Mesul kim ?
1949 senesinde, yani yinmin- ci asrın ortasında Malatya is* minideki şilebimiz bir Norveç limanına gidiyor. Gider a, de meyin ! Limandaki bütün Nor veçliler vapurun etrafına üşü şüyorlar ve Türklerin şalvarlı, yatağanlı, pos bıyıklı olmayıp Avrupalı gibi insanlar oldukla rını görüyorlar ve hayretlerin den dona kalıyorlar. Bu haberi dün gazetemizin sütunlarında okuduğunuz zaman siz de biz- ler giıbi hayret içinde kalmışsr nızdır. Demek oluyor ki, biz, yirminci asrın ortasında, yirmi beş yıllıik cumhuriyetten sonra hâlâ Avrupalı bir millet olan Norveçlilere kendimizi tanıta nı atmışız. Az çok ileri sayılan
bu Avrupalı milletin, Türkle
rin, hâlâ şalvarlı ve poturlu ol duklarını zannettiklerine mi ya nalım, yoksa kendimizi harice tanıttırmak hususundaki bece-j riksizliğimize mi üzülelim?
Norveçliler, ‘ şüphesiz ki, biz-
j
leri tanımağa mecbur değildir ler. Fakat biz kendimizi onlara tanıtmağa ve iptidaî bir kavim olmadığımızı isbata mecburuz. Bu işlerde çok geç kaldık. Hem o kadar geç kaldık ki, bu geri kalışımızı artıık Türk milletine affettiremez bir hale geldik.
Bu işin sonu nereye vara cak? Bütçeleri milyonları aşan sözde propaganda için kurdu ğumuz servisler ne zaman ha rekete geçip Türklerin de Av rupa milletleri gibi beyaz renk li insanlar olduklarını dünyaya tanıtacaklar? Bütçemizde yeri olduğu halde hâlâ Avrupa kıta sına iki tanecik olsun matbuat ataşeliği gönderemedik. Bu ata şelikler için kim kimi tavsiye
edecekse etsin de bu yerleri
doldursak! Artık ne kaybede cek zamanımız kaldı, ne de sabrımız.
Bir zamanlar Avrupa’nın or tasında at oynatan Türkler, bu gün bir Norveç limanında aca- ip insanlar gibi karşılanıyorlar. Bizim bu hale gelmiş olmamı zın müsebbibi ve mesulleri kinr
'TT-5CL/S3S