• Sonuç bulunamadı

Başlık: ABU SULAİMAN AL-SİCİSTANİ'YE ATFEDİLEN VARLIKLARIN PRENSİPLERİ HAKKINDA BİR RİSALEYazar(lar):TROUPEAU, G;çev. KÜYEL, Mubahat Türker Cilt: 7 Sayı: 0 Sayfa: 113-117 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000068 Yayın Tarihi: 1969 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ABU SULAİMAN AL-SİCİSTANİ'YE ATFEDİLEN VARLIKLARIN PRENSİPLERİ HAKKINDA BİR RİSALEYazar(lar):TROUPEAU, G;çev. KÜYEL, Mubahat Türker Cilt: 7 Sayı: 0 Sayfa: 113-117 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000068 Yayın Tarihi: 1969 PDF"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

LIKLARIN PRENSİPLERİ HAKKINDA B İ R R İ S A L E

G. TROUPEAU

Çev. Prof. Dr. Mubahat Türker KÜYEL*

Paris Millî Kütüphanesindeki 173 numaralı arapça yazma,1 hıristiyan filozof cAlî b. Zurca'nın 2 eserleri arasına girmiş olan bir risale ihtiva etmek­ tedir, adı: Kalam fi Mabadi' al-Mavcudat (Varlıkların Prensipleri Hakkında). Başlıkta eser Abu Sulaiman Tahir isimli birine atfedilmektedir.

Bu risale felsefe ve teoloji konusunda yazılmış bir eser olup, birbirinden ayrı iki kısımdan müteşekkildir. Birinci kısımda, yazar, varlıkların prensip­ lerini, yetilerinin mertebelerini ve ilk özü tavsif eden sıfatları incelemektedir.

Diğer taraftan, kıpti yazar İbrahim b. al-cAssal,3 bu aynı eseri Magmuc

cUsûl al-Din isimli teoloji özeti olan eserinin 19. Bahsinden istinsah etmek

tedir.4 Metni takdim ederken, yazar, bu eseri kardeşi Hibat Allah b. al-cAssâl 5 ın Abu Sulaiman Tahir b. al-Mantıki'nin bir kitabında bulduğunu, Farag b. Girgis b. Afram'ın6 ise, Yahya b. cAdi'nin şahadetine göre,7 onu birliği izah etmek için 3 yazdırdığını9 söyler.

* Bu inceleme, bizim, Araştırma'nın bu sayısında yayınlamış olduğumuz "Sicistani'nin

Neşredilmemiş Bir Risalesi" isimli incelememizle sıkı bağlılığı yüzünden, Pensamiento' (XXV,

1969, 259-270, Madrid)daki fransızca aslından çevrilmiştir. Yazar Sorbonne profesörlerindendir. 1 99 r-101 r. XIV. yüzyıl yazması, müstensih ve tarih kaydı yok. Doğu yazısı (Mısır) 2 1008 de ölen bu filozof için Bk. G. Graf, GCAL, II, 252.

3 1260 tan sonra ölen bu yazar için BK. G. Graf, GCAL, II, 407.

4 Paris Millî kütüphanesinin 201 no. lu arapça yazması (XIII. Yüzyıl), 249 v-252 r Vati­ kan Kütüphanesinin 103 no. lu arapça yazması (XIII. Yüzyıl), 223 v - 225 v.

5 1260 tan önce ölen bu yazar hakkında Bk. G. Graf. GCAL, II. 403.

6 Yahya b. cAdi'nin çağdaşı olan bu filozof hakkında Bk. G. Graf, GCAL, II, 249-250 7 974 te ölen bu filozof için Bk. G. Graf, GCAL, II, 233-234.

8 Bu takdimin arapça metni A.Mallon tarafından Journal Asiatique, (10. e Seri, VI, 1905, 514) te neşredilmiştir.

9 'amla yerine (yazdırdı), Graf 'amla'a (doldurdu) okudu. " . . . tarafından haşiye konul­ muştur", "tamamlamıştır".

(2)

114 MUBAHAT TÜRKER KÜYEL

Yazarın adındaki değişmeye rağmen, insan, müslüman filozof Abu Sulai-man (Muhammad b.) Tahir b. (Bahram al-Sigistani) al-Mantıki'yi düşün­ mekten kendini alamıyor.1 0

Fakat, hiçbir biyograf, Sigistani'nin eserleri listesinde bu eserin başlığına benzeyen bir başlık zikretmemekte. Başka bir işaret olmadan, bu risaleyi ona atfetmek ise güç bir iş.

Halbuki bu işaret Abu Hayyan al-Tavhidi'nin1 1 Mukabasat'ındaıı bi­ rinde temin edilmiştir.

Gerçekte, Abu Sulaiman'ın yazdığı 79. Mukabasa'da Bayan M. Türker, Tabiatın, biri Abû Sulaiman'ın kendisinin diğeri ise Aristoteles'in olan 1 2 iki ve bu eserdekilerle aynı olan tarifini bulmak liyakatini göstermiş ve onları bana bildirmek lûtfunda bulunmuştur.

Bu işarete dayanarak, bundan böyle Sigistani'nin pekâlâ bu eserin birinci kısmının yazarı olduğunu kabul etmek mümkün görünmektedir. Üstelik, Bayan Türker, bu kısımda Sigistani'nin neşrettiği eserinde ifade edilen ve muh­ temelen aynı plotinosçu kaynaktan gelen fikirlere benzeyen fikirler bulmakta.

Buna mukabil, Sigistani'nin eserin ikinci kısmının yazarı olduğunu kabul etmek oldukça güç görünmekte. Gerçekte, Bayan Türker, işaret etmektedir ki öz, dayanak bakımınan bir, fakat sıfatlar bakımından çoktur demek, bu özlere töz olmak yönünden mutlak birlik, uknum olmak yönünden çokluk arız olur demekle zor telif edilebilir. Zira Oğul uknumu bir sıfat olmayıp bir töz olduğu için , Sigistani'nin iyi bir "mantıkçı" olarak bir tözün diğer bir töze yüklen­ diğini kabul edebilmesi mümkün görünmemektedir.

Diğer taraftan, Bayan Türker'in neşrettiği eserde Sigistani şu fikri ileri sürmektedir: Öz, dayanak bakımından bir, sıfatlar bakımından çoktur, ama, Hıristiyanların düşündükleri tarzda değil, fakat Kelamcıların tanrısal sıfat­ larla ilgili düşüncelerinde olduğu tarzdadır. Esasen, bu metinde Sigistani Hıristiyan Tanrı anlayışını bir başka şekilde ifade etmektedir. Onun iddiasına göre, filozoflar Tanrıyı Üçleme'den tenzih etmektedirler.

10 980 de ölen bu filozof için Bk. Brockelmenn, GAL, I, 236, Suppl, 1, 377-378.

11 İ000 yıllarına doğru ölmüş olan ve Sigistaninin talebesi olan bu yazar hakkında Bk. Brockelmann, GAL, I, 283, Suppl., I, 435.

(3)

Sıfatlar ve Hıristiyanların İlk Öz'ü Hangi Şekilde Birlik ve Çoklukla, Töz Olmak ve Uknum Olmakla Tavsif Ettikleri Hakkında Abu

Sulai-man Tahir'in Sözü*

Der ki: Özler arasında varlık ve birliğe en çok hak kazanmış, onlar içeri­ sinde varlık ve birliğe en çok lâyık olan, varlık ve birlikte en eskisi olan öz öyle bir pensiptir ki ondan yetiler ayrı ayrı gayelerine doğru çoklaşarak çı­ karlar, ve birleşerek ona doğru yükselirler.

O, İlk İllettir. Ondan gayrı diğer varlıklar malûlün illetine bağlanması su­ retinde ona bağlanırlar; birbirlerini, en alt dereceden en üst dereceye doğru, malûlün illeti takip etmesi gibi, hepsi tâ o Öze'e varıncaya kadar, takip ederler. Bu suretle İlletler İlleti, Mebdeler Mebdei, kendinden aşağıda bulunanlara, varlıklarını, kendi iyiliğinden verir; herbir zâta, kendisinden, devam ve beka­ da lâyık olduğu varlığı alabileceği ölçüde, varlık verir.

Varlığı onun varlığıyle devam eden, iyilik ve güzellikleri tamamlayan, karışıklık ve değişmeden beri olan ondadır. O, her varlığı yerine yerleştirir, ve nizam için zarurî olan hususta haklarını verir.

Bu, İlk Makûldür. İlk Yaratıcı'nın bir yaratığıdır. Varlıklarda, bu var­ lıkların herbirine mahsus olan zâtın varlığını koruyan kuvvettir. Ona, kendin­ den sâdır olan fiilin ismiyle isim takılır. O, Akıl'dır. Çünkü, onun fiili onun zâtı ile aynıdır.

Sonra bu kuvveti zâtlara varlıkta en iyi ve en güzel halleri, yani, Hayat'ı veren kuvvet takip eder. O, cisimlere en iyi ve en güzel suretleri veren Nefistir.

Onu tasavvur edip, onda nakşolundu mu, onda, onunla bir kuvvet hasıl olur, ki o kuvvete cisimler aralarındaki farklılıklara göre, iştirak ederler.

Böy-* Bu Tercüme Profesör Troupeau'nun Paris Milli Kütüphanesinin 173 no.lu arapça yazmasını esas alarak ve gerekli yerlerde onu aynı kütüphanenin 2 0 1 no.lu ve Vatikan Kütüphanesinin 1 0 3 n o . l u arapça yazmasıyle tashih e d e r e k Pensamiento, X V , 1 9 6 9 , 259-6270, da neşretmiş olduğu arapça metinden yapılmıştır. Prof. Troupeau aynı yerde metnin fransızca tercümesini de vermiştir.

(4)

116 MUBAHAT TÜRKER KÜYEL

lece herbirinde diğerinden farklı bir suret hasıl olur; bu da Tabiat'tır. Tabiat'ın, lazımlarıyle yapılan tarifi şudur: Tabiat öyle bir kuvvettir ki cisimlere girer ve herbirine, onların herbirine mahsus olan suretleri yaratma ve tasavvur etme imkânını verir; ve böylece, herbiri başkasınınkine değil, fakat kendi maksadına doğru hareket eder. Tabiat, lazımlarıyle bir başka şekilde daha tarif edilir; o da şudur: Tabiat, bir şeydeki hareket ve sükûnet prensibi olup, o şeyde arızî olarak değil, fakat, zati olarak bulunur.

Sonra onda kuvvetler heyulani, tabiî, nefsani, akli ve ilâhi olmak üzere taksim olunur; bunların herbiri en lâyık olan prensibe dayanır.

Sonra, onun hakkında ilk işaret, ya, fail ve mevcut olması bakımından ondan doğru, ya, varlıkların onu kabul etmesi ve ondan etkilenmesi bakımın­ dan ona doğru, ya, kendisinden başkasına bir izafeti olmadan, kendi zatı bakı­ mından, onunla tarzında hasıl olan izafete göre yapılır. Bu hallere göre (o zâtı) tavsif eden sıfatlar çeşitlenir.

İnsanlar içerisinde onu Akıl, Nefis ve Tabiat gibi ondan çıkan kuvvet­ lerin ilki demek olan üç kuvvet bakımından, Hayat, İlim ve Kudret ile vasıf-landıranlar vardır. Onlar derler ki öz konu bakımından bir, bu sıfatlar bakı­ mından çoktur.

Hayat ile tavsif edildi mi, bu, Baba demektir. Bu takdirde, onunla birlik olunmaz; çünkü, onun hayatını hiçbir varlık yaşamaz. İlim ile tavsif edildi mi Oğul demektir. Zira onunla birleşmek mümkündür. Şu bakımdan ki her-hangibir şeyin ne olduğunu bilen ve onun t a m manasıyle bilgisini edinen kimse ile diğer bilenler arasında fark yoktur. Kudret ile tavsif edildi mi, Ruh demek­ tir. Çünkü, diğer insanlar üzerinde mucizeli fiiller yapan kimselerde kuvvetini onunla gösterir. Bu zâtı tavsif eden hayatın mânâsı, ruh sahibi olanların tavsif edilmiş olduğu hayatın mânâsından başkadır.

Bir gurup insan bu zâtı, o zâta mahsus sıfatlarla tavsif eder. Yoksa sıfat­ ların eşyaya, veya eşyanın sıfatlara izafeti bakımından tavsif etmez. Bunlar tahkik seven Hıristiyanlardan bir guruptur.

Onlar derler ki: Bu (zât) akıldır ve ona akıl ismi ile işaret edilir. -Son dere-ce basit olan ve içinde hiçbir şekilde terkip bulunmayan şeyin aklının o şeyin kendisinin zâtı olması ve zâtı ile aklı arasında sadece mantıkî yönden bir fark bulunmasına bakılacak olursa-, bunun mânâsı zât olmaktır. Bütünü çevreleyen ona taşıp yayılan, ona varlığını geçiren zât düşünüldükte, zâtla akıl arasında ne gerçek ne de mantıkî bir fark tasavvur edilemez.

(5)

Sonra, onlar dediler ki: Bu zât akıl olmak bakımından kendi zâtını düşünür ve böylece onun zâtı mâkul olur. Akıl olarak ona Baba denir. Çünkü, onunla birleşme olmaz. Taakkul etmesi bakımından, ona Oğul denir. Çünkü, onunla birleşmek caizdir. Mâkul olması bakımından ona Ruh denir. Bunu kabule müsa­ it olanlarda görünmesi caizdir. Çünkü, bütün varlıklar İkinci Mâkuller olmaları hasebiyle, bu zâttan başka bir şey demek olmayan Birinci Mâkullere bağlı­ dırlar; o şekilde ki İkinci Mâkullerin Birinciler içerisinde olduklarım söylemek mümkündür.

İşte bu yüzden bu töz, yani, bu zât, onlarca bir olur. Uknumlar ise üç olur, yani bu zât üç sıfattan biriyle alınınca. Bu suretle o töz, Akıl olarak alı­ nınca Baba uknumu olur. O töz taakkul etmesi yönünden alınınca, Oğul uknumu olur. O töz mâkûl olarak alınınca Ruh uknumu olur.

Bu suretle onun tözünde birlik, uknumlarında çokluk meydana gelir ve aynı bir şeyin aynı anda hem bir hem çok olması gerekmez. Çünkü, birlik ve çokluk ayrı ayrı bakımlardandır. Bu da aklın alamayacağı bir şey değildir. İşte, bildirmek istediğimiz şey bu idi.

Referanslar

Benzer Belgeler

In the next part of the article the instagram accounts and instagram stories of 5 private theatre, account of State Theater and Istanbul City Theater in Turkey will be analyzed

In particular, using the form factors entering the low energy matrix elements both from full QCD as well as HQET, we have investigated the branching ratio, forward-backward

Çok Azalıyor Biraz Azalıyor Aynı Kalıyor Biraz Artıyor Çok Artıyor 4. Bu sahne

(The system described by Dick et al requires the user to type Prolog queries, and hence to know the translation from Z.)The Z schema was mapped to a form from which the

On the other hand, the error performance of the stochastic models for the USD-TL exchange rates are more accurate compared to time series models and forward exchange

Comparing Gombrowicz’s Ferydurke with Goethe’s Wilhelm Meister’s Apprenticeship, the article contends that Ferdydurke displaces Bildungroman’s notion of “beautiful totality” by

Mustafa, kendisini kaybettiğimiz elim kazanın olmasından önce, yüksek lisans programını bitirdiği Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Elektronik Mühendisliği

Bölüm 2’de sınıflandırma amacıyla, önce 1.2 a)’da sözü edilen sınıflandırıcı için iki adet temel devre bloğu tasarlanmıştır. Tasarlanan sınıflandırıcı devre