk Savaúı bitiren ateúkesler yapılmıú, ancak yeni güç dengelerini yansıtan nihai düzenlemeleri de kapsayan geniú ölçekli bir yeni dünya düzeni oluúturulamamıútır.”45 Türkiye’ye böyle

bir boúlukta misyon biçiliyor.

Davuto÷lu’na göre, Türkiye’nin So÷uk Savaú sonrası dönemde daha önce ödedi÷i bedelin karúılı÷ını aldı÷ını söylemek güçtür. Dolayısıyla, Türkiye’nin dıú siyasette kendi vizyonunu çok eksenli bir stratejik varo-luú úeklinde çizmesi gerekiyor. Davuto÷lu, Türkiye’yi çevresinde yer alan ve kendini de içine çeken sorunlarla u÷raúan bir ülke olarak de÷il, güçlü bir uluslararası aktör olarak görmek istiyor. Stratejik yenilenme ihtiyacının araçlarından biri de “güçlü olana yakın olmaktır”. ABD yönetimi tarafından dillendirilmese bile, AKP çevrelerinde sıkça dile getirilen “ABD ile stratejik ortaklık” söyleminin arka planında da aynı düúünce yer alıyor: Bölgeye iliúkin Türkiye’nin geniúleyen çıkarları var, ABD’nin çıkarları var, bu ikisi birbiriyle örtüúüyor. AKP hükümeti ve Davuto÷lu Türk dıú siyasetini bu örtüúmeden duyulan hoúnutluk ve bu gerçekçilik çerçevesinde oluúturmaya çalıúıyor. Ancak, 1990’lardan itibaren geçen yıllar içinde Türkiye’nin bu bölgelerde etki alanını geniú-letti÷ine de÷il, aksine kaybetti÷ine úahit oluyoruz. Bu bölgelere iliúkin “tarihsel sorumluluk” iddiasının boúlukta kaldı÷ı, bu tarihsel sorumlu-lu÷un bir türlü yerine getirilemedi÷i ve ABD’nin bölgede etki alanını geniúletirken, Türk dıú -ve iç- siyasetini havuç-sopa siyasetiyle dize getirmeye çalıútı÷ını belirtmek gerekiyor. Üstelik, ödül negatif etkinin gerçekleúmemesi beklentisi olarak tezahür ediyor. Havuç Ankara’nın göbe÷inde bomba patlamaması ya da borsanın ani düúüúle yerle bir olmaması olarak tarif edilebilir.

Davuto÷lu Türk dıú siyasetinde uygulamanın bizzat içinde oldu÷u süre içinde Stratejik Derinlik kitabında ortaya koydu÷u fi kirleri hayata geçirmekte zorluk çekmedi÷ini, teoriyle pratik arasında bariz bir çekiúme, bir sorun yaúamadı÷ını dile getiriyor.

Davuto÷lu’nun Türkiye’nin potansiyel gücüne iliúkin yukarıdaki de÷erlendirmeler ilk bakıúta kula÷a hoú gelmekte, ulusal onuru

(20)

makta ve psikolojik olarak gelece÷e olan güveni artırmaktadır. Ancak, dünyanın ve Türkiye’nin gerçekleri bu de÷erlendirmelerin ne denli tartıúmalı oldu÷unu düúündürüyor. Türkiye’nin gelmiú oldu÷u noktada uzak geçmiúin saygın konumunu yeniden tesis edecek ya da yurttaúlara özgür, güçlü, güvenli ve refah içinde bir gelecek sa÷layacak olanakların birer birer ortadan kalkmakta oldu÷unu korkmadan ifade etmek gereki-yor. Türkiye’nin güç olanaklarına dair düúünceler, øran’da hakimiyetini pekiútirip Anadolu’ya bir ok hızıyla ilerleyen Selçuklu Devleti’nden baúlayıp bugüne uzanan ve “Asya’ya ayaklarını sa÷lam basmayan bir Türkiye’nin gözlerini ve ufkunu Avrupa’ya dikebilmesi de güçtür” diye ifade edilen ok ve yay benzetmeleri46 güçlü bir geçmiú tahayyül etmeye

ve bugünkü durumdan hoúnut olmayanları memnun etmeye, “güçlü-yüz”, “kırmızı çizgilerimiz var” duygusuna ihtiyaç duyanları tatmin etmeye yarayabilir. Ancak Türkiye’nin ne bir bölgesel güç, ne güçlü bir müttefi k ve ne de kendi yurttaúlarını mutlu ve refah içinde yaúatan güçlü bir devlet konumu mevcut. Günümüzde, içinde yaúadı÷ımız böl-gede ve küresel ölçekte sürdürülecek siyasi hattın yurttaúlarını mutlu eden ve refah içinde yaúatan, içinde bulundu÷u bölgenin bütün kültü-rel zenginliklerinin tadını çıkartan, ba÷ımsız ve özgürlükçü yönleri öne çıkmalıdır.

KAYNAKLAR

Abdel-Latif, Omaya, “Harmonising immutable values and ever-changing mechanisms”, Al-Ahram Weekly, çevrimiçi: çevrimiçi: http://weekly.ahram.org.eg/2004/716/focus.htm

Davuto÷lu, Ahmet, Civilizational Transformation and the Muslim World, Kuala Lumpur: Mahir Publications, 1994.

Davuto÷lu, Ahmet, “The Clash of Interests: An Explanation of World (Dis)Order”, Perceptions:

Journal of International Affairs, v.2, no.4, December 1997-February 1998.

Davuto÷lu, Ahmet, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, østanbul: Küre yayınları, 19.baskı, Kasım 2004 (1.b – Nisan 2001).

“Davuto÷lu: Ritmik diplomasi uygulamalıyız”, çevrimiçi: www.musiad.org.tr, 4 Haziran 2007. Ferit, Ahmet, “Bir Mektup”, Üç Tarz-ı Siyaset içinde, østanbul, 1327, s.51-55, aktaran Masami

Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili÷i, çev. Tansel Demirel, østanbul: øletiúim Yayınları,

1994, s.19.

Güler, E.Zeynep, “Muhafazakarlık”, H.Birsen Örs (der.), 19.Yüzyıldan 20.Yüzyıla Modern Siyasal

ødeolojiler içinde, østanbul: østanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007.

Mert, Nuray, “Sa÷-Sol Siyaset Ayrımı ve Yeni Muhafazakarlık”, Toplumbilim, Sayı: 7, Ekim 1997, s.55-62.

(21)

Ortaylı,ølber, Son ømparatorluk Osmanlı, Timaú Yayınları, økinci Baskı, Kasım 2006.

Sayarı, Sabri, “Türkiye’de øslâm ve Uluslararası øliúkiler”, Orta Do÷u’da Kültürel Geçiúler, Der. ùerif Mardin, çev.Birgül Koçak, Ankara: Do÷ubatı, 2007, s.233-243.

“The World of Business Now Spearheads Foreign Policy”, Ahmet K.Han, 15 Nisan-15 Mayıs 2004, çevrimiçi: http://www.turkishtime.org/27/66_2_en.asp

“Turkey’s Foreign Policy: An Eminence Grise: The Visionary Behind Turkey’s Newly Assertive Foreign Policy”, The Economist, 15 Kasım 2007, çevrimiçi: http://www.economist.com/world/ europe/displaystory.cfm?story_id=10146653

“Türkiye köprü de÷il merkez ülkedir!..”, çevrimiçi: http://www.yarindergisi.com/yarindergisi2/ kasim02/12-13.html, 1 ùubat 2007.

“Türkiye’nin Do÷u’ya Yönelmesinin Anahtarı Davuto÷lu” (ANKA) (CN/LFT), 01.04.2007. Welsh, Jennifer M., “‘‘I’’ is for Ideology: Conservatism in International Affairs”, Global Society,

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan dolayı ilk etapta üye tabanlarında kayma olduğunu söyleyen dernek baĢkanı, söylemlerinin, kadın hakları konusunda bir Ģeyler söylerken kullandıkları cümlelerin,

Yerini belirtmek istediğimiz bir A noktasından geçen uçlaklar çemberinin başlangıç yarı-çemberine göre yaptığı iki düzlemli açı, düzeneğin genellikle

E¤er atom, ›fl›na do¤ru hareket edi- yorsa, ve ›fl›n›n atom taraf›ndan alg›lan- mas› isteniyorsa, ›fl›n›n dura¤an bir atom için gerekli olan frekanstan

Ama e¤er Lorenz "Acaba be- nim kadar e¤lenceli bilim kitaplar› yazan baflka biri var m›d›r?" diye bir laf etsey- di, ben dahil binlerce kifli bu sözleri abar-

Ancak son y›llarda baz› gökbilimciler, kütlelerinin büyüklü¤üne ve buna ba¤l› olarak s›cakl›klar›na ve buna da ba¤l› olarak renklerine göre O, B, A, F, G, K ve

Gerçi Titan’da kutup bölgeleri d›fl›nda fazla bulut görülmüyor, ama daha önce yap›lan gözlemler düflük en- lemlerde de zaman zaman bulut birikimi ol- du¤unu

Seyfert gökadalar› da Aktif Gökada Çekirdekleri (Active Galactic Nuclei – AGN) denen daha büyük bir kategori içinde yer al›yorlar.. AGNler, bofllu¤a ›fl›k

Kanserle savaflmaya yarayan genlerin ya- flam süresini de uzat›yor olmas›, mant›¤a hiç de ayk›r› de¤il: Tümör oluflumuna engel olan bir gen, kanserden ölmenize de