—
2
t
9
V
i 7
M
•ÍU Á SL lÚ íÁ
Gene İbni
r r *bina.,.
İbni Sina’nın bininci yıldönü münü bir sene sonra kutlamağa hazırlanan Arap Birliği Kültür Komitesinin bu gayretkeşliği bi zim gazetelerimizde bir yankı u- yaııdırmasın, olamazdı.
Ünce ben yazdım; sonra hemen hemen ayın günde dostum Peyami Safa da bir fıkra kaleme almış olacak ki ertesi gün çıktı.
Mevzu ile bir Ord. Prof. Dr. dostumuzun, bir de Türk Tarih Ku rumu Genci Yazmanının ilgilen mesi, beni gene aynı mevzu üze rine bir yazı yazmağa sevkediyor. Benim fıkramı okuyarak baııa bir mektup gönderen dostum, Ord. Prof. Dr. A. Nevzat Tüzdil’dir.
Üstada göre İbni Sina’nın - Mi lâdî tarihle - bininci yıldönümüne daha yirmidokıız, otuz yıl vardır. Arap Birliği Kültür Komitesi, bü yük hakim ve feylczofumuzu Arap telâkki etmekle düştüğü hata ile yetinmemiş, üstelik bir de yıldö nümünü yanlış hesaplamıştır. Bu yıldönümünü A raplar Hicrî tarihle hesap ediyorlar, halbuki milletler arası ilim ve tıp âlemi için Hicrî tarih makbul ve ölçü değildir ve o- na göre yapılacak bir yıldönümü nü, her taraf, gülünç bulacaktır.
Bu yıldönümünü, inşallah, şim di çok genç olan ilim adamlarımız yirmidokıız, otuz sene sonra kutla sınlar.
Yazdıklarını böyleçe özetledi ğim Dr. Tiizdil, mektubuna şöyle devam ediyor:
"Bu vesile ile Arapların
İbni
Sina’ yı benimsemelerine de temas edeyim. Buna hayret edilemez. E. sasen bu gibi benimsemelere
alışı-(Sonıt S İnci sayfada)
Gene ibni Sinâ...
(B a sı 2 n ci sayfada)
ğız. Bundan birkaç ay evvel Lon dra’daki İran Talebesi “ Mevlâııa” yı benimsemeğe kalkışmıştı. Buna karşı Türk talebesi, haklı olarak, şahlandılar. Mevlâna traıılı mıdır? Tabiatiyle değil. Lisanı Farsça olduğu için onu îranlı telâkki et mek isterler. Türk olduğunu ken disi de vuzuhla söylemiştir:
“ Ben kendi köyümde kendi evi mi arıyorum. Bana öyle yabancı nazarlarla bakmayın. Ben de sîz lerdenim. Dilim Hindce, (yani Farsça) fakat kendim Türküm.”
İbni Sinâ da Arapça yazdığı için, doğduğu yerin kaydedilmesi ne rağmen, kendisi birçok ansiklo pedilerde “ Bir Arap feylezof ve hakimi” diye kaydolunmuştur. Bun ların düzeltilmesi için yeni yıldö nümünü beklemeğe hacet yok. Bil ginlerimizin bu tarihî hakikatleri her fırsatta haykırmaları lâzım!” Bu arada akla gelen bir nokta var: Acaba Araplar, bu milletler arası şöhretin yıldönümünü Milâ dî tarihle hesaplamak lâzımgeldi- ğini bilmezler mi, dersiniz? Her halde bilirler. O Araplar ki bugiiıı ay isimlerini bile “ Yeııayer”, “ Feb- rayer” diye kullanırlar. Bana ka lırsa onların bu bininci yıldönümü nü kutlamakta acele etmeleri, İb ni Sina’nın mensup olduğu Türk- lerden otuz yıl önce davranmak ve milletler arasında kendi hesap larına bir propaganda yapmaktır. Benim yazımı görmemiş, fakat Peyami’nin fıkrasını gözden geçir miş olan B. Uhığ İğdemir de arka daşımıza Prof. Nevzad’ın bana ha tırlattığı tarih farkını hatırlattık tan sonra, büyük feylezofun 900 üncü ölüm yıldönümünde (1937 de) İstanbul’da büyük tören yapıl
dığını, bu münasebetle 900 sayfa lık bir eser yayımlandığını söylü yor. Ayrıca haber verdiğine göre Farabi’nin önümüzdeki sene kutla nacak olan bininci yıldönümü için Türk Tarih Kurumu dokuz yıldan- beri lıazırlanmaktadır.
Bütün bu haber ve bilgilerin halk efkârına sunulması, şüphe yok, hepimizi sevindirmiştir.
Yalnız, bir noktaya tekrar işa ret edelim: Arap Birliğinin hazır landığı kutlamada en büyük yar dımcının Kahire Üniversitesi oldu ğunu öğreniyoruz.
Burada “ Şifa” sına da “ Tıp Ka nunu” na da haşiyeler hazırlandı ğını, bunların yayımlanacağını da haber alıyoruz.
Bu çabuk davranış karşısında bize yazdığımız fıkralarda ve Ka- hire’den gelen haberlerde tarih dü zeltmekten başka vazifeler de dü şüyor:
Kısaca da olsa, yabancı diller de broşürler çıkarmak; - Farabi’ nin bininci yılından da faydalana rak - lbııi Sina'nın hayatını, eser lerini, Türklüğünü ve şimdi Arap lar tarafından Hicrî tarihle binin ci yıldönümü kutlanan bu büyük dâhi’nin Türkler tarafından da Mi lâdî tarihe göre yıldönümünün o- tuz yıl sonra geniş ölçüde kutlana cağını bildirmek...
Bunu lüzumlu buluyoruz. Çün kü böyle büyük simaları anmak, yalnız onları ağırlamak bakımın dan değil, kendi propagandamız bakımından da lüzumludur. Onun hakkında falan veya filan tarihte falanca veya filânca eser çıkarıl mıştı; falan gazeteci bunların far kında olmamış, demekle ödevimiz yerine gelmiş olmaz!
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi