• Sonuç bulunamadı

Fatin Rüştü'nün "yasak aşk"ı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fatin Rüştü'nün "yasak aşk"ı"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİR DEVRİ SARSAN GONUL MACERASI

F I R T I N A l I A Q R Fatin RüStü Zori“ ile Vesam et Kutlu, uzun yıllar r l n I l ı l H M H g l t m utlulukları, sevgileri ve kavgalarıyla fırtınalı bir aşk yaşadılar. B u aşk. Fatin Rüştü Zorlu nun acı sonuyla noktalandı...

SUSKUNLUĞU B O Z D U R .

Hanım, Yasak A şk ı bugüne kadar kimseye anlatm adı. Hürriyet için sus­ kunluğu bozdu ve anılarını an lattı... • '1945 yılında, Ankara'da bir baloday­

dık. Fatin yanımıza yaklaşıp Fransızca olarak "Beni madamla tanıştırır mı­ sınız'’ dedi. Tanıştırdılar. Fakat sanı­ yorum ismimi ya tam anlamadı ya da beni hatırlayamadı. Biraz sonra gene Fransızca "Madam benimle dans eder misiniz?" dedi. Ben de Fransız­ ca 'Memnuniyetle' dedim... "

YASAK A$K ın öyküsü

Y a rın H Ü R R İY E T T E

Menderes in Dışişleri Bakam

nın sevgilisi Vesamet Hanım anlatıyor:

(2)

Menderes in Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü nün

başını döndüren aşk m ektubu, nasıl yazıldı—

ifesamet Hanımın

Hdem pijaması

9

F atin Hüştü’nün

“YASAK AŞK”ı

I Emin ÇÖLAŞAN’m kaleminden

■ C E S s s m i

SEVGİLİYE BAKIŞ i

*

ğunluğuna rağm en, Vesam et Hanım a zam an ayırm aktan geri kalm ıyordu...

Fatin Rüştü Zorlu’nun sevgilisi Vesamet Hânım, “Âdem pijam ası” (çırılçıp lak olm ak) olayım şöyle anlatıyor:

“Fatin’e gönderdiğim m ektupta, ‘ Sana bu m ektubu, Âdem pijam ası içinde yazıyoru m ’ demiştim . F atin’in cevabı şöyle oldu: ‘ K eşke o

mektubu

b a n a

Âdem

pijam ası M

mummam mmsm

^

6 Aralık 1987 Pazar

içinde

kendin

getirseydin... ’

Mektup,

kocamın

_

elin e M

O N f

g k f z ı i c a m V ~ V1L: 4 0 SAY,: 14243 ı t ı w i j T W ^ T T T t i - i J f i y at i: ıso l i r a

fayam et ^ _

tükk

İ

yk

^

! * • « “ ■ ■ JL"*

- - 7 . ^ »

ntnv mutinipı

H 9 İ H H I âH i A

6 Aralık 1987 Pazar

H u rrııaet

(3)

6 Aralık 1987 P azar(V )

Al|||

ARI A

R A Ç

RACA

Vesamct Hanım, artık Paris'te gazetecilik yapan M lVİLHIlLM DM y D rıy M f'ransızla evli olan km Reha'nın yanında geçmişin güzel, hâlâ canlı anılarıyla yaşıyor... Vesamet Hanım, şimdi “yasak aşkı” Hürriyet’e anlatıyor.

13 yıllık sevgilisi Vesame t

Hanım İlk kez konuşuyor

B

UGÜN yeni bir yazı dizisine başlıyoruz. Dizimizin iki kahramanı var. ilki, Ve­ samet Kutlu... Diğeri, Fatin Rüştü Zorlu... Zorlu, hayatta değil... Vesamet Hanım, Fatin Rüştü Zorlunun metresi... Özellikle 1950'li yılların Ankarası'nda büyük dediko­ dulara neden olan bir aşk öyküsü... 1954 - 1960 yılları arasında Demokrat Parti döne­ minin Devlet ve Dışişleri Bakanı olup 1961 yılında Yassıada'da idam edilen Fatin Rüş­ tü Zorlu ile hariciyeci Orhan Kutlu'nun hanımı Vesamet Kutlu arasında yaşanm ış büyük aşk... Zorlu idam edildiği zaman, 51 yaşında... Zorlu'nun eşi Emel Zorlu, kendi­ sinden beş yaş küçük. O da 1965 yılında, kocasından dört yıl sonra 50 yaşında ölüyor.

Vesamet Kutlu, 1920 doğumlu... Fatin Rüştü Zorlu ile büyük bir aşk yaşıyor. Zorlu evli. Vesamet Hanım da evli... Aşk, Türkiye'de ve yurt dışında sürüp gidiyor.

Ancak iki taraf da, eşlerine saygısızlık etmekten özenle kaçınıyorlar. Vesamet Hanım sonuçta eşi Orhan Kutludan ayrı­ lıyor. Fatin Rüştü Zorlu da eşinden ayrıl­ mak istiyor, ancak özellikle annesi Güzide Hanım, buna izin vermiyor. Zorlu, annesin­ den çok çekinen bir insan..

Vesamet Kutlu yıllardan beri Paris'te, bir yabancıyla evli olan kızı Reha'nın ya­ nında oturuyor. Vesamet Hanım şimdi kendi deyimiyle "anılanyla baş başa Türkiye'den uzakta yaşıyor...

Emin Çölaşan. Vesamet Kutlu yu buldu

ye ilk kez konuşturdu. Bir zamanlar bütün devlet kademelerinde, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde, Başbakanlık Konutunda, Ba­ kanlar Kurulu toplantılarında ve yurt dışın­ da her gün konuşulan bu ilişkiyi, bugün­ den başlayarak Hürriyette, hayatta olan tek tanığının ağzından okuyacak ve her­ halde beğeneceksiniz.

Fatin Rüştü nün

^ L ABAM subav- ,1 ■ ■ dı... O zaman B-^T fl “ Fen S anat”. ■ f l derdik. Askeri mühendis gibi bir şeydi... B ir­ çok deneyler yapardı. Çoğu za­ manı. yurt dışında geçerdi. Türkiye'ye harp malzemesi sa­ tın alırdı. Rahmetli, çevresinde çok sevilen bir insandı... Çün­ kü Ankara Orduevi'ni ihya etmişti. Çok güzel dans eder­ di... 0 günlerde babamın dans­ ları, özellikle yaptığı valsler. bütün Ankara'da dilden dile konuşulurdu. Unutmadan söy­ leyeyim . ağabeyim Cahit Apayık da subaydı ve daha sonraki' yıllarda Cumhurbaş­ kanı İsmet İnönü’nün yaveri oldu. 1950 yılına kadar onun yanında görev aldı... Biz, aile­ ce Ankara'ya geldiğimiz zaman ben küçücük bir çocuktum. Hatırladığıma göre, 1926 veya 1927 yılında geldik. Bize Hacı Musa Mahallesinde Kurşunlu Camn'nin yanında Ermeniler1 den kalma harap bir ev ver­ diler Annem Ankara'ya hiç alışamadı. O yüzden, bir aya­ ğımız hep İstanbul'da kaldı... 0 günlerde, bugünkü Yeni­ şehir. semti falan hiç yoktu Ankara'da... O vörede tek tük binalar vardı. Kızılay binası yapılmıştı. Biz Kızılay bina­ sının hemen arkasında, İzmir Caddesi'nde bahçeli bir evde otururduk. Aramızda bahçe duvarı falan da yoktu. Çoluk çocuk, şimdi Kızılay olan tar­ lalarda oyun oynardık... Ben de daııs etmesini çok severdim. Hayatım müzik ve danstı... Şimdi bile müziği ve dansı çok s e v e rim . M ü zik siz u y u ­ yamam... Başucumda müzik olmazsa uyuyamam ... İşte böyle devam ederdi Ankara'da hayatımız. Aslında çalışkan bir öğlenci değildim... Bir süre sonra, beni Ankara Kız Ensti- tiisii'ne verdiler. Tabii o za­ manlar, kısa bir süre sonra ta­ mamen başka bir hayata döne­ ceğimi nereden bilebilirdim ki?... Evet, kader insanları bir yerlere sürüklüyor...

BENİ. AİLEM EVLEN DtRDİ • Nasıl oldu efendim bu aşamadan sonruki gelişme­ ler? Neler yaşadınız?... Bu­ rada olayı rahmetli Fatin Rüştü Zorlu ile tanışmanıza getirmek istiyorum...

Onu anlatacağım beyefen­

di... Oraya geleceğiz zaten... Ben 17 yaşında bir genç kız olm uştum . Dansa düşkün­ lüğüm yüzünden, annem her­ halde benim için “ Bu kız bir gün evden kaçacak” diye düşünüyordu. Oysa babam be­ nim dans olayıma karşı değildi. Babam çok açık fikirli bir in­ sandı. Beni 17 y aşımda apar topar evlendirdiler. Kocam bir hariciyeci idi. Adı Orhan Kut­ lu. 28 yaşındaydı. Aileni evlen­ dirdi. Kendisini daha önceden hiç tanımazdım. Ne “Evet”

diyebildim, ne de “Hayır” ...

Sonunda kısmetmiş, evlendik. Kocamın tayini Amerika'va

çıkmıştı. Birdenbire, Amerika' ya yola çıktık. Yıl 1937...

OKYANUSU DÖRT GÜNDE AŞTIK • Kocanızı daha önce­ den tanır mıydınız?

Hiç tanımazdım. Ama o beni tanırmış. Hatta beni ağa­ beyimle birlikte sokakta görür ve ağabeyimi benim sevgilim zannedermiş. O yüzden de, bir ara beni istemekten vazgeçmiş.

• 1937'de Türkiye'den A-merika'ya nasıl gidiliyordu?

(Devamı Sa.21. Sü.5'de)

t

Vesamet Hanım, Fatin Rüştü Zorlu’yu daha çocukluk y ılların ­

da,

kendi deyimiyle “oğlan çocuğu gibi dolaştığı” yıllarda,

ağabeyi Cahit Apayık’u ı arkadaşı olarak tanım ış. Hem de ge­

lecekte sevgilisi olacağım akim ın ucundan bile geçirmeden...

»“Her zamanki şakamı yapıp bisikletim in ön tekerleğini ağabe­

yim in banavinrmın arasına sokuverdim* diye başlıyor anlat­

maya ve ekliyor: “Yanındaki nefer kıyafetli adam bana dönüp

öyle ters ters baktı ki, sanki ‘Kim bu arsız k ız?’ der gibiydi..

» Eve dönüp de ağabeyinin arkadaşım a yakışıklılığı dillerde dola­

şan Fatin Rüştü olduğunu öğrenince şöyle demiş küçük- Vesa-

met: ‘Aman, neresi yakışıklı bunun? Tipsiz b ir şeymiş meğer...*

(4)

7 Aralık 1987 Pazartesi

Cş)

İ t i

i ' " ' . ’

ANARKEN... £ ;nm

leri Bakanı Katin Rüştü Zorlu.

Dtşişu'r.

o n m . . . . __T.„

mesleği gereği çok fazla yolculuk yapan

Fatin Rüştünün

YA S A K A S K ’ ı

bir kişiydi. lîir gün. bu güzel kadına duyduğu aşkı "Bunca zamandır senin peşinde olduğumu anlayanındın mı?" sözcükleriyle ve gözyaşları içinde dile getirmişti... Vesumct Hanım şimdi. Ka­ tin Bey iıı o unutulmaz günlerde kendi­ sine yolladığı çok güzel iki resimle, kol düğmesinden yaptırdığı yüzüğü, fırlatıp attığı için yanıyor. Ama. elden ne

gelir ki?...

Mu, lesamet Hanıma

âşık olduğunu açıklarken,

çocuk gibi ağlıyordu...

Adem pijaması

yazılan aşk mektubu

HİNDİSTAN

SICAĞI

Vesamet Hanım. Hindistan'da görevi gereği bir yandan resmi davetlere katılıp Başbakan Ca-vaharlal Nehru ile dünya sorunla­ rını konuşuyor, bir yandan da Hindistan'ın daya­ nılmaz sıcağın­ da da olsa, verdiği sözü yerine ge­ tirip Zorluya “dostluk dolu” mektuplar yazı­ yordu. Mek­ tuplardan birinde kullandığı “Âdem pijaması" sözcüğü ikisi­ nin de başım der­ de sokacaktır...

V ET, Vesamet Hanım, 1945 yılında Amerika'dan kocanızla birlikte dön­ dünüz ve Ankara Palas'ta küçük çocu­ ğunuzla birlikte yaşamaya başladınız. Nasıl karşılaştınız Fatin Rüştü Zorlu ile?

Biz yeni dönmüştük. Ilariciye Köş- kü'nde bir balo vardı. Bu benim dönüşteki ilk balomdu. Birçok yabancılar falan da yardı. Sohbet ediyorduk... Bü­ yük biri gelmişti, şimdi kim olduğunu hatırlamıyorum. Onun şerefine verilen bir baloydu. Dediler ki “ Fatin'le Emel de geldiler...” Ben orada kendisini sadece gördüm, hepsi o kadar... Fatin, biraz sonra bizim gruba geldi ve Fransızca olarak yanımdakilere dedi ki “Madam ile beni tanıştırır mısınız lütfen?...” Beni tanıştırdılar, ama tah­ min ediyorum ismimi ya tam anlamadı ya da beni hatırla­ yamadı... Bunu bilemiyorum... Birazdan bana yine Fran­ sızca olarak “Madam, benimle dans eder misiniz?” diye sordu, ben de Fransızca “Memnuniyetle” dedim... Dans etmeye başladık...

• Bu sırada sizin Türk olduğunuzu biliyor muydu Fatin Bey?

Hayır, bilmiyor... Hiçbir şey bilmiyor ve beni yabancı zannediyor. Dans ederken birbirimizle Fransızca konuşuyo­ ruz... Fakat biz Fatin'le herhalde biraz uzun dans etmiş olacağız ki, ağabeyim gelip benim omzuma vurdu ve

“Hanımefendi emir buyurdular, seninle vals yapa­ cağım” dedi... Ağabeyimin, Cumhurbaşkanı ismet

İnönü'nün yaveri olduğunu daha önce söylemiştim... (Ui'Mimı Sa.23. Sü.I'de)

• Vesamet Kutlu 1945’te Ankara’da bir baloya katılıyor. Çocukluğunda ‘Bu mu yakışıklı?' dediği Fatin Rüştü Zor­ lu, onu Fransız sanarak “Madam, be­ nimle dans eder misiniz?’ diyor i l a n ­ sızca... Vesamet Hanım da bozmuyor ve aynı dilden yanıtlıyor: ‘Tabii..’

• Zorlu, dans ettiğ i îrad-ımn H m ol­

duğunu öğrenince, p istin ortasında

kucaklayıp ayak larım yerden kesi­

y o r Vesamet Hanım’ın ve “O küçük

k ız demek k i bu hale gelm iş...” di­

ye h ay k ırıy o r. Çok geçmeden An­

kara, F atin , Vesamet’e âşık oldu’

dedikoduları ile çalkalanacaktır.

• Orhan Kutlu Hindistan Büyükelçili- ği’ne atandığında ortalık bir kez daha çalkalanır. Şöyle anlatıyor Vesamet Hanım: ‘Fatin otele geldi ve ‘Senin peşinde olduğumu anlayamadın m ı?’ dedi. Çocuk gibi ağlıyordu Ona, küçük b ir çocuğum olduğunu söyledim...

• Vesamet Hanım’ın H indistan’dan

“Adem pijam ası” ile yazdığı mek­

tuba, Zorlu’nun yolladığı cevap Or­

han Bey’in eline geçiyor.

M a r n ım

b ir ifadeyle yazılan bu sözler, fırtı­

nalı b ir aşkın başlangıcı olacaktır...

(5)

5. 'İNCİ SAYFADAKİ YAZININ DEVAMI

“ Âdem pijaması” ile yazılan

aşk mektubu

Mevhibe Hanım da baloday- ' di... Demek ki ağabeyime |

“iiit. kardeşinle dans et” de­ miş... Ağabeyim omzuma vu­ rup da beni alınca. Fatin fena halde bozuldu... Biraz sonra

Fatin, büyük bir tılsımla yine yanıma geldi ve beni tekrar dansa kaldırdı... Dedi ki “Ben Cahit'i çok iyi tanırım. Siz kimsiniz?...” Bu sefer artık Türkçe söylüyor... Bana uzun uzun sorular sordu... Sonunda ben de' "Eee, Cahit benim tesadüfen ağabeyim olur”

deyince Fatin beni dansın or­ tasında yakaladığı gibi kucak­ ladı ve havaya kald ırd ı...

“Vaaay, o küçücük kız de­ mek ki bu hale gelm iş haa?” diye bağırdı. Herkesin önünde Fatin'in beni böyle ha­ vaya kaldırmasıyla birlikte, dedikodular da başladı zaten... Sonra Fatin'le sık sık ailece görüşmeye başladık. Hemen lıer gece, bizim kaldığımız An­ kara Palas'a gelirdi. Oturur­ duk, sohbet ederdik. Bana kar­ şı tamamen bir kardeş gibi, bir dost gibi hareket ediyordu.

HİÇ İLTİFATTA BULUNMAMIŞTIR... • O sohbetlerde kocanız da olur muydu sizin?

Elbette olurdu... Kocam olurdu, başka gruplar olurdu...

Fatin bana bir kardeş gibiydi. Bana bir tek gün olsun iltifat­ ta bulunmamıştır, kompliman yapm am ıştır. Bana bütün komplimanları karısı Emel ya­ pardı... “Size bayılıyoruz, siz nereye gitseniz oraya geliyo­ ruz” derdi.. Fatin'le aramız­ da hiçbir şey kesinlikle yoktu. .Ama bazen de, bir şeyler his­ settiğim olurdu.

• özür dilerim hanıme­ fendi, kocanız Orhan Kutlu ]

da, Fatin Rüştü Zorlu da ha­ riciyeci...İkisi arasında bir ast, üst, amir, memur ilişki- j

si var mıydı?

Hayır, hayır... İkisi ayrı dairelerde çalışırlardı. Sadece- arkadaştılar. 1 Iatta Fatin'ler de Beyrut'taki dış görevlerin­ den yeni dönmüşlerdi. Biz Amerika'dan döndüğümüzde, onlar da Beyrut'tan gelmişler­ di... Bazen dikkat ederim, bü­ tün hariciyeciler otelde yemek yemişiz... Herkes iş saatinde bakanlığa gider, ama Fatin bi­ raz sonra dönüp yine gelir. Yine benimle oturur. Arkadaş­ ça sohbet ederiz... Tabii bu durumda bile dedikodular baş­ ladı “Fatin, Vesamet'e âşık oldu” diye... Ama biz hep dost kaldık ve yıllar böyle geçti. Sonra kocam Hindistan'a ta­ yin edildi bir gün... ATİ 1947. Demek ki Ankara'da ta h ­ minen iki yıl kalmışız. Bu Hindistan'a tayin işi bana çok ağır geldi... Çünkü tahmin et­ tim ki. bizi sırf Fatinden

uzaklaştırmak için bakanlık bu kararı aldı. O sırada Dışişleri Bakanı Haşan Saka. Genel Sekreter de Fuat Carim di...

Haşan Saka'nın hanımı hem beni severdi, hem onları sever­ di. Fuat Carım da Ankara P alas'ta oda komşunıuzdu. Onlar da orada kalırlardı. Bir J gün kendisine “Beyefendi bu Hindistan fikrine bir türlü alışamadım” dedim. Bana döndü, “Ne o, yoksa Hindis­ tan’ı beğenmedim mi? Beni oraya tayin etseler, ben yü­ rüyerek giderim” dedi... B i­ zim Hindistan'a gönderilme­ mize Fatin de büyük tepki gösterdi. O sırada Türkiye'nin ! H in distan'd a büyükelçiliği i yok. Elçiliği biz gidip aça­ cağız... Fatin bir gün otelde yanıma geldi ve çocuk gibi ağ­ lamaya başladı... Diyor ki

“Hâlâ anlamadın mı bu ka­ dar yıldır senin peşinde ol­ duğumu?...” Havuzun başına kadar biraz yürümemizi iste­ di... Ve orada döküldü. Anka­ ra'daki son iki günümüzdü...

• Siz ona ne dediniz bu durumda?

Gayet soğukkanlı olarak dedim ki, “Böyle bir şey söz konusu olamaz. Benim kü­ çük çocuğum var. Çocu­ ğumun bana ihtiyacı v ar...”

O zaman ilginç bir şey yaptı. Rusya'dan almış, olduğu kol düğmeleri vardı. Üzerinde dört

taş var, dördü de ayrı renkler­ de... Biz bunları çok komik bulup alay ederdik. Tuttu bu kol düğmelerinden birini ko­ lundan kopardı ve bana derli ki, "Bana söz ver ve bunu bir yüzük yaptırıp parma­ ğında taşı...” Onu kırıp bana verdi. Bir Ermeni kuyumcu vardı “ S arıyan ” adında... Evet, o kol düğmesini o gün yüzük yaptırdım.

• Siz onun ağlamasını görünce neler hissettiniz?

Çok şaşırdım... Son dere­ ce şaşırdım. Ne yapacağımı bi­ lemedim...

• Peki sizin kendisine karşı hiçbir duygusal yakın-lığınız yok muvdu?________

MEKTUP KOCAMIN ELİNE GEÇTİ

Beni çok iyi anlamıştı ve ahbaplığımızı hiçbir zaman bozmamıştı. Onun arkadaşlı­ ğından ben de çok hoşlanıyor­ dum ama hepsi o kadar... Hepsi ondan ibaretti ve biz çok acele olarak Hindistan'a gittik... Fakat o kol düğmeleri­ ni bana verirken “Anlamıyor musun? Emel benden ayrı­ lacak. Benden ayrılmak is­ tiyor. Hindistan'a gitm e”

diye çok ısrar etti... Zaten ka­ rısıyla geçinemediklerini hep söylerdi... Ve “Söz ver, baı%ı oradan mektup yazacaksın”

dedi. Ben de söz verdim... Biz mektuplaşmaya başladık. Fa­ kat bazen kadınların geveze­ liği, başlarına iş açıyor. Hindis­ tan o kadar sıcaktı ki... Bir gün ona yazdığım bir mektup­ ta, “Sana bu satırları Âdem pijaması ile yazıyorum” de­ dim... Yani çırılçıplak yazı­ yorum... O da bana cevap ya­ zıyor ve diyor ki, “Keşke o mektubunu bana Âdem pi­ jaması ile kendin

verebilsey-d in ...” Çok masum bir şey yani... Ve Emin Bey, bu mek­ tup kocamın eline geçti orada. Tamamen bir şanssızlık. Aslın­ da Fatin'in hiçbir hatası yok. Ben ona öyle bir mektup ya­ zarak bir erkeğe, çanak tutmuş oldum... O da tabii, bir erkek olarak öyle yazıyor. Şunu da belirteyim ki, kocam bana son derece inanırdı. Ona hiçbir za­ man yalan söylememiştim... Mektubu almış ve açıp oku­ muş... Bir hışımla eve geldi...

“Evet” dedim, “Ben Fatin'e

böyle böyle yazdım, o da bana bir erkek olarak bunu yazmış. İnkâr edecek deği­ lim. Gayet tabii ki benim kabahatim...” Kocam dedi ki

“Onunla bir daha mektup­ laşm ayacaksın...” “ Sana böyle bir söz veremem. Ga­ yet masum bir şekilde mek­ tuplaşıyoruz” dedim. İşte biz o sırada kocamla ayrılmaya kalktık. Fakat uzun şeylerden sonra ben Türkiye'ye dön­ medim ve kocamın yanında kaldım. Bizim Fatin'le mek­ tuplaşmamız bundan sonra da devam etti. Ben adres olarak postaneyi vermiştim. Mektup­ ları gidip postaneden alırdım. Ancak durumu kocam da bili­ yordu ve sabahleyin kim erken kalkarsa, doğru postaneye ko­ şuyordu m ektupları almak için... Bir gün sabah yine git­ miştim postaneye... Fatin

mektup göndermiş. Fakat ak­ siliğe bakın ki. ben kapıda tam mektubu açarken, kocamla karşılaştım... Anladı tabii ve

“Yırtacaksın o mektubu”

diye bağırdı... Yırtm adım ... Mektubu yırtıyormuş gibi ya­ pıp zarfı yırttım... Bu mek­ tubun içinden iki resim çıktı... Mektup “ En sevdiğime” diye başlıyor. Resimlerden biri ön­ den, biri yandan çekilmiş... O kadar güzel resimlerdi ki... Hatta bunları çeken fotoğrafçı daha sonra aylarca vitrininde teşhir etmiş... Bana sonradan,

“Sana resim göndereceğim diye başıma bir de bu iş gel­ di” diye yazmıştı. O resimler­ den şimdi ne yazık ki hiç kim­ sede yok. 1955 yılında bir gün kendisine çok kızmıştım. O re­ simleri yırtıp attım. Bana he­ diye ettiği yüzüğü de fırlattım gitti. Çok üzülüyorum bunu yaptığıma ama, elden ne gelir?

YARIN:

(6)

8 Aralık 1987 Salı @

Fatin Rüştünün

“ Y A S A K A Ş K ” ı

VAZGEÇMİYOR

Fatin Rüştü Zorlu, eşinden ayrılmaya karar veren sevgilisinden bir türlü vazgeçmiyor ve onu görebilmek için sık sık İstanbul'a gelmekten de geri kalmıyordu...

Vesamet Hanım

i

kocasıyla oturuyor

ama Zorlu ile

sevişmekten kaçınmıyor

Vesamet Hanım, ondan bamilc kaldığından Fatin Rüş­

HABERİ YOKTU

tü Zorlu'nun bundan haberi olmadığını, kocası Orhan Kutlu'nun ise durumu sakin karşıladığım söylüyor...

• Fatin Rüştü Zorlu, Kutlu çiftinden bir hafta

sonra Cenevre’ye geliyor. Vesamet Hanım, ge­

risini şöyle anlatıyor ‘Oteline gitmezsem,

kendisinin bana geleceğini söyleyip beni teh­

dit edince arabama atlayıp oteline gittim İs­

ter istemez gittim. Ve, otelde beni elde etti...

• “Kocam Anadolulu” diye devam ediyor Ve­

samet Hanım, “Hamile kaldığımı duyarsa

beni öldürür diye düşündüm. Ona hiç ya­

lan söylememiştim. Fatin Rüştü’nün de,

hamileliğimden haberi yoktu. B ir gün ko­

cama anlattım ... Bana ‘Sarhoş muydun?’

dedi. Oysa içk i içmediğimi iy i b ilird i...”

• ‘İki insanın arasında kalmıştım’ diyor Ve­

samet Hanım geçmiş günleri anarken, “Biri

kocamdı, diğeri sevdiğim insandı. Ama Fatin

ağlayınca işler değişti, Paris’e onun yanına

gittim Çok acı çektim. İntihar geçmedi aklım­

dan ama, ‘Keşke ölsem de, bunlar başıma

gelmemiş olsn’ diye düşünüyordum sık sık...’

NKARA'da ve H indistan'da olduğunuz günlerde F a ­ tin Rüştü Zor-lu'yu seviyor muydunuz hanım efendi? Ona âşık mıydınız?

Her bakımdan anlaştığım bir insan olmuştu. Ona hiç kuşku vok... Ve aramızda bir alışkan­ lık oluşmuştu... Ama benim bir erkeği ilk görüşte sevmem mümkün değildi. Benim ha­ yatım hem Türkiye'de, hem de kocamın ilk görev yeri olan Amerika'da hep erkeklerin içinde geçmişti. Yani kadın erkek ilişkisi benim için mutla­ ka sevmek ve âşık olmak değil­ di. Fatin'le olan ilişkimde de arkadaşlık, samimiyet ve ko­ nuşmak hep ön planda gelirdi. Ama ona karşı ilgisiz olduğu­ mu da söyleyemeyeceğim.

• Peki bu duygular ne za­ man sevgiye ve aşka dönüş­ tü? Hindistan'dan mektup­ laşırken mi?

Hayır, değil... Kocam kon­ solos olarak Hindistan'dan İs­ viçre'ye atandı ve biz doğruca Cenevre'ye geldik. Bu söyle­ diğim olay 1951 yılında oluyor.

• Yani o sırada Demokrat Parti iktidar olmuş. Peki

Katin Bey henüz siyasete girmemiş mi?

Hayır, Fatin o sıralarda ha­ riciyeci, Dışişleri Bakanlığı'nda üst düzeyde bir diplomat. He­ nüz siyasete falan girmiş de­ ğil... Galiba genel müdürdü... Biz Cenevre'ye geldikten bir hafta sonra Fatin de oraya geldi ve beni elde elti...

• Nasıl elde etti yani?

Bir nevi tehditle yani... Bil­ miyorum ki nasıl söyleyeyim...

• Elde etti derken, fizik olarak mı elde etti? Yani onunla yattınız mı?

Gayet tabii... Artık bu kadar şeyden sonra normal değil mi? Ondan sonra Fatin hemen her hafta sonu Türkiye'den İsviç­ re'ye bana gelmeye başladı.

• Özür dilerim, burada bir şey soracağım... Sizi tehdit­ le elde ettiğini söylemiştiniz. O nasıl oluyor?

İlk gelişinde bana telefon açlı ve “Eğer sen. şimdi benim otelim e gelm ezsen, ben oraya geleceğim."’ dedi. Ben de atlayıp arabama gittim. İs­ ter istemez gittim... Ve otelde birlikte olduk. Ondan sonra da hamile kaldım ben!...

• Kimden hamile kaldınız? Kocanızdan mı, Fatin Bey' den mi?

Fatin'den kaldım tabii...Ne var bunda?

yorduk... Sonra bahar geldi ve kızımın doğum günü yaklaştı. Ben kızım Reha'nın yanına. Lozan'a gitm iştim . Kocam

Orhan Kutlu bana telefon açtı ve dedi ki: “Doğum gü­ nünü burada, konsoloslukta kutlayalım. Ben hazırlık yapmaya başladım. Sen al kızı ve buraya gel.” ... Ben kızımı alıp Cenevre'ye gittim ve konsolosluğa girmeden önce de kocama “ Bana hangi otel­ de yer ayırtmış?” diye haber gönderdim. Kızımı gönderdim

“Git babana so r." diye... K o­ canı aşağıya indi ve dedi ki:

“Burası konsoloshane. Se­ nin odan zaten ayrı idi. Eğer sence bir sakıncası yoksa, burada eski odanda kal ve çocuk için kötü bir şey olmasın. Eski odan ol­ duğu gibi duruyor...” Bövle- ce ben de yukarı çıktım ve doğum günü partisi yaptık. O sırada kocam bana dedi ki:

"Mahkeme bizi ayırmamış. İki yıl, yeniden deneme sü­ resi verm iş...” Ve ben boşan­ mamış olduğumuzu boylere öğrendim. Oysa bu iş artık bit­ ti sanıyordum. Hatta orada bana dedi ki: “ Bak, kızımız da var... Bir kez daha dene-yemez miyiz?” Benim zayıf tarafıma hitap etti. Zaten çok iyi bir insandı rahmetli kocam. Bu durumda ben orada kal­

dım.. Zaten her şeyimiz ayrıy­ dı. Öyle arkadaş gibi yaşıyor­ duk.

• Peki bu arada Fatin Bey' le ilişkiniz nasıl sürdü?

Efendim o sıralarda Fatin.

Paris'te NATO büyükelçisi ol­ muştu. Hem Ankara'daki gö­ revine devam ediyor hem de mevzuata uygun olduğu için büyükelçilik yapıyordu. Bu yüzden sık sık Paris'e geliyor­ du. H alta kendisiyle alışverişe çıkıp tabak, çatal, bıçak ta­ kımları bile ısmarladık bü­ yükelçilik için...

Fatin, benim kocamla yeniden birlikte olmama, tabii, çok kız­ mıştı. Benim kocamla kalmaya karar verdiğim gün, biz Fatin’

ie Paris'te buluşacaktık. Ben Cenevre'den oraya geçecektim. Fakat Fatin gelmiş ve beni bulamamış. Kocama dedim ki:

“ Bak bilesin, ben Fatin'e bir telefon edeceğim ...” Gece varisi saat 12'de ben Fatin'i

aradım ve tam sabah saat al­ tıya kadar telefonda konuş­ tu k ... A ğlam alar vesaire... Beni tam altı saat telefonda tuttu. Muazzam bir şey tabii... İşte ben o sırada çok büyük acı çektim. Fatin mahkeme kara­ rını benden duyunca dedi ki:

“Kocanla kalmaya, tek ba­ şına nasıl karar verirsin? Bu ikimizi ilgilendiren bir şey­ d ir...” İki insanın arasında

kalmıştım. Biri kocamdı, diğe­ ri sevdiğim insandı. Fatin ağ­ layınca işler değişti tabii... He­ men gelip beni alacağını söy­ ledi. Bunun üzerine ben gittim Paris'e. Fatin'in yanına...

• İki erkek arasında boca­ larken çok mu acı çektiniz?

Çok acı çektim. İntihar et­ mek falan aklıma gelmedi ama kendi kendime hep diyordum ki: "Keşke ölsem de, bunlar başıma gelmemiş olsa...” • Bütün bunlar olup biter­ ken kocanız ne yapıyor?

Kocam çok medeni bir in­ sandı ve kendisine hiç yalan söylemediğimi bilirdi. İşte F a ­

tin'den hamile kaldığımı söyle­ miştim. Ondan sonra Fatin'le

hiç yüz yüze gelmemişti... Bir süre sonra bir ‘tanıdıklarımız yemek daveti veriyor. Bizi de karı koca çağırdılar. Kocam onunla karşılaşmayı istemiyor­ du. Oraya Fathi de gelecek­ miş. Kocam onun da geleceğini öğrenince “Biz gitmeyelim."

dedi... Cıitmek istemedi... İşte o zaman, kocama yalan söy­ ledim. Dedim ki: “Geçmiş bir hikâye için, böyle yapmana gerek var mı? Biz de gi­ delim... Fatin'in olması hiç­ bir şeyi değiştirmez benim açımdan...” Çok azap çektim ama, kocama galiba ilk yala­ nımı orada söylemiş oldum. Biz böylece davete gittik vc ikisi karşı karşıya geldiler. Ama ikisi de hiç bozmadılar ve medenice davrandılar... Sonun­ da 1954 yılında bizim Türkiye tayinimiz çıktı. Ben kızımla birlikte artık memlekete döne­ ceğim. Kocam da işlerini dev­ rettikten sonra, bizim arka­ mızdan gelecek.

• Yani Cenevre'de olduğu­ nuz sürece Fatin Bey'le iliş­ kiniz hep sürdü mü?

Hep sürdü... Sık sık birlikte olduk... Biz kızımla ikimiz Ce­ nevre'den Roma'ya geçip ora­ da alışveriş yapacağız ve sonra da o zamanların meşhur Anka­ ra Vapuru'yla İstanbul'a gele­ ceğiz. Biz trene bindik... Ve Lozan'da aynı trene elinde bir çiçekle Fatin de bindi...

• Siz mi haber vermiştiniz kendisine?

H ayır, ben h aber

ver-Looking .1“ (hough «he stepped from the pages of the Arab ian Nights, bewitching Mm e Kutlu poses here in a native Tu rk u h costume . the masMVC wrought-iron gates of the Turki

an cfTc live se t'ing for this garb of

MAMIfCItl nİRİ

Yıl 1940... Vesamet Hanım,Was-l ı Hanım,Was-l H Hanım,Was-l ı n C I ı UİDI hington'daki Türkiye Büyükelçili-ği'nde 70 yıllık bir Türk giysisinin içinde, tıpkı bir manken gibi. Olayı yazan gazete altın işlemeli giysiye duyulan hayranhğı dile getiriyor ve Vesamet Kutlu'nun elmas iğ­ neyle tutturulmuş yemenisinden söz etmeden geçemiyor...

medım... Herhalde arkadaşlar­ dan haber almış. Ben Fatin'i trende görünce çok şaşırdım. Geldi bizim kompartımana ve kızımın tam karşısına oturdu. Benim kızım R eha o sırada dokuz yaşında ve hiç Türkçe

bilmiyor... F atin geldi kızımın karşısına oturdu. Ben de y a ­ nındayım.

YARİN: İŞLER YİNE BOZULUYOR

• Peki doğurdunuz mu ço­ cuğunuzu?

Hayır... O gene benim şe­ yimden oldu... “Benim ko­ cam Anadolulu... Duyarsa beni öldürür.” diye düşün­ düm. Ama kocama gerçekten, hiç yalan söylememiştim o güne kadar. Hamile kaldığım­ dan Fatin'in haberi yoktu. Bir gün kocama durumu anlattım. Kocam çok sakin karşıladı...

“Yoksa sarhoş falan miy­ din?” diye sordu. Oysa hiç içki içip ediğimi o da bilirdi... Sar­ hoş olmadığımı söyledim...

“ Ne yapmayı düşünüyor­ sun?” diye sordu... "Aldıra­ cağım” dedim ve çocuğu al­ dırdım. İki gün sonra da kon­ solosluğa gelip valizimi top­ ladım. Kocam beni havaala­ nına götürdü. İki yanağımdan öptü ve vedalaştık, tik ayrıl­ mamız böyle oldu Emin Bey...

• Siz nereye gittiniz?

İstanbul'a, ağabeyimin ya­ nına gittim.

• O sırada kızınız yaklaşık altı yaşında. O da sizinle mi geldi?

Hayır, kızım İsviçre'de yatılı okuyordu. Kızım orada kaldı.

• E vet İstanbul'a dön­ dünüz... Sonuçta kocanızla boşandınız mı?

Sözümona aramızdaki ilişki bitti ve boşanmaya karar ver­ dik. Kocam mahkemeye baş­ vurmuş... Fakat ben İstanbul' da iken, Fatin bu kez de sık sık oraya gelmeye başladı. Ço­ ğunlukla Çınar Ötel'de

(7)

buluşu-T l

5 ^

12 Aralık 1987 Cumartesi(b

; :a; :: >

a w

« iNrafatE ¿ARAŞTIRMA

Vesamel Hanım, Zorlu nun Uam edildiğini öğrendiğinde yıkılıyor

İ t

Dünyam bitti

99

ı Zorlu ile en son 26 Mayıs 1960 akşam ı konu­

şuyor Vesam et Hanım ve şunları anlatıyor:

“Telefonu dinleniyordu Önce ‘Çıkın aradan. Ye­

tişir yaptığınız.’ diye haykırdı; sonra da hana

kendilerine İzm ir’de yapılan tezahüratı an lat­

m aya haşladı. Dayanamadım, ‘Fatin, artık hana

da m ı propaganda yapıyorsun?’ deyiverdim.”

»Vesamet Hanım., 2 7 M ayıs’m hem en önce­

sinde bunalım içinde olan Zorlu’ya son b ir

m ektup y azar. Am a gönderem ez. “H alâ, z a r­

fın ı bile açm adan sak larım o m ektubu.

M ektupta ‘B u n ların hepsi geçer. Sen sadece,

yaşam aya bak’ diye yazm ıştım ...” diyor.

»“Fatin’in yakın h ir arkadaşına telefon ettim .

Bana ağlayarak ‘A rtık hana sorm a kardeşim ’

dedi.” diyor Vesamet Hanım, Zorlu’nun ölü­

münü haber alışım anlatırken ve devam edi­

yor: “Olmuş her şey... Olmuş bitm iş... Asm ışlar...

0 günden sonra zaten yaşamadım gibi h ir şey.”

Fatin Rüştü/'nün

“ Y A S A K A Ş K ” ı

m

Ondan

EMEK ki, Fa-tiıı B e y , 27 Mayıs'm bir­ kaç gün önce­ sinde T ürki­ ye'ye dönüyor, sonra haberleştiniz Emin Bey. bizim Paris' teki NATO Büyükelçisi Hay­ dar Gök bana dedi ki “Sen, İsviçre'ye gitme ve burada kal. Sen burada olursan, hiç değilse günde iki defa bura­ yı arar, kendisiyle konuşu­ ruz, telkinlerde falan bulu­ nuruz...” Böyiece beni kan­ dırdılar ve ben havaalanından sefarete döndüm. Fatin, sabah akşam beni arıyordu ve “Her şey iyi gidiyor” diyordu. O şekilde söylüyordu. Ben 25 Mayıs günü Paris'ten İsviçre' ye, kızımın yanma geçtim. 0 gün Fatin'le konuştuk. 26 M a­ yıs sabahı yine aradı, konuş­ tuk... Aynı günün akşamı saat 20 dolaylarında yine aradı... Tahminen kırk dakika konuş­ tuk... “Çok yorgunum, hâlâ bürodayım” dedi... Derken, galiba telefonunun dinlendiğini hissetti ve “Çekilin efendim, çıkın artık aradan... Yetişir bu yaptığınız” diye bağırma­ ya başladı... Ama nası^ avaz avaz bağırıyor... Sonra birden­ bire bana propaganda yapma­ ya başladı... “Bize İzmir'de şöyle tezahürat yaptılar, halk böyle büyük ilgi gös­ terdi” falan deyince ben artık dayanamayıp “ Fatin, artık bana da propaganda mı ya­ pıyorsun?” d eyiverd im ... Böyiece vedalaştık ve bu son konuşmamız oldu. Biliyorsunuz ertesi sabah ihtilal oluyor ve hepsini toparlıyorlar. Kendisini bir daha da görmedim hiç.

O sırada Haşan Esat İşık,

tesadüfen İsviçre'deydi. Ertesi gün gideceğini öğrendim Tür­ kiye'ye... Hemen Fatin'e bir mektup yazdım. Haşan Bey'i de buldum ve “ Mektubu Türkiye'de Fatin'e postalar mısınız?” dedim. “Hay hay”

dedi... İki satır bir şeydi yaz­ dığım...

• Ne yazdınız?

“Bunların hepsi geçer. Sen sadece yaşamaya bak”

diye yazmıştım. Mektubu erte­ si gün Haşan Bey'e gönderdim havaalanına... Ancak bulama­ mışlar. Mektup bana gerisin geri getirildi. O mektubu, ka­ palı zarfının içinde halen de saklıyorum. Hiç açmadım o zarfı bugüne kadar... Ye hep yanımda taşırım...

SANKİ, İÇİME DOĞMUŞ • Sadece o kadar mı?... Sadece “Bunların hepsi ge­ çer. Sen sadece yaşamaya bak" diye mi yazmıştınız?

Evet öyle... Sanki içime doğmuş gibi...

• Hanımefendi bu ko­ nuşmayla sizi üzen konulara değindiğimi biliyorum ve sizden özür diliyorum. Ama birkaç şey daha sormak is­ tiyorum... Fatin Bey Yas-sıada'da yargılandı ve idam edildi...

Haa, bakınız... Oraları hiç söylemeyin lütfen... B a ­ kınız İngiltere'nin en tanınmış avukatlarından biri İsviçre'ye gelmişti. Ben Yasamda

Dava-ları'nı sürekli olarak gazeteler­ den takip ediyordum. O avu­ kat bana dedi ki: “Bu bir as­ keri darbedir. A skerler, meşru yollardan gelmiş bir hükümeti devirmişlerdir. Seçimle ve milletin oylarıyla gelmiş bir hükümeti, silah zoruyla devirmişler. Ben Yassıada'da olsam hiç ko­ nuşmam ve ağzımı bile aç­ mam. Bu sanıklar o kadar haklı k i, d uruşm alard a ağızlarını bile açmasınlar... Sonuçta hiç endişe etmeyin, herkes beraat edecektir...” • Siz o sırada Türkiye' ye dönmeyi hiç düşündünüz mü?

NATO Büyükelçim iz

Haydar Gök, bana telefon etti ve dedi k i : “Sakın dönme. Sana kim Türkiye'ye dön derse, sakın dönme ve sade­ ce benim sözümü dinle...”

Sonra Haydar Bey'i de görevden aldılar.

• Peki mektup yazdınız Fatin Bey'e, Yassında'ya?

Hayır... Yazarsam da vermeyeceklerini öğrenmiştim. Vermiyorlarmış ki...

• Hiçbir haberleşmeniz olmadı mı? Ondan size bir mesaj falan geldi mi?

Hayır... Fakat Fatin'le aynı koğuşta olan Celal Yar­ dımcı daha sonra bana anlat­ mıştı... Beni çok görmek istedi­ ğini söylüyormuş... “İlk za­ manlarda Fatin'ın bütün

korkusu, sizi bulup bir şey yapmalarıydı” dedi... Hatta bir gün Yassıada'ya saçları ar­ kasından topuzlu bir hanım gelmiş. Bu durum koğuşlarda duvulmuş. Celal Yardımcı

dedi ki: “ Fatin işte o gün öldü...” Beni yakalayıp Yas- sıada'va getirdiler zannetmiş... Hatta Celal Be y'in anlattığına göre, ondan sonra da hep ra­ hatsız olmuş... Hep beni bir gün getireceklerinden kork­ muş...

• Siz Yassıada'da nasıl bir karar verileceğini bekli­ yordunuz?

Hapis cezası verecekleri­ ni. ama sonra da serbest bıra­ kacaklarını bekliyordum...

HER ŞEY BİTMİŞTİ

• Fatin Bey'e idam ve­ rildiğini nasıl öğrendiniz?

Fatin'in İsmail Ağar

adında çok yakın bir arkadaşı vardı. Ona telefon ettim ... O ağlayarak “Kardeşim, sorma bana artık” deyince ben bit­ tim. Ondan sonra da zaten ya­ şamadım gibi bir şey...

• O sırada mahkeme idam kararını mı açıklamış?

Olmuş her şey Emin Bey... Olmuş bitmiş... Asmış­ lar...

• Bunu öğrenince dün­ yanız bitti mi efendim?

(Çok hafif bir sesle...)

Bitti...

“ DOĞRU BANA GELİRDİ” S İ

S f e

gidiyor ve d oğruca V esam et H a n ım a koşuyordu.”

LONDRA ANLAŞMASI SIRASINDA

Fatin Rüştü Zorlu K ıbrıs sorununa bir çözüm getirm e­ yi am açlayan Londra A n laşm asın ın imzalandığı günlerde Ingiltere Dışişleri B akanı Selvvyn Llovd (ortada) ve Yunan Dışişleri B akam A verof (sağda) ile birlikte...

• Allah rahmet eyle­ sin... Fatin Rüştü Zorlu, Yas-sıada davalarında son dere­ ce mertçe davranan, hiçbir şekilde korkmayan, sindiri-lemeyen ve ölüme bile kork­ madan giden bir insandı... Birkaç kelime ile tanımla­ manız gerekse, sizin tanıdı­ ğınız ve sevdiğiniz Fatin Rüştü Zorlu, nasıl bir insan­ dı?

Gayet esprili, şakacı, ha­ zırcevap... Bazen bir çocuk . gibi... Duygulu... Bazen ağla­ yan... Bakınız, Yassıada ve sonrasıyla ilgili olarak gazete­ lerde ve kitaplarda bugüne ka­ dar çok şey çıkmış. Ben bunla­ rın bir tanesini bile okumadım şimdiye kadar.. Okuyamı­ yorum onları... Çünkü benim için Fatin hâlâ yaşıyor... Öl­ müş bir insan olarak hiç düşü­ nemiyorum onu... İşte gördü­ ğünüz gibi, burası onun me­ zarı... Bu ev onun mezarı...

• Burada okuyucuları­ mıza tekrar bir hatırlatma yapayım... Şimdi biz sizinle Ankara'da, Paris Caddesi 37 numaralı apartm anın bir dairesinde konuşuyoruz. Bu apartmanı siz, yapılırken dı­ şından görm üş ve Fatin

Bey'e, çok beğendiğinizi söylemiştiniz. O da satın al­ mıştı... Bunu daha önce bana anlatmıştınız. Ama bu eve eşyalarınızı da getirtmiş olmasına rağmen, bir gün

bile, Fatin Bev'le yaşayama­ dığınızı, çünkü ondan sonra Türkiye'ye dönmediğinizi söylemiştiniz. Bu ev kimin­ dir şimdi?

Benim üzerime yapmak istemişlerdi. Ama ben isteme­ dim. Eşyalar benimdir. Evi, Fatin'in kızı Sevin'in üzerine yaptırdık... Şimdi de Sevin'in- dir. Ama aramızda bir centil­ men anlaşması yaptık. Oııun evini ben kullanıyorum.

• Sevin Hânım sizden kira falan alıyor mu?

Hayır, hayır... Türkiye'ye gelince burada kalıyorum . Önün dışında ev boş duruyor.

• Fatin Bey'in kızını hep tanır mıydınız efendim?

Çocukluğundan beri ta­ nırım... Ama 1964 yılında gali­ ba Fatin'in şeyinden sonra

Sevin gelip beni İsviçre'de buldu... Sonra ben Türkiye'ye döndüğümde, uzun süre F atin ' in ailesiyle oturdum. Karısı

Emel de, Fatin'den kısa bir süre sonra ölmüştü. Ben F a ­ tin'in annesi Güzide Hanım' la uzun süre oturdum.

• F a tin Bey h ayatta iken, onun ailesi sizi yine böyle benimsemiş miydi efendim?

Valla ben, dediğim gibi yıllar sonra Türkiye'ye dön­ düm. Aslında onları görmeyi de pek aklımdan geçirmiyor­ dum. Ama yakın arkadaşım

Selma İlksel dedi ki: “Fatin' in annesi seni çok görmek

istiyor. Yaşlı bir kadın... Onu m utlaka görm elisin.” Gittik yanına. Güzide İlanım da çok heyecanlanmıştı He men gözleri dolu dolu oldu ve Fatin'in vasiyetnamesini çı­ karıp okudu...

• Ne diyor vasiyetinde? Orada E m e le ve annesi­ ne yazıyor... Fakat en sonu uda annesine diyor ki: “B enim sevdiklerim i sen de sev . .. ”

• Sevdiklerinden belki de en başta geleni sizsiniz. Acaba o cüm leyle sizi mi kastediyor?

Tabii orada daha fazla­ sını söyleyemiyor, ama aile bunu anlıyor. Hatta Em el di­ yor ki: " B a k ın , son anda bile onu (Vesamel Ilaııım'ı) düşünmüş. Onu yine oraya ko y m u ş...” İşte böyle Em in Bey, bundan sonra Türkiye'ye her gelişte Güzide Hanım'la birlikte oturdum... Benim ken dişiyle oturmamı istemiş...

• Sizi çok mu severdi? Örneğin sizi, "Sen benim oğ­ lumu gelinimin elinden alıp onunla birlikte oldun” diye eleştirdiği falan olur muy­ du?

Ne münasebet efendim... Beni herkese “G elinim ” diye tanıştırırdı. Tabii Güzide Ha­ nım da artık çok yaşlanmıştı...

YARIN: ZORLU YA NİÇİN “ BAY YÜZDE ON”

DİYORLAR?

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Eski Bolivya hükümeti 1996 yılında ENFE'nin çoğunluk hisselerini Şilili şirket Cruz Blanca'ya satmış ve şirket de La Paz hattı da dahil olmak üzere birçok hattı

Sidor'u ürettiklerinin büyük bölümünü denizaşırı ülkelere satmak ve yerli üreticileri aynı ürünleri başka üreticilerden ithal etmek zorunda b ıraktığı

Öte yandan Chavez, Venezüella’nın yeni döneminin kurumlarından “Komünal Güç için Başkanlık Komitesi”ndeki konu şmasında ise “yerel komün konseylerinin toplum

Ekvator devlet başkanı Rafael Correa, bu Cuma günü Yerli Toplulukları Konfederasyonu (Conaie) yöneticileri ile geçen Pazartesi gününden bu yana yerlilerin çe şitli

Masası, yeni Anayasa için, suyun tüm yurttaşlar için bedelsiz bir hak olmas ı gerektiğini düzenleyen bir madde önerisi hazırladı.. Konuyla ilgili bir açıklamada bulunan

Fidel "Hiç kimse boğayı boynuzlarından tutmak istemiyor" dedi ve birçok ülkenin özellikle de ABD'nin dünyanın içinde bulunduğu ikilemde kendi üzerlerine düşeni

bilmedi ği veya unuttuğu en az iki tane marksist kavram bulunmakta: 1) İlkel Birikim ve Sermayenin Kökeni (David Harvey taraf ından 2003 yılında Mülksüzleştirme Yoluyla

Araştırmada, kamu ve özel sektör çalışanlarının işe yönelik değerleri ile etik tutumları arasında ilişki olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmaktadır.. Aynı