• Sonuç bulunamadı

Pasaportu şiir, kimliği şair biri:Can Yücel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Pasaportu şiir, kimliği şair biri:Can Yücel"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E Y L Ü L 9 8

□ Ö z e n Y u la ’nın yapıtlannı Dilek Ö ztekin d e ­ ğerlendirdi__ ______ :...8. sayfada

□ Kıbns'lı Şair Harid Fed a i’nin şiirlerini, D in -çe r K a ya değerlendirdi...10. sayfada □ Yaşar A v u n ç v e Catherine Pinguet, M ic -hel Leiris’in dilimize çevirilen ilk kitabı “Ergin­ lik Ç a ğ ı mı irdelediler...U.savfada

□ M ustafa Yelkenli, isaac A s im o v ’un “V a k ıf’ dizisini d e ğe rle n d ird i...M.sayfada

Cumhuriyet

P A R A S I Z E K

K İ Î M »

/ < at

"Pasaportu şiir,

Kimliği şa ir" biri

Can

m

mm

B B

M|'

Yüce

Can Yücel, üniversite yıllarında şiire

başladı. “Yazma” adını taşıyan ilk kitabı

1951 yılında yayımlandı. Son kitabı

“Seke Seke" ise 1997 tarihini taşıyor.

Kırk altı yıllık bu zaman diliminde 13 şiir

kitabı yayımladı Can Yücel. Çevirileri de

göz önüne alınırsa inanılmaz bir Can

Yücel birikimi çıkar karşımıza. Bu

günlerde 73. doğum yıldönümünü

kutlayan Can Y ücel’e ya da genel

söylenişiyle “Can B aba”ya uzun ve

sağlıklı yıllar diliyoruz. Sayfalarımızda

yer alan-yazılarda Can Y ücel’i bir kez

daha edebiyatseverlerin önüne getirmeye

çalıştık.

SENNUR SEZER

c

an Y ücel’in şiirlerini açıklamak, onu dönemi için­ de belli b ir akıma yerleştirmek zor iş. O nun şiiri- ıvilişi, gereğince anlaşıldığının kanıtı da de­ nin sev

e

bence. Tü rk ve dünya şiirine nazireleri, geçmiş olay- a ya da yaşanmakta olanlara yaptığı göndermeler; rihsel, kutsal ya da yaşamakta olan önemli kişilere sataş­ maları kavranıyor diyelim. Bir de sözcüklerle oynaması var, kimi zaman yepyeni sözcükler uyduruyor: Zamok- rasi.. Kimi zaman sözcükleri gülünç bir biçim e sokuyor, örneğin “kötüm ser”in “k ” harfini, bir dizgi yanlışı gibi “g ” harfiyle değiştiriyor.. (Kötüm serlik denen duygu için neler düşündüğünü belli ediyor böylece).. Kimi zaman şöyle b ir şiir de çıkıyor ortaya bu değiştirmelerle:

Zazatelere Zakarâk

Cevat Şakir Bey’in serçe parmağının yavru ağzından bidaha, bida, bidaha öperim.

Zenerji, ve Zabü Kelzaynaklar Büyükbaş Bakanı,

Cova’da zermik zantıral zurmakla Zalabalıkların zıplayacağını Zaçakçılığın zömeneceğini Zurizmin zoplanacağmı

Büyükbaşlar züretiminin zartacağını Yeşilde Mavi’nin zok zedileceğini Zütfen zifade zetmişler

(Canfeda)

G ü n cel bir. olayın “tiye alınması” diyelim yukardaki metne.. Yalnızca gülümsetmiyor ki.. O gizli şiir nereden kaynaklanıyor peki.

O rhan V elinin “G a rip ” dönemini, M etin Eloğlu’nun “O dun, Horozdan Korkan O ğlan, Sultan Palam ut, D ü ­

düklü T encere” kitaplarını hatırlatan, ama bütünüyle onlara bağlanamayan bir şiiri var Can Y ü ce fin . Biraz ağzı bozuk, biraz hüzünlü ve yaşadığına memnun ol­ sa da yaşadığı çağdan şikayetçi b ir şiir diyebilir miyiz buna? Belki.

Dünya ozanlannın neredeyse hepsini tanıyıp, dile­ diğini T ü rk çe söyleyen, halk şiirinin, Tü rk edebiyatı­ nın ezbere bileni Can Y ücel, beslendiği tüm kaynak­ lan b ir Can Y ü cel şiirine dönüştürüyor. O nun yalın gi­ bi görünen söyleyişinin değişik katm anlan yar. B ir kris­ tal gibi duru görünüyor ama ışığı rengahenk yansıtıyor. (Can Y ü cel Bu benzetmeyi beğense de beğenm ese de sövecek. O nun hangi sövgüsünün övgü, hangisinin kü­ für olduğunu anlamak da kolay değildir). Sıradan oku­ run onun şiiri karşısındaki duyguları da kristal b ir avi­ ze sarkacmı ilk kez görenden farklı değil: Şaşkınlık ve hayranlik. Sıradan olmayan okur mu.. O fizik kuralla­

rını bilip, kristalin gökkuşağı yaratmasına şaşmayan, ama beğenisini de saklayamayan bir seyirci gibi.. Sözün özü Can Y ü ce l’in şiiri her seferinde öyle allak bullak ediyor ki sözü çözümlemeler, açıklamalar yetersiz kalıyor. Ben ne zamandır yeni kitabı Seke Seke ile boğuşuyorum.

Seke Seke, ölüm le oyuna çıkmış bir çocuğun afacan­

lığını taşıyor bir yanıyla, b ir yanıyla da ölümün b ir son değil yaşamın b ir aşaması olduğunu söyleyen bilgeliği yansıtıyor:

( . . . )

Tekrar ölüm dür zaten yaşamak Ne erken ne geç doğumdur her şey Tehlike zamanında ölmesidir Sanki bir utanca açmış fazladan Sıkılm ış gibi morundan Ellerini göğe açacaklar açelyalar

(2)

O K U R L A R A

“Can Yücel, 1926

yılında İstanbul’da

doğdu. Efsanevi Milli

Eğitim Çakanımız

Haşan A li Yücel’in oğlu.

Ankara Atatürk

Lisesini bitirdi. Ankara

Üniversitesi Dil ve Tar­

ih- Coğrafya Fakültesi

Klasik Filoloji

Bölümü’ n d eİn giltere’de

Cambridge Üniversite­

si’nde okudu. Uzun

yıllar yurtdışında,

Paris’te, İngiltere’de

kaldı. Askerliğini

Kore’de tamamladı.

B BC ’de Türkçe Yayınlar

Bölüm ü’nde spiker

olarak çalıştı. Türkiye’ye

dönüşünde Marmaris’te

turist rehberliği yaptı,

sonra da İstanbul’a yer­

leşerek. çeviriyi uğraş

edindi. 12 Mart

aöminde bir çevirisi

ne-?

Cezaevi nde yattı, aftan

yararlanarak 1974

ılında serbest kaldı,

iatan, Demokrat,

Radikal, Teman gibi

gazete ve dergilerde

fıkralar yazdı. Üniversite

yıllarında şiire başlayan

Can Yücel ilk kitabı

“Yazma"dan sonra “ke-

lime-imge-anlam

üçlüsünün birbirine ■

içimleri deneyip

deyişlerinden, argodan

yararlanarak ironiye

dayanan, toplumcu özün

şiirin potasında eritildiği

şiirler yazdı. Kendine

özgü şiir diliyle

düşünceyle duygunun

birleşip sese dönüştüğü,

yaşamın şiirleştiği,

ironinin toplumsal olanı

vurguladığı, bilincin du­

yarlığı sözcükleriyle nite­

lenebilecek bir şiirselliği

geliştirdi. Çevirilerinde

de dili ve söyleyişiyle

Can Yücel kimliğini ko­

rudu, çevirdiği her yapıta

kendi damgasını vurdu.

Özellikle Brecht çeviri­

leri alanının en yetkin

örnekleridir.’’ (Atilla

Özkırımlı-Türk Edebiy­

atı Ansiklopedisi)

Bol kitaplı günler!...

T U R H A N G Ü N A Y

K İ T A P

İmtiyaz Sahibi: Berin Nadl O Basan ve Yayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.ş.

o

Genel Yayın Yönetmeni: Orhan

Erinç o Genel Yayın Koordinatörü: Hikmet çetinkaya «Yazıişleri Müdürü: İbrahim Yıldız

o

Sorumlu Müdür: Fikret İlkiz o Yayın Yönetmeni: Turhan Günay o Grafik Yönetmen: Dilek llkoruro

Reklam: Medya C

“Ben, Zaman Tanrısı” Batı

Anadolu’da geçse de, Zerdüşt

ayinleri ve Hermes Thot

karakteriyle Doğu’nun gizemini

de taşıyor. Romanın en çarpıcı

kahramanlarından biri kitabın

sonunda ortaya çıkan, yazıya

dayalı bütün sanatların

koruyucusu, Hermes Thot,

Yunan usçuluğu ile Doğu’nun

dinsel öğelerini birleştiriyor.

Hem de ilginç öğretisini, bir

helikopterin içinde geçirdiği

'ahlar içi:

atıyor.

Bütün yaşam bir düş olabilir mi?

_ îçır

birkaç saat (biz dünyalılar için

birkaç ay) içinde anlatıyor.

Yaşam neden var? Her biri yüz

milyar yıldız içeren o yüz milyar

galaksi neden var? gibi sorulara

yanıt arıyor.

ASUMAN KAFAOGLU-BUKE

B

ir zaman düşünün ilkçağ peygam ber­ leriyle dost olduğunuz, tanrıçalar ile seviştiğiniz, Ares ile kavga ettiğiniz; bir yer düşünün A frodit ile Sinan adlı iki karak­ ter aynı ağacın altında otursun, ama her şey yine de çok tanıdık olsun. Can Eryüm lü’nün “B en , Zaman Tanrısı” ne denli fantastik gö­ rünse de aslında çok bildik bir dünyayı an­ latıyor. O lağanüstü b ir roman olm asına rağ­ men çok olağan olaylarla başlıyor.

Sinan ve İbram acili iki arkadaş, turist m ev­ simi henüz başlam am ışken B ergam a’ya eski kent kalıntılarının yanında kam p kurmaya giderler. Sinan yalnız kalm ak için çadırını k ı­ yıda kurar; İbram ise kendilerini ısrarla da­ vet eden köylüleri kıramayıp onların evinde kalır. Sinan kıyıda otların üzerine uzanm ış­ ken yüzyıllardan beri Ege sahillerinde dalga­ ların seslerinin aynı tem polarda sahile vuru­ şunu, rüzgâr uğultusu içinde b öcek ve kuş­ ların seslerini belki eski Pergam on’da yaşa­ mış insanları da kendisi gibi etkilediğini ve burada yaşayan insanların o günlerden beri ne denli değiştiğini düşünmeye dalar. “B a ş­ ka b ir hızda düşünebilm e olasılığının farkın­ dayım. Ya da başka bir zaman hızında yaşı­ yor olduğumun bilincindeydim. B ir çılgınlı] la başlamıştı o .”

Tanrılar ve Tanrıçalar

G erçekten de çılgınlık başlam ıştır: H e li­ kopterle O lym pos’tan tanrılar inmiş, köyle­ ri boşaltıp askerler yardımıyla etrafa terör saçıyorlardır. Tanrıça Athena, üzerine sım sı­ kı oturan ferm uarlı açık yeşil tulumu, çizm e­ leri ve elindeki makinalı tüfekle, O lym pos tanrılarının h or gördüğü topal ve çirkin k ar­ deşi H ephaistos’a işkence ediyordur. Köye yol, elektrik, uydü haberleşm e ağları ve bir liman yaptıracaklarını, Sinan isterse bu to p ­ rakların boşaltılm asını denetlem e işini ona vereceğini söyler. B u arada İbram , yaralı H ep h aistos’la gitm eye karar vermiştir. İki dostun ayılması zor olur ama her ikisi de ka­ rarını yaşamak zorundadır.

Sinan ve İb ram ’ın b ir iş için B ergam a’ya geldiklerini sonra öğreniriz. B ir mafya b a b a ­ sına benzeyen Zaman Tanrısı K ronos, onla­ ra zamanın fotoğrafını çekm e işini vermiştir. Bu görevi yerine getirm e sürecinde, A n ado­ lu efsanelerinin kahram anları onlara yol gös­ terir. K ronos aynı zam anda M arsyas’a da benzer b ir görev vermiştir; A p ollon’dan da­ ha güzel kaval çaldığı için derisi yüzülen Marsyas, Kronos için zamanın müziğini bes- teleyecektir. H ephaistos’un çırağı Veysel ise, kusursuz b ir dil arayışı içindedir, anlatımda ki evrenselliği yakalamak için

lerini geliştirmeyi deniyordun

Can Eryümlü den “Ben, Zaman Tanrısı”

Zamanın resmini

cekehilir misin?

Can Eryümlü kültürün emredici tavrından kurtulmak çabası olarak görüyor romanını.

ise ölüm lü yaratıklar olm aları k i­ tabın hoş nüktelerinden biri.

Rom andaki en belirgin özellik bu karakterlerin biraraya gelm ele­ riyle ortaya çıkıyor. Ö lüm lü ve ölüm süzlerden oluşan bu to p lu ­ luk sanki birlikte uzun b ir yolcu­ luğa çıkm ışlar gibi dayanışma ve dostluk içindeler. “B en , Zam an T anrısı”nın belki de en etkileyici yönü dostluk anlatım larının çok inandırıcı ve içten olm ası, okuyucu-

u zaman yolculuğuna katıp, neredeyse b ir ikte mavi yolculuğa çıktığı arkadaşlarının arasında gibi hissettirm esi.

Tahmin edeceğiniz gibi, zamanın fotoğra­ fını çekm ek pek kolay değildir. Bu arada ge­ lişen diğer olaylar, bu görevi çok önemsiz k ı ­ lar ama İbram ve Sinan’ın zaman kavramı ölüm süzlerle b irlik te yaşamaya başlayınca farklılaşır. Sonu nd a olaylar insanoğlunun O lym pos tanrılarına açtığı savaşa dönüşür. B elki başka b ir açıdan bakıldığında A nado­ lu ’nun, Troya’nın yok oluşundan sonra

CAN ERYÜMLÜ

Romanın diğer kahramanları, Veysel’in ka­ rısı tanrıça Aglaia, M arsyas’ın sevgilisi T o p ­ rak Ana ya da diğer adıyla G aia Ana ve Endy-m ion’un sevgilisi Ay tanrıçası Selene de ola­ ğanüstü güzellikte tanrıçalardır. Rom andaki tüm kadın kahram anların tanrıça, erkeklerin

1948 İzm ir doğum­ lu, yü ksek mimar. Daha önce “G ri K ı­ yılarında" adlı hir öykü kitabı yayın­ lanm ış (1994). Az- ra Erhat ile başla­ dığı Euripides’in “Troya’nın K adın­ ları” adlı trajedisi­ nin çevirisini tek başına E rhat’ın ölüm ünden sonra tamamlamış. Fre-derik P ohl’un “He-echee D estanı” ve Ursula H egi’nin “Başlam sa Yeri” adlı rom anlarını Türkçeye çevirmiş. Şu sıralarda Tevrat üzerine bir roman yazm akta.

O lym pos’a karşı açtığı b ir savaştır. D estanlarda süregelen kan dava­ larına C an Eryüm lü b ir halka da­ ha ekler.

“B en , Zam an Tanrısı” B atı A na­ dolu’da geçse de, Z erdüşt ayinleri ve H erm es T h o t karakteriyle D o ­ ğu’nun gizemini de taşır. Rom anın en çarpıcı kahram anlarından biri kitabın sonunda ortaya çıkan, ya­ zıya dayalı bütün sanatların koru­ yucusu, H erm es T h o t, Yunan us­ çuluğu ile D oğu ’nun dinsel öğelerini birleş­ tirir. H em de ilginç öğretisini, b ir helikop­ terin içinde geçirdiği b irk aç saat (biz dün­ yalılar için b irkaç ay) içinde anlatır. Bütün yaşam b ir düş olabilir mi? Yaşam neden var? H er biri yüz milyar yıldız içeren o yüz m il­ yar galaksi neden var? gibi sorulara yanıt arıyor.

Zaman sorunu

C ep telefonlu, makinalı tüfekli tanrıların dünyası aslında başka b ir açıdan da bize çok tanıdık geliyor. G ü cü n eşit dağıtılm adığı bir dünyada, güçlüler ve onların baskısına kar­ şı koym a cesareti taşıyanlar, politik kavga içinde bu ülkenin bildik manzaralarını dile getiriyor. K itabın yazarı C an Eryüm lü kül­ türün em redici tavrından kurtulm ak çabası olarak görüyor bu romanı.

Eryüm lü çağdaş edebiyatı çok iyi anlamış biri. Çok çeşitli kişilikler kullanmasına, oku­ yucuyu çok fazla olay içine sürüklem esine rağm en rom an hiç bütünlüğünü yitirmiyor. K onu hep Zam an sorunu etrafında d önü­ yor: Zam an felsefesini bazen fikirle, bazen de analitik düşünceyle aktarıyor. “S o fi’nin D ünyası” veya “G ü lü n A d ı” gibi, en ağır felsefe kuram larını bile m asalsıb ir tonla, in­ san-öğesini ortaya yerleştirerek anlatıyor. E r­ yümlü, Akdeniz etrafında gelişen felsefele­ rin belleğini büyük biryetenekleortaya koy­ muş. “Ben, Zaman Tanrısı” yazann ilk kita­ bı ama ne mutlu ki, geride yayınlamayı b e k ­ leyen iki rom an daha varmış, çünkü kitabın son sayfalarmda bu yazarm başka hangi k i­ taplarını okuyacağım diye ortalığa saldır­ m ak isteyeceksiniz. ■

B en , Zam an Tanrısı / Can Eryümlü /B o­ yut K itapları / 1998, s.287

(3)

navgat’a/ G özlerim e gözlerim e bak/ Dünyanın gözlerine bak/ Kendine ayna­ da bakma/ Sen öleceksin sonunda/ D ün­ yanın gözleri kalacak” (Bakış)

Y ü ce l’in ölümden gülerek söz ettiği şi­ irler, kendi ölümünden söz ettikleri. Bu şi­ irlerde yaşamını da özetliyor çoğunlukla, daha doğrusu yaşamının anlamını: “Y ü ­ rü b re halk/ .../ Yürü, yürü tanyellerine doğru/ Senin alınyazın karayazın değil/ B u işte/ Aynı zamanda alnını ağırtm ak için/ Kararın.../ işte bundan başka hiçbir şey.beklemiyorum hayattan”

Ö lüm den sözederken yapamadıkları için hayıflanır, hayıflanır gibi olmaktan utanıp suçu tarihsel koşullara, b ecerik­ sizliğine yükler: “Birdenbire uyuyacağım/ Bunca uykulu uykusuzluktan sonra/ San­ ki papatyalar açacak balkonun önünde/ Kediler gelip içine sıçacaklar/ G übre.../ Uyuyacağım, herkesi uyutmak için değil/ Uyandırm ak için/ B en hep böyle yaşa­ dım/ H erkesi uyandırmak için/ Vakti sa­ ati değildi belki/ Belki de ben/ Becerem e­ dim ”

“Pasaportu şiir/Kimliği şair” biri ölüm­ den söz ediyorsa, özellikle bu ölüm ken­ di ölümüyse, mezartaşı yazışım da cena­ ze türküsünü de getirecektir gündeme:

Kitabe-i Seng-i Mezar

Badem çırparcasm a olacak ölümüm cesi olarak karşımıza

çıkar. Sevgilisi T is­ b e ’nin yırtık ve kardı gömleğini gören sevgi­ lisi onun öldürüldüğü­ nü sanarak canına kı­ yar. Eski b ir Rom eo- Jülyet kurgusu, Picas- so’nun sevişme resim­ lerinin yanma eklenir. Pem be Kalem şiiri bir coşku şiiridir. Son dize olan: “Burcunu bellem işler libidoşlar” dizesi şurin görün­ tüsünü değiştirir. “Beyaz gömleği param ­ parça, Tisbe/ Paralanmış b ir aslan tara­ fından/ Burcunu bellemişler libidoşlar” dizeleri, liberallerin saldırısına uğramış bir kavramı ya da varlığı yansıtır (bence).

Ölümün Yinelenişi

Can Y ücel,. Seke Seke’de ölüm le sek sek oynuyor. Ö lüm ü evcilleştiriyor. Kimi zaman cenazeler üstüne oynanan oyunla­ rı taşlayarak, kimi zaman insanın ardın­ dan kalacak dünyanın güzelliğini lirik bir edayla anlatarak: “Aynada bakm a yüzü­ me/ Başkalarının gözlerinin içine bak/ Köpeklerin gözlerine bak/ Kedilerin göz­ lerine bak/ N e kadar masum/ Ne kadar mahzun/ Ama birden birebire rüzgâr esi­ yor/ Sardunyalar açıyor/ K ekikler koku­ yor/ Aynada bakm a yüzüne/ Ağaçların gözüne bak/ Duvarların gözüne bak/

Ma-Pasaportu şiir, Kim liği şair” biri

Can Yücel

Kapak konusunun devamı...

E şre f saatinde uyumak için, Yürüyen başka adamlar var

H epsi de ölerek yaşatmak için herkesi, Yaşam yeşil yaş yaprak

B en ölsem de ayaklarım K i şiirlerim dir

H epsi yeni bir abeceyi okuyup üfleyecek H iç sevgi bitm iyor elma suyu tükenmez Üstüne can suyu koydukça çoğalıyor İşte bu yeni yıl için yazılmış bir şiir Kendi şiirdir ama korkarım değildir, N âzım ’ım ’m o güzel benzeştirmesiyle B en de ölümü yaşamla karıştırıyorum Ö lm ek ölmek değildir, yok olmaktır bir ara

(...)

(Yeni Yıl)

Yeni Y ıl, uzun b ir şiir. “Yedi uyuyan­ lar” söylencesine yapılan gönderm elerle başlıyor. Yüzyıllarca uyumuşsunuz ve h iç­ bir şey değişmemiş. “D erhal karar veriyo­ rum yaşamaya/ Aynı şeyleri yaşamamak için”.. Düşgörü.şüyle görüyor ozan: “Altı aylık b ir bebe/ Ö lüm ü dışlıyor dışkısıyla/

.../ Ö lüm bir yeşildir/ Sonbaharda düşen yapraklar kadar/ H er orman kendini ye­ niler gibidir/ K i öyledir/ Ölm eyen şey o r­ m an mı acaba”. Sonra yüzyıllar süren se­ rüvenini anımsıyor b ir uçurtmayı andı­ ran.. Zamanında ölme üstüne düşünceler zamanı saptayarak sona eriyor: “Isa-doğ- du-gecesi/ Bir çocuğu germişler çarmıha/ Ö lüyor ama heylicam yaşıyor”

Yeni Y ıl şiirinin alıntıladığım dizele­ rindeki iki sözcüğe dikkat çekm ek isti­ yorum. Biri “tükenm ez”. Tükenm ezin

fiil olarak anlamım açıklamanın yeri yok. Ancak bu sözcüğün, meyvelerin şıralaştınldığı ve içildikçe su eklenerek çoğaltılıp yenilendiği bir ev içkisinin di olduğunu biliyor musunuz? G ünü­

müzde unutulmaya yüz tutmuş bu şıra/meyve suyunu düşü­ nün, imgesini de. Cennet­ ten kovulmaya, ya da

dünyada yaşamaya baş­ langıç olan “elm a”nın suyu can suyu ile çoğalı­ yor: Sevgi. Ya da Can Y ü ce l’in anlattığı: “H iç sevgi bitmiyor elma suyu tükenmez/ Üstüne can suyu koydukça ço­ ğalıyor.”

(Yücel, bir şiirine de gelincik şurubunu

unutulmuş bir içecekti..)

D ikkat çekmek istediğim ikinci sözcük “heylican”. B u sözcük heyecan sözcüğü­ nün ya da hevl-i can sözcüğünün biçim değiştirmişi gibi görünüyor önce. Bence ozan, heyecan sözcüğü ile can korkusu anlamana gelen hevl-i can ’ı birleştirip de- formasyona uğratmış. Canhıraş bir söz­ cük.. Can Y ü cel’in sözcükleri, sözcükler­ deki ses değiştirimleri, ardlarmdaki tarih­ le bir başka görüntü oluşturuyor. Altbel- lekteki çağrışımlarla dizeleri yeniliyor.

Suç Ve Ceza adlı şiirin adından başla­ yarak yarattığı çağrışımlar gibi:

Ö lm ek toplu suçumuzdur topumuzun Cezası ölüm.

Can Y ücel şiirindeki özel adların da, bi­ lindiği zaman, getireceği görüntüler var­ dır: Tisbe örneğin. Sevgilisiyle buluşaca­ ğı ormanda bir aslanın saldırısına uğra­ yıp, gömleği yırtılan bu mitoloji kişisi, b i­ zim masallarımızda salkımsöğüt

söylen-Can Y ücel şiirinin özelliği

Sasırtıcılık

METİN CENGİZ

C

an Yücel, şiiriyle bir damar açmış, kendinden sonraki şiiri etkilemiş bir şair. Bunda, kendinden önceki bir şi­ iri daha yetkinlikle, hicve ait olanı, şiirin ya­ salarıyla yeniden yaratmasının önemli payı olsa gerek. Başkaları, bu olguyu başka ne­ denselliklerle açıklayabilir. Ama, ben böyle düşünüyorum. Nitekim, küfür bile onda, iyi güzel olan açısından bir yargılama haline dö­ nüşüyor. Özellikle Can Y ücel’in hicivden yola çıkıp şiire ulaşan şiirlerinden bir örnek verirsek sorunu daha iyi somutlayabiliriz. “Gezintiler” adlı kitabından İSK İ Yolluğu­ na bir bakalım: “Para su gibi akıyor deriz a/ Meğer su, para gibi akıyormuş/ Bir kanali­ zasyon şebekesine” Bu şiiri, İSK İ skandali­ ni bilenler gerçekle ilinti kurabilir, böylece daha iyi yorumlayabilirler. Ama, paranm ka­ nalizasyon şebekesine su gibi akması, bu ger­ çeklikten özgürleşip başka anlamlar edini­ yor. Kapitalizmin iç yüzü, bu denli vurucu

başka türlü anlatılamaz herhalde. Kanalizasyon, ISK t skandalından habersiz olanlar tarafından haksız kazanç kazananların, artık değe­ ri cebe cukka edenlerin, kısaca, burjuvaların midesi olarak algıla­ nabilir çünkü. Ve şiir böylece, hem çirkin, hem mizahi öğeleri güzel ve iyi olan açısından son-

yor.

:ünlük olanm, suzca yargı

Yine aynı şiirden kalkarak,

çirkinden yola çıkarak tuhaf bir şekilde ka­ balaştığını da görüyoruz. Doğrusu, şii:

alıcı yan oluyor. Bir şey ge- ünlük olanı yayıyor „ _ . şiirde ağır basan, bu kalıcı y:

leceğe doğrü akıyor, o

zamana. Şaşırtıa olan da bu işte Can Yücel şiirinde. Sürekli taze kalan da. Yine aynı ki­ tabın Gezi Nodarı bölümünden rasgele bir şiir alalım. Şiirin ilk dört dizesini. “Yaldız­ dan bir ruhun cesediyim/ Atina’dan bakıyor bana bir uskumru/ W.B. Yeats gelmiş de sanki/ Çözülmez harfler masasına” Daha ilk dize, şaşırtıcı olanı yakalıyor. Ama zorlanmı­ yor şair. Başka bir şairle düşsel olan bir işi gerçekleştirmek istiyorlar, alıntı yapmadı­ ğım, beşinci dizede dile getirileni, “Eski Bi­ zans ’ı diriltiyoruz ”. Yani Yeats ile eski Bizan- sa can verme işini gerçekleştiriyorlar. Bura­ da aslolan şiirin kendisi. Şaşırtıcı olanda şa­ ir kentini, kozmik olanı ve çiçeği vb., yani ha-. yatı yeniden yaratıyor. Ama, şaşırtıcılık de­ vam ediyor. Şiir böylece sürekli bir yenilik

kazanıyor. Her okuyuşta başka bir çağrışım. Taze­ lik. Zamana kalan şiirin yarattığı. Şiirsel olan, haz veren şiirsel nesne. Peki şaşırtıcı olanı sağlayansa şiirin imgeye dayanması. İmgede can bulması ve imgenin hayada olan va­ rancı ilişkisi. Ancak... Evet, ancak, kimi şiirle­ rinde, çok üretmenin, hayatla içli dışlı olmanın getirdiği bir sorunsal var ki, bu da şairin umurun­ da değil gözüküyor.

Can Yücel şiirinin di­ ğer özellikleri de politik olandan yola çıkıyor ol­ ması. Cinsellik, hayatı buradan algılamaya ça­ lışması'. Bu iki özellikle şairin şiir özellikleri ta­ mamlanıyor. Ancak, her şiirde bu özelliklerin ba­ zen biri, bazen bir veya ikisi görülür. Yani, Can Yücel şiirini bu özellik­ leriyle ele aldığımızda, bazı şiirleri için politik, bazıları için günlük, b a -"

(4)

Âzalarım dökülecek toprağa Y ine ben toplayacağım sepete.

Cenaze Türküsü

Kendi kendimi sakınıyorum Sıkılıyorum

Öm ür, uzun ömürlü bir kutu süt Tezelden gitmeli bari

Kalafatsız b ir kayık içre

Çaparide tutulmuş yetmişinci izmarit olarak

Bu kültabağına bastırılmak üzre “E cel değil, ölendir kazanan” diye ya­ zan b ir ozanm ölüm den hüzünle söz et­ mesi beklenem ez elbet. C an Y ü cel, gü­ lümseyerek söz ediyor ölmekten. Kitabın düzenlenmesinde de, ölüm şiirlerinin kar­ şısına onu dengeleyecek bir “keyf” şiiri yerleştiriyor genellikle. Ya da b ir siyasal taşlama. Bazen d eE şb er Yağmurdereli’ye a da Yılm az G ü n e y e bir selam. Ölüm ir Marksist için yaşamın bir parçası çün­ kü. “Aksi bir tesadüf” olarak ölüm le k e­ sişse de yolu, dünyanın yeniden düzenle­ nişini düşünmek durumundadır: “Aya­ ğım ağrıyor/ Ayağımın sol ayağımın baş­ parmağı/ Dünya ağrıyor/ Dünya bir ağ­ rı/ Allah tarafından yaratılmışsa/ Yanlış yaratılmış/ Biz dünyayı yeniden yarataca- ğiZ. ”

Can Y ü ce l’in şiirinin gizini çözmenin zor olduğunu söylemiştim. E n iyisi onun

E

“göğün mavisine aşkedilm iş” şiirlerinin nasıl yazıldığını kendisinden dinlemek:

Av

Balıkların kaç kulaçtan

Neyle tutulacağı balıkçılardan sorulur H angi misinayla, ağla, ırıpla, trolle Ama b ir şiirin oltası vardır da Y oktur da... başlangıcını bilmezsen... D ib i bilm ek gerek, dili bilm ek gerek Yem i bileceksin yâni

Ve nişana nişanlayacaksın oltayı! Can Y ücel “çatal yürek” düştüğiÇtür-

ı ula: apir nevi ndekı Kitapları 13 tane. B ir de çevi­ riler var, daha doğrusu T ü rkçe söylenen­ ler: B recht, L orca, C h e Guevera, Shakes­ peare, Weiss. Varsın bu kez ölüm den söz külü yollarda 11. şiir kitabına ulaştı. D üz­ yazıları düşünüldüğünde Papirüs Yayı-

i’ndeki kitapları 13

açsın. O ölüm ü şöyle anlatm ıştı R efik D u rbaş’a: Ç ok mutlu olduğu zaman in­ san ölümü düşünür. Çünkü ölüm , m utlu­ luğun bir parçasıdır. Ö lüm ü böyle gör­ m ek gerekir. Y arı ölü olduğum zaman ölüm ü düşünm ek b ir şeye yaram az.” (Ö lüm ve Öğlum/ G ö k Yokuş kitapları­ nın Refik Durbaş tarafından yazılan sunu­ su).

N ice kitaplara Can Y ü cel.. ■

Seke Seke/ Ş iirler/ Can Y ücel/ Bütün

Eserleri: 13/ Papirüs Yayınlan/ 216 s.

Gülümseten

öfkenin şairi

FERİDUN ANDAÇ

c

an Yücel 1950’lerde "Yazma” ile baş­ layan şiir serüvenini çağdaş Tü rk şi­ irinin zenginleştirici bir boyutu ola­ rak değerlendirmek gerekiyor.

O nun şiiri kısa bir sürede evrilme gös­ terir. B u ilk kitap, bir bakım a, Can Yü- cel’in kültürel/düşünsel kaynaklarının yansılarını getirir. Ama onun asıl şiir ibre­ si, bugüne ulaşan soluklu sesi, ilk kez “Sev­ gi Duvarı” (1973) ile ortaya çıkar. “İkinci Y en i”nin etkin olduğu dönem de yeni, farklı bir ses olarak hem ence belirir Can Y ücel şiiri.

1960’lar, hapisli yıllar Can Y ücel

şiirin-mam orada oy

(fi Cepheler aç: Seni ko

isane, F.A.) oldu. Seni bir yere koymuşlar, yanlar var. Yalın bir çelişki var. Ya­ lın bir çelişkinin içinde bir de insanlarla

sı-Yazma-Sevgi Duva­ rı/ Can Yücel/ Papi­

rüs Yayınlan/ 12 İs.

Bir Siyasinin Şiir­ leri/ Can Yücel/ Pa­

pirüs Yayınları/ 13 5 s.

Olum ve Oğlum/

Can Yücel/ Papirüs Yayınlan/ 122s.

Rengahenk/ Can Canfeda/ Can Yü- Çok Bi Çocuk/ Can

Yücel/ Papirüs Ya- cel! Papirüs Yayınla- Y ücel/ Papirüs Ya­ yınları/ 112 s. n / 104 s. yın lan / 60 s.

Gece Vardiyası /

Can Y ücel/ Papirüs Yayınları/ 111 s.

Güle Güle -Seslerin Sezsizliği/ Can Yücel/

Papirüs Yayınları/116s.

Gezintiler/ Can

Yücel/ Papirüs Ya­ yın lan / 109 s.

Maaile/ Can Yü­

cel/ Papirüs Yayın­ ları/ 112 s.

Düzünden / Can

Y ücel/ Papirüs Ya­ yınları/ 342 s.

Her Boydan/ Can

Yücel/ Papirüs Ya­ yınları/ 184 s.

zıları için hiciv şiirleri diyebiliriz. Ama, ben­ ce şairin şiirini ele aldığımızda, asıl belirleyi­ ci olan, imgeye dayanarak yazdığı ve bu özel­ liklerden birine sahip olan şiiridir. Ama, iş­ te ister politik, ister cinsellik, ister hiciv ağır bassın... Şair yaşamdan, yaşanmıştan yola çı­ kıyor. Kendiyle barışık ve içten, samimi. Şa­ irin Gezintiler adlı kitabından yapacağımız şu iki alıntı bu dediklerimiz için oldukça so- mutlayıcı. İlk önce ‘Kadının Coğrafyası’ ad­ lı şiirinden, “....Sökemedim bitürlü tarihini­ zi/ Asıl asıl coğrafyanızı/ Hâlâ hâlâ meçhul bir kıta/ Kırk yıllık kadınımın bacakları ara­ sından/ Avuçladığım o Atlanta” Şimdi de, ‘Bir Yoldaşın Ölümü Üzerine’ adlı kısa şüri, “Patrivot Hayati ölmüş fötür şapkasıyla ya­ tağında/ Her zamanki gibi harekete hazır/ Bir kadehMarx içtikten sonra”. Şairin ben­ zetmeleri, görüldüğü gibi şiiri her zaman ta­ ze tutabilecek denli güçlü. Kimi şiirlerse, de­ ğineceğimiz gibi çapaklı, fire verir.

Şairin ‘Seke Seke’ adlı, en son çıkan kita­ bına şürinin özelliklerinden sonra, artık ge­ lebiliriz. Kitap Kasım 1997’de yayımlanmış. Üç bölümden oluşan kitapta, “Seke Seke Ben Geldim” adlı birinci bölümde 101, “Pa­ patyanın Patagonyası” adlı bölümde, biri eşi Güler Yücel’e ait olmak üzere 56 ve “Ek­ lem” adlı üçüncü bölümde 33 olmak üzere toplam 200 şiir var.

Şair, bu şiirlerinde de şiirinin bütün özel­ liklerini devam ettirir. Yalnızca, bir şey daha eklemiştir şiirlerine: hikmet söylemek. Evet,

şair, daha önceki şiirlerinde de gözüken, ve­ ciz söz niteliğini taşıyan şiirlerinehikmeti ka­ tıyor. Veciz sözle hikmeti birbirine kararak. Kitabın en sonundan iki örnek vermek isti­ yorum: “Ümmîlik” adlı şiiri şöyle, “Cümle­ miz cümle değildir,/ Çoğumuz kir kelime bile etmez,/ Ümmîdirler kendileri,/ Bakma­ yın aydından saydıklarına!” Diğer şiir ise şöyle, “Ölmek toplu suçumuzdur topumu­ zun/ Cezası ölüm.” (Suç ve Ceza) ilk şiirde eleştiri benzetmenin doruğunda gerçekleşi­ yor. İkincide ise İnsanî bir gerçek, bir toplu suç gibi niteleniyor, ilk şiirdeki ilk iki dize ise hikmet söylemenin, sezgiyle gerçeğe var­ manın güzel örneği. Her iki alıntı da veciz söz ile hikmet arasında gidip gelmekte ayrı­ ca. Bu dizelerde hikmetle varılan dizelerin zamanla veciz söz değeri kazanma özelliğini görüyoruz, ayrıca. Kısa şiirlerini özellikle bu tadla okuyabiliriz.

Can Yücel’in kimi şiirlerinin çapaklı oldu­ ğunu, çok üretmenin, hayatla içli dışlı olma­ nın sorunsalını taşıdığını yazmıştık ve şiirin­ deki bu çapağın, şiiri çok iyi bilenşairin pek umurunda olmadığını söyledik. Gerçekten de, kimi şiirler var ki, günlük bir eylemi öv­ mek için, ya da bir sevdiğini, sevmediğini övgü-yergi için yazılmışlardır. Ancak, bu şi- irimsilerdeki tat da unutulmamalı. Günü­ nün tanığı olan bir şairin, bu tür şiirleri de olmalı, gelecekte geçmişi öğrenmek isteyen­ ler için. Bu tür şiirlerin tadının da ustaca söy­ lenmiş olmalarında, yazılanların kişilikleriy­

le kurduğumuz ilişkide aranmalı. Elbetteki şairin söyleyiş özelliğinin verdiği incelik, ben­ zetme, imgesel haz da unutulmamalı.

Şairin artık alıştığımız kişiliğinden kay­ naklanan, verdiği imajı ayyuka çıkartan, kü- fürün ağır basıyor gibi gözüktüğü, şiirlerini ise, yine aynı hazla okuyabiliriz. Çünkü kü­ für, başta da söylediğimiz gibi, eleştirilmesi gereken düzene, kişiye şairin okkalı bir eleş­ tirisi sayılmak gerekir. Etik olan adına çirki­ nin yeniden göreve çağrılması şeklinde de anlaşılabilir bu şiirler. “Bir osuruk ağacıyım ben/ Yellendikçe şiirler açan” (Bereket adlı şiiri). Bu dizeleri de, örneğin. Ancak, kendin­ den sonraki şairleri toptan yadsıyan dizele­ rini ise... Yalnızca, bu tür eleştirilerin her dö­ nemde yapıldığını anımsatarak kendisine ge­ çelim. Bu kitabını okuduğumda aklıma ilk gelen ise şairin yaşlandıkça çiçek açtığıydı. Gerçekten yaşlanmıyor şair. Gençlerin ara­ sına karışmış saçı sakalı dağınık bir badem ağacı o. Üzerine kar yağdırsa da arada bir, güneşin dallarından açtığı.

Üzerindeki karlar da hayatı şiirle yaratma, karşılama isteğinden bu badem ağacının. Her mevsim varolmak, çiçek açmak, her yer­ de yeşermek isteğinden. Bunu yapıp yapa­ mayacağını ise pek düşünmüyor. Önün iste­ diği başka. Çiçeklerini güneşe yaymak. Dal­ larıyla çocuklara gülümsemek, insan olan insanların içini ısıtmak..

Şairlerin, şiir severlerin, gerçek şiir okur­ larının, Can babası o artık. ■

kı-fıkı bir ilişki var hapishanede. Sade si­ yasiler değil. G erçi öbür koğuşlarla ilişki­ yi kısıtlamışlardı ama, yine de onları izle­ yebiliyorduk. işte bu çelişkinin yalınlığı da doğrudan sonuçlar almama yardım etti. Siyasetti, içkiydi, kendimi dağıtacak ola­ naklar da yoktu. Bundan dolayı yoğun ola­ rak şiirle baş başa kaldım. Yoğun olarak şi­ ir yazmaya başladım ve bunu iş haline ge­ tirdim. İki-üç günde bir şiir çıkarıyorum. ” Şiiri bu süreçte bir yazma, hayata bakış disiplini haline getiren Can Y ücel; b ir yüz­ leşmeyi de yaşar, bence. Toplumla, her ke­ simden insanla alışverişin sorgulanışıdır bu, biraz da.

“Bir Siyasinin Şiirleri” (1974), Can Y ü ­ cel şiiri için b ir başlangıç noktası olmasa da; bugünkü sesinin, şürinin renginin/do- kusunun izlerini getirir. Bundan böyle, onun şürinin kulvarı bellidir artık. “Ölüm ve Oğlum” (1976), “Rengahenk” (1982),

“G ök y o k u f (1984), “Canfeda" (1986) Can Y ücel şiirinin, poetik yolculuğunun/tavrı­ nın bütün öğelerini getirir: humour, yergi taşlama, ironi, slogan, devrimci söylem, başkaldırı, sevgi, öfke, “müstehcen ”lık, ta­ nıklık, güncellik, tarihsellik, yaşama solu­ ğu, sosyaüzme inanç, çeşitleme, renklilik, aykırılık, romantizm, düşünsel öz, uslam­ lama, imge, biçim ve söz oyunları, mizahi boyut, argo, tumturaklı üslup, tersinleme- ler, toplumsal eleştiri, muhalif kimliği...

Can Y ü cel’in poetikasını oluşturan öğe­ ler, çağdaş Tü rk şiirine b ir zenginlik getir­ miştir.

Evet, “çeşitlem e”nin şairidir o; sözcük­ ler onun şürinde bir başka anlam kazanır.' Kışkırtıcıdır onun şüri. O bilinçle, aykırı­

la yazar. Çü ^zrillad

şehirde dolaşır. Vurup kaçar.”, bir öfkedir”,

“bir umutsuzluktur”, “bir çalar-saattir”, “bir tanıktır.”

Hayata, yaşanılanlara tanıklık ve tavır almadır onun için şiir. Güncelliğinin tarih­ sel boyutunu da burada aramak gerektiği kanısındayım.

Şürde beürleyeni, beÜrleneni iç içe verir. B ü avcı gibi arayışlara^] ü ş*y z Can Yücel... Hayatın akışı içindeki rastlaşma an ların ­ dan, devinimlerden çeker alır şürsel özü. Sonrasında sözün imbiğinden geçirir. Ya­ ni, o; şüri arayan değil, bulandır. Dünya gö­ rüşü bir bakışım an’ında, devinimde Kışk

ltkla yazar. Çünkü, onun için şüt: “bir gerilladır. Dağda dolaşır,

e sun IKIŞ-İ Ş U t

bulmaya yeter. Sonrası sözcüklerin çak _ masma kalıyor.

Can Y ü cel’in şüri gökkuşağının renkle­ rini taşır. Başkaldırının rengidir ana renk. Sözcüîderi isyan bayrağı gibi dalgalandınr o renk arenasında. Hayatı kuşatan bütün “şey”ler onun şür evreninde yerini bulur.

Can Yücel, hayatın devinimini dert edi­ nir. Şürsel bakışımını da devinimler üzeri­ ne kurar. Asi, atak, gürül gürül bir sestir onunkisi. Y er yer duygu tonu, duyarlık dü­ zeyinin de yükseldiğini görürüz. Bu anlar­ da duygu tufanına kapılmış bir Can Y ücel vardır: Dünyaya meydan okuyan sesi ço­ cuk masumiyetine bürünür. Am a o içlilik­ te yine de ataktır. Deyim yerindeyse; sözü gediğine koyar. Gürül günil yağan yağmur, çakan şimşektir. Bulutlandırır gözleri. Ka- çıramazsınız gözlerinizi gözlerinden.

Evet, o; hayata şürin yedi rengi, o renk

leyişin tözleri vardır.

Şüri tasarlamaz. Hayatın akışı ona geti­ rir şüri. B ir çırpıda yazılmış gibi de görül­ se; birikim in ağması, yansısı gözlenir he­ men. Yansıyanların dönüşme biçimlerinin kurgulanışı, söze, imgeye, şürsel öze

(5)

ağış-|

masında bu vardır. B ir şairin şiirsel/imge- sel belleğinin, kendine özgü şiir ya- pım/üretim bilincinin (atölyesinin) süre- m ini gösterir bu da.

Can Y ücel şiiri, işte böylesi bir durak - ta/yapıda/oylumda yer alır çağdaş şiirimiz­ de.

An’lar, sözler, resimler, görüntüler, ge­ zintiler, zamanın bütün renkleri ve durum­ ları onun şiirinin düşünsel özünü oluştu­ rur aynı zamanda, Çağcıl, öfkeli, asi bir sesle şürsel öze döndürür her bir kımılda­ nışı. Bilinçlilik durumları yaratır. Bunu da güçlü bir imgelemle yapar. Türkçe’nin keş­ im e çıkarız onunla. D ile yeni anlamlar kat­ ması, tersinlemelerdeki bilinç ışıltısı; onun,

\ ne denli, yaşamın soluklandığı yerdeki bir şair olduğunu gösterir bize.

Yaşamın diyalektik özü Can Y ücel şiiri­ nin çıkış kaynağıdır. D aha doğrusu konu­ su, izlelderi bu devinim ve çatışmadan do­ ğar. “Söz”e yüklediği anlam ise yeni ve yan anlamlarıyla şiirsel özünü, imge dünyasını oluşturur. B ir anlamda Can Y ücel şiirine

“protest” şiir de denilebilir.

Avlandır, asidir, kışkırtıcıdır onun şiiri, i Aynı zamanda bilgece bir bakışın yansı­ masıdır da. Yaşamı, düşünce tarzı ile örtü- şen b ir şiir evreni kurar, Can Y ücel şiirimi­ zin “Neyzen Tevfik”idir.

Çatışma, değişme, dönüşme odaklann- da var olur onun şiiri, gülümseten öfkeyi barındırır. Can Y ücel şiiri, “dünyaya gel­ miş en iyi haberdir”. O kudukça neden,ni­ çin yazdı diye sorarak-düşünürsünüz.

Nasıl mı? İşte onun şiirinin yediveren gülnamesi de buradadır. H er dem yeni­ den okudukça yenileşme, çağıltılı b ir ses duyarsınız. Hayatın nabzını dinlersiniz, iş ­ te o an bilin ki; Can Y ücel şiirinin yedi ren­ gi kuşatmıştır sizi.

Yaşamın arka planında olup bitenleri “yeniden görmek/yeniden gösterm ek için”, o; şiirin barometresini hep yüksek tutar. Alanlara alanlara yürür; şiirin kalbi­ ne yani öfkenin, umutsuzluğun, tanıklığın, gerillanın... O nun öfkesi de, sevinci de, sevgisi de, acısı da şiirinin rengine yansır. Sözcüklerle ağışarak kurulan renklerin başkalaşımını en çok Can Y ücel şiirinde buluruz. Onun ironisi de, yergi ve taşlama­ sı da bu başkalaşım çizgisi üzerine kuru­ lur. Evet, Can Y ücel şüri aykırıdır. Aykırı­ lıkları, sevgisizlikleri, tarümar olmuşluk- lan, yitimleri, umudan, sevinçleri göster­ mek için aykındır. Bazen sesi bir tenor gi­ bidir, bazen de basbaritondur. Esen yekn fırtınaya dönüşme durumudur, bazen.

İmlediğim gibi, “çeşitlem e”nin şairidir Can Y ü cel. Sözcükler onun şiirinde bir başka anlam, boyut kazanır. Adeta sesle­ rin rengini buluruz onda.

Ses ve ritm. O nun bu renk ahenginin, onun deyimiyle “rengahenk’ inin serdü- mencisidir adeta.

Can Y ücel şüri kılavuz istemez. Çünkü o şürimizin ilk ve tek kılavuzsuz kaptanı­ dır: Derya denizlerde özgürce dolaşır du­ rur. Ne bir liman ister, ned e barınak. “D al­ galarla dalga” geçe geçe yedi deryaya ula­ şır. Yeryüzünün yedi rengini verir şiire. O nun duygu teline dokundukça, hâlâ şiir yazdığım, şiirle hayatı soluduğunu görür­ sünüz.

Şürin güneşine, göğün yedi rengine onun bu tok, duru, içli sesiyle ulaşırız:

“Ben senden öğrendim deniz yazmayı Elimden düşmüyor mavi kalem Bir tirandil çıkar gibi sefere O kula gidiyor öğretmenim Ben de ardından açılıyorum B ir poyraz çizip deftere Bir ada var sırf ebabil Dönüyor dönüyor başımda Şenle yaşadığım günler Güm üş b ir çevre oldu ömrüm D eğince güneşine.”

(Akdeniz Yaraşıyor Sana” / Sevgi Duva­ rı)

Akdeniz’in bu güzel, anlamlı, yürekli se- „ sini sevgiyle, coşkuyla kucaklayalım. O her dem yambaşımızda, omuz omuza bizimle, her dem soluğumuzu ısıtacak, yönümüzü ışıtacaktır. ■

Can gerillası özgürlüğün

TEVFİK TAŞ

“D ün kofra kesiklik etti M umla idare ettik

Ayazmadan alınm ış mumlarla leki para yetmiyor Ayazm

Elimdi

içkiyi sigarayı kesem iyorum D urum b om b ok

Karım nerdeyse yok İntihar m ı? Etm iyeceğim

Son b ir çocuklukla içim den gelen B ize gadredenleri intihar ettireceğim G ü l koklatarak. Kızıl gülleri. ” (A nti-întihar)

p iir devrim cidir.”

\ Bu sözden her şiirin, “şiir” baş- ” ı ) lığıyla piyasaya sürülen her nes- -> nenin devrim ci olduğunu anla­ mak doğru olur mu?

H ani, soyut değil de uçucu, anlatma iş­ levinden uzak, dahası anlatm am ak üze­ re yapılmış olan işleri ve bu işlerin öner­ diği ilişkiler ortalam asını savunanların, bu türden ürünleri tartışm ak isteyenleri veya kab u l etm eyenleri küçüm sem ek için; “bu devrimci b ir iştir, ama bundan siz anlamıyorsunuz,” demesini haklı b u l­ m aktan başka b ir şans bırakm az mı bu saptama?

“Ş iir devrim cidir” sözünden, devrim ­ ciliği kaba ve bayağı hale getiren; bize in­ sani olmayanı, yaşamın gerçek zenginli­ ğini de, bir avuç hayalperestin yorgun ve acılı duygularını bütün dünyanın gerçek duyguları ve kavrayışıymış gibi “sunan” ürünleri anlayam ayacağım ız gibi, g er­ çekten devrimciliğin karşısında duran, onu herhangi b ir b içim d e bulandıran şi­ ire de devrim ci diyemeyiz. B u tartışm a­ nın yapıldığı her yerde, bunun örnekler­ le anlatılması istenir. Bu, son derece hak­ lı b ir istektir. B iz, kötü, bulanık ve ham örneklerle değil, ama içeriğiyle ve b iç i­ miyle, dünyaya devrim ci şiirler veren b ir şairin eserini, onunla konuşarak anlat­ mak istiyoruz meramım ızı.

Tarih ve Bugün...

“M inelaşklarla dönüyor ağaçları bah- çenin

Hüsnü Aşk b ir tarih düşüyor hâlâ coğ­ rafyasına şehrin

Itri nasıl birleştirdiyse iki kıtayı Boğaziçinden b ir taksim le...

Biz şu anda b ir tuluat kum panyasında yaşıyoruz

N aşit’i ölm üş...

Y in e de Şeyh G alib sen nur içinde yat Sen ki h ü crelerd en aydınlığa tünel açan

E n eski devrimcim izsin şiirinle...”

(Şeyh G alib için ’den)

Can Y ü ce l’in bu dizelerinin arkasında, cesur bir tarih kavrayışı durmaktadır. Ta­ rih, b ir geçm iş zaman öyküsü değildir asla; bugün, bugüne ait etkinliklerin ge­ lecekle olan o sağlam ilişkisidir. Bir söy­ leşimizde, Can Y ü cel, kendi şiirini oluş­ tururken yaslandığı tarihi dokuyu şöyle özetliyordu:

“T ü rk çe şiir, Selçu klu ’dan başlam ış­ tır. Yunus E m re ve mevlit yazarı Süley­ man Ç elebi, bu başlangıcın iki önem li is­ midir. Büyük nesir yazarı M ercüm ek Ah- m ed ’i de unutmamalıyız. T ü rk çe şiirin b u Tasavvuf kanalının dışında, b ir Alevi varlığı bir de T ürkm en, Avşar varlığı çok önemlidir, ik i büyük ustası, P ir Sultan A bd al’la Karacaoğlandır.

O sm anlı edebiyatı, b ir Bizans piçidir. A zerbaycan’h Fuzuli hariç.

D ivan edebiyatı, b ir d ekoratif sanattır. içind en getirdiği büyük şair Şeyh G a ­ lib hariç.

M evlana, A cem ce yazmasına karşın,

N âzım ’ı vatandaşlıktan atanlar ken­ di kim liklerini bilmeyenlerdir.

Nâzım sonrası, 2. Dünya Sa- vaşı’ndan sonra b ir şiir tarzı daha yaşadık. Nâzım ağa­

cının dibinde ot b itm e­ yeceğini bilm eyerek

başladı bu. B unla­ rın içinde, Ahm ed A rif ile E nver G ö k ç e ’yi ayırmak gerekiyor. B ir de Ruhi Su, m üzikteki yorumu ve çabasıyla bu oluşumda başlı başına etkin bir değerdir.

Y in e 2. Dünya Savaşı yıllarında, O rhan Veli ve arka-

rfa fa ry daşları, Avrupa şiiri ' * benzeri, b ir deneyim

yaratm ıştır ve bayağı önem li olm uştur. Avrupa benzeri şiir

lu ğı ği

contasıyla b ir ilişkisi yoktur. O rhan Ve-azmak isterken ilk kez lüm pen kesime itap eden b ir şiir olacağı açığa çıkm ış­ tır. Bunun iddia edildiği gibi Tek Parti

şiirdeki büyük etkisi 18. Yüzyıla kadar sürmüştür. Büyük ustayı, m usikide Itri, D ed e E fend i ve son ö rn e­ ği olan Tam buri Cem il Beyler tam am la­ m ıştır.”

Şiir tarihi değerlendirmesi

C an Y ü c e l’in, her biri geçm iş dönem edebiyatının köşe taşları olarak da k a­ bul edilen, bütün bu insanlarla çelişkisi­ nin üstünü örtm ediğini, kendi dünya g ö ­ rüşünün şiirini yazarken beslendiği bu değerleri, tarihsel sürecin ve bizim kül­ liyatımızın içinde ait oldukları doğru ye­ re koyduğunu, bütün eserlerinde ve e t­ kinliğinde görebiliriz. Can Y ücel’in ese­ rinin büyüklüğü, bu tarihi, diyalektiğiy­ le anlam asından geliyor. N e kim ileri gi­ b i görm ezden geliyor, ne taparak anım ­ sıyor, ne de bu tarihsel birikim in altında kalm aktan korkuyor. Can Y ü cel şiirinin geçirdiği aşamalar dikkatle incelenirse, onun yalnızca edebiyat alanındaki tarihi değil, yeryüzü birikim inin erişebildiği her parçasını, kendi şiir düşüncesinin ve dolayısıyla dünya görüşünün b ir olana­ ğına dönüştürmeye çalıştığı görülecektir. B u tarih değerlendirm esinin b ir yerin­ de, şunları söylüyordu şair:

“Tanzim at dönem i şiirinde iş yoktur. Fakat, istiklal H a rb i’ni yüreklemiş M eh ­ m et A kif ayrı b ir olgudur. O na hangi öv­ gü yollanırsa yeridir.

B öylece Cum huriyet tarihine girdik. Burada büyük b ir Yahya Kemal vardır ve b ir de Ahm et Haşim. Ama bunların özel­ liği, kaybedilm iş O sm anlı topraklarının nostaljisiyle yazmalarıdır. Yahya Kem al tarihsel nostaljiyle büyük b ir şiir yarat­ mıştır. Bugün her şiir yazan adam, Y ah­ ya K em al’i red veya kahul mevkiindedir. Tevfik Fikret, büyük b ir saflığın, büyük

li, şiiri çok iyi bilen b ir şairdir. N e yaptı­ ğını biliyordu. Ö m rü vefa etseydi çok daha önem li işler yapabilirdi. Yanında­ ki arkadaşları için, özetle söyleyeceğim şudur: O ktay Rıfat çok büyük b ir şairdir. M elih Cevdet de yabana atılamaz.

İkinci Y e n iy e gelince; her zaman söy­ lediğim gibi, yanlış b ir tercüm e hareke­ tidir. içlerin d e b en ce en önem lileri, T u r­ gut Uyar, Cem al Süreya, E dip Cansever ve kendisin e kızgın olm am a karşın, E c e ’dir. Ö nem leri şurdan geliyor: D en e ­ yimi iyi yaşadılar. Büyük, bireysel acıyı nasıl anlatabiliriz diye uğraştılar.”

İki Dünyanın Birliği ve Atışması

«

düdük çalar hırsızlanm ış polisler ben korkudan üstlerim e işerdim üç yıldızlı b ir albaydı gökyüzü

karşısında önüm açık gezerdim ağzı bozuk meymenetsiz b ir ozan

rus çenginde çağanozdum b ir za­ man

iki gözüm iki koltuk-eviydi

mavilerim b ir m iyobun koynun-da

b ir zekâsıdır. Flüznü de şiirdir, duruşu da. A hm et H am di B ey ’i şükranla anıyo­ rum. Arada gelen m inör şairleri saymaz­ sak, yıldızımız Nâzım H ik m et’tir... K u r­ tuluş Savaşı’ndan ve Büyük E kim Dev- i’nden kopan bu şiir çığı, bütün dağ-rımı

____________ P _____ p i |___ dağ­ larımızı ve düzlerimizi çıniatmıştır. T ürk şiiri ilk N âz ım la enternasyonal şiire gir­ miştir. Fütürizm denilen büyük moder-nist akım -ki, makinayı öngörerek yürüt­ müş ve sonra da kurumuştur-. N âzım ’ın son gelişimi, hapishane yaşamı bu m ode­ li alt-üst etti. Û L e h li, Â leyhistan’dan çıkm ışçasına bu toprağın çocuğu oldu.

-K endi düşen köyler kender ağlamaz sur dışında ben oturur ağlardım ekm ek diye bağrışırdı bebeler

elma derler ben ortaya çıkardım ağıtlarla kutlanırdı Isa-doğdu G ecesi fildişinden b ir kuleydim yıktım kendi-mı

(Belkim Bir K erten keley­ dim ’den)

‘Nesnel dünyanın şiiri’ dendiğinde, şi­ iri kaba tarzda izleyenlerin,, yazanların ve inceleyenlerin aklına, dünyada yer alan nesnelerin şiirde tuttuğu çeşitliliği ve oransallığı gelir. Bu bir eksikliktir. Can Y ü cel, şiirinde, kadeh ve begonya, gök­ kuşağı ve taşlar, hayvanlar, ağaçlar, yağ­ mur, bıçak ya da asfalt “nesne olsun şiir dolsun” diye yer almaz. Bu uçucuların işidir. Tıkıştırm adır.

O nun şiirindeki dünya, anlamlı ilişki­ lerle oluşur. K endi deyimiyle “o müthiş kığıştının” her boyuttan işlenmesi çab a­ sıdır bu. N esneler ve olgular bu ilişkile­ rin, çelişkilerle yüklü b ir sürecin, şiirleş- tirilm esi işinde b ilin çle tercih edilm iş yardımcılarıdır. G ündelik hayatı tarihin, tarihi gündelik ilişkilerin rengi ve ahen- giyle anlatm aktır. “R en k ah en k ” söyle­ m ektir söylenecek olanı. Peki ama, bu överek dövüştüğü tarih içinde, kendi şi­ irini nereye yerleştiriyordu usta? “Şiiri­ mi hapishaneden ilk çocu k olarak çıka- rışımdır.

(6)

Başlığıyla, içeriğiyle, gündelik hayata, gazetelere vurdum işi. İkin ci Y e n i’nin m odernist şiiri yerine, avangard, siyasi dozu olan, zekâsı ve küfrüyle, yaşanan b ir şiir koydum ortaya. Bugün dünyada yazılan şiir benim çizgimdedir. Çizgi şu: Şiirin geçirmiş olduğu bütün evreleri içe­ rek güncelliği yakalam ak sorunudur. Sanki her olay, şiirin olayıdır. Şiir b ir si­ lahtır. Ve şair kaç atar, kaç atmaz sorum ­ luluğunu yaşamalıdır.”

C an Y ü c e lin yapıtı, kendi içinde b ir sürekliliğe sahiptir.

M ateryalist b ir zekâyla, diyalektik yön­ tem le söz ve eylem zerrelerinin, yaşam­ sal düzeyde birleştirilm esi ve şiire geti­ rilmesi; onun eserinde, bazen iki dizey­ le, bazen b ir kitabın yapısını b irb irine bağlayan şiirler toplam ıyla anlaşılır. O nun, herhangi b ir şiirini bağlantıların­ dan yalıtarak değerlendirm ek yanıltır ve elde edilen sonuç, b ir kalıcılık taşım ak­ tan uzak olur. D eğerlendirm enin rotası­ nı günlük parıltılara ya da zayıflıklara g ö ­ re ayarlayanlar, inişli çıkışlı b ir

süreklıli-Î

ji anlayamaz ve anlatamazlar. Kendi iç­ erindeki ve alışkanlıklarındaki boşluğu, değerlendirm eye yeltendikleri işlere b u ­ laştırmış olurlar.

Yaşadıklarımız

“Seke Seke Ben G eld im ”i yayma ha­ zırladığı günlerde, bu kitabı öteki kitap­ lardan ayıran özellikler üzerinde durm a­ sını istediğim izde, “fazla bir ayrılık yok” diyor Can Y ü cel ve devam ediyor: “Ay­ rılık varsa, b ir sürekliliğin gereğidir. Bu da benim yazdığım şiirin yaşadığım d ö ­ nem den çıkarılm ası sürekliliğidir. D e ­ m ek oluyor ki, bu dönem bu şiirleri, da­ hası bu şiir fikrini gerektirm iştir.

Şiirle gereklilik, işlev arasında doğru­ dan b ir b ağ vardır. B u bizi, şiirin işlev­ selliği ve güncelliği üzerinde daha geniş konuşmaya yöneltiyor.

H areket ettiğim iz nokta, elb ette yaşa- dıklarımızdır. B u hareket noktası insan­ lık tarihini, doğayı ve evreni de içeriyor. D ediğim her şiir fikri, aynı zamanda bir evren, b ir bütünsellik fikridir. Şiir her şeyden ö n ce büyük insanlık deneyim i­ mize b ir katkıdır ve dolayısıyla b ir nes­ nedir. Bu nesneyi iyi anlam ak lazım. Ş a­ ir b ir kimesnedir. Şiir, dilin içinde bize yaşayabileceğim izi, yaşamın olasılığını anımsatan ve ona inandıran bir nesnedir, iir dünyayı gün be gün değiştirmez; ola- ileceğe, b ir gizil güce, içim izde yaşayan b ir gizli güce gönderm eler yapar.

Aaa bu da olabiliyorm uş d edirtircesi­ ne.

Şiirin şaşırtıcılığı hurdadır. Avangard- lar, ön cü ler “A bru tir le b o u rg eo isie” (burjuvayı afallatm ak!..) dem işlerdir. O nun içindir ki şiir, çocukçadır. H er söz­ cüğü yeni öğrenm işcesine, her sözcüğü adeta hayatın b ir parçası olarak keşfet- m işcesine ve bu sözcüklerin arasındaki ilişkileri, elinnen, ayağınnan bulm uşça­ sına. -Çocuğun ilk keşfettiği şey ışığa yö­ nelttiği elleridir. O ynatır hem ellerini, hem dünyayı, hem kendini. A rar bulur. - Şiir işte bu yöntem in dilde yinelenm esi­ dir. Adeta parm aklan olan sözcükler, ye­ ni ve ileri dünyaya uzanmaktadır.

Bir noktaya daha dikkat etm ek gere­ kir. Şiir hem tarihseldir, hem de tarih d ı­ şıdır. Bütün büyük şairlerde, değer yar­ ısına vuruldukta, ortak noktanın bu ça- a olduğu görülecektir. O lab ilecek gü­ zel dünyayı yansıtm aktır şiir.

Bunun için bir Süm er şiiriyle, çağdaş bir Fransız şiirinin üstünlüğü, düşüklü­ ğü söz konusu olmaz. Bunlardaki ortak nokta, yaşadığı dönem i, yaşamı b ir şiir nesnesine dönüştürm ektir. B u d u r asıl aranması gereken.

AvrupalI Hıristiyanların ve zındıkların yanılgısı, şiirin kendileriyle başladığını sanmış olm alarıdır. Bunu çabuk tam ir ettiler. İşte resimde Jap o n , işte Afrika, iş­ te şiirde bilinçaltı. Bunların hepsi ayrı ayrı kıtalardır. Şiir kıtalararasını getir­ miştir.

Bugün dünya şiiri bilebileceğini bilen, bilm esi gerekenin ne olduğunun, yani evren üzerine bildiklerinin, bilem edikle­ rinin yanında çok küçük olduğunu idrak etm iş ve bu hareket noktasından dönüp dolaşıp, Shakespeare varmıştır. Ustamız- dır Shakespeare.

Bunu anlam ak dem ek, içinde yaşadı­ ğım ızla, yaşayabileceğim izi, insanları uyandıran, insan bilincini ve buluncunu uyandırabilen b ir kıvam tutturm ak d e­ mektir.

Şiirin politikası ve poetikası b u d u r.” Şairin, dünyadaki gelişm elerden, özel­ likle de, dünya şiirinin izlediği çizgiden habersiz ve kopuk; dünya şiirindeki ta­ rihsel ve dönem sel kamplaşmaları, akım ­ lan ve ara akım ları anlam adan, analiz e t­ m eden, kendi şürini, b irb irin e şiir yazan “şairlerin” dar dünyasının ötesine geçir­ mesi olanaksızdır. Şiirle oyalanmak, şiir­ le caka satmakla şiir yazmayı b irb irin ­ den ayıran tem el kriterlerden biridir bu. Can Y ücel, “Avrupa şiiri bugün ‘m oder- nizm ’ olarak tan ım lan ıyor” dedikten sonra, yaygın b ir yanlışın üstüne gidiyor:

“B u yanlış. Avangardizm , öncü şiir, F ran sa’da R im bau d ’la başlayan şiir, h er şeyden ö n ce politikti. P olitikası da b u r­ juvaziye karşı çıkm aktı.

M odernizim ise burjuvazinin tam ege­ m enliğinden sonra, b ir isyan değil, b ir kabul şiiridir. U staları vardır elbet. B u ayrı b ir şey. Postm odernizm , gene buna tepki gibi gözükse de “R o k o k o ” tarzı ne kadar m odernse o da o kadar m odern­ dir.

B ir reklam yöntem idir p o stm o d er­ nizm. Burjuvazinin ölüsünü diriltm e yöntem i. Ö lü b ir organı kaldıram ayan kadın ne kadar zordaysa, postm oderniz- min de hali aynıdır.

O ysa dem in sözünü ettiğim , yaygın, geniş şiir akım ı P rem od ern e, m odern öncesine dönüştür. Yaşadığında nokta­ lanan, yumuşak “g ”si olmayan b ir şiir. L afı osuruğu ezer gibi ezm eyen, ses ge­

tiren şiir. Bütün inceliğine karşın, hört be hört b ir şiir.

Neyi söylüyorsa, onu en m ürekkebiy­ le, en karmaşığıyla sadelik içinde m ürek­ keb e döken şür. Çünkü sadelik m ü rek­ kebin en çinisidir. M ühür gibi. V ücuda vurulan damga gibi, kazısan da çıkm a­ yan.

B u şiirin tanım larından biri, b en ce ca ­ za b ir gönderm e olabilir. Yani otom atiz- ma değil, doğaçlam a. Sürrealizm in en büyük yanılgısı, üst-bilinci kaldırabilece­ ğine inanmasıydı. B ir nevi lastik b o şalt­ ma gibi. Birtakım sesler çıkar bundan. Am a bu sesler cinsiyet çığlıkları gibi bir padama, işi bitirm eyi en güzel yerinde ve zamansız olarak sona erdirm e sesleridir.

O ysa biz lastiği patlatm caya kadar şi­ şirip, ama padatm adan arabayı hend ek­ ten geçirm ek istiyoruz. B u lastiğin um ul­ m adık yerde, fırlam ası kazasım da içere ­ bilir. Bundan korkm am ak lazım. Şişir­ m ekten korkm ayacaksın, ama patlatm a- mayı da bileceksin. D em ek oluyor ki, şi­ ir aynı zamanda b ir şişirme işidir. D iya­ lektiği ise, patlatm adan şişirmek.

D erhal söyleyelim, bu şişkinlik değil­ dir. B ir arabanın hareketine yardım eden, esnek, eklem leri doğru b ir lastik­ tir söz konusu olan. Bundan Zeki Mü- ren’i kastetm iyorum . O sevdiğim lastiği horladığım için değil. Am a b ir M üren balığının zehirli olduğunu da b ile b ile .”

Bütün Sınırların Kalktığı Yere

“H ava döndü işçiden işçiden esiyor yel

D um anı dağıtacak yıldız-poyraz başla­ dı

B ah ar yakın dem ek ki mevsim böyle kışladı

B u fırtına yarınki sütlim anlara bedel H ava döndü işçiden işçiden esiyor yel T ekliyor işte çağın çarkına okuyan çark

Ve durdumuydu b ir gün bu kör, ava­ ra kasnak

B ir zincir yitirenler b ir dünya kazana­ cak

Sen de o dünyadansın sm ıfm bil safa gel

H ava döndü işçid en, işçid en esiyor yel.”

(İşçi Ma rşt ’ndan)

Safında durduğu işçi sınıfına, şiirin b ü ­ tün ustalığını taşıyan, şarkılar ve m arşlar arm ağan eden h ir şair, bütü n eseriyle, yaşadığı hayata, doğaya, çoluğuna, ço ­ cuğuna, bütün işine yabancılaşan insana, insanlığını yeniden kazanm a serüvenin­ den şiirin vereceği olanca im kânı verm e­ ye çalışıyor.

Ö nü n şiirinde, eller vardır, “ellerini tu­ tuyorum ellerim oluyor”; nükleer kışlar ve kıyımlar, “nefesi kükürt kokanların/ şapkası boktan kop anların” dünyası var­ dır; onun şiirinde dünyanın envai çeşit sözü, “toprağa dikiyorum/ yediveren şi­ irleri açıyor” dediği; müzik vardır onun şiirinde caz, udiler, ve D olap d ere çengi­ leri... İlle de ille ülkesi vardır. O büyük sevgiyle bağlandığı halkı.

O , halkın içinde, yetişen b ir kendidir. Kendiyle uğraşan, alay eden, güzelliğin en yükseğinde. Severek dünyayı aşkla. H alktan ne aldığını ve ona neyi, ama da­ ha da önem lisi nasıl vereceği, uğrunda dövüştüğü derttir. H er yerde, h er fırsat­ ta, sözü kendi ülkesiyle bağlam asını b aş­ ka nasıl anlamalıyız?

“T ü rkiye’de N â z ım la başlayacak şiir, Nâzım bu kıvam a gelmiştir. Şiir öyle bir fikir olacaktır ki, baştan hangi fikir old u ­ ğunu bilm esen de; adeta çiftleşm e gibi kadın ve erkek nasıl b ir çocu k doğaca­ ğını bilm ese de bu işi sonuca doğru sü­ rükleyeceksin, prezervatifsiz, maskesiz, kaputsuz olarak.

Dilin olanakları

Bunda kendi dilinin olanaklarını, g eç­ mişi, yaşayanını ve öldürülm esi gereke­ ni hep seferber edeceksin. Ve bunu y a­ parken, M iles Davis gibi seyirciye arka­ nı dönüp üfleyeceksin borunu. K i seyir­ ci senin ne söylediğini daha baştan b il­ mesin. G id işe katılsın. H er üflediğin n o ­ ta, seyircide b ir bulunç, onun bulduğu, bulm ak istediği b ir nota olsun. “H ah iş­ te buydu aradığım ” desin. Ve parça b it­ tiğinde o da bitsin, bayılsın.

Bunun bizde büyük, güçlü b ir kökeni var. E sk i Y u nan’da D ionysos ve A pollo- niyak bir çelişki bu bakım dan önemlidir. A pollon kurulu düzeni, kurguyu, yerleş­ miş ölçüyü ve öyle yaşamayı tem sil eder. D ionysos ise b ir Nevroz tanrısı. K ürt- ler’in bahar tanrısı, bahar bayramı. B a ­ harın gelişi kadar apansız, dünyayı b ir­ d enbire değiştiren b ir coşku fırtınası.

İşte bu D ionysos, 31 M art’ta bütün yı­ ğınları ardına takıp orm ana çıktığında, ortalık b irb irin e girer. N e örf, ne adet kalır. N e kad ın, ne erkek. B irleşirler. Aşktan başka hiçbir yasa yoktur. B oş b ir ahlak, b ir insan sınırı kalmaz. Ç ünkü o r­ tada ahlak değil ethik vardır. E th ika ya­ şam ethikasıdır. Baharı, yaşamın sürek­ liliğini, hem karanlığı, hem aydınlığı an­ latm a adına herkes sevişir. İşte bugün dünyada yaygınlaşan şiir, bu Û ion, şiiri­ dir.

Aklın duyuların en güzeli olduğunu, onun en güzel ürününün aşk olduğunu anlamaya dayanan şiir. Yani ışık, yani ka­ ranlık, yani hayatım ız.”

Can Y ü cel şiirinde öfke vardır. “Şiir b ir öfkedir. Ö fk e yürütüldüğü an aslın­ da b ir gerilladır. ” Ve o, inanıyor ki; “B ü ­ tün şairler eski tabirle kaybolurlar. Am a kaybolmazlar kendi topraklarında. Yaşa­ sın to p ra k !.. ” K endine ağlamayı şiir zan­ nedenlerin de bol bol dolandığı şu d ün­ yada C an Y ü cel, insafsız, sevdadan, b ü ­ yük ve ince b ir beladır. Ve durm aksızın, dağlarım ızda, düzlerim izde, sokakları­ mızda şiirden şiire “G em i azıya almış/ iyi b ir hab er gibi koşm aktadır.” ■

Can Yücel, eşi,torunu ve kızı Su ile birlikte...

Referanslar

Benzer Belgeler

• sahalarından uzak olarak bütün bir gü- nünü, ya bir büronun mer'i formalite cenderesi içinde yazı parafasiyle geçirir, yahut bundan daha elim, ay ışığı satımı

(135) Mu oaidnu dáid vuolggasajiide lea ahte ii leat vuođđu geahčadit man muddui Sárevuomi čearru njuolgut sáhttá čuoččuhit alddiset vuoigatvuođaid Vuođđolága

* Gelir İdaresi Başkanlığı Eğitim Merkezi: (OECD Ankara Çok Taraflı Vergi Merkezi) 25 Mart Mahallesi Ġstiklal Caddesi No:7 Yenimahalle/ANKARA * Tevfik İleri Anadolu İmam

S-001016 İlan Kodlu Diğer Sağlık Personeli Pozisyonuna Yerleştirilen Adayların Listesi. Sıra

Destek m ktarının %25’ , varsa uygun mal yet olmayan harcamaların kes nt ler yapıldıktan sonra, f nal raporun onaylanmasını tak p eden 15 ş günü çer s nde

Siyah ve beyaz la1 k g i lifleri, potasyum miktan baklm~ndan lif inceligne gore farkl~llk gosterme- mektedir. Fakat kahve ve boz renklerde istatistik- sel olarak

Pleksi - metal - mermerit- ahşap malzemeleri; kısa dikdörtgen prizma kaide, kesik piramit ve diagonal sergileme için rahle formunda üretilmiştir. Farklı kaidelerle

Maddesi ile Bülent Ecevit Üniversitesi Aday Memurların Eğitim Yönetmeliği uyarınca 26 Mart 2018 -06 Nisan 2018 tarihleri arasında Temel Eğitim, 16 Nisan 2018 ile 16 Mayıs