• Sonuç bulunamadı

İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası romanında söz varlığı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası romanında söz varlığı"

Copied!
515
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

İHSAN OKTAY ANAR’IN “PUSLU KITALAR ATLASI”

ROMANINDA SÖZ VARLIĞI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Ayşe ŞAHİN İLGÖR

(2)

T.C.

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

İHSAN OKTAY ANAR’IN “PUSLU KITALAR ATLASI”

ROMANINDA SÖZ VARLIĞI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Ayşe ŞAHİN İLGÖR

Tez Danışmanı

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DURGUT

(3)
(4)

ÖN SÖZ

Söz varlığı, en genel biçimde bir dile ait söz ve sözcükler toplamı olarak tanımlanabilir. Kelime hazinesi, sözcük dağarcığı, vokabüler gibi terimlerle karşılanan söz varlığı, bir dilin yalnızca sözcüklerini değil atasözü, deyim, ikileme, kalıp sözleri vb. anlatım çeşitlerini de kapsayan bir bütündür.

Dil biliminin leksikoloji (sözcük bilimi) alanı kapsamında yer alan söz varlığı çalışmaları, o dilin tarihine ışık tutar; dilde zaman içerisinde meydana gelen ses, anlam, biçim, söz dizimi değişikliklerini yansıtır. Ayrıca o toplumun yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri, dinî inanışları, dünya görüşü; yani maddi ve manevi kültürü hakkında da bilgiler verir.

Dil, toplumsal kültür birikiminin oluşumunda ve aktarımında en etkili araçtır. Dil üzerine gerçekleştirilen çalışmalar, bir dile ait sözlü ve yazılı ürünlerin art zamanlı ve eş zamanlı olarak incelenmesi ile ortaya konmaktadır. Yazı dili, yazılı metinlerde ifadesini bulur. Yazılı metinler içerisinde edebiyat ürünleri önemli bir bölüm teşkil eder. Edebî metinleri anlamak için öncelikle metinlerde kullanılan dili anlamak gerekir.

Dil ile söz arasında bir ilişki vardır. Söz, soyut olan dilin bireyin ifadesiyle somut hale gelmesidir. Yazar ve şairler oluşturdukları edebî metinlerde günlük dilden farklı, edebî bir dil kullanırlar. Edebî eserlerde dil ve anlatımın farklılaşması yazarın üslubu ile ilgilidir. Edebî metinlerin dili üzerinde yapılan betimsel nitelikli bir çalışma ile yazarın metnindeki söz varlığı tespit edilebilir, bu söz varlığından yola çıkılarak sanatçının üslubu hakkında çıkarımlarda bulunulabilir.

Bu çalışmada, İhsan Oktay Anar'ın “Puslu Kıtalar Atlası” romanındaki söz varlığının ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışma, “Puslu Kıtalar Atlası” romanının İletişim Yayınları tarafından 2014 yılında yayımlanan 51. baskısı esas alınarak hazırlanmıştır.

Çalışmada sözcük, söz, söz varlığı, söz varlığının içerdiği ögeler, İhsan Oktay Anar ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. “Puslu Kıtalar Atlası” romanının söz varlığı kavram alanlarına göre sınıflandırılmıştır. Romanda bulunan deyim ve ikilemeler tespit edilmiş, deyimler açıklanmış, ayrıca deyim ve ikilemelerin geçtiği satırlar sayfa

(5)

numaraları ile birlikte ilgili deyim ve ikilemenin altında verilmiştir. Romanda bulunan alıntılar tespit edilmiştir. Kişi ve yer adlarına ait özel adlar dizini hazırlanmıştır. “Puslu Kıtalar Atlası” romanındaki söz varlığı ile ilgili gramatikal dizin çalışması yapılmıştır.

Araştırma betimsel nitelikli metin inceleme çalışmasıdır. Araştırmada Çağdaş Türk Edebiyatının önemli yazarlarından İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” romanındaki söz varlığı tespit edilmeye çalışılmış ve bu söz varlığından yola çıkılarak yazarın üslubu hakkında çıkarımlarda bulunulmuştur. Türk dili ile eser veren bir yazarın, bir eserinin söz varlığının incelenmesi ile de Türkçenin gerçek söz varlığının ortaya çıkarılmasına katkı sağlanacağı öngörülmektedir.

Çalışma boyunca yardımlarını esirgemeyen ve araştırmanın titizlikle yürütülmesini sağlayan tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DURGUT’a; öğrenimim süresince ufkumu zenginleştiren Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim dalı öğretim üyelerine; bu süreçte manevi desteklerini benden esirgemeyen aileme ve iş arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(6)

ÖZET

İHSAN OKTAY ANAR’IN “PUSLU KITALAR ATLASI” ROMANINDA

SÖZ VARLIĞI

ŞAHİN İLGÖR, Ayşe

Yüksek Lisans, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DURGUT

2015, 514 sayfa

Bu çalışmada, İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı romanındaki söz varlığının ortaya konması amaçlanmıştır. Dil biliminin sözcük bilimi alanıyla ilgili olan çalışmada Doğan Aksan’ın “Türkçenin Sözvarlığı” adlı eseri temel çerçeve olarak alınmış, başka kaynaklar ve romandaki söz varlığı göz önüne alınarak bir sınıflandırma yapılmıştır. Araştırma, son dönem Türk romanına ait bir örnekten hareketle, söz varlığı ile ilgili tespitler yapmayı amaçlayan betimsel nitelikli metin inceleme çalışmasıdır.

“Giriş” bölümünde çalışmanın problemi tespit edilmiş; amacı ve önemi açıklanmış; çalışma ile ilgili varsayımlar, sınırlılıklar ve tanımlar verilmiştir.

“İlgili Alanyazın” bölümünde sözcük ve söz varlığı tanımlanmış, söz varlığının içerdiği ögeler ayrıntılı bir biçimde açıklanmış, tez konusu doğrultusunda daha önce yapılan çalışmalar tanıtılmıştır.

“Yöntem” bölümünde araştırmanın modeli, bilgi toplama kaynakları hakkında bilgi verilmiştir.

“Bulgular ve Yorumlar" bölümünde İhsan Oktay Anar’ın hayatı, sanatı ve “Puslu Kıtalar Atlası” adlı romanı hakkında bilgiler verilmiştir. Romandaki söz varlığı

(7)

ögeleri kavram alanlarına göre sınıflandırılmış, eserde geçen deyimler ve ikilemeler tespit edilerek romanda geçtikleri satırlar sayfa numaraları ile birlikte verilmiştir. Alıntı söz ve sözcüklerle ilgili tespitlerde bulunulmuştur. Romanda geçen kişi ve yer adlarının dizini hazırlanmış ve “Puslu Kıtalar Atlası” romanının gramatikal dizin çalışması yapılmıştır.

“Sonuç ve Öneriler” bölümünde araştırmanın bulgularına dayalı olarak elde edilen genel sonuçlara yer verilmiş ve önerilerde bulunulmuştur.

“Kaynakça” bölümünde araştırmada yararlanılan kaynakların listesi verilmiştir. İnceleme sonucunda İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı eserinin söz varlığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Türk dili ile eser veren bir yazarın, bir eserinin söz varlığının incelenmesi ile de Türkçenin gerçek söz varlığının ortaya çıkarılmasına katkı sağlanacağı öngörülmektedir.

Anahtar Sözcükler: Sözcük, Söz Varlığı, İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar

(8)

ABSTRACT

THE VOCABULARY IN IHSAN OKTAY ANAR’S NOVEL

“PUSLU KITALAR ATLASI”

ŞAHİN İLGÖR, Ayşe

Master Degree, Department of Turkish Language and Literature

Adviser: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DURGUT

2015, 514 Pages

The study aimed to reveal the presence of vocabulary in the novel "Puslu Kıtalar Atlası" of İhsan Oktay Anar. In the study, which is related to the lexicology in linguistic science, the study of Doğan Aksan’s “Türkçenin Sözvarlığı” was taken as the basic framework, a classification was made by taking into account the other sources and vocabulary in the novel. The study starting from a sample of recent Turkish novel is descriptive text analysis which aims to determine the vocabulary.

The problem of the study was identified in "Introduction"; the purpose and the significance were explained; assumptions, limitations and definitions were given.

Lexeme and vocabulary were described, the components of the vocabulary explained in detail, and the earlier studies in line with the topic were introduced in "Related literature".

In "Methods", the information was given about the model of the study and the data collection resources. In "Results and Comments", information was given about Anar's life, his art and his novel "Puslu Kıtalar Atlası". The components of vocabulary in the novel classified according to the concept of field work, the phrases and reduplications were detected and provided with the page numbers. Quotation was

(9)

detected. The index related to the names of the people and the places in the novel was given and the grammatical index study of the novel “Puslu Kıtalar Atlası” was conducted.

In "Conclusions and Recommendations", general results obtained based on the findings were given and suggestions were made.

A list of resources used in the study was given in "References".

Vocabulary has been tried to be determined as a result of the examination of Anar's "Puslu Kıtalar Atlası" novel. With works in Turkish language, an author who has made significant contributions to the presence of vocabulary in the Turkish language, by examining the vocabulary in one of his works it is also expected to contribute to uncover the true vocabulary presence in the Turkish language.

(10)

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ... iii

ÖZET ... v

ABSTRACT ... vii

İÇİNDEKİLER ... ix

TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ ... xii

KISALTMALAR LİSTESİ ... xiii

1. GİRİŞ ... 1 1. 1. PROBLEM ... 1 1. 2. AMAÇ ... 3 1. 3. ÖNEM ... 4 1. 4. VARSAYIMLAR ... 5 1. 5. SINIRLILIKLAR ... 5 1. 6. TANIMLAR ... 5 2. İLGİLİ ALANYAZIN ... 7 2. 1. KURAMSAL ÇERÇEVE ... 7 2. 1. 1. Sözcük ve Söz ... 7 2. 1. 2. Söz Varlığı ... 9

2. 1. 2. 1. Söz Varlığının İçerdiği Ögeler ...12

2. 1. 2. 1. 1. Temel Söz Varlığı ...12

2. 1. 2. 1. 2. Atasözleri ...13

2. 1. 2. 1. 3. Deyimler...14

2. 1. 2. 1. 4. İkilemeler ...16

2. 1. 2. 1. 5. Kalıp Sözler (İlişki Sözleri) ...18

2. 1. 2. 1. 6. Kalıplaşmış Sözler ...19 2. 1. 2. 1. 7. Terimler ...19 2. 1. 2. 1. 8. Alıntılar ...20 2. 1. 2. 1. 9. Çeviri Sözcükler ...21 2. 2. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ...22 3. YÖNTEM ...37 3. 1. ARAŞTIRMANIN MODELİ ...37 3. 2. BİLGİ TOPLAMA KAYNAKLARI ...37

(11)

3. 3. BİLGİLERİN TOPLANMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ ...38

4. BULGULAR VE YORUMLAR ...41

4. 1. İHSAN OKTAY ANAR ...41

4. 1. 1. Hayatı ...41

4. 1. 2. Sanatı ...41

4. 1. 3. Eserleri ...49

Puslu Kıtalar Atlası ...49

Kitab-ül Hiyel ...49 Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri ...50 Amat ...50 Suskunlar ...50 Yedinci Gün ...50 Gâliz Kahraman ...50

4.2. PUSLU KITALAR ATLASI ...51

4.2.1.Puslu Kıtalar Atlası Romanının Özeti ...56

4.3. PUSLU KITALAR ATLASI ROMANINDA BULUNAN ADLANDIRMALARIN KAVRAMSAL TASNİFİ ...59

4. 3. 1. Akrabalık, Yakınlık Adları ...59

4. 3. 2. Alet, Araç Adları ...59

4. 3. 3. Bitki Adları ...67

4. 3. 4. Çocuk ve Yetişkin Oyunları ile İlgili Adlar ...68

4. 3. 5. Denizcilikle İlgili Adlar ...70

4. 3. 6. Dil, Kavim, Millet, Mensubiyet Adları ...70

4. 3. 7. Dil Bilgisi, Yazma Sanatı, Edebiyat İle İlgili Adlar ...71

4. 3. 8. Dinî, Manevi Hayat ve Ölümle İlgili Adlar ...74

4. 3. 9. Doğum, Hayat, Hayatın Dönemleri ile İlgili Adlar ...78

4. 3. 10. Giyim Kuşamla İlgili Adlar ...79

4. 3. 11. Güzel Sanatlarla İlgili Adlar ...80

4. 3. 12. Hastalık Adları ...81

4. 3. 13. Hayvanlar ve Hayvancılıkla İlgili Adlar ...83

4. 3. 14. İnsan Bedeni, Organların İşlevleri ile İlgili Adlar ...86

4. 3. 15. İnsani Vasıf ve Duygu Adları ...89

(12)

4. 3. 17. Mekân Adları ... 104

4. 3. 18. Mesleki Adlandırmalar ... 107

4. 3. 19. Ölçü Adları ... 112

4. 3. 20. Renk Adları ... 114

4. 3. 21. Savaş, Askerlik, Devlet Yönetimi ile İlgili Adlar ... 115

4. 3. 22. Sayı Adları ... 119

4. 3. 23. Tabiat, Hava Olayları, Gökyüzü ile İlgili Adlar ... 121

4. 3. 24. Ticaret, İş, Para, Maliye ile İlgili Adlar ... 124

4. 3. 25. Yiyecek, İçecek Adları ... 126

4. 3. 26. Yön Adları ... 127

4. 3. 27. Zaman Adları ... 128

4. 4. PUSLU KITALAR ATLASI ROMANINDA BULUNAN DEYİMLER VE İKİLEMELER ... 132

4. 4. 1. Deyimler ... 132

4. 4. 2. İkilemeler ... 179

4. 5. PUSLU KITALAR ATLASI ROMANINDA BULUNAN ALINTILAR ... 199

4. 6. PUSLU KITALAR ATLASI ROMANINA AİT DİZİNLER ... 200

4. 6. 1. Özel Adlar Dizini ... 200

4. 6. 1. 1. Kişi Adları ... 200

4. 6. 1. 2. Yer Adları ... 202

4. 6. 2. Gramatikal Dizin ... 205

5. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 488

(13)

TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ

Tablo 1. Puslu Kıtalar Atlası Eserinin Bölümleri ………53 Şekil 1. Puslu Kıtalar Atlası Romanına Ait Gramatikal Dizinde Ad ve Eylemlerin Dağılımı………...488 Şekil 2. Puslu Kıtalar Atlası Romanındaki Söz Varlığı………..…………..489 Şekil 3. Puslu Kıtalar Atlası Romanında Bulunan Alıntılar ve Diğer Söz Varlığı….489 Şekil 4. Puslu Kıtalar Atlası Romanında Bulunan Alıntıların Dillere Göre Dağılımı ………..490 Şekil 5. Puslu Kıtalar Atlası Romanındaki Kavramların Dağılımı ………...491 Şekil 6. Puslu Kıtalar Atlası Romanındaki Kişi ve Yer Adlarının Dağılımı .…….….493

(14)

KISALTMALAR LİSTESİ

Alm. : Almanca Ar. : Arapça bk. : Bakınız Bulg. : Bulgarca Erm. : Ermenice Far. : Farsça Fr. : Fransızca İsp. : İspanyolca İt. : İtalyanca Lat. : Latince Leh. : Lehçe mec. : Mecaz Moğ. : Moğolca Rmn. : Rumence Rum. : Rumca Rus. : Rusça s. : Sayfa Soğd.: Soğdca Srp. : Sırpça TDK : Türk Dil Kurumu T. : Türkçe vb. : Ve benzeri vd. : Ve diğerleri vs. : Vesaire Yay. : Yayınları Yun. : Yunanca

(15)

1. GİRİŞ

1. 1. PROBLEM

Bu araştırmada İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanındaki söz varlığı tespit edilmiş ve bu söz varlığından yola çıkılarak yazarın üslubu hakkında çıkarımlarda bulunulmuştur. Türk dili ile eser veren bir yazarın, bir eserinin söz varlığının incelenmesi ile de Türkçenin söz varlığına ışık tutulmaya çalışılmıştır.

Dil, insanların birbirleri ile iletişim kurmalarını sağlayan bir araçtır; ancak dilin görevi iletişim aracı olmakla sınırlı değildir. İnsana özgü bir etkinlik olan düşünmek, kavramlar üzerinde gerçekleştirilen zihinsel bir etkinliktir. Dil, düşünme etkinliğinin gerçekleşmesi; duygu, düşünce ve hayallerin ifade edilmesinde de rol üstlenir. Ergin, sosyal bir kurum olarak nitelendirdiği dili şu şekilde tanımlar: “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.” (Ergin, 1998, 3). Aksan, dili iletişimi sağlayan bir dizge olarak görmüş, “Düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizge.” (Aksan, 2009a, 55) olarak tanımlamıştır.

Dil ile o dili konuşan toplum arasında sıkı bir ilişki vardır. Bir toplumu toplum yapan, onu diğer toplumlardan ayıran en önemli unsur, kültürdür. İnsanlar arasında iletişimi sağlayan dil, kültürü nesilden nesile, mekândan mekâna aktarır. İnsanın etrafında olanları tanıması, anlaması, anlamlandırması dil ile mümkündür. İnsan dil ile düşünür, düşüncelerini dil ile aktarır.

Dil bilimi, birey ve toplum hayatında oldukça önemli bir yere sahip olan dil ile ilgili araştırmalar yapan bilim dalıdır. Dil bilimi, “Sosyal bir kurum olan dilin genel ve özel niteliklerini ve dil olaylarını inceleyen; dillerin doğuşlarını, zaman içindeki gelişmelerini, yeryüzündeki yayılışlarını ve aralarındaki ilişkileri araştıran ve niteliği

(16)

bakımından diğer birtakım bilim dalları ile de yakın ilişkileri bulunan bilim dalı.” (Korkmaz, 1992, 45) olarak tanımlanır.

Bir dilin incelenmesi ile o ulusun yaşamı, inançları, gelenek ve görenekleri, maddi ve manevi kültürü hakkında bilgi edinilebilir. Her dilin kendine özgü bir dünyayı algılayış ve anlatış biçimi vardır. Dillerin bu özelliği, o dilin söz varlığına yansır. Söz

varlığı, “Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük hazinesi,

kelime hazinesi, kelime kadrosu, vokabüler.” (TDK, 2011, 2158) olarak tanımlanır. Sözcük bilimi (leksikoloji) alanı kapsamına giren söz varlığı çalışmaları aynı zamanda o toplumun kültürünün aydınlatılmasında da önemlidir. “Sözvarlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş simgeler, kodlar -ya da dilbilimdeki terimiyle göstergeler- olarak değil, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak düşünülmelidir.” (Aksan, 2000, 7).

Dil biliminin alt dalı olan sözcük bilimi, “Bir dilin söz varlığını oluşturan birimleri ve bu birimlerin yapılarını ve anlamlarını, birbirleriyle ilişkilerini, zaman içinde yaşadığı değişim ve gelişimleri araştıran dil bilimi dalı, leksikoloji.” (TDK, 2011, 2155) şeklinde tanımlanır. Sözcük bilimi; dilin biçim bilimi, anlam bilimi, köken bilimi, ad bilimi alanları ile de ilişkilidir.

Dil, toplumsal kültür birikiminin oluşumunda ve aktarımında en etkili araçtır. Bir dilin söz varlığı çalışmalarında konuşma dili ve yazılı dil (yazınsal dil) üzerinde art zamanlı ve eş zamanlı çalışmalar yapılabilir. Yazı dili, yazılı metinlerde ifadesini bulur. Yazılı metinler içerisinde edebiyat ürünleri önemli bir bölüm teşkil eder. Edebiyat “Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın.” (TDK, 2011, 754) olarak tanımlanır. Edebiyat, insanı konu alan; insanın duygu, düşünce ve hayallerini kurmaca gerçeklik içerisinde dil aracılığı ile güzel bir biçimde anlatan sanat dalıdır.

Edebiyat bir dil sanatıdır; edebî metinlerin sanatsal bir değer kazanması edebî metni oluşturan sanatçının dili kullanma gücüne ve yeteneğine bağlıdır. Edebî metinler bireyin duygu, düşünce ve hayallerini aktarmanın yanı sıra ait olduğu toplumun kültürünü ifade etmesi ve aktarması bakımından da önemlidir. Estetik bir değer taşıyan edebî metinler bir taraftan da eğitim işlevini yerine getirir. Okurlar kendi dünyalarından farklı kişi, olay ve durumlara edebî eserlerin kurmaca gerçekliği aracılığıyla şahit olurlar. Edebiyatın bu görevlerini yerine getirmesinde okurların metni anlaması önemlidir. Edebî metinleri anlamak için öncelikle metinlerde kullanılan dili anlamak gerekir.

(17)

Dil ile söz arasında bir ilişki vardır. Söz “Bir maksadı anlatmak üzere söylenen kelime veya kelimelerden oluşan dizi; toplumsal bir kurum olan dilin kişi tarafından özel olarak kullanılması.” (Korkmaz, 1992, 139) biçiminde tanımlanır. Söz, soyut olan dilin bireyin ifadesiyle somut hale gelmesidir. Yazar ve şairler oluşturdukları edebî metinlerde günlük dilden farklı, edebî bir dil kullanırlar. Edebî eserlerde dil ve anlatımın farklılaşması yazarın üslubu ile ilgilidir. Üslup, “Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.” (TDK,2011, 2451) olarak tanımlanır. Edebî metinlerin dili üzerinde yapılan betimsel nitelikli bir çalışma ile yazarın metnindeki söz varlığı tespit edilebilir, bu söz varlığından yola çıkılarak sanatçının üslubu hakkında çıkarımlarda bulunulabilir.

Bu çalışmada Çağdaş Türk Edebiyatında postmodernist tavırlı bir yazar olan İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanının söz varlığından yola çıkılarak yazarın üslubu hakkında yargılara ulaşılmaya çalışılacaktır.

1. 2. AMAÇ

Araştırmanın temel amacı, İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanının söz varlığının belirlenmesidir. Bu temel amaç doğrultusunda, aşağıdaki sorulara yanıt bulunmaya çalışılacaktır:

İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası adlı romanında hangi söz ve sözcükleri, ne kadar sıklıkta kullanmıştır?

Eserde bulunan adlandırmaların kavramsal tasnifi nasıldır? Eserde yer alan alıntıların yazarın üslubundaki yeri nedir?

Eserde hangi ikileme ve deyimler, ne kadar sıklıkta kullanılmıştır?

Puslu Kıtalar Atlası romanından yola çıkılarak yazarın üslubu hakkında hangi

(18)

1. 3. ÖNEM

Kültür bir milleti millet yapan, onu diğer milletlerden ayıran maddi ve manevi unsurlar bütünüdür. Kültürün oluşumu ve aktarımında dil, onun önemli bir unsurudur.

Bir toplumun pek çok özelliği; yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim, teknik ve sanata katkıları o toplumun diline yansır; o toplumun dilinden izlenebilir. Kısaca söylenecek olursa dil, aynı zamanda her yönüyle bir ulusun kültürünün aynasıdır; insanın ve uygarlığın en önemli belirtisi ve aracı, dildir. (Aksan, 2009c, 13)

Dil bir iletişim aracıdır. Dilin iletişim aracı olma özelliği sadece günlük hayatta insanın duygu, düşünce ve hayallerini iletmekle sınırlı değildir. Sözlü iletişimde iletişimin en önemli aracı olan dil, aynı zamanda yazılı anlatımın da en önemli aracıdır. Gerek fen bilimleri gerekse sosyal bilimler, ürünlerini dil aracılığı ile ortaya koyar; bu ürünler dilin yazıya aktarımıyla kalıcı hale gelir.

Sosyal bilimlerin bir kolu, aynı zamanda bir sanat dalı olan edebiyat, dil sayesinde eserler verir ve varlığını sürdürür. Bir toplumun dili, o milletin şair ve yazarlarınca edebî dile dönüşür. Şair ve yazarların eserlerindeki söz varlığının incelenmesi ile hem sanatçının söz varlığı hem de o eserin yazıldığı dilin söz varlığı aydınlatılmaya çalışılır.

İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanını konu alan bu çalışmada; yazarın düş gücünü ve dünyaya bakış açısını yansıtan söz varlığı; kavram alanlarına ait sözcükler, ikileme ve deyimler ile bunların sıklık sayısı, alıntı söz ve sözcükler, gramatikal dizin çalışmaları ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu tespitler doğrultusunda yazarın bu romanında kullandığı üslup hakkında bazı çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu çalışma yazarın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanının söz varlığını tespit etmek, yazarın üslubu hakkında bazı çıkarımlarda bulunmak ve bu çalışmadan sonraki çalışmalara fayda sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

Söz varlığı çalışmasında İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı eserinin seçilmesinin iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, yazarın son dönem Türk edebiyatında postmodernist anlayışla yazdığı tarihi-fantastik romanlarında hayal gücünü eserdeki olayların yaşandığı dönemin dili ile ve geleneksel üsluplardan faydalanarak aktarması ve böylece Türk roman anlayışına farklı bir üslup kazandırması; diğeri ise Puslu

(19)

1. 4. VARSAYIMLAR

Araştırma şu varsayımlar doğrultusunda yapılmıştır:

1. İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanı yazarın üslubunu yansıtmaktadır.

2. Eserin söz varlığı incelenerek yazarın üslubu hakkında çıkarımlarda bulunulabilir.

3. Eser, söz varlığı açısından zengin bir eserdir.

4. Eser, dil ve anlatım özellikleri açısından özgün bir eserdir.

1. 5. SINIRLILIKLAR

Bu çalışma, İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanında söz varlığının incelenmesiyle sınırlıdır. Eserin söz varlığı incelemesinde gramatikal dizin ve özel adlar dizini hazırlanmış; eserdeki deyimler, ikilemeler, alıntılar tespit edilmiş, eserde bulunan adlandırmaların kavramsal tasnifi yapılmıştır. Kavram alanlarına yönelik hazırlanan tasnifte adlarla ilgili bir sınıflandırma yapılmış; edat, bağlaç ve ünlem gibi görevli sözcükler bu tasnif içerisinde yer almamıştır.

1. 6. TANIMLAR

Dil: “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus

kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.” (Ergin, 1998, 3)

Dil Bilimi: “Sosyal bir kurum olan dilin genel ve özel niteliklerini ve dil olaylarını

(20)

ve aralarındaki ilişkileri araştıran ve niteliği bakımından diğer birtakım bilim dalları ile de yakın ilişkileri bulunan bilim dalı.” (Korkmaz, 1992, 45)

Sözcük Bilimi: “Bir dilin söz varlığını oluşturan birimleri ve bu birimlerin

yapılarını ve anlamlarını, birbirleriyle ilişkilerini, zaman içinde yaşadığı değişim ve gelişimleri araştıran dil bilimi dalı, leksikoloji.” (TDK, 2011, 2155)

Sözcük: “Bir ya da birden çok sesbirimin oluşturduğu, yazıda iki boşluk

arasında yer alan, çoğu kez anlamsal bir birim oluşturan, söylemde belli bir biçimsel birlik sunan, çeşitli dizimsel kullanımlarında biçimce ya hiç değişmeyen ya da -bükünlerde olduğu gibi- bir bölümüyle değişim gösteren eklemli ses ya da sesler öbeği.” (Vardar, 2002, 181)

Söz: “Bir maksadı anlatmak üzere söylenen kelime veya kelimelerden oluşan

dizi; toplumsal bir kurum olan dilin kişi tarafından özel olarak kullanılması.” (Korkmaz, 1992, 139)

Söz Varlığı: “Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük

hazinesi, kelime hazinesi, kelime kadrosu, vokabüler.” (TDK, 2011, 2158)

Üslup: “Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün,

bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.” (TDK, 2011, 2451)

Deyim: “Bir kavramı, bir durumu ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı

içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce.” (Aksoy, 2014, 52)

İkileme: “Anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı

zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır.” (Hatiboğlu, 1981, 9)

(21)

2. İLGİLİ ALANYAZIN

2. 1. KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde araştırmanın konusu doğrultusunda sözcük, söz, söz varlığı ve söz varlığının içerdiği ögeler; bu alanda yapılan araştırmalara dayandırılarak açıklanmaya çalışılacaktır. Tez çalışmamızda Doğan Aksan’ın Türkçenin Sözvarlığı (2000) adlı eseri temel alınmakla beraber bu sistem zenginleştirilmiş ve incelemeler bu yöntem doğrultusunda yapılmıştır.

2. 1. 1. Sözcük ve Söz

Dilin bir sistem olduğunu düşünürsek bu sistemin kendi içinde birimlerden oluşmuş bir bütün olduğunu görürüz. Dilin en küçük birimi ses; ses ya da seslerin bir araya gelmesiyle oluşan birimi ise sözcüktür. Dilde anlamlı en küçük birime sözcük

(kelime) denir. Ses ya da seslerin bir araya gelmesiyle oluşan sözcükler dilin daha

büyük diğer birimlerini oluştururlar. Bir dilin söz varlığı incelemesinde öncelikle sözcük (kelime) terimini tanımlamak gerekir.

Türkçe Sözlük’te sözcük terimi kelime terimine gönderme yapılarak “Anlamlı

ses veya ses birliği, söz, sözcük” (TDK, 2011, 1381) şeklinde tanımlanmıştır. Araştırmacılar bu terimi şu şekilde tanımlar: “Kelime, manası veya gramer vazifesi bulunan ve tek başına kullanılan ses veya sesler topluluğudur.” (Ergin, 1998, 95), “Bir veya birkaç heceden meydana gelmiş, her dile göre ayrı anlam birlikleridir.” (Banguoğlu, 2011, 144), “Bir ya da birden çok sesbirimin oluşturduğu, yazıda iki boşluk arasında yer alan, çoğu kez anlamsal bir birim oluşturan, söylemde belli bir biçimsel birlik sunan, çeşitli dizimsel kullanımlarında biçimce ya hiç değişmeyen ya da -bükünlerde olduğu gibi- bir bölümüyle değişim gösteren eklemli ses ya da sesler öbeği.” (Vardar, 2007, 181), “Kelimeler, bir veya birden çok heceli ses öbeklerinden oluşan ve tek başlarına zihindeki belirli kavramlara karşılık olan somut veya soyut söz

(22)

kalıplarıdır; somut veya soyut kavramlar arasında ilişki kuran dil birimleridir.” (Korkmaz, 2014, 99).

Almanca, wort; Fransızca, mot; İngilizce, word terimleri ile karşılanan sözcük terimi dil bilimciler tarafından gösterge terimiyle de karşılanmıştır. Göstergenin niteliğine yönelik birbirinden farklı birçok görüş ortaya atılmıştır. Berke Vardar,

Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde gösterge terimini şu şekilde tanımlamıştır:

“Genel olarak bir başka şeyin yerini alabilecek nitelikte olduğundan, kendi dışında bir şey gösteren her türlü nesne, varlık ya da olgu; özel olarak, dilsel bir gösterenle bir gösterilenin birleşmesinden doğan birim” (Vardar, 2007, 106). Gösterge biliminin kapsamı içerisine giren göstergeler dilsel göstergeler ve dil dışı göstergeler olarak incelenir. Yapısalcı dil biliminin kurucusu olarak kabul edilen Ferdinand de Saussure dilsel göstergeyi “bir şey ile bir adı değil, bir kavram ile bir işitim imgesini birbirine bağlar” (Saussure, 2001, 107) şeklinde açıklamıştır.

Bir dilin söz varlığı en genel biçimde o dilin sözlerinin toplamından oluşur. Söz ile sözcük terimleri anlam bakımından aynı değildir; ancak aralarında bir ilişki vardır.

Söz ile sözcük arasındaki ilişkiyi açıklamak için öncelikle söz terimini tanımlamak

gerekir.

Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Türkçe Sözlük’te söz, “1. Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil. 2. Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük. 3. Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi.” (TDK, 2011, 2153) olarak farklı şekillerde tanımlanmıştır. Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde söz terimini “Bir maksadı anlatmak üzere söylenen kelime veya kelimelerden oluşan dizi; toplumsal bir kurum olan dilin kişi tarafından özel olarak kullanılması.” (Korkmaz, 1992, 139) şeklinde tanımlamıştır. Aynı terim, Berke Vardar’ın Açıklamalı Dilbilim

Terimleri Sözlüğü’nde “Dilyetisinin kişisel bir istenç ve anlak eylemiyle özdeşleşen

bireysel yanı.” (Vardar, 2007, 180) olarak tanımlanmıştır.

Görevli ya da anlamlı olsun sözcükler genellikle tek bir göstergeyle tasarımlanan tek bir kavramın karşılıkları; sözler ise birden çok tasarımla ortaya çıkan, kavramların bir araya gelmesiyle oluşan üst bir kavramın karşılıklarıdır. Ancak bu durum sözcüklerin tek birim; sözlerin de birden çok birimden oluştukları anlamına gelmez. Birleşik sözcükler birden çok birimden oluşan sözcüklere örnek gösterilebilir; ayrıca tek birimden oluşan sözler de vardır. (Yüceol Özözen, 2011, 19)

Kısaca ifade edecek olursak sözcükler, bir ya da birden çok birimden oluşan, ancak tek bir kavrama karşılık gelen dil birlikleridir. Sözler ise bir ya da birden çok

(23)

sözcüğün bir bağlam içerisinde kullanıldığında anlam ve görev kazanmasıyla oluşan daha üst bir kavramın karşılıklarıdır.

2. 1. 2. Söz Varlığı

Türkçede kelime (sözcük) hazinesi, sözcük dağarcığı, sözcük gömüsü gibi terimlerle karşılanan söz varlığı terimi Fransızcadaki vocabulaire, İngilizcedeki vocabulary, Almancadaki wortschatz ve wortbestand terimlerinin karşılığıdır.

Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde kelime hazinesi terimini “Bir dilin bütün kelimeleri; bir kişinin veya bir topluluğun söz dağarcığında yer alan kelimeler toplamı.” (Korkmaz, 1992, 100) şeklinde tanımlamıştır. Söz varlığı terimi ise Türkçe

Sözlük’te “Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük hazinesi,

kelime hazinesi, kelime kadrosu, vokabüler” (TDK, 2011, 2158) olarak tanımlanır. Bir toplumun söz varlığı denince sadece sözcükler akla gelmemelidir. Yukarıda sözcük-söz ilişkisinde de değindiğimiz gibi sözcük ile söz terimleri arasında fark vardır. Söz varlığı terimi, bir dilin söz ve sözcüklerinden oluşan bütün olarak da tanımlanabilir. “Bir dilin sözvarlığı denince, yalnızca, o dilin sözcüklerini değil, deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütünü anlıyoruz.” (Aksan, 2000, 7).

Dil ile o dili konuşan toplum arasında bir ilişki vardır. Bir dilin söz varlığının incelenmesi ile o dilin söz ve sözcükleri tespit edilmiş olur. Söz varlığı kapsamında incelenen bu söz ve sözcükler, aynı zamanda o dili konuşan topluma dair maddi ve manevi pek çok özelliği yansıtırlar. “Sözvarlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş simgeler, kodlar- ya da dilbilimdeki terimiyle göstergeler- olarak değil, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak düşünülmelidir.” (Aksan, 2000, 7).

Dilin yapısı durağan değildir. Diller kuşaktan kuşağa ya da mekândan mekâna yayılırken birtakım değişikliklere uğrarlar. Bir dile çeşitli sebeplerle alıntı sözcüklerin girmesi; yeni kavramların karşılanması için yeni sözcüklerin oluşturulması; sözcüklerin zaman ve mekânda yayılırken bazı anlam ve ses değişikliklerine uğraması, görevini yerine getiremeyen sözcüklerin kullanılmaması bu değişikliklerden bazılarına örnek gösterilebilir. Türkçede yeni sözcük oluşturmada, var olan ad ve eylem köklerine türetme ekleri getirilmesi, birden fazla sözcüğün birleştirilmesi gibi yöntemlerden yararlanılır. Ayrıca sözcükler zaman ve mekânda yayılırken ses ve

(24)

anlam değişimine uğrarlar. Dilimizde görülen anlam olayları, söz sanatları ve aktarmalar sözcüklere yeni anlamlar kazandırmada önemlidir. Türkçede eş anlamlılık, çok anlamlılık özellikleri dilimizdeki anlamsal zenginliğin bir göstergesidir.

Bir dilin tarihsel ve güncel söz varlığı incelemesinde, sözcüklerde meydana gelen ses ve anlam değişikliklerini araştırmak için konuşma dili ve yazı dilini incelemek gerekir. Bu bağlamda sözlükler, konuşma dili ve bu dilin yazıya geçirilmesi ile oluşturulan metinler, yazı dili ile oluşturulan metinler önemli kaynaklardır.

Söz varlığı çalışmaları genel olarak dil biliminin sözcük bilimi (leksikoloji) alanı kapsamına girer. “Sözcükbilim, dilin sözvarlığını, yani sözcüklerini, türetmede görev alan biçimbirimlerini, bileşik sözcük, deyim, atasözü, kalıplaşmış söz gibi öğelerini incelemeye yönelen, bu öğelerin kökenlerini, oluşumlarını araştırarak biçim ve anlam açısından gelişmelerini saptamaya çalışan bir dilbilim dalıdır.” (Aksan, 2009c, 13). Bu bakımdan sözcük bilimi; dil biliminin anlam bilimi, biçim bilimi, ad bilimi ve köken bilimi dalları ile ilişkilidir.

Aksan, Türkçenin Sözvarlığı adlı eserinde Türkçenin söz varlığının temel niteliklerini şu şekilde belirlemiştir:

1. Türkçenin yapısından gelen güçlü türetme ve birleştirme yeteneği, ona somut ve soyut, çeşitli kavramları kolaylıkla oluşturma, ayrıntılara inen bir kavramlaştırma gücü vermiştir. Bu güç, en eski kaynaklarımız olan Köktürk metinlerinden bugüne, hiç eksilmeden süregelmektedir.

2. Türkler, değişik toplumlarla kurdukları ilişkiler sırasında yabancı etkiye büyük ölçüde kapılarını açmış, çoğu zaman yabancı öğeleri kendi öz sözcüklerine yeğlemişlerdir. Bunun sonucunda birçok yerli öğenin kaybolup unutularak yabancılarının yerleştiği görülmüştür.

3. Kavramlaştırma sırasında Türkçe en çok somut nesnelere, doğaya dayanmakta, böylece kavramları daha canlı olarak dile getirmektedir.

4. Türkçede ikilemelerin kullanılışı, anlatıma güç veren bir yol olarak çok yaygındır. Bu nitelik ona, tek tek sözcüklerin yanı sıra ayrı bir “kalıplaşmış öğelerden oluşmuş söz varlığı” kazandırmıştır. Eşanlamlılarla kurulmuş ikilemelerin unutulan öğeleri ikilemelerde yaşamını sürdürmektedir.

5. Daha Köktürkçe döneminde Türkçe sözcüklerin geniş bir çokanlamlılık gösterdikleri göze çarpmakta, bu durum, dilin bir yazı dili olarak çok daha eskilere uzandığına tanıklık etmektedir.

(25)

6. En eski belgelerde bile eşanlamlıların sayıca çokluğu dikkati çekmekte, asıl ilginç olan, bunların bir bölümünü, birbirine anlamca çok yakın eşanlamlılar oluşturmaktadır.

7. Bugün Türkiye Türkçesi yazı dilinde unutulmuş, yitirilmiş birçok öğe -başka dillerde de benzerleri görüldüğü gibi- Türkçenin değişik lehçelerinde ve bugünkü Anadolu ağızlarında yaşamlarını sürdürmektedir. (Aksan, 2000, 43-44)

Aksan, adı geçen eserde söz varlığının içerdiği ögeleri şu şekilde sınıflandırmıştır:

1. Temel söz varlığı (organ adları, doğal gereksinimleri karşılayan fiiller, akrabalık adları, sayılar, maddi ve manevi kültürü yansıtan kavramlar…)

2. Yabancı sözcükler 3. Deyimler

4. Atasözleri

5. İlişki sözleri (Kalıp sözler) 6. Kalıplaşmış sözler

7. Terimler

8. Çeviri sözcükler (Aksan, 2000, 26-42)

Dil hem bir iletişim aracı hem de kendi kuralları içerisinde değişen canlı bir varlıktır. Türk dili çağlar boyunca Türk kültürünün taşıyıcısı olmuştur. Türk toplumunun tarih içerisinde geçirdiği değişim Türk diline de yansımıştır. Bir dilin söz varlığı, o dile ait sözlüklere bakılarak tespit edilemeyecek kadar kapsamlıdır. Bu doğrultuda ülkemizde Türkçenin söz varlığı üzerine yapılan çalışmaları şu başlıklar altında sınıflandırabiliriz: Bir lehçe, şive ya da ağızlara yönelik çalışmalar, Türkçenin tarihî bir dönemine ait çalışmalar, Türk dili ile eser veren bir yazarın, bir ya da birden çok eserinin söz varlığı üzerine yapılan çalışmalar, söz varlığı ile ilgili genel çalışmalar.

Yazı dili, yazılı metinlerde ifadesini bulur. Türk dili ile eser veren bir yazarın, bir ya da birden çok eserinin söz varlığının incelenmesi hem yazarın söz varlığının hem de Türk dilinin söz varlığının tespiti açısından oldukça önemlidir.

Ülkemizde söz varlığı alanında yapılan çalışmalara tezimizin “İlgili Araştırmalar” bölümünde değinilmiştir.

(26)

2. 1. 2. 1. Söz Varlığının İçerdiği Ögeler

2. 1. 2. 1. 1. Temel Söz Varlığı

Temel söz varlığı, bir dilin söz varlığı içerisinde dilin kendi ögelerinden oluşan, kimi zaman da yabancı ögelerin dahil olduğu bütündür. Organ adları, yiyecek-içecek adları, araç-gereç adları, sayılar, akrabalık adları, doğa ve tarımla ilgili sözcükler, insanın gereksinim duyduğu eylemleri karşılayan kavramlar temel söz varlığı kapsamındadır.

Aksan, bir dilin söz varlığı konusunda ilk akla gelen ögelerin temel söz varlığı ya da çekirdek sözcükler olduğunu belirtir ve temel söz varlığı kapsamını şöyle açıklar: “İnsanın organları başta olmak üzere onun en doğal gereksinimlerini karşılayan yemek, içmek, uyumak, gitmek, gelmek, almak, vermek… gibi kavramlar, ona en yakın ilişkileri gösteren akrabalık adları, sayılar ve insanın maddi ve manevi kültürü içine giren çeşitli kavramlar sayılabilir.” (Aksan, 2000, 26).

Maddi kültür denince bilim dilinde flora ve fauna adı altında toplanan değişik kavramlar da aynı çerçeve içine girmektedir. Flora insanın çevresinde yer alan, onun yaşamıyla yakından ilgili bulunan bitkileri (buğday, mısır, pirinç gibi toplumun beslenmesini sağlayanları) içermekte, fauna ise aynı çevrede bulunan ve insanların bir bölümünden yararlandıkları özellikle tarım ve hayvancılıkta insanlara yarar sağlayan hayvanları göstermektedir. Kimi toplumlarda bu kavramların önemi ve değeri başkalarına göre çok büyük ayrım gösterir. Örneğin tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar için öküz, sığır ne derece önem taşıyorsa deniz kıyısında balıkçılıkla geçinenler için balık o ölçüde önemlidir. (Aksan, 2000, 26)

Temel söz varlığı içerisinde yer alan din, kutsal kavram ve kişiler, gelenek, göreneklerle ilgili sözcükler manevi kültürü yansıtan sözcüklerdir. Örneğin, Köktürkler döneminde Türklerin bağlı bulundukları Gökdini’nde (Şamanizm) yer, gök, su, ateş kutsal kavramlardı. O dönemin metinlerinde teñri ‘gök, Tanrı’, kök ‘gök ve mavi’, sub ‘su’, yir ‘yer’ ve ot ‘ateş’ sözcükleri sık geçer. Türklerin yerleşik yaşama geçerek Gökdininin yanı sıra Budizm, Hıristiyanlık, Maniheizm gibi dinleri kabul ettikleri dönemlerde de bu dinlere ait terimler dilde yer almıştır. Türklerin İslamlığı benimsemesinden sonra bu dinin kavramlarından büyük bölümü Arapçadan olduğu gibi alınmış (Allah, Kuran, mümin, hac, ibadet), bir bölümü ise Farsça kanalıyla dile girmiştir (namaz, oruç). (Aksan, 2000, 26-27)

Temel söz varlığı, bir dilin çekirdek sözcüklerinden oluşur. Bu söz varlığı içerisine bazen alıntı söz ve sözcükler de dahil olabilir. Bir toplumun maddi ve manevi

(27)

kültürüne ait pek çok özelliğini yansıtan temel söz varlığına ait sözcükler, zaman içerisinde çok az bir değişime uğrar. Ayrıca temel söz varlığına ait sözcükler zaman içerisinde çok anlamlılık özelliği de kazanırlar.

2. 1. 2. 1. 2. Atasözleri

Almanca, sprichwort; Fransızca, proverbe; İngilizce, maxim; Osmanlı Türkçesinde darb-ı mesel olarak karşılanan atasözleri ait olduğu toplumun yaşam biçimini, hayata bakışını, uzun yıllar boyunca oluşan değer yargılarını, maddi ve manevi kültürünü yansıtan söz varlığı ögesidir.

Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’de atasözü terimini şu şekilde tanımlar: “Anonim karakter taşıyan, atalardan kaldığı kabul edilen ve toplumun yüzyıllar boyunca geçirdiği denemelerden, ortak düşünce, tutum ve davranışlarıyla dünya görüşünden oluşan, genel kural niteliğindeki kısa, özlü, kalıplaşmış söz.” (Korkmaz, 1992, 15). Aksan, atasözlerinin insanoğlunun deneyimlerinden, bilgeliğinden ve benzetme gücünden kaynaklandığını ve dünyanın her dilinde bulunduğunu ifade etmiş ve atasözlerini “çoğunlukla bir tümce biçiminde oluşarak bir yargı anlatan, kimi zaman ölçü ve uyakla, söyleyiş açısından daha etkili olmaya yönelen sözler” (Aksan, 2009c, 38) olarak tanımlamıştır. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler

Sözlüğü’nde terimi şu şekilde tanımlar: “Atalarımızın, uzun denemelere dayanan

yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş özsözler.” (Aksoy, 2014a, 37).

Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü adlı eserinin I. cildinde atasözleri ve deyimlerin niteliklerini açıklamış, atasözü ve deyimler üzerine daha önce yapılan çalışmaları tanıtıp değerlendirmiş, alfabetik sıraya göre 2667 atasözüne ve açıklamasına yer vermiştir.

Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde atasözlerini; biçim özellikleri, kavram

özellikleri, tamamlayıcı bilgiler, tanım başlıkları altında inceleyen Aksoy, atasözlerinin biçimsel özelliklerini şu şekilde sınıflandırır:

1. Atasözleri kalıplaşmış (klişe durumuna gelmiş) sözlerdir. 2. Atasözleri kısa ve özlüdür. Az sözcükle çok şey anlatır.

3. Atasözlerinin çoğu bir, iki cümledir. Daha uzun olanları azdır. (Aksoy, 2014a, 15-17)

(28)

1. Sosyal olayların nasıl olageldiklerini -uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak- yansızca bildiren atasözleri

2. Doğa olaylarının nasıl olageldiklerini -uzun bir gözlem sonucu olarak- belirten atasözleri

3. Toplumsal olayların nasıl olageldiklerini uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak bildirirken bundan ders almamızı (açıkça söylemeyip dolayısıyla) hatırlatan atasözleri

4. Denemelere ya da mantığa dayanarak doğrudan doğruya ahlâk dersi ve öğüt veren atasözleri

5. Birtakım gerçekler, felsefeler, bilgece düşünceler bildirerek (dolayısıyla) yol gösteren atasözleri

6. Töre ve gelenekleri bildiren atasözleri

7. Kimi inanışları bildiren atasözleri (Aksoy, 2014a, 17-19)

Türk dili tarihinde atasözleri; uzun yıllardan beri dil içerisinde, az bir değişiklikle, varlığını sürdüren anonim ürünlerdir. Halkın hayat tecrübelerini yansıtan atasözleri tıpkı deyimler gibi halkın yaşam biçimini, geleneklerini, kültürünü yansıtan söz varlığı ögeleridir. Türkçe ile diğer diller arasında benzer anlamı karşılayan atasözleri vardır. Türk dilinin farklı lehçelerinde az çok ses değişimiyle benzer atasözlerinin bulunması atasözlerinin bir milletin ortak değeri olma özelliğini göstermektedir. Türkçe, atasözleri bakımından zengin bir dildir.

2. 1. 2. 1. 3. Deyimler

Almanca, ausdruck, redensart; Fransızca, locution; İngilizce, locution, idiom; Osmanlı Türkçesinde, tâbir olarak karşılık bulan deyimler bir dilin söz varlığı içerisinde incelenmesi gereken özel bir bölümü oluşturur. Dil bilimi çalışmalarında doğrudan doğruya deyimleri inceleyen ve çeşitli dillerin deyim varlığını bir araya getirerek özelliklerini belirleyen, Fransızcada phraséologie ya da idiomatique adı verilen bir alan bulunmaktadır.

Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde deyimi şu şekilde tanımlamıştır: “Gerçek anlamından farklı bir anlam taşıyan ve çekici bir anlatım özelliğine sahip olan kelime öbeği.” (Korkmaz, 1992, 43). Aksoy, Korkmaz’ın kelime öbeği olarak nitelendirdiği deyimlerin kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce olduğuna dikkati çeker: “Bir kavramı, bir durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük

(29)

topluluğu ya da tümce.” (Aksoy, 2014a, 52). Aksan, “Deyim, belli bir kavramı, belli bir duygu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada, seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözdür.” (Aksan, 2009c, 35) tanımını yapar.

Deyimler, bir durumu, olayı, insanın özelliklerini veya davranışlarını betimlemek için birden çok sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşturulur. Deyimleştirmede, deyimi oluşturan sözcükler bazen gerçek anlamında çoğu kez de farklı bir anlamda kullanılır. Türkçede deyim oluşturmada ad ve deyim aktarmaları, benzetme gibi söz sanatlarından yararlanılır. Dilin anlatım gücünü artıran bu ürünlerin başlangıçta bir kişi tarafından üretildiği düşünülse de bir topluma mal olmuş anonim söz değerleri olduğu söylenebilir. Bu bakımdan deyimler de tıpkı atasözleri gibi ait olduğu toplumun pek çok özelliğini yansıtırlar.

Aksan, Anadilimizin Söz Denizinde adlı eserinde Türkçedeki deyimlerin yapı ve anlam özelliklerini, tarihsel gelişimini örnekler vererek inceler. (Aksan, 2002, 95-138)

Aksan, Türkçenin Sözvarlığı adlı eserinde deyimlerin kimi zaman yüzyıllar boyunca hiç değişmeden, kimi zaman sözcüklerinde yenilenmelerle varlığını sürdürdüğünü belirtir. Ayrıca Türk lehçelerine bakıldığında deyimi oluşturan kelimelerin seslerinde değişiklik olsa da aynı deyimin varlığını sürdürdüğünü söyler. Türkçenin, deyimlerden yaralanarak, anlatımı zor, ayrıntı sayılabilecek olay ve durumları dile getiren bir dil olduğunu belirtir. (Aksan, 2000, 31-32)

Aksan, aynı eserinde Türkiye Türkçesindeki deyimlerin niteliklerini söz dizimi ve anlam bilimi açısından sınıflandırarak örneklendirmiştir. (Aksan, 2000, 174-178)

Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü eserinin I. cildinde deyimleri; biçim özellikleri, kavram özellikleri, tamamlayıcı bilgiler, tanım başlıkları altında açıklamış; eserin II. cildinde alfabetik sıraya göre 6310 deyime ve açıklamasına yer vermiştir.

Aksoy, adı geçen eserde deyimlerin biçimsel özelliklerini şu şekilde sınıflandırır:

1. Deyimler de atasözleri gibi, kalıplaşmış sözlerdir. Bir deyimin sözcükleri değiştirilip yerlerine -aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamaz ve deyimin sözdizimi bozulamaz.

(30)

3. Deyimler en az iki sözcükle kurulurlar ve biçim bakımından iki bölüğe ayrılabilirler: a) Sözcük öbeği durumundaki deyimler, b) Tümce durumundaki deyimler. (Aksoy, 2014a, 38-39)

Aksoy deyimlerin kavram özellikleri bölümünde deyimler ile atasözleri arasındaki farkı açıklamış ve deyimleri kavram bakımından ikiye ayırmıştır:

1. Deyimlerin çoğunda kalıplaşmış sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamları dışındadır.

2. Kimi deyimlerde kalıplaşmış sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamları dışında değildir. (Aksoy, 2014a, 42-43)

Aksoy, deyimleri kullanıldıkları yer ve zamana göre de dörde ayırır: “1- Yurdun her yerinde kullanılanlar 2- Sadece bir bölgede kullanılanlar 3- Türkiye dışındaki Türk lehçelerinde kullanılanlar 4- Eski zamanlarda kullanılmış iken bugün bırakılmış olanlar.” (Aksoy, 2014a, 48).

Bir dilin söz varlığı içinde deyimler, dilin anlatım zenginliğini ve o dili kullanan toplumun maddi ve manevi kültürünü ortaya koymak bakımından önemlidir. Türkçe deyimler bakımından zengin bir dildir. Geçmişten günümüze az bir değişikle gelen deyimler, dilin varlığı içerisinde güçlü ve güzel anlatım imkânını geleceğe taşıyacak söz varlığı ögesidir.

2. 1. 2. 1. 4. İkilemeler

Almanca, Fransızca ve İngilizcede, hendiadyoin; Osmanlı Türkçesinde, terkib-î ihmâli, mühmelât terimleri ile karşılık bulan ikileme Türkçeye anlatım gücü ve zenginliği kazandıran söz varlığı ögesidir. İkilemelerde iki ayrı birim bir araya gelerek yeni bir kavram oluşturur. İkilemeler bu bakımdan sözcük bilimi ve anlam bilimi açısından da önemlidir.

Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde ikilemeyi şu şekilde tanımlamıştır: “Aynı, yakın ya da zıt anlamlı iki veya daha çok kelimenin bir tek kelime gibi anlam göstermek üzere yan yana gelmesi.” (Korkmaz, 1982, 82). Vecihe Hatiboğlu, Türk

Dilinde İkileme adlı eserinin ön sözünde terimi şu şekilde tanımlamıştır: “İkileme,

anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır.” (Hatiboğlu, 1981, 9).

Hatiboğlu, ikilemenin Türkçenin bilinenden çok daha önemli bir özelliği olduğunu ve ünlü uyumları, ünsüz benzeşmeleri gibi Türkçenin kuralları arasında

(31)

bulunması gerektiğini belirtir. Yazar, başka dillere bakınca dilimizde yaygın olarak kullanılan ikileme konusu ele alınmadan Türkçenin yapı bakımından aydınlatılamayacağını ve ikilemenin Türk dilinin ses uygunluğu ile, ezgi ile yoğunlaştırılmış bir anlam gücü ve anlatım zenginliği olduğunu söyler. Hatiboğlu, bu eserinde ikilemeleri önce genel özellikleriyle ele aldıktan sonra, sözcük yapısı bakımından türlerini ortaya koyar, sırasıyla aralıklı ikilemeler, sözcük türü bakımından ikilemeler, yapı ve kuruluş bakımından ikilemeler, görev ve anlam bakımından ikilemeler başlıkları altında sınıflandırmalar yaparak değerlendirmelerde bulunur. İkilemeleri tarih boyunca ve Türkiye Türkçesinde değerlendirerek şiir, düz yazı, deyim ve atasözlerindeki ikilemelere de değinir. Kitabın sonuna 1956 ikilemeden oluşan hacimli bir sözlük de yerleştirmiştir. (Hatiboğlu, 1981)

Saadet Çağatay Uygurcada Hendiadyoinler adlı çalışmasında, ikilemelerin sadece anlamdaş kelimelerle değil anlamları farklı hatta ters anlamlı kelimelerle de oluştuğu sonucuna varır. Ayrıca ikilemelerin dizilişlerini belli bir sistemle açıklar. Buna göre:

1. İkilemenin eşit heceli kurucularından biri ünlü ile başlarsa başa alınır: arıg simek, asıg tusu.

2. İkilemenin kuruculardan (ister ünlü ile ister ünsüz ile başlasın), az heceli olanlar başa geçer: ed tavar, küç erdem.

3. Söylenişi kolay olan (ünsüzleri tonlu, ünlüleri düz) kurucu başta yer alır: bulmak tapmak, sav öz. (Çağatay, 1978, 30-43)

Mehmet Ali Ağakay İkizlemeler Üzerine makalelerinde kelime veya kelimenin bir ögesinin tekrarı ile oluşan kelime tekrarlarına ikizleme adını verir ve tekrarların

ikizleme olabilmesi için tek bir bütün haline geçerek anlamca az çok değişik yeni bir

değer kazanması gerektiğini ifade eder. Ağakay bu makalelerinde yalın ikizlemeler, bağlı ikizlemeler, cümle değerinde ikizlemeler, zarf ve sıfat görevinde ikizlemeler başlıkları altında değerlendirmelerde bulunur. (Ağakay, 1953a, 1953b)

Ağakay, Türkçede Kelime Koşmaları (1954) adlı makalesinde ikilemeyi koşma olarak adlandırmış, dört yüz ikilemeyi incelemiş, ikilemelerin diziliş ilkeleri ile bunların oluşumunda anlamın belirleyiciliğini ortaya koymuştur.

Osman Nedim Tuna, Türkçede Tekrarlar adlı makalesinde ikilemelerin bir şekli olan tekrarlar üzerinde durur. Tuna, isim ve sıfatlarda, zarflarda, fiillerde görülen tekrar şekillerini ayrıntılı bir şekilde gruplandırmıştır. (Tuna, 1948, 439-447)

(32)

Tuna, Türkçenin Sayıca Eş Heceli İkilemelerinde Sıralama Kuralları ve Tabiî

Bir Ünsüz Dizisi (1986) adlı makalesinde Ağakay’ın çalışmasını (1954) kendisine mukayese tabanı seçtiğini ifade etmiştir. Tuna, bu çalışmasında 2022 ikilemeyi

inceleyerek Ağakay’ın çalışmasını da değerlendirir. Tuna, 2022 ikileme üzerinde yaptığı incelemede eş heceli ikilemelerin sıralanmasını fonetik açıdan kurallara bağlamıştır.

Aksan, Türk dilinin söz varlığını tespit ve inceleme çalışmalarının birçoğunda ikilemeleri ele almış, Türkçedeki ikilemelere örnekler vermiştir (Aksan, 2000, 60-64, 195-198; 2002, 81-91; 2009d, 175-177; 2013, 65-69).

Necmi Akyalçın’ın Türkçe İkilemeler Sözlüğü adlı çalışması “400 civarında kitap, çeşitli dergiler ve 14 farklı gazete taranarak” (Akyalçın, 2007, 8) ikilemelerin tanıklarıyla beraber tespitine dayanmaktadır.

2. 1. 2. 1. 5. Kalıp Sözler (İlişki Sözleri)

Bir dilin söz varlığı içerisinde değerlendirilen kalıp sözler tıpkı atasözleri, deyimler, ikilemeler gibi ait olduğu toplumun insan ilişkilerini, kültürünü, inançlarını, gelenek ve göreneklerini yansıtırlar.

Aksan, kalıp sözlere, ilişki sözleri demiş ve terimi “bir toplumun bireyleri arasındaki ilişkiler sırasında kullanılması âdet olan sözler” şeklinde tanımlamıştır. Aksan’a göre kalıp sözler bir toplumun kültürünün ayrılmaz bir parçası kabul edilmektedir. (Aksan, 2000, 34)

Aksan, Türkçenin Gücü adlı eserinde kalıp sözleri açıklar ve Türkçedeki örneklerini verir: Doğum (Gözünüz aydın, analı babalı büyüsün, ömrü hayırlı olsun, Allah dört gözden ayırmasın, güle güle büyütün, Allah bağışlasın…), nişanlanma ve evlenme (Allah mesut etsin, mutluluklar dileriz, bir yastıkta kocayın), ölüm (başınız sağ olsun, Allah acısını unutturmasın, Allah ecir sevabı versin, Allah sizlere ömür versin, Allah taksiratını affetsin, Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın…), vedalaşma (Allahaısmarladık, hoşça kalın, güle güle, izninizle, yolunuz açık olsun…), istek (lütfen, Allah aşkına, kurban olayım…), minnettarlık (teşekkür ederim, sağ olun, Allah razı olsun, eksik olmayın, yaşa, elinize sağlık…), karşılama- karşılanma (hoş geldiniz, sefa geldiniz, hoş bulduk…) gibi. Türklerin çok değişik durumlarda çok çeşitli dilekleri ve incelikleri belirten bu ilişki sözleri kolaylıkla artırılabilir. Toplumun maddi ve manevi kültürünü, inançlarını ve değer yargılarını yansıtan hayır dualar da kalıp sözler arasına girer. Allah gönlünüze göre versin, Allah utandırmasın, iki cihanda aziz ol, Allah kem

(33)

gözden esirgesin… gibi hayır dualar çoğunlukla, Türklerin dinî inanışlarından kaynaklanan kalıp sözlerdir. (Aksan, 2013, 163–176)

Hürriyet Gökdayı Türkçede Kalıp Sözler (2008) adlı çalışmasında, önce bazı araştırmacılar tarafından kalıp sözlerin nasıl algılandığını tespit etmiş, daha sonra atasözü, deyim, ikileme ve kalıp sözlerin yapısal, işlevsel, anlamsal ve bağlamsal özelliklerini belirlemiş, kalıp sözlerle diğer kalıplaşmış ögeleri karşılaştırmıştır.

Bir dilin söz varlığı ögeleri arasında bulunan kalıp sözler, toplumların insan ilişkilerini, âdetlerini yansıtması açısından da önem taşır. Türk dilinde kalıp sözlerin örneklerinin çokluğu hem Türklerin toplumsal ilişkilerini yansıtmak adına hem de Türk dilinin zenginliğini ortaya koymak adına önem taşır.

2. 1. 2. 1. 6. Kalıplaşmış Sözler

Kalıplaşmış sözler, her dilde rastlanan ünlü kişilerin, hükümdarların belli bir durumda söyledikleri evrenselleşmiş sözlerdir. Bir dilin söz varlığında ya olduğu gibi ya da çevrilerek yerleşmiş haliyle bulunur. Diyojen’in “Gölge etme, başka ihsan istemez(m)”, Sezar'ın “Sen de mi Brütüs?", Shakespeare'in “Olmak ya da olmamak” ifadeleri kalıplaşmış sözlerdir. (Aksan, 2000, 35)

2. 1. 2. 1. 7. Terimler

Toplumsal hayatta meydana gelen gelişmelere paralel olarak dilde de yeni kavramlar oluşur. Terimler söz varlığı ögeleri içinde bilim, teknik, sanat, zanaat, spor gibi özel alanların kavramlarını karşılayan sözcüklerdir.

Terim, farklı kaynaklarda şu şekilde tanımlanmıştır: “Bir bilim, sanat, meslek

dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime, ıstılah.” (TDK, 2011, 2330), “Bilim, teknik, sanat, spor, zanaat gibi çeşitli uzmanlık alanlarının kavramlarına verilen sınırlı ve özel anlamdaki ad.” (Korkmaz, 1992, 149), “Dilcilikte bilim, teknik, sanat, zanaat ve spor gibi değişik alanlarla ilgili özel kavramları karşılayan öğelere terim adı verilmektedir.” (Aksan, 2002, 175).

Aksan’a göre terimlerin genel nitelikleri şu şekilde belirlenebilir:

1.Terimler genel olarak tekanlamlı (monosémique, monosemic, monosemisch) öğelerdir: Bitkibilimdeki çanakyaprak, geometrideki üçgen… gibi.

2.Terimler türetilirken, yeni beliren ya da yerlileştirilmek istenen kavramlar karşılanırken şu yollara baş vurulmaktadır:

(34)

a) Dilin kendi öğelerine yeni anlamlar yükleme yoluyla dilden karşılama: Dişçilikteki köprü, birçok makinelerdeki bıçak… gibi.

b) Birleştirme: tekel, bilgisayar, atardamar, doğumöncesi, damariçi, göstergebilim, dilbilim gibi.

c) Canlandırma: Dilin unutulmuş, kimi zaman yalnız lehçe ve ağızlarda yaşayan öğelerinin yeniden kullanım alanına alınması: nicelik, nitelik, alan, dulda (coğrafya terimi), tanık gibi.

ç) Çevirme: Bütün dünya dillerinde, çeviri yoluyla kavramların dile aktarıldığı görülmektedir. Fizikötesi, ısıölçer, bilim kurgu vb. örneklerinde olduğu gibi.

d)Türetme: Yeni ve yabancı kavramlar, dilin kendi kök ve eklerinden türetilen yeni öğelerle karşılanır: saplantı, duyarga, seçenek… gibi. (Aksan, 2009c, 41)

Aksan, Türkçe gibi çok zengin biçimbirimlere sahip olan, bunları değişik görevlerde kullanabilen ve çok değişik anlatım yolları bulunan dillerin bütün alanlarda kendine yeterli bir kültür diline dönüştürülmesi için en geçerli ve gerekli yolun türetme olduğunu ifade eder. (Aksan, 2009c, 41)

2. 1. 2. 1. 8. Alıntılar

Toplumlar diğer toplumlarla ticaret, siyaset, kültür, sanat vb. alanlarda ilişki kurarlar. Bu ilişkiler o toplumun diline de yansır. Aksan, her dilin söz varlığını oluşturan sözcükleri kabaca ikiye ayırır:

1. Yerli sözcükler,

2. Yabancı sözcükler ya da alınma sözcükler. (Aksan, 2009c, 17)

Bir dil farklı sebeplerle yabancı bir dilden etkilenir. Doğan Aksan, yabancı bir dilden alınan ögeleri iki bölümde incelemiştir:

1. Sözcükbilimde alışılmış terimleriyle yerleşmiş yabancı sözcükler (Alm. Lehnwort karşılığı), bir dilin ses eğilim ve kurallarına uymuş, yabancılığı artık belli olmayan öğeler. Bunlar, Farsça kaynaklı kösele, çerçeve sözcüklerinin yanı sıra duvar (<Far. dîvar), kalıp (<Ar. kālib)…gibi öğelerdir.

2. Yerleşmemiş yabancı sözcükler (Alm. Fremdwort) olarak nitelediğimiz örnekler ise dilin ses eğilim ve kurallarına uymayan, yabancılığını hemen belli eden Türkçedeki oksijen, lokomotif, devalüasyon gibileridir. (Aksan, 2000, 29)

Yabancı dillerin tarih içerisinde Türkçeye etkisi konusunda şunlar söylenebilir: Köktürk yazıtları incelenecek olursa bu metinlerde yabancı ögelerin sayısı %1’in

(35)

altındadır. Türklerin yerleşik hayata geçtiği Uygurlar döneminde Şamanizm’in yanı sıra Budizm, Maniheizm hatta Hristiyanlığı kabul ettikleri görülmekte, bu dönemden günümüze dinsel metinlerden masallara, bitkiyle tedaviden fal kitabına pek çok metin ulaşmış bulunmaktadır. Bu dönemde dilimize Sanskritten, Çinceden, Soğdcadan ve daha başka dillerden sözcükler geçmiştir; ancak bu sözcüklerin oranı % 2 ile % 5 arasında değişmektedir. Türkler 10. yüzyılda İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Karahanlı Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinde Arapça ve Farsça sözcükler dilimize girmiştir. Yeni Türkçe döneminde verilen eserler Arapça ve Farsça ögeleri daha çok içerir. Divan şiirinin Arap ve Fars şiirini örnek alması, bu şiirin konu, biçim, kavram ve geleneklerini benimsemesi, ayrıca düzyazıda, resmî yazışmalarda Osmanlıca diye adlandırılan yüksek zümre dilinin ortaya çıkması bu zümre ile halkın konuşma dili arasında bir uçurum oluşmasına neden olmuştur. 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra her alanda olduğu gibi yazın alanında da Fransa’yla kurulan ilişkiler dilimize Fransızcadan pek çok ögenin aktarılmasına neden olmuştur. İngilizce özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra bütün dünyada yaygın bir yabancı dil olmuş, Türkiye’nin batı dünyasıyla ilişkilerinde bu dil ön plana çıkmıştır. İngilizceden bilim, teknik, sanat alanlarına ve günlük yaşama ait pek çok sözcük dilimize girmiştir. Almancadan Türkçeye geçen ögelerin sayısı çok düşüktür. (Aksan, 2000, 126-135)

Başlangıçta millî bir dil özelliği gösteren Türk dili Türklerin diğer toplumlarla girdiği siyasi, sosyal, dinî, ticari ilişkiler neticesinde bu toplumların dillerinden etkilenmiştir. Alıntı söz ve sözcüklerin Türk diline etkisi günümüzde de söz konusudur. Sosyal bir kurum ve canlı bir varlık olan dilin değişimi kaçınılmazdır; ancak bu durum Türk dilinin doğru ve düzgün kullanılmasına ve korunmasına engel değildir.

2. 1. 2. 1. 9. Çeviri Sözcükler

Söz varlığı ögelerinden biri de çeviri sözcüklerdir. Toplumlar birbirleriyle çeşitli sebeplerle ilişkiler kurmuşlardır. Bu ilişkiler neticesinde bir dile ait sözcükler diğer dilin söz varlığına ya doğrudan ya da çeviri yolu ile dâhil olmuştur.

Diller arasındaki alışverişlerde en geniş yer tutan ögeler, sözcüklerdir. Ancak, bir başka dille ilişkide bulunan bir dil kimi zaman bu sözcüklerin dışındaki kimi ögeleri, hatta kuralları da alabilmekte, bu etkilenme, ilişkinin ölçüsüyle doğru orantılı olmaktadır. Bununla birlikte, bir dile giren yabancı sözcüklerin yanı sıra, kavramların aktarılması yoluyla dile yerleşen çeviri sözcükler de vardır. Bu sözcükler 1) tam çeviri, 2) yarı çeviri, 3) bağımsız çeviri, 4) anlamı etkilenenler olmak üzere dörde ayrılır. Türkçenin tarihi incelenecek olursa Uygurca dönemindeki kimi ögeler bir yana bırakılacak olursa en çok çeviri ögenin İslamiyet’in kabulünden sonra Arapça ve

(36)

Farsçadan aktarılarak dile yerleştiği, bunların arasında terimler, deyimler, atasözleri ve kalıp sözlerin de bulunduğu görülür. Özellikle Tanzimat’tan sonra Fransızcadan, II. Dünya Savaşından sonra da İngilizceden pek çok çeviri öge dilimize yerleşmiştir. (Aksan, 2000, 39)

2. 2. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde, söz varlığı alanı ile İhsan Oktay Anar ve eserleri hakkında daha önce yapılan bilimsel araştırmalar ve diğer çalışmalar tanıtılmaya çalışılacaktır.

SÖZ VARLIĞI ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR KİTAPLAR

Bu bölümde ilk olarak Türkçenin söz varlığı üzerine önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Doğan Aksan’ın tez çalışmamız kapsamındaki kitapları tanıtılıp değerlendirilecek, ardından Türkiye’de söz varlığı alanında yayımlanmış bazı kitapların kaynakçası verilecektir.

Aksan, Doğan. (2000). Türkçenin Sözvarlığı. Ankara: Engin Yay.

Aksan’ın bu çalışması Türkçenin söz varlığı üzerine yapılan en kapsamlı araştırmadır. Aksan bu eserinde, sözcük bilimi (leksikoloji) adı verilen alanda Türkçenin söz varlığı üzerindeki çalışmalarının sonuçlarını aktarmayı ve alanı tanıtmayı amaçlamıştır. Eserde söz varlığı, söz varlığının içerdiği ögeler, Türkçenin söz varlığı, bugünkü Türkiye Türkçesine gelinceye kadar Türkçe, yabancı dillerle ilişkiler, Türkiye Türkçesinin söz varlığı, Anadolu Ağızlarının söz varlığı konuları işlenmiştir. Alanında tek olarak değerlendirilebilecek bu araştırma, bu alanda yapılan çalışmalara da kaynaklık etmektedir.

Aksan, Doğan. (2002). Anadilimizin Söz Denizinde. Ankara: Bilgi Yay.

Anadilimizin zenginliğini örnekleriyle ortaya koyan bu çalışma çok eski, çok güçlü ve yaygın bir dil olan Türkçenin söz varlığını, bir başka deyişle, söz denizini bir bütün olarak göz önüne sermek; anadilimizin gücünü-değerini bilmeyenleri ya da onu küçümseyenleri uyarmak amacıyla yazılmıştır. Eserde sözcükler, ikilemeler, deyimler, atasözleri, terimler, söz varlığındaki öteki ögeler, Cumhuriyet dönemi Türkiye Türkçesi söz varlığı incelenmiş, değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat yine de Adalar ve onların “Kaptan Köşkü” olan Büyükada, hem tarihin, hem doğa­ nın kalan son nimetlerini, Adalı veya şehirden ge­ len

Leyla Karahan kelime gruplarını, “isim tamlaması grubu, sıfat tamlaması grubu, sıfat fiil grubu, zarf fiil grubu, isim fiil grubu, tekrar grubu, edat grubu, balama

Hangi kelimeleri nerede ve ne sıklıkla kullanıyordu? “sorularından yola çıkılarak hazırlanan bu çalışma Fuzûlî Divânı'nın kelime gruplarını ve

Bu makalede Yahudiliğin tüm tarihi süreçler içerisinde yalnızca bir tane mabedi değil birçok ibadet mekanlarının bulunduğuna ilişkin iddiamızı on dokuzuncu

-Safra kesesi kanserinin cerrahi tedavisinde temel prensip, safra kesesi ile birlikte infiltre kom üu organ- lar ve rejyonel lenf nodlar ı gibi tümör içeren tüm alanlar ın bir

3 Benedict Anderson, Hayali Cemaatler, Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Metis Yayınları, İstanbul, 1995, s. Anderson’un da sözünün ettiği kadimlik-

In this case node AB is chosen because it has the smallest cost so Node AB will be placed in the open list and node AC will be placed in the closed list.. The count of nodes

Kubbeli bazilika türünün en önemli örneği olan Ayasofya’nın, yedi bin metrekarelik ana mekânı, mermer sütunlarla bir orta, iki yan nef olmak üze­ re üçe