; m
cm
I ? '
Hurrıye
j
SAİR EVLENMESİ, SAİR ÖLMESİ
AZISI
Ertugrul OZKOK
ÜNKÜ Hürriyet’teki
küçücük bir cümle beni çok etkiledi.
Datçalılar, Can
Yü-cel'in ölümünü, sabah
camilerden verilen saladan öğren mişler.
Belediye başkanı, cenaze töreni için hemen bir komisyon oluşturmuş.
Kasaba, hemşerisinin cenaze tö renine böyle hazırlanmış.
★ ★ ★
Benim edebiyat tarihim
Şina-si'nin “Şair Evlenmesi” ile başlar. O küçücük mavi kaplı kitap bü tün ayrıntıları ile hâlâ gözümün önündedir.
“Şair Evlenmesi” öğrenim ha
yatıma, oradan buradan o kadar girmiştir ki, onu unutmam mümkün değildir.
“Şair Evlenmesi” bir anlamda
edebi miladimdir.
Şimdiyse bir “ Şair ölmesi”
olayı ile karşı karşıyayım. Gazetelere bakıyorum. Hatırlamaya çalışıyorum.
Acaba hangi edebiyatçının ölü mü, kendine bu kadar geniş yer açabilmiştir?
Necip Fazıl Kısakürek'in ölü
münün ertesi günkü Tercüman
Gazetesinin birinci sayfasını hâlâ hatırlıyorum.
Çok etkileyici bir sayfaydı.
Kesip saklamıştım.
O da edebi bir vasiyet bırakmıştı. Ağır, acıtıcı, elinin tersiyle iten, geride kalanlan hırpalayan bir vasi yet.
Demek ki “Şair ölmesi” de şa irane oluyormuş.
Demek ki, dünyanın en yaratıcı bencilliği, tek başınalığı, ölüm ten halığının aynasından başka bir şey değilmiş.
★ ★ ★
Demek ki ruhunu, kendinden başka kimsenin iskânına açmayan bu güzel egoizm samimiymiş, içten ve dürüstmüş.
Demek ki “İnsanlar eşit doğar,
eşit yaşar ve eşit ölürler” deyişi,
dünyanın en eşitlikçi toplumlarında bile şairler için geçerli olamazmış.
Çünkü şairler en azından farklı evlenir, farklı ölürlermiş.
Benim için Can Yücel,
“Ren-gahenk” kelimesinin mucididir.
Bir de, Yazarlar Kooperatifinin o kavgalı genel kurulunda Mustafa
Kemal Ağaoğlu'nun konuşması
na kızınca, ayağa fırlayıp şu inanıl maz espriyi yapan zekâ:
“Burada sözü geçen Musta fa Kemal'in, o Mustafa Kemal olmadığını lütfen zabıtlara ge çirin.”
★ ★ ★ Hayat nedir?
Acaba şu veya bu zamanda açı lıp, şu veya öteki zamanda kapa nan parantezler yekûnu mu?
Bir arkadaşlık; başarıyla açılıp hüsranla kapanan bir kariyer...
Ne bileyim, heyecanla açılıp ba zen aynı heyecanla kapanan veya bir türlü kapanamayan, kan revan içinde bırakan bir aşk...
Veya bir şair evlenmesi ile açılıp, bir şair ölmesi ile devam eden gü zergâh.
Bir mecburi istikamet... Dönüşü olmayan yol.
★ ★ ★
Geçen çarşamba günü Güneş tu tulmasını izlerken, birden kendimi
Fellini'nin Amarcord filmindeki o
muazzam geminin karşısında bul dum.
Gemi gidiyordu.
Ve bizler, hepimiz, bütün bir Türkiye, bir dünya aynı anda hay ranlıkla bu tabiat şölenini seyredi yorduk.
O gün düşündüm.
Galiba hepimizin böyle birleştirici hayranlıklara, ortak şölenlere, bay ramlara ihtiyacı var.
Hepimiz, ele ele tutuşup bizi alıp götürecek ışıl ışıl transatlantikleri, küresel havai fişek fiestalarını, ev ren kadar muazzam sirkleri hayal ediyoruz.
Gelip bizi almalarını, gökyüzüne uçurmalarını, 143 saniye için bile ol sa bizi bu kaostan kurtarmalarını, alıp da götürmelerini hayal ediyoruz.
Evet sonunda hayat nedir ki?..
Bir “ Şair Evlenmesi” ile açı
lıp, bir “Şair ölmesi” ile kapanan parantez.
Bazen uzun, bazen kısa, bazen güzel, bazen ıstıraplı...
Bazen yaşanmaya değer, bazen de hasretle kavuşmayı beklediğimiz bir nokta...
Tıpkı Necip Fazıl'ın tarif ettiği o hudut:
“ Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm.
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm.”
Taha Toros Arşivi