• Sonuç bulunamadı

Anıları bazen bir şarkı canlandırır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anıları bazen bir şarkı canlandırır"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EVET/HAYIR

OKTAY A K B A L

Anıları Bazen Bir Şarkı

Canlandırır

“Anladım ki bir aşka bedel - Gençliğim miş elimden giden.” Uzun yıllar gerisinden bir dost seslenişi! Necip C elâl’in İstirı- ye’deki yalısından piyano sesleri geliyor. “ Mazi kalbimde bir ya- radır-Bahtım saçlarımdan karadır”. Yıl 1930. Yaz günleri... İs- tinye, şimdiki gibi değil. Biz, bir Ermeni madamın ahşap evinin üst katını kiralamıştık, iki küçük oda. Bir balkon. Önümüzde is- tinye koyu. Dokta gemiler vardı. Arada bir Altınordu kulübünü futaları geçerdi. Bir de belleğimde yer eden sabahları motorla­ rın gürültüsü...

Proust, bir çöreğin kokusundan, bir bardak çayın verdiği tat­ tan çocukluğuna gider. Çok uzak yıların insanları arasında... Ben de Necip C e lâ l’in “ m azi”siyle koptum içinde bulunduğum­ dan... Eski bir plak. Eskilerde kalmış bir kadın şarkıcı. 30’ların sesi. Sanki bir düşte yaşamış gibiyim. “Önünde ben geldim de dize yar olmadı o güzel bize - En nihayet düşüp can verdim - Gözündeki yeşil denize.”

Ağabeyimle yürürdüm o beyaz yalıya doğru. Necip Celâl bizi büyük bir salona alırdı. Boğaz ayaklarımızın altındaydı. Gözleri görmeyen ya da pek az gören besteci piyanoda bjze bir şeyler çalardı. O günlerde ‘M azi’ dillerde dolaşıyordu. Bestecinin bir Alman sinema sanatçısıyla aşk ilişkisinin ürünüydü bu tango... Bu yüzden yazmış ‘M azi’yi. Öyle miydi? Kimbilir! Bir şarkının bunca zaman yaşamasının nedeni bu büyük aşk olamaz mı? Ne diyordu “Anladım ki bir aşka bedel - Gençliğinm iş elimden giden...”

İstinye sularından çok geçim daha sonraki yıllarda... Kendim­ ce aşklar yaşayarak ya da yaşadığımı sanarak. Hep kendimizi aldatırız ya, sevdik seviyoruz, seviliyoruz umutlarıyla... Şarkılarda, şiirlerde, romanlarda buluruz özlemlerimizi. Ararız. Öyle bulu­ ruz. Bulduğumuzu sanırız. İstinye, Yeniköy, Trabya, Sarıyer, İs­ tanbullu bir gencin yaşamında yer eden köşelerdir... Ne zaman bu semtlere ayak bassam anıların saldırısı başlar. Ama en güç­ lü olanı ağır basar, ezer geçer eski anıları, sizin vazgeçilmez san­ dığınız o zaman parçalarını...

İnsan zaman zaman düşünüyor, bütün bunları gerçekten ya­ şadım mı, bütün bu insanlar, bütün bu tutkular yaşamda var mıy­ dı? Ne oldular? Nereye gittiler? Yoksa bir büyük düşte mi yaşa­ dık, yaşıyoruz? Melih Cevdet Anday’ın oğlu İdris küçükken gök- yüzündeki aya, yıldızlara baktıktan sonra sormuş “ Bu dünya, bu evren bir şaka mı baba?” Anday ne yanıt vermiş, bilmem. Bana bu olayı anlatınca şöyle demiştim, “Şakaysa, buna eşek şakası derler.”

Babam kırk yaşlarının ortasında öldü. Ben ilkokulun son sını­ fındaydım. Çok üzüldüm, ama gizli bir duyguyla ‘Kırk yıl yaşadı az m ı?’ demiştim. On beşinde, yirmisinde, kırk elli hele hele alt­ mış yaşlar ulaşılmaz bir uzay boşluğu gibidir. Oraya varmak ola­ naksızdır. Yabancı bir ülkeye giden bir öğretmen grubu bir Fransız eğitimcisiyle görüşürken kendi müdürlerini kötülemişler. Adam sormuş ‘Çok mu yaşlıdır müdürünüz?’ Bizimkiler çoşkuyla ‘Evet, çok yaşlı, ellisini geçm iş’ demişler. Fransız eğitimci altmış be­ şindeymiş, fena bozulmuş. ‘Elli yaş, yaşlılık çağı değildir, insan ancak bu yaşta adam olur, olgunlaşır’ yanıtını vermiş.

Rus şairi Yessenin bir şiirini şöyle bitirir. “ Nerdesin nerdesin ey sessiz sevincim - Her şeyi sevmek ve hiçbir şey istememek.” Bu iki dizeyi bir kitabın kenarına yazmışım. Kimbilir ne zaman, hangi dürtüyle ? Her şeyi seveceksin, ama hiçbir şey istemeye­ ceksin! Tam şairce bir söz. Sev­

mek ve istememek! Goethe bir şiirinde sevdiği kadına “ Ben sizi seviyorsam bundan size ne?” der. Sevmek, kendi başına bir güzel olaydır, insanı sevmek, ya­ şamı sevmek, düşünceleri sev­ mek, sanatı, yazını, şiiri sevmek. Bunlardan bize güzel tadlar, duy­ gular gelir. Başka ne gelsin? Başka ne isteyelim?

Bugün bir bayram günü. İnsa­ nın elinde değil eski bayram gün­ lerini anımsamamak... Bellekler­ de en çok dirençle duran, bir tür­ lü yitip gitmeyen zaman parçaları çocukluğun bayram günleridir. O bayram günlerinin insanları çok uzaklarda kalmış, bize yabancı biri gibi gelen kendimiz!

Özdem ir A saf’ın ‘Özdem ir Asaf'ça” adlı kitabından bugüne uyan bir alıntı:

“ Bir bayram bir ulu yönetici gençlere mesajında ‘Bir gün ge­ lecek sizler de bizim aibi’ *!<«.

cüneyt aı

T Ü R K İ Y E ’ DEN

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

The Fifth Conference “ Nuclear Science and Its Application”, 14-17 October 2008.. DOUBLE SPIN ASYMMETRIES FOR HADRON PRODUCTION IN SEMI-

Son Excellence se plaît trop comme ministres des affaires étrangères pour songer à aller à

Akade­ minin öğretici kadrosundaki kozmo­ polit görünüm, Hikmet O nat’m da içinde bulunduğu genç ve aktif bir sanatçı kesimi tarafından büyük öl­

Sonuç olarak, ekstremite eşitsizliği ve açısal dizi- lim bozukluğu gibi komplikasyonları önleyebilmesi, ilk ameliyat ve tellerin çıkarımı esnasında küçük yara yeri,

Anahtar sözcükler: Pulmoner emboli, trombolitik tedavi, kranial kanama Key words: Pulmonary embolism, thrombolytic therapy, cranial hemorrhage.. Geliş tarihi: 30 / 06 / 2014

Özetle renal hasar›n veya hipertansiyonun önlenmesi için ABÜ’nün teda- vi edilmesinin gereklili¤i konusunda bilimsel kan›tlar yoktur ve yafll›larda obstrüksiyon

Bizim edebiyatımız bir edebiyat olabilmek için ne yapmalıdır, bunu bilmem. Bildiğim şu ki bugünkü gibi\ olmaktan artık kurtulmalıdır. Cebinde yeni bir

M açka Mezat A.Ş.’nin Hyatt Regency Oteli Bi­ zans Efes Salonu’nda gerçekleştirdiği ve 229 parçanın satışa sunulduğu müzayedede, Osman Hamdi Bey’in eşi “Naile