• Sonuç bulunamadı

GÜREŞÇİLERİN PSİKOLOJİK İHTİYAÇLARI İLE ATILGANLIK DÜZEYLERİNİN BİREYSEL BAŞARILARINA ETKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GÜREŞÇİLERİN PSİKOLOJİK İHTİYAÇLARI İLE ATILGANLIK DÜZEYLERİNİN BİREYSEL BAŞARILARINA ETKİSİ"

Copied!
103
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

İnsanlar yaşam boyu çeşitli davranışlar sergilerler. Her davranışın gerisinde giderilmeye çalışılan ihtiyaç veya ihtiyaçlar vardır. Bu ihtiyaçların sayıları ve çeşitleri hakkında psikologlarca çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Fizyolojik ve psikolojik olan bu ihtiyaçlardan fizyolojik olanlar canlı bir varlık olan, insanın canlılığının devamı için birincil derecede giderilmesi gereken ihtiyaçlardır.

Psikolojik ihtiyaçlara bağlı olarak Atılganlığa bakacak olursak; evrensel bir özellik olmayıp, kişiye ve duruma göre değişmektedir. Bireysel ve kültürel farklılıklar önemli rol oynamaktadır. Özgüven ve özdenetim kazanmak için değerli bir araç olmakla birlikte her şeyin çözümü değildir. Atılgan kişiler, az kelime ile ne istediklerini kesin ve anlaşılır bir biçimde belirtirler. Olumlu ve olumsuz duygularını dürüst ve uygun şekilde ifade ederler. Kendileri ve başkaları hakkında genellikle iyi şeyler düşünürler. "Ben" dilini kullanırlar. Etkili, sağlıklı ve uyumlu etkileşime girebilirler. İletişimlerinde duyarlı ve hoşgörülüdürler. Stresle daha etkili başa çıkarlar.

Sporcunun başarılı olmasında önemli unsurlardan biriside sporcunun kendini bulmasıdır. Birey eksik yanlarını yada bulunduğu çevredeki başarısızlıklarını sporla telafiye yönelebilir. Buna ek olarak herkeste bir kendini tanıma, sınama, bulma gereksinimi vardır. Birey sporda bu olanağı bulabilir. Sporda kurallar manzumesine uyularak yaşanan yarışma ve mücadele ortamı bireyin kendini kanıtlamasına fırsat verir.(Kuru 2005,s.45)

Bu araştırmanın konusu, güreş sporu yapan elit düzeydeki güreşçilerin bireysel başarıları ile psikolojik ihtiyaçlarının ve atılganlık düzeylerinin incelenmesidir.

Bu çalışma, güreş sporu yapan bireylerin temel psikolojik ihtiyaçları ile atılganlık düzeylerinin tespit edilerek, bu bağlamda güreş antrenörlerine hazırlayacakları antrenman plan ve programlarında ışık tutması yolu ile Türk güreşçilerinin uluslararası alanda başarılarına katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

(2)

1.1. Problem

Güreşçilerin Psikolojik İhtiyaçları İle Atılganlık Düzeylerinin Bireysel Başarılarına Etkisi.

Bu araştırmanın konusu, güreş sporu yapan elit düzeydeki güreşçilerin bireysel başarıları ile psikolojik ihtiyaçlarının ve atılganlık düzeylerinin incelenmesidir.

1.2. Tezin Amacı

Araştırma kapsamına giren erkekler serbest, grekoromen ve bayanlar serbest kategorideki güreşçilerin psikolojik ihtiyaçları ile atılganlık düzeylerinin bireysel başarılarına etkisinin araştırılması amaçlı yapılan bu çalışmanın alt problemleri aşağıdadır:

Erkek ve bayan güreşçilerin bireysel başarıları ile psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin bireysel başarıları ile atılganlık düzeyleri arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin bireysel başarıları ile atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Güreş yapan bayan (serbest) ve erkek (serbest-grekoromen) sporcuların bireysel başarıları ile psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Güreş yapan bayan (serbest) ve erkek (serbest-grekoromen) sporcuların bireysel başarıları ile atılganlık düzeyleri arasında ilişki var mıdır?

Güreş yapan bayan (serbest) ve erkek (serbest-grekoromen) sporcuların bireysel başarıları ile atılganlık düzeyleri ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

(3)

Güreş yapan bayan (serbest) ve erkek (serbest-grekoromen) sporcuların atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Serbest ve Greko-romen stilde güreş yapan erkek sporcuların psikolojik ihtiyaçları ile atılganlık düzeyleri arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin Anne–Baba tutumu ile atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin spor yılı ile atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin yaşı ile atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

Erkek ve bayan güreşçilerin geliri ile atılganlık düzeyi ve psikolojik ihtiyaçları arasında ilişki var mıdır?

1.3. Tezin Önemi

Her sporcunun bireysel başarısı ve psikolojik yapısı farklılık göstermektedir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan psikolojik ihtiyaçlar, atılganlık gibi sözcüklerin Sporcuların en çok ihtiyaç duyduğu psikolojik yardım çerçevesindeki etkinliklerin iyi bilinmesi ve bunun antrenörler veya spor adamları tarafından uygulanması gerekmektedir. Antrenman kadar gerekli olan psikolojik desteğin öneminin her sporcu antrenör ve idarecinin bilmesi gerekmektedir. İnsanların ihtiyaçları sonsuz ve sınırsızdır. İnsanlar sonsuz ve sınırsız ihtiyaçlara göre yeni istek ve taleplerde bulunma ihtiyacı gösterirler. İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması süreklilik ve aşamalılık ister. İhtiyaçlar karşılandıkça insanların beklentilerinde ve taleplerinde artışlar görülmeye başlar.

İnsan ihtiyaçları genelde fizyolojik ve psikolojik içeriklidir. Psikolojik ihtiyaçların karşılanması ve doyurulması fizyolojik ihtiyaçlara bağlıdır (Cüceloğlu, 1992).

Psikolojik ihtiyaçlar arasında; sevme ve sevilme, saygı ve takdir beklentisi içerisinde bulunma ve en önemlisi de kendini gerçekleştirme

(4)

ihtiyacıdır. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı psikolojik ihtiyaçların içerisinde en fazla öneme sahip olanlardan biridir. Kendini gerçekleştiren insanı psikolojik bakımdan sağlıklı ve uyumlu insan olarak belirtir ve bu insanın özellikleri arasında; gerçeği olduğu gibi algılayabilme, içten geldiği gibi davranabilme, bir probleme dönük olma, kendine yeterli olma, çevreden bağımsız olma, takdir edilme, insanlıkla özdeşleşme, demokratik bir karakter yapısına sahip olma, sosyal kalıplaşmaya direniş olarak sayılabilir. (Kuzgun, 1986).

Bu nedenle yapılacak bu araştırmanın amacı, çalışmamızda sporcuların özerklik, yeterlik ve ilişki konusundaki seviyeleri incelenecektir. Özerklik kuramının temelinde yeterlik, ilişki ve özerklik gereksinimlerinin nasıl karşılanacağı ile ilgili nitelikler ortaya koyulur. Bu üç ihtiyaç karşılandığı zaman insanların motive olması önceki durumlarına göre daha rahat olur. Diğer yandan birey yeni başlayacağı ilişkilerde kendi özerkliğini ortaya çıkarma, kendi kendine yeterliğini artırmayı öğrenmeyi sağlayabilme özelliklerine sahip olabilmelidir. Dolayısıyla bütün bu aşamalar özerklik kuramı ile açıklanabilir. (Deci, Ryan, Williams, 1996).

Çalışmamızda daha sonra ise; güreş sporu yapan erkek ve bayan sporcularda atılganlık seviyesi incelenerek, atılganlık düzeyinin başarı seviyesi ile ilişkisi incelenecektir.

1.4. Varsayımlar

Araştırmada şu temel sayıtlılardan hareket edilmektedir;

* Seçilen örneklem grubunun evreni temsil etmede yeterli olduğu, * Örneklem grubuna uygulanan anketlerin geçerli ve güvenilir olduğu, *Anketlerin örneklem grubunu oluşturan sporcular tarafından içtenlikle yanıtlandığı,

(5)

*Uygulanan istatistiksel yöntem ve bilgisayar değerlendirmelerinin geçerli ve güvenilir olduğu varsayılmaktadır

1.5. Sınırlılıklar

Araştırma; Türkiye’deki farklı il ve kulüplerde güreş sporuyla ilgilenen ve 2006–2007 sezonunda büyükler Türkiye şampiyonasına katılmaya hak kazanan erkekler serbest-grekoromen ve bayanlar serbest kategorideki sporcular ile sınırlandırılmıştır.

Bu araştırmada güreşçilerin temel psikolojik ihtiyaçlarını ön plana çıkaran özerklik, yeterlik, ilişki alt boyutları ve atılganlık düzeylerinin incelenmesi ile sınırlandırılmıştır.

Bu araştırmada; temel psikolojik ihtiyaçlar ölçeğinin ölçtüğü özerklik, yeterlik, ilişki alt boyutları ile rathus atılganlık envanterinin ölçtüğü atılganlık puanları ile sınırlandırılmıştır.

1.6.Tanımlar

1.6.1. Kavram Olarak İhtiyaç

İhtiyaç kavramı, güdü, motivasyon, istek, gereksinim, arzu, ümit ve benzeri birkaç kelimeden biridir. İhtiyaç insanlara özgü, başarma isteği gibi yüksek dürtülere denir. Bugün psikologlar tarafından kullanılan şekli ile ihtiyaç; içten ya da dıştan meydana gelen bir hareketle beyin bölgesinde oluşan bir baskı olarak belirtilir ve itici bir güç ya da gereksinim hissi olarak da açıklanır.

Gereksinme veya ihtiyaç olarak ta ifade edilebilen gereksinim, doyurulmamış bir arzunun, isteğin ya da organik bir yoksunluğun yarattığı içsel bir gerilim durumudur. Bu ihtiyaçlar hava, su, yiyecek, uyku, cinsellik v.b. ihtiyacı fizyolojik ya da sevgi, şefkat, korunma, başarı, öğrenme, dostluk vb. ihtiyacı gibi psikolojik de olabilir(Budak, 2003,s.381).

Önemli psikolojik ihtiyaçlardan birisi de diğer insanlarla sevgi alışverişinde bulunmak ve dostça ilişkiler kurmaktır. Grup tarafından kabul

(6)

edilme, onaylanma da insanın önemli psikolojik ihtiyaçlarındandır. Yeterlilik ve toplum tarafından onaylanma kişide özdeğer duygusu yaratır. İnsan bu temel üzerine kendi potansiyelini olumlu bir biçimde kullanma olanağı bulur (Dilekmen, 2005, s.24). Böylece birey verimli olarak yaşamını sürdürme olanağını elde eder.

Çocukların istenilen şekilde yetiştirilmesi öncelikle psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Bu ihtiyaçlar; sevgi, disiplin ve özgürlük şeklinde üç ana başlıkta toplanabilir. Bu üç ana ihtiyaç birbirleriyle ilişkili de olsa gelişme basamaklarında biri veya öteki öncelik taşır. Burada hiyerarşik sıra önemlidir. Örneğin süt çocukluğu döneminde sevgi ihtiyacı ilk sırada yer alırken özgürlük ve disiplinden söz edilemez. İleri yaşlarda ise özgür olma ihtiyacı artar (Yörükoğlu, 2000, s.172).

Temel ihtiyaçların gerçek doğası ve onların davranışa etkisi, ihtiyacı teorik bir kavram olarak düşünmemize yol açabilir. Bu durum organizmada sık sık olan değişiklik, bir tür enerji ya da hemostatik dengeyi bozan bir rahatsızlık olarak yorumlanabilir. Bu fizyolojik durum ya da uyarıcı, uygun bir güdüyle destekleninceye kadar davranışı başlatan dürtünün kaynağını oluşturur. Bütün psiko-sosyal ihtiyaçlar ve özellikle bütün insan ihtiyaçları genellikle temel ihtiyaçlar olarak adlandırılırlar (Eysenck, Arnold ve Meili., 1972).

İnsan ihtiyaçlarının birçok türü olduğunu vurgulayan Cüceloğlu (1999) başarma ihtiyacı gibi, hayvanlarda gözleyemediğimiz bazı gereksinme türlerinin olduğunu ve bunların insan davranışlarında önemli rol oynadığını belirtmiştir. Bu ihtiyaçlar dolaylı olarak biyolojik ihtiyaçlarla ilişkilidirler; ancak bu ilişki insanın içinde yetiştiği toplumun yaşam biçimi ve değerler sisteminden büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu etkilenme toplum içindeki öğrenme yaşantılarından kaynaklanmaktadır. Öğrenilmiş ihtiyaçların doyurulmaması ölüme yol açmaz, ancak bireyin yaşamını zorlaştırarak psikolojik sağlığını olumsuz etkiler. Öğrenilmiş insan ihtiyaçlarının bazıları aşağıdaki gibi sunulabilir:

(7)

Başarı: Mükemmellik standartlarına ulaşıp, bu standartları aşmayı

amaçlama.

Sosyal Kabul: Diğer insanların davranışlarımızı uygun bularak kabul

etmelerini ve onlar tarafından beğenilmeyi istemek.

Bağımsızlık: Hiç kimseye gereksinme duymadan kendi yaşamını

kendi yetenekleriyle ve gücüyle biçimlendirebilmek.

Bağımlılık: Başkaları ile işbirliği yaparak; onların yardımıyla,

desteğiyle yaşamını sürdürmek.

Açgözlülük: Başkalarının zararına dahi olsa, gereksinmesinden fazla

mal ve kudreti kendi denetimi altında tutma isteği.

Güçlü Olma: Başkalarının davranışlarını denetleyebilme, buna

karşılık kendi davranışlarımızı istediğimiz gibi ve denetimsiz yapabilme isteği.

Uyma: İçinde bulunduğu grubun normlarına uygun olsun diye kendi

düşünüş, davranış ve duyuş biçimini değiştirme.

Belirginlik: Daha sonra ne olacağını bilmek, önceden ne olup

biteceğini kestirmek, bilinmeyenden kaçınma isteği.

Yardım Etme: Yardıma muhtaç kimselere yardım edip, onların

sorunlarını çözmede etkin olma isteği.

Düzenlilik: Kişinin çevresindeki ve kendi iç dünyasındaki

karmaşıklığa son verip bir düzen kurma isteği.

Oyun: Kişinin hoşlandığı için, sadece zevk olsun diye davranma

isteği.

Saygı Gösterme: Kişinin bir büyüğü veya önem verdiği bir kimseyi

davranış ve sözleriyle yüceltmek, desteklemek, onun yolunu izlemek istemesi (Cüceloğlu, 1999, s.250-251).

(8)

1.6.2. Özerklik Kuramı

Bu kuram, son otuz yıl içinde dört mini kuram dizisi olarak gelişmiştir. İlki, sosyal bağlamların insanın içsel motivasyonu üzerindeki etkilerini vurgulayan bilişsel değerlendirme kuramı olarak bilinmektedir. İkinci kuram, yani organizmik birleşim kuramı, dışsal motivasyonun gelişmesine bağlı olan içselleşme kavramı üzerinde durmaktadır. Nedensel uyarlama ise üçüncü kuramdır. Bu, insanların eğilimlerini, farklı özerkleştirilmiş davranışları ve insanların kendi özerkliklerini destekleyen yollarla çevrelerine uyumları ile tanımlanmıştır. Sonuncusu, yani temel ihtiyaçlar kuramı insanların temel ihtiyaçlarının psikoloji yönlerini ve bütünsel sağlık ve yapıları ile ilişkisi üzerinde durmuştur (Deci ve Ryan 1985, 2000). Bütüncül olarak bu dört mini kuram özerklik kuramını oluşturmaktadır (Self Determination Theories).

Tarihsel olarak özerklik kavramı milletlerin kendini yönetme hakkı olarak ifade edilmiştir. Bundan dolayı, özerklik kavramı bazen yetkinlik kavramı olarak da kullanılmaktadır. Özerklik kavramı ile ilgili tanımlardan birisi de Ward tarafından (1996) “insanların kendileri için hedefler ortaya koyması ve bu hedefleri başarmada kendi inisiyatiflerini kullanma becerileri” olarak tanımlanmıştır. Powers ve Singer’a göre (1996) bir kişinin özerkliğinin işaretçisi onun kişisel tutumudur. Bu tutum, insanların kendi güçlerini gösterme konusunda ya yardımcı ya engel, ya da kendilerini yönetme ve karar vermede aktif yapan faktördür. Martin ve Marshal (1995) özerk insanları öncelikle kedileri için hedeflerini belirleyen ve daha sonra hedeflerini başarmada ihtiyaç duyulan insiyatifi kullanan bireyler olarak tanımlamıştır. Özerk bireyler ayrıca ihtiyaçlarını nasıl anlaşılır bir hale getireceklerini bilen, ilerlemelerini değerlendiren, performanslarını ayarlayan, problemlerini çözen ve istediklerinin peşinde olan kişiler olarak tanımlanmıştır. Aynı şekilde Field ve Hoffman (1994) özerkliğin bir insanı hedefini yönlendiren, kendini denetleyen, otonom davranışları mümkün kılan becerileri, bilgi birikimi ve inançlarının bir bileşkesi olduğu fikrini savunmuşlardır.

(9)

Deci ve Ryan (1985) psikolojik perspektiften özerkliği “seçim kapasitesi ve bu seçimlerin bir bireyin hareketlerinin belirleyicisi olması” olarak tanımlayarak seçim kavramı üzerinde durmuşlardır. Martin (1993) “özerkliğe sahip insanların nasıl seçim yapacaklarını bildiğini” vurgulamıştır. Aynı şekilde, Schloss, Alper ve Jayne (1993) özerkliği bir bireyin seçimler konusunda karar verme yeteneği ve günlük hayatına, işine ve boş zamanına göre uygun seçim yapması olarak tanımlamışlardır.

Son olarak Wehmeyer (1992) özerkliğin tüm geniş çaplı tanımlarını “bir bireyin hayatındaki ilk nedensel gündem olarak davranmasını gerektiren tutum, beceri ve hareketlerde etkiden ve müdahaleden uzak seçimler yapması” olarak tanımlamıştır. Bireyler bu tutumlar ile hareket ettiklerinde, hayatlarını kontrol altına alma konusunda ve toplumdaki başarılı yetişkin rolünü kavramalarında daha fazla beceriye ulaşacaktır. Aşağıda Mithaug, Campeau ve Wolman (1994) tarafından oluşturulan ve Field (1996) tarafından öne sürülen özerk bir bireyin sahip olduğu ve gösterdiği özellikler bulunmaktadır. Bunlar:

• Kişisel istekler ve ihtiyaçlarla ilgili karar verme becerisi. • Seçimler konusunda düşünme ve problem çözme becerisi. • Öncelik verme ve gerekli hareketlerde bulunma becerisi. • Önceki sonuçlara göre kararları ayarlama becerisi. • Hedefleri belirleme ve gerçekleştirme becerisi.

• Kişisel istek ve ihtiyaçlar için kendini savunma becerisi. • Görevleri bağımsız olarak gerçekleştirme becerisi.

• Kişisel ilgilerin, tercihlerin, gücün ve sınırların farkında olma. • Kişisel bağımsızlığın ve diğerlerine bağımlılığın farkında olma. • Israrcı olma

(10)

Bazı insanların diğerlerinden daha enerjik, daha meraklı ya da daha tutarlı olduklarını biliriz. Ancak doğuştan ya da genetik farklılıkların yanında, aynı kişi sosyal çevreye bağlı olarak çok farklı tepki gösterebilir. Özerklik kuramı, bunun nedenini açıklamaya çalışmaktadır (Deci ve ark., 1989; Deci ve ark., 1994).

Özerklik kuramı, sosyal yapı içerisinde, kişiliğin fonksiyonu ve gelişimiyle ilgili bir makro motivasyon kuramıdır. Kuram, insan davranışlarının özerk ve istemsel olduğu, insanların düşüncenin en üst seviyesinde davranışlarını aktardığı ve tamamen seçim duygusuyla olaylarda rol oynadığını ileri sürmektedir. Özerklik kuramı, sürmekte olan mücadeleleri yenmeye ve yaşantılarını tutarlı bir karakter duygusu içerisinde birleştirmeye çalışan insanların, psikolojik büyüme ve gelişim boyunca, doğuştan eğilimlerle aktif ve diyalektik bir organizma olduğunu ileri sürmektedir (Inhilleri, 1999; Ryan ve Deci, 2000). Bu süreç ve eğilim etkili bir şekilde işlemek için sosyal çevreden sürekli gıdalar ve destekler gerektirir. Yani, sosyal çevre, aktif katılım ve psikolojik büyüme boyunca doğal eğilimleri ya destekleyebilir ya da engelleyebilir. Bu kuramın yaşantı, davranış ve gelişim hakkındaki görüşlerinin temeli, aktif organizmalar ve sosyal bağlam arasındaki diyalektiğe dayanmaktadır. Bu teoriye göre, ihtiyaçlar sürekli karşılandığı ölçüde etkili olarak çalışacak ve sağlıklı bir biçimde gelişecektir, fakat engellendikleri ölçüde de insanlar olumsuzluğa gidiş belirtisi ve isteğe bağlı olmayan davranışlar göstereceklerdir (Ryan ve diğerleri, 1997).

1.6.3. Özerklik Kuramı ve İhtiyaçlar

Özerklik kuramı, insan davranışlarının üç temel ihtiyaç tarafından idare edildiğini ileri sürmektedir. Birincisi; bireyi ilgilendiren konular üzerinde kendi seçimlerini yapma anlamına gelen “otonomi-özerklik” ihtiyacı, ikincisi; yeteneklerinizi kullanma ve onları geliştirme anlamına gelen “yeterlilik” ihtiyacı ve üçüncüsü; diğer insanlarla birleşme ve sosyal yönden değerli hissetme demek olan “ilişki” ihtiyacıdır (Ryan ve Deci, 2000).

Yeterlik, özerklik ve ilişki temel ihtiyaçları, bir bütün olarak kültürel aktarımda da önemli rol oynar (Inghilleri, 1999). Özerklik kuramı öğrenme,

(11)

kişiler arası ilişkiler, bireylerin sosyal ve fiziksel çevredeki rolleri konusunda psikolojik ihtiyaçlara öncelik vermektedir. Adı geçen tüm alanlarda temel psikolojik ihtiyaçları karşılanmış olan bireyler daha etkin durumda bulunmaktadır. Kurama göre tüm davranışlar güdüleri azaltma süreçlerinde oluşur, yani her davranışın işlevsel amacı ihtiyaçların tatminidir. Aç insanlar yiyecek bulmak üzere hareket eder, ağrısı olan kişiler rahatlama arayışındadır. Bu nedenle her davranış bir dengesizliğe dayandırılabilir. Bu motivasyon dayanaklarına dikkat etmek, öğretmenler, antrenörler, idareciler ve ebeveynler gibi rolü diğer kişileri motive etmek olanlar için öncelikle önemlidir. Bu ihtiyaçlar her nasılsa engellendiğinde motivasyon ve performans çeşitli şekillerde etkilenir (Deci ve Ryan, 1987).

1.6.4.Yeterlik

Bireylerin etkiselliği, kendi eylemlerini harekete geçiren ve uzun dönemli psikolojik sağlık için tatmin edilmesi gereken üç temel psikolojik ihtiyaçtan birisidir. Bandura’da sosyal öğrenme kuramında, yeterlik kavramı üzerinde durmaktadır. Bandura’nın kişisel yeterlik kuramı, algılanan yeterliliğin ve algılanan kişisel kontrolün güdülenme ve başarıdaki rolü üzerinde durmaktadır. Bandura, algılanan yeterliği, bireyin belli durumlar karşısında göstermesi gereken davranışları ne ölçüde yapabildiğine ilişkin kişisel yargısı olarak tanımlamıştır. Kişisel yeterlik yargılarının kaynakları ise, gösterilen başarı, başkalarının başarılarını izleme, kişinin kendi başarısına olan inancı ve psikolojik durumudur. Yeterlik algıda güdülenmenin önemli kaynaklarından birisidir.

Yeterlik duygusu kazanmak için öğrencinin bir konuyu iyi anlaması ve o konuda neyin nasıl yapılacağını detaylı bir şekilde bilmesi gerekir. Öğrencilerin bu duyguları öğretmenin öğrencinin yetenek ve ilgilerine uygun görev ve ödevler vererek yerinde ve öğrencinin ihtiyaçlarına yönelik pekiştireçler (ödüller) vererek geliştirilebilir. Her öğrencinin sınıfta diğerlerinden daha ön sırada bulunan farklı bir yeteneği vardır. Çeşitli fırsatlarla öğrencilerin bu yeteneklerini sergilemelerine imkân verilmelidir. Örneğin: matematik dersinde yeterince başarı gösteremeyen bir öğrencinin satrançta ki yeteneğinin aslında matematiksel bir yetenek olduğu

(12)

vurgulanabilir, çocuğun başarı duygusunu geliştirmesine yardım edilebilir. Öğretmen öğrenciye verdiği ödevleri küçük alt ödevlere ayırarak daha sık başarma ve daha sık ödül alma şansını arttırabilir.

1.6.5. İlişkili Olma

Başkaları ile bağlantılı olma, sevme, koruma, sevilme ve korunma arzusuna işaret eder (Sheldon and Eliot, 1999). Öğrenci bu ihtiyacını karşılayabilmek için diğer arkadaşlarıyla sosyal bir ilişki içinde ve doyurucu etkileşimler içinde bulunmak durumundadır. Bir gruba ait olma ve onlarla ilişkide olma duygusu en temel sosyal ihtiyaçlarımızdan biridir. Grup faaliyetleri ve grup olarak üstlenilen sorumluluklar öğrencinin bu duygusunu geliştirecektir. Aynı zamanda öğretmen bizzat her öğrenciyle ilişkisini sürdürerek onlara yardımcı olabilir.

1.6.6. Otonomi-Özerklik

Kişisel iradeyle, kendi kendine kararlar alabilme, kendi benlik duygusuyla hareket edebilme ve davranabilme duygusuna işaret etmektedir (Sheldon and Eliot, 1999). Özerklik kuramına göre otonomi bireylerin sosyal yapılarla uyumu ve özgür olma tecrübesi ile ilişkilidir. Kişiler arası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için gereklidir.

Öğrencinin en önemli ihtiyaçlarından biri de özerklik ihtiyacıdır. Sınıfta öğrenci kendisiyle ilgili bir karar alma ya da sınıfın her öğrenciyi ilgilendiren bir karar alması gerektiği durumlarda öğrenci için çok önemli bir sonuca varacaktır. Kendisini ilgilendiren konularda ya kendisi karar verecek ya da inisiyatifi arkadaşlarına bırakacaktır. Çoğunlukla öğrenciler kendileri ile ilgili kararları kendileri almak isterler. Ancak özellikle bizim kültürümüzde öğrencinin kendisi için alacağı kararlar toplumun ve ailenin onun yerine aldığı kararlar karşısında oldukça zayıf ve sınırlıdır. Bu da öğrencinin ailede özerklik duygusunun gelişmediğini ve oradaki bağımlılığın ortaöğretimde de devam ettiğini göstermektedir. Bu konuda öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Öncelikle öğrencinin düşünce ve kararlarına gösterilen saygı onun kendine güvenini

(13)

arttıracaktır. Çeşitli fırsatlarla öğrenciye kendisiyle ilgili kararları alma şansı verilebilir. Örneğin: seçmeli derslerle ilgili öğrencinin kararı desteklenebilir. Arkadaş seçimi, bir projeye ya da seyahate katılma, sınıftaki bazı harcamalara ve grup etkinliklerine katılmalarında çocuğun desteklenerek karar almasını ve özerklik duygusunu geliştirmesine yardım edilebilir. Öğrencinin karar almasını kolaylaştıracak yollar denenebilir. Öğrenci pek çok seçenek içinden birine karar vermede bocalayabilir. Seçenek sayısının makul bir sayıya indirilmesinde ona yardım edilebilir.

Öğrencinin özerklik duygusunu çocuğun üzerindeki baskıyı kaldırarak sağlamak mümkündür. Öğrenci grup faaliyetlerine veya işbirliğiyle öğrenmeye yönlendirilebilir. Bu durumda öğrenci yarışma stresinden ya da baskısında uzak kalacaktır. Örneğin; grup çalışmasında konu memeli canlılar ise bir grup öğrenci yüzen memelileri, diğerleri uçan memelileri bir diğer grup da diğer memeli canlıları işleyebilirler. Birlikte bu konuları işleyerek bütün memeliler hakkında yeterli bilgiye baskı görmeksizin ulaşılmış olacaktır. Bütün bu ihtiyaçlarla ilgili olarak öğrencinin başarıyla eriştiği aşamalardan onu haberdar ederek olumlu bir benlik tasarımı geliştirmesine yardım edilebilir.

Özerklik kuramına göre bu üç temel psikolojik ihtiyaç kişiler arası farklılık gösteren, farklı kültürlerde farklı şekillerde yer alan, bir dizi davranışa eşlik ederek ortaya çıkabilen yeterliklerdir. Bununla birlikte bunların sağlıklı bir şekilde tatmini kişisel gelişim için çok önemlidir. İnsanlar farklı sosyal çevrelerde bulunabilirler. Bu bağlamda, çevresel uyarıcılar ve bunların etkileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bu farklılıklara rağmen tüm bireylerde bu üç temel ihtiyacın karşılanması önemlidir. Bu yönüyle, özerklik kuramı sosyal çevre ve bireyi birer değişken olarak birlikte ele alınması gerektiğini savunmaktadır. İnsan davranışlarına, çevresel ve sosyal faktörlerle bireysel özellikler arasıda süregelen diyalektik olarak bakılmaktadır (Vallerand, 1997).

(14)

1.6.7. İhtiyaçlarla İlgili Kuramsal Çalışmalar 1.6.7.1. Henry A. Murray’a Göre İhtiyaç

Murray’a göre ihtiyaç anlayış, düşünce ve hareketle ilgili bir var olma ve hoşa gitmeyen şartları değiştirmek olarak sayılan çeşitli süreçleri kapsar. Bir ihtiyaç iç bir süreç tarafından desteklenebilir bunun yanında da ihtiyaçlar genelde çevresel faktörler tarafından etkilenir. Tipik olarak bir ihtiyaç spesifik bir duygu ya da heyecan yaşamaya ve kendi kendini ifade etmedeki engelleri ortadan kaldırmaya eşlik eder.

Bir ihtiyacın varlığını ortaya çıkaran altı kriter vardır. Bunlar; • Bireyin davranışlarının nihai sonucu

• Davranışlardaki özel olgu

• Bireyin bir tepki sınıflamasında bulunması ve bu tepkiye karşılık verme gerçeği • Bireyin özel coşkularını ifade etmesi

• Bireyin doyumunun ya da doyumsuzluğunun ifadesi

• Bireyin hislerinin, amaçlarının ve hedeflerinin öznel olarak anlatılması (Hall ve diğerleri, 1985).

Murray’a göre; Önceliği olan ihtiyaçlar doyurulmalıdır; örneğin bir kişi acı ve ümitsizlik içinde aç ya da susuzluk içindeyken, muhtemelen ihtiyaçları doyurmaya çabalayacaktır. Bir ihtiyaç diğer bir ihtiyaç ile uyuşmayabilir (Eysenck, Arnold ve Meili., 1972).

1.6.7.2. McClelland’ın Başarı İhtiyacı Teorisi

Bu teoriye göre, bazı bireyler sadece başarı için çalışırlar. Çünkü onlar başarıdan zevk alır, iyisini yapmak için yüksek motivasyon içerisine girerler ve onun en iyisini yapmaya çalışırlar. Başarılı bireylerin özellikleri arasında; yüksek hırs, yüksek kişisel standartlar, bir önceki başarıyı aşmaktan zevk almak ve sonuçta büyük oranda zevkle birlikte yüksek bir başarı düzeyine tekrar ulaşmak sayılabilir.

(15)

Başarma ihtiyacı teorisine göre önemli dört güdü vardır. Bunlar;

Başarı ihtiyacı: Bir birey zamanının çoğunu, işini daha iyi nasıl

yapacağını düşünerek geçiriyorsa bu bireyin başarı ihtiyacı yüksektir. Başarı güdüsü güçlükleri yenme, ilerleme ve gelişme arzusudur. Başarı ihtiyacı yüksek bir birey, hedef seçerken titiz hareket eder.

Bağlanma Güdüsü: Bir birey zamanının büyük bir çoğunluğunu yakın

çevresi ve diğer insanlarla nasıl daha yakın ve sıcak ilişkiler kurabileceğini düşünerek geçiriyorsa bu bireyin bağlanma ihtiyacı yüksektir. Bağlanma güdüsü insanlarla ilişki kurma güdüsüdür. Bir gruba bağlanmayı ve sosyal ilişkiler geliştirmeyi ifade eder.

Güç kazanma: Bir birey zamanının büyük bir kısmını nasıl daha güçlü

olabileceği, diğer insanları nasıl kontrolü altına alabileceğini düşünerek geçiriyorsa bu bireyin güç kazanma ihtiyacı fazladır. Güç kazanma güdüsü kontrolü elde bulundurma ve sağlama güdüsüdür.

Uzmanlık güdüsü: Bu güdüye sahip bireyler kaliteli iş yapmaya özen

gösterirler. Uzmanlık güdüsüne sahip kişiler işlerinde uzmanlık ve profesyonellik ararlar (Silah, 2001).

1.6.7.3. Ann Roe: İhtiyaç Yaklaşımı

Roe’ya göre bireyin çocukluğunda geçirdiği yaşantılar ve anne-babası ile ilişkilerinde sağladığı doyum, onun gelecekte davranışlarını belirleyen iç uyarıcıları uyarır. Bireyin gereksinimlerinin doyurulma yolları onun yetenek, ilgi ve tutumlarından hangilerini geliştireceğini belirler. Ana babanın karşıladığı psikolojik gereksinmeler (sevgi, ilgi, v.b.) davranışı etkileyecek bilinçdışı güdüler haline gelmezler. Ancak hiç doyurulmayan ya da çok az doyurulan gereksinmeler birer güdü haline gelirler. Bu durumda aile ortamında sevgiye doymamış kişi ya da insanlardan uzaklaşıp nesnelerle uğraşmayı gerektiren bir meslek seçecek ya da insanla ilgilenmeyi gerektiren bir mesleğe, sırf sevgi gereksinimine doyum aracı olduğu için yönelecektir (Kuzgun Y.2000).

(16)

Roe, bireyin seçtiği alanda doyum sağlamasında erken çocukluk dönemi deneyimlerinin önemli rol oynadığını vurgulamıştır. Roe’ya göre bireysel ihtiyaçların yapısında, erken çocukluk dönemi engellenmeleri ve doyumlarının büyük bir etkisi olabilir. Örneğin, insanlarla işte etkileşim kurmayı arzulayan bireyler, ilk olarak güçlü ihtiyaçlardan olan sevgi ve ait olma ihtiyaçlarının giderilmesine gereksinim duyarlar. Bireysel olmayan tipteki işleri seçen insanlar daha düşük düzeyde güvenlik ve sigorta ihtiyacı ile karşılaşabilirler (Zunker, 1989).

1.6.7.4. Maslow’un İhtiyaçlar Kuramı

Maslow, ihtiyaç kuramını hiyerarşik bir biçimde ortaya koyarak, insanoğlunda birçok ihtiyacın görüldüğünü belirtmiştir. Temel ihtiyaçlar diğer ihtiyaçlardan önce doyurulması zorunlu olan ihtiyaçlardır.

Şekil 1. Maslow’un ihtiyaçlar kuramı

Kompleks Üstü Ben

Üstü

İhtiyaçlar Ben

PSİKOLOJİK Ait olmak

İHTİYAÇLAR Kompleks Fırsat

İhtiyaçlar Emniyet

Takdir

Ümit etmek

Basit Temel Sinir Sisteminin Normal

Çalışması

İhtiyaçlar Gururunu Korumak

Yükselmek

Çevreye Uymak

SOSYAL Sosyal Emniyet

İHTİYAÇLAR Meslek ve İş Sahibi

Olmak

Aile Kurmak

Korunmak

FİZYOLOJİK Cinsel Tatmin

İHTİYAÇLAR Uyumak

(17)

1.6.7.4.1. Fizyolojik İhtiyaçlar

Bazı fizyolojik ihtiyaçlar varlıkların dengesidir. Örneğin vücut, kan ve doku dengesini sağlamak için vücuda besin ve su girişi ile birlikte tuz, şeker, protein ve bunun gibi diğer maddelerin üretimini yapacak faaliyetlere başlar. Son derece ve tehlikeli bir şekilde açlığı olan bir kişi için yiyecek hariç diğer şeylerin önemi yoktur.

1.6.7.4.2. Güvenlik İhtiyacı

Güvenlik ihtiyacı, gelecekte önemli olmaya başlayacak bir ihtiyaçtır. Güvenlik ihtiyacı, sağlamlık, koruma, yapı, düzen, kanun, sınırlar, korku ve endişeden yoksunluğu kapsamaktadır. Güvenlik ihtiyacı, bir çocuğun tepkileri, bağırmaları, ağlaması, feryat etmesi ve şiddetli olarak sarsılması, kaba bir şekilde ele alınması, yüksek gürültü ya da parlak ışık tarafından korkutulması ya da ailesi tarafından yeterince desteklenmediği durumlarda görülür.

1.6.7.4.3. Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı

İnsanlar fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını iyi bir şekilde karşıladıkları zaman aile, arkadaş, sevgili, eş ve çocuklar ile ilişkilerini şefkatli olarak başarmak için büyük çaba sarf edeceklerdir. İnsanların ait olma ve sevgi ihtiyaçları; onların bütün ihtiyaçlarının temelini oluşturur. İnsanlar ait olma ihtiyacını, ev ve ailenin bir parçası, bir arkadaşlar ve komşular halkası, çalışma arkadaşlarından bir grup olarak hissederler. İnsanlar geçici ya da yeni gelen olmak yerine bir yere ait olmayı isterler.

1.6.7.4.4. Saygı İhtiyacı

Saygı ihtiyacı iki şekilde karşılanır. İlk olarak saygı ihtiyacı güç, hüner, yetenek, kendine güven ve bağımsızlıkla örtüşmelidir. İkincisi saygı ihtiyacı itibar, diğer insanlar tarafından bize sunulan statü, ün, üstünlük, önem, değer ve takdir duygularından meydana gelmektedir. Maslow’a göre, “öz saygı ihtiyacının doyurulması; insanı, kendine güven, değer, güç, yetenek ve yeterlilik, dünyada gerekli ve yararlı olma duygularına götürür. Fakat bu ihtiyaçları engellemek aşağılık, yetersizlik ve çaresizlik duygularının gelişmesine yol açar.

(18)

1.6.7.4.5. Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı

Bu dört temel ihtiyaç eksiksiz olarak doyurulduğu zaman artan kendini gerçekleştirme ihtiyacı doğar. Yani bireyler bireysel olarak yapmak istediklerini yaptıkça gelişecekler. Bir müzisyen beste yapmak zorunda, bir ressam resim yapmak zorunda, bir şair şiir yazmak zorunda kısacası insanlar yapmak zorunda olduklarını yapabilmelidirler. Kendini gerçekleştirme kişiden kişiye çok özel anlamları içerir.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine sonradan iki basamak daha ilave edilmiştir. Bunlar bilme/tanıma ve estetik ihtiyaçlardır. Bilme/tanıma ihtiyacı insanı anlamlı hale getiren ihtiyaçtır. (Akt: Görüş, 1999).

1.6.7.5. Üst Düzey İhtiyaçlar (The Metaneeds)

Bu üst düzey ihtiyaçlardan (metaneeds) bazıları bilme ve anlamayla ilişkili ve son derece önemlidir. Maslow onların neredeyse temel ihtiyaçlar olduğunu söylemektedir: örnek olarak; adalet, dürüstlük, güzellik, düzen, sadelik, anlaşırlılık, güvenirlilik ve sosyal düzen ve bunların yanı sıra; özgürce konuşmak, kendini ifade etmek, başka birine zarar vermeden yapmak istediğini yapmak, bilgileri araştırmak, soruşturmak ve kendi kendini savunma duyguları verilebilir.

Üst düzey ihtiyaçlar (metaneeds) hiyerarşik değildir, fakat aynı derecede güçlüdür ve bir birlerinin yerine oldukça kolay geçebilirler. Maslow’a göre üst düzey ihtiyaçlar (metaneeds) temel ihtiyaçlar gibidir. Bu ihtiyaçlar giderilmediği zaman ilgisizlik, can sıkıntısı, cesaretinin kırılması, şakadan yoksunluk, yabancılaşma, bencillik, kin, lezzetin kaybolması, ümitsizlik gibi böyle durumlarda birey somatik yakınmalar (şikâyetler) geliştirebilir (Akt: Görüş, 1999).

1.6.7.6. Transaksiyonel analiz kuramı

Transaksiyonel Analiz Kuramı’nı ortaya atan Eric Berne insanları harekete geçiren üç temel ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Berne ihtiyaç kavramı yerine, açlık kavramım kullanmaktadır. Bunlar uyarıcı, tanınma ve yapılandırma açlığıdır.

(19)

sisteminin sağlıklı olarak işlevini yerine getirebilmesi için beynin belli bir bölgesinde bulunan uyarılma sistemimizin düzenli olarak uyarıcılar alması gerekmektedir. Açlık kavramının ima ettiği gibi, açlık tok olunduğunda değil aç olunduğunda anlaşılırlar. Uyarıcı açlığı da böyledir. İnsan dış dünyadan uyarıcı alamadığı zaman davranışlarında dengesizlikler ortaya çıkar.

b. Tanınma Açlığı: İnsan çevresindeki kişiler tarafından bilinme ihtiyacı duyar. Yani, kişi etrafındaki insanların, kendisinin farkında olmalarını ister. Bu açlık, olumsuz bir tutumla dahi karşılansa kişinin farkına varıldığının bilinmesinin önemli olduğunu gösterir. Buna dayanarak sınıf içinde akademik başarı ile tanınma açlığım gideremeyen öğrencinin yaramazlıkla bu ihtiyacım giderebileceğine dikkat edilmelidir.

c. Yapılandırma Açlığı: İnsanın içinde bulunduğu dünyayı anlamlı görme eğilimiyle bağlantılıdır. Bu ihtiyaç, kişinin olayların akışı içinde yaptığı davranışlarıyla kendisinin veya başkalarının yaşamında bir etki yaratabilmesi ile karşılanır (Akkoyun, 1998, s.8; Bacanlı, 2000, s.206).

1.6.7.7. Alderfer’in ERG Kuramı

Alderfer, Maslow’un İhtiyaç Hiyerarşisi kuramında bazı değişiklikler yaparak ihtiyaçları üç grup üzerinde incelemiştir. ERG kuramı olarak adlandırılan bu kuramın düzeyleri şunlardır:

Varolmak (existence) ihtiyacı: Maslow’un fizyolojik ve güvenlik

ihtiyacına denk gelmektedir.

İlişki (relatedness): Sevgi ihtiyacı ve kişisel ilişkilerle ilgili olarak insanın

başka insanlarla düşünce ve duygularını paylaşma, saygı ve itibar ihtiyacını kapsar.

Büyüme (growth): Bireysel çaba ile ilgili olarak bireyin kendini

gerçekleştirme ihtiyacını içerir. Bir insanın yeteneğini kullanması, mevcut olan potansiyellerini ortaya çıkarması da gelişme içerisinde yer alır (Aytaç, 1997).

(20)

1.6.7.8. Eric Fromm’un İhtiyaçlar Kuramı

Eric Fromm’da Alderfer ve Maslow’un kuramlarına ilave olarak iki ihtiyaç eklemiştir. Bunları kısaca açıklamakta fayda vardır:

Amaç Edinme İhtiyacı: Bireyler yaşamlarını sürdürürken ve ilerisi için

planlar yaparken bazı kriterleri göz önünde bulundururlar. Bu kriterlerden en önemlisi ilgi ve amaç edinmedir. İnsanlar yaşamlarını sürdürürken bir amacı gerçekleştirir daha sonra yaşamının geriye kalanında başka amaçlar edinir. Birey için her bir amaç hayata bağlanma ve hayata tekrar motive olmaktır.

Bir Dünya Görüşü İhtiyacı: İnsanların potansiyellerini ortaya

çıkarabilmeleri, yapmak istedikleri bazı şeyleri yalnız olarak yapabilmeleri için bir ortam(Düzen) gerekir. Düzen yokluğu, bireyleri korkak, endişeli ve çekingen yapar. Bununla birlikte tümüyle özgür ortamlarda kural ve talimatlardan yoksun olarak yetiştirilen çocuklarda bazı sorunlar çıkabilir (Aytaç, 1997).

1.6.7.9. Schaffer’a göre ihtiyaçlar

Schaffer (1953), bir meslekten memnun kalmanın, bireyin ihtiyacının doyumu ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Bireyin bir işten memnun kalması için, çalışmış olduğu işin birey için güçlü iki veya üç ihtiyacının doyum sağlamasına olanaklı olması gerekir. Schaffer bunun için on iki ihtiyaç saptamıştır:

• Tanınma ve Tasvip

• Duygulanma ve Kişiler Arası İlişki • Üstünlük ve Başarma

• Başatlık • Sosyal Refah • Kendini ifade Etme • Sosyal-Ekonomik Statü • Ahlaki Değer • Bağlılık • Yaratıcılık • Ekonomik Güvenlik • Bağımsızlık (Murat, 2003, s.34- 35).

(21)

1.6.8. Kavram Olarak Atılganlık

İngilizce “assertiveness” kavramının karşılığı olarak kullanılan “atılganlık” kavramı literatürde, kişiler arası ilişkilerin ve etkileşimin sağlıklı olabilmesine olanak tanıyan, başkalarının haklarına saygılı olmayı ve bireyin duygu, inanç ve düşüncelerini doğrudan, içtenlikle ve açıkça anlatımını içeren bir davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır (Jakubowski & Lange, 1978). Lazarus (1973) atılganlığı, birbirini tamamlayan dört özelliğin oluşturduğu bir davranış biçimi olarak tanımlamış; bu özellikleri şöyle sıralamıştır (Akt: Saruhan, 1996),

• “Hayır” diyebilme özelliği,

• İsteyebilme, ricada bulunabilme yeteneği,

• Olumlu ve olumsuz duyguları ifade edebilme yeteneği,

• Bir davranışı başlatabilme, sürdürebilme ve sona erdirebilme yeteneğidir. Kandell (1997) ise; atılganlığı kişinin diğerlerinin haklarına tecavüz etmeden istek, ihtiyaç ve temel haklarını rahatça ifade edebilmesi olarak tanımlamıştır (Akt: Görüş, 1999).

Voltan (1980), İngilizce’de “assertiveness” sözcülüğünün karşılığı olarak kullanılan atılganlık kavramının Türkçede tam karşılığının bulunmadığını belirterek, “girişken, kendini ortaya koyan” sözcükleriyle kısmen ifade edilebileceğini bildirmiştir.

Atılgan davranış tarzı Gordon (1970)’a göre, her birey için iletişim kurarken çevik ve dik bir duruş sağlayabilmeyi, özgüveni gösteren el ve vücut hareketlerini içeren açık bir konuşma tarzı ile kendini ifade edebilmeyi, iletişim kurduğu insanı başka meşguliyetleri bırakıp aktif olarak dinleyebilmeyi, düşüncelerin ifade edilmesinde hayır demeyi, becerebilmeyi içeren bir davranış profilidir (Akt: Görüş, 1999).

Alberti ve Emmons (1970), her kişinin içinde bulunduğu bir durumla ilgili olarak, nasıl davranacağını seçebilme yeteneğine sahip olduğunu belirtmişlerdir. Eğer kişide aşırı kendini tutma tepkisi gelişmişse, duruma uygun tepkiyi

(22)

seçemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Diğer yandan kişinin tepkileri saldırganlık olarak gelişmişse, birey diğer insanları incitmeksizin amaçlarını gerçekleştirememektedir. Alberti ve Emmons (1970), bu düşünceye dayanarak üç çeşit davranış biçiminden söz etmişlerdir;

Çekingen davranış (nonassertive behavior); Kişini kendi haklarından vazgeçmesi, diğer bir ifadeyle kişini kendi haklarını elde etmekten kaçınmasıdır.

Saldırgan davranış (aggressive behavior); Kişinin diğer kişilerin haklarını kabul etmemesi, diğerlerinin haklarını reddetmesidir.

Atılgan davranış (assertive behavior) ise; kişinin kendi ve diğer kişilerin haklarını kabul etmesidir.

1.6.8.1. Atılgan Davranış Tarzının Öğeleri

Atılgan davranış tarzı Gordon (1970)’a göre, her birey için iletişim kurarken çevik ve dik bir duruş sağlayabilmeyi, özgüveni gösteren el ve vücut hareketlerini içeren açık bir konuşma tarzı ile kendini ifade edebilmeyi, iletişim kurduğu insanı başka meşguliyetleri bırakıp aktif olarak dinleyebilmeyi, düşüncelerin ifade edilmesinde hayır demeyi becerebilmeyi içeren bir davranış profilidir (Akt: Görüş, 1999).

Atılgan davranış tarzını sistemli bir şekilde inceleyen davranış bilimciler, atılgan bir eyleme katkıda bulunan birkaç önemli öğe olduğu sonucuna varmışlardır. Araştırmacıların ele aldıkları öğeler aslında sağlıklı iletişim için temel teşkil etmektedir. Alberti ve Emmons (2002) da etnik ve kültürel faktörlerin atılganlık üzerindeki etkisini göz önünde bulundurulması gerektiğini hatırlatarak atılgan denilebilecek bir eylemdeki temel öğeleri şöyle sıralamışlardır;

Göz teması: Bireyin konuşurken nereye baktığı çok önemlidir. Konuşulan

kişiyle göz teması kurmak konuşmadaki içtenliği ifade eder, ona saygı duyulduğu anlamına gelir ve söylenenleri daha etkili kılar. Sürekli başka tarafa bakmak ya da gözleri kaçırmak karşıdaki kişinin ciddiye alınmadığını yada kendisine güvenilmediğini düşünmesine sebep olabilir. Öte yandan çok ısrarlı bakmak karşıdaki kişiye rahatsızlık verebilir.

(23)

Vücut duruşu: Bir kimseyle konuşurken bunu karşılıklı yapmak yüzle

birlikte vücudu da muhataba çevirmek gerekmektedir. İletişim kalitesini arttırmak için, karşıdaki insanın yapısına göre oturmak veya ayakta durmak da anlamlılık kazanabilir. Örneğin; uzun boylu yetişkin ile küçük bir çocuk arasındaki iletişimde yetişkinin eğilip konuşması çocuğun istekliliğini de arttırır. Fakat kişinin hakkını savunmasını kendisini ifade etmesini gerektiren yerlerde durum farklılaşabilir.

Mesafe / Fiziksel temas: Kültürel ve sosyal anlamda her toplumda,

yakınlık ve temasa farklı anlamlar yüklendiği gözlenmektedir. İklimsel açıdan bile değerlendirildiğinde, karşılıklı konuşmada aradaki mesafenin soğuk iklimli bölgelerde daha çokken, sıcak bölgelerde daha az olduğu görülmektedir. Örneğin; Avrupa ülkelerinde cinsiyet fark etmeden fiziksel mesafenin kısa olması ve kucaklama yadırganmazken, Müslüman ülkelerde farklı cinsiyetler arasında bu tarz iletişim kabul görmeyebilmektedir.

El ve vücut hareketleri: İletişimde uygun el ve vücut hareketleriyle

konuşmayı desteklemek, mesaja açıklık ve sıcaklık katabilmektedir. Ayrıca; konuşmacının açık, kendine güvenli ve spontan olduğunu göstermektedir. Genelde kültürle ilişkilendirilen el kol hareketliliğinin, anlatılan şeyin içeriğine derinlik ve güç kattığı da kabul edilmektedir.

Yüz ifadesi: İletilen mesajın etkili olması için iletenin yüz ifadesinin de

ona uygun olması gerekmektedir. Bir dostla sohbet ederken kaşları çatmanın uygun kabul edilmemesi gibi, yüz ve kelimelerin de aynı şeyi ifade etmesi gerekmektedir.

Ses tonu (iniş, çıkış, yükseklik): Her birey için iyi ayarlanmış bir ses tonu

hem ikna edici hem de ürkütücülükten uzaktır. İnişsiz, çıkışsız bir fısıltı ile konuşulduğunda ciddiye alınmayabilen kişi, bağırdığı zaman ise; muhatabı savunmaya geçirip iletişimi sekteye uğratabilmektedir. Bu durumda sesi üç boyutta düşünüp; sesin tonunu (yumuşak yada öfkeli), vurgusunu yada iniş -çıkışını ve yüksekliğini kontrol etmek gerekmektedir.

(24)

Akıcılık: Her türlü iletişimde söylemek istenilen şeyin karşı tarafça

anlaşılması için akıcı bir konuşma yapmanın çok daha etkili olduğu gözlenmiştir. Akıcı konuşma egzersizlerinde kıstas olarak belirlenen otuz saniye süreyle duraklamaksızın spontan konuşmak iyi bir başlangıç olarak kabul edilmektedir.

Zamanlama: Atılgan davranış, gerektiği zaman yerinde yapılırsa işlevsel

olmaktadır.

Dinleme: Atılgan bir dinleme yapmak, diğer insanlarla aktif olarak

ilgilenmeyi gerektirmektedir. İletişimde dinlemek, diğer insana olan saygının ifadesi olarak kabul edilmektedir. Başka meşguliyetleri bir kenara bırakarak, mümkünse göz teması kurarak, işittiğini göstermek için başıyla onay vererek, hemen yorum yapmadan anlamaya çalışarak dinlemek; atılgan dinlemeyi ifade eden öğrenilebilir bir beceridir.

Düşünceler: Atılganlığın doğrudan gözlenmesi mümkün olmayan bir

öğesi de düşünme süreci olarak kabul edilmektedir. Bu süreci New Yorklu psikolog Albert Ellis A-B-C olarak şıklara indirgemiştir. (A)’da olay oluşmakta; (B)’de kişi bunu görüp içsel olarak yorumlamakta, (C)’de ise, kişi tepki göstermektedir. Kişisel gelişimde de ele alınan temel faktörlerden biri olan B şıkkı, yani algılama ve düşünce süreci işin en karışık kısmıdır. Temelinde, kişinin atılgan davranış göstermesini, kendini ifade etmesini engelleyen olumsuz düşünce kalıplarını kaldırmaya yönelik bir çaba bulunmaktadır.

İçerik: Dürüst ve spontan ifadenin ön plana çıktığı atılgan eylemlerde,

içerik çok daha geri planda kalmaktadır. Atılgan olabilmek için; kültürel ortamı da göz önünde bulundurarak neyin, kime ve nasıl söylenildiğine dikkat edip mutlaka doğru ve iyi seçilmiş sözcüklerle bireyin kendisini ifade etmesi gerekmektedir.

1.6.8.2. Atılganlık ve Kültürel Farklılık

Atılganlık üzerine yapılan araştırmalarda göz önünde bulundurulan temel özelliklerden biri kültürel farklılıklardır. Yapılan incelemelere göre; atılganlık kültürel yapıya bağlı olarak kabul gören ve uygulanan bir davranış biçimidir. Özellikle, batı ülkelerindeki yayınların çoğunda atılganlığın, gerektiğinde uygun

(25)

bir eğitimle değerlendirilebilecek öğrenilmiş, kültür bağımlı tutum ve sosyal beceriler ürünü olan olumlu bir davranış örüntüsü olduğu görüşü benimsenmiştir (Erkal,1990). Bu durum özellikle Asya toplumlarında; kültürel farklılık neticesinde, içinde bulundukları ülkelerin normlarına uygun bir biçimde cesaretlendirilmediği gibi hoşgörüyle bile karşılanmayabilmektedir.

Furnham (1979), atılganlığın tamamen kültürel özelliklerle alakalı olduğunu savunmuş; özellikle doğu kültüründe, kadınların tam bir itaat etme ve boyun eğme zorunluluğu taşıdığını ileri sürmüştür. Ona göre; bireyciliği ve yarışmayı teşvik eden kültürlerde yetişen bireyler, kollektivist ve itaat etmeyi onaylayan kültürlerde yetişen bireylerden daha atılgan olmaktadır.

Latin ve Ispanyol toplumlarında ise; birçok birey ve alt grup “maçoluk” görüşünü o kadar önemsemiş ve vurgulamıştır ki, tanımlanan biçimi ile atılganlık; özellikle erkekler için neredeyse uysallık ile eşdeğer görülmektedir. Bu durumda, erkeğin kendini ifadesi bir nevi güç gösterisi haline gelmiş tir (Alberti ve Emmons, 2002).

Yapılan araştırmalar doğrultusunda, atılganlığın kabul edilebilirlik düzeyinin kültürle içiçe olduğu görülmektedir. Günümüzde kendi kültürümüz çerçevesinde atılganlığı değerlendirdiğimizde; değişen yaşam koşulları ve toplumsal değer sistemleri neticesinde atılganlığın bazı öğelerinin toplum tarafından biraz daha kabul edilebilir, uygulanabilir duruma geldiği düşünülmektedir.

1.6.8.3. Atılganlık Eğitimi

“Literatürde “atılganlık eğitimi” kavramı, davranışı değiştirme tekniklerinin özel bir türü olarak tanımlanmaktadır. Kişiye diğerleriyle rahat ilişki kurabilme ve sürdürebilme becerisini sağlayan bir terapi tekniği olarak da ifade edilmektedir. (Jakubowski ve Lange, 1978). Bu teknikle ilgili deneysel çalışmaların öncülüğünü Lazarus (1966) yapmıştır. Uygulamalı çalışmada atılganlık düzeyi düşük deneklere atılganlık düzeylerini yükseltmeleri için davranışın önceden denenmesi, telkin ve güdümsüz terapi yöntemleri üç ayrı grup

(26)

halinde uygulanmış, davranışın önceden prova edildiği gruptaki değişme oranının diğer gruplara göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Rathus (1973) ise; atılganlık düzeyi düşük olan bireylere verilen atılganlık eğitiminden sonra, bireyin kazandığı atılgan davranışın öğelerini incelemiş; ses tonu, duruş biçimi, konuşmanın akıcılığı, gözle iletişim ve yüz ifadesinde değişiklikler olduğunu gözlemiştir(Akt: Erkal, 1990).

Alberti ve Emmons (2002), atılganlık eğitimi ve atılgan davranış biçimleri hakkında on önemli noktayı şöyle sıralamıştır;

• Kendini ifadeye dayalıdır.

• Başkalarının haklarına saygı göstermektir. • Dürüstlüktür.

• Dolaysız ve kesindir.

• Bir ilişkide ilgili her iki tarafın eşitliğine ve yararına güdümlüdür

• Duyguların, hakların, gerçeklerin, görüşlerin, ricaların ve sınırların söze dökülmesidir.

• İletilmek istenen mesaj için göz teması, ses, vücut duruşu, yüz ifadesi, el ve vücut hareketleri, mesafe, zamanlama, akıcılık ve dinleme gibi dil dışı öğelerden yararlanmaktır.

• Evrensel değil, kişiye ve duruma özgüdür. • Toplumsal sorumluluk üslenmektir. • İnsanın doğasında yoktur, öğrenilir.

Öğrenme yaşantısının ön plana çıktığı atılganlık eğitiminde kişiye, eğitimle elde edilebilinen bir davranış çeşidi olarak atılganca davranış öğretilmektedir. Bu eğitimde danışanda tespit edilen soruna yönelik olarak düşünceleri, duyguları, fikirleri ve hisleri “ben” cümleleri ile söylemek, iltifat etmek, kabul etmek, doğal davranmak uyumu olumsuz etkileyen kaygıyı azaltmak, hayır demeyi öğrenmek, soru sorabilmek, her tür duyguyu ifade edebilmek, sohbete başlayabilmek, devam ettirebilmek, atılganlığı saldırganlıktan ayırabilmek, kişisel hakların bilincine varabilmek ve bunları kabul edip başkalarına aktarabilmek gibi konular işlenebilmektedir (Erkal, 1990).

(27)

1.6.8.4. Psikolojik İhtiyaçlar İle İlgili Yapılan Çalışmalar

Bu bölümde psikolojik ihtiyaçlarla ilgili yapılmış yayın ve çalışmalara yer verilmiştir.

1.6.8.4.1. Yurt Dışında Yapılmış Çalışmalar

Edwards, norm çalışmalarını yürütürken 760’ı kadın 749’u erkek olmak üzere toplam 1509 üniversite öğrencisine Edwards Kişisel Tercih Envanterini uygulamış ve sonucu cinsiyete göre analiz etmiştir. Bulgular, erkeklerin başarma, özerklik, başatlık, karşı cinsle ilişki ve saldırganlık ihtiyaç alanlarında kızlardan, kızların ise uyarlık, yakınlık, duyguları anlama, ilgi görmek isteme, kendini suçlama, şefkat gösterme ve değişiklik ihtiyaç alanlarında erkeklerden daha yüksek puan elde ettikleri ve aradaki farkların 0.01 düzeyinde anlamlı olduğunu saptamıştır.

Levitt ve arkadaşları (1962), Çeşitli programlarda öğrenim gören öğrencilerin ihtiyaçları ile ilgili çalışmalarında, bir grup üniversite öğrencisi ile hemşirelik eğitimi alan öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılaştırmıştır. Araştırmacılar hemşirelik öğrencilerinin düzen, ilgi görme, kendini suçlama ve şefkat alanlarında üniversite öğrencilerinden daha yüksek puan aldıklarını saptamıştır.

Gray (1963), Öğretmenler, muhasebeciler ve makine mühendislerinin ihtiyaçları ile ilgili yaptığı çalışmada, öğretmenlerin muhasebecilere oranla uyarlık, yakın ilişki, başkalarını anlama ve sevgi ihtiyaçlarından yüksek puan aldıklarını bulmuştur.

Moomaw ve Hayden (1969), İki yıllık teknik okulların ihtiyaç örüntüleri ile ilgili araştırmasında, teknik eğitim gören öğrencilerin düzen, başarma, uyarlık, sebat alanlarında, Sosyal bilimler eğitimi gören öğrencilerin ise, duyguları anlama, şefkat gösterme, ilgi görme ve yakınlık alanlarında ihtiyaç gösterdiklerini bulmuştur.

Cantwell (1991), Gelecekte psikolojik danışman olacak öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılaştırmalı olarak ortaya çıkarmak için araştırma yapmıştır. Bu

(28)

araştırma ile ortak nokta olarak duyguları anlama tespit edilmiş, Duyguları anlama, birisinin motivlerini ve duygularını analiz etme, diğerlerini gözlemek ve başkaları problemler hakkında ne hissediyor bunu anlamak ve kendisini başkalarının yerine koymaktır. Duyguları anlama ihtiyacın, şefkatli olmak, değişiklik ve başatlık ihtiyacı takip etmektedir. Zayıf ihtiyaçlar ise düzen, ilgi görme, uyarlık ve kendini suçlamadır.

Brown ve Chance (1995), Erkek ve kız Eğitim fakültesi öğrencilerinin Edwards kişisel tercih listesindeki profillerini ortaya koymak için bir araştırma yapmıştır. Bu çalışma sonucunda; Kız öğretmen adayları erkek öğretmen adaylarına göre daha başattır. Erkek öğretmen adayları ise daha yüksek ilgi görme ve şefkat puanlarına sahip oldukları halde kızlar erkeklerden daha saldırgandırlar.

Piedmont, McCrea ve Coste (1992), Yaptıkları araştırmada Edwards Kişisel Tercih Envanterinin Geçerliliğini incelemişler ve kişiliğin beş temel faktörünün ölçümü ile karşılaşmışlardır. Elde edilen bulgulara göre; erkek deneklerde ilgi görme ihtiyacı yüksek, uyarlık ve başatlık ihtiyacı düşük bulunmuştur.

Filak ve Sheldon (2003), Yaptıkları araştırmada olumlu öğretmen davranışları ile ders arasında ciddi bir ilişkinin olduğunu ve bu alanda öğrencilerin psikolojik ihtiyaçlarını ve derce doyurduğunu incelemişlerdir. Birinci aşamada, örnekleme usulüyle tespit edilen 268 üniversite öğrencisinin katılımıyla yapılmıştır. Bu araştırmada öğrencilere yeni gördükleri bir dersin istenilen düzeyde kazandırılıp kazandırılmadığı tespit edilmiştir. İkinci aşamada, kendi başlarına karar verebilme, kendilerine güven duyguları, kendilerini alanlarında yeterli bulup bulmadıkları gibi hususlar ve öğrencinin mesleki yetenekleri tespit edilmiştir. Kendi başlarına karar verme teorisine göre bu alanda yapılan araştırmalar öğrencilerin dersten hedeflenen amaçlardan istifade edebilmesi, kendilerine olan özgüvenin kazandırılması, kendilerini alanlarında yeterli bulmaları ve psikolojik ihtiyaçlarının doyurulmasının olumlu öğretmen davranışları ve dersler arasındaki önemli bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir.

(29)

1.6.8.4.2. Yurt İçinde Yapılmış Çalışmalar

Ülkemizde bu konuda ilk çalışma Kaner (1981) tarafından yapılmıştır. Araştırmada 100 psikolog ve 60 çocuk doktorunun EPPS ile ölçülen psikolojik ihtiyaç örüntüleri arasında bir fark olup olmadığını incelemiştir. Grupları ihtiyaç sıralamaları yönünden karşılaştıran araştırıcı doktorların sebat, psikologların ise duyguları anlama ihtiyacına en üst sırada yer verdiklerini saptamıştır.

Kuzgun (1985), Farklı programlarda öğrenim gören öğrencilerin psikolojik ihtiyaç sıralamalarını ölçmek için Edwards Kişisel Tercih Envanterini uygulamıştır. Yapılan istatistiksel analiz sonucunda öğrencilerin ihtiyaç sıralamaları arasında oldukça benzerlikler bulunmuştur. Genel olarak öğrenciler: Duyguları anlama, şefkat gösterme ve değişiklik ihtiyaçlarında yüksek; Uyarlık, karşı cinsle ilişki ve gösteriş ihtiyaçlarında düşük puan almışlardır. İlgi görme, yakınlık ve başarma ihtiyaçları orta sıralarda yer almıştır. Öğrencilerin ihtiyaç sıralamaları arasında oldukça benzerlikler bulunmuş olmakla birlikte bazı grupların sıralamaları arasında oldukça farklı sonuçlar çıkmıştır. Örneğin: İstisadi ve İdari bilimler fakültesi öğrencilerinin düzen, uyarlık, sebat ihtiyaçlarına en üst; saldırganlık, değişiklik ve duyguları anlama ihtiyaçlarına en alt sıralarda yer vermişlerdir. İlahiyat fakültesi öğrencileri uyarlık, sebat ve düzen ihtiyaçlarına en üst sıralarda saldırganlık, başatlık ve karşı cinsle ilişki ihtiyaçlarına alt sıralarda yer verilmiştir. Eğitim, Veterinerlik ve Diş hekimliği öğrencileri şefkat gösterme ihtiyacına, sosyal hizmetler Grubu öğrencileri ise saldırganlık ve başatlık ihtiyaçlarına üst sıralarda yer vermişlerdir.

Dilekmen (1986), Lise öğrencilerinin psikolojik ihtiyaç sıralamasını cinsiyet ve şube değişikliklerini göz önüne alarak karşılaştırmıştır. Araştırma 266 öğrenci üzerinde yapılmış ve şu bulgular elde edilmiştir. Edebiyat ve Fen kolu öğrencilerinin şefkat gösterme, duyguları anlama, değişiklik ve başarma ihtiyaçları en güçlü ihtiyaçlar arasında yer alırken, Fen kolu öğrencilerinde ise başarma ihtiyacı ön sıralarda yer almıştır. Edebiyat ve Fen kolu öğrencilerinde Karşı cinsle ilişki, gösteriş, uyarlık, özerklik ve saldırganlık ihtiyaçları en alt sıralarda yer almıştır. İlgi görme, başatlık, kendini suçlama ihtiyaçları aralarında az farkla orta sıralarda bir küme oluşturmuştur. Sebat ihtiyacına ise fen kolu

(30)

öğrencileri orta sıralarda yer verirken, edebiyat kolu öğrencileri ilk sıralarda yer vermişlerdir.

Bilge (1990), Yaptığı araştırmada değişik spor dallarındaki erkek sporcuların psikolojik ihtiyaçları ölçülmeye çalışılmıştır. Milli sporcularla sporcu olmayanları, takım sporcularıyla da bireysel sporcuların, değişik spor dallarındaki sporcuların psikolojik ihtiyaçları araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre: Milli sporcuların karşı cinsle ilişki ihtiyaçlarının sporcu olmayanlardan, sporcu olmayanların da düzen ve kendini suçlama ihtiyaçları milli sporculardan daha yüksek bulunmuştur. Takım sporcuları ile bireysel sporcuların psikolojik ihtiyaçları yönünden karşılaştırıldıklarında; takım sporcularının gösteriş ve saldırganlık ihtiyaçlarının bireysel sporculardan, bireysel sporcuların uyarlık ve kendini suçlama ihtiyaçlarının takım sporcularından daha yüksek olduğu bulunmuştur. Değişik spor dallarındaki sporcular psikolojik ihtiyaç yönünden karşılaştırıldıklarında hentbolcuların duyguları anlama ihtiyacının basketbolculardan; hentbolcuların ve atletlerin dayanıklılık ihtiyacının basketbolculardan ve basketbolcuların saldırganlık ihtiyacının atletlerden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu araştırmanın bulguları, sporda ülkeyi temsil edecek düzeyde elde edilecek başarı ile bazı kişilik özellikleri arasında ilişki olduğu ve bu ilişkinin spor dallarına da bağlı olarak değişebileceğini ortaya koymuştur.

Yaşar (1992), Araştırmada hemşirelik öğrencileri ve hemşirelerin psikolojik ihtiyaç örüntüleri ile empati düzeyleri karşılaştırılmıştır. Bulgulara göre hemşirelik öğrencilerinin duyguları anlama, şefkat gösterme, değişiklik ve yakınlık ihtiyaçları yüksek; buna karşın özerklik, uyarlık, düzen, gösteriş ve karşı cinsle ilişki ihtiyaçları düşük bulunmuştur. Hemşirelerde ise sebat, duyguları anlama, şefkat gösterme, başarma ve yakınlık ihtiyaçları yüksek; kendini suçlama, uyarlık, özerklik, gösteriş ve karşı cinsle ilişki ihtiyaçları düşük bulunmuştur. Hemşirelik öğrencilerinin empatik eğilim ölçeğinden aldıkları puanların aritmetik ortalamasından anlamlı bir fark görülmemiştir (Yaşar, 1999, s.5).

Eren (1994), Araştırmada, lise öğrencilerinin sınıf, cinsiyet, yaş, kardeş sayısı, ebeveyn durumu, anne-baba eğitim düzeyine ilişkin özelliklerin yalnızlık

(31)

düzeyleri ve psikolojik ihtiyaçlar üzerinde etkileri incelenmiştir. Buna ek olarak, yalnızlık düzeyi farklı olan iki grubun psikolojik ihtiyaçları da incelenmiştir. Bulgularda; sınıf, cinsiyet, yaş, kardeş sayısı, ebeveyn durumu, anne-baba eğitim düzeyinin yalnızlık üzerindeki etkilerinin önemli olmadığı fakat psikolojik ihtiyaçlarda kısmen farklılık olduğu görülmüştür. Araştırmanın yalnızlık düzeyinin psikolojik ihtiyaçlara etkisine ilişkin bulgulara göre, yalnızlık düzeyinin düşük veya yüksek olmasının psikolojik ihtiyaçlar açısından farklılık görülmediği saptanmıştır (Eren, 1994, s. 108,109).

Kapudere (1998), Araştırmada meslek liseleri son sınıf öğrencilerinin psikolojik ihtiyaçları ile genel uyum düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 180 meslek lisesi öğrencisi oluşturmaktadır. Elde edilen bulgulara göre başarma ve yardım isteme – ilgi görme ihtiyacı ile genel uyum düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş fakat diğer psikolojik ihtiyaçlar ile genel uyum düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Sağlık meslek lisesi ve lise son sınıf öğrencilerinin psikolojik ihtiyaçları ile genel uyum düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (Kapudere, 1998, s.5).

Cengiz (1999), Araştırmada Anadolu lisesi, Fen lisesi ve yabancı dil ağırlıklı lise öğrencilerini sosyal ve kişisel uyum düzeyleri ile psikolojik ihtiyaçları puanları arasındaki farklar bazı değişkenler göz önüne alınarak incelenmiştir. Araştırmada elde edilen veriler şunlardır: Kişisel uyum düzeyi (KUD) yüksek olan öğrencilerin yakınlık kurma, düşük olan öğrencilerin kendini suçlama ve saldırganlık ihtiyaçları daha yüksek bulunmuştur.(KUD) Düşük olan Anadolu lisesi öğrencilerinin başarma ihtiyacı diğer iki okul öğrencilerinden anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. (Cengiz, 1999, s.92-93-94).

Yoleri (2001), Araştırmada içinde bulunan sosyo- ekonomik düzeyin bireylerin temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılamasındaki etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma Sakarya genelinde 5 genel liseden 216 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre: Sosyo-ekonomik düzey yönünden farklı grupların ele alınan 15 ihtiyaç alanından; duyguları anlama, yakınlık, şefkat gösterme, başarma, ilgi görme, değişiklik alt testlerinden aldıkları puanların anlamlı farklar taşıdığı saptanmıştır.

(32)

Şen (2002), Araştırmada güzel sanatlar eğitimi alan öğrencilerin; sınıf düzeyi, cinsiyet, anabilim dalı, yerleşim yeri, annenin- babanın öğrenim düzeyi, algılanan anne-baba tutumu değişkenlerinin psikolojik ihtiyaçlara etkisinin olup olmadığı incelenmiştir. Araştırma Eğitim fakültesi Güzel sanatlar eğitimi alan 231 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre üniversite öğrencilerinin psikolojik ihtiyaç örüntülerinde birinci ve son sınıf olma ve babanın öğrenim durumunun etkili olmadığı; cinsiyet, annenin öğrenim durumu ve algılanan baba tutumunun kısmen etkili olduğu; algılanan anne tutumunun ise etkili olduğu görülmektedir. Cinsiyete ilişkin veriler incelendiğinde erkeklerde karşı cinsle ilişkiler, kız öğrencilerde ise değişiklik ihtiyacı yüksek çıkmıştır. Algılanan anne tutumuna göre; ilgisiz tutuma sahip annelerin çocuklarında başarma, düzen, yakınlık gibi psikolojik ihtiyaçları düşük; kendini suçlama ve saldırganlık ihtiyaçları yüksek olarak ortaya çıkmıştır.

Kuru (2003), Araştırmada Polis Milli Futbol Takımı Futbolcusu üst düzey sporcu polislerle, Spor Yapmayan Polislerin psikolojik ihtiyaçları ve bazı sosyal ve sportif özelliklerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmaya Türkiye genelinde değişik illerde ve birimlerde polislik yapan ve Polis Milli Futbol takımını oluşturan 20 futbolcu polisle, Polis Koleji Müdürlüğünde Çalışan 20 Spor Yapmayan 40 Polis alınmıştır. Deneklerin yaşları 25 ile 35 arasında değişmektedir. psikolojik ihtiyaçları belirlemek için Edwards ölçme aracı kullanılmıştır. Verilerin analizinde t testi uygulanmıştır. Psikolojik ihtiyaçlar bakımından P.M.F.T.S. – S.O.P. ’lar arasında Başarma, Uyarlık, Düzen, Gösteriş, Özerklik, Yakınlık Gösterme, Duyguları Anlama, ilgi Gösterme, Başatlık, Kendini Suçlama, şefkat Gösterme, Sebat, Karşı Cinsle ilişkiler, Saldırganlık alt ölçeklerinde anlamlı sonuçlar bulunamamıştır. Psikolojik ihtiyaçlar bakımından P.M.F.T.S. – S.O.P. ’lar arasında Değişiklik alt ölçeğinde anlamlı fark bulunmuştur. .M.F.T.S.’ in değişiklik güdüsü, S.O.P. ‘den daha fazladır ve bu fark anlamlıdır.

(33)

1.6.8.5. Atılganlık İle İlgili Yapılan Çalışmalar 1.6.8.5.1. Yurt Dışında Yapılmış Çalışmalar

Bu alanda ilk inceleme çocuklarda atılgan davranışlar geliştirilmesi ve bunların ölçülmesi ile olmuştur (Chitenden, 1942, 7:1). Çocuklarda gözlenen baskın olma, iş birliği yapma ve çekingen olma davranışlarına değinilmiş, baskın olma özelliklerini törpülemek için oyun tekniği kullanılmış ve eğitilen çocukların daha az baskın olduğu görülmüştür.

Rathus (1973), atılganlık davranış öğeleri (ses tonu, göz teması, duruş v.s.) açısından bireyler eğitim gördüğünde, davranışlarının değişip değişmediğini incelemiş ve sonuçta eğitim görenlerin Rathus Atılganlık Envanterinden aldıkları puanların yükseldiği görülmüştür.

Mc Fall ve Twntyman (1973), gönüllü üniversite öğrencileri üzerinde yaptıkları bir araştırmada, bir isteği, bir ricayı reddebilme davranışını geliştirmeyi araştırmışlar, modelden öğrenme, davranışı prova etme, egzersiz yöntemleri uyguladıkları deney grubunda atılganlık davranışı yönünden kontrol grubuna göre önemli gelişmeler olduğunu saptamıştır.

Hersen ve arkadaşları (1973), atılganlık davranışlarını geliştirmek amacıyla başvurulan alıştırma, öğretim ve modelden öğrenme tekniklerinin etkilerini araştırmışlar ve elde ettikleri sonuçlara göre modelden öğrenme ve öğretim yöntemlerinin birlikte kullanıldığı grubun en yararlı olduğunu ortaya koymuşlardır.

Rimm ve arkadaşları (1974), grupla atılganlık eğitiminin olumlu sonuçlar verdiğini ortaya çıkarmışlardır. Araştırmalar, atılganlık eğitiminin, anti-sosyal bir davranış olan saldırganlığa yol açan öfkenin toplumsal kurallara uygun ve etkili bir şekilde iletiminde yararlı olacağını da belirtmişlerdir.

Avarett ve Mc Monis (1977), dışa dönüklük ve atılganlıkla ilgili kişilik özelliklerini karşılaştırmışlardır. Deneklere dışa dönüklüğü ölçmek için Eysenck Kişilik Envanteri, atılganlığı ölçmek için de Kendini Anlatma

(34)

Ölçeği verilmiştir. Eysenck Kişilik Envanterinden yüksek puan alanların, Atılganlık ölçeğinden de yüksek puan aldıkları görülmüştür.

Morgan ve Leung (1979), kendilerini yetersiz olarak kabul eden fiziksel özürlü üniversite öğrencileri üzerinde atılganlık eğitiminin etkilerini incelemişlerdir.18–40 yaşları arasında 9 bayan 5 erkek olmak üzere 14 denek üzerinde çalışılmıştır. Deneysel araştırmada ön-test, son-test kontrol grup modelinden yararlanılmıştır. Atılganlık eğitimi gören ve görmeyen denekler karşılaştırıldığında sosyal etkileşim becerileri, benlik ve benlik saygısı düzeyi ile kendilerini yetersiz olarak kabul eden atılganlık eğitimi verilen bireylerin sayıca arttığı denencelerin analizinden anlaşılmıştır. Çalışmada fiziksel özürlü üniversite öğrencilerinin yeteneksizliğinin kabulünün gelişiminde atılganlık eğitiminin etkili olabileceğini ortaya koymuştur.

Vangaansbeck (1980), çeşitli tepki sınıfları arasında erkeklerle kadınların tepki gösterme açısından farklılık gösterdiklerini belirtmektedir. Erkeklerin mantık dışı istekleri reddetme, olumsuz geri bildirim verme ve başkalarının görüşlerini kabul etmeme tepki biçimiyle atılganlık gösterdikleri tespit edilmiştir. Kadınların ise daha ziyade olumlu geri bildirimi verme yatkınlıklarının erkeklerden daha fazla olduğu bildirilmektedir.

1.6.8.5.2. Yurt İçinde Yapılmış Çalışmalar

Ülkemizde, atılganlık konusundaki ilk deneysel çalışmayı Voltan (1980b) yapmıştır. Voltan çalışmasında, sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerden ve kırsal kesimden gelen üniversite öğrencileri üzerinde atılganlık düzeylerini tespiti ve grupla atılganlık eğitimini konu almıştır. Atılganlık eğitiminin bireylerin atılganlık düzeylerine etkisinin de incelendiği çalışma sonuçlarına göre; Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerden ve kırsal kesimden gelen Üniversite öğrencilerinin, üst sosyo-ekonomik düzeye sahip, şehirde ikamet eden öğrencilere göre kendini anlatma, isteklerini elde etme, duygularını açığa vurma konularında daha yetersiz oldukları; çekingen kişilik özelliği gösterdikleri ancak atılganlık eğitimi sonucunda atılganlık düzeylerinde artış olduğu tespit edilmiştir.

Şekil

Şekil 1. Maslow’un ihtiyaçlar kuramı

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada elde edilen veriler incelendiğinde; vücut ağırlığı, boy uzunluğu, vücut kitle indeksi, vücut yağ oranı, yağsız vücut kitlesi, el pençe kuvveti, sağlık

resyon kat sayısının anlamlılığına ilişkin T testi sonuçları incelendiğinde ise sadece durarak uzun atlama ve squat dikey sıçra- ma değişkenlerinin MaxVO 2

Sporcu tükenmişlik ölçeğinin azalan başarı hissi alt boyutu ile sporcuların psikolojik becerini değerlendirme ölçeğinin öğrenmeye açık olma, güven ve başarı

Mabeyne çektiği telgrafta zavallı için kimbilir isyan çı­ karacak filân diye ne iftiralarda bulun­ muştur.» Fakat Anzavur, başına gelen bu darbenin

cylindracea’ den elde edilen sıvı alg özütünde bekletilerek yetiştirilen fasulye tohumlarının kök, gövde ve yapraklarındaki askorbik asit miktarları.. Hata

In our proposed security system heterogeneous determination of Elgamal cryptosystem inculcates various methodologies proceeding conversion of text data into binary files,

Diyare baskın ya da karışık tip İBS tanılı 466 hastada yapılan kesitsel bir çalışmada kolonoskopi yapılanlarda kolorektal kanser hiç rastlanmamış olup

11 incelendiğinde; araştırmaya katılan sınıf öğretmenleri 4+4+4 eğitim sisteminin öğrenciler açısından olumlu ve olumsuz yansımaları yönünde görüş