Salâhattin H a k k ı E S A T O G L U
Ne de çabıık geçmiş on yıl? Daha eliin gibi ansıyorum: Yalıya Kemal Beyatlı, sağlığını ka zanmak için gittiği' Paris’ten yeni dönmüştü; Park Otelin taraşında Marmaraya karşı oturmuş tuk; iyi konuşurdu Sayın Beyatlı, yine derin bir sohbetin içindeydik. Bir aralık:
— Üstat, dedim, siz Paris'teyken Ataç’ı kay bettik, üzüldünüz ıııü?
Ataç, Yahya Kemal’i çok sever, yerinde de överdi. Ama Yahya Kemal’in Ataç’ı sevmediğini o soruma verdiği cevaptan öğrendim. Değil Ataç’ın, bir ölünün ardından söylenmiyecek lâf lar etti. «Ataç dilimize kıymıştı, dilden anlamaz dı, şiirden anlamazdı.» Yahya Kemal coşmuş, Ataç’ı kötülemek için örnekler sıralıyordu.
Halbuki bizim kuşağımız Ataç’a çok şey borç luydu; denebilir ki O, yeni edebiyatın tutunma sında başlıca öncülerden biri olmuştu. Yeni şii rin savunmasını, çoğu kez, tek başına yapmış, bütün eski edebiyatçılara, genç kuşaklan alaya alanlara karşı çıkmıştı. Onun aşırı öztürkçesi, ıısta kalemi, zevki, beğenisi uzun yıllar, edebiyat alanında kendisini tek büyük saydırmaya yetmiş ti.. Bütün bunları bilen biri olarak Yalıya Ke mal’in kötülemesine katılamamıştım. Nasıl katı labilirdim ki; dalla liseyi yeni bitirmiş bir sanat heveslisi olarak «Yaratış» dergisini çıkardığım zaman, ULUS’taki «Sohbet» köşesinde, yazdığı «Yeni Bir Dergi» başlıklı yazıda, dergimizi öv müş, hepimizi teker teker teşvik edici sözleriyle topluma tanıtmıştı. Ataç, yaşadığı sürece, kolla rını genç sanatçıların üzerine germişti. Yaratış’ın 1945 yılının 8 Şubatında çıkan 6 ncı sayısında Cahit Kiilebi’nin «Nurullah Ataç» adlı şu şiirini yayınlamıştık:
Recaizade Ekrem Bey bile Yıllarca dillerde dolaştı durdu, . Bakiler, Naililer devrinde
Gelseydi o mülke üstad olurdu.
En iyi tanıyan dilimizi Hızır gibi daima genç olan Nasıl anlarsa bostancı karpuzdan Öylece tanıyan şiirimizi;
öylece büyüten neslimizi Hiç bir şeye boyun eğmeden. Görse bari en şanlı günlerini Üstadım ölmeden..
Külebi, bu şiirinde, daha o zaman Ataç’ı bü tün büyük yönleriyle ortaya koymuştu. Peşin hükümlerden sakınan, yenici, davrimci, fikir öz gürlüğünün, değişik, ileri görüşlerin savunucusu idi. Gerçekten Türk ve batı şiirinden iyi anlı yordu. Fuzulîleri, Bakileri, Nedimleri nasıl sever se, Orhan Velileri, Cahit Sıtkılan da ayni şekilde severdi. Adı «şair-i âzam» a çıkmış, fakat gerçek şiirden hiç nasibi olmayan kof şöhretlerin de düşmanıydı. Fikret’i, Akif’i de şair saymazdı. Ölçüsü, gerçekten, edebiyatçılar için reddedil - mez bir değer taşıyordu. Yeni şiir, Babıalide bobsitil diye alaya alınırken, tek başına Ataç, Orhan Veli neslinin savunmasını omzuna almış tı. Kavın Külebi’nin dediği gibi «hiç bir şeye bo yun eğmeden» yeni nesli kabul ettirmeğe çalış mıştı; bunu başardı da.. Dilde, öz ve arı Türkçe de de ayni titizliği gösterdi. O günlerde bize bile aşırı gelen yeni tilcikler buldu. Yalnız dili de ğil, söyleyişi de yeniydi; devrik cümleyi en iyi o kullandı ve kendisini izleyen sanatçılara bu bakımdan da büyük etkisi oldu. Hele çevirileri bugün bile tazeliğini sürdürmektedir.
Ataç, bir edebiyat bilgini değil, yaradılıştan sanatçı bir eleştirici idi. Titiz bir zevki vardı: iyi şiirle, şiir olmayan yapıtı ustalıkla ayırabiliyor du. O yüzden, yaşadığı dönemde Türk edebiyatı çok şey kazanmıştır. Pek çok yeni yetişen şairi o ayırıp topluma tanıtmış ve kabul ettirmiştir. Bugün, eğer, şiir alanında duyulur bir kısırlık varsa, bunun bir büyük nedeni de, sanat haya tımızda Ataç gibi gerçekten usta bir eleştiricinin bulunmayışıdır.