ZONGULDAK
B ürhan C ah it B. v e g a z e te le rMEŞHUR OLMA YINIZ!
Ressam olunuz, muharrir ciunuz, tiiçcar olunuz, doktor olunuz, ne olursanız olunnz.. Fakat, sakın meşhur olmayınız! Eserlerine göre
Şöhret, hırsız elinde may muncuk gibidir:
Hayatınızın bütün gizli kâ plarını, kilitli dolaplarını, ka ranlık odalarını açar ve içe- sinde ne var ne yok, hepsi ni, mezatmalı gibi gelenin geçenin gözü önüne serer!
Hangi meşhur adam ta nırsınız ki, hayatının birkaç münasebetsiz vakası hafıza nızda saklı olmasın?..
Ressam Çallı İbrahimin, tablolarından bir tanesini gör* miyenler bile onun birkaç sarhoşlu« hikâyesini anlatır lar!.
Şair Necdet Rüştünün man zum hikâyelerinden ziyade düşme hikâyesi hatırlardadır!.
Süleyman Nazifin ne müt hiş bir muharrir olduğunu
bilmiyenler bulunabilir. Fakat ne müthiş bir kadın düşmanı olduğunu bilmiyen bulunamaz!..
Zonguldukta, Bürhan Cahil B. in romanla rım okumuş belki bir kişi yoktur. Fakat bütün Zonguldak ahalisi onan bir şeyh oğlu olduğunu öğrendi...
Hiflerin bir sıvacı, Musolininin bir kasap çırağı olduğudu bütün dünya biliyor* Edisonun bir gazete müvezzii olduğunu kitaplarda oku yoruz.
Şeyh Zeynullah:
Eğer, bütün bu adamlar meşhur olmasalardı, oların bu içyüzleriyle kim meşgul olurda ki!,
muharrirler: Halbuki şöhret, röntken
şuat gibi, üzerine çevrildiği her insanı şeffaf bir hale koyuyar: Damarlarını, bağır saklarını, sinirlerini, kemik lerini, kalbini, ciğerlerini gö rüyorsunuz!..
Böyle bir adamın rahat, mesut ve muvaffak olması ne mümkün!..
Her hangi büyük, şerefli, kazanç!! bir mevki’e meşhur bir adamı geçirmek isteyiniz, bütün ağızlar, bir esrar mah zeninin kapısı gibi açılır ve içindeki vesikaları, hatıraları birer birer dökmeğe başlar:
— O mu?... Aman efen dim, hani vaktile!...
Ve söyleye söyleye, an lata anlata, saya saya bitire mezler!
Bir de meşhur olmıyan adamın rahatını, huzurunu, sükûnunu düşünü nüz. Ne ismi belli ne cismi. Babası kimdir? Nerelidir? Meçhul... Hangi mektepte okumuş, mazisi nasıl, malum değil.. Ne bilen var, ne ta- nıyad.. Mühim bir mevkie, yüksek bir vazifeye kârlı bir işe de geçse kimse çekiştirecek tara fını bulamaz. Çünkü hayatı, şöhretin tefine konup yedi mahallede çalınmamış!
Ecdadımıza hak veriyorum: Şöhret hakikated afettir.
(Akbaba) Yusuf Z iya
Bürhan Cahit
(Akbaba)
Bürhan Cahit B. in gazetemize ‘‘Bir cevap,, olarak “Milliyet,, de çıkardığı yazı üzerine “Son Posta,, arkadaşımızın “İster inan ister, inanma» sütununa yazdığı fıkrayı da aynen aşağıya geçiriyoruz:
İ S T E R İ N A N İ S T E R İ N A N M A
!
İstanbul muharrirleri arasında kendi ken di kendilerini methetmek bir moda olmıya başladı.
Bir muharrir arkadaşımız vardır ki, yazı larında münhasıran kendinden bahseder. Durup dururken 125 eser neşrettiğini, en çok okunan bir muharrir olduğunu söyler.
Bu defa da diğer bir muharrir arkadaşı mız, Zonguldak gazetelerinden birinin ken disine çatmasını vesile ittihaz ederek temed- dühe kalkıyor.
“Ben, diyor, memleketi anlamamış bir mu
harrir olsaydım, memlekette muharrir diye beni tanımaz ve anlmazdı. Halbuki hesap la, kitapla isbat etmek kabildir ki, memle kette en çok karii olan bir muharririm. Ga zetem bugün Türkiyenin en çok okunan gazetesidir. Bugün Istanbulun bütün mem lekete hitap eden dört büyük gazetesini açınız. Hepsinin sayfalarında benim imza mı göreceksiniz.,,
Arkadaşımız haksızdır, demeyeceğiz, fa kat bu satırları yazmakla doğru bir iş yap mış olduğuna
ister İnan İster İnanma'.
Vdu„ mm “Uzun İsa,, Köyünde çıkan ve Türkiyede köyde çıkan ilk gazete olan “Güzel Ordu,, ar- rmz da “Utanırım dersiniz?,, başlığı altında Bürhan Cahit B. e gazetemiz tarafından verilen karşı-an bahisle iğneli bir fıkra neşretmiştir.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi